Lebid Bin Rebia

(?–660 m.)

Kasideleri altın harflerle yazılıp Kabe duvarına asılan ünlü Arap şairlerindendir. Genç yaşta yazdığı ve okuduğu şiirleriyle meşhur olmuş ve belagatın çok üstün olduğu bir zamanda en büyük edipler seviyesine yükselme başarısını göstermiştir. Muallaka sahibi kişiler arasında Müslüman olan tek şairdir. Söylediği şiirleri özellikle kabilesi üzerinde çok büyük tesir bırakmış ve temayüllerinin değişmesine sebep olmuştur. Müslüman olmadan önce ve Müslüman olduktan sonra yazdığı şiirlerinde önemli farklılıklar dikkat çekmiştir. Muallaka’sı Kabe duvarında asılı dururken nazil olan ayeti duyan kızı; ayetin belagatı karşısında, babasının yazdığının kıymetinin kalmadığını söyleyerek, eseri Kabe duvarından indirmiştir. Künyesi Ebu Akil Lebid bin Rebia bin Malik bin Cafer el-Amiri el-Caferi şeklindedir.

Lebid’in hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak, Hire Hükümdarına gönderilen elçilik heyeti içinde bulunmasından hareketle 550-570 yılları arasında doğmuş olduğu tahmin edilmektedir. Beni Cafer kabilesine mensup olan Lebid’in babası Rebia bu kabilenin ileri gelenlerindendir. Rebia, cömertliği ile şöhret bulmuş ve fakirlerin babası anlamına gelen “Rebiu’l-muktirin” lakabıyla anılmıştır.

Lebid, genç yaşta kabilesi içinde şöhret buldu. Yazdığı şiirlerle dikkatleri üzerine topladı. Hire Hükümdarına gönderilen elçilik heyeti içinde bulunması, söylediği şiirlerin hükümdarın çok hoşuna gitmesi şöhretini arttırdı. Kabile mensupları üzerindeki etkisi de hissedilmeye başlandı. Arap toplumunda şiire ve şairlere çok büyük değer verilmesinden ötürü, bunların sarf ettiği sözler de toplumun eğilimleri üzerinde çok büyük etki bırakmaktaydı. Nitekim, söz konusu elçilik heyeti içinde bulunup Hire hükümdarını metheden ve ona muhalif olanı hicveden sözlerinden sonra, hükümdara olan bağlılık arttı. Kendi kabilesinin de Hire hükümdarına olan bağlılıkları yeniden güçlendi.

Lebid, şiirleri Kabe duvarına asılan Arapların en ünlü şairleri arasına girerek büyük bir şöhret elde etti. Şiirlerindeki belagatıyla kabilesine hizmet etmekle övündü. Şöhret bulduktan sonra da kabilesine sadık kaldı. Yaşadığı dönemde kendisi için “Arapların en büyük şairi” şeklindeki övgülere rağmen gurura kapılmadı. Kendisinden üstün olanların ismini zikrederek, üçüncü sırada kendine yer verdi. İmrü’l-Kays ve Tarafa’nın kendinden önde olduğunu ifade etme nezaketinde bulundu.

Muallaka şairleri içinde Müslüman olan tek şair Lebid’in, İslamiyet’i ne zaman kabul ettiği hakkında kesin bilgi yoktur. Kur’an-ı Kerim’in nazil olmasından sonra da Kabe duvarındaki şiirler asılı durmakta idi. Bu sırada Lebid henüz Müslüman değildi. Bir çok kaynakta aktarıldığı gibi, Risale-i Nur’da da Lebid ve kızının tavrı hakkındaki nakillere yer verilmektedir.

