calig41.jpg (23957 Byte)

MÜNÂFIKÛN SÛRESI

Kur'an-i Kerim'in altmis üçüncü sûresi. On bir âyet, yüz seksen kelime ve yedi yüz yetmis alti harften ibarettir. Fasilâsi nun harfidir. Medenî sûrelerden olup, Hac sûresinden sonra nâzil olmustur. Ilk âyetinden itibaren münâfiklardan bahsettigi için bu adi almistir. Münafik kalben inanmadigi halde, çesitli sebeblerden dolayi inanmis görünerek mü'minlere zarar vermeye çalisan kimselere verilen isimdir.

Medine'de inen sûrelerde, münâfiklarin durumu sürekli olarak ele alinmis, hilelerinden söz edilmistir. Ancak, mustakil olarak, münâfiklarin durumu her yönüyle yalnizca bu sûrede islenmektedir. Bakara sûresinde, muttakiler, kâfirler ve münâfiklarin hallerinden bahsedilmisti. Muttaki ve kâfirlerin sifatlariyla alâkali konular, Saf ve Cuma sûrelerinde genisçe islenmisti. Münâfikûn sûresi ise, Bakara sûresinde münâfiklardan bahseden âyetlerin tafsili ve tamamlayicisi durumundadir.

Islâm toplumu içerisinde münâfiklik, Medine döneminde ortaya çikmistir. Bunun sebebi gayet açiktir; Mekke döneminde müslümanlar azinlikta olan ve sürekli ezilen bir topluluk oldugu için, kimsenin onlardan çekinmesi veya onlara hos görünmeye çalismasi diye bir sey sözkonusu degildir. Bunun için, Islâm düsmanlari gizlice düsmanlarin aleyhine çalisip, yüzlerine karsi gösteris yaparak kendilerini müslüman göstermek ihtiyacinda degillerdi.

Medine de ise durum tamamen degisikti. Islâm Medine'de güçlü bir konuma gelmisti. Hz. Peygamber, Medine'ye gelir gelmez, Medine sehir devletinin tabiî baskani kabul edilmis ve bütün isler onun emirlerine göre düzenlenmeye baslanmisti. Müslümanlar, gün geçtikçe kuvvetlenen siyâsî ve askerî bir güç olmustu. Islâm dairesi gazalarla her gün biraz daha genisliyor, müslümanlar sürekli güçleniyordu. Bu durumda, Medine'de hiç kimsenin açikça müslümanlarin karsisina çikacak gücü yoktu. Putperestlik duygulari içerisinde kivrananlar, kalplerinde kin ve nefret atesiyle tutusanlar ortaya çiktiklari ah imha edileceklerini bildikleri için, Hz. Peygamber'in davetine ve nüfûzuna karsi çikamiyorlardi. Hz. Peygamber (s.a.s)'e hos görünüp, dinin icaplarini zahiren yerine getirerek, müslümanlarla yardimlasmaktan baska bir çareleri yoktu.

Bunun için oyunlarini, hilelerini, desiselerini aldatici bir uslûbla yürütüyor, tuzaklarini kurmak için, uygun firsatlari gözetliyorlardi. Bu münâfiklar, müslümanlarin sIkIsIk olduklari durumlarda, kritik anlarda, hemen harekete geçerek çikan firsatlari degerlendirmeye çalisiyorlardi. Fakat onlarin Islâm'a karsi hazirladiklari komplolarin hiç birisi, Hz. Peygamber'in gözünden kaçmiyordu. Muhâcir ve Ensar'dan meydana gelen samimi müslümanlar da bu kimselerin durumlarinin farkinda idiler.

Münâfiklar çok etkili olabileceklerini kestirdikleri ban durumlarda küfür ve nifâklarini alenî olarak açiga vurmaktan çekinmiyor, hile ve oyunlariyla isteklerini gerçeklestirmeye çalisiyorlardi. Bu oyunlari Medine'ye Hicret'in ilk zamanlarinda çok tehlikeli bir mahiyet arzetmekte idi.

