Amerikan Isgali ve Kirli Pazarlik

 

      ABD, Türkiye’deki Isgalini Kalicilastiriyor!..

    Afganistan'da baslayan ABD, Israil ve Ingiltere öncülügünde Irak'la devam edecek olan istila ve imha amaçli küresel kirli savasla, Ortadogu'nun tamaminin isgali hedeflenmektedir. Her ne kadar savasin asil amacinin Irak'taki biyolojik ve kimyasal silahlar oldugu söylense de, bunun gerçekle hiçbir ilgisinin olmadigi, birazcik ABD emperyalizmi hakkinda bilgisi olan herkes tarafindan bilinebilir. ABD, Irak savasi dolaysiyla Ortadogu'ya yerlesmek istiyor. Is bununla bitecek mi? Hayir! Çünkü, Afganistan dolaysiyla Orta Asya'da -Av-rasya- baslayan, Irak dolaysiyla Ortadogu ile devam edecek olan bu isgal ve hegemonya savasinin asil hedefi dünya hegemonyasidir. Bu hedef gerçeklesinceye kadar da, stratejik önemi olan bölgelerde yeni savaslarin olmasi kaçinilmazdir. Aslinda ABD, bu tür savaslarla, dünya hegemonyasini gerçeklestirmeye dönük, lokal bir takim amaçlar da gerçeklestirmektedir. Nitekim, Bosna savasi ile Balkanlar'i, Afganistan'la Orta Asya'yi yeniden sekillendirmistir. Irak savasi ile de bir taraftan Ortadogu'yu yeniden dizayn ederken, diger taraftan da Ortadogu'da ileri karakolu durumunda olan Siyonist Israil Devleti'ni güvence altina almayi amaçlamaktadir. Bu nedenle de, Irak savasi son degildir, hatta tam tersine Irak'a yapilacak savas bir baslangiçtir. Çünkü, Irak'tan sonra bu  savas, Bölge'de ABD açisindan tehlike potansiyeli tasiyan ülke ve bagimsiz grup-lara dönük olarak devam edecektir. Bunlarin basinda ise Iran, Suriye, Lübnan gibi ülkelerle; Hizbullah, Hamas, Islami Cihad, Hareketi-l Ensar gibi Islami olusum ve hareketler gelmektedir. ABD ve Siyonist Israil, bu ülke ve gruplari Ortadogu'da, bölgesel çikarlari önünde bir engel olarak görmektediler. ABD bu engeli kaldirmak için, sadece kendi imkanlarini degil, bölgede bulunan kendi güdümündeki kukla devletlerin de imkanlarini seferber etmektedir. Bu konuda yavas hareket eden, ayak sürter gibi davranan ülke yöneticilerini ise tehdit, santaj ve rüsvetle, bunlarla da olmazsa iç darbe yaptirmakla boyun egdirmektedir. Isin en üzücü tarafi ise, AKP'den, ABD öncülügündeki küresel teröre karsi, mazlumlarin yaninda ve mazlumlarla birlikte ortak tavir almasi beklenirken, henüz BMGK'de (Birlesmis Milletler Güvenlik Konseyi) birakin uzlasmayi, görüsme bile yapilmamisken, Tayyip Erdogan tarafindan savas çigirtkanligi yapilircasina ABD ile ortak hareket edileceginin açiklanmis olmasidir. Simdiye kadar savasa karsi çiktiklarini ve savassiz bir çözüm istediklerini dillerinden düsürmeyen Tayyip ve ekibinin birden bire savas taraftari olarak tavir belirlemeleri gerçekten düsündürücüdür. Hele yalniz AKP'nin oylariyla Meclis'te üs ve limanlarda gerekli onarim, modernizasyon için ABD'ye izin verilmis olmasi ve oylama öncesinde de -ne olur, ne olmaz- Parti genel merkezinde milletvekillerinin Tayyip tarafindan iknaya çalisilmasi perde arkasi gizli görüsmelerde verilen sözlerin var oldugunu hatira getirmektedir. AKP'li milletvekillerinden onurlu bir tavir beklenirken, maalesef, geçmis meclislerde oldugu gibi parmak kaldirma görevini basariyla yerine getirmislerdir. Bu utanç ve kara leke, sadece bu milletvekillerinin degil, gelecekte torunlarinin da alinlarinda silinmeyecek bir leke olarak kalacaktir. Aldiklari bu karardan utanma-lidirlar!

