BELED SÛRESI

Kur'an-i Kerîm'in doksaninci suresi, yirmi ayet, altmisyedi kelime üçyüzyirmialti harftir. Sure müsriklerin Resulullah'a düsman kesilerek O'na karsi her türlü zulüm ve haksizligi revâ gördükleri bir dönemde Mekke'de nazil olmustur. Fasilasi, "dâl, elif, fâ', hâ" harfleridir. ismini, birinci ayetteki "beled" kelimesinden almistir. Bütün mekkî surelerde oldugu gibi; bunda da itikad ve ibadetin saglamlastirilmasi, ahirette hesap ve cezaya imanin perçinlestirilmesi ve iyilerle kötülerin birbirinden ayrilmasi hedeflenmistir.

Bir önceki sûre olan Fecr suresine bir karsilik verilir. Orada zamanin esref saatlerine yemin edilip insanin refah veya darlikla imtihan edildigi: mal hirsi, miras yiyiciligi, yetime ve fukaraya bakmamak gibi kötü huylari ile âkibetinin kötülügü hatirlatilarak; sureye en nihayet nefs-i mutmainne sahibinin iyi kullar arasinda Cennet'e gireceginin bildirilmesiyle son verilmisti.

Bir önceki surede mesajlari izleyen bu surede ise mekânlarin en kutsali olan Mekke'ye yemin ve onun fethine isaretle söze baslanilmis; insanin mesakkatlerle içli disli yaratildigi beyan buyurulmus; köle azat etmenin, açlik zamaninda yedirmenin Islâm'in matlubu oldugu ve ayni zamanda bunun, yukarida zikri geçen nefs-i mutmainne'nin bu hayirli sonuca varabilmesi için gerekli oldugu gösterilmek istenmistir.

Surede en önemli yer, sureye adini veren "Beled"' kelimesi ile onu kayitlayan hill kelimesidir.

Sure kasemle basliyor. Bu kasemde Kur'an insan hayatinin degismez gerçeklerine temas ediyor: "su beldeye yemin ederim ki, sen bu beldede oturmussun. " (1-2). Buradaki beldeden murat, Mekke'dir. Allah'in haremgâhi, yeryüzünde Allah için insa edilen ilk ev. " Muhakkak ki, insanlar için kurulan ilk ev, mübarek ve âlemlere yol gösteren (Kâbe)dir. " (Ali imrân, 3/96). Burasi bir emniyet ve huzur siginagi olmak için kurulmûstu. Bu mübarek evin agaci da kusu da canli olan her seyi de haramdir; el sürülemez. Ayrica bu ev Araplar'in atasi ve bilcümle müslümanlarin manevi babasi Hz. ismail'in babasi Hz. Ibrahim (a.s.)'in evidir. Yüce Allah sevgili Peygamber'ine ikramda bulunarak onu ve oturdugu beldeyi hatirlatiyor. Belde, bu özellikleriyle ayri bir hürmet, ayri bir seref ve azamet kazaniyor. Müsrikler ise bu mübarek evin hürmetini çigniyor, orada Peygambere ve müslümanlara iskence ediyor ve onlari öldürmek istiyorlardi. Halbuki bu ev serefli bir evdi. Hz. Peygamber'in orada ikamet etmesi de serefine seref katmisti. Onlar bu hürmeti ve azameti göstermek söyle dursun; ayaklar altina bile aliyorlardi. Böylelikle Hz. Ibrahim (a.s.) dininin sahipleri olduklarini iddia eden müsriklerin igrenç ve çirkin durumu ortaya çikiyordu.

Sonra,dogana ve dogurulana kasem edilmesi, dikkatlerimizi bu varligin merhalelerinden bir merhalenin yüce degerine ve oradaki sonsuz hikmete yüce sanata çekmektedir. Bu merhale dogup çogalma merhalesidir. Annenin ve dogan yavrunun dogumun baslangicinda katlandigi zahmetlere, gelisen varligin büyüyüp mukadder olan noktaya ulasmasina dikkatler çekilmektedir.

