Gazi Osman Bey'e Beylik Beratının Gelişi
Osman Gazi'nin Hutbede İlk Olarak Adınım Yer Alması
Eskişehir'de Pazar Bacı Vakası
Bilecik'in Fethi Ve Yarhisar İle İnegöl'ün Durumu
Bazı Kalelerin Fethi Ve Bizans'a İlk Tokat
Osman Gâzi'nin Hanımları Ve Çocukları
Bursa'nın Fethi Ve Osman Gâzi'nin Vefatı
Babası: Ertuğrul Gazi
Annesi: Halime Hatun
Doğum Tarihi: 1258
Vefat Tarihi: 1326
Saltanat Müd.: 1281-1326
Türbesi: Bursa'dadtr.
Ertuğrul Bey'in vefatı
üzerine, Kayı Kabilesi'nin ileri gelenleri toplandılar Gazi Osman Bey'i
seçtiler. Osman Bey'İn kardeşleri ise, bu seçime gönülden bir bağlılıkla
katıldılar. Ne var ki, Osman Bey'in seçilmesi, amcası Dündar Bey'in canını
sıktı. Başa geçmek için birtakım çalışmalara girdiyse de, Osman Bey'in seçilmiş
olması, Selçuk Sultanınca da tasvib ve tasdik gördüğünden, bu çalışmalarında
başarıya ulaşamadı. Fakat bun hazmedemeyen Dündar Bey, Osman Bey'in işlerini
aksatmak İçin O'nun düşmanlarıyla bile işbirliği yapmaktan çekinmedi...
Devlet-i ebed müddet,
yani Osmanlı Devleti'nirV-İ'lây-ı Ke-limetullah için kurulup, gelişerek
dünyanın üç kıtasına hakim olacağının müjdecisi olan üç rüyadan da söz
etmeliyiz.
Ertuğurul Bey, birgün
Söğüt civarına dolaşırken, geceyi bir köy imamının evine geçirmesi icab etmiş.
Ertuğrul Bey'in oturduğu yerin arkasındaki dolapta imam efendinin Kur'an-ı
Kerimi bulunuyormuş İmam Efendi telaşla Kur'an-ı Kerimi alıp yüksek bir rafa
kaldırmış. Okuma-yazma bilmediği rivayet edilen Ertuğrul Bey ise:
— O ne kitabıdır? diye
sormuş İmana Efendi de:
— Allah (c.c)'ın, peygamberimiz (s.a.v.)
Efendimiz Haz-retleri'ne bildirdiği Kur'an-ı Kerim'dir; bütün in ahkâmı onun
içinde yazılıdır, diye cevap vermiş. Bir süre daha sohbet ettikten sonra, İmam
Efendi müsaade isteyip misafirini yalnız bırakmış.
Ertuğrul Bey, namazını
kıldıktan sonra, Mushaf-ı şerife dönerek ellerini bağlamış ve sabaha kadar
öylece ayakta durmuştur. Sabaha karşı yorulupta yastığına dayanıp kendinden
geçtiği bir sırada Allah (c.c) tarafından rüyada kendisine «Sen benim kitabıma
bu kadar hürmet ettin, ben de senin evladımda ta kıyamete kadar devam edecek
bir saltanatla kutladım.» diye bir ses gelmiş Ertuğurul bey uyandığında bu
rüyayı imama söylemiş ve bir süre sonra da oğlu Osman Bey'e anlattığı rivayet
edilir.
İkinci rüya ise;
Ertuğrul Bey'in, Osman Gazi doğmadan evvel Konya'ya gidişlerinden bir
keresinde, gece rüyasında; evinin ocağından tatlı bir su çıkarak, oba oba bir
büyük'deniz olup her tarafı kaplamış. Ertuğrui Bey, Sutan Alâaddin'in
Başkâtibi, zamanın büyük alimlerinden Abdülaziz Efendi'ye rüyasını anlatmış. O
da: «Yakında senin bir oğlun doğacak ve O'nun saltanatı alemi kaplayacak» diye
tabir etmiş. Az bir müddet sonra da Osman Gazi'nin doğduğunu bazı tarih kitapları
yazar.
Osman Bey, aslen
Karaman'lı olan, tahsil için Şam'a gidip sufiyye mesleğine intisab ederek dönen
ve Söğüt'te halkı ir-, şada başlayan büyük alim Şeyh Edeb Ali Hazretleriyle
görüşür ve O'nun teveccühünü kazanmaya çalışırdı. Birgün Şey-h'in kızı Mal
Hatun'u başka kızlarla beraber gezerken görür ve aşk ateşi kalbine düşer. Fakat
Şeyh Edeb Ali'ye ayıp olmasın diye bu aşkını üç sene sakladı. Şeyh Edeb
Ali'nin tekkesinde misafir kaldığı akşamların birinde bir rüya gördü. Şeyh'in
koynundan bir ay çıkıp kendi koynuna girmişti. Göbeğinden bir ağaç peydah
olup, dalları bütün dünyayı kaplamıştı. Edeb Ali'ye bu rüyayı anlatan Osman
Bey, şu cevabı almıştı;
«— Sen bana damat
olacaksın ve büyük, uzun ömürlü bir devlete kavuşacaksın.» Daha sonra kızı Mal
Hatun'u Osman Bey'le evlendirdi. Alâaddin ve Orhan adındaki oğulları Mal
Hatun'dan doğmuşlardır.
