.

Namaz ve Zaman

Her sey akar; su, tarih, yildiz, insan ve fikir

Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.

Varlik âleminin hizla akip giden en büyük degeri zamandir. Insani ezeliyetten ebediyete; yâni zamansizlik ufkuna tasir zaman. Insan, bilincine erdigi andan itibaren elinden sür’atle kaçarak fanilik tarafina dogru akip giden zamani kalici seylerle donatma çabasindadir. Çünkü insan bilir ki kendisi için zaman, belirli ama bilinmeyen bir dilimden ibarettir. Bu yüzden zamanin bosa harcanmasi, ya da menfîlik girdâbinda zâyi edilmesi en büyük hüsrandir. Islâmî telâkkîde bos zaman yoktur. Nitekim Allah Teala “Bir isten bosaldigin zaman hemen bir baskasina koyul ve yalniz Rabbine yönel!”1 buyurur.

Bu ayetin hükmüne göre müslümanin bos zamani olmaz ve olmamalidir. Müslüman zamanini rûhunun ve bedeninin özellik ve ihtiyaçlarina göre doldurur ve en iyi sekilde degerlendirir. Zaman kullaniminda ibâdet kadar, is kadar dinlenme ve eglenmenin de yeri vardir. Ibadet ve tâatini, is ve dinlenmesini ayetin sonunda dikkat çekilen “Sadece O’na yönelme” hassâsiyetiyle degerlendirebilen insanin bos âni ve atil zamani olmaz. Çünkü ibâdet, tâat ve çalismaya kuvvet olsun diye istirahat ve dinlenmeye ayrilan zaman, bos zaman degildir.

Zaman kullaniminda önemli olan insanin kalbî durumu ve gönlündeki niyettir. Niyetin tashîhi, sürekli teyakkuz hâlinin sürdürülmesiyle yakindan ilgilidir.

Islamda namaz, oruç, zekat ve hacc gibi bütün ibadetler zamanla alâkalidir. Belli bir zaman dilimine bagli olarak vücûb kesbederler. Oruç Ramazan’da, Hacc Zilhicce’de, Zekat zengin olduktan sonra bir yil geçmesiyle farz olur ve zenginlik devam ettigi sürece tekerrür eder. Namaz ayni sekilde tayin ve tespit edilen vakitler ile farz olur. Nitekim Kur’an’daki: “Muhakkak namaz, mü’minler üzerine vakitleri belli bir farzdir.”2 âyeti namazin farziyetinin vakte bagli oldugunu ifade etmektedir. Bu yüzden namazin farzlari arasindaki “Vakit” in ayri bir yeri vardir. Kiyam, hadesten tahâret, istikbâl-i kible gibi farzlarda bir takim toleranslar bulundugu halde zaman konusunda yoktur. Nitekim namazi ayakta (kiyam) kilamayanin oturarak kilmasina, tahâret için su bulamayanin teyemmüm etmesine, kibleyi bilmeyenin gerekli arastirmayi yaptiktan sonra galip olan yöne dönmesine, tam isabet edemese bile, izin ve müsamaha vardir. Ama farz olan namaz vakti girince kilinir. Iste bu hâssasiyet namaz ibadetinin zaman yönetimindeki önemini ve yerini hatirlatiyor.

Müslümanlarin zamana riâyet konusundaki gevsekliklerini sorgulayan bir olay bu konuda iyi düsünmemiz gerektigini gösteriyor. Olay söyle: Bir Almanca kursunda Alman hoca, kursiyerlere derse ciddiyetle devamlarini saglamak için bir takim müeyyideler uygular. Bu müeyyidelerin en dikkat çekici olani, haftalik olarak geç kaldiklari süre kadar ögrencilerini sinifta tutarak ders yaptirmaktir. Çogunlugunu is sâhibi kisilerin teskil ettigi kursiyerler bu uygulamadan ve verilen cezâlardan hiç de hosnut degillerdir. Çünkü zaten zaman içinde zaman bulmaya çalisarak kursa katildiklarini düsünmektedirler.

Alman hoca ise onlari, yaptiklari isi ciddiye almadiklari konusunda uyarmak istemektedir. Bu sebeple der ki: “Siz acil islerinize önem verseniz benden bu cezanin kaldirilmasini istemezdiniz. Ben size Almanya’daki tren tarifelerini göstersem ve her birinin küsûratli dakikalarda kalktiklarini müsâhede etseniz, bana: “Eh ne olacak gavur akli?” diyecektiniz muhtemelen. Oysa biz zamani kullanmayi ve degerlendirmeyi siz Müslümanlardan ögrendik. Çünkü sizin ibâdetlerinizde yer önemli degildir ama zaman çok önemlidir. Çünkü her ibâdetin kendine âid bir vakti vardir. “Vakit” ibadetin ön sartidir. Üstelik ibâdet saatleriniz de bizim tren saatleri gibi her gün degisen küsûratlidir 07:30, 12:13 gibi. Bugünkü sabah namazinin vakti ile yarinki bir iki dakika degismektedir. Sadece namaz degil, oruç da böyle ince hesâba dayanan bir zaman ayâri ile her gün degisir. Dolayisiyla hergün degisen zamana uymak durumunda olan Müslümanlar zamanin kiymetini anlamali ve onu iyi degerlendirmek için hazirlanmalidir. Ibâdetini yapan bir Müslüman her gün degisen dakikalara ayak uydurmak zorundadir.”3

Alman Hoca böylece talebelerine farkinda olmadiklari bir gerçegi ögretmisti. Gerçekten bu olay, namaz ve zamanin çok iyi bir dengeye oturdugunu göstermektedir.

