Enbiya Suresi

ENBIYA SURESI

 

Kur'an-i Kerîm'in yirmibirinci suresi. Mekke'de nâzil olan bu surenin ayetleri yüzoniki; kelimeleri binyüzaltmissekiz; harfleri dörtbinsekizyüzdoksan; fasilasi "mîm" ve "nûn" harfleridir.

Sure, bazi peygamberlerden ve onlarin kavimleri ile olan münâsebetlerinden söz ettigi için bu ismi almistir. "Enbiyâ"; "nebî" kelimesinin çoguludur. Nebî; kendisine kitap veya sâhife verilmeyen, bir önceki peygamberin serîati ile amel eden ve onu teblig etmekle görevli olan peygamberdir. Bu manasi ile nebî terimi resul teriminden daha genis anlamlidir. Çünkü Resul, nebîlerin içinde, kendilerine kitap veya sahife verilip teblig ile görevlendirilen peygamberlere denir. Buna göre bütün peygamberler nebîdir. Fakat her nebî Resul degildir.

Enbiya suresi tevhid yani Allah'in varligi ve birligi, peygamberlik ve peygamberler, ölümden sonra dirilme ve hesaba çekilme ile ahiret hayati gibi sahalari çok genis olan inanç esaslarini içerir.

"Insanlarin hesap verme (günü) yaklasti. (Fakat) onlar hala gaflet içinde (peygamberlerle alay ederek onlarin getirdikleri hakktan) yüz çevirirler" ayetiyle baslayan süre üç ana bölümde incelenebilir:

Birinci bölüm peygamberlikle ilgilidir. Insana çok yakin olan korkunç bir tehlikeyi haber vererek baslayan bu bölüm ilk dokuz ayette ciddiyetten yoksun, akillari bazi geçici menfaatlerle sartlanmis gâfil insanlarin. kendilerini dogru yola çagiran peygamberleri ile nasil alay ettikleri ve sonunda karsilastiklari ilâhi azâblar naklediliyor. Bu kisimda insanlara Allah'in elçisi olarak gönderilen peygamberlerin de insan olduklari, bu sebeple yeme-içme gibi beserî ihtiyaçlarinin bizzat kendileri tarafindan karsilandigi anlatilmakta; bunun eskiden beri böyle devam edegeldigi ve garip karsilanmâmasi gerektigi belirtilmekte; fakat buna ragmen inkârcilarin, çesitli iftira ve ithamlar ileri sürerek onlara inanmak istemediklerine isaret edilmektedir. Ardindan, "Nihayet onlara verdigimiz sözü yerine getirdik, kendilerini ve dilediklerimizi kurtardik; asiri gidenleri de yok ettik" (9) âyetiyle, peygamberlerini inkâr edip onlarla alay edenlerin eninde sonunda cezalarini bulacaklari kesin olarak anlatiliyor. Çünkü hakk daima galip gelmektedir:

"Muhakkak ki biz hakki bâtilin tepesine indiririz de onun beynini parçalariz ve böylece bâtil da ortadan kalkmis olur. Allah'a (ve peygamberlerine) yakistirdiklarinizdan dolayi size yaziklar olsun!'' (18).

Bütün bu kissalar ve ikazlarla Hz. Muhammed (s.a.s.)'e ilk muhâtab olan Mekkeli müsrikler hedef alinmakta ve öncelikle onlarin ibret alip inanmalari istenmekte, inanmadiklari takdirde, kendilerini önce dünyada sonra da ahirette büyük bir azâbin bekledigi anlatilmaktadir. Peygamberlerle alay konusu sadece o günlere ait bir sey sanilmamalidir. Günümüzde de Islâm düsmanlari tarafindan ayni iftiralar allanip pullanarak tekrar tekrar gündeme getirilmektedir. Su halde ayetin hükmünün sadece adi geçen peygamberlerin zamanlarindaki inkârcilara âit oldugunu düsünmemek gerekir. Çünkü tefsirde su kâide meshurdur: "Esbâb-i nüzûlün, yani âyetin inmesine sebep olan olayin hususî olmasi, hükmünün umumî olmasina engel degildir." Su halde bu tehdidler günümüzdeki ve gelecekteki inkârcilar için de aynen geçerlidir.

