Din, inananlarin her seyine karisir mi?

Ilk insan Hz. Adem ile birlikte, din de dünyaya gelmistir. O günden bugüne dünyada dinsiz bir donem olmamistir. Dinsiz fertler ve topluluklar olmustur ama, dünya hiçbir zaman bütünüyle dinsiz olmamistir. Atamiz Adem ile anamiz Havva'nin, cennetteki misafirlikleri sona erip de esas imtihan sahasi olan dünyaya gonderildiklerinde, Hak Teala bundan sonrasi için olacaklari haber vererek. "(Iyi bilin ki) size benden bir hidayet geldigi zaman, kimler benim hidayetime uyarsa, artik onlara bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Inkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise, cehennem halki olacaklardir ve orada ebedi kalacaklardir." (Bakara, 38-39) buyurmustur. Bunun manasi sudur: "Artik dünyadasiniz ve gerektigi zamanlarda siz insanlara Allah'dan ne yapacaginizi bildirecek peygamberler ve kitaplar gelecektir. Bunlara uydugunuz takdirde, korku ve üzüntü yasamazsiniz. Uymazsaniz âkibetiniz atestir."
Iste bizim "din" denince aklimiza gelen sey, ilk insandan beri varolduguna inandigimiz bu gerçektir. Fakat insanlik tarihi boyunca, sadece peygamberlerin ve kitaplarin ortaya koydugu ilahi sistemlere din denmemistir. Insanlar tarafindan uydurulan inanç ve hayat sistemleri ile Allah tarafindan gonderilmis oldugu halde insanlar tarafindan bozulan ilahî sistemlere de din denmistir. Binaenaleyh ortada "din" adi verilmis bir çok sey bulunmaktadir. Hem sadece bugün degil, her asirda adina din denilen birçok sey olmustur. Bunlarin çogu birbirinden de tamamen farkli ve birbirine uymayan seylerdir. Dolayisiyla ortada bir gerçek din, bir de sahte dinler bulunmaktadir. Elbette kimse yogurdum eksi demeyecegi için herkes kendi dininin yegane gerçek din oldugunu, digerlerinin batil oldugunu iddia ediyor. Iddia isbat ister. Tek gerçek oldugunu iddia eden din de, kendini isbat etmelidir. Bu noktada Islâm ile yarisacak din çikmamistir.
Islâm, ondort asirdir, aleyhindeki onca çabaya ragmen gücünü gittikçe artirmis; taraftarlarinin en zayif oldugu çagimizda bile, batilin en çok korktugu güç olmustur. Eger o, uydurma, basit bir din olsaydi, basedilmesi zor olmamaliydi. Kaldi ki o, düsmanlarina hep hodri meydan demis ve onlari aklin hakemligine davet etmistir. Kur'an vahyinin inmeye basladigi çagdan itibaren muhaliflerini, delilli bürhanli isbata davet etmis, ama ilk düsmanlari olan cahilî araplar, akilla karsi koyamayacaklarini anlayip, kiliçla karsilik vermislerdi. Bunu yapmaya mecbur idiler. Cünkü o günkü uydurma dinlerinin aklin hakemligine dayanacak gücü yoktu. Bugünkü dinlerin ve taraflarinin bu açidan cahîli araplardan farki yok. Bunlar da bir türlü basademedikleri Islâm'i, potansiyel bir güç olarak, askerî paktlarinin düsmani ilan ettiler. Bu bile Islâm'in gücünü gosteren onemli bir delildir. Islâm bu gücünü, sayilari neredeyse bir buçuk milyara ulasan taraftarlarindan almiyor. Cünkü onlar henüz derin bir uykudalar ve sahib olduklari dinin gücünden, düsmanlari kadar bile haberdar degiller. Ama uyanir ve suurlanirlarsa, neredeyse kurulmus olan "yeni dünya düzeni" adindaki acimasiz somürü tezgâhi karsisindaki tek engel olacaklardir.