İşte bu üç rüya,
Osmanlı Devleti'nin İslâm fetihleri (zafer-ieri) için kurulacağını müjdeleyen
ilâhi işaretlerdir.
Yine meşhur bir alim
ve tarihçi olan Bitlis'li İdris der ki: Kumral Abdal adında bir gönül ehli
vardı. Yenişehir taraflarında otururdu. Dervişleriyle Rum köylerine akın eder,
gaza yapardı. Bir gün Allah yolunda ehl-i halden büyük bir zatla görüştü.
Bu zat, Kumral
Abdal'a: «—Allah-u Teâlâ, Osman Gazi'ye kıyamete kadar devam edecek bir büyük
devlet ihsan etti, git müjdele!)» diye emretmiş, Kumral Abdal, Osman Gazi'yi
tanımıyordu. O mübarek zat Kumral'a, Osman Gazi'nin çehresini tarif etmiş...
Kumral Abdal da bu alâmetlerle Osman Gazi'yi bulup müjdeyi vermiş.
Müjdeyi alan Osman
Gazi, «—Şimdiki halde bîr kilsçja, bir maşrabamdan başka şeyim yoktur.» deyip,
onları Kumral Abdal'a vermiş. Kumral, maşrabayı alıp, kılıcı geri vermiş ve böylece
kılıç fetihlerini müjdelemiş.
Osman Gazi, çok
sonraları Kumral Abdal'a bir zaviye yaptırmış ve Yenişehir civarında kendisine
tarlalar vakfetmiştir.
Bütün bu zikrettiğimiz
manevi müjdelerin en dikkat çekeni de Şeyh-i Ekber Muhiddin-i Arabî Hazretlerinin,
Osmanoğul-iarı'nın çıkacağını 70 sene evvelden cifir ilmi denen ve ince
hesaplarla yapılan bir ilimle keşfederek, ona dair «Şecere-tü'n-Nu'maniyye Devlet'il Osmaniyye» adlı bir eser yazarak,
Ali Osman Halifelerinin^bİrincisi Yavuz Sultan Seİim Hazretieri'nden
başlayarak, Osmanlı Devletinin büyük vakalarını, Cifir İlminin kelimeleriyle
ifade etmişti
Bütün bu
yazdıklarımız, Osmanlı Devleti'nin Cenab-ı Hakkın murad-i ilâhîsine nail,
evliya-ı kiramın muavenetine layık bir devlet oluşunun ve onun kurucusu Osman
Bey'in kalp gözünün açık bir zat olduğunun ispatıdır.
Osman Gazi'nin beyliğe
seçildiği sıralarda, Konya Selçuklu sultanlığı inkıraza (yıkılmaya) yüz tutmuş
ve büyük karışıklıklar içinde bulunuyordu.
Osman Gazi, yukarıda
anlatılan manevi müjdelerin manasını müdrik bir bey olarak siyasetini, o
müjdelerin istimatine göre tanzim ediyor, büyük bir vazifeyi devralmanın ve onu
devam ettirebilmenin, kılıç kuvvetine dayanacağına inanıyordu. İşte bu karışık
devrede kuvvetlenebilmek için etrafındaki tekfurlarla iyi geçinmeye gayret
ediyordu.
İnegöl tekfuru Nikola,
Osman Gazi'nin bu patırdılara karış-mıyarak kuvvetlendiğini hissediyor ve
kuvvetlendikçe kendisi de dahil her yeri ele geçirip hükmedeceğini anlıyordu.
Bunu önlemek için diğer tekfurlarla ittifaka girişti.
Osman Gazi, derviş ve
sevenleri vasıtasıyla bunu haber alınca, bunlarn birleşmelerini önlemek üzere
İnegöl'ü fethetmeyi düşündü. Bu maksatla H. (683) (M. 1284) senesinde İnegöl
yakınına bulunan Kolcahisar'i basarak, kaleyi yıktı ve birçok ganimetle geri
döndü.
Nikola, komşusu olan
Karacahisar Tekfuru ile birleşerek büyük bir ordu meydana getirdi. 120 kadar süvarisi ile
Ham-za bey köyü yakınındaki Ermeni Beli denen yerde bulunan Osman Gazi'nin
yonulu kesti. Kılıç kılıca çok sert bir cenk başladı. Çok kalabalık bir düşman
ordusuyla çarpışan İslâm mücahidleri zor anlar geçirdiler. Hatta bu arada
mücahidlerin ünlülerinden Bay Hoca şehadet şerbetini içince, bir şaşkınlık
meydana geldiyse de, nusret ve zafer; sabrden ve Allah için cenk edenlere nasib
olacağı için Osman Bey ve süvarileri bu niyyet ve amelde bulduklarından, düşman
ordusuna dalkılıç hücum edip, onların çemberini yararak, ölüleri ve
yararlarıyla başbaşa bırakıp kurtuldular.