Peygamberlik ve peygamberlerle ilgili olan bu bölüm surenin sonuna kadar diger konularla içiçe sürüp gitmekte ve zamanin derinliklerinden akip gelen peygamberler kafilesinin aslinda tek bir inanci teblig etmek için gönderildikleri belirtilmektedir. Bu öyle bir inançtir ki çesitli aile ve irklardan meydana gelmis insan toplumlarini daginikliktan ve birbirlerine düsman olmaktan kurtarip birbirlerine karsi hosgörülü ve sevgi dolu birlesik bir toplum meydana getirmektedir. Bu suredeki peygamberler zinciri Hz. Musa ve Harun ile basliyor ve onlara verilen Furkân, yani hakki bâtildan ayiran kitaba isaret edildikten sonra 50. ayetten 70. ayete kadar süren kissada Hz. Ibrahim'(a.s.)in, putperest kavmi ile yaptigi mücâdele v,e bu mücâdelede putlari nasil kirdigi tafsilatli bir sekilde anlatiliyor. Putperestlik her devirde insanlari insanlara boyun egdirip köle eden bir düzenin paravanasi olarak kullanilmistir. Bu düzende insanlar zulüm üzerine bina edilen birtakim geçici,menfaat esaslari ile idare edilmeye çalisiliyor ve bunun tanrilari tarafindan öngörülen bir sistem oldugu iddia ediliyordu. Dolayisiyla bu sisteme karsi gelenlerin, tanrilarin gazâbina ugrayacaklari fikri asilaniyordu. Bu çarpik düzenin savunuculari ve yöneticileri ise kendilerinin tanri soyundan geldiklerini, sirf insanlari idâre etmek için yaratilmis ayri bir sinif olduklarini ileri sürüyorlardi. Rivâyetlere göre Ibrahim peygamberin zamanindaki putperestligin savunucusu da Kuzey Irak'a hâkim olan kral Nemrud idi. Ibrahim (a.s.) büyüklerinden birisi hariç, kavminin tapageldikleri bütün putlari kirmakla onlarin kendilerini savunamayacaklarini ve hatta kendilerine zarar verenin kim oldugunu bile haber veremeyeceklerini göstererek putperestligi birakip her seye gücü yeten Allah'a yönelmelerini istemistir. Putperestligin savunucusu Nemrud ise Hz. Ibrahim'i cezalandirmak için onu yaktirmak istemis fakat canli-cansiz her seye sahib olduklari gücü veren Allah, atesin yakicilik özelligini bir anlik kaldirarak, elçisini kurtarmak suretiyle kayitsiz sartsiz boyun egilmesi gereken gücün kendisinde oldugunu bütün açikligi ile göstermis; fakat liderlik sevgisi veya kölelik ruhu ile gözleri perdelenen, kalpleri mühürlenen kisiler yine inanmamakta israr etmislerdir.

Bu kissadan sonra 91. ayete dek Ishâk, Yâkûb, Lût, Nûh, Dâvûd, Süleyman, Eyyûb, Ismail, Idris, Zülkifl, Zü'n-Nûn (Yûnus), Zekeriyyâ ve Isa (aleyhimü's-selam), peygamberlerden özetle bahsedilerek karsilastiklari zorluklar anlatilmakta ve bu zorluklara bazen sabir, bazen ikna edici deliller getirip tartisarak bazen de mücadele ederek, yerine göre uygun düsecek bir metodla nasil gögüs gerdikleri ve sonunda kötülüklere nasil galip geldikleri anlatilmaktadir.