Islâm ile küfür arasindaki mücadele kiyamete kadar devam edecektir. Kâfirlerin, müslümanlari yok etmek, dini yeryüzünden kaldirmak için verdikleri mücadelenin yöntemlerinden birisi de, nifaktir. Islâm itikadini içten yikip, ümmeti birbirine düsürerek parçalamak için, müslümanlarin arasina, satin aldiklari usaklari vasitasiyla girerek faaliyet göstermektedirler. Günümüzde bile bu tür nifak olaylari, Asr-i Saâdet'ten hiç de geri degildir. Niceleri vardir ki, âlim kiligina girerek, Islam'i teblig ediyor görüntüsü altinda dinin temellerini tahrib etmege çalismaktadir.

Iste Allah Teâlâ, Kur'an-i Kerim'de, münafiklarin yaptiklari rezaletleri, bir bir ortaya koyarak hareket ve tavirlarinin mahiyetini inananlara haber veriyor. Münâfiklarin seytâni oyunlari ve hileleri için mü'minler, uyarilarak, onlara karsi uyanik olmaya çagriliyor.

Münâfiklarin en bariz özelligi iki yüzlü olmalaridir. Gerçek yüzlerini sürekli olarak gizlemeye azamî gayret gösterirler. Onlarin bu durumu Kur'ân-i Kerim'de söyle açiklanir: "Iman edenlerle karsilastiklari zaman; "Iman ettik" derler. Seytanlariyla bas'basa kalinca da; "Süphesiz biz sizinle beraberiz. Onlarla sadece alay ediyoruz" derler" (el-Bakara, 2/14).

Sûre, ilk âyetine münafiklarin çalisma metodunu anlatarak basliyor. Onlar küfürlerini kalplerinde gizler, müslüman olduklarini, Peygamber'i tasdik ettiklerini söylerler. Müslümanlara karsi yaptiklan hile ve oyunlarinda bir açik verdikleri veya Islâm'a karsi söyledikleri kötü sözleri duyuldugu zaman, hemen yemin ederek küfürlerinin açiga çikmasini önlemeye çalisirlar. Yemin, insanlari Allah'in yolundan alikoymak için arkasina saklandiklari bir siperdir. Onun arkasina saklanarak hilelerinin açiga çikip rezil olmaktan kurtulacaklarini sanirlar. Allah Teâlâ, bu durumlarini Peygamberine hitaben söyle açikliyor: "Münâfiklar sana geldikleri zaman "Biz sehâdet ederiz ki sen mutlaka Allah'in rasulüsün"derler. Ve Allah da bilir ki elbette sen, O'nun peygamberisin. Ve Allah sehadet eder ki, münâfiklar muhakkak yalancidirlar. Onlar yeminlerini kalkan edindiler de insanlari Allah yolundan alikoydular, gerçekten isledikleri ne kötüdür" (1-2).

Insanlarin, Allah'in rahmetinden bir esinti almalari her zaman mümkündür. Ama, önce iman edip sonra küfre dönerek müslümanlari kandirmaya çalisanlarin kurtulus ümidleri hiç yoktur. Onlar apaçik deliller karsisinda duyarsiz bir hale getirilmislerdir. "Bu, önce iman edip sonra küf retmis olmalarindandir. Bunun üzerine kalpleri mühürlenmistir de artik hiç anlamazlar" (3). Nasil anlayabilsinler ki? Imani taniyip onun zevkine erdikten, onun nuruyla aydinlanip ferahladiktan sonra, kalkip küfrün o pis, kati, öldürücü havasina dönen kimse, nasil hidayete erebilir ki?

Yer yüzünde Allah'a karsi hile yapmaya kalkismaktan daha büyük ahmaklik yoktur. Bu yaptiklarina karsilik kalpleri mühürlenmistir. Hiç bir seyi idrak etmeleri mümkün degildir.

