"Mehdî" sözlükte, "kendisine rehberlik edilen"
demektir. Bütün istikâmetler Allah'dan geldiği için, bu kelime, kendisine
Allah tarafından yol gösterilen, yani hususî ve şahsî bir şekilde Allah'ın
hidâyetine nail olan mânâsını almıştır.
Terim olarak, Hz. Peygamber (s.a)'in kıyamete yakın bir zamanda geleceğin
haber verdiği sâlih kuldur. Şüphesiz burada kastedilen, Şiilerin "Mehdî-Î
Muntazar= Beklenen Mehdi" dedikleri Oniki İmam'ın sonuncusu olan Mehdî
değildir. Fakat, Mehdi'nin Hz. Fatıma'nın torunlarından olacağına dair hadis
vardır. Ancak onun Hz. Hasan'in mı yoksa Hz. Hü-seyiniıı mi torunlarından
olacağı ihtilaflıdır. İlerideki bir hadiste geleceği üzere Mehdinin adı
Peygamberimizin adından, babasının adı da Peygamberimizin babasının adından
olacaktır. Yani adı Muhammed, babasının adı da Abdullah olacaktır. "Mehdî
ise onun ismi değil lâkabıdır. Mehdi'nin çıkması kıyametin aiâmetlerindendir.
O, dini kuvvetlendirecek, yer yüzünde adaleti yayacak ve tüm müslümanlar
kendisine uyacaklardır. Mehdî'den sonra Hz. İsa inecek ve Deccâl'ı
öldürecektir. Bir rivayete göre ise, Mehdî ile Hz. İsa birlikte
"inecekler ve Deccâl'ı birlikte öldüreceklerdir. Hz. İsa, namazında
Mehdiye uyacaktır.
Mehdî'nin zuhurunu haber veren hadîsi, Ebû Davûd, Tirmizî, Ibn Mace,
Bezzâr, Hâkim, Taberanî, Ebû Râbî, rîvâyet etmişlerdir.
Bu zatlar, hadisi sahabeden kalabalık bir gruba isnâd etmişlerdir. Bu
sahabeler şunlardır. Ali, İbn Abbas, Tâlha, İbn Ömer, Abdullah b. Mes'ûd, Ebû
Hureyre, Enes b. Malik, Ebû, Saîd el Hudrî, Ümmü Habîbe, Ümmü Seleme, Sevbân,
Kürel b. İyas, Ali el Hilâl Abdullah b. Haris b. Cezaî (r.a)'dır. Anılan bu
zatların hadislerinin kimi sahih, kimi hasen, kimi de zayıftır. İbn Haldun,
Mehdî, konusunda varid olan hadisleri hepsinin zayıf olduğunu ispat için
gayret göstermiş, ama isabetli görülmemiştir. Bununla birlikte Mehdî
konusunda, uydurulmuş hadis de vardır. Av-nü'I Ma'bûd'da Muhammed b.
Münkedîr'den onun da Câbir'den merfû-an rivayet ettiği söylenen "Mehdî'yi
yalanlayan kafir olur" mânâsına gelen ve hadis denilen sözün uydurma
olduğu ifade edilmektedir.
Mehdî'nin varlığını kabul etmeyenlerin Rasûlullah (s.a)'den merfû
olarak rivayet edilen "Meryem'in oğlu İsa'dan başka Mehdî yoktur."
mâ-nâsındaki hadise dayandıkları söylenmektedir. Ancak Beyhakî ve Hâkim bu
hadisin zayıf olduğunu söylemişlerdir. Buna sebep hadisin isnadmda-ki Ebân b.
Salih'tir. O metrükü'l-hâdis birisidir.[1]
4279... Câbir b. Semure (r.a) şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a)'i, şöyle buyururken işittim: "Size etrafında
(tüm) ümmetin toplanacağı oniki halife gelinceye kadar, bu din ayakta kalmaya
devam edecektir."
(Bu arada) Rasûlullah (s.a)'den bir söz duydum ama anlamadım, babama:
Rasûlullah ne diyor?" dedim. "Hepsi Kureyş'den" (buyurdu) dedi.[2]
4280... Cabir b. Sebûre (r.a) şöyle demiştir.
Rasûlullah (s.a)'i şunları söylerken işittim. "Oniki halife
(gelince)ye kadar bu din aziz olarak devam edecektir."
Bunun üzerine insanlar, tekbir getirdiler, feryad ettiler. Sonra
Rasûlullah sessizce bir şey söyledi, Babama: "Babacığım, Rasûlullah ne
dedi?" dedim "Hepsi Kureyş'ten (buyurdu) dedi.[3]
4281... Esveb. Saîd el Hemedânî, Cabir b. Semûre (r.a)'den bu
(önce-ki) hadisi rivayet etti ve şunu ilâve etti:
Rasûlullah evine dönünce, Kureyşliler ona gelip "Sonra ne
olacak?'' dediler. "Fitne ve iç savaş" buyurdu.[4]
Bu babda geçen üç rivayet, aynı hadisin üç ayrı rivâyetidir. Gerek
senetlerindeki, gerek se metinlerdeki bazı farklılıklardan dolayı, musannif bu
rivayetleri ayrı ayrı hadisler halinde vermiştir. Aynı hadisin rivayetleri
olduğu için hepsinin izahını birlikte yapmayı uygun bulduk.
Efendimiz, ilk rivayette on iki halife gelinceye kadar bu dinin ayakta
olmaya devam edeceğini söylemiştir.