Ibadetlerin en mükemmeli olan namazin zaman kullaniminin yani sira insanlari kötülükten alikoymaya vesile bir etkisinin bulundugu Kur’an’da söyle beyan buyurulmaktadir: “ Sana vahyedilen Kitab’i oku ve namazi kil! Muhakkak ki namaz, hayasizliktan ve kötülükten alikor. Allah’i anmak elbette ibadetlerin en büyügüdür. Allah yaptiklarinizi bilir.”4

Âyet-i kerîmeden hakki verilerek kilinan namazin ruhu yüceltecegi ve insani mutlaka kötülüklerden alikoyacagi anlasilmaktadir. Günaha götüren nefsânî isteklerin baskisindan kurtulup huzur dolu bir hayat yasamanin yolu her halükârda ve bütün zamanlarda Allah ile kalbî beraberliktir. Bu bir seviyedir ve bu seviyeyi yakalayanlar hem kalbî itmînâna ererler, hem de namaz ve zikir sâyesinde kötülüklerin etkisinden belli ölçüde kurtulabilirler.

Bu söylenenlerden namaz kilan herkesin kolayca bu sonuca erisebilecegi anlami çikarilmamalidir. Nitekim baktigimizda sosyal hayat içinde namaz kildigi halde kendisini kötülüklerden arindiramamis, nefsimiz dahil, pek çok insan görebiliriz. Peki öyleyse ariza nerede? Allah’in vaadi hak olduguna göre namaz kildigi halde bir türlü kötülüklerden kurtulamayanlarin durumu nedir? Hangi sebep ya da sebepler vaad-i ilâhînin istihsâline engel olmaktadir. Bu konuda yapilan yorumlar üç maddede özetlenebilir:

1-Bir kisim insanlar namazin ulviyetinden habersiz, aliskanlik eseri olarak namaz kilmaktadir. Yani bir baska ifadeyle namazin dünyevî ve uhrevî kurtulusa vesile olacak özelliginden; husûdan nasip almadan ibadet etmektedir. Husû, huzûr-i kalb ile ve uyanik bir gönülle namaza devam demektir. Nitekim Kur’an’da “Namazlarini husû ile kilan mü’minler kurtulusa erdi.”5 âyet-i kerîmesi buna isâret etmektedir. Bir baska âyet de namazlarini gafletle kilanlari kinamaktadir. “ Yaziklar olsun o namaz kilanlara ki, namazlarini ciddiye almazlar.”6 Namazda dikkatini sagina soluna dagitan, kendini bir türlü okuduguna ve namaza veremeyen kimsede husûdan bahsedilemez. Dolayisiyla husûdan mahrum bir namazin kötülükten alikoymasi beklenemez.

2- Bazi insanlar da namaz ile gösteris yapmakta ve ibadetlerini dünyevî çikarlar ugruna feda etmektedir. Özellikle kalplerinde nifak bulunan insanlarin hâli böyledir. Kur’an böylelerini söyle anlatir: “Süphesiz münafiklar Allah’a oyun etmeye kalkisiyorlar. Halbuki Allah onlarin oyunlarini baslarina çevirmektedir. Onlar namaza kalktiklari zaman üsenerek kalkarlar, insanlara gösteris yaparlar, Allah’i pek az hatirlarlar.”7 “Onlar gösteris yaparlar ve hayra mâni olurlar.”8

3- Bazilari da namazin yani sira diger ibadetlerde tembellik ve gevseklik gösterirler. Oysa Islâm bir bütündür. Ibadetler manzûmesi, hayat tarzi ve degerler bütünü olarak Islâmî esaslarin her biri digerini teyid eden bir ahenge sahiptir. Bunlardan birinde meydana gelebilecek ihmâl ve gevseklik dengeyi bozar ve fitrata uygun yüce dinin âlî sonuçlarinin istihsâli zorlasir. Yani sadece namazi düzgün kilmakla is bitmiyor. Namazla birlikte zekâtin, orucun ve diger ahlâkî degerlerin hayata hâkim olmasi gerekmektedir. Degerler manzûmesinde meydana gelecek gedik genel yapiyi zaafa ugrattigi gibi beklenen sonucun alinmasini da engellemektedir.

Ibn Hacer Askalâni, sartlarina uygun olarak kilinan namazin insana saglayacagi özellikleri söyle sekiz maddede toplamaktadir:

1- Bedene sihhat,

2- Hâneye bereket,

3- Rabb’a muhabbet,

4- Belâdan siyânet,

5- Simâya nûrâniyet ve letâfet,

6- Kalbe rikkat,

7- Siratta selâmet,

8- Azaptan necât ile ebedî saâdet.

Namaz yüce bir hayat tarzi için gerekli olan vicdânî hürriyeti saglar. Insanlari nefsin köleliginden kurtarip en degerli hazineleri zamani en verimli biçimde kullanmalarini temin eder. Nefsin kullugundan kurtulan, zaman hazinesinin farkina varan ve zamanin süreli ve sinirli imkânlarini en iyi biçimde degerlendiren mü’min, sürekli kendini degistirip dönüstürme çabasi içinde bulunur.

Dipnotlar:

1) el-Insirah, 94/7-8

2) en-Nisa, 4/103.

3) Mehmet Dikmen, Tasavvuf ve Hikmet Isiginda Islâm Ilmihâli, s.287.

4) el-Ankebut, 29/45

5) el-Mü’minûn, 23/1-2

6) el-Mâûn, 107/4-5.

7) en-Nisâ, 4/142

8) el-Mâûn, 107/6-7.

Kaynak: Altinoluk dergisi, 03/2005

.