besmele2.gif (7061 Byte)

GÖREN GÖZE GÖRE

Insanoglu gördügüne göre hareket etme istidadinda ama, henüz görmedigi gerçekleri -hatta ihtimalleri- de idrak ederek hesabina dahil etmek zorunda ... Fakat o, kendisi bir muamma sanki... ”Insan, bu meçhul!.. ” demis Dr. Alexi Carrel söhretli kitabinin bilinen basligina.

Gerçekten insan, kendini çözdügü oranda hayatin manasini da biraz daha iyi anlayabiliyor, daha iyi ihata edebiliyor. Sig insan ise, basit bir tavirla, uykuda gördügü (rüyasindaki) canavarin gerçekligini reddettigi halde, uyanik oldugunu sandigi gaflet halinde, ”ben görmedigime asla inanmam” diye inatla dayatiyor. Oysa ki biraz ayilinca,faraza, Amerika’yi görmemis oldugu halde Amerikanin varligini kuskusuz bildigini (inandigini) rahatça söyleyebiliyor. Ya da daha çarpici bir örnekle, bilgisayar programlariyla yapilan ‘sanal Ay’ yüzeyinde yürüyen ‘sanal insan’in gerçekten Ay’a inmis oldugunu bile kabullenebiliyor. Sorunca da bu çeliskisini, ‘gördük ya!” hem de -güdümü kendisinde olmamasina ragmen- ‘televizyonda’ diye ilave edebiliyor.

Aklini bile görmeyen, göremeyen zavalli ahmak, sadece bakan ama göremeyen gözüne inaniyor; "ben görmedigime inanmam” diyor. Oysa ki, bilse, bir Batili filozof, küçük insanlarin, bazen büyük politikacilarin gözbebeginin önüne duran saman çöpleri gibi, dünyayi, daha dogrusu önlerini dahi görmelerini engelleyebilecegini ne güzel isaret etmis. Allah bir kere insanin gözünü (basiretini) kapamasin; gözünün önündeki dev labirentleri dahi görmez, o zaman... Görmez ama, çarpinca anlar duvarin ne kadar sert oldugunu... Tipki, görmedigi Allah kavramina atifla, ”bu gemiyi Tanri bile batiramaz” diyen ‘Titanic’ yapimcisi materyalist kafanin, bu muhtesem eserinin, daha ilk seferinde, umulmaz ve beklenmez bir biçimde batisini sapsalca görerek anlamasi gibi...

Hayat insana aslinda hep bunu tartistiriyor. Bir defasinda, seneler önce Ingiltere’den bir yabanci dost gelmisti ziyaretime. Ingiliz irkindan bir tip ögrencisi olan Peter’le Istanbul’da gezerken, Sultanahmet’te oturup bir çay ocagi sehpasinin önünde felsefi tartismalar yapmistik. Tartismamiz sonuçta ebediyet ve Allah’a intikal etti. Zavalli Peter Allah’a bir sey demedi ama, ebediyeti görmedigi için kabullenemedigini söyledi. Tabii ben de aksini. O söyledi, ben söyledim; o söyledi, ben söyledim. Ne dedimse, Allah’in ve ebediyetin gerçekligini göstermek için, bana çok makul ve kolay reddedilemez mülahazalarla karsilik verdi. Sonunda parçalar üzerinde yürüyen mantigim iflas etti. Resmen mat olmustum. Ama gerçegi bile bile sahteye teslim olmak ne kadar aci geldi bilemezsiniz. Döndüm ve konuyu söyle kapattim: ‘Bak, Peter’ dedim ve bütüne yöneldim, ‘bu mesele, bir tas veya demir parçasina iliskin degil ki, ben getirip de önüne koyayim ve iste gör, sertmis diyeyim. Mesele farkli... Onun için benim sana söyleyebilecegim son ve tek söz, benden ayrildiktan sonra odana gittiginde, yatmadan önce bir süre, kendi iç alemine dönerek, bildiginden bugüne kadar ki bütün olaylarini bir sinema seridi gibi gözden geçirip, konuyu kendine sorman olacaktir. Olaylari ve iç alemini, kendi dünyani tefekkürle gözden geçir ve kendine sor. Eger hayatin ve kendin, sen ve gördügün uzantilarinla sinirli ve sonlu gözüküyorsa; bitici hissediyorsan kendini, dogrusun! Yok eger hissin ve hayalin bitimsize uzaniyorsa, bil ki, seni ve boyutlarini asan bir bitimsizlik var alemde. Meseleye buna göre bak ve kendini yalanlama. Mesele kendinle ilgilidir; benimle degil...

Peter dürüst bir tavirla basini kaldirdi ve: ‘ben bu dediginizi daha evvel çok kez yaptim. His, duygu ve ufuklarim seni dogruluyor’ dedi... Akil da zaten bu melekelerin muhassalasi degil miydi?..