Daha sonra münâfiklarin bir tasviri yapilarak müslümanlarin onlardan sakinmalari emredilir. Onlara bakildiginda, müslüman kiliklidirlar, görünüsleri Islâmî oldugu için hos görünür, konustuklarinda ise, herkesten çok âlim ve mücahid kesilirler. Ancak gerçekte onlar hiç bir sey degildirler. Onlar Islâm'in en azili düsmanlaridir. Bunun için, onlari taniyip zararlarindan korunmak icab eder. Kur'an-i Kerim onlari söyle nitelendirmektedir:

"Onlara baktiginda gövdeleri hosuna gider; konusurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar giydirilmis odunlar gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanirlar. Düsman onlardir, sakin onlardan. Allah onlarin canlarini alsin, nasil olup da döndürülüyorlar" (4).

Bu tipler, her an ifsa olacaklarinin korkusu ile titrerler. Kendilerinin arastirildigini ve durumlarinin herkes tarafindan bilindigini zannederek korkular içerisinde yasarlar. Bunun içindir ki, "Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanirlar".

Münâfiklar, kendileri için Allah Teâlâ'dan af dilesin diye Rasulullah (s.a.s)'e götürülmek istendiklerinde, bunu hafife alip büyüklenerek yüz çevirdiler. Fakat onlar, o kadar korkunç bir durumdadirlar ki, âlemlere rahmet olarak gönderilen ve duasi her halükarda kabul edilen bir peygamberin bile, af dilemesinin onlar için faydasiz olacagi bildiriliyor; "Sen onlar için af dilesen de dilemesen de Allah onlari bagislamayacaktir. Süphesiz ki Allah, dogru yoldan çikanlari hidayete erdirmez" (6).

Münâfiklar, müslümanlarin güçlenmeleri ve Allah'tan baska hiç bir seyden çekinmemelerinin, Allah'in verdigi güçten degil de, baska seylerden ileri geldigini sanirlar. Bu durum Kur'an-i Kerim de söyle ifade edilir: "Onlar Rasûlüllah'in beraberinde bulunan mü'minlere bir sey vermeyin de etrafindan dagilip gitsinler, diyenlerdir. Seref ve zillet konusunda da ayni sapik düsünceyi tasirlar..."Münafiklar: "Eger Medine ye dönersek yemin olsun ki, en serefli olan en zelil olani oradan çikaracaktir" dediler. Oysa seref Allah'a, peygamberine ve mü'minlere aittir. Fakat münâfiklar bunu bilmezler" (7-8). Bu âyetlerin nüzûlüne sebeb olan olay, Mustalik ogullari Gazvesi dönüsünde Medine münâfiklarinin reisi olan Abdullah Ibn Ubeyy'in, Hz. Peygamber ve Muhâcirler hakkinda sarfettigi sözlerdir (Ayrica, diger nifak olaylari hakkinda varid olan rivayetler için bk. Ibn Kesir, Tefsîru'l Kur'ani'l-Azim, Istanbul 1985, VIII, 151-160).

Sûrenin sonunda mü'minler, münâfiklara aid bütün vasiflardan temizlenmeleri için uyariliyor.

Burada uyari konusu, dünya imtihaninda insanoglunu sapitmak için bas sirada yer alan mal ve çocuklardir. Insan bunlarin kendisine verilis hikmetini kavrayamazsa, onlari gerektigi gibi degerlendiremez ve onlarla oyalanmaya baslar. Böylece yaratanini unutur ve hüsrana ugrayanlardan olur. Allah Teâlâ, su âyet-i kerime ile mü'minleri bu tehlikeye karsi ikaz etmektedir: "Ey iman edenler! Mallariniz ve çocuklariniz sizi Allah'i anmaktan alikoymasin. Kim böyle olursa, iste onlar hüsrana ugrayanlardir" (9).

Son olarak, mü'mini münafiktan ayiran en önemli nokta zikredilir. Allah'in verdigi riziktan infak etmek. Bir münafigin en ayirici özelligi; malina sImsIkI sarilarak, ondan baskalarinin faydalanmasini engellemektir. Mü'minler bilmeden böyle bir tehlike ortamina girmemeleri için uyarilmaktadir: "...Size verdigimiz riziklardan harcayin" (10).

Ömer TELLIOGLU