Şehid Bay Hoca'nin mezarı Hamza
bey köyünde olup halen ziyaret edilmektedir.
Osman Bey bir gece 450
seçkin süvari ile, Ermenibeli'ni dolaşıp aniden Karacahisar üzerine indi.
Rastgeldiği düşmanı ödürüp bir çok ganimet alarak Domaniç tarafına döndü ve
ormanlar içinde gizlendi.
Karacahisar Tekfuru,
askerini İnegöl Tekfurunun askeri ile birleştirip, anlaşma yaptıkları başka
tekfurların askerleriyle de buluşarak İnegöl önünde büyük bir topluluk meydana
geldi. Osman Bey de etraftan oldukça mücahid olaplamişti.
Aralarında ittifak
etmiş tekfurların ordusu, hareket eder etmez, Gazi Osman Bey de Domaniç'ten
aşağı yürüdü ve düşmanın karşısına dikildi. Yapılan savaş sonunda düşman perişan
olmuş, ölen düşman askeri, meydanda bir tepe meydana getirmişti. Bu savaşta
Gazi Osman Bey'in kardeşi Gündüz Alp şehid olmuş, buna mukabil Karacahisar
Tekfurunun kardeşi de öldürülmüştü. Savaştan sonra şehidleri defn eden Osman
Bey, kardeş Gündüz Alp'in cenazesini söğüt'e götürerek babasının yanına
defnettirdi. İşte bu zafer, Gazi Osman Bey'e büyük bir şöhret kazandırmıştı.
Selçuklu Sultanı H.
683 (M. Î284) senesi Ramazan-ı Şerifi başlarındaki tarih ile yazılı bir menşur
gönderdi. Farsça yazılmış olan bu menşurda Osman. Gazi'ye:
«Saadetmenendi eazü
ekrem ve kâmkân muazzam nâsirüddünya ved'din Ebu'n-Nasr Osman Şah,
metfceanallahü bituli hayatihi ve yümni likaihi...» şeklinde hitab olunmuş ve
zamanımızın şevketli hükümdarı, gündüz ve gecemizin azametli şahı şerefi diye
vasıflandırılmıştır. Ayrıca bu menşurda Osman Bey'e adalet ve insaf ile
şeriatın ahkâmına göre hareket etmesi, sulh isteyenlerle sulh içinde yaşaması,
ahdine sadık kaiması, Cenab-ı Hakk'ın emri olan »emaneti ehline veriniz»
fehvasınca, hükümdarlar için çok önemli nasihatleri ihtiva ediyordu. Cenab-ı
Hakk'a itaat, onun şeriatini tatbik edenlere itaatle mümkün olduğu
hatırlatılarak, Osman Bey ve memurlarının gösterilen yolda hareket etmelerinin
Din-i İslâm'ın farzlarından olduğu bildiriliyordu. Bu menşurdan sonra Selçuklu
Sultanı ile Osman Bey'in haberleşmesi kesilmiştir.
Yukarıda anlattığımız
menşurun izahatından; meselelere bugünkü şart ve kalıplan eskiye tatbik etmek
görüşüyle hareket edenler, şüphesiz yanlışlığa düşerek bu menşur neticesinde
Osman Bey'in Söğüt'e nahiye müdürü tayin edildiğini zanederler. Halbuki her
unvan aid olduğu zamana göre düşünülmelidir. Oysa Gazi Osman Bey'e verilen
unvanlar, müstakil bir devlet reisine verilen unvanlardı. En azından iç
işlerinde müstakil bir devlet reisine... Yoksa bütün müslüman sultanlar
manevî olarak zamanın halifesine bağlı idiler.
Bir devletin en önemli
unsurlarından biri; adalet tevziine haktan ayrılmamak, haksızlığın mutlaka
giderilip, hakkın yerine getirilmesiyle mümkün olduğunu bilen Osman Bey, Hz.
Ömer'i örnek alarak resmen kadılar tayin etti. Bu kadıların vazifesine ne
kendisi karıştı ne de başkasın! karıştırdı. Adalet mekanizmasını kuran Osman
Bey, böylece aşiretten devlete en önemli adımı atmış oluyordu...
Karacahisar'ın
fethinden sonra Şeyh Edeb Ali'nin akrabasından ve talebesinden olan Dursun
Fakih'i hatib tayin etti. Dursun Fakih, büyük bir alim olup, Osman Gazi'nİn
yaptığı savaşlara da iştirak edip, askere namaz kıldırırdı. H. 688 (M. 1289)
Senesinde bir cuma günü Dursun Fakih hutbesini irad ederken, Selçuk Sultam'nın
ismiyle beraber Gazi Osman Bey'in ismini de hutbede okudu. Osman Gazi ikametini
Eskişehir'e nakledince, Dursun Fakih hutbelerinde daima Gazi Osman Bey'in
adını Selçuklu Sultanı ile beraber okumaya devam etti.