İkinci Rivayette ise, bu mânâ "Azız olmaya devam eder"
şeklinde ifâde edilmiştir. Müslim'in bir rivayeti de "İnsanların işi,
kendilerine oniki zat hükmettiği müddetçe yürümekte devam edecektir"
şeklindedir.[5]
Dinin ayakta durmasından maksat, tahrif edilmeden esaslarının muhafazası,
insanlara hakim olması, uygulanmasıdır. Aliyyü'l Kârî'de "Dinin azız
olmasını" aşağı yukarı aynı kelimelerle izah etmiştir.
Metindeki "On iki hâlife gelinceye kadar" cümlesi, Sahîh-i
Müslim'in rivayetinde "Oniki hâlife hükmettiği müddetçe"
şeklindedir. Zaten bu rivayette murad edilen mânâ da aynıdır. Hadisin devamında
ınüslümanların bu on iki halife etrafında toplanacakları beyan
Duyurulmaktadır. Rasûlullah'm
kasdettiği bu oniki halife kimlerdir? Bu konu ulemâ arasında hayli
tartışılmıştır.
Bazı muhakkik alimler bu oniki halifeden dördünün Hülefa-i Raşidîn
olarak tanınan, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, ve Hz. Ali (Allah hepsinden
razı olsun) olduğunu, kalan sekizinin de kıyamete kadar geleceğini
söylemişlerdir. Bir görüşe göre bu halifelerin hepsi aynı anda bulunacak,
insanlar onların etrafına dağılacaktır.
Türbeştî, buradaki halifelerden muradın âdil olan hâlifeler olup, gerçekte
halife ismine onların müstehak olduklarını söyler.
Bu hadisle ilgili olarak, Avnü'l Ma'bûd Müellifi, İmam Nevevî,
VeiiyyulJah Dehlevî ve Hafûziddîn b. Kesîr'den çok kıymetli görüşler
naklet-mistir. Bu görüşleri özet olarak nakletmek istiyoruz.
İmam Nevevî, Kadî'den naklen şöyle demektedir. "Burada iki soru
yö-neltilebilir. Bunlardan birisi şudur: Başka bir hadisde Peygamber (s.a) kendisinden
sonra halifeliğin otıızüç sene olup, daha sonrasının saltanat olacağını haber
vermiştir. Bu hadiste ise, on iki halife söz konusu edilmektedir. Bu iki hadis
arasında bir çelişki vardır. Çünkü otuzüç sene içerisinde dört Râşit hâlifenin
ve Hz. Hasan'in hilâfeti geçmiştir.
Bu soruya şu cevâb verilir. Rasûlullah'dan sonra otuzüç sene sürecek
olan halifelikten murad, Nübüvetin halifeliğidir. Nitekim bazı rivayetlerde
bu, "Benden sonra Nübüvet halifeliği" şeklinde varîd olmuştur. Oniki
halife de ise bu şart aranmaz dolayısıyla bu açıdan hadisler arasında bir
zıtlık yoktur.
İkinci soru da şudur; Müslümanların başına onikiden fazla halife geçmiştir.
Bu, hadise zıt düşmez mi?
Bunun cevabı da şudur: Bu, bâtıl bir itirazdır. Çünkü Rasûlullah (s.a)
sadece "Oniki gelecek" dememiş. "Oniki halife gelmedikçe",
demiştir.
Dolayısıyla daha fazla halifenin gelmesi bu mânâya zarar vermez."
Şâh Veliyûllah'm söyledikleri de özetle şöyledir. "Bu din, Allah
(c.c), hepsi Kureyş'ten olmak üzere, oniki tane halife gönderilinceye kadar üstün
olmaya devam edecektir." Hadisi müşkîl görülmüştür. Bu işkâle sebep de,
hadisin on iki imam inancına sahip olan İsnâ aşeriyye mezhe-bi'nin görüşünü
destekler mahiyette görülmesidir.
Gerçek Şudur: Kur'an-ı Kerim'de olduğu gibi Rasûlullah'ın hadisleri de
biribirlerini izah ederler. 4254 numarada geçen Abdullah îbh Mes'ûd'un rivayet
ettiği bir hadiste Efendimiz, "İslam'ın değirmeni otuzbeş veya otuzaltı
sene dönecektir. Eğer helak olurlarsa, onların yolu helak olanların yoludur. Eğer
onların dini (düzgün olarak) kalırsa geçen kısımdan itibaren yetmiş sene
kalır" buyuruyor. Bu hadisin mânâsını anlamakta hayli hatalara
düşülmüştür. Bizim anladığımız şudur:
Bu müddetin başlangıcı, Hicrî İkinci yıldaki cihâddan itibarendir.
Ha-disdeki "eğer helak olurlarsa" cümlesinden maksat, şek veya şüphe
için değil, o zaman büyük hadiselerin çıkacağını beyandır. Açık alâmetlere
bakıldığında görülüyor ki, İslâmiyet'in kuvveti zayıflamış, Cihâd kesilmiştir.
Sonra, Cenab-ı Allah, hilâfeti yoluna koyacak kişiler gönderecek ve bu intizam
70 yıl kadar devam edecektir. Gerçekten de Rasûlullah'm haber verdiği şeyler
olmuştur. Cihâd'ın başlangnndan otuzbeş sene geçince Hz. Osman katledilmiş,
müslümanlar parçalanmıştır. 36. yılında Cemel Vak'asi meydana gelmiş, müslümanlar
kâfirlerle cihadı bırakıp birbirleri ile uğraşmışlardır. İslâmiyet
zayıflamıştır. Ama Cenab-ı Allah, hilâfeti tekrar düzene koymuş ve tekrar
cihadlar başlamıştır, bu hâl Abbasilere kadar devam etmiştir. Abbasiler
döneminde de Allah Müslümanlara kuvvet vermiş, cihadlar devam etmiş bu durumda
Moğol istilâsına kadar sürmüştür.