    ABD’nin Istekleri Isgal Amaçlidir!..

    Türkiye ile ABD arasindaki iliskiler, II. Dünya Savasi'ndan hemen sonra basladi. Ilk savunma anlasmasi 23 Subat 1945'de imzalandi. Askeri nitelikli ilk yardim anlasmasi ise 12 Temmuz 1947 yilinda Truman Doktrini çerçevesinde yapildi. Bu Doktrin'e göre ABD'nin Sovyetler Birligi'ne karsi 'çevreleme' (containement) siyasetinin ve Soguk Savas'in da bas-langicini simgelemekteydi. Truman Doktrini  Türkiye ve Yunanistan'i, Eisenhover Doktrini de Ortadogu'yu Komünizm tehlikesinden korumak amaçli  gösterilmesine ragmen asil sebep, Bogazlar ve Anadolu yarimadasinin stratejik konumu ve Ortadogu ve Iran'in zengin petrol yataklarinin ele geçirilmesi idi. (Haydar Tunçkanat, Amerika Emperyalizmi ve CIA. Tekin Yayinevi, 1. baski, Ist. 1987, s.17,18) Bu antlasmalari, Türkiye'nin NATO'ya kabulü ile  birlikte çesitli ve çogu gizli olan bir çok ikili antlasmalar izlemistir. ABD tarafindan Türkiye'ye yapilan askeri yardimlarin dis politikadan ordunun düzenlenis ve modernizasyonuna, Türkiye topraklari üzerinde üsler kurulmasindan nükleer füzeler yerlestirilmesine, Amerikan askeri personeline Türkiye'de önemli ayricaliklar verilmesinden Amerikan yasam biçiminin egemenligine kadar uzanan bir dizi kökten etkileri ortaya çikmistir. Bir baska de-yisle, ABD'nin Türkiye'ye yaptigi kapsamli ve sürekli askeri yardimlar Türkiye'nin iç ve dis politikasini, temel kurumlarini, ekonomik, siyasi ve kültürel alanlardaki temel tercihlerini derinden etkilemistir. (Haluk Gerger, O Yillar, Dost Kitabevi Yayinlari. Ankara. 1987. s.154-155)

    Bu anlasmalar vesilesiyle ABD Türkiye'ye öylesine nüfuz etmistir ki, ülkenin sivil ve askeri  yöneticileri ABD nezdinde adeta birer memur konumunda gö-rülmüslerdir. Ülke adeta bastan asagiya ABD standartlarina göre yeniden sekillendirilmistir. Ordu yeniden dizayn edilerek hem ülke içinde, hem de ABD'de egitilmeleri saglanmistir. Terfi ve tayinler adeta ABD tarafindan yapilir hale gelmistir. MIT'e de (o günkü ismi MAH) yeni sekil verilmis ve MIT elemanlarinin maaslari bile ABD yani CIA tarafindan ödenmistir. Sendikacilar, is adamlari, basin mensuplari kisacasi toplumu yönlendirme konumunda olan her kesimden insanlar ya gezi adi altinda ya da baska vesilelerle ABD'de, ABD menfaatlerine uygun egitilmeleri saglanmistir. Bu egitimlerin amaci ABD'ye bagli, kendi ülkelerinde bile ABD menfaatlerini koruyan ve kollayan insan yetistirmektir. Nitekim, ABD eski Genelkurmay Baskani William Crowe asker egitmedeki amaçlarini söyle açiklamaktadir; "Washington'in dost ve müttefik ülke su-baylarina ABD'de  egitim görmeleri amaciyla saglanan burslarin Uluslar arasi Askeri Egitim ve Talim (IMET) programi denilen bir program dahilinde verildigini, bu programin dost ve müttefik ülkelere yapilan en etkili ve en çok karsilik alinan yatirim oldugunu ve nüfuz saglamak açisindan son derece basarili oldugunu, bugün dünyada ordularinin basinda olan hatta bazi durumlarda ülkelerini yöneten pek çok askerin bu program sonucu ABD'de egitim gören kisiler oldugunu, IMET'in diger ülkelerin askeri ve sivil liderlerine yaklasabilmek açisindan ABD'ye önemli imkanlar sagladigini, bu ögrencilerin çogunun üst kademe askeri lider olma vasfina sahip subaylar oldugunu, söz konusu subaylarin geçmiste oldugu gibi gelecekte de ülkelerinde önemli görevler üstleneceklerini, örnegin bugün dünyada bakan, büyükelçi, kuvvet komutani ve askeri okul komutani pozisyonlarinda IMET egitimi görmüs 1500 kisinin bulundugunu, IMET'in uzun vadeli bir yatirim olarak çok degerli bir güvenlik araci oldugunu, ABD'ye sayisiz yararlar sagladigini" ifade etmistir. Ne yazik ki, ABD'nin IMET programi çerçevesinden sagladigi kredilerde Türkiye liste basidir. Nitekim, ABD Savunma Bakanligi'nin bir sözcüsünün Hürriyet gazetesine yaptigi bir açiklamaya göre, bugüne kadar IMET prog-ramiyla ABD'de egitim gören Türk subaylarinin sayisinin 4461 oldugu bilinmektedir. 1988 yilinda 180 Türk subayi IMET burslariyla ABD'ye giderek egitim görürken 1989 yilinda 1974 subay için tahsisat çikarilmistir. (Muharrem Balci, MGK ve Demokrasi. Yönelis Yayinlari. Istanbul. 1997. s.152-153) Acaba 28 Subatçi darbeci ve darbe yanlilari arasinda bu program çerçevesinde ABD egitim görmeyenler var midir? Hiç sanilmasin ki, 28 Subat darbecileri  arasinda ABD'de de egitim görmemis subay olsun.

