- ISLAM'DA ZORLAMA YOK MUDUR?
- Fevzi ZÜLALOGLU
- Bildigimiz gibi Kur'an peyderpey,
tertilen 23 yillik bir süreçte birtakim olaylara çözüm getirmek, ânin kalbine
tevhidin oklarini batirarak bir büyük dönüsüm gerçeklestirmek üzere gelmistir.
- Kur'an'in ayetleri yasanan hayattaki
sorunlarla alakalidir. Sözkonusu ayetleri yasanilan vakiadan tam olarak bagimsiz
düsünmek mümkün degildir. Çogu zaman inis gerekçesini de içinde barindiran ayetleri
baglamindan kopararak anlamaya çalismak, yasadigimiz topraklarin kültürel tarihinde
"Bektasi mantigi" diye nitelenmistir.
- seytandan bahseden bir ayeti meleklerle
alakalandirmak nasil abesse, emir kipindeki bir ayete de tavsiye demek, teferruat demek de
ayni kabildendir.
- Bu çalismamizin konusu "Dinde
ikrah yoktur" ayeti çerçevesindedir. Hak olan bir sözü bazen, Allah'in disindaki
herkesi, öncelikli olarak tagutu memnun ve razi etmek isteyen, dini ticaret malzemesi
olarak kullanan samiriler asil baglamindan kopararak ayetlerin anlamini tahrif etmeye
çalisabilmektedirler. Dogru bir anlayisa ulasabilmenin yolu, Kur'anî bir kavrayis
çabasi ile mesaji bütünlügünden koparmadan algilamaktir.
- A- Kur'an'da ikrah
Kavraminin
- Anlam Alani
- Ke-re-he kök harflerinden türeyip,
if'al kalibinda olan ikrah kavrami, hoslanmamak, çirkin karsilamak, kötü görmek, bir
isi isteksiz yapmak ve kötü bir eyleme zorlanmak anlamlarina gelmektedir. Kur'an-i
Kerim'de bes ayette bu kalipla geçmektedir. Mekruh da ayni kökten olup "kötü
görülen" demektir.
- ikrah terimi, Nahl sûresi 106. ayette
küfre mecbur birakilmak, inkara zorlanmak baglami içinde kullanilmistir: "Kim iman
ettikten sonra Allah'i inkar ederse, kalbi imanla dolu oldugu halde inkara zorlanan
(ükrihe) baska, fakat kim kalbini kafirlige açarsa, iste Allah'in gazabi bunlaradir.
Onlar için büyük bir azap vardir"
- Nur sûresi 33. ayette ise ikrah,
kötü bir fiil olan zina konusunda cariyelerin zorlanmasi baglaminda kullanilmistir:
- "Dünya hayatinin geçici
menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhsa
zorlamayin; kim onlari buna zorlarsa (ikrah), bilsin ki, maruz kaldiklari bu zorlamadan
dolayi Allah onlara aciyip esirgeyecek ve bagislayacaktir".
- ikrah fiili Taha sûresi 73. ayette de,
Firavun tarafindan kötü bir fiil olan sihir yapmaya zorlanan sihirbazlarin durumunu
anlatmak için kullanilmistir:
- "Bize gelince, açikçasi biz,
hatalarimizi ve bize sihir alaninda zorla yaptirdigin (ikrah) seyi bagislamasi umuduyla
Rabbimize inandik. Çünkü Allah (umut baglananlarin) en hayirlisi ve en
kalicisidir"
- Özetle ikrah kavrami yukaridaki
ayetlerde insanlari inanmak istemedikleri bir düsünce sistemine ve kötü isler yapmaya
zorlamak anlaminda kullanilmistir. Diger iki ayete ilerideki konularda deginecegiz.
- B- islam'da Zorlama
Yoktur,
- Yaptirim Mekanizmasi
Vardir
- ikrah'in insanlari kötü bir ise
zorlamak anlamina geldigini söylemistik. Ayrica yeryüzünü bir sinav alani olarak
düzenleyen Rabbimiz iman konusunda da insanlarin zorlanamayacagini, dogru olanin bireysel
ve kollektif iradeyi harekete geçirmek oldugunu birçok ayette bize ögütlemektedir.
