Kaynarca Antlaşmasındaki Yanlışlık
Zend Kerim Ve Katerina Uyuşması
Fransızların Ruslara Yaklaşması
Batı Avrupanın Rusya'ya Bakışı
1. Abdülhamid'ın Şeyhülislâmları
Babası: Sultan III. Ahmed
Han
Annesi: Râbia Şernî
Sultan
Doğum Tarihi:
1725
Vefat Tarihi: 1789
Saltanat Müd.:
1774-1789
Türbesi: İstanbul
Eminönü Bahçekapı'da.
Soralım ve
cevaplayalım, kimdir bu 1. Abdüihamid? Bu zat Osmanh padişahlarının
yirmiyedinci padişahı olup, babası 3. Ahmed'hân'dır. Vâlide-i muhteremeieri
ise, Şermi Kadındır. Doğum tarihi, 1137/1725'dir. Elli yaşında olduğu halde,
1187/1773 senesinde tahta çıktı. Böylece milâdi sene hesabıyla yaparsak,
padişah kırk sekiz yaşında olmak durumundadır. Kaynarca antlaşmasının
gözyaşlarını akıtarak tasdik etme mecburiyeti kendilerine pek girân gelmiştir.
Hassas bir insan olup, merhamet hislerinin, vatanperverlikle içice yüreğinde
yer tutmuş nâdir insanlardandı ve Kaynarca antlaşmasının tahmil eylediklerini
izâle etmek, en azından hafifletmek gayreti, Rus ve Avusturya menfaat birliği
sebebi ile yarardan ziyade, daha büyük kayıplara duçar oimamiz neticesini
getirmiştir.
Sultan Hamid-i evvel
hz. leri, babasından beş yaşında iken yetim kalmıştır. Doiaysıyia milâdi tarih
hesabıyla kırküç yıl sarayda kapalı bir hayat içinde günlerini geçirmiştir.
Dünya İle alakalı meselelerde târih ilminin dışında, ilimlere pek vaktini
ayıramamıştır. Zaten bütün OsmanSı hanedanı üyeleri, kadınları olsun, erkekleri
olsun, hâttâ hizmetli saray mensupları bile devletin târihini pek iyi
Öğrenirlerdi. Çünkü, bu târihi yapanların arasında mümtaz mevkii kendi cedleri
temsil etmekteydi. Buna bağlı olarak Sultan 1. Abdüihamid hân târih bilgisine
hakkıyie vâkıf bir kimseydi. Son derece terbiyeli ahlâk-ı hamideye mâlik idi.
Ancak selefi 3. Mustafa'nın bütün iyi niyet ve çabalarına rağmen gelinen nokta
hiç açıcı değil, adetâ fecaatin hemen eşiğinde idi. Padişah da ise, bu
felâketli durumu bir muzafferiyata çevirecek muktedir bir el arama beyhude
gibiydi!
Beş yıldır Avrupa ve
Karadeniz kıyılarında devam eden savaşlarımız, hem askeri hırpalamış hem de
hâzine-i hümayunu 3. Mustafa'nın çok para biriktirmiş olmasına rağmen ağır ve
sonu gelemeyen masraflar hazırı tüketmişti. Askere tahta geçişin sırasında
bahşiş bile verilememişti. Prusya elcisinin, Rusya ile Osmanlı devleti
arasında Kılburnu istihkâmlarının yıkılması kabul edildiği takdirde bir sulh
anlaşmasının mümkün olduğuna dâir teklif yapıldığında, devlet ricâii sadn-azam
da içlerinde olduğu halde bu teklife balıklama atlamışlar ve derhal yeni
padişaha, bir tezkere ile mezkûr hâli arzet-mişlerdir. Ancak padişah-ı
şahaneden hiç ümid edilmez bir cevap gelmiştir ki, hepsi şaşkınlıklara gark
olmuşlardır. Sad-rıazam bütün bunlar olurken Şumnu'da ordunun başında bulunmaktaydı.
Yanma gelen bir Rus zabiti, Ruslarca gönderilmiş olan padişahın cülusunu
tebrik eden mektublan sunmuştu.
Romanzofda tebrik
mektubu göndermekle birlikte, sulh müzakerelerine yeniden başlanması hususunda
teşebbüsler yapmayı öngördüğü gibi, Avusturya ve Prusya elçilerine yardımcı
olmaları istikametinde işaretler yapmayı tatbike koymuştu. Fakat bütün bunlara
sadnazamın cevabi yakında Tu-na'nın öbür tarafına geçeceği ve bütün
düşmanlarını sürüce-ği istikametinde beyana baş vurduğu görüldü. Nasıl olduysa
bütün devlet adamları, sadrazam paşa, hâttâ padişah bizzat sulha tâlib olma
yolunu aradılar.
Karşılarına yepyeni
bir muhalefet çıktı. Bunlar ulemâ-i kiram sınıfı idi. Kerç'i, Yenikale'yi,
düşmana vermenin din-i mübini islâmın müsaadesinin olmadığı hükmüne sıdk-ı
sebat eylediler. Bunun neticesi, mütareke müzakereleri beşinci defa kesilip,
Rus savaşı yeniden yeniye bir daha alevlendi.
14/nisanda çeşitli
emjrler sadrazamca verildi. Bu arada Akdeniz tarafına, Osman Paşa nasb olundu.
Bodrum'a asker çıkaran Ruslara Osman Paşa hücum eyledi ve onları bozgun halinde
ricâte mecbur eyledi. Amiral Orlof'un, bu teşebbüsü ilk değil, daha evvelde
böyle bir tasaddide bulunmuştu. Ancak bir kaç bin asker, yedi top, yüz kantar
barut ve birçok eşya bırakmak suretiyle kaçabilmişti. Tuna taraflarında ise,
sadrazamın önemli üsler tesis için bazı fetih tasavvurları var idiysede,
Rusların Pazarcık civarında yağma ve karışıklık çıkarma çalışmaları başını
almış gidiyordu. Reisülküttab Ab-dürrezzak efendi buralara yığılan Rus
kuvvetlerini, uzaklaştırmak için yardıma koşmuşsa da, bunların mukavemeti,
ayrıca iki gurup Rus kuvveti birleşmiş ortaya yirmibeşbin kişilik hayli güçlü,
bir ordu çıkıvermişti. Bunlar Kozluca'da bulunan, Osmanlı ordugâhına
darbelerini vurdular. Darbe askerimizin pek fena bir surette dağılıp kaçmasına
vardı. Yirmido-kuz tane topumuz ve bir hayli barutun Rusların eline geçmiş
olmasıda büyük bir üzüntü kaynağı oldu.
Öte tarafdan
Abdürrezzak efendi kuvvetlerinden bir miktarı şehid olmuştur. Diğerleri firar
yoluna düşmüşlerdir. Rus askeri Kozluca üzerinden Şumnu'ya doğru hareket
ettiğine dâir haber alan sadrazam, şehrin etrafında yapılmış metrislere piyade
askerini yerleştirdiği gibi, süvari kuvvetlerinin başına da, Dağıstanlı Ali
Paşayı komutan nasbeyfemişdi. Şehrin ahalisini teskin ederek
koruyabileceklerine inandırdığından savuşacak kişilere fırsat verilmemiş oldu.
Öte yandan hanımını erkek kıyafetine sokarak, firar etme teşebbüsünde bulunan
Kâhyabey'İn kâtibi askerler tarafından öldürüldü. Aynen bunlar gibi yapmaya
kalkışan reis efendi, askerlerce katline ramak kalmışken ellerinden kaçmaya
muvaffak oldu. İstanbul'da soluğu aldığı sırada, yaptığı saraya duyurulmuş
olduğundan padişah katlini irade eyledi. Ancak araya giren eş-dost idam
hükmünü Kütahya'ya sürgün şekline çevirtmeye muvaffak oldular.
Kozluca savaşı;
akabinde Rus başkumandanı Romanzof, Prusya elçisi Zejlin'e bir mektup
göndererek, Romanzof sadrazamın ileri sürdüğüne bağlı kalarak, Rusya devleti,
Tatarlara dâir talebinde islâm dinine mugayir düşecek herhangi bir şey
istemeyeceğini, bugüne kadar ele geçirmiş olduğu toprakları iadeye hazır
olduğunu, ancak bütün bunlara karşılık, Kuburun, Ozakzof, Kerç ve Yenikalenin
terki hususunda musir olduklarını bildirdiler elçi
Anlaşılmaz bir şekilde
böyle bir mektup yazan başkumandan Romanzof, Şumnu'yu kuşatmaya başladığı
sırada, sadrazamın yanında bulunan bir çok asker firar yolunu tutmuş,
adamakıllı eksilmeler olmuştu. Vaziyet bambaşka bir hâl almış, artık muhtemel
savaşın neticesi aleyhimize olma ihtimâlini ibre göstermeğe başlamıştı. Bu
vaziyet karşısında sadrazam derhal Romanzof'dan gelen mesajı tercüme ettirdi.
Buna vâkıf olunca, gönderdiği subay vasıtasıyla sulh müzâkerelerine başlanması
için Romanzofun müracaatı kabullenmesini istediyse de, çıkan cevab olumsuz
idi. Bunun üzerine sadrazam yeni reisülküttab Münib efendi, Nişancı efendi
temsilci olarak ordugâhda yapılacak meşverete gönderildi. Yapılan toplantıda
durum bütün sarahatıyla açıklandı. Lâzım gelenin artık mütareke bile istemek
değil, doğrudan doğruya neye mâl olursa olsun, sulhun talibi olmak hususu ileri
sürüldü. Padişah Hz. lerine İçinde bulunulan çaresizlik hülasa olunarak,
talebin kabul edilmesi niyazları yapıldı. 16/temmuzda Osmanlı devleti elçileri,
Rus elçisi Prens Repnin ile görüşerek yedi saat süren müzakerede, Bükreş'de
anlaşmaya varılmış müsvedde maddeler üzerinde, görüşmeler yapılması şekli
kararlaştırıldı.
Ancak; Prens Repnin bu
kararla alakalı zabtı hemen imzalama yerine dört gün sonraya tehir etti. Çünkü
Deli Pet-ro'nun irrızatamak zorunda
kaldığı Prut harbînin sulhunun imza târihine denk düşürme diplomasisi
uygulayarak, bir intikamı gerçekleştirmiş oluyordu. 21/temmuz/l 7 1 I 'in
öcünü almış oluyordu 21/temmuz/1774 senesinde. Kaynarca yapılan bu mutabakatın
sonunda sulh müzakerelerinin yapılacağı yer seçildi.