Hadisin İsna Aşerriyye'çilerin "on iki imam görüşü"nü teyid
ettiğini söylemeye hiç imkân yoktur. Çünkü:
1- Hadiste anılan, on iki imam değil, hâlifedir. Halbuki Şiilerin kabul
ettikleri oniki imamdan büyük çoğunluğu, halife olmamıştır.
Bunu İsna Aşeriyye de kabul eder.
2- Hadiste bu hâlifelerin Kureyş'e nisbet edilmeleri onların hepsinin
Ben-Î Hâşîm'den olmadıklarını gösterir. Çünkü bir cemaatin hepsi bir batına
mensup iseler, o batınla anılırlar, ama çeşitli batınlardan iseler o batınların
mensup olduğu kabileye nisbet edilirler. Ben-Î Hâşim batın, Ku-reyş kabiledir.
3- Oniki imam'a inananlar, dinin onlarla güç kazanacağını söylemiyorlar.
Aksine, Rasûlullah'ın vefatından sonra dinin gizlendiğini İmamların takiyye
prensibine göre hareket ettiklerini Hz. Ali'nin bile kendi mezhep ve görüşünü
açığa vuramadığını söylerler.
4- Hadisteki, "kadar" mânâsına gelen ilâ harfi Cerri, on iki
halifenin devri bitince bir fetretin olmasını gerektirir. Halbuki onlar, Hz.
İsa'nın, bizim Peygamberimizin üzerine gelip, dini kemâle erdireceğini
söylüyorlar. Bu ise gaye Muğaya mânâsına uygun düşmez.
"... Biz onlardan oniki reis seçtik"[6]
ayetini tefsir ederken Cabir b. Semûre, hadisin Müslîmdeki rivayetini zikretmiş
ve şunları söylemiştir.: Bu hadisin mânâsı, oniki sâlih halifenin geleceğini
müjdelemektir. Bunlar, hakkı ikâme edecek, adaletle hükmedeceklerdir. Bu,
onların peşi peşine gelmelerini gerektirmez. Hûlafa-i Raşîdîn gibi, bir kısmı
peşi peşine gelebilir. Bazıları da aralıklarla görülür. Ömer b. Abdülazîz'in
de bu oniki hâlifeden birisi olduğunda ittifak vardır. Ayrıca
Abbasoğullari'ndan bazıları da bunlardandır. Onların velayeti
gerçekleşinceye.kadar kıyamet kopmayacaktır. Rasûlullah'ın adı ile; baba
adı, Rasûlullah'ın babasının adı ile
aynı olacak, yeryüzü zulümle dolduktan sonra orayı adaletle dolduracak olan ve
varlığı hadislerle bildirilen Mehdi de bunlardandır. Rafiztlerin, Samerra'daki
sirdaptan çıkacağını beklediklerini Mehdî-i Muhta-zar, bizim dediğimiz Mehdî
değildir. Hadiste anılan oniki halifenin de, îs-na Aşeriye Mezhebi
mensuplarının inandıkları oniki imamla hiçbir alâkası yoktur. Avnü'l ma'bûd
müellifi, yukarıya özetlediğimiz nakilleri daha genişçe aktardıktan sonra
şunları söylemektedir:
Şiîler, özellikle İmâmîye Mezhebi'nden olanlar, Rasûlullah (s. a)'den
sonraki hak îmam'm Hz. Ali (r.a), sonra sırasıyla oğlu Hz. Hasan, kardeşi Hz.
Hüseyin, O'nun oğlu Zeynel Abidin, O'nun oğlu Muhammed Bakır, oğlu Câfer-i
Sâdık, oğlu Musa Kâzım, oğlu Ali Rıza, oğlu Muhammed Takî, oğlu Ali Nakî, oğlu
Hasan El Askerî sonra da onun oğlu beklenen Mehdî Muhammed Kâim olduğunu
söylerler.
İmamiyeler, son İmam'ın düşmanlarından korkarak gizlendiğini, bir gün
ortaya çıkıp, dünyayı adaletle dolduracağına inanırlar;
Hadislerde müjdelenen Mehdinin, Şiilerin gizli olup da çıkacağını bekledikleri
Muhammed b. Hasan el Askerî ile ilgisi yoktur. Görüldüğü gibi, Hadiste anılan
on iki halifeden muradın kimler olduğu konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.
Ancak, Ehl-i Sünnet alimleri, bunların Şiân'ın zannettiği gibi onların
"Oniki İmam'ı olmadığında hem fikirdirler.
Hadislerde, Râvî, Hz. Peygamberin, alçak sesle birşeyler söylediğini,
ama kendisinin anlayamadığını, babasına sorunca, Efendimizin "Onların
hepsi Kureyş'tendir" buyurduğunu anladığını söylemektedir.Yukarıda
Veliyullah Dehvelî'den de naklettiğimiz gibi bu, gelecek oniki halifenin
Kureyş'ten olacağının açık delilidir.