- Dinde ikrah yoktur. Ancak iyiligi
emretmek, kötülügü engellemek mü'minlerin hem ferdi hem de toplumsal-siyasal
görevleridir. Çünkü mü'minler Allah'in hükümlerini kendi nefslerinde yasamakla,
adaleti ikâme etmekle, zulmü engellemekle yükümlüdürler.
- Emretmekte de ikrah olmamalidir. Dinde
zorlama yok demek, hiçbir denetim ve yaptirim yok demek degildir. Birçok ayet ve
Rasulullah'in örnek uygulamalari islam'da denetim mekanizmasi oldugunu göstermektedir.
"Emr-i bi'l-ma'ruf nehy-i ani'l-münker" görevimizden söz eden asagidaki
ayetler dikkatle incelenmelidir:
- "Sizden, iyiye çagiran, uygun
olani emreden ve kötülügü yasaklayan bir topluluk olsun. iste onlar basariya
ulasanlardir" (3/Al-i imran, 104, Ayrica bkz. 3/Al-i imran, 110).
- Ortada eger bir emir ve yasak var ise
yaptirimdan söz etmemek mümkün degildir. ilahi olsun, beseri olsun her otorite özünde
siyasi olsun veya olmasin bir yaptirim barindirir. Ancak yaptirim, kontrol ve denetleme
araçlari karsi tarafa haksizlik doguracak sekilde kullanilmamalidir.
- Günlük hayatta bile verdigi sözü
yerine getirmeyen birini taahhüdünde durmasi için çesitli denetim mekanizmalari
gelistirilmistir. Söz verdigi günde borç vb. taahhüdlerini yerine getirmeyene,
haksizlik yapmadan akitlerine bagli kalma konusunda yaptirim uygulamak nasil dogalsa, ayni
sekilde Allah Teala ile iman akdi imzalayan birini, akitlerine bagli kalma konusunda belli
yaptirimlara tâbi tutmak da bir denetlemedir. Çünkü iman tezahürleri ile anlamlidir.
Dinin gerektirdigi ritüelleri yerine getirmeyen kisiye mü'minlerin olusturdugu
otoritenin yaptirim uygulamamasi onu kendi haline birakmasi mümkün degildir:
- "Biz onlari yeryüzüne
yerlestirsek namaz kilarlar, zekati verirler, uygun olani emrederler, fenaligi yasak
ederler. islerin sonucu Allah'a aittir" (22/Hacc, 41).
- Kur'an'daki farziyet ifade eden bütün
emirler bir tür ilahi iradenin insan hayatina müdahale istegidir. Nitekim dinin temel
ibadetleri, Allah Teala'nin tesekkül ettirilmesini istedigi toplumsal, siyasal yapiyi
ilgilendiren konular Kur'an'da çogu zaman emir kipi ile ifade edilen ilahi buyruklar
seklinde geçmektedir:
- "Namazi bitirdiginizde Allah'i
anin, ayakta iken, otururken ve uzanmis halde ve yeniden güvenliginizi sagladinizda
namazlarinizi (eksiksiz) eda edin. Namaz bütün mü'minler için (günün) belli
zamanlari ile kayitli kutsal bir yükümlülüktür" (4/Nisa, 103).
- En zor sartlarda, savas aninda bile
namazin tümden terkine izin vermeyen Rabbimiz kisaltmaya ruhsat tanimaktadir. Mü'min
oldugu iddiasinda olan bir kimsenin temel bir ibadeti yapip yapmamasi onun vicdani
sorumluluguna terkedilemeyecek kadar ciddi bir konudur.
- Anlasilacagi gibi emir ve yasak, bir
seyin nasil yapilmasi gerektigini belirleyen bir normdur. Normlara uymayanlara yaptirim
uygulamak da yerine göre siyasal otoritenin, yerine göre toplumsal otoritenin
kontrolündedir.
- Özetle ikrah, bir iste kisiyi tercihte
bulunmaya icbar etmek, kötü bir fiil islemeye zorlamaktir. Ancak bir kimsenin
üstlendigi bir taahhüdü yerine getirmesini istemek, ikrah degildir. Mesela, borç
akdini yerine getirmeyene uygulanan yaptirim mesrudur. Bu, bazen sosyal kontrol
mekanizmalari araciligi ile olurken, bazen de hukuki denetimlerle olur. Fakat birisini
borçlanmaya ya da borçlu olmadigi halde borçluymus gibi ödeme yapmaya zorlamak
ikrahtir.
