YESIL KUBBE'NIN GÖLGESINDE ... SON
OSMANLI
AHMET MIROGLU
Medine Destani
Bir zamanlar, Mekke ve Medine dahil olmak
üzere, bütün Arap Yarimadasi Osmanli Devleti sinirlari içinde idi. Bu topraklari
Memlûklerden (Kölemenler) devralan (1517) Yavuz Sultan Selim Han (1512-1520), kendisine
Mekke ve Medine'nin hakimi diye seslenen hatibin sözünü kesmisti. Zira o,
sahsina Mekke ve Medine'nin hâdimi (hizmetkâri) seklinde hitap edilmesini
tercih etmekteydi.
Hakikaten bu anlayisa uygun olarak
Osmanlilar, o tarihten 1919 yilinin Ocak ayina kadar Mekke ve Medine'ye büyük bir ask ve
baglilikla hizmet etmislerdir. Ne yazik ki bu kutlu görev o tarihte sona ermistir.
Biz bu yazimizda, mukaddes topraklarin ve
Peygamber sehri Medine'nin Osmanli Devleti'nden kopus hikayesini özetlemeye çalisacagiz.
Asirlarca Islâm'i serefle temsil etmis
Osmanli Devleti, bir oldu-bittiyle I. Dünya Savasi'na dahil olmus ve sonunda maglup ilan
edilmisti. Mondros Mütarekesi (1918) sartlarina göre, Osmanli Ordusu teslim olmak
zorundaydi. Filistin-Hicaz cephesindeki bütün ordularimizin teslim olmasina ragmen,
Hicaz Kuvvetleri komutani Fahreddin Pasa direnmekteydi. Istanbul'u dinlemiyor, Ben
Efendimiz'in mübarek merkadini teslim edemem! diyerek bütün telkinleri
reddediyordu.
Her ne kadar Ingilizler, Medine-i
Münevvere'ye dogrudan girememis ve asker sokamamislarsa da, meshur casuslari Lawrence
vasitasiyla satin aldiklari bazi kabile reisleri ve o zamanki Mekke Serifi vasitasi ile
Medine'yi zorluyorlardi. Neticede Mescid-i Nebevi'yi, Merkad-i Mübarek'i ve o mukaddes
beldeleri aylarca süren açlik ve susuzluga ragmen basariyla savunan Fahreddin Pasa da
teslim olmak zorunda kalmistir.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kardesleri düsman eden Ingiliz oyunu
Araplarin Osmanli Devleti'ne isyanlarinin
sebebi bagimsizlik talebi degildi. Araplar, I. Dünya Savasi boyunca Osmanli ordusunda
omuz omuza Çanakkale'den itibaren her cephede savasmislardi. Hatta Istiklal Savasi'nda,
Aydin cephesinde Mehmetçikle yan yana Yunanlilara karsi bogusarak sehit düsen Araplar
vardir. I. Dünya Savasi'nda hiçbir Arap beldesinde; ne Irak, ne Suriye, ne Lübnan, ne
Yemen, ne de Filistin'de Osmanli'ya isyan eden tek bir Arap görülmemistir.
Isyan eden sadece Mekke Emiri Serif Hüseyin
Pasa idi. Bu zat, Mîr-i Mirân (Beylerbeyi)' rütbesindeki Mekke Emiri idi. Serif
ailesinin fertleri olan Hüseyin, Haydar ve Cafer Pasalar Istanbul'da ikamet ederler,
Sura-yi Devlet azaligi yaparlar, pasa maasi alirlardi. Sultan Ikinci Abdülhamid, Hüseyin
Pasa'dan süphelenirdi. Onun Mekke emirligi taleplerini hep nazikçe geri çevirmisti.
Fakat Pa sa, Sultan Resad zamaninda Mekke emiri olmayi basardi.
Serif Hüseyin, Ingilizler tarafindan bütün
Araplari bir bayrak altinda toplayarak, en büyük Arap krali, hatta imparatoru olacagina
inandirilmisti. Ingilizler onun ihtirasindan yararlanarak, Osmanli'ya karsi ayaklandigi
takdirde kendisine para, silah, cephane, erzak, ne lazimsa saglayacaklarini, yardim
edeceklerini ve belirli sinirlar içinde bagimsiz bir Arap devleti kuracaklarini
vaadetmislerdi .
Sonradan açiklanan belgelere göre Serif
Hüseyin Pasa, 1915 Temmuzunda Ingilizlerle dogrudan temasa geçmis ve isbirligi yapmak
karsiliginda kuzeyde Mersin ve Adana'yi içine alarak Iran sinirina, doguda Basra
Körfezi'ne, güneyde Hint Okyanusu kiyilarina ve batida Kizildeniz'le Akdeniz'de Mersin'e
kadar uzayacak bir hudut dahilinde Araplara bagimsizlik talep etmisti.
