.  

Uyandırılmayı bekleyen toprak: SİBİRYA

Ahmet Miroğlu

 

Uyuyan Topraklar

Bir görüşe göre Sibirya ismi Tatarca “Uyuyan Topraklar” anlamına geliyor. Bu anlam bizce çok manidar. Çünkü bazı mutasavvıflara göre isimler ezelde takdir edilmiştir ve isimle isimlendirilen şey (müsemma) arasında manevi bir bağlantı söz konusudur. Yani isim, bir noktaya kadar belli bir düzeyde insan, canlı ve cansız her ne ise “alem” olduğu o şeyin karakterini, ruh dünyasını yansıtır. Onun içindir ki Peygamber Efendimiz s.a.v. isimlere çok önem vermiş ve islâmî anlayışa uygun olmayan isimleri hemen güzel isimlerle değiştirmiştir. Bu açıdan, Sibirya’nın ismiyle müsemma bir yer olduğunu düşünüyoruz.

Sibirya, senenin büyük bir kısmını kar ve buz altında geçiren bir toprak parçasıdır. Bu nedenle böyle bir yere kim itibar gösterir diyebilirsiniz. İşte bu yazıda bu kar ve buz ülkesine kimlerin itibar ettiğinin cevabını bulacaksınız.

Ne yazık ki müslümanlar, İslâm’ı kuzey kutbuna kadar taşıyan kahramanlarının, onların faaliyetlerinin ve tarihlerinin bilgilerinden uzak kalmışlardır. En acısı da karlar ve buzlar arasında ve Rus baskısı altında dinlerini yaşama çabası veren kardeşlerinden habersizdirler. O kadar ki, elimizdeki rakamlar eskinin eskisidir. Yani kaç kişi olduklarını bile tam bilmiyoruz. Bununla kalsa iyi. Neye ihtiyaçları olduğundan, nasıl haberleşileceğinden, hangi konularda yardımlaşılacağından da habersiziz.

Uyuyan, topraklar mıdır yoksa müslümanların gönülleri mi? Ne dersiniz?..

Sibirya ve İslâmiyet

İslâm tarihçileri, Sibirya’dan ilk defa 14. yüzyılda söz etmeye başlamışlardır. Tarihçi Reşidüddin et-Tabib, bilim çevrelerince ilk dünya tarihi kabul edilen ve miladî 1312 yılında tamamlanan Cami’u- ’t-tevarih adlı eserinde Sibirya’dan sözeder. O zamanlarda Rusların Sibirya’dan haberleri bile yoktur. Sibirya ismini ilk defa yaklaşık yüzyıl sonra 1407’de duyacaklardır.

İslâm’ın Sibirya’da ne zaman yayılmaya başladığı ise bugüne kadar tam olark tespit edilememiştir. Fakat Batı Sibirya’nın, 9. asrın başlarından beri İslâm ülkesi olan Bulgar Hanlığı ve daha 7. asırda müslüman olmuş Harizm ile ilişki içinde olduğu bilinmektedir. Karadeniz’in kuzeyini vatan edinen ve Karahanlılarla eş zamanlı kabul eden İdil (İtil, Volga Bulgar) Hanlığı ülkemizde maalesef yeterince tanınmamaktadır. 10 bin civarında mescid ve medreseye sahip bu devlet bölgeye yüzyıllarca hükmetmiştir.

Müslümanların yüzakı tüccarlar

Sibirya, samur, kara tilki, sansar ve tiyin kürkleri sağlayan bir ülke olarak çok eski zamanlardan itibaren Orta Asya ve Bulgar tüccarlarının ilgisini çekmekte idi. Harizm ve Buhara tüccarları büyük kervanlarla Kıpçak bozkırlarını aşarak Batı Sibirya’daki İrtiş, Tobol ve İşim (İçim) ırmakları boyundaki şehirlere ve göçebelerin kaleler yakınında kurdukları panayırlara giderlerdi. Bu panayırlarda kürklerin yanı sıra mors ve buzların altından çıkarılan mamut dişleri de önemli ticaret emtiası arasında yer alırdı. Ticaret amacıyla gelen tacirler bölge halkını etkilemekteydi. Hatta tuhaftır, o devre ait paraların bir yüzünde “lâ ilâhe illallah”, diğer yüzünde de Meryem Ana resimleri yer alıyordu.

İslâmiyet, Maveraünnehir ve Harizm’e yerleştikten sonra, onuncu yüzyılda kuzeye doğru Taraz (Talas) ve aşağı Sırderya’da Yenikent (Cend) şehirlerine ulaşmıştı. Sâmânoğulları’ndan İsmail Han, 280/894 yılında Taraz şehrini fethedip Kilise-i Buzurg’u (büyük kilise, dom) camiye dönüştürmüştü. Yerli yöneticiler daha o zaman müslüman olmuşlardı. Fakat yine de 13. asır başlarına kadar Cend ve Çu Irmağı Suğur-ı İslâm (İslâm serhat boyu) olarak kalmıştır. Maalesef Karahanlılar ve Harizmşahlar zamanında İslâm’ın kuzey sınırları Sâmânoğulları devrindeki hattan ileri gidememişti. Ancak Yedisu’da önemli kazanımlar olmuştu.