- C- Bir Ma'rufu
Yayginlastirma Kurumu: Hisbe
- islam dünyasinda Hz. Peygamber
döneminden itibaren varligi bilinen Hisbe teskilati topluma "emr-i bil'l-ma'ruf
nehy-i ani'l-münker" hizmeti vermek için Hz. Ömer zamaninda müessese haline
getirilmistir*.
- iyilikleri emretmek ve kötülüklerden
vazgeçirmek gayesiyle kurulan bu kurumun basinda bulunana "muhtesib" denilir.
Muhtesib, dinin hos karsilamayip çirkin gördügü münker denilen tezahürleri ortadan
kaldirmaya çalisir. Tarihteki uygulamalarda muhtesib toplumun ve kurumlarin seriata
uygunlugunu denetler, okullari teftis eder, ögrencileri döven ögretmenleri
cezalandirir, çarsilarin nizamini kontrol eder, zimmilere ait binalarin
müslümanlarinkinden daha yüksek yapilmamasina dikkat etmeye kadar varan birçok yetkiye
sahip kilinmistir.
- Muhtesib'in Görevlerini Kaynaklar
Sekiz Baslikta Özetlemislerdir:
- a- Bilmek: Tecessüs yapmadan münkerin
islenisine ya sahit olmak ya da sikayetle, sahitlerle dogru bilgiyi hasil etmek.
- b- Bildirmek: islam'i teblig ederek
neyin ma'ruf neyin münker oldugunu anlatmak.
- c- Ögüt Vermek: Hakki hatirlatmak ve
münkeri isleyenlere ögüt vermek suretiyle kötülügü önlemek.
- d- Tekdir Etmek: Sözden anlamayan,
alay edeni çesitli sözlerle ma'ruf bir sekilde azarlamak.
- e- El ile Müdahale Edip Düzeltmek:
Örnegin, topluma emsal olacak sekilde içki içenin içkisini dökmek.
- f- Tehdit: Bir daha ayni yanlisi tekrar
etmemesi için tehdit edip uyarmak.
- g- Celde: Eger kisi ögüt ve uyarilara
aldirmayip günah islemeye devam ediyorsa, adli mercilere sevkederek, hukuki cezasini
tahakkuk ettirmek.
- h- Kisas: Kasitli ve aleni bir sekilde
suç isleyene muadil bir ceza verilmesini saglamak.
- D- Bireysel ve Toplumsal
iradeyi Harekete Geçirmek Esastir
- Bireysel ve toplumsal degisim için
iradenin harekete geçirilmesi gerektigini bize Allah Teala birçok ayet-i kerimede
belirtmistir. Degisimin öznesi insandir. O halde insanlarin marufa sevkedilebilmeleri
için içten gelen bir arzu ile hareket etmeleri gerekir. Toplum ister iyi isterse
kötüye sevkedilmek istensin, aslolan bireysel ve kollektif iradeyi harekete
geçirmektir.
- Allah'in rizasi dogrultusunda islami
mücadeleyi tarih boyunca üstlenen önderler bu yasayi hiçbir zaman gözardi
etmemislerdir:
- "Rabbin isteseydi,
yeryüzündekilerin hepsi mutlaka inanirdi. O halde sen mi insanlari inanmalari için
zorlayacaksin?" (10/Yunus, 99).
- "Ögüt ver, çünkü sen anca
ögüt verensin" (88/Gasiye, 21).
- "... Bir toplum kendi durumlarini
degistirmedikçe Allah onlarin durumlarini degistirmez..." (13/Ra'd, 11).
- Hür bir irade ile karar veren fert,
kendisini isteyerek yükümlülük altina soktuysa, verdigi sözlerden, imzaladigi
anlasmalardan dolayi sorumludur. Bu yüzden müslüman olmayan toplumsal gruplar
anlasmalarina sadik kalmaya zorlanabilirler. Aksine bir tutum içine girdiklerinde de
cezai müeyyide ile karsilasmalari kaçinilmazdir:
- "Haram aylari çikinca müsrikleri
nerede bulursaniz öldürün; onlari yakalayin, hapsedin ve her gözetleme yerinde oturup
onlari bekleyin. Eger tevbe eder (iman eder)ler, namazi kilarlar, zekati verirlerse
yollarini serbest birakin. Çünkü Allah bagislayan, esirgeyendir" (9/Tevbe, 5).