Pazarlik 1916 yili ortalarina kadar sürmüs
ve bu esnada Osmanli Devleti'ni oyalayan Serif Hüseyin, Ingilizlerle isbirligi yaparak
birkaç küçük çarpismadan sonra 27 Haziran 1916'da yayinladigi bir bildiriyle isyan
bayragini açmisti. Hüseyin'in askerleri para gücüyle toplanmis bir tür lejyoner
bedevilerdi. Bunlar, Hicaz çöllerinde göçebe hayati yasayan ve talanla geçinen son
derece cahil, dünyadan habersiz kimselerdi. Mekke, Taif, Cidde gibi sehirlerdeki Araplar
isyana katilmadiklari gibi, asilerin lideri de zaten buralardan asker toplamaya tesebbüs
etmemistir.
Isyan, Osmanli ordularinin sevk ve idaresi
üzerinde çok olumsuz bir etki yapmistir. Ingilizler de zaten bunu hedeflemekteydiler.
Isyanin sonuçlari da ayni sekilde olumsuz olmu stur. Askeri uzmanlarin belirttigine
göre, nasil Balkan Harbi, Yemen isyani yüzünden kaybedilmisse, Suriye'nin elden
çikmasina sebep olan Filistin Harbi de, Hicaz isyani yüzünden kaybedilmistir.
Önce Mekke düstü
Isyan basladigi sirada Medine'nin muhafizi
Fahreddin Pasa idi. Ingilizlerle anlasan Mekke Serifi Hüseyin'in isyana hazirlandigi
haberinin alinmasi üzerine, Fahreddin Pasa 4. Ordu kumandani Cemal Pasa tarafindan
Medine'ye gönderilmisti (28 Mayis 1916). Fahreddin Pasa 31 Mayis'ta Medine'ye ulasti ve
Serif Hüseyin'in birkaç gün içinde isyan edecegini Cemal Pasa'ya bildirdi. Serif
Hüseyin ve dört oglu 3 Haziran'da Medine çevresindeki demiryolunu ve telgraf hatlarini
tahrip ederek isyani baslattilar. 5-6 Haziran gecesi Medine karakollarina saldirdilarsa
da, Fahreddin Pasa'nin aldigi tedbirler sayesinde geri püskürtüldüler.
Fahreddin Pasa hemen karsi harekâta
baslayarak, belli mevkilerdeki asileri yenilgiye ugratti. Arkasindan yeni birliklerle
takviye edilen Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi Kumandanligi'na tayin edildi. Asiler, Mekke
Valisi Galib Pasa'nin tedbirsizligi yüzünden 9 Haziran'da genel saldiriya geçerek 16
Haziran'da Cidde'ye, 7 Temmuz'da Mekke'ye ve 22 Eylül'de de Taif'e girdiler. Fahreddin
Pasa'nin savundugu Medine disindaki hemen bütün büyük merkezler asilerin eline
geçmisti. Bu sirada Kanal Harekâti bütün siddetiyle devam ettiginden, Hicaz'a asker
gönderilemiyordu.
Iki yil yedi ay süren sanli direnis
Fahreddin Pasa, elinde bulunan son derece
kisitli imkanlarla Medine'yi iki yil yedi ay boyunca müdafaa etti. Önce Medine ve
çevresinde bir güvenlik hatti olusturmak için Asar Bogazi, Bi'r-i Dervis, Bi'r-i Abbas
ve Bi'r-i Reha mevkilerini asilerden temizledi. 29 Agustos 1916'da Medine çevresinde 100
kilometrelik bir emniyet seridi meydana getirilmis oldu. Fahreddin Pasa Medine'yi
savunabilmek için Istanbul'dan devamli takviye kuvveti istiyor, Osmanli hükümeti de
onun isteklerine cevap verebilecek durumda olmadigini bildiriyordu.
Osmanli hükümetinin Hicaz'i kismen bosaltma
karari almasi üzerine, Fahreddin Pasa yagma ihtimaline karsi Medine'de Hz. Peygamber
s.a.v.'in mübarek merkadinde bulunan mukaddes emanetlerin Istanbul'a nakledilmesini
teklif etti. Sorumluluk kendisinde olmak sartiyla, teklifi hükümet tarafindan kabul
edildi. Fahreddin Pasa bir komisyon kurarak tek tek kontrol ettirdigi otuz parçadan
olusan mukaddes emanetleri 2000 askerin korumasi altinda Istanbul'a gönderdi.