Üçüncü rivayette, Hz. Peygamber (s.a) kendisine gelen Kureyşliler'in
sorusu olarak bu oniki halifeden sonra kavga ve kargaşaların çıkacağını haber
vermiştir.[7]
4282... Bize Müsedded haber verdi, Onlara Ömer b. Abîd haber
vermiş.[8] Bize
Ebû Bekir, yani İbn-i Ayaş haber verdi. (H), bize Müsedded haber verdi, bize
Sûfyân'dan Yahya haber verdi (H). Bize Ahmed b. İbrahim haber verdi. Bize
Ubeyduilah b. Musa haber verdi.
Bize Zaide haber verdi. (H) Bize Ahmed b. İbrahim haber verdi, bana
Ubeyduilah b.Mûsa Fıtri'dan haber verdi, dedi. (Rivâyetlerdeki) mânâ aynıdır.
Bunların hepsi Asım'dan, Asım, Zir'den o da Abdullah (b.Mes'ûd (r.a)
vasıtasıyla Rasûfullah (s.a)'den rivayet etmiştir;
Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Dünyada sadece bir gün kalsa, -Zaîde, hadisinde şöyle dedi -
Allah o günü uzatır da - sonra bütün râvîler ittifak ettiler.[9] -O
günde Benden veya ehli beytimden, adı adıma, babasının adı da babamın adına
uyan bir adam gönderir"
Fitr hadisinde şu ilâve vardır:
O şahıs "dünyayı, zulümle dolduğu gibi, adaletle
dolduracaktır" Süfyân hadisinde şöyle dedi. , Araplara, adı adıma uyan
ehl-i beytimden biri hakim olmadıkça dünya son bulmayacak, - Veya gitmeyecektir
-[10]
Ebû Davûd der ki, Ömer ve Ebu Bekr'in (rivayetleri) Süfyân'm (rivayetinin)
aynıdır, (yani son ilâve, bunların rivayetinde de vardır.[11]
Tirmizî, hadis-î şerif için "Hasen Sahîh" demiştir.
Dipnotta da işaret edildiği gibi bu hadis, müsannıfa beş ayrı isnâdla
gelmiştir. Bu isnâdlardaki rivayetler mânâ itibariyle aynı olmakla birlikte,
lâfız olarak aralarına bazı küçük farklar vardır. Metinde bu farklar
gösterilmiş, tercemeye de aynen aktarılmıştır. Ancak bu: okuyucu için, hadisin
mânâsını anlatmakta, bir güçlük doğurmaktadır. Onun için, hadiste ifâde edilen
mânâyı tekrar atkarmak istiyoruz.
Efendimiz'in beyânına göre, dünyanın ömründen sadece bir gün bile kalsa
Cenab-ı Allah, o günü uzatacak ve Rasûlullah'in ehl-i beytinden Abdullah oğlu
Muhammed isminde bir zat gönederecektir. Bu zat tüm araplara hakim olacak ve
daha önce zulümle dolan dünyayı adaletle dolduracaktır.
Ulemanın beyanına göre, Rasûlullah'ın geleceğini haber verdiği bu zat
Mehdî'dir. Mehdî'nin, Rasûlullah'ın ehl-i beytinden olduğu, hadisle sabit
olmakla beraber, oun Hz. Hasan'm mı yoksa Hz. Hüseyin'in mi soyundan geleceği
konusunda bir nâss yoktur. Bu yüzden Ulema bu hususta ihtilâf etmiştir.
Aliyyü'l Kârî Mirkat'da, iki nesebin birlikte bulunmasına bir engel
olmayacağını, zahire göre Mehdî'nin baba tarafından Hz. Hasan, Anne tarafından
Hz. Hüseyin'e mensup olacağını söyler. Bunu söylerken de Hz. İbrahim'in oğullan
İsmail ve İshak (s.s)'a kıyas yapar, îsrailoğullarının bütün peygamberleri Hz.
îshak'm soyundan geldiği halde bizim Peygamberimiz (s.a), Hz. İsmail'in
soyundan gelmiş ve Öbürlerinin tümü makamına kâîm olmuştur. Aynı şekilde
İmamların çoğu ve Ümmetim büyükleri, Hz. Hüseyin'in soyundan gelmiştir. İşte
buna karşılık beklenen Mehdî'nin de Hz. Hasan'ın soyundan gelmesi muvafıktır.
İşte evliyanın sonuncusu olacak olan bu zat, diğer büyük zevatın yerine ka-îm
olacaktır.
Hadisten, gelecek zatın adının Muhammed, babasının adının da Abdullah
olacağı bildirilmektedir. Bu, beklenen Mehdî'nin, Samerra'daki bir dehlizde
gizli olan Muhammed b. Hasen el - Askerî olduğunu söyleyen Şiâyı
reddetmektedir. Çünkü onların iddia ettikleri Mehdî'nin babasının adı Abdullah
değil Hasen'dir.
Efendimiz'in bildirdiğine göre, Mehdî geldiğinde yeryüzünü adaletle
dolduracaktır. Kimi alimler bundan maksadın tüm dünya, kimi alimler Arap
ülkeleri ve ona tâbi yerler olduğunu söylerler.
Süfyân'ın rivayetine göre, Mehdî tüm Araplara malik olacaktır. Alimler
"Araplar"m galibe nazaran zikredildiğini, onun sadece Araplara değil
tüm kavimlere mâlik olacağını söylerler. Rasülullah'ın sadece Arapları anması,
o zaman Müslümanların araplardan oluşması, ya da diğer halklar müslüman olunca,
ilk müslüman olan Araplarla tek millet gibi olmalarıdır. Şüphesiz, doğrusunu
Allah bilir.[12]
4283... Ali (b. Ebî Talib) (r.a)'dan; Rasûlullah (s.a)'in
şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.