Gerçekler tektir. Dinler arasinda gerçek olan da tektir ve o, Islâm'dir. "Allah katinda (gerçek) din, Islâm'dir." (Al-i Imran, 19) ve "Kim Islâm'dan baska bir din ararsa, bilsin ki o din ondan kabul edilmeyecek ve o, ahirette kaybedenlerden olacaktir." (Al-i Imran, 85) ayetleri bu gerçegi bildiriyor ve Adem (a.s.)'den beri peygamberlerin Allah Teâlâ'dan getirdigi bütün bozulmamis dinlerin Islâm oldugunu ilan ediyor. Binaenaleyh Allah katinda, ancak kendisinin gonderdigi dinler gerçektir. Digerleri sahtedir. Bastan beri Allah tarafindan gonderilen dinlerin hepsi ozde ayni ozelliklere sahibtir ve hepsinin ozünde Allah'a kayitsiz sartsiz teslimiyet vardir. Degismeyen bu peygamberler yoluna "Islâm" denilisinin sebebi iste bu teslimiyettir. Ama bu teslimiyet, korükorüne degildir, basgangici akil ve tefekkür olan, hatta alternatifler arasinda titiz bir seçme olan bir teslimiyettir. Bu Hz. Muhammed (a.s.)'i uzun bir arkadasliktan sonra taniyan Hz. Ebu Bekr'in, mesela Miraç hadisesi kendisine anlatildiginda, "Bunu o soylüyorsa dogrudur." diyerek gosterdigi teslimiyettir. Teslimiyet emre âmâde olmak demektir. Allah'in emrine âmâde oldugunuzda, O'nun verecegi her emre, dilinizle ve kalbinizle, "Basim gozüm üstüne," deyip, hemen yerine getirmeye kosarsiniz; nedir, nedendir, ne ile ilgilidir diye sormazsiniz.
Islâm'in ozü teslimiyet olunca, onu seçen iyi düsünmeli, iyi arastirmali, diger dinlerle mukayesesini iyi yapmali ki sonra itiraz olmasin. Cünkü o, insanlari zorla degil, kendi iradeleri ile kabulünü istiyor. "Dinde zorlama yoktur. Dogru, sapikliktan seçilip belli olmustur. Kim tagutu inkar edip, Allah'a inanirsa, muhakkak ki kopmayan saglam bir ipe yapismistir." (Bakara, 256) derken, Islâm, hak ile batilin besbelli oldugunu, dolayisiyla, zorlamaya gerek olmadigini bildirir. Bu ifadede kendine güven ve kendi kiymetini ilan bulunmaktadir. Bu ayni zamanda, ancak batilin zorlamaya ihtiyaci olduguna bir isarettir. Nasil elinde kaliteli mal bulunan satici nazli olur ve aliciyi zorlama ihtiyaci hissetmezse ve akilli bir alicinin, sonunda donüp dolasip kendisine gelecegini bilirse, bu iddiali sozleri soylerken Islâm da ayni güven içindedir. Dolayisiyla isteyen gelir, isteyen gelmez, ama yanlis alisverisinin sonucuna da katlanmak zorundadir. Bunda akl-i selime güven vardir. Zaten din geçmis alimlerimizce, "Akil sahibi suurlu insanlari, kendi irade ve arzulari ile, aslinda iyi ve hayirli olan seylere yonelten Allah tarafindan konmus yoldur" seklinde tarif edilirken, bu noktalar vurgulanmaktadir.