    Bu ve benzeri nedenler Türkiye'yi  ABD'nin müs-temlekesi hatta 51'nci eyaleti konumuna düsürmüstür. Türkiye'yi yönetenler ise bu zillete birakin itiraz  etmeyi, ABD'nin en militan bir yandasi gibi davranir olmayi bir avantaj olarak degerlendirmislerdir. Zaten bu nedenledir ki, ABD menfaatlerini korumak için seve seve Kore'ye asker gönderilmistir. Bu çerçevede Siyonist Israil'i taniyan ilk devletlerden olmustur. 1964'de, hiç ilgisi olmamasina ragmen, sirf ABD'yi memnun etmek için Küba dolaysiyla meydana gelen krizi bahane ederek Küba'yla ticari iliskisini ilk kestigini açiklayan da yine Türkiye olmustur. Bu nedenle de, Sovyetler Birligi'nin boy hedefi haline gelmistir!

    Iste ABD ile kurulan ve gelistirilen bu iliskiler, ülkeyi yönetmeye talip olan darbecileri de, siyasetçileri de önce ABD'de görücüye çikmaya zorlamaktadir. Isin ilginç yani, darbe yapmak isteyenler de, halkin oyuyla iktidara gelmek isteyenler de  tezgahta geçmek üzere ABD'ye gitme zorunlulugunu hissetmislerdir. Dolayi-siyla, ülkeyi yönetmek üzere basa gelen her yönetim mutlaka ABD'nin okeyini almak zorunda kalmistir. Halkin oyu ya da egemenligin kayitsiz sartsiz millete aittir sözü, sadece bir göstermeliktir.  Bu nedenle, ABD'ye ragmen Sovyetler Birligi ile is yapmaya kalkisan Menderes hükümetinin 1960 darbesiyle, hashas üretimini yasaklamayan Demirel hükümetinin 1970 darbesiyle ve D-8'ler olusumunu baslatan Erbakan hükümetinin 1997 postmodern darbeyle iktidardan uzaklastirilmis olmalari, ülkeyi yönetmeye talip olanlarin siyaset tarihinde ögrenmeleri gereken ilk ders olarak anilmalidir. Türkiye'de 'our boys'lar (ABD'li yöneticilerin 'bizim çocuklar' dedigi) tarafindan yapilan her darbe ve verilen her muhtiranin arkasinda ABD vardir. ABD'nin 50 yildan bu yana Türkiye'de devam eden varligi, ancak isgalle izah edilebilir. Iki kutuplu dünyada gizli iliskiler normal karsilanmakta idi; ancak artik buna gerek kalmamistir; çünkü, artik dünya tek kutupludur ve o tek kutup da ABD'dir. Dolaysiyla isgalin alenilesmesi fazla önem tasimamaktadir. Bu nedenledir ki, ABD birakin isgal anlamina gelecek, sömürgelestirme türü isteklerini bile açiktan açiga gündeme getirmesi de bunu göstermektedir. Zaten Türkiye'nin dört bir tarafindaki üsleri, havaalanlarini, limanlari istemesinin arkasinda yatan gerçek de budur. 