Medine'yi Suriye'den ayiran çölde dolasan
ve yagmacilikla geçinen bedeviler, Serif Hüseyin'in hileleri ve Ingilizlerin paralariyla
kandirilarak Osmanli Devleti aleyhine harekete geçirildikleri için, Medine'yi Suriye'ye
baglayan demiryolunu korumak güçlesti. Ünlü Ingiliz casus Lawrence, demiryolu boyunca
raylari dinamitletiyordu. Her geçen gün çölün ortasinda çevre ile irtibati kesilmis
bir kale durumuna gelen ve iasesi de azalan Medine'nin tahliyesine karar verildi. Önce
yeni tayin edilmis olan Mekke Emiri Serif Haydar Pasa, ailesiyle birlikte Medine'den
ayrildi. Onlari 3-4 bin kisilik yerli halk takip etti.
Takdir-i ilâhi, riza-yi peygamberî, irade-i
padisahî devam ettikçe
Fahreddin Pasa, elinde kalan az sayidaki
kuvvetle hem bu çöl yolunu hem de Medine'yi müdafaaya devam etti. Fakat Hicaz
demiryolunun Medine'ye yakin olan Tebük-Medain arasindaki Müdevvere istasyonunun düsman
eline geçmesinden sonra, Medine kalesi isyancilar tarafindan kusatildi. Hiçbir yerden
yardim alamaz duruma gelen sehirde kalmis olan halk ve asker arasinda açlik ve hastalik
hüküm sürmeye basladi. Bu güç sartlara ragmen Fahreddin Pasa sehrin müdafaasini
sürdürdü. Hatta kusatmadan önce kaleyi tahliye etmesini teklif eden Istanbul
hükümetine Medine Kalesinden Türk bayragini ben kendi elimle indiremem. Eger
mutlaka tahliye edecekseniz, buraya baska bir kumandan gönderin cevabini vermisti.
Fahreddin Pasa Takdir-i ilâhi, riza-yi
peygamberî ve irade-i padisahî seref-müteallik oluncaya kadar Medine müdafaasi devam
edecektir! diyordu. Ingilizlerle bedevilere teslim olmaktansa, müdafaa ettigi
yerleri havaya uçurarak canini feda edecegine dair yemin ediyordu.
Fahreddin Pasa ve askerleri bir taraftan
düsmanla, diger taraftan açlik ve hastalikla mücadele ederken, Kanal Harekâti
felaketle bitmis, Filistin elden çikmis ve en yakin Osmanli kuvvetleri Medine'den 1300
km. uzakta kalmisti. Bu sirada Osmanli Devleti maglup olmus ve Mondros Mütarekesi'ni
imzalamisti (30 Ekim 1918). Mütarekenin 16. maddesine göre teslim olmasi gereken
Fahreddin Pasa buna yanasmadi.
Medinedekiler ise, her tarafla irtibatlari
kesilmis oldugundan mütarekeden haberdar degillerdi. Olup bitenleri telsiz vasitasiyla
takip eden Pasa, Kizildeniz'de demirleyen bir Ingiliz torpidosu mütareke sartlarini
kendisine bildirdigi halde buna cevap vermedi. Ayrica hükümetin Mondros Mütarekesi'ni
teblig etmek üzere gönderdigi yüzbasiyi hapsederek, Istanbul'u da cevapsiz birakti.
Bir yandan Ingilizler, bir yandan Medine'yi
kusatmis olan Serif Hüseyin'in kuvvetleri Medine'nin bir an önce teslim edilmesini
istedilerse de, bu isteklerine karsilik vermedi. Hükümet, Ingilizlerin baskisi üzerine
bu defa padisahin imzasini tasiyan bir teslim emrini Adliye Naziri Haydar Molla ile
Medine'ye gönderdi. Fahreddin Pasa bu emri de dinlemedi. Askerlerin çogunun hasta
olmasina; cephane, ilaç ve giyecek stoklarinin bitmesine ragmen direnmeyi sürdürdü.
Ancak sonunda kendi subaylarinin baskisi ile teslim olmaya riza gösterdi (Ocak 1919).
Böylece 1517'den 1919'a kadar tam 402 yil süren Osmanli hakimiyeti, -affedersiniz,
Osmanli hadimiyeti - hazin bir sekilde sona ermis oldu.
Serif Hüseyin'e ve hayallerine ne oldu?