Kur’an-ı Kerim’in nazil olması ve ayetlerinin okunmaya başlanması, duyulması, belagat dahileri üzerinde çok büyük etki yaptı. Altınla yazılan ve Kabe’nin duvarlarına asılan meşhur ediplerin şiirleri, Kur’an’ın belagatı karşısında sönük kaldı. Bu gelişme karşısında harekete geçen kimselerden birisi meşhur Lebid’in kızı oldu. Allah’ın kelamı karşısında babasının sözlerinin ehemmiyetinin kalmadığı düşüncesiyle Kabe duvarına asılı olan babasının kasidesini indirdi. Sebep olarak da; “Âyâta karşı bunun kıymeti kalmadı” (Şualar, 1994, s. 124) demek suretiyle duygularını ifade etti.

Belagat ustası olan Lebid de Kur’an’ın belagatına hayran kaldı. O sırada müşrik olduğu halde hayranlığını gizlemedi. Ayetlerdeki ifadelerin belagatı en güzel şekilde gösterdiğini ifade etti. İlahi kelamın nüzulüne lakayt kalmayarak Müslüman oldu. Kur’an-ı Kerim’in ancak, bir Peygamber lisanından duyulabileceğini söyleyerek vahyi tasdik etti (İşaratü’l-İ’caz, 1994, s. 268) Bu tarihten sonra şairliğinde ve eserlerinde büyük farklılıklar görülmeye başlandı.

Lebid, Müslüman olmadan önce yazdığı şiirlerinde; içki alemlerini, av sırasında avcının önünde ceylanların ve yaban eşeklerinin kaçışlarını, köpeklerle mücadelelerini tasvir etti. Hayvanlar alemini tasvirinde büyük maharet sahibi olduğunu gösterdi. Kendi kabilesinin hayat tarzına, çiftçilik işleri dahil olmak üzere, yurdunun hatıralarına yer verdi. Yolculuklarını tasvir etti.

Kabe’ye asılan Muallaka’sının ilk bölümünde eski konaklama yerlerinin tasvirine yer verirken, aşk temasını ikinci planda tuttu. Av sahnelerini ve işret alemini, kabile büyüklerine övgü, kendi cömertliği ile övünme gibi temalara yer vererek işledi. Bu eseri hakkında bir çok çalışma yapıldığı gibi İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca, Urduca, Farsça ve Türkçe tercümesi de yapıldı.

Lebid, Müslüman olduktan sonra ise, şiirlerinde içki ve av sahnelerine yer vermedi. Bundan sonra daha çok İslami motiflere yer verdi. “İyi biliniz ki, Allah’tan başka her şey batıldır, her nimet de şüphesiz zevale mahkumdur” beyti Peygamber Efendimizin (asm) övgüsüne, hiçbir şairin ağzından, bunlardan daha doğru ifadelerin çıkmadığı mealindeki iltifata mazhar oldu. Şairin, her nimet de şüphesiz zevale mahkumdur, şeklindeki ifadeleri, dünyevi nimetlerin zeval bulmasına karşılık, asıllarının ahirette verileceği şeklinde şerh ve izah edilmiştir.

Lebid’in, 631 yılında Müslüman olduğu tahmin edilmektedir. Bu tarihten sonra Küfe’ye yerleşti ve şehrin kurucuları arasında yer aldı. Oğulları da kendisiyle birlikte buraya yerleştiler. Uzun bir ömür yaşayan meşhur şair, yaşadığı uzun yılları şiirlerine de aksettirdi. 660 veya 661 yılında Küfe’de vefat etti. Beni Cafer bin Kilab adı verilen sahraya defnedildi.

Şairliği üzerinde bir çok çalışma yapılan Lebid’in şahsiyeti üzerine çalışan araştırmacılar oldu. Carl Brockelmann bunlardan birisidir. Bu araştırıcıya göre, Müslüman olmadan evvel Lebid’i diğer cahiliye devrinden ayıran önemli bir özelliği vardır. Kendisi, mısralarında dini bir hisse yer vermek suretiyle diğerlerinden ayrılmaktadır. Bu hissin de Hıristiyanlıktan kaynaklandığını ileri sürmektedir. (C. Brockelmann, “LEBİD”, MEBİA., 7. C. İstanbul 1972, s. 29)

 

Kaynak: Risale-i Nur Enstitüsü 


 

.