Hulâgu, Abbasi hilafetini
ortadan kaldırdıktan sonra, İslâm ülkelerindeki sultanların ve emirlerin adına
kendi memleketlerinde hutbe okunmaya başlandı. Bir müddet sonra
Abba-soğullanndan birine biat olunduysa da, o hiçbir işe karışmaz, Mısır
sultam'nın tahta çıkışlarında ona kılıç kuşatır ve bir de menşur verirdi. Bu
hilafetin zaytf ve tesirsiz hali, Yavuz Sultan Selim Hazretleri'nin hilafeti
almasına kadar devam etti.
Gazi Osman Şah
Eskişehir'e gidince, Eskişehir hükümet merkezi oldu ve şehirde pazar kuruldu.
Eskişehir'in, Kütahya eyaletine bağlı olduğunu iler .şüren Kütahya Bey'i
Germiya-noğlu Alişar Bey, adamlarından birini Eskişehir'e gönderip, pazarda
satılan mallardan vergi almak istedi. Gazi Osman Bey, gelen adamı kovdu ve
pazar memurlarına ekmek parası diye her yükten ikişer akça alınmak üzere bac
resmi koydu.
Bu meseleden dolayı
Osman Şah ile, Germiyanoğlu arasında küçük bir çatışma oldu ve tabii kazanan
yine Osman Bey...
Kütahya ve başka
taraflardan gelen Türkmenler, Karacahisar'a yerleştiler. Bundan sonra Osman
Gazi bazen Eskişehir'de, bazen Söğüt'te, bazen de Karacahisar'da oturur,
memleketin gelişmesine, adaletin yayılmasına ve halkın haklarının korunmasına
çalışırdı. Bu suretle şehirler şen, yollar emin ve halk rahatlık içinde idi.
H. 691 (M. 1292)
Senesinde Osman Gazi 1500 seçkin Oğuz süvarileri ile Harmankaya Tekfuru
Mihal'in klavuzlu-ğunda Göynük tarafana yürüdü Sarıkaya üzerinden Beştaş köyüne
vardı. Mudurnu tarafında oturan Samsa Çavuş'a haber gönderdi. Oradaki Tekke
Şeyhinin yardımlarıyla Sakarya Nehri'nin kolay olan geçidinden geçip Samsa
Çavuş'la buluşarak onun rehberliğiyle Sorgun kasabası üzerine yürüdü. Kasaba
halkı aman dileyince Samsa Çavuş Sorgunlulara kefil olup Osman Gazİ'ye
bağlanmalarını temin etti. Göynük, Taraklı ve Yenice taraflarına giderek bütün
bu bölgeleri yağmaladı. Birçok ganimetler alarak geri döndü.
üc beylerinin
birbirlerine girdiği dönemde Osman Gazi İslâm şehirlerine hiçbir şekilde
saldirmayıp, yalnız cihad ile meşgul oluyordu.
Gazi Osman bey'in bu
hasletleri bütün müslümanlan sevindirdiği gibi, komşu tekfurların da
düşmanlığını çekiyordu. Osman Gazi ise, sadık dostu Köse Mihal vasıtasıyla
tekfurların işlerine vakıf oluyordu. Bilecik Tekfuru da Osman Şah ile müttefik
görünüyordu. Osman Bey, yaylaya çıkarken fazla eşyasını saklaması için Bilecik
kalesine bırakırdı. Halbuki Bilecik Tekfuru samimi olmayıp tam bir riyakarlıkla
hareket ediyor, öteki tekfurlarla birleşip, Gazi Osman Bey'in aleyhine
çalışıyordu.
Köse Mihal'in düğününe
giden Osman Bey'i pusuya düşürmek isteyen tekfurlar, Osman Bey'in maiyyetini
kalabalık gördüklerinden korkup saldırıdan vazgeçtiler.
Bilecik Tekfuru,
Yarhisar Tekfuru'nun kızı Lotüs'le yapacağı izdivacın hazırlıklarını
sürdürürken, komşu tekfurları davet etti. Fakat bu arada Osman Bey'i de tuzağa
düşürmek için Köse Mihal vasıtasıyla davet etti. Fakat bu davetin altındaki
kötü niyeti sezdi, fakat hiç belli etmiyerek, yapılan davete icabet edeceğini
söyleyip, düğün hediyesi olarak Bilecik'e bir koyun sürüsü gönderdi. Ayrıca
düğünden sonra da yaylaya çıkacağını, arasının açık olduğu Germiyanoğulu'nun
kadın ve mallarımıza, düğünde oluşumuz münasebetiyle, zarar verebileceğini,
Bilecik Tekfuru izin verirse, kadınları da, malları da kaleye göndermek
istediğini bildirerek, düğün davetini yapan Köse MihaPe haber yolladı.
Bilecik Tekfuru, Osman
Bey'i yok etme planını zehirleme, yahud daha başka bir tarzda yapmayı
düşünmüştü. Böyle bir haber gelince buna çok sevindi. Çünkü hem kadınlar, hemde
mallar kendi ayaklarıyla geliyordu. Derhal düğün yeri olarak Bilecik civarında
Çakırpinar denen bir çimenliği seçti ve Osman Bey'in teklifine evet cevabını
gönderdi.