Dünyanın ömründen sadece birgün kalsa bile, Allah (c.c) benim ehl-i
beytimden bir adam gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi,
Adaletle dolduracaktır.[13]
Bu hadisin senedi sağlamdır. İsnâddaki Fıtr b. Hânife’yi Ahmet b.
Hanbe], Yahya b. Saîd el-Kettân, Yahya b. Maîn, Nesaî, î, İbn Sa'ad ve Sâcî
sika kabul etmişlerdir.
Bu hadis, yukarıda geçen hadisle aynı mânâdadır. Rasûlullah'ın söz konusu ettiği şahıs
Mehdî'dir. Yukarıda gerekli malumat verilmiştir.[14]
4284... Ümmü seleme (r.a)şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a)'i
şöyle buyururken işittim:
"Mehdî[15]
benim ailemden, Fatima'nın oğullarındandır."
Abdullah b. Cafer şöyle demiştir:
Ebûl MelhYi, Ali b. Niifeyl'i överken ve onun iyiliğini söylerken dinledim.[16]
Hadisin İbn Mâce'deki rivâyetinde"benim ailemden cumiesi"
mevcut değildir.
"Benim ailem" diye terceme ettiğimiz” kelimesi birkaç mânâya
gelmektedir. Hattabî, bu kelime ile ilgili olarak şu mânâlara işâret
etmektedir.
a) Kişinin, kendi sulbünden gelen oğlu,
b) Kişinin akrabaları,
c) Kişinin amcaoğullan Hz. Ebu Bekir Sakîfe gününde, "Biz, Rasûlullah'ın
amca oğullarıyız" demiştir.
İbnü'l Esîr, En-Nihâye adındaki eserinde bu kelimeyi şöyle izah etmiştir:
kişinin en yakın akrabasıdır. Hz. Peygamber'in ıtresi Abdû'l Muttalip
oğullandır. Kureyş olduğu da söylenmiştir. Meşhur olan, onların, kendilerine
zekat verilmesi caiz olmalayanlar (Haşimoğullan) olduğudur.
Hadisin devamında Efendimiz, Mehdî'nin Hz. Fâtıma'mn evlâdından
olacağını beyan buyurmuştur. Hafız İmâduddin, bu ifadeyi göz önüne alarak
Mehdî'nin Abbasilerden sonra çıkacağını söylemiştir.
Sindi de İbn. Mâce Hâşiyesi'nde, İbn Kesîr'den şunları nakleder:
"Dârakutnî'nin Efrâd'da, Osman b. Affan'dan merfu olarak rivayet ettiği;
"Mehdî, amcam Abbas'in oğullarındandır", hadisi garibtir. Dârakutni'
'nin de dediği gibi o hadisi sadece, Beni Hâşim'inin azaltısı Muhammed b.
el-Velid rivayet etmiştir."
Munâvî de, o hadisin senedinde bir yalancının bulunduğunu söyler.
Bu hadis, Mehdî'nin Hz. Fatıma'nın oğulları arasından çıkacağı konusunda
açıktır. Ama hangi oğlunun neslinden geleceği konusunda bir açıklık yoktur. Bu
konu 4282. hadisin şerhinde açıklanmıştır.
Hadisin sonunda Abduîah b. Cafer, Râvîlerden Ali b. Nüfeyl'in güvenli
bir râvî olduğuna dikkat çekmek istemiştir. Onu böyle bir izaha gerek duyduran
sebep Ali b. Nüfeyl hakkındaki bazı söylentilerdir. Ulema genelde bu zat
hakkında (Lâ be se bih) tâbirini kullanmaktadır.[17]
4285... Ebû Saîd El Hudrî (r.a)'dan rivâyt edildiğine göre,
Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Mehdî ben (im neslim) dendir. O açık alınlı ve ince burunludur.
Dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak ve yedi sene hüküm
sürecektir."[18]
"Açık alınlı" diye terceme ettiğimiz terkibi, aslında,
"başının ön tarafının saçı dökülmüş veya saçının yarısı dökülmüş"
mânâlanndandır. "İnce burunlu" diye terceme ettiğimiz terkibinin de
ayrıca, uzun burunlu, yumru burunlu mânâlarına gelmesi ihtimal vardır. Aliyyü'l
Kâıl bundan maksadın "yassı ve yumru burunlu" omadiğını, çünkü onun
çirkin görünümlü olduğunu söyler.
Bu hadiste Efendimiz, yukarıdakilerden farklı olarak Mehdî'nin şeklini
tarif etmiş, kalacağı müddeti söylemiştir. El Münâvî bir rivayette yedi senenin
yanı sıra "Veya dokuz" sene ilâvesinin, başka bir rivayette de
"Allah ona üçyüzbin melekle yardım edecektir." ilâvesinin yer aldığını
söyler.
El-Münzirî, hadisin isnadındaki İmrân b. Kattan'm, Buharı, Affan b.
Müslim ve Yahya b. Saîd el Kattan tarafından Sîka kabul edildiğini, Yahya b.
Maîn ve Nesaî'nin ise zayıf saydıklarını, el - Hülâsa'da da Ah-med'in :
"Hadisinin sâlih olduğunu umarım" dediği nakledilir.[19]
4286... Rasûlullah (s.a)'in hanımı Ümmü seleme (r.a)'dan
Rasûlul-lah'm şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.