Peter namuslu bir arkadasti, bana dogruyu söyledi. Kendini yalanlamadi. Ama herkes öyle degil ki... Dünya’da öyleleri var ki, sirf beni ve benim gibileri aldatmak için hep kendi kendilerini yalanliyorlar; görmediklerine inanmadiklarini söylüyorlar. Böyle söylerken bile, hemen aksini ortaya getirip, o anda görmedikleri akillarinin, yanilgisina inaniyorlar... Ebediyete, bitimsizlige inanmiyoruz diyorlar ama, binalarini hiç ölümleri yokmus gibi süresiz yikilmayacak sekilde yapiyorlar. Elle tutamadiklari, bana gösteremedikleri sereflerine inanmami istiyorlar; seref iddia ediyorlar. Bakir teller içinde akip giden elektrigi görmedikleri halde, çarpilmamak için gördükleri duragan teli bile tutamiyorlar. Hatta bazen, ‘falan yerden geçme falan gün’ deseniz etkilice, inanmadiklarini söylemelerine ragmen görmedikleri cinlere çarpilmamak için oradan bile geçmiyorlar... mesele biraz dürüstlük meselesidir. Görmedikleri, gösteremedikleri halde elle tutulmasi mümkün olmayan namusluluk gibi bir kavram icad edip, ona siginiyorlar. Kendi kendilerini yalanliyorlar.

Insanlar böyledir iste; bazilari benim gibi, bazilari Peter gibi, bazilari da kendi içlerinde gizli hayatin gerçegi konusunda yalan söyleyenler gibi oluyorlar. Tarihte de demek hep böyle olmus ki, sanli Kur’an bir kisim Israilogullarina hitaben buna da isaret ediyor ve geçmiste de böyleleri bulundugunu hatirlatarak rehberligini sürdürüyor:

(Ey Israilogullari), bir zamanlar, ‘ey Musa, biz Allah’i açikça görmedikçe asla sana inanmayiz’ demistiniz de bakip dururken hemen sizi yildirim çarpmisti” diyor.

Bu ayetten öyle anliyorum ki, o toplum, kendilerine kurtarici rehberligini esirgemeyen Hz. Musa’nin çok açik isaretlerini göre göre reddetmek için, O’nun gerçegine sirt çevirince Cenab-i Hak onlari elim bir sarsinti ile yildirim çarpmisa çevirmis ve altlarini üstlerine getirmis. Bu hüviyetteki toplumu yok edip, yerine çok yeni ve gerçekçi bir toplumun ihya edici ilkelerinin egemenligine hayat vermis. Çünkü, diyor ki onlara Bakara suresinin 56. ayetinde devamla:

Sonra ölümünüzün ardindan sizi dirilttik ki, sükredesiniz

Allah burada topluma hitabettigine göre ve Allahin sünnetinde (yönteminde) de degisiklik göremeyecegimize göre, buradaki ölen ve tekrar dirilenlerin bireyler degil, helak olan bir toplumun yeniden kurulmasi ve tarih sahnesine yeni bir hüvviyetle yeniden çikmasidir diye düsünüyorum. 57. Ayette bu anlatim söyle devam ediyor:

Ve bulutlari üstünüze gölgelik yaptik. Size mennu (kudret helvasi) ve selva (bildircin) gönderdik ve verdigimiz güzel nimetlerden yeyiniz (dedik)... Hakikatte onlar bize degil, kendilerine kötülük ediyorlardi.” Diye tasrih ediyor.

Gerçekten yanlisi ve kötüyü ilkelestiren bütün toplumlar, Allah’a ve ona sadik bireylerin ebedi hayatlarina hiçbirsey yapamazlar. Ancak ve ancak kendilerini cehenneme yönlendirebilirler.

Nitekim toplumlarin kötü sonuçtan sakinmalari için hayatlarini disipline etmeleri ve kötülüge karsi müteyakkiz olmalari gerekiyor ki, allah söylece uyarmis,vaktiyle onlari: ”Hani, ‘girin su kente de nimetlerinden dilediginizce, bol bol yeyin; (ama nimeti bol bu kentin) kapisindan secde ederek (onu size bahseden Allah’i taniyarak) tevazuyla girin ve (hatalardan dolayi) bizi affet deyin ki, hatalarinizi affedelim. Biz muhsinlere (isini iyi yapanlara) ihsani (iyiligi) artiririz’ demistik”. ”Fakat zulme sapanlar Söz’ü degistirdiler, (inatla) kendilerine söylenenden baska bir sekle soktular. Biz de bu yaptiklarina karsilik olarak onlarin üzerine gökten pis bir azap indirdik” diye eski bir kavmin bildigiyle meseleyi güzelce izah ediyor.

Kanaatimizca bütün toplumlar, gökten üzerlerine inecek felaketin, ya da yerden fiskiracak musibetlerin önünü kesmek için, ne yapip yapip, derhal, yaniltici keyfiliklerin güdümünden, kurtarici aklî ilkelerin rehberligine yönelmelidirler. Fertlerse zaten, ancak buna riayetle ebedî Cennet ödülüne liyakat kesbederler.

Bazilari göremedigi, görmek istemedigi için inanmasa da Kur’an eskilerin durumunu böyle anlatarak iz’ani olanlari böyle ikaz ediyor.

Selam size!...

M. Selami Çekmegil

@ Ekrem Yolcu

backward.gif (3615 Byte)