Sadnazam Muhsinzâde
Mehmed Paşa İstanbula dönmekte iken kısa bir rahatsızlığın peşinden ruhunu
tesiim etdi. Yerine getirilense izzet Mehmed Paşa oldu. Bütün bunlar olurken, Kırım
hanlığında meydana gelmesi yavaş, yavaş görülmeğe başlanan değişiklikler,
Cengiz hanedanına mensub han'lar sülalesinden bir gurubun, Kırım'da yaşayan
ulemayitemsilen muteber bir kaç fâkih, ahalinin çeşitli bölge ve mesfek temsilcisinin
meydana getirdikleri mâruzât heyeti, Dersaadet'e gelip, padişahın kapısına
müracaatta bulundular. Meramları; eskiden olduğu gibi, Kırım'a hân tâyini
devlet-i âliye elinde olması, bayram ve cuma namazları esnasında hutbe'nin hilafetin
temsilcisi Osmanlı padişahının adına okunması, basılan paralarda Padişah hz.
lerinin tuğrasının bulunması, talebieri-nin kabul edilmesiydi. Yapılan bu
müracaattaki maruzat; Ab-dülhamid-i evvel tarafınca büyük memnuniyet ve
iştiyakla karşılandı. Bu hususun henüz teati olunmamış, hatta tasdiki
yapılmamış kaynarca sulh antlaşmasına idhâli hakkında re-isülküttap efendiye
haber salındı. Reisefendi; Rus başkuman-danı Romanzof'a gönderdiği talebnâmede
yazdığımız teklifin imparatoriçe nezdinde nazar-ı itibara alınması hususunda delâletini
rica etmişti. Takrir ise özetle, yukarıdaki Kırım heyetinin arzuy-u
hissiyatına tercüman olan sözlerdi. İlâveten Kerç kalesinin ve esirlerinin
hususunu belirten taiebden vazgeçilmesi vardı ki, Rusya bundan da feragat
yoluna giderek istenenleri kabul etti.
Böylece de, Kaynarca
antlaşmasını her iki taraf tasdik edip, birbirlerine gönderdiler. Tarih:
1188/1774 idi.
Rusya'nın da kabul
ettiği statü içinde Sâhib Giray'a hanlık tevcih edilmiş bu seferde ahali ve
maruzat gurubu yeni hân'a muhalefet etmişler, bahse konu Sahib Giray tahtına
oturamı-yarak, binmiş olduğu bir gemiyle İstanbul'a gelmişti. Aynı zamanda bu
zata muhalefet edenler padişah katına .müracaatla Devlet Giray'ın hanlığa
nasbim istida eylediler. Fakat bu taleb Kaynarca antlaşması ışığı altında
mütalaa olunduğunda mugayir bir talebdi. Beri yandan vaziyeti bu şekilde müracaatçılara
anlatmaya kalkışmak devlet-i âliye'nin sânına nâkise getireceği için, Rus
elçisi İstanbul'a geldiğinde mevzua girilicektir mealinde bir cevapla iktifa
edilirken, Sahib Giray'a da, yakın bir mahalde oturması için ikametgâh tahsisi
yapılmıştır. Bu sırada zaman 1189/1775 tarihini gösterirken, sadnazam İzzet
Mehmed paşa ile şeyhülislâm İbrahim efendi arasında husule gelen geçimsizlik,
önce sadrazamın azlini, yerine Derviş Mehmed paşanın getirilmesine, çok
geçmeden de, şeyhülislâm efendinin makamdan ayrılması gereğinin hatırlatılması
geliverdi.
Akkâ bölgesinde
isyanını devam ettiren meşhur Şeyh Tâhir'in terbiyesi ve cezalandırılması işini
Kapdan-ı Derya üstüne yükleyen devleti âliye, Şam valisi, Sayda eyalet valisi,
Kudüs mutasarrıfı paşalarla Şam sahilleri muhafızlığına nasb edilen, Cezzar
Ahmed paşaca da selâhiyet ve emir vermişti. Akkâ kalesi içinde bulunan şeyh
Tâhir donanmanın sahilden bombardıman yapmasına mukabele etmek için emrinde bulunan
mağribî denen askere toplarıyla ateş emri vermesine rağmen, bu mağribiler biz
Osmanlı devletine ateş açmayız çünkü; biz Osmanlı askeriyiz, dernek suretiyle
verilen emri uygulamaktan sarfı nazar eylediler vaziyetin geldiği nâzik
durumu hisseden, Şeyh
Tâhir'in, atına binip kale kapısından kaçtığı sırada mağribilerden, çok nişancı
biri attığı tek kurşunla, bu asiyi bir daha kalkmamacasına yere serdi.
Mağribiler Akkâ
Kalesinin kapılarını, Cezzar Ahmed Paşaya açtılar. Çok geçmeden; Sayda eyaleti
valiliğinin Cezzar'a verildiğini görüyoruz. Ayrıcada vezaret rütbesi ihsan
edildiğini öğreniyoruz. Sadnazam Derviş Mehmed Paşa'nın devlet idaresinde
şâhid olunan engin müsamaha ve rahatına düşkünlüğü geminin bu kaptanla
yürüyemeyeceği intibaını verdiğinden azline gidilip, yerine Darendeli Mehmed
Paşa boşalan makamı hakkıyla doldurmak niyetiyle getirildi.
1190/1777 bu sırada
Rus elçisi İstanbul'a gelmiş sefarete yerleşmişti. Pek uzun süren müzakereler
sonunda Kırım ahvali hakkında varılan karar, devlet-i âîiye'nin Kırım'da bulunan
Devlet Giray'a, hân'Iığını meşrulaştıran menşurun postalanması oldu. Fakat bu
seferde Devlet Girayı istemeyen Rusya yanlısı gurup hareketi bir isyana
çevirdi. Devlet Giray da İstanbul'a kaçmaktan başka çare göremedi. Rusya'ya bel
bağlayıp onlara hayranlığını devamlı belirten, Şâhİn Giray Rusyanin koruması
altında Kırım'a hân oİdu! Yanına da Rus ordusundan biri, imparatoriçe
tarafından, yaver sıfatıyla yerleştirildi. İdare hân'ın elinde gözükmekle
beraber, yaverin müdehalaleri bir vesayet İdaresini haber vermekteydi. Bütün
bunlara karşılık Osmanlı devleti infial içinde olmakla birlikte Rus elçisini
adamakıllı bunalttı. Hatta savaşın kapısını da aralama niyetinde olduğunu
Rusya'ya olsun, elçinin bizzat kendisine olsun hissettirdi. Ruslar ise geçen
savaştaki yaraların henüz kapanmamasının farkında olarak, savaşı getirecek
tırmanmayı önleme çalışmaları arasında tercihini, sulhu devam ettirmekte
seçerken, her ihtimâle karşıda, başkumandan Romanzofu Özi Kalesi civarında
toplanmış Rus askerinin, başına gönderme tedbirini de ihmâl etmedi.
1191/1778 Şahin
Giray'ın hanlığını, bildirmeye geien bir heyet Osmanlının soğuk muamelesi
karşısında ve bu hanlığı tanımaz davranış göstermesinden ümidini keserken,
devlet-i âliye daha önceleri, Kırım ahalisi tarafından hân'lığa, seçilmiş
bulunan eski hân'iardan Selim Giray'ı bu hanlık vazifesine nasb etmiş ve Kırım
yarımadasına göndermişti.
Bahse konu
antlaşmanın; Kırım ile alakalı maddesinin sosyalite bakımından bir gerçekçiliğe
dayanmadığı rahatça tesbit edilebilir meydana çıkan ihtilaflar yüzünden. Bu antlaşma
icabına göre azil ve nasbin Tatar halkın tercihine bira kılması, bu ahalinin
mizacına uygun düşmediğinden fırkalara bölünmelerini getirdi. Bu bölünmelerin,
tercih farkından kaynaklandığını ileriye sürmek zaittir. Burada sürüp giden bu
telakki farkı Rusya ile Osmanlı arasında soğuk savaşlara gebeydi ve bu soğuk
savaşın ortaya koyacağı yavru bir sıcak harp olabilşirmiydi? Bu sorunun
cevabını aramaya koyulmak için iki devlet arasında müzakere cihetine gidilmesi
kararlaştırıldı.
Kırım bir bombaydı!
Elde mi patlayacak, yoksa bey'demi patlayacaktı? Kırım meselesi hakkında
yapılan Rus elçisine konuşmalar, elçi tarafından son derece mülayemetle karşılanıyor,
hemence Petersburga gideyim cevabıyîa karşılanıyordu. Gidişi esnasında
devlet-i âliye kendisine pek hatırşinas davranıyordu. Rusya'ya gitmiş olan elçi
orada ciddi bir çalışma yapmıyor, oturup oturup İstanbul'a avdet ediyor, oyalayıcı
cevaplarla vakit kazanmanın çarelerini bulabilmekteydi. Demekki; bu elçinin
değil, Rus devletinin oyalama politika-sıydı. Sonunda Ruslar Kırım'a kalabalık
sayılacak miktarda asker çıkararak Şâhingiray'ın yanında yerlerini aldılar. Bunların
ahali arasında askerlerini barındırmaları, Kırım Tatarlannın büyücek kısmında
anlayışlarına mugayir bir hâl oiarak telâkkiye sebeb oldu. Bu gurup, Kuban
tarafında bulunan Tatarlarla birleşme suretiyle gayrimemnun oldukların: beyan
ettiler. Şâhingiray hakkında hân olarak kabul etmeyeceklerini belirttiler.
Talebin kaale alınması
beklenirken, askerlerin üzerlerine geldiğini gören Tatarlar mukabele etmekden
geri durmadılar. Böylece ortaya sıcak bir savaş çıkmış oldu. Bu savaşda iki
tarafın uğramış olduğu kayıp pek fazla idi. Tatarlar yine bir takım kimseleri,
Babıâli'ye gönderip, istimdad eylediler. Devlet-i şahane bu feryadlara ilgisiz
kalamayıp yaptığı değerlendirme toplantısında, çeşitli gemilerle Kırım'a 12
bin kişilik askeri kuvvet gönderilmesini, ancak Kaynarca sulhunu ortadan
kaldıracak harekâttan içtinab edilmesi hususunda prensip kararı alırken,
Lehistan hududundaki Osmanlı topraklarına yakın yerlerde askerlerini
toplamakda olan, Rusya'ya karşı Kırım ve İsmaiyl civarındaki kuvvetlerimizi
yönetecek, seraskerlikler kuruldu. Ayrıca tertip edilmiş bütün bu kuvvetleri
teşkilde taşınan maksadın, Kırım'a yardım niyetiyle yapıldığının İstanbul'da,
elçilikleri bulunan devletlere bu elçilikler vasıtasıyla bildirim yapılmas:
kararı alındı. Rusya; Kırım'da sağlamış olduğu serbestilik görüntüsü altındaki
ortalığı karıştırma harekelinin meyvelerini devşirmeye başla-mışdı. Tatarlarda
biraz hareket hâlinde olan çabuk davranmayı, bu sistem adetâ guruplara
parçalanma neticesi vermişti. Hân'lığa tâyin olunmuş şahsı bir gurup tutma
eğilimine girerken, diğer gurup bu tâyini geçersiz kılmak için, çalmadık kapı,
aramadık çare koymuyordu.