Osman Bey, teklifine
«evet» cevabını alınca, 40 kadar ba-nadir mücahidini kadın kıyafetine sokarak,
bir o kadar genç mücahidi de keçelere kilimlere sarıp sandıklar içine yerleştirdi
ve hayvanlara yükledi. Kadın kıyafetine girmiş bahadırlar, koyunları sürerek
Bilecik Kalesine girdiler. Osman Gazi Hazretleri de kuvvetlerini yanma alarak
akşamüstü hareket etti. Kendisine pusu kurulacak yere geldiğinde, yanındaki
kuvvetin büyük kısmını orada bırakarak çok cüz'i bir kuvvetle düğün alanına
gitti. Bilecik askerinin yansı gelini almak üzere Yarhisar'a gitti.
Büyük kısmı da düğün
yerine gittiğinden, kalede çok az miktarda asker kalmıştı. Kadın kıîığmdaki
bahadırlar, sandıklardaki mücahidleri de çıkarınca, kalede kalan Bilecik askerini
bertaraf etmek çok kolay olmuştu. Kaleyi zaptettiklerini düğün alanında kemal-i
rahatlık içinde bekleyen Osman Gazf ye ulaştırdılar. Fakat Bilecik Tekfuru da
aynı anda durumu öğrenmişti. Buna rağmen sarhoş olan askerlerini toplayana
kadar, İslam Dininde haram olduğu için içki içmeyen Osman Gazi ve değerli
askerleri derhal atlarına atlayıp kaçar gibi yaparak, sarhoş bir güruh olan
Bilecik askerini pusu yerine doğru çekmeye başladılar. Onların bu kaçışını
ciddi sanan Bilecik askerleri, pusunun tam göbeğine düştüler ve kılıçtan
geçirildiler, Osman Gazi, büyük bir savaş teknisyeni ve Ce-nab-ı Hakk'ın
emirerine riayet eden bir müslüman olarak zafere ulaştı.
Oradan yıldırım
sür'atiyle Yarhisar'a giderek düğün alayı için gelmiş Bilecik askerini de
tarumar edip, gelinle beraber düğün alayındaki kızları da esir aldı.
Fetihler başlamıştı.
Hiç ara vermeden Turgut Alp'i İnegöl'ü kuşatmak üzere gönderdi. Bilecik ve
Yarhisar kalelerini emniyete aldıktan sonra, Turgut Alp'in yanma gelerek
İnegöl kalesini fethedip, İnegöl Tekfurunu da idam ederek, kaleye muhafızlar
koydu.
Elde edilen ganimet
çok zengindi. Bunların en iyilerini seçip, 60 cariye ve 100 köle ile Konya
Sultanı Alâaddin'e gönderdi.
Ganimetlerin içinde
bulunan Lotus hanım, Gazi Osman Bey'in 16 yaşında bulunan kahraman evladı Orhan
Bey'in hissesine düşmüştü. Gazi Osman Bey, Lotus Hanım'la oğlu Orhan Bey'i
evlendirince, Lotus Hanım, cân-ı gönülden Din-i İslam'la şereflendi ve Nilüfer
Hatun adını aidi. Nilüfer Ha-tun'un müslüman olmasında hiçbir tazyik ve zorlama
yoktu. Çünkü «Lâ ikrahe fid-dîn» fehvasınca kimse kimseyi müslüman olmaya
zorlayamazdı... Bu, mes'ud izdivaçtan, Rumeli Fatihi olarak bilinen şehzade
Süleyman Paşa ve şehid padişah Murad-ı Hüdavendigar dünyaya geldiler. Nilüfer
Hatun, Valide Sultan oldu. Bursa'da Nilüfer Nehri üzerinde çok sağlam bir
köprü yaptıracak ve daha nice hayırlar işleyen bir Nilüfer Hatun olarak
anılacaktır...
Gazi Ertuğrul Bey'in
vefatıyla yerine, Osman Bey'in geçmesini bir türlü hazmedemiyen Dündar Bey,
Gazi Osman Bey'in aleyhinde birleşen tekfurlarla işbirliği yaptığı anlaşılınca,
Osman Gazi Hazretleri çok kızdı. Bu hainlikti! Hainliğin cezası verilmeliydi ve
attığı bir okla onun hayatına son verdi.
Gazi Osman Bey, H. 689
(M 1299) ve 699 (M. 1300) senelerinde Köprühisari, Yurthisarı ve İnönü
Kalelerini zaptet-tiklen sonra İznik şehrini muhasara etti. İznik şehrinin
hıristi-yanlar için önemli bir yeri vardı. Şöyle ki: 400 çeşit İncil'in uzun
müzakerelerden sonra 4'e indirilmesine karar verilen toplantının yapıldığı
belde olmasından dolayı... İznik ahalisi Bizans'tan yarım istedi. Kayser derhal
bir ordu hazırlayıp gönderdi. Bizans'ın İznik'e bir ordu gönderdiğini haber
alan Gazi Osman Bey, durumu Sultan Alâaddin'e bildirdi. Sultan Alâaddin de,
Afyonkarahisar Sancak Bey'ini, Osman Bey'e yardıma memur etti. Ne varki bu
haberleşmeler yapılana kadar, Kayser ordusu İzmit Körfezine gelip kaleye
girmiş ve İznik'in yardımına yetişmişti. Osman Gazi, derhal muhasarayı
kaldırıp, bütün kuvvetiyle Bizans ordusuna saldırmış, birçok askerini öldürerek
bozguna uğratmıştı. Kayser'in ordusu, o zaman için dünyanın en kuvetii
ordularından sayılıyordu. Bu muvaffakiyet, Gazi Osman Bey'e daha bir alaka ve
saygı duyulmasını temin etti.
