bismi3.gif (4158 Byte)

HÛD SÛRESI

Kur'ân-i Kerîm'in onbirinci sûresidir. Yüzyirmi üç âyet, bin yediyüz onbes kelime, yedibin altiyüz bes harftir. Mekkîdir. Âyet sonlarina âhenk veren fâsila harfleri: Be, Dal, Zel, Ra, Ze, Sad, Ti, Zi, Kaf, Lam, Mim-Nun'dur. Sûre, adini elli ila altmisinci âyetler arasinda kissasi zikredilen Hz. Hûd'dan almistir. Mirâc'tan sonra inen sûre, Kur'ân sûreleri içinde Miûn bölümünde yer alan yüz âyeti geçkin sûrelerdendir. Ana konusu, davet, korkutma, uyarma, Allah'in kitabi ve Nuh, Hûd, Salih, Lut, Suayb, Musa peygamberlerin kissalaridir. Sûrenin nüzulünden önce Rasûlullah'i (s.a.s) koruyan amcasi Ebu Talib ile Hz. Hatice vefat etmis, müsriklerin baskilari artmis ve bu sartlarda Hz. Peygamber en sikintili zamanlarini yasamistir. Islâm tarihçilerinin "Hüzün yili" ve "Fetret dönemi" dedikleri bu dönemde inen Hûd sûresi hakkinda Rasûlullah: "Beni Hûd, Vâkiâ, Mürselât, Nebe, Tekvîr sûreleri kocaltti" buyurmustur (Tirmizî, Tefsîr, 57).

Hûd suresinin ilk bölümü Kur'ân-i Kerîm'den bahsetmekte, sonra geçmis peygamberlerin gayb haberleri, kafirlerin nasil yalanladiklari ve azabi çagirdiklari anlatilmaktadir.

1. Kur'ân-i Kerîm:

''Elif, Lâm, Râ. Bu, âyetleri saglamlastirilmis, sonra hüküm ve hikmet sahibi olan ve her seyden haberdar bulunan Allah tarafindan birer birer açiklanmis bir kitaptir" (1).

Kur'ân-i Kerîm, dogrulugu süphe götürmeyen ve Allah'a karsi gelmekten sakinanlara yol gösteren (el-Bakara, 2/2) kesin, saglam, uyumlu, veciz, belig, fasih, açik, fazlalik ve eksikligi olmayan bir kitap, bir ferman bir kanun ve ögüttür. Bu kitap, Arapça konusan bir kavme anlasilsin diye apaçik bir Arapça ile indirilmistir (Yûsuf, 12/2; Meryem, 19/9?; es-Sûra, 42/7; el-Ahkâf, 46/12 vb.).Ona siir diyenlere onun gibi bir sûre getirin denildiginde, kafirler taklid etmek istemisler fakat gülünç birtakim laf kalabaligi yapmaktan öteye gidememisler (el-Bakara, 2/23; Yûnus 10/38; Hûd, 11/13) ve "Peygamberin onu, hevâsindan konusmadigini, ancak vahyedileni aktardigini anlamislardir (en-Necm, 53/3-4). Bu kitabi bile bile yalanlayanlarin sonlari çok acikli olmustur.

Hûd sûresinin baslangicindaki "Elif, Lam, Râ" buyrugu hakkinda müfessirler: "Bununla ne murad edildigini en iyi bilen Allah'tir" demislerdir. Ayrica, bu harflerle baslayan her sûrede mutlaka Kur'ân'dan söz edilmektedir. Bu hurûf-i mukattaâ harfleri Kur'ân'dan önce de Araplar tarafindan siirde kullanilmaktaydi. Onlar hiç bir zaman Kur'ân'in bir âyetinin benzerini bile getiremediler. Bu harfler, iste onlara karsi bu meydan okuma ve aciz birakmaya da isarettir (Seyyid Kutub, Fî Zilâli'l-Kur'ân, 1,75 vd., Vlll, 90 vd.). "Yoksa onu kendi mi uydurdu diyorlar? De ki: Eger dogru söylüyorsaniz hadi öyleyse onun sûrelerine benzer uydurma on sûre getirin. Hem de Allah'tan baska çagirabileceklerinizi de çagirin. Söylediginizi yapamazlarsa bilin ki o ancak Allah'in ilmiyle indirilmistir. On dan baska tanri yoktur. Artik müslümansiniz degil mi?" (13-14).