150 kisilik uzman grubuyla yapilan denetlemenin de anlami budur. Gerçi bu planlar yapilmasa da IMET çerçevesinde egitilen sivil ve askeri kadrolar, ABD'liler olmadan da görevlerinin geregini yerine getirecek tarzda egitilmislerdir. Adi uzman olan, ama aslinda isgalin öncüleri olan bu ABD'liler, Diyarbakir 2'nci Taktik Hava Kuvvet Komutanligi, Batman Hava Üssü'nde askeri tesislerini, Mus Havaalani'ni Istanbul Sabiha Gökçen Havaalani'ni ile Tasucu Limani ve Çorlu, Afyon, Mardin Gaziantep Oguzeli Havaalanlarini denetlemeleri, Mersin Lima-ni'nin ABD gemilerinin yanasabilecegi sekilde yeniden insa edilmek istenmesi, bu isteklere Samsun ve Trabzon limanlarinin da dahil edilmesi, isgalden baska hiçbir anlama gelmez. Üstelik ABD'nin bu kadar üs, liman ve havaalanini istemesi sadece Irak krizi ile ilgili olarak degerlendirmek de mümkün degildir. Bu, bir taraftan bütünüyle Türkiye'nin isgali, diger taraftan da Türkiye'yi bir üs olarak kullanarak Türkiye'nin komsu ülkelerine mütecaviz saldirilarda bulunmak anlamina gelmektedir.

    AKP Kirli ve Çirkin Bir Pazarlik Içinde!..

    AKP ve yönetimi, ABD ile girdigi kirli ve çirkin pa-zarlik neticesinde, hakkinda kamuoyunda var olan bütün olumlu düsünceleri de bir çirpida silip yok etmistir. Aslinda ta parti kurma asamasinda baslayan kan kokan bu kirli pazarlik, iktidar olma, basbakan olma bedeli karsiliginda simdiye kadar gizlice ve sinsice devam ettirilmistir. Bir oyun oynanmistir; ama oynanan bu oyun, hem AKP'ye iktidar, genel baskanina ise basbakan olma yolunu açmis, hem de ayni zamanda AKP'nin politik ömrünün de sonunu hazirlamistir. Çünkü, halkina dayanmayan ve halkindan ve mazlum halklardan yana tavir koymayan hiçbir kimse ya da hiçbir iktidar ayakta kalamaz. Hele hele, bebek, çocuk, kadin ayrimi yapmaksizin katliam gerçeklestiren, vahset sergileyen eli kanli katillerin ellerini sikanlarin iflah olmalari hiç mi hiç mümkün degildir. Bush'un, Putin'in ve Zemin'in kirli ve kanli ellerini sikan ve onlarin katliamlarini destekleyen türden açiklamalar yapan AKP lideri Erdogan, bu tavri ile, ayni zamanda bu caniler güruhunun islemis oldugu katliamlari da olumlulamistir. Bu ise, Erdogan'i ve AKP yönetimini Filistin'de, Çeçenistan'da, Afganistan'da, Dogu Türkis-tan'da ve diger cografyalarda bu katiller güruhu eliyle islenen vahsetlere ortak hale getirmistir.