Kendi kuvvetiyle
yaptığı bu savaştaki muvaffakiyet, İznik ile Bursa arasındaki Yenişehir
kalesinin alınmasıyla taçlanmıştı... Bu savaştan elde ediien ganimetlerin
Sultan Alâad-din'e zafer müjdesiyie göndermek üzereyken, Sultan Alâad-din'in,
Gazan Han tarafından tutularak hapsedildiği haberini almış ve hayretler içinde
kalmıştı...
Sultan Alâaddİn'in tahttan
indirilmesi ile Selçuklu Devîetİ ortadan kalkmış oldu. Bütün uç beyleri
istiklallerini ilan ettiler. Osman Gazi Hazretleri de kendi hükümetinde
müstakil oldu ve bunun nişanı olarak, artık hutbeler de Osman Gazi adına
okunuyordu. Böylece Osman Gazi H. 700 (M. 1301) senesinde umumun biatini almış
oluyordu.
Sultan Osman, artık
tahta oturmuş ve Kayi aşireti, Osmanlı Devleti olmuştu... idaresi altındaki
vilayet ve kasabalara bey olarak tayinler yapıldı. Bunların içinde önemli
tayin; Büyük oğlu Alâaddin Paşa'yı kayınpederi Şeyh edeb Ali'ye, hizmetinde
bulunması için göndermiş olmasıdır. Bu, devlet reisinin tekke hizmetine en
yakınını göndererek ona bağlılığını zahirde de göstermesi ve Şeyhin manevî
tasarrufunun, hayır dualarını Osmanlı Ülkesinin üzerine olmasının ricasıdir...
Osmanlı'nın
devletleştiğini gören Kete Tekfuru, bu devlet-leşmeyi önleyelim diyerek, Bursa
Tekfuruna hatırlatmış, Bursa Tekfuru da diğer tekfurları toplayıp, kalabalık
bir ordu kurarak doğruca Osmanlı topraklarına hücum etmişlerdi... Sultan
Osman, durumu haber alınca, düşmanı Koyunhisar'dc karşıladı. Çok kanlı bir
kavas neticesinde, tekfurlar ordusu mahv-ı perişan oldular. Ne var ki, Osman
Gazi'nin yeğen Gündoğdu Bey, bu savaşta şehid olmuştu... Kestel Tekfuru bu
savaşta ölmüştü. Bursa Tekfuru savaştan kaçarak Burs; kalesine sığınmıştı.
Bütün bunlara sebeb olan Kete Tekfuru! ise Ulubat Tekfuru'na sığındı.
Sultan Osman Glubat'ı
sardı ve ısrarla Kete Tekfuru'nt kendisine teslim edilmesi için zorladı. (Jlubat
Tekfuru, Sultar Osman ve kendisinden sonra gelecek Osmanlı Sultanlannir lubat
Köprüsünden geçmemeleri şartıyla Kete Tekfuru'nı vereceğini bildirdi. Sultan
Osman: «Ben ve benden sonrakile bu köprüyü geçmeyecekler.» diye söz verdi.
Bunun üzerine kendisine teslim edilen Kete Tekfuru'nu, gaziler Kete Kales önüne
getirip öldürdüler. Kete ahalisi de Kete kalesini Os imanlılara teslim ettiler.
Sultan Osman, CJlubat
Tekfuru'na verdiği sözü tuttu ve (Jlubat köprüsünden hiç bir zaman geçmedi.
Sultan Os man'dan sonra gelen Osmanlı padişahlarından hiçbiri, büyül-cedleri
Osman Gazi'nin sözünü bozmadılar. Geçmek gerekti ği zaman, köprüyü kulanmıyarak
kayıklarla geçmişlerdir. Bı hadise, Sultan Osman'ın sözüne bağlılığının ve
ondan sonr< gelen, onun sözünü değiştirmeyen Osmanlı Sultanîanmr sözlerine
ne kadar sadık kaldıklarının emsalsiz bir numunesidir.
Günden güne
kuvvetlenmeye başlıyan Osmanlı Devleti Bizans Kayserinin korkulu rüyası
olmuştu. Çünkü Koyunhi sar savaşının galip kumandanlarından Kara Ali Alp,
önünde ki tekfur askerlerini kovalaya kovalaya birçok yerleri fethet meye
başlamış, hatta Mudanya önündeki Kalo Limmi adasının bile zabtetmişti. Bu adaya
şimdi (Emîr Ali) İmralı adası denir. Bu arada Marmara nahiyesi ile Keşten
kalesi de Osmanlı topraklarına katılmıştı.