Kendisine tam teslim olunmasi gereken, dolayisiyla adina Islâm denen gerçek din, esas olarak üç kisim hükmü ihtiva eder: Inanç, ibadet ve ahlâk. Yani Islâm inanma, nasil inanacagini, nasil yasayacagini ve nasil davranacagini soyler. Dolayisiyla o, müminin hayatinin bütün sahalarina karisir, düsünce sistemini yeniden düzenler, dogrulari ve yanlislari, iyileri ve kotüleri, adaleti ve zulmü dostu ve düsmani, helali ve harami, ahlâki ve ahlâksizligi yeniden belirler. Daha dogrusu herseyin gerçegini bildirir. Büyüklerinden "Ey Allahim, bana esyayi oldugu gibi goster." diye dua etmeyi ogrenen mümin artik, düsünürken ve degerlendirirken onun koydugu olçüleri esas alir ve bundan dolayi, bir esaret rahatsizligi degil teslimiyet huzuru duyar. Cünkü bu, onun kendi iradesi ile seçtigi yoldur. Binaenaleyh hayatini buna gore yeniden düzenler. Cünkü Islâm ona nasil evlenecegini, kimlerle evlenebilecegini, evlilikteki yükümlülüklerini, bosanmak istediginde uymasi gereken usulleri, nasil ticaret yapacagini, nasil borç alacagini, neleri yiyebilecegini, neleri yememesi gerektigini, insanlara karsi nasil davranacagini bildirir ve bunlara uymasini emreder. Mesela "Faiz yiyenler, seytanin çarptigi kimseler gibi kalkarlar. Bu onlarin, "Alis veris de ayni faiz gibidir. (Dolayisiyla bu ikisi arasinda bir fark yoktur.)" demelerinden otürüdür. (Her ne kadar bu ikisi birbirine benziyorsa da) Allah alis-verisi helal kilmis, faizi haram kilmistir..." (Bakara, 275) diyerek, müminin kendi kafasina gore is yapamayacagini zahiren birbirine benzeyen iki seyden ancak helal kilinani yapabilecegini gosterir.
Bu anlamda dinin karismadigi bir hayat sahasi yoktur. Nasil yiyeceginize, nasil ibadet edeceginize, bunlarin zamanina, nasil giyeceginize nasil ve ne zaman ve kiminle savasacaginiza, akrabalariniza ve dindaslariniza nasil davranacaginiza, mirasi nasil paylasacaginiza ve akliniza gelen herseye o hüküm ve karar verir. Ve "Allah ve Resulü bir iste hüküm verdigi zaman, artik inanmis bir erkek ve kadinin, o islerinde kendi isteklerine gore seçme haklari yoktur. Cünkü kim Allah'a ve Resulüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur." (Ahzab, 36). Dolayisiyla Islâm'in inananina yonelik direktifleri ve yol gosterisi, sadece Kur'an'dakilerle sinirli degildir. Peygamberinin gerek tefsir olarak gerek ilave hüküm olarak soyledikleri de mümin için baglayicidir. Yeter ki o sünnetin Resulullah'dan oldugunu kesin bilelim ve sihhati hususunda yakini bir bilgiye ulasalim...
Demek ki Islâm "yalniz felsefi ve hayali bir ideal, yahut insani sadece olümden sonrasi ile mesgul eden bir dua ve ibadet sistemi degil; ayni zamanda insanin bütün tabii ihtiyaçlarini goz onünde tutan bir fikir, hareket ve hayat kaynagidir." (A.H.Akseki Islâm, s. 23). Iste bu din size hersey kendisine ait yeni bir dünya kurar. O dünyada, ibadetle ahlak, ahlakla iman birbirinden ayri seyler degildir. Dolayisiyla o dünyanin mümini camide namaz kilarken kendisini ne kadar Allah'in huzurunda hissediyorsa, ticaret hanesinde alis-veris yaparken, borçlanirken ve borcunu oderken de ayni sekilde dininin koydugu hükümleri ve sinirlari hisseder, hissetmekle kalmaz onlara gore davranir. Hayatinda kopukluk yok, tevhid vardir: Ama siz kimse benim hayatima karismasin, ben istedigim gibi yasamak istiyorum, derseniz, dünyada ve ahirette neticelerine katlanmak sarti ile serbestsiniz. Hem mümin olayim, hem istedigim gibi yasayayim. Islâm herseyime karismasin diyorsaniz, bu bir aldatmaca olur. Cünkü Islâm herseye karisir. Bundan rahatsiz oluyorsaniz, piyasada etliye sütlüye karismayan dinler de var, onlardan birini seçin. Fakat o zaman seçtiginiz ile biraktiginizi yan yana koyun ve insafla bakin. Tercih sizin.

Prof. Dr. Lütfullah CEBECI

Kaynak:  Altinoluk dergisi, sayi 136, Haziran 1997