Bu kapılardan en önde
geleni şüphesizki devlet-i âliye idi. Ruslar; Kırım ahalisinin içine attığı
istiklâliyet tohumu hasebiyle amaline muvaffak olmuşsa da, Osmanlı devleti ile
sırf bu yüzden, sıksık gerek savaş alanlarında gerekse mütareke masalarında
karşı karşıya gelmek gibi bir sıkıntıya maruz kaldığını da görmekteydi.
Şâhingiray'ın hanlığı tarafını tutan Rusya karşısında Osmanlı devleti ecnebi
devletlere Kırım'a muavenet etme haberlerini İstanbul'da bulunan elçilikler vasıtasıyla
duyurmaya çalışırken diğer yandanda Kırım'a Selim Giray adlı eskiden vazife
yapmış hânı göndermişti. Rusya'nın gönderdiği kuvvet ile Kınm'lı, Rus
muhaliflerinin mücadele-sindeki meşkûk görüntü, Selim Giray'ında firar yolunun
yolcusu olarak İstanbul'a kapağı attığını görüyoruz.
Darendeli Mehmed Paşa
bazı hususatta rıza-İ devlete mugayir hareketlerin seyircisi, rahatma
düşkünlüğü ve işlerinde pek ehli olmadığı, anlaşıldığında azil yoluna gidildi.
Sadaretinin l/eylûl/1778'de son buluşunda
1 yıl, 5 gün sürmüştü. Yerine, Yeniçeri Ağalarından, Kalafat Mehmed Paşa
getirildi. Rusya'ya karşı savaş açılıp açılmaması, tereddütleri yaşanırken
donanmay-ı hümayun Beşiktaş önlerine çıkarıldı. Orada demlenmeğe başladı.
Devletin idarecileri savaşın yapılıp yapılmamasını tartışırken, birisi de
donanmanın geçen sefer uğradığını hatırlattığı felâket, mezkûr filonun
akıbetinin aynı olması endişesinin ağır basması buna karar için biray geçmesi
beklendi. Babıâli; harb ilânını deruhde edemeyeceği kanaatinde ittifaka vardı.
Sonunda gemileri, Kırım'ın bir limanına gönderip, gövde gösterisinde bulunma
yolu seçildi. Beri yandan Rusya başkomutanı Romanzof ile haberleşme yolunu
açtılar. Kırım'dan Rusların askerlerini çekmeleri mevzuunda müzakereler
başlatıldı. Donanma ise, Sinob'a geçmiş, oradan Anapa'ya uzanmış, Karadenizin
sularında seyr-i sefâin eylemekteydi. Bu sırada Romanzof'la yapılmaya başlanan
müzakerelerden, bir netice çıkmayacağını kestiren Babıâli, Serasker ve
Kaptan-ı derya'ya gönderdiği bir yazılı emirle, Kırım veya Taman civarında
savaşa hazır, ancak Rusyanın başlatmasını bekleyen anlayış dahilinde teyakkuz
duruma yatması bildirilmişti.
Rusya'nın savaşacak
takati pek yeterli olmadığından durumlarını belli etmeden savaşa hazırmış
şeklindeki politik davranışı kendi nâmlarına başarılı sayılmalıdır. Fransızlar
ise; geçen defaki gerginlikte Osmanlı devletini savaşa şevkteki gayretlerini,
bu sefer ki çekişmede, kullanma istikametine çalışmadı. Donanma ise, Kış
fırtınası ile meşhur Karadeniz havasından kurtulmak için, İstanbul'a avdet
etmeyi yeğledi. Rusların Kırım'daki varlıkları müslümanların canını çok sıkıyor.
Onları Ruslara karşı tahrik etmekde en önemli unsur dinin emirleri olmaktaydı.
Öte yandan İstanbul ahalisinin donanmanın Karadenizden savaşsız dönmesi
hususuna sıcak bakmadığı, Ruslara karşı kinlerinin ve düşmanlıklarının
ziya-deleştiği görülürken, iki kalyoncu nefer yolda gördükleri Rus elçisini
öldürmek azmiyle saldırılarına hedef yaptılar. O anda gördükleri Rus elçisinin
şahsında Rusya ordusunu cezalamak niyetini taşımaları idi. Yoldan geçenler Rus
elçisinin hayatını bu iki neferin saldırısının feci sonundan kurtarmaya muvaffak
oldular. Kaptanpaşa bu saldırıyı gerçekleştirenleri te'dip etmekden kendini
alamadı.
Rusya; Eflâk ve Buğdan
üzerinde öyle sistematik tarzda yürütmekteydi ki, meydana gelen karışıklıkları
önleyemeyen yerel yönetimin, değiştirilmesini teklif dâhi edemez hâle getirmiş
bulunan Kaynarca antlaşmasının seyyiatı idi, Rusya'nın ekmeğine yağ süren.
Ayrıca bahse konu antlaşmanın Tuna kıyılarındaki imtiyazlı Rus ticaret
gemileri, büyük bir serbestiyet içinde dolaşarak zenginleşmeleri bölge ahalisne
pek giran gelmekteydi. Bu sırada yine harb emareleri, kendini göstermeğe
başladığından, Osmanlı limanlarında bulunan
bütün Rus ticaret
gemilerini tevkif etmek aklına geldi, devletin.
Rus gemilerinin,
Osmanlı limanlarında tutuklanması haberi Katerina'nın kulağına gittiğinde
İran'ı yönetmekde olan Zend Kerim hân'a işbu imparatoriçe Katerina'dan bir
haber gitti "Ben, Rumeli üzerinden, sen ki Zend Kerim hân Anadolu
üzerinden Osmaniyan ülkesine dalalımda ona zararlar verelim" diyerek
devleti âliye'ye savaş açmayı göze aldılar. Ne var ki padişahın, millet-i
Osmaniyan'ın, şansı bu ittifakdan, bir zarar görmemesi olmuştur.
Sultan 1. Mahmud hân
devrinde İran'daki şah, şiiler tavafından öldürülünce ortada boşalan şahlığa
geçiş yolu kalabalığa varan taht namzetlerinin arasında bir hayli zaman alıcı
mücadele başlamıştı. Neticede bu kavgada yer alanların arasında, Kaçar
kabilesi reisi Mehmed Hüseyin hân herkesi mağlup ederek zirve sayılan şah'lığı
elde etti. Daha sonra hükümet etme arzusuyla yanıp tutuşan hânların
çıkardıkları karışıklıklar devam etmiş Zend Kerim adıyla anılan kişi, adil ve
cömertliğiyle ahaliyi kendine bağlamayı bilmiştir. Böylece kuvvetlenmiş ve
sayıca çoğalmıştır. Diğer rakiplerini yenmeye muvaffak olduğundan, İran'dan
farisi ve Irak'ı acem topraklarını ve Horasan'ın birçok yerini ele
geçirmiştir. İran'ın idaresini eline almıştır. Hiç bir asaleti olmayan şah'lık
iddiasında bulunan Nâdir Şah emsali kimselerin sonunu ibret olarak almış,
şahvekili unvanı, başşehir olarak, Şiraz'ın tes-biti ve seçimini yaparak
hükmünü sürdürmeye başlamıştır. Beri tarafdan Basra, İranlılar tarafından
istila edilmiş olduğundan orada başbuğluk vazifesi yapmakda olan Alî Mehmed
hân, İran hükümeti kararlarına uymayan, Müntefik aşiretini itaata sokmak için
onbîn kişilik süvari kuvvetiyle üzerlerine vardı. Müntefik aşiretinin
mukabelesi pek şiddetli oldu, İran kuvvetleri feci bir mağlubiyete uğradılar.
Buna bağlı olarak da Ali Mehmed hân yapılan savaşda öldürüldü. îran askerlerini,
Araban halkı ve askerleri kovalamağa başladı. Yakaladığını katleden
Araban'ların elinden, sadece otuzbeş kişi kurtulup, Basra'ya dönebildiler.
Kerim hân'ın kardeşi Sadık hân topladığı kuvvetli bir orduyu Basra'da muhtel
olan asayişi tesise koştuysada, aldığı hezimet üzüntüsünden Zend Kerim hân
yatağa düştü ve kısa zamanda ölüm kapısını çaldı. İran'da otuz senedir mevcud
olan asayiş bozulmaya başladı. Devranı hükümeti ele geçirmek için koşuşturan
kişiler arasında hedefe varan Zeki hân, Kerim hân'ın oğlu, Ebulfet-tah hân'ı
babasının makamına oturtmaya muvaffak oldu. Nevarki; Sâdık hân; gitmiş olduğu
Basra'yı bırakıp, hemen geri döner ve tahta çıkmış Ebuîfettah'ı bulunduğu makamdan
indirip, etbaını hapse atmış kendi de hükümeti ele geçirmiş oldu. Bu seferde
Ali Murad hân adlı biri ortaya atılıp, sadık hân'ı tasfiye etti. Başkent
Şiraz'ı dokuz ay süren muhasara neticesinde ele geçirdi. Bu arada hem Sâdık
hân'ı, hem de Ebulfettâh hân'ın idamlarını kararlaştırıp, tatbik eyledi. Murâd
hân; dört sene süren dönemin ardından vefat ederek bu dünyadan göç etti. Yerine
kardeşi Cafer hân geçti bu da, beş sene hüküm sürdü. Ölümünde Cafer'in oğlu
Lütfi Ali hân geçtiyse de bunun dönemi iki seneye varan büyük karışıklıklara
sahne oldu. Zend Kerim devrinden bu tarafa Irak Acemi topraklarında hayat sürmeğe
çalışan Kaçarların reisi Ağa Mehmed hân, Zend sülâlesinin sonuncusu Lütfi
Alibey'i öldürerek şah olmuş, Tahran'ı başşehir yapmıştır. Bu sırada tarihler,
1205/1791'i göstermekteydi. Fakat bu olayların sona erdiği mezkûr târihde
Osmanlı devleti tahtında, 3. Selim oturuyordu.
1193/1779'da Basra'yı
terk eden, Sâdık hândan sonra bu sancağı başıboş bırakmamak için bundan böyie
Bağdad vilâyetine bağlanması kararı alındı. Rus imparatoriçesi, sözle anlaşmış
olduğu, Zend Kerimle, çıkan gaileler yüzünden müşterek hareket imkânı
bulamadıydı. Kendisi de, yalnız basına Osmanlı devletiyle savaş yapma
cesaretini bulamadı. Fransa ise; Rusya İle devlet-i âliye arasındaki
anlaşmazlıkların, müzakere tarikiyle neticelenmesine bir hayli mesai tahsis
eyledi. Osmanlı murahhası Abdürrezzak Bahir efendi Aynalı-kavak sarayında
yapılan uzun muhavereler sonunda dokuz maddelik bir antlaşmaya imza kondu.
