15- KEVSER SURESI (108)


Kur'an-i Kerim'in yüzsekizinci sûresi. Üç âyet, on kelime ve kirkiki harften ibarettir. Ilk ayetinde; kevser'den bahsedildigi için, ona bu isim verilmistir Kur'an'in en kisa sûresidir. Diger bir ismi de "en-Nahr"dir

Bu sûre, "Duha' ve " insirah" sureleri gibi Hz. Muhammed (s.a.s)'e has, O'nunla ilgili olan bir sûredir. Kevser sûresinde Yüce Allah, müsriklerin çesitli kötülüklerine, hakaret ifade eden konusmalarina karsi, Hz. Peygamber (s.a.s)'i teselli etmektedir. Peygambere çesitli iyiliklerle vaadlarda bulunmakta, O'nu, Allah'a karsi sükür vazifelerini yerine getirme yoluna sevketmekte ve O'nun düsmanlarinin aci akibetlerini haber vermektedir.

Onlarin nazarinda, Resûlüllah (s.a.s)'in tuttugu yolun neticesi basarisizlikti ve O, vefatindan sonra unutulup gidecekti. O'nu hatirlayan kimse kalmayacakti. Bilhassa, câhiliyye dönemindeki Araplarin anlayisina göre, erkek çocugu olmayan insanlar soyu kesik olarak kabul ediliyordu. Öldükten sonra isimlerinin unutulacagini, hiç kimsenin onlarini adini devam ettirmeyecegini düsünüyorlardi. iste bu anlayistan dolayi, Hz. Peygamber (s.a.s)'in oglu Kasim veya Abdullah vefat ettigi zaman, müsrikler, O'nun zürriyetinin kesik oldugunu, vefatindan sonra adinin unutulacagini söylüyorlardi. As b. Vaîl ve Ukbe b. Ebî Mu'ayt gibi müsrikler de, buna benzer sözler sarfettiler. Bunun üzerine Kevser sûresi nazil oldu (elKâdî, Esbâbü'n-Nüzul, s.250).

Kevser sûresi, kimi müfessirlere göre Mekke'de ve kimine göre de Medine'de nâzil olmustur. Mekke'de nazil oldugu kanaati agirliktadir.

Yukarida isaret edildigi gibi, müsriklerin Hz. Muhammed (s.a.s)'i rahatsiz edip üzdükleri bir sirada, nazil oldu. Yüce Allah bu sûre ile, Peygamber (s.a.s)'e manevi bir güç ve kuvvet verdi.

"(Ey Muhammed) Biz sana Kevser'i verdik " (1)

Kevser, çokluk mastarindan gelen bir kelimedir. Sonsuzluk manasini ifâde eder. Ibn Abbas, Saîd b. Cübeyr, ikrime ve Mücahid gibi müfessirler, bu âyette zikredilen Kevser'in, "çok hayir" gibi manalar ifade ettigini söylemislerdir (Ibn Kesîr, Tefsîrü'l Kur'âni'l-Azîm, IV, 558). El-Beydâvî, de Kevser için; "dünya ve âhiretin serefi, ilim ve amel bakimindan son derece çok olan hayir, demektir" (El-Beydâvî, Envârü't-Tenzîl ve Esrârü't Te'vîl, II, 316) demistir.

O'nun peygamber olarak seçilmesi ve kendisine Kur'an-i Kerim gibi ilâhî bir kitabin verilmesi, ifade edilmeyecek derecede büyük bir nimettir. Kendisine verilen ilim ve hikmet bir nimet ve ümmetinin çoklugu ise, ilâhî bir lütuftur. Þu ana kadar dünyanin çesitli yerlerinde yasamis olan, degisik renkte, degisik dilleri konusan, degisik milletlere mensup milyarlarca insan O'nun adini andi; O'nun sünnetini takip edip izinde gitti ve kalpleri O'nun sevgisi ile cosup tasti. Bu muhabbet bugün de yasamaktadir ve kiyamete kadar da devam edecektir.

iste bütün bunlar, Hz. Muhammed (s.a.s)'e verilen ilahî nimetlerdir. Kevser kelimesi, bütün bu manalari kapsamaktadir.