Serif Hüseyin, Osmanlilarin Hicaz'i terk
edisinden sonra Mekke'de emirligini ilan etmisti. Fakat talihi yaver gitmedi. Ihanetinin
bedelini Abdülaziz b. Suud tarafindan devrilerek ödedi. Önce etrafindakilerin
telkinlerine uyarak oglu Serif Ali lehine kralliktan çekildi. Bu kâr etmeyince,
Abdülaziz b. Suud'la mücadele etmek zorunda kaldi. Basarili olamayarak Ali ile beraber
Kibris'a kaçti. Mezarlari dahi gurbette kaldi.
Medine'ye Emir tayin ettigi oglu Abdullah ise
Suudiler karsisinda tutunamayacagini anladi, kaçip Amman'a yerlesti. Ingiliz himayesinde
Ürdün Kralligi'ni kurdu. Ingilizlerden bagimsizlasma hedefiyle hareket etmeye baslayinca
öldürüldü. Yerine oglu Tallâl geçti. O da aklî dengesini yitirdi. Istanbul'da
tedavi gördü. Yerine oglu Hüseyin geçti. Hüseyin'in vefati üzerine de, malum simdiki
kral Abdullah...
Serif Hüseyin'in öbür oglu Faysal ise
Suriye Emiri olmak niyetindeydi. Fransizlar tarafindan engellendi. Ingilizler de Faysal'i
Bagdat'a götürüp Irak Hükümeti'nin basina geçirdiler. Sonradan toparlanan Iraklilar,
birkaç hükümet darbesinden sonra bütün aile üyelerini katlettiler.
Serif Hüseyin'in hayalleri birbiri ardinca
yikilmisti. Kafasinda kurdugu Islâm Imparatorlugu yerine, kala kala torununa minicik bir
Ürdün Kralligi kaldi.
Serif Hüseyin'in tutunamayisinin altinda,
Araplarin destegini alamamasi yatmaktadir. Ingiliz altinlariyla yanina çektigi fukara
bedeviler disinda destekleyeni yoktu. Mekke, Medine, Cidde ve Taif'in yani sira Maan ,
Amman, Kerek , Salt ve Dera da isyana katilmamistir. Sam'da bütün isyancilarin toplami
30-40 kisiyi geçmemi stir. Bagdat'tan hiçbir bagimsizlik beklentisi isitilmemistir.
Osmanli'nin da, -Liman Von Sanders Pasa'nin cepheden pijamayla kaçtigi- Filistin hezimeti
sebebiyle eli kolu bagli idi. Bu hengâmede Suudiler bütün güçsüzlüklerine ragmen,
kabile içi birligi saglamis olma avantajiyla mukaddes topraklara sahip olmuslardir.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
Medine'ye Nasil Veda Ettiler?
Medine'den ayrilmadan önce, son ere kadar
hepsinin, bu arada çesitli yaralar alarak vücutlari adeta delik desik olmu s, kimi
kolsuz, kimi bacaksiz kalmis gazi mehmetçiklerin, birbirlerine sokulup yardim ederek,
halsiz-mecalsiz, son defa Harem-i Serifi ziyaretle Ravza-i Mutahhara'ya
yüzlerini-gözlerini sürerek dualar ede ede yaptiklari veda ziyareti görülecek seydi.
Ingiliz altinlari ile Türk'e dis biler hale
getirilmis bazi sözde Araplar bile bu manzara karsisinda göz yaslarini tutamamislardi.
Bizimle beraber Medine'de kalip aylar süren kusatmanin her türlü sikintisini çeken,
açligina bile katlanan yerli Araplar ise tam bir matem havasi içinde hüngür hüngür
agliyorlardi. Hele yillardan beri Harem-i Serifte vazifeli olarak çesitli hizmetlerde
bulunan harem agalarinin hiçkira hiçkira mehmetçiklerin boyunlarina sarilislarini benim
gibi görenlerin, o anda ne hale geldiklerini tarif edemem.
Osmanli'nin Medine'den ayrilisi iste böyle
olmustu. Gerçi henüz hastanemizde tedavi görmekte olan erlerimiz de vardi, ama bu gidis
artik onlarin da er-geç yolcu olacaklarini belirten hazin bir gerçekti.
Onlar da gittikten sonra Medine'de sadece bir
Türk sehitligi kalacakti. Bu mukaddes sehri ve Harem-i Serif'i, Lawrence'in kiskirtip
ayaklandirdigi asilere karsi müdafaa ederken canlarini vermis olan sehitler...
(Feridun Kandemir, Medine Müdafaasi:
Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler, Istanbul 1991, 235.)
http://www.semerkanddergisi.com/6217.htm,
02/2004

|