.

BEN NİÇİN MÜSLÜMANIM VE
NEDEN EBEDİYEN  ÖYLE KALMALIYIM

Prof. Dr. Osman Eskicioğlu*

  

Kâinatı yoktan var eden, varlık âlemini bir düzen içinde kurup koyan, insan, hayvan, bitki ve cansız varlıklardan hiçbirisi dışarıda kalmamak üzere koyduğu nizamın içinde yaratıp yaşatan Allah’ın kâinat fabrikasında işçiliği, hizmetçiliği yani kulluğu inanıp kabul eden ve bu kulluğu yaşayan kimsedir müslüman.  

Allah, canlı ve cansızları yaratmış nizam ve düzeni kurup koymuştur. O, âlemi çift, çift yaratmış; kâinat ile insanı var etmiştir. Kâinatta canlı ve cansızları; insanda ruh ve bedeni; cansızlarda varlık ve tesiri; canlılarda gaye ve iradeyi; ruhta doğruluk ve iyiliği; bedende ise fayda ve ünsiyeti yaratmıştır. İşte bu sebeple hamd O'na aittir.
          Allah, mekânda zamanı var etmiş; maddede enerjiyi tesirli kılmış; nebatta hayatı gaye yapmış; toplulukta şuura irade vermiştir. Allah, ilimde dil ile doğrunun ifadesini; dinde sanat ile iyi ve güzelin yayılmasını; iktisatta teknik ile faydalının yapılmasını; iradede hukuk ile ünsiyetin tesisini gerçekleştirmiştir. İşte ben, gerek tarihin şahitliği ve gerekse aklım ve duyularımın yardımı sayesinde bu düzenin farkına vardım. Bu büyük kudret, yaratıp yaşatan, var bir ve tek olan, insanları ihtiyaç sahibi muhtaç biri kılan, fakat kendisi ihtiyaçsız olan, eşsiz varlık Allah’ın Âdem’den bugüne dinler göndermiş, onların hepsi İslam, işte kendi zaman ve mekânlarında bu dini yaşayan insan müslüman.

Ben niçin müslümanım? Varlık âlemine gözümü açıp baktığım zaman görüyorum ki, tüm yaratıklar, hayvan, bitki ve cansızlar hep bir nizam ve düzen içinde hareket edip hayatlarına devam ediyorlar. Bundan dolayı onlar müslüman; eğer tabir caiz ise hayvanlar müslüman, bitkiler müslüman ve hatta cansızlar bile müslüman. Çünkü onlar düzenin dışına çıkmıyorlar hiçbir zaman. İşte bu düzeni yaşayanın adıdır müslüman. Ben de onun için müslümanım. Var mı zamanın dışına çıkma imkânım? Var mı mekânın dışına çıkma imkânım? Yeme ve içmeyi terk edebilir miyim ben? Acıkmayı ve susamayı kaldırabilir miyim kendimden? İçimdeki sevmeyi, sevgiyi, merhameti, şefkati ve acımayı yok edebilir miyim ben? Hayır, hayır, bunların yapılması asla mümkün değildir. İşte onun için fıtratı yaşamaktır İslam; İslam’ı yaşayan kimseye de denir müslüman. İşte ben bunun için müslümanım, başka çarem de yok zaten. Bunları görüp bildikten sonra nasıl olmayayım müslüman? İşte böylece kendi serbest istek ve irademle, özgür arzu ve isteğimle mecburum müslüman olmaya ben.    

Şimdi sizlere burada Alman, Fransız, İngiliz, Japon Amerikalı ve Avusturyalı müslüman olmuş bazı kimselerin niçin müslüman olduklarını açıklayan cümlelerini aktarmak istiyorum.    

Atlas Okyanusu ile Akdeniz'in birbirine karışmadığını gördüm. Bu ilmen de tesbit edilmiştir. Bunun 1400 sene önce Kur’an-ı Kerim’de bildirildiğini duyunca, Müslümanlığın hak din olduğuna inanıp Müslüman oldum. Kaptan Kusto - Fransız
         Hayretim arttı. Tevhid dini olan Müslümanlığı seçtim. Cat Stevens - İngiliz şarkıcı
         Kur’an, Allahın adı ile başlıyor, Allahın birliğini bildiriyordu. Anarşinin İslâm ahlâkına sahip olmakla önleneceğine inandım. İçkiyi bıraktım, tesettüre girip namaza başladım. Tına Gfanzıl - Alman
         İslâm, çağları ardında sürükleyen dindir. Müslüman olmakla, çağlar üstü dini seçmiş oldum. Roger Garaudy-Fransız
        İslâm’da ırk, renk ve dil farkı gözetilmediğini, herkesin eşit olduğunu, namaz kılarken de rütbe ayrımı yapılmadığını gördüm. Müslüman oldum. Thomas Clayton - Amerikalı
        İslâm, en iyi şeyleri ihtiva eder. Hiçbir dinde kardeşlik, İslâm’daki gibi değildir.
Dr. Rolf Freiherr – Avusturyalı.

        Sevgi, doğruluk, temizlik ve güzel ahlâkı emrettiği için Müslüman oldum. A. Uemura – Japon.
        İslâm’ı akla da uygun bulup Müslüman oldum. Cecilla Cannolly – Avusturyalı
        "İlim Çin'de de olsa alın!" hadisini okudum. İslâm'ın ilme verdiği önemi görüp müslüman oldum. Mr. Board – Amerikalı.
        İslâm, israf ve cimriliği yasaklayan, maddî ve manevî her hususta en güzel kaideleri olan bir dindir. Albay Ronald Rockwell – Amerikalı.