- süphesiz islam, insanin diledigi
inanç ve düsünce sistemini seçmesi anlaminda fikir özgürlügünü kabul eder. Bu
baglamda Kehf sûresi 29. ayet konuyu özlü bir sekilde açiklamaktadir:
- "De ki: Bu gerçek,
Rabbimizdendir. Artik dileyen inansin, dileyen inkar etsin" (Ayrica bkz. 13/Ra'd, 7;
18/Kehf, 29).
- E- Dinde ikrah Yoktur
- Allah'in emir ve buyruklarinin toplami
olan din, yeryüzünde adaleti saglamak, insanlarin varolus gayelerini hatirlatmak ve
göstermek için çerçevesi Kitap'la belirlenmis olarak indirilmistir.
- Herseyin sahibi otoritesinde,
iktidarinda bosluk olmayan Allah'tir. Allah, kendi iradesi ile dünyada insanlar için
belirli bir özgür iradi alan yaratmistir. insanlarin hür iradeleriyle, imani veya
küfrü seçmelerini isteyen Rabbimiz, din tercihi konusunda özgür istem alaninin
korunmasini istemektedir. Bu alanin yok edilmesi ilahi hükümlere aykiridir ve adaletli
degildir.
- Din tercihi konusunda insanlarin fiili
yaptirima tâbi tutulmalari Allah Teala'nin bizden istemedigi bir tutumdur. Ancak özgür
istem yetenegi ile imandan yana tercihini kullanan kisi seçimini yaptigi seylerden
sorumludur. iki yoldan biri olan tevhidi seçmek demek, tanimlanmis hak ve ödev ahlaki
ile kayitli bir dünyanin içine girmek demektir.
- Belirli bir tercihte bulunana kadar
insan ile Allah arasina girmek, set olusturmak, özgür iradeyi olumsuz etkilemek dogru
degildir. Bu konu ile ilgili onlarca ayet, hadis ve bindörtyüz yillik örnek
uygulamalardan söz edilebilir. Fakat müslümanlarin global dünya sistemindeki
etkinliklerini kaybettikleri yüzyillarda gelisen savunmaci, kendine güvenlerini
kaybetmis kisilerin tutumlari bazen bazi ayetleri asil baglamlarindan kopararak, yanlis
anlamalarina yol açabilmektedir. iste "ikrah"la ilgili Bakara sûresi 256. ayet
de bunlardan biridir: "Din'de ikrah yoktur. Artik dogrulukla egrilik birbirinden
ayrilmistir. O halde kim tagutu reddedip Allah'a inanirsa kopmayan saglam bir kulpa
yapismistir. Allah isitir bilir".
- Öncesi ve sonrasi ile ayet-i kerime
mü'minlerin mücadele eksenlerinin "Allah'a iman, tagutu inkar" ilkesine göre
kurulmasi mesajini islemektedir. Bilindigi gibi, insanlari taskinliga, kötülüge iten
her otorite taguttur. Tagut; bozuk, çürük, pis düzenini zorbaca, zalimce dayatir. Bu
tutum Allah'a imana çagiranlara yakismaz bir tutumdur.
- Allah'a iman edenlere ise inandiklari
gibi yasamamak yakismaz. Bu ayeti gündeme getirenler, mü'min olsalar dahi insanlarin
namaz kilmaya, zekat vermeye vb. salih amellere zorlanamayacaklarini iddia etmektedirler.
Oysa ayetin baglami mü'minlerin salih amel islemeye zorlanip zorlanamayacaklari ile
ilgili degildir. Ayetin siyak-sibak iliskisi, bütünlügü insanlari kötülük islemeye
icbar eden tagutun tutumunun elestirisi seklindedir.
- "Dinde ikrah yoktur" demek
salt "dinde zorlama yoktur" seklinde anlasilamaz. Bu kismen dogru, ama eksik
anlayistir. Dogru tercüme söyle olmalidir: "Din seçiminde ikrah (icbar)
yoktur".
- Bu ayeti fetvalarina malzeme olarak
kullanan din bezirganlari bir tür anlam tahrifi yapmaktadirlar. Allah'i razi etmekten
çok sosyeteyi, lionslari memnun etmeye çalisan Samiriler, mevcut düzenin iyi oldugunu,
cari sistemi korumak gerektigini ayetlerde örtülü tahrif yapip bir tavir olarak
sürdürmektedirler. Bu tür kimseler daha çok kendi içinde bulunduklari asagilik
psikolojisi ile dini savunma rolü üstlendiklerinden, karsi tarafi memnun etmek
istediklerinden dolayi mevcut duruma kutsiyet atfetme telasina düsmektedirler. Buna göre
dindar olmak için namaz kilmaya, tesettüre riayete, yoksulu kollamaya hacet yoktur.