    Türkiye halkin %94'ü (Anar, Ocak-2003 anketi) eylemlere yansimasa da savasa karsidir. Sadece halk degil, devletin sivil ve askeri kesiminin de -kimi dinozorlarin disinda- savasa karsi olduklari defalarca açiklanmistir. Nitekim, "22 Ekim 2002 tarihinde, Bülent Ecevit Basbakan olarak katildigi MGK toplantisinda, 18 Aralik 2002 tarihinde, Çankaya Köskü'nde Cumhurbaskani Sezer, Basbakan Abdullah Gül ve Genelkurmay Baskani Özkök'ün katilimiyla yapilan Irak Zirvesi'nde ve 27 Aralik 2002 tarihinde, son MGK'da sivil ve askeri üyeleri Irak konusunda BM kararini bekleme karari alarak, "sorunun BM kararlari ve uluslar arasi hukukun mesruiyeti temelinde barisçil yollarla çözümü için gerekli çabalarin sürdürülmesi" yönünde karar aliniyor. Ayrica, AK Parti'nin Seçim Beyannamesi'nde de, Irak konusunda farkli  bir yaklasim bulunmuyor: "Türkiye, yakin komsusu Irak'la ilgili belirsizlikten tedirginlik duymaktadir. Irak'in toprak bütünlügünün bozulmasi Ortadogu'daki tüm dengeleri degistirecektir. Ak Parti, Irak yönetiminin BM kararlarini tam olarak uygulamasi ve  sorunun barisçi yönden çözümünden yanadir." Hükümet programinda da ayni satirlar tekrarlanirken, yalniz son cümleye "... kitle imha silahlarindan arinmis, komsulariyla baris içinde yasayan bir Irak'in uluslar arasi toplum içindeki yerini almasi..." ibaresinin eklendigi görülüyor.

    Tayyip Erdogan'in gerek ülke içinde ve gerekse ülke disina yaptigi gezilerde Irak'la ilgili olarak sorulan sorulara yukarida izah edilenler çerçevesinde cevap vermekteydi. Nitekim baris çabalari için bölge ülkelerine yapilan geziler ve sonrasinda gerçeklestirilen baris için bölgesel zirve de bu politikalar çerçevesinde yapilmisti. Peki aksamdan sabaha bu kadar çaba nasil bir çirpida yok sayildi. Seçimlerden önce baslayan, seçimlerden sonra da devam eden savas karsitligi, birden bire nasil oldu da hizlica  savas taraftarligina döndü. Elbette ki, bu tavir degisikligi, bu ilkesizlik sadece Erdogan ve AKP yönetiminden kaynaklanmiyor, bir bütün olarak ülke yönetiminde katkisi olan herkeste var olan bir tavir degisikligidir. Isin aslina bakilirsa, ortalikta bir tavir degisikligi falan da yoktur. Çünkü, Türkiye'yi yönetenlerin tavri ta basindan beri böyle idi. Geçici olarak takinilan savas karsitligi tavri ise sadece bir oyun ve oyalamadan ibaretti. Çünkü, her seyiyle ABD'ye ba-gimli olan bir ülkenin ve yöneticilerinin kendi basina bagimsiz karar alabilmesi zaten mümkün degildir. AKP iktidar olmanin bedelini ödemektedir.

    Bu Kirli ve Emperyalist Savasa Hayir!..

    Uzun zamandan bu yana, AKP de dahil bir çok kesim, 'vurun abaliya misali' Irak'i ve dolaysiyla Sad-dam'i suçlamaktadir. Elbette Saddam zalimdir, diktatördür, halkina zulmetmektedir. Saddam için söylenenlerin hepsi dogru, peki ya ABD ve yönetimi çok mu masum?! Bunlarin hiç mi suçu yok? Ayrica, Saddam'in Iran ve Kuveyt'e saldirisi sayilmazsa -ki bu ülkelere de ABD'nin tesvik ve zoruyla saldirmistir- Saddam'in za-limligi, katilligi, diktatörlügü kendi ülkesi ile sinirli iken, ABD'nin zalimligi, katilligi, terörü bütün dünyayi kapsamaktadir. Sadece Guantanamo' da sorgusuz, sualsiz ve hukuksuz olarak Müslümanlara yapilan insanlik disi iskence ve muameleler bile Saddam'in zulmünü çok gerilerde birakacak tarzdadir. Ya Afganistan'da, Filis-tin'de, Vietnam'da, Afrika'da, Güney Amerika'da ve daha sayilmayacak kadar daha birçok yerde isledigi insanlik disi katliamlar?!. Saddam'i suçlayanlar, -Sad-dam'i savunmak elbette mümkün degildir- neden Bush ve çetesinin isledigi bu katliam ve vahsetlerden dolayi suçlamamaktadirlar. Çünkü Bush ve çetesi güçlü bir devletin, Saddam ise yoksul bir devletin basinda bulunmaktadir. Elbette Halepçe unutulmamali, ama Halepçe'deki katliami gerçeklestirmek için kimyasal silahlari Saddam'a veren ve hala Filistin'de jenosit uygulayan Siyonist katillerin arkasinda bulunan ve onlari destekleyen Bush ve çetesidir. Birazcik insanlik onuru tasiyanlar öncelikle ABD emperyalizminin bu bölgede ve diger bölgelerde isledigi ve isleyecegi katliamlara dur demesi ve hatta, mazlumlarin yaninda ABD'ye karsi mücadele etmesi gerekmektedir. Ama kendi sahsi iktidar ihtiraslari pesinde olanlarin ABD'nin yaninda çanak yalayiciligi yapmalarini ise ne tarih, ne de insanlik affedecektir!..