Ancak bu antlaşmada umumiyetle Rus amaline daha yatkın bîr vaziyet
arzediyor-du. Yapılan antlaşma mucibince Ruslar, üç ay içinde askerini
Kırım'dan çekecekti. Mevcud hân'ın yaşadığı müddetçe hanlığı kabul edilmiş
oluyor, serbestilik Kırım'da kökleşiyor, böylece de, Osmanlı devletinin Kırım
üzerinde hilafetten doğan mânevi haklarından başka birşey geriye kalmamış
oluyordu.
1193/1779 Katerina;
Kırım hakkında beslediği amaca, vâsıl olmanın sevinci içinde, Osmanlı
padişahına, heyet-i vükelâya hâttâ kendi elsine pek kıymetdar hediyeleri adetâ
yağdırmaktaydı. Bir misâl olmak üzere, kendi elçisine yaptığı hediyeler tesbit
ettiğimize göre şöyledir: bin tane kölenin çalıştığı arazi vermiştir.
Arabuluculukda gayretleri görülen Fransa b. elçisine bir madalya ve ellibeşbin
ruble kıymetinde hediye verildi. Ayrıca senede altıbin ruble senelik maaş bağlandı.
Çok geçmeden Şâhingıray'ın hân'lığına, padişah-ı şahanede anlaşma mucibince
onay verdi. Kızıl Denizde hare-nıeyn-i muhteremeyn-i muhafaza için ecnebi
gemilerin seferinin Cidde limanının ötesine geçmesi yasak kılınmışken, geçmiş
satırlarda da izahını yaptığımız Bulutkapan Ali bey'in şeyhülbeledliği
esnasındaki isyanı döneminde Habeş sahilinden Süveyş iskelesine gelen, İngiliz
kaptan, Bulutkapan Ali bey'e bazı hediyeler vererek gemisini iskeleye bağlama
iznini elde etmişti. Buna muttali olan diğer devlet elçileri herkese izin çıktı
şeklindeki kasıtlıca telâkkileri ile bölgeye üşüşmeğe başladılar. Verilen
gümrük ücreti, bölgede meydana gelen hareket inkişaf ettikçe etti. bu sırada
Süveyş'e, bir han yapılması harekâtına geçilmiş, hâttâ ikmâl edilmiştir.
Mekke Şerifi bu durumu
Dersaadete bildirip, müsaade istediğinde İstanbul buna mümanaat ettiği gibi
hemen İngilte-renin İstanbul elçisini vaziyetten haberdar edip buna müsaade
olunamayacağı söylenmişti. Elçi; kendine yapılan şikâ-yetiderhal Londra'ya
bildirmiş cevabı beklemeye başlamıştı. Fazlaca geçmediki Londra'dan gelen
talimat, 1192/1778'de ocak sonunda Süveyş denizinde, İngiliz bandıralı gemi
görülecek olursa, gemi ve içindeki yükü müsadere, mürettebatı esir olarak
kullanilabile, veya toplar ile batırıp sulara garke-debilir şeklinde oldu.
Sadrıazam Kalafat Mehmed Paşa da geçen zaman içinde yetersizliğini saklama
imkânı bulamaz hâle geldiği gibi, üstüne üstlük İstanbul'un maruz kaldığı pek
büyük yangınlar adamın uğuduluğunu münakaşalı hâle getirdi.
Ahali ise, kimden
memnun olmuş ki bundan olsun düşüncesi ağır bastığından azledilmekten
kurtulamadı. Sadaret Seyyid Mehmed Paşaya tevcih buyruldu. Güzel hizmete gayret
sarfederken, Karavezir diyede şöhret bulmuşken 44 yaşında geldiği sadarette 1
yıl, 5 ay, 29 gün kaldı. 6/rebiülev-vel/1196-19/şubat/178l'de salı günü öldü.
İzzet Mehmed paşa 2. defa sadarete getirildi. Seyyid Paşa; bilhassa kendinden
Önceki, büyüklüğü müthiş yangınlardan, zarar görmüş bulunan İstanbul'u adetâ
yeniden imâr etti diyebiliriz.
Günümüzde yaşamakta
olan insanlar; (2000'ler) görmek-telerki, dünyada devletler arasında ara sıra
kaşındığında büyük ihtilatlara sebeb verebilecek meseleler vardır.
Arab âleminde
İsrâil-Füistin meselesi (bizde Filistin taraftarıyız. M. H), ülkemiz Türkiye
ile Yunanistan arasında başta Kıbrıs meselesi, olmak üzere, kıta sahanlığı,
Batı Trakya Türkleri, hava koridoru, adalarla ilgili ihtilaflar,
Hindistan-Pakistan arasında Keşmir meselesi zikredilebilir. İşte Kırım meselesi
o zamanlar Osmanlı-Rusyay'la ilgili soğukluğun, kanlı savaşların bir önemli
sâikini teşkil ettiğini, 1. Abdülhamid dönemini tetkik ederken daha fazlaca
hissedebiliyoruz.
Bunun sebeblerinden
birisi, Deli Petro vasiyetini uygulama tatbikatına girişmiş olan Katerİna'nın
azmi idi. Bizim artık çapdan düşmeye başlamış olduğumuz devire rastgelen Kırım,
kendi içindeki, kararsızlık, münaferat, tercih çokluğu, din-i ve milli düşman
Rusların, sahte bağımsızlık vaadlerine islâmi ölçüleri kullanmak suretiyle
teşhis koymamaları sıkça, Osmanlı-Rus çatışmasına zemin ve sebeb hazırladılar.
Yukarıda bahsettiğimiz
islâmi ölçüden kasıt şudur. Kim büyük parçayı bırakıp, egemenlik arzusuna
kapılırsa bölücü olmanın istikametine girmiş demektir. İslâm dini bölünmeyi
değil, birleşmeyi emretmektedir. Günümüzde Türkiye devleti, târihinin
yüklediği misyonla, dünya müslümanlarını devlet tecrübesi şanlı mazisi ile
toparlayabilecek güce sahip yegâne odak olarak görünmektedir. Bundan ayrılmayı
düşünen kim varsa sadece kendilerine değil, islâm dinine de kötülük yapmaktadırlar.
Bir istidrad olarak sayfamıza aldığımız şahsi anlayışımızın, dünya tarihi
içinde hiçbir milletin bizim sahip olduğumuz parlak ve de berrak maziye sahip
olmadığının idrakinden gelmiş olduğunu söylerken hiç de mütereddid değilim.
Şimdi de,
Rusya-Osmanlı-Kırım üçlüsünün aşağıya alacağımız safhasına gelelim. Kırım
meselesi Osmanlı devleti ile Rusya arasında yine soğukluğa gebe hâle geldi.
Şâhingiray; Rusya ve alafranga denen anlayışa meclubiyeti dolayısıyla işret,
zevküsefa ençok yapdığı işlerdendi. Askerlik yaşını ikmâl etmemiş gençleri
askere almaya zorlar, rıza göstermeyenleri hemen idam ettirirdi. Ahali
üzerinde kendini hissettiren ağır vergiler, kazançlarının çokçok üzerinde
olduğundan ezilmekden de kötü bir haldeydiler. Şer'i şerife mugayir hareketler,
Kırım'da bulunan bütün evkaf malını geçersiz kılmak anlayışı hüküm sürmeğe
başlamıştı. Bütün bunlara ilâveten Rusya imparatoriçesi Katerina'ya gönderdiği
bir yazıda kendisine rütbe tevcih edilmesi talebinde bulunması, bu talebe
uygun olarak da, miralaylık rütbesinin verilmesi, Şâhingi-ray'ın bunu iftiharla
kullanması, esasen onurlarına çok düşkün olan Tatarları çokça üzmüştü. Artık;
Şâhingiray bir Tatar topluluk hân'ı değil, kısm-ı âzami kendisinden nefret eden
Tatarların başında, her an yuvarlanıp yıkılmaya hazır bir kavuk gibi
durmaktaydı.
İşte istenen olmuş,
ahali birleşmiş, Şahingiray'ın kardeşleri, Bahadır Giray'ı hân ve Arslan
Giray'ı Kalgay ilân etmiştiler. İstanbul'a gönderilen bir heyet, Bahadır
Giraya menşur istemekle görevlendirildi. Beri yandan Rus general Roman-zof,
Şahingiray'ın yeniden tahtına geçebilmesi için bir kaç tane gemiye bir miktar
Şâhingiray taraftan bindirildi ve Kırım sahillerindeki limanlara çıkarılarak,
Şahingiray lehinde tezahürat yaptırma yoluna gittiler. Fakat; bu propogandalar
bir iş göremedi.
Babıâli; Ruslar ile
yapılmış bulunan Kaynarca antlaşması gereğince, Kırım'a hân nasbi, azli veya
tâyini gibi hususlarda selahiyetleri olmadığının idraki içinde, Rusya ile
aranın bozulması taraftarı da değildi. Bir tarafta Kırımlıların İsrarı, öte
yandan Rusya ile kavga çıkmasını istemeyen Babıâli'yi iki ateş arasına itmişti.
Reis'üi Küttap efendi, Rusya elçisiyle bu konuyu görüşmeye çalışırken, elçiden
aldığı cevap, bunları konuşmaya mezun olmadığını söylemek oluyordu. Tavsiyesi
ise; direk olarak talebi Petersburga götürmek gelecek cevaba göre müzakerelere
oturulup bir şekli yakalamak lâzımdır şeklindeydi. Reis efendi bu tavsiyenin
gereği olarak impara-toriçenin, hariciye nezâretine mufassal bir yazıyı
gönderdi. Oradan gelecek cevaba kadar, Kırım'dan gelmiş bulunan heyete
İstanbul'da oturup beklemeleri için kalacakları yeri gösterdiler.
Rusya imparatoriçesi,
Osmanlı hakkındaki gizli ve haris isteklerini yerine getirecek düşünceye bağlı
kalmakla birlikte, sırdaşı olan general Potemkin, bu düşünceleri kuvveden
fiile çıkarabilmek için evvelâ Kırım'ın istilâsının gerektiğini, bunu
yapabilmenin de ilk önce, Avusturya imparatoru Jo-zef'in tasvibini alma şartı
bulunduğunu buna bağlı olarak da, ilk önce onunla bir antlaşma yapmak lâzım
geldiğini ifade eylemişti. Potemkin'in tavsiyesi ile Katerina'nın tasavvuru
birleştiğinden, Hemen bir istişare meclisi topladılar. Bu toplantıda Rusya
başvekili Panin, bu hususda Prusya devleti ile ittifak lüzumu siyasi tercihimin
basında gelir mütalaasında bulundu.