Bütün bunlar gözünün
önünde cereyan ederken, Bizans Kayser'i, çareyi Asya'nın hakimi durumunda olan
Gazan han'a kızını ve birçok hediyeler göndermekte bulmuştu. Gazan Han ölünce,
Moğol tahtına geçen Hüdabende Mehmed Han, Kayser'in kızıyla evlenerek, onun
hatırı için Türkmen Beylerİ'ne ve bilhassa Osman Bey'e; «Kayser Devleti, Moğol
Hanlarıyla anlaşma yapmıştır, kimse onun memleketine el uzatmasın!» diye
fermanlar göndermişti.
Sultan Osman, bu
fermana çok kızdı. Derhal mücahidleri toplayıp İznik'e, oradan İstanbul
Boğazı'nda bulunan İstavroz köyüne kadar olan bütün Kayser memleketlerini
çiğneyip geçti. Koçhisar'ı, Lefke'yi ele geçirdi. Akhisar ve Geyve Tekfurları
da kendisine boyun eğdiler.
Sultan Osman'ın halis
dostu, Harmankaya Tekfuru Köse Mihal de müslüman olmuş ve Osmanlı Beylerinden
biri olarak gerek kendini, gerek çocuk ve torunları, Osmanlı Devleti,
dolayısıyla İslam Dini'ne büyük hizmetlere bulunmuşlardır.
ühaniler Hükümdarı
Hüdabende, karısının teşvikiyle Mo-ğollara, Bizans Kayser'ine yardım etmeleri
için emirler göndermişti. Moğollar, Karahisar sahil şehrinde bulunan «Çavdar
Tatarları» reisinin yanına toplanmaya başladılar. Sultan Osman'ın düşmanı olan
Germiyanoğlu'nun Türkmenlerinden bazıları da Tatarlar tarafına geçip büyük bir
ordu meydana getirdiler.
İstihbarata çok önem
veren Sultan Osman, bu ordunun Kütahya önlerine toplandıklarını haber alınca,
oğlu Orhan Bey'i kumandan, danışmanlığına da Köse Mihal Bey'i vererek
Eskişehir tarafına gönderdi. Bu sırada Tatarlar aniden müslümanlann pazarı olan
Karacahisar pazarını basıp yağmaladılar. Bu haber, Eskişehir taraflarında
bulunan Orhan Bey'e geldiğinde, derhal harekete geçerek, yıldırım sür'atiyle
Tatar Ordusunu Oynaşhisarı önünde yakaladı. Başlarında Çavdar aşireti reisi
olduğu halde Tatarlar'ın hepsini yakaladı. Yenişehir'e götürdüğünde, babası
Sultan Osman Gazi'den takdirkâr sözler işittiği ve ayrıca babasını hoşnut
ettiği için sevindi. Esir ettiği Tatarlar'dan aldığı söz üzerine, kendilerini
salıverdi. Bu olaydan sonra Çavdar Tatarları Osmanlı Devletine sadık
kalmışlardır.
Değerli araştırıcı M.
Çağatay Üluçay'ın TTK (Türk Tarih Kurumuyayınları) arasında çıkmış bulunan
Padişahların kadınları ve kızları adlı çalışma en dakik bir çalışmaların başında
gelmektedir. Biz bu çalışmada birinci kaynak olarak bu çalışmayı gözönüne
alırken tabii ihtilaflı hâllerde diğer kaynaklara da atfu nazar edeceğiz. Bâlâ
Hatun ahiler'in unutulmaz şeyhi, Şeyh Edebalı Hz. lerinin kızıdır. Bazı
târihlerde adı Râbia olarak geçerken, kimilerindede Mal hatun şeklinde
geçmektedir nitekim bizim çalışmamızda da öyle zikredilmektedir. Bu
hanımefendinin doğum tarihi ve Osman Gazi ile izdivaç yaptığı târih net olarak
belli değildir. Bâlâ Hatun Osman Gâzi'nin oğlu Alaadin'i dünya'ya getirmiştir.
Daha sonraları babası Şeyh Edebalı'nın yanında geçiren Bâlâ Hatun 724/1324
târihinde Bilecik'de vefat etmiş ve hemen babasının tekkesinin yanında bulunan
türbesine defnolundu. Diğer bir hanımı ise Osman Gâzi'nin Mal Hatun diye
bilinen ve Ömer Bey adlı bir zâtın kızıdır. Bu hanımında evlilik ve vefat
târihi bakımından söylenebilecek bir zaman dilimi o yüzyılı ifade etmekten
öteye gidememektedir. Orhan Gâzi'nin validesinin bu hanım olduğu, Bursa'da
vefat ettiği ve zevci yâni kocası Osman Gâzi'nin Bursa Gümüşlükümbet'de
gömüldüğü zikredilmektedir. Kızları bahsine gelince; Osman Gâzi'nin Fatma
isimli bir kızı olduğunu Orhan Gazi vakfiyesinden öğreniyoruz ancak hakkında
bir malumat bulmak kabil olmamış bulunuyor. Osman Gazi zamanında sadrıazam
kimdir diye bir kayıt düşmek kabil olmuyor.
