|
|
|
|
Hubeyb Bin Yesaf Medine'nin iki büyük kabilesinden biri olan Hazrec'e mensuptur. Henüz Müslüman olmadığı halde, arkadaşı ile birlikte, İslam Ordusunda Mekkeli müşriklerle yapılacak savaşa katılmak istemiştir. İslamiyet'i kabul etmemiş olduğundan talebi, Peygamber Efendimiz (asm) tarafından kabul edilmemiş, Müşriklerle yapılan bir savaşta, müşriklerin yardımının alınmayacağı belirtilerek, öncelikle Müslüman olması buyurulmuştur. İslamiyet'i kabul ettikten sonra savaşa katılmasına izin verilmiş, arkadaşı ise iman etmediğinden geri dönmek zorunda kalmıştır. Savaşa katılmasına Müslümanlar çok sevinmiş ve savaş sırasında büyük bir cesaret ve yiğitlik göstermiştir. Savaşta almış ve neredeyse kolunun omzundan kopmasına sebep olacak şekildeki büyük yarası Peygamber Efendimiz tarafından mucizevi bir tarzda iyileştirilmiştir. Bu hadise Risale-i Nurda da aktarılmakta ve Peygamber Efendimizin gösterdiği mucizeler arasında zikredilmektedir (Mektubat s. 140). Hubeyb, Peygamber Efendimizin katıldığı bütün savaşlara katılmış ve Hazreti Osman'ın (ra) halifeliği sırasında Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Künyesi Hubeyb bin Yesaf (İsaf) bin İnebe el-Hazrecî şeklindedir. Hubeyb'in ilk hayatı ile ilgili yeterli bilgi mevcut değildir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Aslen Medineli olup buranın iki büyük kabilesinden birisi olan Hazrec'lerin Cüşemoğulları koluna mensuptur. Evlendiği eşi Cemile, Medine münafıklarının başı durumunda olan Übey bin Selül'ün kızıdır. Hubeyb'in, Medine'ye Müslümanların göç etmesine kadar geçen yaşamı hakkında bilgi mevcut değildir. Bedir Savaşı ile ismi gündeme geldi ve bundan sonraki hadiselerle ilgili ilişkilerine ve gelişmelere, İslam kaynaklarında yer verilmektedir. Bilindiği gibi Müslümanların Medine'ye hicret etmesinden bir süre sonra Mekkeli Müşriklerle savaşlar başladı. Bu savaşların ilki Bedir Savaşı'dır. İşte bu savaş hazırlıklarının yapıldığı bir sırada Hubeyb ortaya çıktı. Kendisi henüz İslam'a dahil olmadığı halde İslam düşmanlarıyla yapılacak bir savaşa katılma talebinde bulundu. Peygamber Efendimiz (asm) ve sahabeleri savaş hazırlıklarını yapmış ve yola koyulmuşlardı. Bu sırada arkadaşı Kays bin Muharris ile birlikte Peygamber Efendimizin yanına gelen Hubeyb; "Kavmim, benim, harpte ne derece başarılı, düşman bağrında yaralar açan bir kahraman olduğumu bilir. Müslüman olmaksızın, ganimet maksadıyla Senin yanında bulunup çarpışayım?" (M. Asım Köksal, İslam Darihi, 9. C. Şamil Y. İstanbul ?, s. 98-99) teklifinde bulundu ve izin istedi. Gerçekten de kahramanlığı ve cesareti ile ün yapmıştı. Ama, henüz Müslüman değildi. Hubeyb, savaşa katılma talebinde bulununca, Peygamber Efendimiz Müslüman olup olmadığını sordu. Hayır karşılığını aldıktan sonra, önce iman etmesini ve ondan sonra savaşa katılma talebinde bulunmasını söyledi. Ayrıca, Resulullah, müşriklerle savaş yapacaklarını, dolayısıyla bir müşrikten yardım istemediklerini belirterek geri dönmesi ikazında bulundu. Beklemediği bir karşılık alan Hubeyb, savaşa katılma konusunda ısrar etti. Ancak, isteğini üç kez tekrarladığı halde her seferinde ret