Kalbiniz temiz olsun yeter. Sözkonusu konularda insanlarin birbirlerini zorlamalari da
dogru degildir!
- Oysa yoksulu itip kakani, namaz
kilmayani hirsizlik, zina vb. fiileri irtikap edenleri Rabbimiz hem tenkit etmekte hem de
yaptirim gücü yüksek cezalar getirmektedir: Hirsizin elinin kesilmesi, zina edenin yüz
celde ile cezalandirilmasi vb.
- O halde islam dinine mensup olanlara
hukuka uygun yasama konusunda bir zorlama vardir. Zorlama olmasa yaptirim ve ceza da
olmazdi.
- F- Örnek iki Olay
- a- Hz. Ebubekir, dinin bir çok emrini
yerine getiren, ama zekat vermeyenlerle savasmistir. Onun içtihadina,
Kur'an'dan-sünnetten anladigina göre zekat vb. islam'in kesinlesmis yükümlülüklerini
israrli bir tavir olarak yerine getirmeyenlerle savas bile yapilabilir. Ancak bu tavir
bireysel ihmalkârliklar için degil, fitne amaçli kollektif hareketler için geçerlidir
(Buhari, Kitâbu'z-Zekat, c.II, sh.109-110).
- b- Yine Peygamberimizin (s) Tebük
Seferi'ne katilmayanlarla ilgili Kur'an'in direktifine dayali uygulamalari bizim için
ikrah ayetini anlama konusunda da örnektir.
- Olayi kisaca hatirlayalim:
- Mekke'nin Fethi'nden bir yil sonra
Mûte'nin öcünü almak isteyen kafirlerin sam bölgesinde hazirlik yaptiklarini ögrenen
Peygamberimiz büyük ve donanimli bir ordu kurmaya karar verdi. Mute olayindan sonra
yenilgiyi hazmedemeyen Bizans muhibbi kafirler, müslümanlarin kervanlarina saldirmaya
baslamislardi.
- sam uzak bir yerdi. Mevsimin yaz olmasi
pek çok kimseyi isteksizlige itmisti. Bazi müslümanlar mazeretsiz olarak sefere
katilmamislardi. Rivayetlere göre bunlardan üç kisi özellikle önem arzetmekteydi:
Ka'b, Hilal, Mürâre. Peygamberimizin seferinden bölge kabilelerinin tamamina yakini
müslüman oldu. Yahut egemenlik altina alindi. Adi geçen üç kisi geçerli bir özre
sahip olmadiklari için durumlari Allah'a havale edildi. Sefere katilmamak disinda bütün
islami sorumluluklarini yerine getiren bu kisilerle tüm insani iliskiler kesildi. Uzun ve
zorlu bir genel boykot uygulandi. Selam verilmedi, komsuluk yapilmadi, konusulmadi,
eslerinden ayrilmalari saglandi. Onlar sabrettiler münafiklarin ayartmalarina
aldirmadilar, yeniden imanlarinin tezahürlerini ispat ettiler. imtihani kazandilar. Bu
olay bize islam'da belli ölçülerde bir yaptirimi da barindiran kontrol ve denetleme
mekanizmasinin salih amele tesvik etmek, sevketmek anlaminda varoldugunu göstermektedir.
Konuya isaret eden Kur'an ayetleri sunlardir:
- "Hafifiyle, agiriyla hepiniz yola
koyulun ve Allah yolunda mallarinizla, canlarinizla cihad edin. Eger bilirseniz, bu sizin
iyiliginizedir" (9/Tevbe, 41).
- "Eger kolay bir kazanç ve siradan
bir yolculuk olsaydi sana uyarlardi. Fakat mesakkatli bir hedef onlara uzak
göründü..." (9/Tevbe, 42)
- "Allah'a ve ahiret gününe
inananlar, canlari ve mallari ile savasmaktan geri kalmak için izin istemezler. Allah
saygili olanlari bilir" (9/Tevbe, 46).