Bir aşiret yapısı
andıran Osmanlı Beyliği, Orhan Gâzi'nin babasından devraldığı Beyliği, çok kısa
zamanda bir devlet mekanizmasının bütün bölümlerinin, saat gibi tıkırdamasını
temin eden başarısı, Osmanlı Devletinin ilk sadnazamının 1323'de başlayan ve
1339'da nihayetlenen sadaretiyle Osman Gâzi'nin diğer oğlu Alaadin Paşa
olduğunu kaydetmiş olalım.
Sultan Osman, Bursa'yı
fethetmek ve Osmanlı Devleti'nin payitahtı yapmak istiyordu. Fakat Bursa'nın
üzerine yapılacak sefer ve bu seferin icabı olan savaş çok kanlı olacağından,
birçok insanın telef ve İslâm mücahidlerinin şehid sayısının artacağını, ileri
görüş ve müslüman olmanın basiretiyle anladığından, Kaplıca ve dağ taraflarında
iki hisar yaptırdı. Birisine, kardeşinin oğlu Aktimur'u, diğerine de Balabancık
adlı mücahidi kumandan tayin ederek onlara: «Buradaki halkın kalbini fethetmeye
bakınız. Çünkü Din'i Mübin-i İslâm, ilkönce insana hitab eder.» deyip nasihatte
bulundu.
Aktimur ve Balabancık,
sultanlarının tavsiyesine aynen uydular ve oradaki halkı kendilerine
bağlamasını bildiler. O ahalide, onlara kendikilerinden yiyecek veriyorlardı.
Bu davranışları sayesinde, Bursa muhasarası uzun sürmesine rağmen,
müvahhidler hiç yiyecek sıkıntısı çekmediler.
Bursa muhasarası devam
ederken, Sultan Gazi, Bolu, Kandıra, Akyazı ve Kanarya civan ile Sakarya
nehrinin her iki yakasını da ele geçirdi. Buraları, savaşta başarı gösteren
gazilere, yani mücahidlere tımar olarak verdi.
Bursa'nın muhasarası
yedi yıl sürmüştü... Muhasaraya karşı koyan Bursa halkının takati kesilmişti...
Sultan Osman Gazi ise, 70 yaşma varmış olmanın yükü ile birlikte, birbiri
üstüne binen hastalıklarla boğuşuyordu... Buna rağmen Bursa Muhasarası O'nu
düşündürüyordu.. H. 725 (M. 1325) Yılında, oğlu Orhan Bey'in
başkumandanlığında bir ordu tertih etmiş ve kesin sonuç için Bursa üzerine
göndermişti..
Bursa'nın fethinden 4
ay önce Şeyhi Edeb Ali 120 yaşında iken vefat etti. Şeyhin kızı, Sultan Osman
Gâzi'nin hanımı Mal Hatun da vefat etti. Dedesi ve annesinin, vefatıyla Orhan
Bey, çok üzüntülü bir haldeyken -Cenab-ı Hakk'm lütfuyia-Bursa'yı feth etti,
Fakat sevinmeye fırsat bulamadı. Çünkü Sultan Osman Gazi de vefat etmiş
bulunuyordu..
H. 726 (M. 1326)
senesi, Ramazan'ın 12. günü Orhan Bey, Osmanlı Devletinin 2. Sultanı olarak
tahta oturdu ve babasının nâşını, Bursa şehrindeki manastırın kubbesi altına
defnettirmek için teşebbüse geçti...
Cennetlik Sultan Osman
Gazi, orta boylu, karayağız, değirmi yüzlü, geniş omuzlu, ayakta durduğu zaman
elleri dizlerinden aşağıya inerdi... Gayet mütevazı giyinir. Başına kırmızı
çuhadan yapılmış Çağatayhlar biçiminde Horasanı giyerdi. Sevimli, tatlı dilli
bir hükümdardı. Savaşlarda, sadece idare eden olarak değil, bilfiil savaşan bir
mücahid olarak da kahramanlıkta eşsizdi. Âlimlere çok saygı gösterirdi. Tarih
kitaplarında okuma-yazma bilmezdi diye yazarsa da, gürül gürül Kur'an-ı Kerim
okuyan bir zata «okuma bilmez» demek, ne demektir, onu anlamak güçtür. Adaleti
gerçekleştirmek en büyük meziyetiydi ve bunda da muvaffak olduğunu herkes
tasdik ederdi.
Son söz olarak şunu
deriz ki; üzerinde yaşadığımız bu toprakların fâtihlerinin atası olan Sultan
Osman Gazi Hazretleri, yeni yetişen İslâm Neslinin dirilişini beklerken, İslâm
Dini için bütün güçleriyle mücedeleye atılmış bu uğurda şehid olmuşları,
cennetin kapısının önünde, yeşil örtüleri içinde karşılıyor, onları
kutluyor... Yine islâm Dini için gazi olmuş kardeşlerimizi, ruh-u maneviyyesi
ile müjdeliyor...
Allah'ın Rahmeti O'na
ve O'ndan sonra Devlet-i Aliyyenin bütün sultanlarına olsun.