    AKP, ABD'yi yöneten insanlik düsmani Bush ve cuntasi ile girdigi kirli pazarlik neticesinde, bugün halkin %94'ünün savas karsitligina ragmen ABD'nin yaninda yer aldigini açiklamistir. Aslinda, AKP'nin ABD isbirlikçiligine soyunmasi, AKP yönetiminin seçimlerden önce, hatta parti kurulduktan kisa bir süre sonra ABD'de de görücüye çiktigi zaman bunun ilk isaretini vermisti. Gül'ün ifadesiyle  Amerika'da beklentilerinin üzerinde ilgi görmüslerdi. Herkes biliyor ki Tayyip Erdogan'in daha önceki ziyaretlerinde görüsecegi bir ABD'li yetkili bile bulunamamisti. Ancak daha sonra ne oldu ise, ABD'nin Erdogan ve ekibine karsi ilgisi -sanki- birden bire artmisti. Heyetlerin biri gitmeden digeri geliyordu. Ankara'da, Erdogan'la yedikleri aksam yemeginden sonra çok olumlu olarak ayrildiklarini ifade eden Paul Wolfowitz ve Mark Grossman, Erdo-gan'in Bush'la görüsmesinin yolunu açmislardi. Erdogan'in ayaklarinin altina kirmizi halilarin serildigi ve bir devlet baskani gibi karsilanip pohpohlandigi bu görüsmede, Ecevit zamaninda ABD'ye verilen savasa katilma sözü (Bkz: Yilmaz Tunçer, Genç Birikim Dergisi, Ocak 2003, sayi:51) Erdogan tarafindan da teyit edildi. Baris görüsmeleri için Ortadogu'nun bazi ülkeleri ile görüsmeler ve diger çabalar sadece bir göstermelikti. Yani biz Türkiye olarak üzerimize düseni yaptik, ama bir türlü baris saglanamadi, günah bizden gitti demek içindi. Nitekim Erdogan'in grupta, Gül'ün de daha sonra yaptigi konusmada, bu anlama gelecek tarzda ifadeleri bu düsünceyi hakli çikarip dogrulamaktadir.

    Onurlu durus, ancak onuruna düskün insanlar tarafindan gerçeklestirilebilir. Bugün onuruna düskün olan insanlarin ayaga kalkma ve her türlü zulme, sömürüye isgale ve emperyalist yayilmaciliga karsi çikma, mazlumlarla omuz omuza verme günüdür. ABD, Israil ve Ingiltere öncülügünde katliamlar gerçeklestirmek üzere baslayacak kirli ve emperyal savasa katildigini açiklayan Türkiye egemenlerine karsi ortak tavir takinma, insan olmanin ve onurlu yasamanin bir geregidir. Elbette, Türkiye'nin bu kirli ve insanlik disi savasa katilmasina yalniz basina AKP karar vermemistir; bu bir devlet kararidir. Böyle olmasina ragmen AKP'nin ve liderinin takindigi pragmatik, ilkesiz ve kisiliksiz  tavir tel'in edilmelidir. Hiç kimse bu topraklarda, ABD ve Siyonist çapulculara üs vererek bu ülke insaninin onuruyla oynayamaz ve bu zilleti yasatamaz. Buna hiç kimsenin hakki yoktur. Bir gün mutlaka, bu topraklar, hem ABD ve Siyonist çapulcularina ve hem de onlarin yerli isbirlikçilerine mezar olacaktir.

Kaynak: Yilmaz Tuncer, Genc Birikim Dergisi


@ Ekrem Yolcu

Geri