Surede islenen diger iki önemli konu da öldükten sonra dirilme ve Allah'in tevhididir:

"Yoksa onlarin, yeryüzünde edindikleri tanrilari mi ölüleri diriltecekler? Eger göklerde ve yerde Allah 'tan baska (birtakim) tanrilar olsaydi yer ve gögün düzeni bozulurdu. Ars'in Rabbi olan Allah onlarin nitelediklerinden münezzehtir" (21, 22). Burada bütün peygamberlerin tevhîd inancini savunduklari, fakat buna ragmen zaman zaman insanlar arasinda sapmalarin ortaya çiktigi ve "Rahmân (olan Allah) çocuk edindi" (26) ve benzeri safsatalari ileri sürüp Allah'a es kosarak sirke dalanlarin oldugu anlatilmaktadir. Bu tür iddialari ortaya atanlarin, yer ve göklerin yaratilisindan beri aynen süregelen ilâhi kanunlardan deliller getirilerek, hataya düstükleri gözler önüne serilmektedir. Surenin bu kisminda ilmin henüz yeni yeni kesfedebildigi kâinatin düzeni ile ilgili gerçeklerden söz edilmektedir:

"Yeryüzüne de, insanlar sarsilmasin diye sabit daglar yerlestirdik. Dogru yolda gitsinler diye genis yollar yaptik. Gökyüzünü de korunmus bir tavan yaptik. Fakat onlar hâlâ delillerden yüz çeviriyorlar. (Halbuki) geceyi ve gündüzü, herbiri ayri yörüngede gezen günesi ve ayi yaratan da O'dur" (31-33).

Kâinatta câri olan ve canli cansiz bütün varliklara hükmeden kanunlarda düzensizlik ve anarsinin olmamasi, tam aksine birbirleriyle uyum içerisinde bulunmalari, onlari var edenin ve idare edenin de tek bir güç oldugunu bize göstermektedir. Böylece yaratildigi andan itibaren aynen cereyan edegelen kâinat kanunlari ile ilk peygamberden son peygambere kadar insanlara teblig edilen inançlar arasinda açik bir tevhidin olduguna da isaret edilmektedir. Bu degismeyen inanca göre ölümden sonra dirilmenin ve dünyada yaptigimiz iyilik ve kötülüklerden hesaba çekilmenin vukû bulmasi kaçinilmaz bir gerçektir. O günde yapageldigimiz her sey tartilacak, onlari ne niyetle ve hangi düsünceyle yaptigimiz gözönüne alinarak, büyük küçük her hareketimiz teraziye vurulacak ve bu konuda en ufak bir haksizliga ugratilmayacagiz:

"Her canli ölümü tadacaktir. Bir imtihan olarak size iyilik ve kötülük (yapabilme gücü) veririz. Sonunda (hesap vermek için) bize döndürüleceksiniz " (35)...."Biz Kiyamet günü adâlet terazilerini kuracagiz. Hiçbir kimse hiçbir sekilde haksizliga ugratilmaz, hardal tanesi kadar bile olsa yapilani ortaya koyariz. Hesap gören olarak da biz yeteriz"(47).

En ufak bir haksizligin sözkonusu olmadigi bu hesap gününde, kim peygamberlerin rahmet ve huzur dolu çagrisina uyarak dünyada iyi isler yapmis, namaz kilmis, zekât vermis, her isini hak ve adâlet esaslarina göre yürütmüsse, ona cennette sonsuza dek sürecek olan mutluluklar bahsedilecek; kim de hak yoldan sapip yan çizmis ve kötülükler yapmissa, cehennemde siddetli azâblarla cezalandirilacaktir.

Sure, ahiret hayatinda inkârcilarin cehennemde karsilasacaklari cezalar ile, inanip yararli isler yapan müminlere Cennette bahsedilecek olan mükâfatlarin tasvirlerinden sonra su dua ile son buluyor:

"(Inatla inkârda israr edenlere karsi) Rasulullah dedi ki: Rabbim; artik aramizda hakk ile hükmet. Ey insanlar, sizin niteleye geldiginiz (yakisiksiz) seylere karsi Rahman (çok merhametli) olan Rabbimize siginiriz." (112).

Ibrahim ÇELIK