cami30.jpg (3181 Byte)

el-HICR SÛRESI


Kur'an-i kerim'in onbesinci sûresi. Mekke'de nazil olmustur. Sadece seksen yedinci âyeti Medine'de inmistir. Doksan dokuz âyet, altiyüz ellidört kelime ve bin yediyüz yetmis bir harftir. Fasilalari Lâm, mim ve Nundur. 80-84. âyetlerinde Hicr halkindan bahsettigi için bu ismi almistir. Hicr, Medine-Sam arasinda bir yerdir. Semud kavminin baskenti olan bu sehrin harabeleri hâlen el-Ula sehri yakinlarindadir.

Sûrenin konusu, çesitli dönemlerde peygamberleri yalanlayanlarin ugradiklari âkibettir. Islenen konularin tamami bununla baglantilidir. Sûre, seytanin Adem'e secde etme emr-i ilâhisine karsi koymasindan, Nuh, Hûd, Sâlih Lût, Suayb ve Hz. Musâ'nin kavimlerinin onlari yalanlamalarindan misaller vermekte ve bu yalanlamalari sebebiyle ugradiklari azabi dile getirmektedir.

Hz. Muhammed (s.a.s) de yillardir kavmini davet etmesine ragmen müsrikler onu yalanlamaya devam ediyorlardi. Sûre, bu hususta kendisinin yalniz olmadigini; geçmis peygamberlerin de kavimleri tarafindan yalanlandiklarini haber vererek onu teselli etmekte ve azmi bilenerek davet ve teblige devam etmesi gerektigi dolayli olarak anlatilmaktadir.

Geçmis kavimlerden özellikle Lût halkindan misaller anlatilirken bir yanda da Allah'in birligi, âhiret, peygamberlik, Kur'an'in Allah'in kitabi oldugu gibi inanç prensiplerinin gerekçeleri ve bu prensiplerin gönüllere yerlestirilmesi için egitici bir üslûp takip edilmektedir.

Sûre, konusuna uygun olarak bir uyari ile giris yapmaktadir: "Elif, lâm, râ. Bunlar Kitabin ve apaçik Kur'an'in âyetleridir. Birak onlar yesinler, eglensinler: arzû onlari oyalasin. Yakinda (yaptiklarinin kötü sonucunu) bileceklerdir" (1-3).

Aslinda onlarin hak davayi yalanlamalari, hak davanin isbatina dair delillerin eksikliginden degil, inatlarindan dolayidir: "Onlara gökten bir kapi açsak do oraya çikacak olsalardi: Herhalde gözlerimiz döndürüldü; biz büyülenmis bir topluluguz' derlerdi" (14-15).

Peygamberlerin davetine karsi çikanlarin durumu hep budur. Bugün karsi çikanlarin da yolu aynidir. "And olsun, senden önce, evvelki (millet)lerin kollari içinde de elçiler gönderdik. Onlar hiçbir elçi gelmezdi ki, onunla alay etmesinler " (10-11).

Sûre bu arada Allah'in kudret ve azametine dair deliller sergiler. Gökleri yaratip onlari yildizlarla süsleyenin, yeri yaratip döseyenin, insanlarin geçimlerini saglamak için gerekli imkânlari hazirlayanin, öldüren ve diriltenin, en sonunda insanlari hesaba çekecek olanin Allah oldugu anlatilir (16-25).

Bunlar anlatilirken bir yandan hak davayi yalanlayanlara verilecek azâba Allah'in muktedir oldugu mesaji verilirken, diger taraftan böyle bir kudrete ve azamete sahip olan ve bütün imkânlari insana bagislayan Allah'in gönderdigi elçilere karsi çikanlarin azabi hakketmelerinin gerekçesi de anlatilmis olmaktadir.

Surenin bu kisminda hak dâvaya karsi çikanlarin önderi durumunda olan seytanin isyani ele alinir.

Seytan da inadindan böbürlenip isyan etmis ve aslinin atesten oldugunu ileri sürerek topraktan yaratilmis olan Adem'e secde etmeyecegini ileri sürmüstü.

Soy-soplariyla övünüp peygamberlerin getirdiklerine aldiris etmeyenler ibret alsin. Bu iddiada onlarin önderi seytandir (bk. el-Bakara, 2/30-39- en-Nisâ, 4/117-120; el-Araf, 7/11-25).

Halbuki seytani atesten ve Âdemi topraktan yaratan Allah'tir. Hiçbir yaratik, neden yaratilacagina, hangi soydan gelmesi gerektigine kendisi karar vermis degildir. Neden yaratilmis olursa olsun ve hangi soydan gelmis olursa olsun, ona yarasan yaraticisinin emirlerine itaat etmektir.

Seytanin isyani, onun samimi kullar üzerinde bir etkisinin olamayacagi, sadece azginlari pesinden sürükledigi (31-42) ifade edildikten sonra geçmis kavimlerden peygamberlerini yalanlayanlardan misaller verilir. Bu sebeple helâk olduklari anlatilir (51-79). Nihayet, sûrenin ismini aldigi Hicr halki gündeme getirilir. Diger mukaddes kitaplarda ismi geçmeyen bu kavim hakkinda söyle buyurulur: "And olsun Hicr halki (Semûd kavmi) de peygamberleri yalanladilar. Onlara âyetlerimizi verdik, ama onlardan yüz çeviriyorlardi. Daglardan güvenli evler yontuyorlardi. Sabaha girerlerken onlari da (o) korkunç ses yakaladi. Kazandiklari seyler kendilerinden hiçbir seyi savamadi" (80-84).

Sûrenin sonuna dogru hitap Hz. Peygamber (s.a.s)'e yöneltilir. Allah'in kendisine verdigi büyük nimet: Kur'ân nimeti hatirlatilarak, dünyalik elde edenlerin bu elde ettikleri seylere gözlerini dikmemesi mü'minlere sefkatli davranmasi hiçbir seye aldirmadan emredileni açik açik teblig etmesi emredilir: "O halde sen emrolundugun seyi açikça söyle ve müsriklere aldirma" (94).

Peygamberin görevi, hiçbir gerçegi gizlemeksizin dinin tamamini açik açik teblig etmektir. Peygamber, dinden olan bir seyi, insanlarin bir kismina anlatip digerlerinden gizleyemez. Bu onun kendi görevini yerine getirmedigin anlamina gelir. Kur'an'da bu husus, hiçbir süpheye yer birakmayacak sekilde ifade edildigi halde ne gariptir ki kimileri, iddialarinca dinin kabugu mesabesinde olan seyleri insanlara teblig ettigini, özü durumunda olan seyleri de ancak sayili birkaç kisiye teblig ettigini ve bu tebliginin gizli bir yolla oldugunu, gizli yoldan gelmis olan bu ilme kendilerinin de sahip olduklarini söyleyebilmekte ve ne yazik ki cahil ve gafil nice kisiyi peslerinden sürükleyebilmekteler.

Sûre peygamber (s.a.s)'e yöneltilen su tavsiyelerle son bulmaktadir: "O alay edenlere karsi biz sana yeteriz. O, Allah ile beraber baska ilah edinenler yakinda (yaptiklarinin sonucunu) bilecekler. Andolsun biliyoruz, onlarin söylediklerine senin gögsün daraliyor (canin sikiliyor). Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol. Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabb'ine kulluk et" (95-99).

M. Sait SIMSEK

Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi

Sâmil Islam ansiklopedisi tarihi programini Enfal Shop'tan temin edebilirsiniz...spar.jpg