Sadakada Riyadan Kaçinmak

        Allah Teâlâ buyuruyor:
        "Ey îman edenler! Sadakalarinizi, malini insanlara gösteris için harcayan, Allah’a ve âhiret gününe inanmayan bir kimse gibi, basa kakmak ve incitmek sûreti ile heder etmeyin..." (Bakara sûresi: 264)
        Burada riyâ, basa kakmak ve ezâ etmek gibi hususlarin, kâfirlerin özellikleri olduguna dâir ta’riz vardir. Binâenaleyh, mü’minlerin mutlaka bunlardan sakinmalari gerekmektedir.
        Ulemadan birinin söyle dedigi rivâyet edilmektedir: "Gösteris (riyâ) ve baskalarina duyurmak için amel eden kimse, sokaga çikip da kesesini çakil taslariyla dolduran, insanlarin, "bu adamin kesesi ne kadar da dolu!" dedigi adama benzer. Halbuki kesesini çakil taslariyla dolduran adamin, insanlarin sözünden baska hiç bir menfaati yoktur. Zira onunla bir sey satin almak istese, hiç bir sey veremez."
        Selef-i sâlihin sadakalarini insanlarin gözünden o kadar gizlerlerdi ki, bazilari vericisini kimse tanimasin diye â’mâ bir fakir arardi. Bazilari, sadakayi uyuyan fakirin elbisesine ilistirirdi. Bazilari da, almasi için fakirin geçecegi yola atardi. Böylece riyâdan kurtulurlardi.
        Bir hadîs-i serîfde Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz söyle buyurdular:
"Sizin hakkinizda en çok korkdugum sey küçük sirkdir." Ashab-i Kiram dediler ki:
-Yâ Resûlallah, küçük sirk nedir? Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
-"Riyâdir", buyurdular. Ve devamla:
        "Allah Teâlâ kullarini amellerinin karsiliklarini vermek için topladiginda: "Simdi gidin bakalim kendilerine mürâilik etdiginiz kimselerin yanina, bakin onlarin yaninda bir mükâfat görebilecek misiniz?" diye izahatta bulundular.
        Yapilan isler (muameleler) ilâhî rizâdan baska gâyelerle olursa, orada bir nevi haktan yüz çevirme var demektir. Haktan yüz çeviren insanin bâtila yöneldigi muhakkaktir. Bâtila yönelen insan da, yapmis oldugu amellerdeki bütün haklarini ibtâl etmistir.
        "Haktan sonra sapikliktan baska ne vardir?" (Yunus Suresi: 32)
        Halbuki biz mü’minler, haktan yüz çevirip, bâtila yönelerek yapmis oldugumuz iyilikleri bozmaktan nehyedildik. Cenâb-i Allah söyle buyurdu:
        "....Basa kakarak sadakalarinizin sevâbini heder etmeyin...." yâni, yaptigin iyiligi fakirin basina kaktigin zaman haktan yüz çevirmissin demektir. Zira iyilikten kasdin eger hakki taleb olsaydi, fakirin basina kakmazdin. Kaldi ki, sen, fakire yapmis oldugun iyilige rehin (bagli)sin. Çünkü o fakir senin hakka vâsil olmana sebep olmustur.
        Bu sebeple Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- söyle buyurmustur:
        -Eger fakirler olmasaydi zenginler helâk olurdu. Yâni insanlara iyilik yapip, sonradan ezâda bulunmak, bâtila yönelmek demektir. Çünkü Haktan baska, hersey bâtildir. Binâenaleyh, kim, Allah -celle celâlüh- için bir amel isler de, sonra onu baska bir gâye ile lekelerse amelini bozmus demektir.
       Iste ask-i ilâhî ve hubb-i rahmânî kulun kalbini ve bütün varligini sardigi zaman malda, evlâdda, canda ortakligi siler temizler. Yani her sey Allah’in oldugunu kul yakînen bilir ve verdigini kendi mülkü degil, Allah’in mülkü olarak verir ve verdiginden kendine bir pay çikarmaz. Ücret mukabilinde hizmet, adamliga yakismaz. Efendisinin kerîm olduguna kalbi mutmain olan, su isden ne ücret alacagim diye düsünmez ve bu gibi seylerle ugrasmaz. Ugrasmadigi için de rizik ve bereket berâber gelir, üstelik rizâya erer.
        Ey Rabbimiz! Senden baskalarindan bir ümid etmekden bizleri kurtar! Bizi, ancak Seni arzulayanlardan kil!
Cenâb-i Allah söyle buyurmuslardir:
        "Allah’in rizâsini istemek ve ruhlarinda da imani köklestirip, takviye etmek için mallarini harcayanlarin hali de bir tepenin üzerinde bulunan güzel bir bahçenin hâline benzer..." (Bakara sûresi: 265)
Yâni, cimrilik, mal sevgisi ve onu simsiki tutma ve harcamaktan sakinma gibi çirkinliklerin ortadan kalkmasi için nefsinin bir kismini îman ve tâat üzere sâbit kilmak istiyorlar demektir. Zirâ nefis, fitraten mali sever, bedenî ibâdetleri agir görür. Ancak onu neye alistirirsan ona alisir. Nefis, çocuga benzer, onu serbest birakirsan devamli annesinin memesini emmek ister, memeden kesersen kesilir.
         Nefsi, kendi hâline biraktigin zaman, kendine göre aliskanliklar kazanir, tembelligi, ciddiyetsizligi, cimriligi, mali hayir yollara ve îmanin gereklerine sarfetmemeyi i’tiyâd hâline getirir. Onu mükellef tutar, bedeni, mâlî ibâdetlerin güçlükleriyle karsi karsiya birakirsan o, bunlara boyun eger, yaratilistan gelen âdetlerden kendini kurtarir.
        Nasil oluyor da, mal, nefisten bir cüz kabul ediliyor? Onu sarfetmek sûreti ile itâat, nefsin bir kisminin itâati ve nefsi îman semeresi üzerinde tesbît etmek oluyor, dersen, cevâben derim ki, sübhesiz ki nefis, mala çok düskün oldugundan dolayi, sanki mal nefsin bir parçasi gibi kabul ediliyor. Mal canin yongasidir. Malini Allah için sarfeden kimse, nefsinin bir kismini îmân üzerinde sâbit kilmistir. Malini ve canini veren insan ise hepsini sâbit kilmistir.
        Akilli insan, Allah’a ihlâs ile kulluk eder ve dâima gizli Tâgût’tan kurtulmayi ümîd eder. Bu "gizli Tâgût" "gizli sirk"tir. Bundan kurtulmak ihlâsa baglidir.

M. Sami RAMAZANOGLU

Hazirlayan: Muhammed Faruk