Bu kasem,insan denilen varligin hayatindaki degismez bir gerçek üzerine yapilmaktadir; "Biz insani gerçekten mesakkat içinde yarattik. " (4) Mesakkat ve zorluk, zahmet ve yorgunluk,savas ve mücadele içerisinde. Nitekim bir baska sûrede; "Ey insanoglu, sen Rabbin için çalisip çabaladin. Artik mutlaka O'na kavusacaksin. " (el-insikâk, 84/6) buyurulmaktadir.

Ilk hücre, zorlayip çabalamadan, çirpinip yorulmadan hayati ve beslenmesi için Rabbi'nin izniyle gerekli sartlari bulmadân ana rahminde karar kilamaz. Karanlik dünyadan çikincaya kadar sürekli bir çirpinis içerisindedir. Annenin kanindan emebildigi kadarini emer. Annenin tattigi yemeklerin özünü alir. Rahim denilen küçük âlemden çikarken bogulurcasina baski ve sIkIntilara maruz kalir. Ve bu andan itibaren en büyük yorgunluk ve zahmet baslar.

Dislerinin çikis ani bir zahmettir. Boyunun uzayisi bir zahmettir. Sabit adimlarla ilerleme bir zahmettir. Ögrenim bir zahmet, düsünce bir zahmet, kazanilan her tecrübe bir zahmettir:

Bilahare yollar ayrilir. Kimi akîdesi ve davasi için zahmetlere katlanir, kimisi de sehveti ve menfaati için... Birinin yorgunlugunun sonu Cennet, digerinin ise Cehennem... Ama hepsi yükünü omuzuna alir, tasir; Rabbi'na ulasincaya kadar basamak basamak merdivenleri tirmanir. Ama oraya varinca en büyük aci mücrimlerin; huzur ise müminlerin olur.

"Yoksa kimsenin kendisine güç yetiremiyecegini mi saniyor? (5)"

"Yigin yigin mal tüketmisimdir, diyor. "(6)

"O kimsenin kendisini görmedigini mi saniyor. "(7)

Iste mesakkatler içerisinde yetisen insan, hesaba çekilmeyecegini, tüm yaptiklarinin kendisine kâr kalacagini saniyor. Azginlik ve zalimlik ediyor. sunun bunun malini aliyor, çaliyor; biriktiriyor; ahlâksizlik ediyor, haddi asiyor; korku nedir, çekinme nedir bilmiyor, infak'a çagrildigi zaman " yigin yigin mal tüketmisimdir" diyor (6).

Allah'in mürakabesinin üzerinde oldugunu ilminin çepeçevre kusattigini unutuyor mu? (7)

Daha sonra sure, kendisine bunca nimetler verilen insanin nankörlük ederek cimrice davrandigini; Allah için infaka davet edildiginde, kendisiyle Cennet arasindaki engelleri kaldirmaya çagrildiginda ".. o sarp geçidi asmaya girisemedi"gini, (11) malindan fedakârlik ederek muhtaçlara vermedigini, Allah için köle azat etmeye katilmadigini ifade ediyor: "Bilir misin sen o sarp yokusun ne oldugunu? O geçit, bir kul azat etmektir. Yahut siddetli bir açlik gününde yemek yedirmektir. "(12,13,14) "Sonra da iman edenlerden, biribirine sabir tavsiye, merhameti tavsiye 'edenlerden olmaktir. " (17) diyerek, insanin mal ile nasil imtihan edildigini veciz bir sekilde ifade etmektedir.

Neticede Allah'in ayetlerini tasdik edip iman edenler sifatini kazananlarin amel defterleri sagindan verilenler oldugunu (18), aksine Allah'in ayetlerini inkâr edenlerin kitaplarinin sollarindan verilecegi ve onlarin, üzerlerine atesin kapilarinin sImsIkI kapatilacak olan mutsuzlar oldugu ifade edilmektedir. (19, 20)


Halid ERBOGA

Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi