.

PAPİNYANUS GİBİ HUKUKU UYGULAYAN
                             HÂKİMLER İSTİYORUZ

Prof. Dr. Osman Eskicioğlu*

 

Hukuk, kaide, kural ve kanunlar ile hareket etmektir. Kanuna göre karar vermek ve yine kanuna göre hareket edip eylemde bulunmaktır. Onun için hukuk içinde olmak ve hukuk içinde kalmak demek, hukukun dışına çıkmamak demektir. O sebeple hukuk ancak insana mahsustur; insan da hukuka mahsustur. Bu demektir ki, insana asla hukuk dışı bir muamele yapılmaz. Fakat böyle olmakla beraber bazen birey ve toplumlar hukukun dışına çıkabilirler. İşte savaş böyle hukuk dışı bir olaydır. Çünkü savaş hukukun bittiği yerde başlar. Savaş bir hukuk dışılıktır. O yüzden ülkemizde bugün hukukun dışına çıkanlar, aslında gizli bir savaş başlatmışlardır. Sanki bazı kurumlar arasında soğuk savaşın eylemleri yaşanmaktadır. 

Son zamanlarda gerek meslek okullarının kat sayısı hakkında, gerekse savcılara müdahale konusunda Danıştay’ın ve yüksek hâkimler kurulunun yaptıkları işler herkesin gözünün önünde cereyan etmektedir. Hukuk adına verilen bu kararların maalesef hukukla uzaktan ve yakından bir alakası yoktur. Danıştay dün bu konuda yetki ve karar verme hakkı YÖk’e aittir, bu işi Yök kurulu ayarlar derken bugün ise aynı Danıştay işi bizzat kendisi üstlenerek olmaz böyle şey demiştir. Bu bir hak kapsından başka bir şey değil de nedir? Dün verilen karar mı doğru, yoksa bugünkü verilen karar mı doğru? Çünkü bu iki karar yanlış doğru kadar birbiri ile çelişkilidir. Dünkü doğru ise bugünkü karar yanlıştır. Eğer dünkü karar yanlış ise bugünkü doğru olabilir. Ancak burada şunu söylemek isterim ki, bir kurumun kurum olarak yanlış yapma hakkı diye bir şey yoktur ve asla olamaz. Ben bir vatandaş olarak bu konuda verilen bu zıt kararların hangisi doğru diye Danıştay’dan bir açıklama bekliyorum.

Şu halde Danıştay’ın bu farklı iki davranışından biri kesinlikle bir hukuk dışılıktır ve hukukun dışına çıkmaktır. Bu ise az önce de belirttiğimiz gibi bir savaş anlamına gelir. Onun için burada sormak istiyorum: Danıştay neyin savaşını veriyor, kim adına neden ve kimin için? Yoksa hukuka sahip çıkması ve hukuka dört elle sarılması gerekenler hukuku tükettiler mi? Hukukun bittiği yerde mi bulunuyorlar bu hukuk adamları acaba?

Diğer taraftan hâkimler yüksek kurulu da bir dosyayı yürüten savcı ya da savcılara müdahale ediyor. Yani pişmiş aşa soğuk su katıyor. Bir hukuk toplumunda hukuk adamlarının böyle yanlışlar yapması hâkime, savcıya ve mahkemelere olan güveni sarsmıştır. Yoksa kanun, devlet ve siyaset adamı Solon’un dediği gibi kuvvetlilerin delip geçtiği, zayıfların ise takılıp kaldığı bir örümcek yuvası mı? Yoksa insanlar hukuk ile değil de kuvvet ile mi yönetiliyorlar? Oysa kuvvet kuralları hayvanlar arasında, hukuk kuralları ise insanlar arasında çalışmaz mı? Yoksa bu ülkede vatandaşları başka bir boyuta mı geçirdiniz ve geçiriyorsunuz?

Şimdi bu tablo karşısında hukuku uygulayan gerçek hukukçu ve gerçek hâkimler Papinyanuslar hatırımıza geliyor. Evet, Roma’yı Roma yapan, hukuku hukuk yapan Romalı hukukçulardır. Paulus, Ulpianus, Modestinus ve tabii ki Papinyanus’lardır. Bu büyük hukukçu Papinyanus, imparator Septimus Severus'un teveccühünü kazanmış ve onun zamanında en yüksek memuriyetlere kadar yükselmişti. İmparator Caracalla, kardeşi Geta'yı öldürterek, tek başına hükümran olmak istiyordu. Bu hareketine, meşru bir şekil vermesini Papinyanus’dan talep etmişti. Bu büyük hukukçu, böyle haksız bir hareketin hukuken meşru gösterilmesine imkân olmadığını bildirerek, imparatorun bu talebini reddetti. Fakat bunu hayatiyle ödeyen Papinianus, bir hukukçunun nasıl bir harekete sahip olması lazım geldiğini, kendisinden sonra, bu meslekte çalışanların hepsine böylece anlatmış ve öğretmiş oldu.[1] Evet, tam burada konumuza başlık yaptığımız bir şiirin taçbeyti gibi olan cümleyi tekrar etmek içimden geliyor ve tüm Türkiye’ye seslenmek istiyorum: Papinyanus gibi hukuku uygulayan hâkimler istiyoruz. Çünkü hiçbir şahsın ve hiçbir kurumun bu ülkeyi kaosa, kargaşa ve karışıklığa sürüklemeye hakkı yoktur.

İnsanları, toplumu ve devleti koruyup muhafaza eden, koruyup kollayan hukuktur. Hukuk varsa toplum vardır. Hukuk varsa devlet vardır. Eğer bir yerde hukuk çalışmıyor veya çalıştırılmıyor ya da çarpık çalıştırılıyorsa, orada bir toplum düzeninden ve devlet düzeninden bahsedilemez. O sebeple hukuku çok iyi tanımak gerekir. Hukuk haklar demek olmakla birlikte, aslında hukuk sadece haklar demek değildir. Haklar ve vazifeler demektir Yani alacaklar ve borçlar demektir. Yani hukuk tek taraflı değil, paranın yazı ve tuğra diye iki yüzü ve iki tarafı olduğu gibi, alacaklı ve borçlu diye iki tarafı veya tarafları vardır. O sebeple başkanların istek ve arzuları kanun olmaz, hukuk olmaz. O sebeple bir hâkimin kendi istek ve arzusuna dayanarak, ideolojisine dayanarak verdiği bir karar hukuk olmaz. Onun için hâkim, kanun ile olay arasında bir irtibat kuran kişiden ibarettir. İşte onun böyle yapması hukuktur ve böyle bir yolla karar vermesi hukuk olur. Eğer hâkim kararına, yukarıda örneklerini sunduğumuz olaylarda olduğu gibi, kanun ve olaydan daha ziyade kendi düşüncelerini, inançlarını, istek ve arzularını katarsa o hukuk değil, bir hukuk dışılıktır. Çünkü hukuk ve kanun, tüm vatandaşların istek ve arzularını taşıyan, onların olurlarını yansıtan ve sanki birlikte meydana getirilmiş bir metin gibi ortak değerlerdir. Bundan dolayı hukuk ve kanun, hiçbir kişi, sınıf, toplumdaki kesim ve kısımlar lehine veya aleyhine asla kullanılamaz ve bir vasıta-araç seviyesine düşürülemez. 

İnsan hakları evrensel bildirgesinde sadece haklardan söz edilmiş, görevlerden ise hiç söz edilmemiştir. Bu bakımdan bu bildirge, hukukun sembolü olan terazi ile mukayese edilecek olursa bir kefesi kopmuş olan teraziye benzer. Tek kefeli terazi ise malları tartamaz. Tek cepheli hukuk da hukuk olmaz. Hukukun iki tarafı vardır ve her iki tarafa da fayda sağlaması gerekir. O sebeple hukukta taraf tutan hâkimler zarar verirler, fayda yerine zarar veririler. Hem kendilerine ve hem de topluma zarar verirler. Çünkü her karar bir içtihat işidir. Her içtihat da bir vicdan işidir. Vicdan sahibi olan insanlar ve hâkimler yaptığı yanlış bir iş ve karar karşısında sabah-akşam, gece ve gündüz, her zaman ve her yerde vicdanından gelen yanlış yaptın! Yanlış yaptın! Yanlış yaptın! anonslarını işitirler. Vicdanlarına kulak vermeyen hâkimlerin veya kendilerine ters düşen hâkimlerin kararları hukuk olamaz.

Netice olarak toplumu meydana getiren kurumlar bir vücut gibi uyum ve ahenk içinde çalışmazsa o toplum hasta demektir. İnsan vücudunda solunum, sindirim, dolaşım ve boşaltım kurumları var. İnsan-toplum bünyesinde de A, B, C, D, E… kurumları var. Bu kurumlardan hiçbirisi diğerinden müstağni kalamaz ve onlar aslında hep birlikte bir bileşke olarak toplumu meydana getiriyorlar. Onun için hiçbir kurumun ama hiçbir kurumun bir yanlış yapma lüksü yoktur ve olamaz. Çünkü birinin yapacağı küçük bir yanlış tüm kurumları tökezletir. Sonuçta herkes ve tüm vatandaşlar zarar eder. Şurası da bir gerçek ki, bugünkü dünya şartlarında hiçbir şey gizli kalmaz. Tüm hâkimlerin, insanların ve vatandaşların ve hepimizin en büyük yargıç olan tarih önünde yargılanacağımızı unutmamamız gerekir. Bizden hatırlatması…

 


*DEÜ İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi


 

emailrol.gif (21439 bytes)

arrow1b.gif (1866 bytes)

.