Prusyayla, Avusturya
biVbirlerine hasım olduklarından, Prusya ile yapılacak ittifak, otomatikman
Avusturya'nın dostluğunu kaybetmek demek olacağından ve böyle olması da
Katerina'nın tasavvuruna aykırı olduğundan başvekil Pa-nin'in teklif yerine
geçen mütalaası, imparatoriçe tarafından net bir şekilde red olundu. Böylece
general Potemkin'in söylediği yolu tercih etmiş oldu Çariçe. Lehistan'da
Mohili isimli yere gitti. Avusturya imparatoru Jozef'i de yanına davet etti.
Buluştular. Katerina; buluşmada Osmanlı devleti hakkındaki tasavvuratını birbir
Jozef e anlattı. Osmanlı devleti topraklarını birbir'eri arasında bölüşmek,
bir takım yerleri de Yunan ahaliye verir görünerek onları anarşiye imâle etmeyi
kurdular. Bütün mevzularda ittifak edip, gizli bir antlaşma imzalamayı
gerçekleştirdiler.
1195/1781 Artık
yapacakları iş, Kırım istilasını gerçekleştirmek ve bunu temin içinde, lâzım
gelen şartları oluşturmaya başladılar. Kırım hân'ı Şâhingiray meydana gelen
karşık-lıklar yüzünden Potemkin'den yardım talebinde bulundu. Durum bu
vaziyete gelince Şâhingiray, ahalinin istediklerinin aksine bir teskin etme
yoluna sevk olunuyordu. Onu bu yola sevkeden Rus gizli servisleri aynı zamanda
ahaliyi de, bir an olsun tahrikden geri durmuyor, tâbir caiz ise bir yahudi düzenbaz
gibi "hem sandalı sallıyor hern de fırtına var" diye bağırmaktaydı.
Potemkin ise yardım talebini olumlu karşila-yıp, Kırım'a gelmiş Şâhingiray'ı
daha da yakından kontrol altına almış oluyordu. Şâhingiray Kırım'da bulunan
kardeşi Bahadır Giray'ı hapse tıkarak tesirsiz hâle getirmişti.
Ruslar ise; hudud
boylarında ki asker sayısını çoğaltmağa, cephane ve mühimmat eksikliğini
gidermeğe uğraşıyordu. Bütün bunlara ilâveten Şâhingiray Özi kalesinin Kırım
hu-dudlarına dâhil olması gerektiği hususunda ikna edilmiş böylece hân,
asırlardır akla bile gelmeyen bu dolduruşun arkasında yatan hâin plânı tesbit
edemiyor, saf saf Özi'yi devlet-i âliye'den isteme hamakatini de işledi. Bu
arada Rusya ile Avusturya arasındaki gizli antlaşmayı haber almış bulunan
devlet-i âliye hudud boylarını kuvvetlendirme, yapıları sağlamlaştırma
seferberliğine girişdi. Macaristan, Erdel içlerinde, arasıra bir takım
askeriye ile alakalı tatbikatlarla gövde gösterisi yapmayı elzem buldular. Hassasiyetleri
münasebetiyle gerek Eflâk'da, gerekse Anadolu'da birer seraskerlik ihdas
olundu.
Bütün bunlar Rusların
rahatça hareketini engelleyemedi dersek doğruyu söylemiş oluruz.
Ruslar önceleri
İngiltere ve Prusya ile beraberken, Fransız-iari Rusya'ya yaklaşır görmeye
başlamıştık. İngilizler bunu gördüklerinde bir çekiliş yaparak Rusya'ya
mesafeli davranma yöntemine geçdiler. Tabii Prusya'da, Rus-Avusturya gizli
antlaşmasına muttali olduğunda Rusların uzağına geçmeği tercih etti. Bu arada
devlet-i âliye reis'ül küttebı Mehmed Hayri efendi, Rusya'nın İstanbul b.
elçisiyle görüşmeğe başladı. İlk toplantı yapıldığında elçi Yenikale
komutanından gelmiş bir mektubu ibraz eyledi. Mehmed Giray adlı biri
sekiz-dokuz ay önce Soğuca ve Anapa'ya gidip yanındaki beş kıta ticari gemi ile
sadrazam neferi olarak, Nogay tatarlar! vesa-ireden Akkirman ve Bucağ'a geçmek
isteyenleri nakletmeğe Osmanlı devleti tarafından vazifelendirüdiği, kendisi
bütü~î kabileler üzerine başbuğ olup, Kabartayı dahi bir tarafa celp için
sadrazam, çukadarını o tarafa göndereceğini ve Soyu-cak muhafızı Ali bey,
oralara gelip, yine döneceğini ve o havalinin, kendisine vazife olarak
verildiğini beyan etti. Şeklinde sözler söylediğini bildirdi ve elçi, işin aslı
olup olmadığını, Reis efendiden öğrenmek istediğini beyan eyledi. Bunun üzerine
reisefendi vaziyeti şöyle özetledi "Devlet-i âliyei.in bu işteki tutumu,
yapılmış olan ahdîn hududu içinde olup, Kuban nehrinin berileri yâni Anadolu
tarafında bulunan Abaza veya Çerkeş kabileleri Soğucak ve Anapa arazisi Osmanlı
devletimizin mülki ve insanı da kendi tebasından olduğu ve Mehmed Giray, adlı
kumandan ve Çerkeş kabilesi ve Abaza kabilesinden Hacı Hasan bey'le birlikte
bazı ihtiyarlar İstanbul'a gelmişler. Kale'nin maâş-ı askeriyesini ve
memleketin nizamına aid işlerin düzenlenmesini taieb eden dilekçe getirmişlerdi.
Bir kaç yüzbin kişilik nüfusa mâlik olan, bu kabileler sizlen yaptığımız ahde
aykırı iş yapmasınlar diye, bölgeyi nizama mugayir hareketlerden, muhafaza
düşüncesiyle muhafız olarak Ankara mutasarrıfı Ali bey'i bölgeye göndermeye
kararımız vardı. Ancak Ali bey, Ankaradaki işleri henüz devretmediği için o
tarafa daha gidemedi. Zaten; Soğucak muhafızlığı vazifesine başlayınca
paşalığa terfi edip, Ali Paşa unvanıyla anılacaktır. îşbu sebeblerden; geçici
olarak Meh-med Giray muhafız kaimmakamı olarak vekâlet etmektedir. Bu sırada
Nogaylar arasında meydana gelen ihtilafa asla karışmamaları için, iki tane
talimat gönderilmiştir. Bu babda bilgi Rusya hâriciyesine duyurma yoluna
gidilmiştir" Şekiin-de cevabiamiştır.
Daha sonra yapılan
ikinci toplantıda mevzuu, Kefe kazasından, Nogay ve diğer tatarların üzerinde
olmuş, Şâhingi-ray'ın kardeşleri tarafından gönderilmiş şikâyet dolu yazılarda
Şâhingiray şer'i şerife mugayir muamele ve davranışlarından bahsedilmiştir.
Ahali-i Kırım'ın artık yapılanlara tahammüle takatlan kalmadığını söz konusu
eden şikâyetleri konuşmuşlardır. Padişahı müslümanların halifesi sıfatıyla
müdehale edip, işleri düzeltmesi arzularını dile getirmişlerdir. Devlet-i âliye
bu antlaşmayı çiğnememek için nasihat ile yetinmektedir. Ayrıca Rusyayı bu işe
hakkaniyetle el koyduğu takdirde, iyi bir iş yapmış sayacağını söylemesi, bu
şikâyetlerin tarihinin ise Mehmed Giray hadisesinden sonra olduğu göz önüne
alınırsa, bir maksad-ı fena taşımadığı görülür, şeklinde cevaplar B. elçiyi
sarsmış teşekküre mecbur kalmıştır.
Fakat; Osmaniı-Kırım
ve Rusya meselesi, bir fasit dâire içine girmiştir. Neticeten Osmanlı
devleti; Kırım hanlığında, ahali Şahin
giray ve Bahadır giray arasında bir seçim yapmasını, hangisinde teveccüh
gösterirse, onu hân yapması, hiç birini istemiyorsa kendisinin bir başka birini
belirlemesi teklifini ortaya attı. Fakat Rusya hariciyesinden "o işin zamanı
geçti" mealinde bir cevap çıktı. Rusya, Osmanlı ile yapacağı savaş
hususunda İsveç'den sıkıntı duymaktaydı. Çünkü; Osmanlı devletinin Demirbaş
Şarl'a gösterdiği muavenetten bu yana uzun ömürlü insanların yaşadığını hesaba
katarsak, Ruslar, İsveç'in arkadan bir saldırısını hesaba koyuyordu. Buna
binaen Katerina İsveç kralından bir mülakat talebinde bulunduysa da, kral pek
yanaşır görünmedi. İmparatoriçeyi yeniden atağa geçmiş görüyoruz. Bu sefer ki
davette bir şevler vaad olunmuşki, mülakat gerçekleşir.
Neticesi Rusya ile
Osmanlı arasında çıkacak bir savaş da İsveç'in bitaraflığı temin edilmiş, işi
sağlama bağlamak için, İsveç'in Danimarka'nın elindeki bazı yerleri alabilmesi
hususunda teşviklerde de bulundu. Ayrıca ikiyüzbin ruble para yardımı
yaparken, buluşma yerine gelen İsveç kralına büyük riayet ve hürmet
göstermişti.
Sadnazam Yeğen Mehmed
Paşa, geldiği makam-ı sadarette pek göze batar bir iş göremediğinden azli
yoluna gidildi. Yerine ise Kethüda Halil Hamid efendi tâyin edildi. Bu arada
Bahadır Giray'ın yerine hân yapılmış bulunan Şahin giray'ın istifa edeceği
şayiası çıktı. Kuban taraflarında kendisinin inşa ettirdiğinin bildirildiği Eke
isimli kalede oturmayı seçtiği söylendi. Bu haber Rusların, hân'liğı mülga
kılıp, Kırım'ı tam istilasına alabilir endişesini doğurdu. Bütün bunlar endişe
verici hâllerdenken, Kuban muhafızı Ali paşa'nın kethüdası, Şâ-hingiray'ın
göndermiş olduğu bir adamını katlettirince, Ruslar lâzım gelen bahaneyi çok
çabuk elde etmiş olduiar. Derhal askerlerini dalgalar haiinde Kırım ve Taman'a
gönderip, çıkarmaya başladı. Taman neresi dersek şöyle anlatabiliriz:
Kuban nehrini iki
büyük kola ayıran, kollardan birinin Karadeniz'e dökülmesine, diğerinin Azak
denizine döküldüğü dikkate alınırsa iki kolun arasında kalan ada Taman'ı
meydana getirir.