Burada dikkat ettiğimizde görüldüğü gibi, söylenen bu sözlerden her biri, sanki İslam’ın getirdiği güzelliklerden, insan fıtratına uygun özellik ve esaslardan bir prensibi dile getirmektedir. Zaten müslümanın inanıp uyguladığı İslam, birer, birer esas ve prensiplerden, kanun ve kurallardan meydana gelmiş bir bütünün adıdır. Her sistem kendi bünyesi içinde geçerli olduğu gibi İslam da yine kendi bünyesi içersinde geçerli olup çalışabilir. Böylece o, imam amel ve ahlakıyla; felsefe, sosyoloji, psikoloji, pedagoji, ekonomi ve seksoloji anlayışıyla bir bütün teşkil etmektedir. Bütün bu alanlar arasında bir uyum ve ahenk vardır. Yoksa hem Kuran kitabının ve hem de kâinat kitabının bir kısmını kabul etmek ve bir kısmını kabul etmemek ve uygulamamak olmaz. Aksi takdirde bugünkü dünyada görüldüğü gibi ahenk ve uyum sağlanamaz.

Sünnetüllah kelimesi için F. Develi oğlu’nun lügatine bakarsanız, bunun açıklamasında “Allah’ın koyduğu nizam” denildiğini görürsünüz. Tabiattaki doğal düzenin esaslarını Allah koyduğu gibi, insanların yaşadığı sosyal düzenin kanun ve kurullarını Allah koymuştur. Başka bir deyişle söyleyecek olursak, daha çok hayvan bitki ve cansızların uyduğu fen bilimleri denilen kanun ve kurallarla, insana mahsus olan din esaslarını ve insan iradesiyle uygulanan kanun ve kuralları da koyan Allah’tır. Bu bakımdan İslam âlimleri Kuranda geçen “sünnetüllah” kelimesine tabiat kanunları anlamını verdikleri gibi sosyal kanunlar da demişlerdir. Bu suretle sanki insan, kendi bünyesinde hem tabiat ve fen bilim kanun ve kurallarını ve hem de sosyal bilim yani din kanun ve kurallarını toplamıştır. Zaten bundan dolayı biz insanı, din ile bilimin kesiştiği noktadan geçen bir düzlemde yaşayan varlıktır diye tarif ediyor ve geleceğin dünyasının buna göre yeniden kurulmasını teklif ediyoruz.

Güneş doğar batar, gece olur gündüz olur; mevsimler gelir gider yaz olur kış olur; hayvanlar doğar, yaşar ve ölür; bitkiler çiçek açar, meyveye durur, çekirdek toprağa düşer böylece yeni bir ağaç hayata çıkar; göller deniz ve okyanuslar buharlaşır göklere çıkar, hava soğur su buharı olan bu gaz kümeleri sıvılaşır yağmur olur ve rahmet olur tekrar dünyaya döner. Böylece bu düzen ve devran hep böyle devam edip durur. İşte sünnetüllah budur. Bunda bir değişiklik olmaz. İki nokta arasında bir tek doğru vardır. İlim yanlışı doğrudan ayıran bir ayıraçtır.

İnsan doğar ve yaşar, anne ve babası onu besler büyütür, yedirir ve giydirir. Onların bir evleri ve yuvaları vardır; buna aile denir. Aslında giderek büyüyen bu aile mahalle olur, toplum olur, devlet olur ve bir insanlık ailesi olur. En küçük aileden en büyük insanlık ailesine kadar meydana gelen bütün ilişkiler, her türlü hak ve vecibeler alacak ve borçlar hep iradeye dayanır. Maalesef insanlar da iyi ve kötü takımlarına ayrıldığı için, toplumda yapıcılar ve yıkıcılar bulunur. Doğru çizgisine en yakın olanlar ve ona uygun hareket edenler iyi takımı oluşturan iyi kimselerdir. Varlık âlemi ilim üzerine kurulduğundan buna uygun hareket eden bu iyi insanlar dün bugün ve yarın daha başarılı oldu, oluyor ve olacaklardır. Karşı takım ise daha az başarılı ve daha çok kaybeder. İyilikler kötülükleri yok eder. Nizam düzen ve varlık âlemi daha çok iyilere yardım eder. İşte sünnetüllah budur. Din, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, hoş olanı olmayandan ayırır. O, hep iyi takımı tutar, iyi insanların yanında yer alır ve onları kayırır. İşte bunda bir değişiklik olmaz.   

Ben niçin devamlı müslüman kalmalıyım? İslam fıtrat demek, hayat demek, insanoğlunun nizamı ve düzeni demektir. Dünya, ay ve yıldızların hep gittikleri bir yol ve yörüngeleri vardır. İnsanın yolu ve yörüngesi de İslam’dır. Gezegenler hiç yörüngelerinden ayrılırlar mı? Müslüman gittiği yolu terk eder mi? İslam aile demek, toplum demek ve devlet demektir. Bu kurumlar ortadan kalkıp yok olur mu? Müslüman ayrılıp bir başka yörüngeye girebilir mi? Eğer ayrılırsa kendisine kötü etmiş olur. Tabiatta çizilmiş çizgiler ve yörüngeler var; kim o çizgileri aşarsa onlar ancak kendilerine yazık etmiş olurlar. Onun için varlıkta bu anlamda bir değişiklik olmadığına göre müslüman da hep müslüman olarak kalır ve kalmalıdır. Yuvarlanan taş yosun tutmaz; değişenlerin yanında değişmezler var. Bu değişmezleri nazar-ı itibara almamak olmaz. Doğruyu bırakıp yanlışa giden, güzeli atıp çirkini seçen, faydaya değil zarara koşan ve iyiye değil kötüye arka çıkan müslüman olmaz. Müslüman hep doğru üzere yoluna devam eder.     


*DEÜ İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi


 

emailrol.gif (21439 bytes)

arrow1b.gif (1866 bytes)

.