Buralar Nereler?

Kazakistan’ı ya da Kazan’ı şöyle ya da böyle az çok bilirsiniz. Ohotsk Denizi ile Sahalin’i de bilir misiniz? Ya Yakutsk ve Tobol’u? Omsk ve İşil (İç İl?) isimleri sizce bir anlam ifade ediyor mu?

Öyleyse bir atlas açın veya önünüze bir dünya haritası serin. Lütfen bir kez daha dikkatlice bakın. Japon Denizi’nin üstündeki Sahalin’i ve Ohotsk Denizi’ni gördünüz mü? Dünyanın öbür ucu... Şimdi biraz batıya kayın. İşte Yakutsk. Biraz daha batıya, hafif güneye gelin; işte İrkutsk da orada. Batıya kaymaya devam edin. Önce Tomsk, sonra da Omsk ve Tobolsk çıkacak karşınıza. En son da Kazan. Sibirya’yı en doğusundaki Ohotsk Denizi’nden, en batısındaki Finlandiya’ya kadar boydan boya geldiniz demektir. Müslümanlar yukarıda isimlerini sıraladığımız bu büyük şehirlerde daha kalabalık sayıda olmak üzere, daha başka irili ufaklı yerleşim birimlerine dağılmış durumdadırlar. Yani Sibirya bir uçtan öbür uca -elhamdülillah- müslüman kaynamaktadır. Ve bu müslümanlar şu veya bu şekilde 770’ten 1656’ya kadar bu topraklara hakim olmuşlardır. Bütün bunları öğrendikten sonra heyecanlanmaz mısınız?

Moğol istilası talihsizlik mi, şans mı?

İslâm’ın kuzeye doğru yayılması, esas Moğol istilasından sonra olmuştur. Cengiz, istila ettiği toprakları oğulları arasında paylaştırdığında, Batı Sibirya Çuçi’nin payına düşmüştü. Bu dönemde müslüman Bulgar ve Harizm tüccarları Sibirya’yı bir baştan öbür başa dolaşmaya başlamışlardı. İşte bu ticari kervanlarla Harizm’den gelen İslâm mürşidleri de bozkırlarda ve Batı Sibirya’da halkı İslâm’a davet ediyorlardı. Hafız olan bu kimselere yöre sakini Türkler “abız” diyorlardı.

İslâmiyet, Altınordu Devleti’nin İdil (İtil) boyundaki merkezinde yayıldığı kadar, buraya bağlı Gökordu’nun Sırderya’nın kuzeyindeki merkezi Sığnak şehrinde de yayılmaktaydı. Bu bölgeler tamamıyla Harizmlilerin kültürel etkisi altında idi. Bir asırdan beri İslâm’ı yaymaya çalışan Yesevî dervişleri de faaliyetlerine hız vermişlerdi. Altınordu Hanı Berke’nin (Börke. 1256-1266) müslüman olması, bütün bozkırlarda İslâm’ın büyük zaferler kazanmasını kolaylaştırdı.

Daha sonra Özbek Han (1312-1342), bütün Çuçi ülkesini ele geçirip İslâm’ı devlet dini ilan etti. Buralardaki Türk boyları Özbek Han’ı benimsediler. Böylece Sığnak’tan itibaren bütün İrtiş havzası, Tundıra’daki İçtekler’in (Ostyaklar) bulunduğu sahaya kadar İslâm ülkesi olmuştu. Artık Sığnak şehri tamamen bir İslâm merkezine dönüşmüştü. Özbek Han devrinde Erzene (Erdene, Ertane), Otrar, Savran, Cend ve Barçınkent şehirleri medreselerle, tekkelerle (hangâh), camilerle ve hayır kurumlarıyla bezenmişti.

Özbek Han’dan sonra Batı Sibirya, İslâm devletinin bir eyaleti haline geldi. Toktamış Han (1378-1407) Harizm’de eğitim görmüş bir müslümandı. Kendisini yenip Tümen şehrinde öldüren Emir Timur’un komutanı Edige (Edgü) Bey de kendisini evliya torunu olarak niteliyordu. Sibirya’yı Şıban oğullarından önce yöneten Taybuga soyu da müslüman bir hanedandı.

Şah-ı Nakşibend’in de hedefi Sibirya

Sibirya’da şöyle bir menkıbe nesilden nesile aktarılagelmiştir.