Oradan ötesi
Kabartay'lara kadar uzanan geniş sahralar Kuban toprakları diye anılır. Alî
Paşa kethüdasının, Şahingi-ray'm adamını Öldürmesi Ruslara istedikleri fırsatı
pek çabuk verdi, demiştik ve askerlerini Tannan ve Kırım'a çıkarmaya başladığını
söylemiştik. Daha da İnkişaf eden harekât Ku-ban'ı da hedefleri arasına aldı.
Şahingiray Ruslara, kendi adamının hesabını Osmanlı'dan soruyorlar diye verdiği
müsaade biraz sonra kendi ahalisi olan Tatarları kapsayınca acaba üzüldümü? Bu
sorunun cevabını bilemiyoruz. Ancak Katerina general Potemkini Kırım'a Hatman
olarak tayin eyledi. Kırım'a tekrar gelen Hatman Potemkin, yaptığı konuşmadaki
sözleriyle Tatarları elan ağlatmakta olan sürprizi ortaya koymuştu. Potemkin
meâlen şunları söylemekteydi: "Kırım artık serbestilik idaresine değil,
imparatoriçenin himayesine alınmış, Rusya'ya bağlanmış bir tebâdır. Ancak
gitmek isteyenler mallarını alıp gidebilirler. Zorluk çıkarılmaz. Kalanların
ise, mezhebi ve dinlerine asla karışilmaya-caktir, yalnız Rusya'ya kalmış
bulunanlar sadakat yemini yapmaya tâbi tutulup, yeminlerine sadık olmaları
istenip, takip edilecekdir" dediğinde Kırım ahalisi başına gelenin ne
biçim esaret olduğunu anlamış fakat savunacak ne gücü kalmış, ne de onu
savunabilecek himayeci Osmanlıda güç kalmıştı.
Bir bölümü verilen
hicret müsaadesini kullanarak göçmüşler. Kalmayı tercih edenler zaman ve
zemine uymadaki maharetlerine güvendiler! Şahingiray yaptığının vardığı sonucu
piçmanlıkla seyredip, müstakil bir krallık düşünürken, ahalisini esarete duçar
eden, kendisi bir hiç mesabesine inen ve Katerina'nın senede kendisine
vereceği, sekizyüzbin ruble tahsisata kalmış eski bir hân durumuna inmişti.
Bahadır Giray ise,
Kırım'dan firarı başarmış, Kuban taraflarında bir kaçak gibi hayatını sürdürmüş,
yedi yıl sonra İstanbul'a geldiğinde padişah ihsanı ile Tekirdağ'da bir
çiftliğe yerleşerek, hayatının geri kalanını burada yaşamıştır. 1206/1792'de
burada, dâr-ı beka eylemişdir.
Şahingiray ise,
1201/1788'de idam edilerek ölmüştür. Bu sırada Avusturya devleti, Cezayir
korsanları tarafınca gemilerinin ele geçirilmiş olmasının hesabını Osmanlıya
sorarak önemli bir tazminat elde etti. üstelik; bundan sonra gemilerini yine
korsanlar ele geçirirse onlarında tazminatını isteyeceğini ve bu hususda
dev!et-i âlîye'den bir senet eldi. 1197/1785.
Bir sene sonra, yâni
1198/1786'da Rus B. elçisi, Reisefen-diden randevu talebinde bulundu. Yapılan
mülakatta elçi Kuban şehrini Osmanh-Rus devletleri arasında, hudud olarak
kabul edilmesi ve Kırım, Taman ve Kuban topraklarının, Rusya'ya ilhak etme
kararını tasdik etmesini istemek oldu. Bu tasdik hususunda, Osmanlı devletine
Prusya'dan aralan bozulmaması için yarım ağızla yardımcı olur gibi beyanları
oldu. Buna karşılık Avusturya ve Fransa bu hususda Rusya'nın tarafını tutmakla
beraber, bize hiç ümit tanımaz tutuma girdiler. İngilizlere gelince onlar
diplomatik tecrübelerini bize aktarma yoluyla büyqk yardım yapmış gibi
göründüler. Demektelerki;
"Kapdan Paşa,
istenen antlaşmayı kabul etmez veya tasdik etmez iseniz Rusya'nın muharebeye
girişeceği muhakkak. Sizin şu dönemdeki durumunuz mukavemete müsaid değil.
İmzalayıp kabul ettiğinizi bir düşünün. Meseleyi bağlamış Rusları tatmin
etmişsiniz ve üzerinizden elini çektiğini göreceksiniz. Buna güzelce zamanın
kazanılması diye bakacak ve zamanı kuvvetlendirme yolunda kullanacak olursanız
Mora'yi nasıl istirdad ettinizse Kırım'ı, Kuban'ı ve Taman'ı yeniden yed-i
idarenize alırsınız" beyanlarıyla yardımcı olmuş oldular! Dış temaslar bu
şekilde netice verdiğinden, iç
istişare yapılırken,
Rus elçisinin talebi aciliyet gösterecek tarzda yeniden üstü kapalı tehdidi
geldi. Ulema, seyfiye ve vükelâ Aynahkavak da bir imza daha atılması görüşünü
pek tuttular.
Padişah 1. Abdülhamid
hân irade çıkardı ve maddenin senedi imzalandı.
Ruslar; çok geçmeden
Osmanlı devletinden, Eflâk'la Buğdan'dan alacağı bir hayli para tutan cizye,
rikâbiye gibi vergilerinin tahsilinden vaz geçmesini istemişlerdi. Sadrıazam
bu isteği yerine getirince, Avrupanin batı yakası devletleri Rusya'nın haddini
aşmağa başladığını, Deli Petro'nun vasiyeti mucibince yaptıkları, sadece
Osmanlı devletine müteveccih olmayıp, sıcak denizlere çıkmayı hedeflemiş Rusya'nın
kendilerini bir gün sarsmaya başlayacağını anladıkları gibi, aslında Osmanlı
devletini Ruslar ile her kapışmasında kendilerinin biraz rahatlaması Osmanlı
sayesinde gerçekleşmekteydi. Doğrusu Osmanlı devleti bölgenin devleti olarak
Rus yayılmacılığının Avrupayı yutma hedefini belkide farkında olmadan
geciktiriyordu. Galiba bunu öncelikle anlayan Fransa ve onun 16. Lui namlı
kralı olmuştu. Batı avrupa siyasi mahafilinde tesbitlerini dile getirmiş ve
Rusya'nın dolay-sıyia Katerina'nın tatlı rüyalarına karabasanı musallat etmek
için, bir ittifak teşkiline prensipte karar aldılar.
ingiltere, Prusya,
İspanya ve Sardunya devletleri 16. Lui'nin teklifinin muhatabı oldular. Ne
varki; Fransa yüzünden Amerikada bir çok toprak kaybına uğramış olan
İngilizler, teklife tok olduklarını bildirdiler. Sardunya ve Prusya yan çizdi.
Fransa yandaş olarak İspanya'ya kaldı ki ikisi bu işe yetmez görüntüsü
verdiler. Bu bakımdan Rusya bir açmaza düşmekten kurtulma şansını yakaladı
amma, artık batı avrupa devletleri kendi ittifaklarını yapamamışlardı, yoksa
Rus yayılmacılığını ve belânın büyüklüğünü hep birlikte tesbit ve itiraf
etmişlerdi. Devlet-i âliye, Avusturya'nın Bosna civarında bir hayli
büyüklükteki arazinin kendisine terkini istedi.
Yapılan müzakereler
neticesinde teklifin oyalanarak yerine getirilmemesi kararına varılmıştı.
1198/1786 Bu arada sadrıazam Halil Hamid Paşa ile şeyhülislâm Atauliahefendi
azledildiler. Yerlerine Haleb valisi Özi muhafızı Şahin Ali paşaya sadaret,
şeyhülislâmlık eski şeyhülislâmlardan İbrahim efen-diye tevcih buyruldu. Bu
azillerin sebebi olarak, sadrazam Kâmil Paşa "Târih-i Siyasiyye"sinde
şunları ileri sürmekte:
"Müverrihler eski
sadnazamın azlini ocakların mevacibîe-rini dağıtımdan ileri gelip, dörtyüz
küsur kese akçeye varan zamlı maaşlarının kesmek ve maaşları, düşürmek kararı
alarak tatbike konması, yeniçerinin derhal hareket hazırlıklarına başlamasına
sebeb oldu. Durumu haber alan yeniçeri ağası, olanı biteni defterdar Ahmed
Nazif paşaya gizlice bildirdi. Defterdar Ahmed Nazif Paşa saraya koşmuş gece
dememiş, padişahı haber verme yoluna tevessül etmiş. Padişah sabah olmadan
sadrıazamı azletmiş, mührü aldırmış, bahse konu paralar kadar miktarı hemen
sarraflardan temin ederek sahihlerine dağıtılması hakkında irade-i seniye çıkarmıştır.
Halil Hâmid paşa ıslahatçı bir vezir olmakla beraber 3. Mustafa'ya muhabbeti
olup, bu muhabbetini O'nun mahdumu 3. Selim'ede gösterme şevki taşıdığı
söylenir. Günlerden bir gün, meclisinde bulunduğu bir zâtın sohbet esnasında
padişahın bir müddet Bursa, Edirne gibi yerlerde kalsa dediğinde, Halil Hamid
paşada güya <Padişah da pek ihtiyar> demiş. Bu sözler 1. Abdülhamid'e
ulaşmış bunu şehzade Selim'e saltanat yakışır şeklinde telakki ettiğinden
suçlanmış ve azilden sonra Bozcada'ya sürgüne yollanmıştı. Daha sonra idam
fermanı geldi ve infazı yapıldı. Şeyhülislâm Ataullah efendi eski sadrazamın
tasarrufları hakkında, bir beyan vermediği gibi yanlışlarına da umursamazlığı
azline sebeb teşkil etti. Ulemaya en ağır ceza olan tatbik edilerek kethüdası
Osman efendi ile birlikte, deniz yoluyla Hicaz'a gitmek üzere Gelibolu'ya
sürgün edildi. İki hafta sonra orada öldü.
Fakat yeni şeyhülislâm
ibrahim efendi mizacı padişaha uygun olmadığından dolayı, üç ay sonra
azledilerek Ankara sürgüne gideceği yer oldu. Sadrazam Aii paşa ise taşra hizmetinde
başarılı olmakla beraber, sadaret vazifesini yürütecek vukufun sahibi
olmadığından, ayrıca okuma ve yazmadan mahrumiyeti, saklı kalması gereken
hususlara, başkalarının agâh olması mahzur teşkil etmiş olduğundan, sadaretten
alınıp yerine Mora valisi Yusuf paşa'ya mührü hümayun teslim olundu.
1200/1786
.,.