- "Kendilerini binege bindirmen
için sana geldikleri zaman, sizi bindirecek binek bulamiyorum, dediginde, sarfedecek bir
sey bulamadiklari için üzüntüden gözyasi dökerek geri dönenlere de sorumluluk
yoktur. Sorumluluk ancak zengin olduklari halde senden izin isteyenleredir. Onlar geride
kalan kadinlarla bulunmasina razi oldular. Allah da onlarin kalplerini mühürledi. Fakat
onlar bunu bilmiyorlar" (9/Tevbe, 92-93, Ayrica bkz. 9/Tevbe, 47-106).
- Ayet-i kerimelerden de izledigimiz gibi
Allah Teala salih ameller islemek konusunda, bireysel, toplumsal, askeri ya da siyasi
olsun eger ilahi bir hükümle, ya da sûranin istisaresi ile karar kesinlesmisse itaat
etmek herkesin keyfî tutumuna birakilmiyor. Yani bir yaptirim sözkonusudur.
- Kisaca "Dinde ikrah yoktur"
demek, "Din tercihinde zorlama yoktur" demektir. Kendi istegi ile ilahi hukukun
egemenligi altina giren birinden bu hukuka uygun davranmasini beklemek, hatta maruf
çerçevede zorlamak mümkündür.
- G- Yeryüzünü ifsad
Eden Taguti Güçlerle Mücadelede Zor Kullanmak
- Tagutu inkar ederek iman eden
müslüman sahis, "evrendeki bütün azgin güçlerle mücadele etmeyi" kimlik
olarak benimsemis demektir. Bu baglamda savunmaci yaklasimlara kaçmadan belirtmeliyiz ki,
islam, Rasulullah'in Bedir, Uhud vb. örneklerinde de görüldügü gibi, azginliga karsi
güç kullanmayi esas alan bir hareket çizgisi öngörür.
- Rabbimiz bütün müslümanlari
toplumsal sapmalari tespit etmek, izlemek ve durdurmakla yükümlü kilmistir. Yerinde
söz ile yerinde el ile (güç kullanarak) yerinde tavir alarak siyasal, toplumsal,
ekonomik, ideolojik sapmalarin önüne geçmek, mü'minlerin hepsini baglayan "emr-i
bi'l-ma'ruf nehy-i ani'l-münker" görevidir.
- islam ümmeti adaletin sâhidi ve
teminati olarak hem nüvelerinde, hem de çevrelerinde toplumsal, itikadi sapkinliklara,
fitnelere karsi cihad etmek, karsi durmakla mükelleftir. Nefsi manevi kuvvetlerle
donatayim derken, insanlardan ve hayattan el-etek çekmek bir iç cihad faaliyeti degil,
sorumluluktan kaçmanin bahanesi, taguta teslimiyetin kilifidir.
- "Savas için atlar beslemek"
vurgusu, güçlü taguti otoritelere karsi adil olani ayakta tutabilme konusunda
mü'minleri içe kapanmamaya, hazirlikli olmaya sevketmektedir. Çünkü insanlarla Allah
arasinda dikilip duran putlara karsi cihad etmek, önemli bir hazirlik devresi gerektirir.
Hadid sûresi 25. ayet ile Rabbimiz bize mizan (adalet) için, Kitab'a (saglam inanca) ve
Hadid'e (güce) ihtiyacimiz oldugunu ifade etmektedir.
- Kafirlere, özellikle onlarin
önderleri, liderleri olan tagutlara karsi siddet kullanmak (cihad etmek), sirf
mü'minlere saldirdiklarinda degil, tevhidin toplumda yanki bulan tezahürlerini
zayiflatma girisimlerinde de geçerlidir:
- "Ey Nebi, kafirlerle ve
münafiklarla cihad et, onlara sert davran! Onlarin barinaklari cehennemdir. Orasi ne
kötü dönüs yeridir" (9/Tevbe, 73).
- serre davet edenler yeryüzünde
yasadigi sürece, hayra davet eden mü'minlerin gerektiginde güç kullanmaya hazir
olmasi, Allah'in sünnetine uygun bir hareket için sarttir.
- islam dini fiili savasa temelde
refahtan simaran önde gelenlere (mele-mütref), tefrikaci tahrifçi, yardakçi, ayetleri
az bir bedele satan din adamlarina (Samiri), fitneci siyasetçilere karsi izin verir.