cevabı aldı. Hubeyb, son bir kez daha Peygamber Efendimizin huzuruna çıkarak savaşa katılma talebinde bulundu. Yine, "Müslüman oldun mu? Soruyla karşılandı. Bunun üzerine, Allah'a boyun eğip Müslüman olduğunu söyledi ve akabinde kelime-i tevhidi söyleyerek İslam'a dahil olduğunu fiilen gösterdi. Peygamber Efendimiz de isteğini kabul etti ve kendilerine katılmasına izin verdi. Arkadaşı Kays, Müslüman olmadığı için geri döndü ve savaşa katılmasına izin verilmedi. Onun da Bedir Savaşından sonra Müslüman olduğu kaydedilmektedir. Hubeyb cesaret ve yiğitliği ile şöhret olduğu gibi, hakperestliği ile de tanındı. Henüz İslam'ı kabul etmediği halde, Mekkeli müşriklerin Müslümanlara yaptıkları eziyet ve haksızlıklar dile getirilince tepkisini ortaya koyar ve yapılan tüm haksızlıklara karşı çıkardı. Hubeyb'in Bedir Savaşı'na katılmasından sonra, kahramanlığı ile dikkat çektiği gibi, vesile olduğu iki mucize ile de ismi zikredildi. Risale-i Nurda da Peygamber Efendimizin (asm) gösterdiği mucize konu edilirken ismi zikredilmektedir. Bedir Savaşı'nda omzundan itibaren ağır bir kılıç darbesi aldı ve neredeyse kolu kopacak duruma geldi. Yaralı halde Peygamber Efendimizin yanına gitti. Resulullah, kolunu omzuna mübarek eliyle yapıştırdı ve akabinde nefesini yaranın üstüne verdi. Yara Peygamber Efendimizin nefesiyle şifa buldu (Mektubat s. 140). Bedir Savaşı'nda kahramanca savaşan Hubeyb, bir başka büyük hadiseye de konu oldu. Savaş sırasında aşırı çarpışmaktan dolayı kılıcı eğrildi ve kullanılamaz hale geldi. Bunun üzerine kılıcını Peygamber Efendimize götürdü. Peygamber Efendimiz kılıcı düzeltti ve kendisine iade etti. Hubeyb tekrar savaşmaya devam etti. Bu arada Mekkeli müşriklerin ileri gelenlerinden biri olan Ümeyye bin Halef'i ağır şekilde yaraladı. Ümeyye, aldığı ağır darbenin etkisiyle bir süre sonra öldü (İ. Hakkı Ünal; "Hubeyb b. İsâf", TDVİA. 18. C. İstanbul 1998, s. 266). Hubeyb, Bedir Savaşı sırasında ağır yaraladığı ve daha sonra ölümüne sebep olduğu Ümeyye'nin kızı ile evliydi. Hanımının, "keşke kızını sana verip büyük iyilikte bulunan birini kaybetmeseydim" şeklinde ifadelere yer verdiğini nakletmektedir. Buna karşılık o da eşine, "Sen onu bırak, babanı öbür aleme çabuk gönderen birisini kaybetmemek için dua et" mealinde karşılık verdiğini belirtmektedir(Şaban Döğen; Sahabe-i Kiram Örnek İnsanlar, Yeni Asya Neş. İstanbul 2003, s. 68). Hubeyb, Bedir Savaşı ile birlikte Peygamber Efendimizin katıldığı tüm savaşlara katıldı. Her zaman kahramanlığı ve cesareti ile ön plana çıktı. Mescid-i Nebevi'de kalıp burada ikamet eden, ilimle uğraşan ve kendilerine Ehl-i Suffe denilen sahabelerin arasına da katıldı. Büyük halifeler döneminde bazı hizmetlerde bulundu. Hazreti Ömer (ra) tarafından bazı işlerin teftişini yapmak üzere müfettiş olarak görevlendirildi. Doğum tarihi gibi, vefat tarihi de kesin olarak bilinmemektedir. Hazreti Osman'ın (ra) halife olduğu dönemde vefat ettiği tahmin edilmektedir. İmam-ı Malik'in hocalarından olan ve kendisi ile aynı adı taşıyan Hubeyb torunudur ve Oğlu Abdurrahman'ın evladı olarak dünyaya gelmiştir.
Kaynak: Risale-i Nur enstitüsü
|
. |
|
|
|