-
Rus savaşını devam
ettirmek savaşın sürmesi ile alakalı olmayıp sulh döneminin dahi, bir harp gibi
geçtiği pek nâdir rastlanan devirdi. Padişah bu savaşın bitmesini arzusunda
savaşmak karşıtı olmaktan değil, ordumuzun zaferyâb olacağına çok fazla itikat
sahibi olmamaktan kaynaklandığını kabul etmek gerekir. Nitekim yapılmış olan
Kaynarca antlaşmasında yer alan ağırca maddeler, bunun ispatını yapmış olur.
Bu antlaşmanın pek ağır maddelerinden, bazılarını sayfamıza alalım ve
düştüğümüz şartlan hatırlatmaya çalışalım: Osmanlı devletinin, kuruluşundan
Kaynarca antlaşmasının imzalandığı târihe kadar <Timurlenk belâyı müstesnası
haricjncle> devletimiz hiç böyle ağır bir hasara maruz kalmamıştır. Hasarın
en birinci geleni; Kırım hâniığıyla Kuban ve Bucak Tatarlarının, Osmanlı
devletiyle, olan irtibatları üstüne gelen, istiklâliyet adı, altındaki maddeyi
tasdik zorunda kalmış olmamızdır.
İkincisi ise; Yenikale
ile Kerç, Azak kaleleri ve etrafını, Rusya'ya terk etmek, Aksu Nehrinin hudud
sayılması. Üçüncü husus da; Rus ticaret gemilerine Ak ve Karadeniz sularında,
serbestçe dolaşma ve ticaret imtiyazı verilmesiydi. Dördüncü can sıkıcı madde
Ruslara onbeşbin kese akça tazminat ödemeyi taahhüd etmek oldu. Beşinci olarak
Buğdan ve Eflâk'a verilmiş imtiyazlara genişlik tanınması ve altıncı olarak,
Ruslara nerede isterlerse orada konsolosluk açabilmeleri hakkı tanınması, o
güne kadar hiç imzalamadığımız şeraittendir.
Başda padişah olduğu
üzere bütün devlet adamları ülkede mutlaka bir İslahata bir intizama ihtiyaçda
kesin olarak ittifak halindeydiler. Bunu temin içinde pek geniş bir istişari
meclis toplantısı tertib olundu. Katılım bir hayli ancak, İşin ehlini bulmak
pek kabil olmadığı gibi, devlet-i âliye'nin şark hududu taraflarında çeşitli
gaileler bir plânın dahi ortaya çımasına engel teşkil etti.
Târih; 1201/1787
yılını gösterirken, Koca Yusuf Paşa Rus-yaya ingiliz elçisinin teşviki, Hâmid-i
evvelin arzusuna muvafık olarak Rusya'ya savaş ilân edip, ordu İstanbul'dan
henüz yola çıkmışken, Babıâli'nin kapısını çalan Avusturya sefiri, elinde
bulunan harp ilânını hâvi resmi yazıyı ilgililere uzatıyordu. Yazıyı okuyan
harp taraftan olanlar bu haber altında bellerini nasıl bükülüyor anlamış
oluyordu. Fakat sadrıazam damad-ı şehriyâri Koca Yusuf Paşa, Rusya-Avusturya
menfaat birliğini evvelden tahmin etmiş olacakki vakayı sürpriz saymadı,
çıkılan seferin deniz yolundan gidenlerin başına
Kapdan-i derya Gazi
Hasan Paşayı, kara yolu üzerinden gitmekte olan askerin başına da eski
sadnazamlardan Şahin Ali Paşa getirilmiş yollarına devam etmesi mesajı,
arkalarından gönderilmişti. Ne varkî Rus cephesinde bazen biz başarılı olurken
bazen de Ruslar savaşda gâlib geliyorlardı. Yanlız so-nuçda kaybeden biz olduk.
Yaş, Hotin ve Ozi kaleleri, Rusların eline düşdü. Avusturya cephesinde ise;
Sadrazam Yusuf paşa hemen Belgrad muhasarasını sürdürmekde olan Avusturya
ordusunun üzerine atılarak pek feci bir mağlubiyet tattırdı onlara. Bol miktarda
savaş ganimeti elde ederken, -Tu-na'nin öbür yakasına geçip düşman kuvvetlerini
birde orada yendi. Fakat bu sırada Rusya cephesinden gelen haberler sadrazamın
kuvve-i mâneviyesini sarsdı. Yoluna devam etmekten vazgeçip, kış mevsiminin
gelmesiyle de İstanbul'a dönmek fiilini tercih etti. Sadnazamın zaferle dönmesi
tam milleti sevindirmişken, Rusya hezimeti sevincin kursakta kalmasına vesile
olmuştu.
Bütün Osmanlı milleti
kan ağlarken en büyük üzüntü Sultan 1. Abdülhamide gelmiş ki bendelerinden birinin:
-Padişahım Ozi karamız Rusyanın eline geçmiş! Dediğinde: Padişah sadece: -Ah!
Diyebilmiş ve felcin getirdiği, pek derin bir ko-ma'ya girmiştir. Sultan 1.
Abdülhamid'in Şahsiyeti Sultan Hamid-i evvel , çok temiz kalpli, güzel ahlâklı,
terakkiyi arzu eden bir kimseydi. Fakat şehzadelerin sarayda kalmaları kaidesi
idareci olarak yetişmelerine en büyük engel sayılabileceğinden, Hamid-i
evvel'i de bu engele çarpanlardan sayabiliriz. Yeri gelmişken bir istihfam
olan şehzadelerin saraydaki dâirelerinde abkoyuluşları, taht kavgasını tebâmn
içinde değil, daha küçük olan saray dahilinde yapmaları şeklindeki anlayışa
bağlamak mümkündür diye düşünüyorum. Fakat tebânın tahtın sahibine taraftarlık
etmesi, padişah olsunda nasıl olursa olur mantığına dayandırılmamalıydı.
Buna bağlı olarak,
sarayda kırküç sene hergün bir idam tehdidi korkusu altında yaşayan insan
tâbiiki melekelerini enüst seviyede tutamazdı. Her ne kadar yaşama kaygısı içinde
olduğunu söylerken amcası 3. Mustafa'yı itham etmiş olmayalım çünkü son derece
yeğenlerine şefkatli davranmıştır. Korkunun, mazideki tatbikatlardan geldiğini
söylemeyi ihmâl etmeyelim. Fakat daha sonra gerek 3. Selim'İn şehadeti gerekse
4. Mustafa'ya tatbik olunan kati, ileriye sürdüklerimizin pek de boş
sayılmaması gerektiğini ispat eder sanırım.
1. Abdülhamid
döneminin diğer ülkelerdeki muasırları şunlardiAlmanya'da imparator 2. Jozef,
İngilizler de kral 3. Jorj, İran'da şah Zend Kerim hân, Papalık'da 14. Koleman
ve 6. Piu, Prusya'da da Kral 2. Fredrik, Rusya'da 2. Katerine, Fransa Kral 16.
Lui gibi zevattı.
Memleket içinde ise;
Koca Yusuf Paşa, Yeğen Mehmed Paşa, Silahdar Seyyid Mehmed Paşa, Ferah Ali
Paşa, Kapdan-ı Derya Gazi Hasan Paşa, Cezzar Ahmed Paşa, Şâir Gâlib Dede,
Reisü'l Küttab Abdürrezzak Bahir efendi, Tevkii Resm'i Ahmed efendi, hanım
şâirlerden Fitnat hanım, Sünbülzâde Vehbi, Esrar Dede gibi zevatdır.
Çağatay Ciluçay
tarafından kaleme alınmış, TTK. ca yayımlanmış bulunan "Padişahların
Kadınları ve Kızları" adlı eserde yakaladığımız malumatta 1. Abdülhamid
hân'ın onbir hanımı olduğu Yılmaz Öztuna bey onbeş hanımı olduğunu söylemekte.
Buna göre yapmamız gereken, iki yazar arasında ittifak olunmayanları sonunda
yazalım.
1- Ayşe Sineper-ver padişahın 4. kadınıydı. 1193/1779'da
sonradan padişah olacak 4. Mustafa'yı dünya'ya getirdi. Üç yıl sonra Esma
Sultan doğmuştu. 3. Selim'İn Kabakçı
Mustafa isyanında tahtı bırakması
üzerine 4. Mustafa'nın annesi olarak Valide Sultanlığı, oğlunun taht'tan
indirilmesi ile son buldu. Alemdar Mustafa paşaya kafa tutması ile de
meşhurdur. Oğlunun katli üzerine ortalıktan çekildi. Gözleri kör oldu.
1244/1828'de vefat eyledi. Eyüb'de defnolundu. Üsküdar ve Karagümrük'de çeşme
yaptırmıştır.
2- Binnaz
Kadın Abdülhamid hân'ın eşlerindendir. Şehzadeliğinde evlenmiş
olduklarındandir. 1238/1823'de vefat etmiştir. Vasiyetnamesi pek calibi
dikkattir. Kocasını vekil ettikten sonra cariyeleri azad olunacak, iskat
selâtına (namaz), kefaret orucuna, fıkaranın teçhiz ve tekfinine ve mezar
taşına para vakf etmiştir.
3-DiIpezir
kadın 1224/1809'da vefat etmiş, Bahçekapı'da-ki Hâmidiye türbesine
defnolunmuştur.
4- Hümaşah Kadın, Şehzade Mehmed'in vâlidesidir.
Baş-kadın efendi olduğu Yılmaz Öztuna bey tarafından bildirilmiştir. Vefatıysa
1193/1778'dir, Dolmabahçe ve Emirgân'da çeşmeler yaptırmıştır.
5- Mehtabe Kadın 1222/1807 sonrasında vefat
ettiği anlaşılıyor
6- Mıslinayab kadın 1234/1818'de vefat ettiği
sanılıyor, Nakşidil türbesinde medfundur.
7- Muteber
kadın, padişahın hanımı olduğunu belirten mü-hüründeki yazıdan başka malumat
yoktur. Mühürde padişahın 5. kadını olduğu yer almaktadır.
8- Nakşidil
Sultan, Kafkasya canibinden Gürcü kavminden olduğunu ileri sürenler, evvelâ
Martinikli Fransızlardan olduğunu haber verenleri mukni delillerle
çürütmüşlerdir. Eğer Fransız olsa idi, Sultan Mahmud'u doğurduğunda sekiz yaşında
olması icabederdi. 1223/1808'de valide sultan oldu. 1233/1817'de vefat etti.
Fâtih'de kendi yaptırdığı türbesine gömüldü. Sultanahmed hapishanesi yanındaki
çeşmeyi yaptırmışlardır ayrıca Alemdağ civarında, Sarıkadı köyü (San-gazi
Beldesi) câmiinin karşısında Nakşidil Vâlidesultan çeşmesini yaptırmıştır.
9- Nevres kadın; bu hanım çocuksuz vefat
etmiştir. Orta-köy semti ve oradaki yalısı uzun yıllar kaldığı yer oldu. Büyük
Çekmece'deki meşhur Burgaz Çiftliği Nevres kadın'ın idi. Vefatı; 1211/1797'de
vefat etmişlerdir.