Hûd sûresi, Kur'ân-i Kerîm'in sag lamligini böylece daha giriste sunduktan sonra, itikâdî hakikatleri ortaya koymaktadir. Allah'tan baskasina ibadet edilmez. Dönüs Allah'adir Yeryüzünde debelenen bütün canlilarin rizki Allah'a aittir. Onun karar yerini de geçici bulundugu yeride bilir Bunlarin tümü apaçik bir kitaptadir. Allah gökleri ve yeri, insanlarin amel bakimindan hangisinin daha iyi oldugunu denemek için yaratmistir. Kir dünya hayatini ve onun çekiciligini isterse onda onlara yapip ettikleri tastamam ödenir; hiçbir eksiklige ugramaksizin. Ancak onlarin yaptiklari bosa çikmistir ve ahirette onlara ates azabi vardir. Kur'ân'a inanan, salih amellerde bulunan, Rablerine kalbleri tatmin olmus halde baglanan müslümanlar ise Cennet halkidirlar ve orada temelli kalacaklardir.

Hûd sûresi, bu giris kismindan sonra geçmis peygamberlerin gayb haberlerini vermektedir. Bu sûrede kissalari zikredilen Nuh, Hûd, Salih, Lut, Ibrahim, Ishak, Yakub, Suayb, Musa ve Hz. Peygamber gibi peygamberlerin hepsi, Allah'in birligine ve sadece O'na itaate çagirmislardir. Ancak hepsinin de kendi kavimleri yalanlamislar ve Allah'in azabiyla helâk olmuslardir. Bu kissalarin anlatilmasinin sebebini de yine Hûd sûresinin son âyetlerinden ögreniyoruz: "Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini saglamlastiracak her seyi anlatiyoruz ki, kavminden gördügün haksiz davranislara karsi kalbin kuvvet bulsun, ruhun açilsin. Bunda da sana hak ve inananlar için bir ögüt ve ibret gelmistir" (120).

Ögüt ve ibret almacak kissalarin özü söyledir: Hz. Nuh, (a.s) puta tapan, kötü, zalim, fasik, vicdansiz milletine Ulu'l-Azm peygamberlerin ilki olarak gönderildi. Milletini Allah'a ibadete çagirdiysa da onu dinlemediler, yalanladilar, alaya aldilar ve azabi çagirmasini istediler. Hz. Nuh, Allah'in emriyle bir gemi yapti; her cinsten birer çifti, aleyhine hüküm verilmemis olan çoluk çocugunu gemiye aldi. Tufan çiktiginda gemide çok az inanan vardi. Geride kalanlarin hepsi, Hz. Nuh'un karisi ve kafir olan oglu da helâk olmuslardi. Tufan bittikten sonra Nuh'un gemisinden inen mü'minler yeryüzünde halifeler yapildi.

Ancak bunlardan çogalanlardan âd kavmi, Ahkâf'ta Irem diye anilir her türlü imkâna sahip olmakla büyüklendiler, âyetleri bile bile inkar ettiler. Allah, Hz. Hûd (a.s.)'i gönderdi. onlar da azabi istediler. Bunun üzerine pinarlari kurudu, yesillikleri kalmadi, ünlü Irem baglari yok oldu, hayvanlari öldü. Hz. Hûd onlari tevbe etmeye çagirdiysa da yine putlara tapmaya devam ettiler. Sonunda ufukta gördükleri bir bulutu yagmur bulutu sandilar. Halbuki o azabi getiren buluttu. Her seyin kökünü kurutan bir rüzgar insanlari kökünden sökülmüs hurma kütükleri gibi söküp atti. Rezillik azabini dünya hayatinda tattilar, hepsi yok oldular. Allah, Hûd ve inananlari rahmetiyle kurtardi.

Hz. Salih (a.s) ile gönderildigi Semûd milletinin kissasi da ayni sekilde teblig, yalanlama, azabi çagirma ve yok olma safhalarini anlatir. Siddetli bir yer sarsintisi hepsini yok etti, sanki orada hiç yasamamis gibi olmuslardi.

Hz. Ibrahim (a.s), Hz. Hûd ile kurtulan müslümanlarin meydana getirdigi yeni nesildendi. Sâbiîler, Bâbil medeniyeti ile büyüklendiler Nemrut, "Allah dostu" Hz. Ibrahim (a.s)'i atese attirdi. Fakat Cenâb-i Allah Ibrahim (a.s)'i kurtardi. O, Bâbil'i terkettiginde ardinda yalnizca ona inanan Lût vardi. Babasi bile kâfirler arasinda kalmisti. Hz. Ibrahim ve yanindakiler bereketli topraklara gittiler. Tevhid dini, "Ibrahim milleti" yoluyla yasadi .