- Cihad küfrü ve sapikligi zayiflatmayi
amaçlayan tugyan hareketini dondurmayi amaçlayan bir çok yönteme sahiptir. En son
çare olarak kullanilacak olan, güçtür. Kötülük ve sömürgeciligi önlemeye
çalisan, insanlari putlardan özgürlestirmeyi amaçlayan tevhidi hareketlerin karsisina
örgütlü güçleriyle çikan tagutlara karsi zor kullanmaksizin basarili olabilmek,
çogu zaman mümkün olmamaktadir. (Bkz. 23/Mü'minun, 33-38; 34/Sebe, 34-36).
- Taguta karsi güç kullanmak,
insanlarin fikir özgürlügünü kisitlamak degildir. Tarih boyunca insanlarin düsünce
ve inanç özgürlügünü tagutlar sinirlandirmistir. Örnegin Firavun söyle demektedir:
"Benden izin almadan mi inandiniz?" (A'raf, 7/123) kaldi ki islam'da, ifsadi
yayginlastirmak anlaminda sinirsiz özgürlük de yoktur. Sorumlu, sinirli özgürlük
vardir. Hz. Lut, toplumun sapiklik etkenleri karsisinda söyle demistir: "Keske size
karsi koyacak gücüm olsaydi..." (11/Hud, 80). Bunu söyledikten sonra ilahi helak
Lut toplumunun devam eden hayatina son noktayi koymustur. O halde Allah Teala tevhidi
hareketlerin mücadele etmekten yoksun oldugu durumlarda belli bir süre dolduktan sonra
sapkinliga müdahale ederek yeryüzü yasamindaki anarsizme / bozgunculuga sinir
koymaktadir.
- Allah ile insan arasira giren küfrün
tahrif eden, yikan hayra engel olan liderlerini altetmenin tek yolu güç kullanmaksa
bundan kaçinmak vahye aykiridir:
- "inkar edenlere (savasta)
karsilastiginiz zaman hemen boyunlarini vurur. Nihayet onlari iyice vurup sindirince bagi
sikica baglayin" (47/Muhammed, 4).
- I- Dinde Zorlama Yoktur ,
Ancak Salih Amele Tesvik Vardir
- insanlarin özgür iradeleri ile
seçimde bulunmalari tesvik edilmeli, içten gelen, samimi duygular harekete
geçirilmelidir. Hiçbir insan bir dine veya ideolojiye girme konusunda icbar
edilmemelidir. Böyle bir icbar münafikligi yayginlastiracaktir. Kendi arzusu ile zorlama
olmadan dine giren birinden taahhütlerine bagli kalmasini, iman akdine sahip çikmasini
beklemek dogal bir haktir. Ancak baskalarinin alanina girmedigi sürece ne toplum ne de
devlet bireye müdahale etmemelidir.
- Bireyin özgür alani bir baskasinin
haklarinin basladigi yerde biter. Öyleyse alenen yapilan kötü bir fiil, baskalarinin
haklarina tecavüz sayilacagindan psikolojik, hukuki, cezai müeyyideleri hak eder.
Müeyyide ve zorlama gerektiren ameller sosyal içerikli olan ve toplumu ifsada yolaçan
amellerdir. Örnegin namaz kilmayan bir insan hakkinda Kur'an'da belirlenmis bir cezai
müeyyideden bahsedilmezken, hirsizlik, zina vb. ikinci, üçüncü sahislari ve toplumu
ilgilendiren fiillere açikça sinirlari çizilmis karsiliklar vardir. Ancak namaz vb.
ibadetlerini aksatan fertlere mü'minler kendi iç mekanizmalarinda psikolojik yaptirim
uygulamalidirlar.
- Toplumsal ifsada yol açan her türlü
eylem ve davranisin sahibi hangi dinden olduguna bakilmaksizin müeyyideye tâbi
tutulmalidir.
- islam'in ideal dünya tasavvuru
fitnesiz bir dünya kurmaktir: "Fitne kalmayincaya ve egemenlik de yalniz Allah'in
oluncaya kadar onlarla savasin, eger savasa son verirlerse zalimlerden baskasina
düsmanlik yoktur" (2/Bakara, 193).
- * Bkz. Yrd. Doç. Dr. Ziya Kazici,
Osmanlilarda ihtisab Müessesesi, Kültür Basin Yayin Birligi Yay. 1987, ist.
-
- Kaynak: ,
Mayis 1998
Hazirlayan: Muhammed Faruk