"Bir halife öldüğünde kargaşa çıkacak. Medineliler'den birisi,
Medine'den çıkıp, Mekke'ye kaçacak. (Ama) Mekke'lilerden bazı insanlar, onu
(bulunduğu yerden) çıkarıp, istemediği halde (Kabe'de) Rükün ile Makam-ı
İbrahim arasında ona bîat edecekler. Şam'lilarda Onun üzerine bir ordu
gönderilecek, ama o ordu Mekke ile Medine arasındaki Beydâ denilen yerde yere
batacak.[20] İnsanlar bunu görünce,
Şam'ın ebdâli ve Iraklıların asâîbi (şam ve Irak'ın hayırlı salih kulları) ona
gelip,[21] bîat edecek. Sonra Kureyş'ten, dayıları Kelp
(kabilesinden) olan bir adam çıkıp, o biat edenler ü/erine bir ordu gönderecek.
Fakat bîat edenler, Ben-î Kelb'linin gönderdiği orduya galip gelecekler. Bu
ordu Kelb'in gönderdiği ordudur, (o zaman) Kelb'in ganimetinde hazır
bulunmayana yazık!... Halife olan zat (Mehdî) malı taksim edecek. İnsanlardan
bir kısmı, Peygamberlerinin Sünneti ile amel edecek, İslâmiyet yeryüzüne
tamamen yerleşecek. (Mehdî) yedi sene kalıp, sonra vefat edecek ve Müslümanlar
onun namazını kılacak"
Ebû Davûd derki:
"Bazıları Hişâm'dan rivayetle, dokuz sene" bazıları da
"yedi sene" dedi.[22]
4287... Bize Harun b. Abdullah haber verdi, bize Hemmaırdan
naklen Abdüssamed haber verdi. Hemmam'da katâde'den bu hadisi rivayet etti.
Hemmam rivayetinde "dokuz sene" dedi.[23]
Rasûlullah (s.a) bir halife öldüğünde insanlar arasında kargaşa
çıkacağını haber vermektedir. Bundan maksat, bir şahsın ölmesi değil, devlet
otoritesinin kalkmasıdır. Çıkacak ihtilâftan Murad'da ehl-i hâl ve'l akdin
arasında çıkacak olan anlaşmazlıktır.
Bu ihtilâf anında, Medine'den çıkıp, Mekke'ye koşacak olan şahsın bu
hareketine sebep ya başa geçmeyi istememesi, ya da çıkan fitneden kork-masıdır.
Anılan zatın Mekke'ye kaçmasına sebep, oraya girenin emin oluşudur.
Tîbî, Ebû Davud'un bu hadisi Mehdî konusuna almış olmasına dikkat
çekerek, hadiste anılan zatın Mehdî olduğunu söylemektedir.
Metinden anlaşıldığına göre, anılan zata Mekke'de biat edilince, kendisi
ile savaşmak üzere Şam'dan bir ordu gönderilecek, fakat, Mekke ile Medine
arasındaki Beydâ denilen yere gelince yer yarılıp bu orduyu yutacaktır.
İnsanlar, bu Harikulade hadiseyi görünce Şam'ın efdâlleri (hayırlıları) gelip
ona bîat edecektir.
Ebdâl: Bedel kelimesinin çoğuludur. Nihâye'de "Bunlar Evliya ve
âbîdlerdir. Tekili bedeldir. Onlardan birisi öldüğünde yerine başkası geldiği
için bunlara bedel denilmiştir" denilmektedir.
Süyûtî Mirkat'üs - Suûd'da, Kütüb-ü Sitte içerisinde Ebdâl'in sadece
Ebû Davud'un bu hadisinde varid olduğunu söyler.
Avnü'l Ma'bud Müellifi, Ebdâl hakkında Kütüb-i Sitte'nîn haricindeki
hadis kitaplarında birçok hadisin bulunduğunu söylemiş ve şunları nak-letmiştir.
Ubâde b. Sâmir (r.a)'den, Merfü olarak rivayet edilmiştir. "Bu ümmetteki
ebdâl otuz kişidir" Onların kalpleri Hz. İbrahim (s.a)'in kalbi üzeredir.
Onlardan birisi öldüğünde Allah başkasını kor. "Ahmed b. Hanbel)
Ubâde b. Sâmît (r.a)'dan, rivayet edilmiştir. "Ümmetim
içerisindeki Ebdâl otuz'dur. Yeryüzü onlarla ayakta durur. Onların hürmetine
yağmur yağar ve insanlar onlar sebebiyle yardım görürler." (Taberanî)
Avf b. Mâlik (r.a)'den, rivayet edilmiştir;
"Ebdâl Şam'hlar arasındadır. Onlar sebebiyle yardım görürler ve
onların sayesinde rızıklamrlar." (Taberanî)
Hz. Ali (r.a)'den, rivayet edilmiştir;
"Bedeller (ebdâl) Şam'dadır. Onlar kırk kişidir. Her biri öldüğünde
Allah yerine başkasını koyar. Onlar sayesinde yağmur yağar. Onların hürmetine
düşmanlara karşı muzaffer olurlar. Onların hürmetine Şam'hlar azap
edilmezler". (Ahmed b. Hanbel)
Bu hadisin Hâkim'deki rivayetinde şu ilâvelerde vardır: "Onlar insanları
çok namaz, çok oruç, ve çok teşbihle geçmediler, ama güzel ahlâk, samimiyet,
hüsnüniyet ve kalp temizliği ile geçtiler. Onlar Allah'ın hizbidirler".