Lût (a.s); aralarinda fuhsun, cinsi sapikligin yayilarak azginlastigi bir ulus olan Sedom'a peygamber olarak gönderildi. Hz. Lût, Ibrahim'e ilk inanan, iyilerden, ilim ve hikmet sahibiydi. Ama her peygamber gibi onu da yalanladilar. Lût, Allah'a dua etti. Allah', Hz. Ibrahim'e Ishak'i müjdeleyen iki melek gönderdigi zaman Ibrahim (a.s.) Sedom'un yok edilecegini de ögrendi. Elçi melekler Lût (a.s)'in yanina genç, güzel erkekler seklinde gittiklerinde Hz. Lût çok sikildi. Sedomlular da bu taninmamis güzel erkeklerin etrafini sardilar. Lût konuklarini rahat birakmalarim, isterlerse kizlarini verebilecegini söylediyse de Sedomlular sarhosluk içinde azmislardi: "Andolsun ki senin kizlarinla bir isimiz olmadigini biliyorsun. Dogrusu ne istedigimizin farkindasin" (79) diyorlardi. Hz. Lût çaresiz bir haldeyken melekler kimliklerini açikladilar, olacaklari ona anlattilar. Sabah yakinken Lût'un evinin etrafindaki azginlar genç erkek kiligindaki meleklere saldirinca kör edildiler. Lût karisi disinda kalan ailesini aldi ve yola çikti. Sabah olunca korkunç çiglik Sedomlulari yakaladi, üzerlerine tas yagdi, ülkeleri altüst oldu, hepsi helâk oldular.

Medyen ve Eyke halkina peygamber olarak gönderilen Suayb * (a.s)in mücadelesi sonunda bu halklarin da sonu ayni Semûd milleti gibi oldu. Korkunç bir gürültüyle yurtlarinda çöküp helâk oldular. Sûrede son olarak da Hz. Musa* (a.s)'i yalanlayarak denizde bogulan Firavn *'dan söz edilmis ve bütün yalanlayici kâfirlerin dünyada da ahirette de lanetlendikleri bildirilerek bu kissalarla ilgili olarak söyle söylenilmistir:

"Bunlar sana dogru haber olarak aktardigimiz geçmislerin haberleridir. Onlardan kimi ayakta kalmistir halâ izleri vardir; yeryüzünü genis görün kimi de biçilmis ekin gibi yerle bir edilmis, izi bile kalmamistir" (100). Yüce Allah onlarin kendi nefislerine zulmettiklerini azab geldiginde taptiklari ilahlarinin hiç bir fayda saglamadigini; Allah'in yakalayi vermesinin pek acikli ve siddetli oldugunu; ahiret azabindan korkanlara bunda kesin âyetler oldugunu beyan buyurmaktadir. Hûd sûresinin bu son bölümünde anlatilan kissalardan ibret alinmalidir: "Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolundugun gibi dosdogru davran. Ve azitmayin. Çünkü O yapmakta olduklarinizi görendir" (112). Zulme sapanlara egilim göstermeyin, sizin veliniz ancak Allah'tir. Gündüzün iki tarafinda ve gecenin gündüze yakin saatlerinde namazi kil. Süphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Sabret. Rahmet olunanlarin disindakiler cehenneme doldurulacaktir.

Sûre su âyetle sona ermektedir: "Göklerin ve yerin gaybi Allah'indir. Bütün isler O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk edin ve O'na tevekkül edin. Senin Rabbin yapmakta olduklarinizdan habersiz degildir" (123).

Kâfirlerin, azgin uluslarin hemen her peygamberi yalanladiklarini ve azabi hak ettiklerini, bu kissalardan anliyoruz. Bütün sapik milletlerin, ayni üslûpla nebileri ve resûlleri yalanladiklari gibi, Resûlüllah'in kavminin de onu yalanladigi görülmektedir: Sen de bizim gibi bir insansin, özelligin ne ki? Kitabi sen uydurdun. Senin sözünle, biz ilahlarimizi terkedecek degiliz. Biz üstünüz; siz peygamberler yumusak basli ve zayifsiniz, koruyucunuz da yok. Birer melek olsaydiniz ya gibi sözlerle...

Iste hep bu yüzden onlar azabi hak ettiler. Allah onlara zulmetmedi, kendileri nefislerine zulmettiler. Bu, Allah'in her zaman geçerli olan bir kanunudur. Ve Allah zalimleri yeryüzünde mirasçi kilmaz, amellerini bosa çikarir.

M. Sait SIMSEK

Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi

Sâmil Islam ansiklopedisi tarihi programini Enfal Shop'tan temin edebilirsiniz...spar.jpg