Bir de Kevser, kiyamet günü hasr meydaninda Rasûlüllah (s.a.s)'a verilecek olan bir havuzun ve yine kendisine Cennet'te verilecek olan bir nehrin ismidir.

Bu havuz ve nehir hakkinda bir çok hadîs rivayet edilmistir

"Gerçekten benim havzim Eyle ile Aden arasindaki mesafeden daha uzundur. Allah'a yemin ederim ki, ben bir takim insanlari, kisinin yabancilari havuzdan kovdugu gibi kovacagim" (Müslim, Tahâre, 12).

Hz. Enes (r.a)'in rivayet ettigine göre, Peygamber (s.a.s) Kevser hakkinda söyle buyurmustur: "Bu, Allah'in bana Cennet'te verdigi bir nehirdir. Onun topragi misktir, suyu sütten daha beyaz ve baldan daha tatlidir" (Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 89).

"Öyleyse Rabbin için namaz kil ve kurban kes" (2)..

Bu âyetin tefsîri ile ilgili olarak, müfessirler farkli açiklamalarda bulunmuslardir. Bazilari namazdan muradi, bes vakit namaz olarak anlamislar; bazilari da Kurban bayrami olarak anlamislardir. Bazi âlimler de, bundan muradin mutlak namaz oldugunu söylemislerdir. Bir kisim âlimlere göre "nahr"dan gaye, namazda elleri baglamaktir. Namazi elleri kaldirarak tekbir getirme manasinda anlayanlar da vardir. Bazilari ise, namaza baslarken, rükû ederken, rükûdan kalktiginda elleri kaldirmak oldugunu söylemislerdir. Ve bazi âlimlere göre "nahr", Kurban bayrami namazini kilmak ve ondan sonra kurban kesmektir. Bu türlü ihtilaflardan dolayi, kurban kesmek farz degil, vacip olarak kabul edilmistir.

Genel olarak bu âyette, Allah'a samimiyetle yönelerek verdigi nimetlere sükretme, O'nun için namaz kilip, O'nun için kurban kesmek emredilmistir.

Kesilen kurbanlarin üzerine yalniz ve yalniz Allah'in adinin anilmasi gerektiginin, Allah'tan baskasi adina kesilenlerle, Allah adi anilmadan kesilenlerin haram olusunun burada yeniden ifade edilmesi gösteriyor ki, bu din, hayati bütünüyle Þirk'in fenaliklarindan aritip temizleme konusunda son derece dikkat göstermektedir. Yalniz kafalari ve vicdanlarini degil, hayatin bütünü buna dahildir. Çünkü bu din, apaçik ve saf tevhid dinidir. Bu yüzden de fiiliyatta sirki ortadan kaldirmayi ön plana almistir. Hayat gizli ve açik yönleri ile bir birliktir. islâm, hayati parçalara ayirmaz, her türlü sirk saibesinden korur. Hayati samimiyetle ve açiklikla Allah'a tevcîh eder.

"Asil sonu kesik olan, sana bugzeden kimsedir" (3).

Yüce Allah bu âyette, Hz. Muhammed (s.a.s)'in oglunun vefati münasebeti ile kendisine: "Sonu kesik, adi sani unutulacak" gibi sözleri söyleyenleri tenkid etmekte ve asil onlarin sonunun aci oldugunu açiklamaktadir. Nitekim, Hz. Muhammed (s.a.s)'in adi, ondört asirdir dünyanin her kösesinde hürmet ve saygi ile anilmakta, günde bes vakit okunan ezanlarda Allah'in adi ile beraber zikredilmektedir. O'nun emanet olarak biraktigi islâm dini, gün geçtikçe, dünyanin çesitli yerlerine yayilmaktadir. O'nu tenkid eden, kötüleyen, adi sani unutulacak diyen bedbahtlarin ise, isimleri çoktan unutulmustur.


Nureddin TURGAY
Kaynak: Samil Islam ansiklopedisi