Münâvî, "Ebdâl'm sayısının bu hadiste kırk, az önce geçen bir
hadis de otuz olarak anılması zarar vermez. Çünkü onların tamamının kırk,
kalpleri Hz. İbrahim'in kalbi üzere olanları otuz kişidir. On tanesi ise böyle
değildir" der.
îbn Ömer (r.a)'denrivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
:Her asırda ümmetimin hayırlıları beşyüzdür. Ebdâl'dc kırktır. Beşyüz ve kırk
hiç eksilmez. Bunlardan her biri öldüğünde, beşyüz kişiden Allah (c.c) birisini
kırka katar" Sâhâbîler, "Yâ Rasûlullah onların amellerini bize haber
ver" dedi.Efendimiz: "Kendilerine zulmedenleri affederler,
kendilerine kötülük yapana iyilik ederler, Allah'ın kendilerine verdiği malı
dağıtırlar" buyurdu. (Ebû Nuaym el-İsfahânî, Hilyetü'l - Evliya)
Görüldüğü gibi bu hadislerin hepsinde, Rasûlullah Efendimiz, bu ümmet
içerisinde otuz ya da kırk sâlih kulun bulunacağım; onların yüzü suyuna
dünyanın ayakta durup, insanların nzıklanacaklarım haber vermiş ve bunları
"Ebdâl" diye isimlendirmiştir. Asaib: Hayırlılar demektir. Rasûlullah
(s.a) Iraklılar'dan bîate gelecek olanları bu kelime ile ifâde buyurmuştur.
Aliyyü'I Kân bu kelimenin, (asabe kelimesinin çoğulu olup, Hayırlar manasına
geldiğini söyler. Nihayede ise bu kelimenin kelimesinin çoğulu olup on ile
kırk kişi arasındaki topluluk mânâsına geldiğini belirtmiştir.
Alimler bu kelimenin, Ebdâl ile yanyana zikredilişini göz önüne alarak
hayırlılar mânâsını daha uygun görmüşlerdir.
Hadisin devamında Ben-Î Kelp kabilesine mensup birisinin etrafına
topladığı ordu ile Mehdi'ye saldıracağı, ama Mağlup olup malarının Meh-dî
tarafından ganimet olarak dağıtılacağı bu savaşa katılmayıp ganimetten mahrum
olanların, büyük bir fırsatı kaçırmış olacakları bildirilmektedir. Önündeki
engelleri aştıktan sonra Mehdi, Efendimizin sünneti üzere yaşayıp muamele
edecek, İslam'ı tam,olarak yerleştirecek ve bir rivayete göre yedi, diğer bir
rivayete göre dokuz sene yaşayıp vefat edecek, Müslümanlar da onun cenaze
namazını kılacaklardır.[24]
4288... Bize İbnü'l Müsenna haber verdi, Bize Amr b. Asım
haber verdi. Bize Ebûl Avam haber verdi.Bize Katâde Ebûl Halil'den, O Abdullah
b. Halis'ten , o da Ümmü Seleme (r.a) vasıtasıyla Rasûlullah (s.a)'den bu
(yukardaki) hadisi rivayet etti. Muâz'm hadisi daha mükemmeldir.[25]
4289... Ümmü Seleme (r.a)
Rasûlullah (s.a)'den (Mekke ile Medine arasında) batırılacak olanların
kıssasını haber verip (şöyle devam etti): "Ya Rasûlullah, bu orduya
istemeyerek zorla götürülen ne olacak? dedim. Rasûlullah (s.a):
Öbürleriyle birlikte o da batırılacak, ama Kıyamet Günü niyetine göre
diriltilir, buyurdu.[26]
Hâdis-i şerifin, Sahîh-i Müslim'deki rivayeti, Ubeydullah b. Kiptiyye
tankıyla şu şekildedir:
"Haris b. Ebû Rabîa ve Abdulah b. Safvan'la birlikte Ümmü'l
Mü'minin Ümmü seleme (r.a)'nın yanma girdik. (Arkadaşlarım) ona, yere batırılacak
olan Orduyu sordular. - Bu hadise İbn Zübeyn'in halifeliği günlerinde idi.-
Ümmü Seleme şöyle dedi:
Rasûlullah (s.a) "Kabeye birisi sığınacak. Ona bir ordu gönderilecek,
arzdan Beydâ'ya[27] geldiklerinde yere
batırılacaklar" buyurdu. Kendisine: Yâ Rasûlullah, zorla getirilenler ne
olacak?" dedim. ''Onlarla birlikte o da batırılacak ama, kıyamette
niyetine göre diriltilecek" buyurdu.
Müslim'deki başka bir rivayette Sâhâbîlerin, Rasûlullah'a "Yâ Rasûlullah,
bazen yol insanları toplar" dedikleri, Hz. Peygamber (s.a)'inde:
"Evet onlar içerisinde kasıtlı olanı, mecbur kalanı ve yolcusu bulunur.
Bunların hepsi bir çırpıda helak olurlar, çeşitli yerlerden çıkarlar. Allah
onları niyetlerine göre diriltir." şeklinde cevapladığı bildirilmektedir.
Ebûl Velid el-Kattanî, Ümmü seleme (r.a)'mn, Hz. Muâviye'den evvel
vefat ettiğini, dolayısıyla İbn Zübeyr'in hilâfetine erişemediğini söyleyerek
hadisteki bir zaafa işaret etmiştir. Kâdî İyâz ise, onun, Muâviye-nin oğlu
Yezîd zamanında vefat ettiği yolunda rivayetler bulunduğunu söyler.