10- Şebsefa Kadın, 1202/1788'de Hibbetuilah Sultanı dünya'ya
getirdi. 1205/1820 yılında vefatı vukubuldu ve Zeyrek Camii civarında
defnolundu. Günümüzde adını taşıyan cami Ünkapanı Manifaturacılar çarşısına
giderken sağda köşededir.
11- Ruhşah Hatice kadın Sultan Abdülhamid-i
evvelin büyük aşkı olup evliliği boyunca hanımına aşk ilân eden nağme ve
sözleri pek meşhur olmuştur. Padişahın vefatı sonrasında hac'ca gitmiş 1222/1807'de
vukubulan vefatı üzerine kocasının türbesinin avlusuna defnolunmuştur.'
Şimdi Yılmaz Öztuna
bey'in kaydettiğini söylediğimiz diğer kadın efendilere gelelim.
1- Ayşe
başkadın efendi vefatı 1190/1775'dir.
2- Mihriban
kadın bu hanım 3. kadmefendİ olup, 1177/1762'de doğmuş, 1244/1829 milâdı 67,
hicri 69 sene ömür sürmüştür. Kocasının ardından 40 yıl daha yaşadı. Eyüb'de
medfundur.
3- Nükhet Seza hanımefendi vefatında tarih
1266/185O'y> gösteriyordu. Kocasının vefatından sonra 61 sene daha,
ber-hayat olmuştur. Demekki öldüğünde 85 yaş civarında olduğuna göre 24
yaşında dul kalmıştır.
4- Ayşe hanımefendi olup, 1240/1825'de vefat etmişlerdir. Hâmidiye
türbesine defnolunmuşlardır. 19 yaşında
dul kalmış olup, 36 sene daha ömür sürmüştür kocasından sonra. Öldüğünde 55
yaşlarında olduğu sanılmaktadır.
Padişah 1. Abdülhamid
hân'ın Yılmaz Öztuna bey'e göre 28 evladı dünya'ya gelmiş bunların 17'si kız,
11 'i erkektir. Alderson'un 14 kız olduğunu tesbit ettiğini söyleyen Çağatay Üluçay'in
biz, 1 1 tane tesbit ettik demesi bizleri yine hanım-lardaki metoda mecbur
kılacaktir. Önce müttefik olanları dercedelim. Yılmaz Öztuna bey'in
araştırmasını esas alarak bahse konu 28 çocuğun çokça kısmı pek küçük yaşlarda
vefat etmişlerdir, umumiyetle çiçek hastalığının telefata se-beb olduğunu da
zikredelim. 1- Şehzade Abdullah ölü doğdu, d. t: 1/1/1776 medfeni Yenicami T.
2- Hadice Sultan 9 aylıkken öldü. med. Yeni Cami T. 3- Şehzade Mehmed
dört-buçuk yaşında öldü. Hamidiye türbesinde. Emirgân'da bulunan Şehzade
Mehmed Câmiİ'ni babası yaptırdı. 4- Şehzade Ahmed, 2 yaşında öldü. Hamidiye T.
5- Ayşe sultan, 45 günlükken öldü. Yeni camii T. 6- Şehzade Abdurrahman ölü
doğdu. Yeni Camii T. 7- Melek Şah sultan bir yıl yaşadı 8-Şehzâde Süleyman 7
yaşında öldü. Hamidiye T. 9- Şehzade Ahmed 1 yaşında vefat Yenicâmii T. 10-
"Abdülaziz ölü doğdu. Yenicâmii T. 11- "Mustafa (sonradan 4. Mustafa
adıyla padişah oldu) 29 yaşında idam olundu. 12- Rabia Sultan 3 ay yaşadı.
Hamidiye T. 13- Ayn-ı Şah sultan 19 gün ömür sürdü. Hamidiye T. 14- Rabia
Sultan 1 yıl 2 ay yaşadı. Hamidiye T. 15- Şehzade Mehmed Musret 3 yaşma yakın
yaşadı. Hamidiye T. 16- Fatma Sultan 3 sene 1 ay yaşadı. Hamidiye T. 17-
Şehzade Seyfullah Murad, 1 sene 4 ay yaşadı. Hamidiye T. 18- Hadice sultan bir
kaç gün yaşadı. 19- Alem Şah sultan 1 yıl 5 ay yaşadı. Hamidiye T. 20- Şehzade
Mahmud (sonradan 2. Mahmud unvanıyla
padişah oldu. 1785'de doğdu. 1839'da vefat etti. 31 sene padişahlık yapdı. 54
yaşındaydı vefat ettiğinde Divanyolunda 2. Mahmud T. medfeni-dir.) 21- Saliha
Sultan 1 sene, 4 ay 13 gün yaşadı. Hamidiye T. 22- Emine Sultan 25 ay yaşadı.
Hamidiye T.. 23- Ahter Melek hanım, 1786'da öldü 28 yaşındaydı. Eyübe gömüldü
24- Ayşe Dürrüşşehvar hanım; 1826'da, 66 yaşında öldü. Nakşidil T. 25-
Atıyyetullah hanım;! 803'de öldüğünde 33'deydi Hamidiye T. 26- Esma Sultan
1848'de öldüğünde 69 yıl, 10 ay, 18 gün Ömür sürmüşdü ve yeniçerilerin biz de
"Esma Sultanı padişah yaparız" dediği suitan hanımdır. Sultan Mahmud
T. medfenidir. 27- Hibbetullah Sultan, 1. Abdüi-hamid'in son çocuğudur. 1789'da
doğdu, 52 yıi, 6 ay, 3 jün sonra 1841'de öldü. 2. Mahmud T. medfeni.
1. Abdülhamid hân
tahta çıktığında Damad Muhsinzâde Mehmed Paşa makam-ı sadarette idi. Babası
eski sadrı-azamlardan Muhsinzâde Abdullah paşanir oğlu idi. Bu sadareti ikinci
defa geldiğinden daha başarılı geçmişti. 11/ara-lık/1771'de geldiği vazifeden
4/ağustos/l 774'de ayrıldığında, yerine İzzet Mehmed Paşa geldi Fâtih'in
sadrazamlarından Rum Mehmed Paşa neslindendir. Bu zat bu sadaretinin
birincisinde onbir ay kadar mührü muhafaza edebilmiştir. 6/temmuz/1775'de
Yağhkçıeâde Derviş Mehmed Paşa, 1 sene 6 ay sürdürebilmiştir sadareti. Boşalan
sadaret Darendeli Cebecizâde Mehmed Paşaya verilmiştir. Tarih, l/eylül/1778'i
gösterdiğinde 1 yıl, 5 gün süren vazifesi sona ermişti. Yerine gelen Kalafat
Mehmed Paşa, 1 1 ay, 20 gün sonra, mührü hümayunu iadeye mecbur oldu.
Arabsuniu; Kara vezir Silahdar Seyyid Mehmed Paşa 1 buçuk yıl makamı sadarette kaldı.
Ayrılış tarihi
20/şubat/1781 oldu. Alâiyeli Yeğen Hacı Mehmed Paşa, 4 ay, 6 gün sonra
sadareti tamamlandıktan sonra 5 sene daha ömür sürdü. Ispartalı Halil Hamid
Paşa, 31/ara-hk/1782'de geldiği vazifeden ayrıldığında, 31/mart/1785'i bulmuştu
ve hizmet müddeti 2 sene, 3 ay olmuştu. Hazinedar Şahin Ali Paşa; 9 ay, 24 gün
sonra azledildiğinde, 24/ocak/1786 tarihi yaşanıyordu. Koca Yusuf Paşa selefinden
sonra 3 sene, 4 ay, 14 gün süren sadaret dönemi yaşadı. 1. Abdülhamid hânın son
sadnazamı olmuşdu. Çünkü padişah 4/temmuz/1789 vefat etmişti. Böylece; 3.
Selim'incle, ilk sadnazamı olma şerefini bu sadareti esnasında elde etmişti.
Görülen o ki, padişah on sadrıazam ile çalışmış. Bakalım bu dönem kaç
şeyhülislâmla geçmiş.
21/temmuz/1774'de
tahta geçen padişah, 1. Abdülhamid hân şeyhülislâmhkda Dürrizade Mustafa
efendiyi bulmuştu. Bu görevi 3. defa yüklenmişti. Üç meşihatının yekünü 6 sene,
1 ay, 17 gün, tutar. 107. şeyhülislâm sadrıazam İvaz Mehmed Paşanın oğlu
İbrahimefendi olup 9 ay, 29 gün sonra azledildiğinde, 28/temmuz/1775'e
gelinmişti. 1 sene, 4 ay, 4 gün sonra, bırakacağı meşihata Topkapıh Sâlihzâde
Camgöz Mehmed Emin efendi gelmiş, ayrıldığında târih, 1/ara-lık/1776'yı
göstermekteydi. Vassafzâde Mehmed Es'adefen-di, eski şeyhülislâmlardan Abdullah
Vassaf efendinin oğlu idi. 20/temmuz/1778'de görevi bıraktığında 1 yıl, 6 ay,
20 gün meşihatı sürmüştü. Ebu Ishakzâde Mehmed Şerif efendi 12/eyiül/1782'ye
kadar süren ve istifaen ayrıldığı, 4 sene, 1 ay, 23 günde bâb-ı meşihatten
ayrıldı.
Karahisarlı İbrahim
efendi 19/mayıs/l 783'de 8 ay, 7 günlük hizmetden sonra vefatı hasebiyle
vazifeyi bırakmış oldu. Dürrizade Mehmed Ataullah efendi; 31/mart/1785
tarihinde ayrıldığında, 112. şeyhülislâm olarak, 1 sene, 10 ay, 13 gün vazifede
kalmıştı.
İvazzâde İbrahim
efendi, 2. meşihatına geldi ve 1 sene, 21 un hizmet verdi. Boşalan makama
getirilen Arabzâde Ah-med Ataullah efendi 2 ay sonra vefat eyledi, görev bitti.
Peşinden getirilen Dürrizade Mehmed Arif efendide 10/şu-bat/1786'ya kadar 5 ay, 19 gün
durabildi, makam-ı meşihatte.
Müftizâde Ahmed
efendi, 1 sene, 9 ay, 12 gün bâb~ı meşihat de kaldı. Yerini Mekki Mehmed
efendiye bıraktı. Bu zat da 3 ay, 10 gün vazife başında kalabildi. Padişah
Hamid-i evvelin son şeyhülislâmı Mehmed Kâmil efendi olmuştur. 4/mart/1788'de,
Abdülhamid-i evvelin iradesi ile geldiği makam-ı meşihatdan padişahı
defnettikten sonra; 3. Selim'e 2 ay, 15 gün daha şeyhülislâmlık yaptı.