Nakşibendîliğin piri Muhammed Bahaeddin k.s., 797/1394 yılında 366 şeyhi İrtiş boyundaki müşrikleri irşad için kuzeye, Sibirya’ya göndermiştir. Menkıbeye göre, Kıpçak diyarında Şıban Han bu şeyhlerin emrine 1700 asker vererek gaza-yı ekbere yollamıştır. O devirde İrtiş boyunda puta tapan Tatarlar, Kara Kıpçaklar ve İçtekler yerleşikti. Mürşidlerin çoğu, İrtiş Nehri ile bu nehrin kolları olan Tobol, Vağay, Yurum ve daha başka ırmaklarda şehit oldular. Geride kalanlar İslâm’ı öğretmek amacıyla Nogay ve Kara Kıpçaklar arasına İrtiş boyuna yerleştiler. Hâlâ Tobol, Tara ve Tümen’de onların neslinden hocalar ve şeyhler vardır.

İslâm’ın Batı Sibirya’ya köklü bir biçimde yerleşmesinde rol oynayan hükümdarlardan biri de Küçüm Han (1563-1598)’dır. Hatta Rus tarihçiler, İslâm’ın Sibirya’ya onun sayesinde girdiği kanaatindedirler. Fakat biz yukarıda da anlattığımız üzere, Batı Sibirya’nın Küçüm Han’dan çok önceleri İslâmlaşmaya başladığını görüyoruz.

Fakat Sibirya yerlilerinin çoğunun Küçüm Han zamanında müslüman olduğu gerçektir. İslâmiyet’in iyice yerleştiğini gören hükümdar, Buhara’dan din adamları getirilmesini istemiştir. Buraya gelen muhacirlere (mürşidlere) “sart” adı verilmiştir.

Rus istilası biraz gecikseydi Sibirya’daki bütün Türkler ve Finler müslüman olacaktı

16. asırda başlayan Rus istilası bir asır daha gecikmiş olsaydı, belki de Sibirya’daki bütün Türk ve Fin kavimleri islâmlaşmış olacaklardı. Ruslar istila ettikleri yerlere büyük manastırlar yapıyor ve yerli halkı hıristiyanlaştırmak için yüzlerce misyoner getiriyorlardı. Üstelik müslümanlara karşı çok acımasızdılar. Buna rağmen Sibirya’da İslâmiyet sarsılmadı. Sibirya müslümanları bir asırdan fazla savaştılar. Sonunda Ruslar Sibirya’da İslâmiyet’i resmen tanımak zorunda kaldılar. 1794 yılında Tara şehrinde cami yapılmasına izin verdiler. 19. asrın başından bu yana, Sibirya şehirlerinin çoğunda cami veya mescid- mektepler yapılmaya devam etti. Bu bakımdan birçok şehir İslâm şehri niteliğine kavuştu. Troysk ve Kızılcar’da 6 cami 6 medrese, Simey’de 5 cami 5 medrese vardı. Tomsk ve Omsk gibi Sibirya’nın büyük yönetim merkezlerinde büyük ve muhteşem camiler yapıldı.

En son 20. yüzyılın ilk yıllarında Abdürreşid İbrahim Efendi adlı ünlü İslâm alimi ve idealist gezgin, Sibiryalı müslümanlar hakkında değerli bilgiler vermiştir. (Dergimizin 1999 Nisan sayısında bu zatla ilgili bir yazı yayınlanmıştı). Ona göre yerli Türkler, iç Rusya’dan gelen müslümanlarla dil birliğinin de katkısıyla kısa zamanda kaynaşmışlardır. Müslümanlar aynı köyü paylaştıkları daha kalabalık nüfusa sahip Ruslardan daha etkindirler. Bu köylerde müslümanların mescit ve mektepleri olmasına rağmen, devlet desteğini arkasına alan Rusların ne kiliseleri, ne de mektepleri var. Açinsk, İrkutsk ve Vehneudinsk gibi şehirleri gezen Abdürreşid İbrahim Efendi, müslümanların İrkutsk’ta 1000 nüfuslu bir mahalleye, muhteşem camilere, erkek ve kız öğrencilerin ayrı ayrı eğitildiği mekteplere sahip olduklarını gözlemlemiştir.

Sibirya’yı tanıyalım

Sibirya, 12.800.000 km2 alana sahiptir ve hayal edilemeyecek genişlikte orman ve tayga (özellikle sivri yapraklı ağaçlardan oluşan Sibirya’ya has bir tür orman) alanlarını kapsar. Burada yaklaşık bir milyon göl, 53.000 nehir ve engin bir doğal kaynaklar deposu vardır. Her ne kadar kışın sıcaklık sıfırın çok altına düşse de, yazları gayet sıcak olabilmektedir. Sibirya- ’yı bir baştan öbür başa aşan Trans-Siberian Demiryolu, dünyanın en uzun demiryoludur. Hat, kurak kutup alanlarını, tundra ve stepleri aşarak Batı Avrupa’dan daha büyük bir araziyi ikiye böler.

Kaynak: Semerkand dergisi, 02/2003

 

.