C.
Sünnetle İlgili Bazı Meseleler 1. Sünnetin Kaynağı
Kur'an-ı Kerîm, hem
lafzı hem de manasıyla vahiy olduğu için ona vahy-i metlüv (okunan vahiy)
denilmektedir. Sünnet ise, vahyin bir çeşit meal ve mefhumu olduğundan dolaylı
vahiydir. Fakat lafız olarak vahiy niteliğine sahip değildir. Bu sebeple de ona vahy-i
gayr-i metlüv denilmektedir.
Hz. Peygamber, vahiy,
üstün beşerî akıl ve nebevî akıl ya da peygamberlik birikimi (meleke-i nübüvvet)
denilen üçlü bir yolla ilim elde etme imkanına sahip bulunmaktadır. Vahiy gibi diğer
insanların ulaşması mümkün olmayan bir bilgi kaynağıyla uzun süre temasta bulunan
beşerî aklın en üst seviyesine sahip Hz. Peygamber'de, meleke-i nübüvvet denilen bir
peygamberane ictihad kabiliyet ve birikiminin oluşacağı muhakkaktır. Bu yetenek
sayesinde Hz. Peygamber, başkalarının intikal edemediği birtakım ilahî gerçekleri
kavrayıp en uygun ifade ve uygulamalarla insanlara anlatır. Sünnetin ulaşılmaz
boyutu, başkalarının yorumlarından üstün oluşu işte buradan kaynaklanmaktadır.
Hz. Peygamber'deki bu
peygamberlik melekesine, diğer bir ifadeyle nübüvvet ilmine, Kur'an-ı Kerîm değişik
kelime ve tabirlerle işaret buyurmaktadır: Zikir, hüküm, hikmet, şerh-i sadr,
tefhîm, ta'lîm ve irae gibi kelime ve terimler bunlardandır. Hz. Peygamber'in ilahî
iradenin beyanı niteliğindeki açıklamaları, ilahî anlatım ve denetim altındaki
nebevî akıldan doğmaktadır, denilebilir. Sünnetin bağlayıcılığı da işte bu
ilahî-nebevî niteliğinden ileri gelmektedir. |