Hadîste anılan ve Mekke ile Medine arasında Beydâ denilen yerde batırılacağı
bildirilen ordu ile ilgili bilgi 4286 numaralı hadîs izah edilirken verildi.
Bu rivayette dikkatimizi çeken bir konu şudur;
Bir topluma azap ve helak geldiği zaman iyi kötü ayırımı yapmaz topluma
hep birden gelir. Suçu olmayanlar, uğradıkları azabın karşılığını öbür dünyada
alırlar. Bir de bizzat kendileri kötülük yapmamakla birlikte, emr-i bi'l maruf
Nehy-i ali'l Münker vazifesini ihmâl ettiklerinden dolayı aynı azabı haketmiş
olabilirler.
Hâdis-i Şerif, kötü insanlardan uzak kalmanın, onlarla işbirliği yapmamanın
gereğine işaret etmektedirler.[28]
4290... Ebû İshak'tan rivayet edildiğine göre;
Hz. Ali (r.a) oğlu Hasan'a bakıp şöyle demiştir:
"Benim şu oğlum Rasûlullah (s.a)'in isimlendiği gibi seyyiddir.
Onun sulbünden, adı Nebimizin adından olan, ona yaratılışta değil, huyda benzeyen
bir adam gelecektir."
Hz. Ali kıssayı zikretti, "Dünyayı Adaletle dolduracak..."
dedi.
Harun şöyle dedi: Bize Amr b. Abi Kays Mutarrıf b. Tariften o Ebî
Hasen'den, o'da Hilâl b. Amr'dan şöyle dediğini rivayet etti:
Maverâünnenehir'de el-Haris b. Harras[29]
adında bir adam çıkacak. Onun (ordusunun) önünde Mansur denilen birisi
bulunacak, Kureyş'in Rasûlullah'a imkan verdiği gibi âl-i Muhammed'e
(Hilâfetine) imkân verecek - veya hazırlayacak.[30] Her
mü'minin ona yardım etmesi veya onun davetini kabul etmesi vaciptir.[31]
Hz. Ali (r.a) oğlu Hasen (r.a)'in, Rasûlullah'm dediği gj seyyid
olduğunu söylemiştir. Bu sözü ile Efendimiz'in, Hz. Hasen hakkında söylediği,
"Şüphesiz şu oğlum seyiddir. Umarım ki, Allah onunla Müslümanlardan iki
büyük topluluğun arasını İslah edecektir/' Hadisine işaret etmiştir.
Hadis, Mehdî'nin Hz. Hasen'in soyundan geleceği konusunda açık delildir.
Diğer rivayetlerle birleştirilince, Mehdî'nin beklenmekte olan Mu-hammed b.
Hasen El-Akserî olduğunu söyleyen Şia'nın aleyhine delil olduğu görülür. Çünkü
Muhammed b. Hasen İttifakla Hz. Hüseyin'in so-yundandir.
Mâverâünnehir, sözlükte, nehrin arka tarafı demektir. Buradaki Nehirden
Maksat Ceyhun nehridir. Mâverâünnehir, Semerkant, Buhara gibi büyük İslâm
merkezlerinin bulunduğu bölgedir. Bu bölgelerde yetişen çok değerli İslâm
alimlerinin yazdıkları kıymetli eserler, bu gün halen İslâm kültür mirasının
hazineleridir.
Hadis-i şeriften anladığımıza göre, Mâverâünnehir Bölgesi'nden el-Haris
b. Harras adında birisi çıkıp, Rasûlullah'm âline, yani Zürriyetine yardım
edecektir. El Hâris'in Ordusunun başında Mansur adında birisi olacak ve bu
şahıslar, hilâfetin Rasûlullah'm zürriyetine geçmesine imkan hazırlayacalardır.
Peygamber anılan zatların, zürriyetinin hilâfetine imkân hazırlamaları
meselesinin Kureş'in kendisine imkân hazırlamasına benzetmiştir. Bundan maksat,
yâ Ebû Talib gibi kendisi müslüman olmamakla birlikte Rasûlullah'a yardımcı
olanlardır, ya da maksat, sonuçta vuku bulan hâldir.
Hz. Peygamber, anılan bu şahıslar çıktığı zaman müzminlerin onlara
yardım etmelerinin veya onların davetlerini kabul etmelerinin gerekli olduğunu
söylemiştir.[32]
[1] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/393-394.
[2] Tirmizî, Fiten, 46.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/394.
[3] Müslîm. İmare 7; Ahmed b. Hanbel V-90,93.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/395.
[4] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/395.
[5] Müslim, İmare 6.
[6] Mâide, 12.
[7] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/395-399.
[8] Bu işaret değişik senetleri delirtmek için konulur. Bu
hadis Müellife beş ayrı isnâdla gelmiş ve bunların ara sun harfi İle ayırmıştır. "Tahvil"
anlamındadır.
[9] Buradaki şek râvî'dendir,
[10] Şek râvîdendir.
[11] Tirmizî, Fiten 52.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/399-400.
[12] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/400-401.
[13] İbn. Mâce, Fiten 34 Ahmed b. Hanbel 1-299, III -28,37.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi,
Şamil Yayınevi: 14/401-402.
[14] Sünen-i Ebu
Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/402.
[15] "Mühdi" şeklinde okumak mümkündür.
[16] İbn Mâce, Fiten 34.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/402.
[17] Sünen-i Ebu
Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/402-403.
[18] Ahmed b. Hanbel II-291, 111-17.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/403-404.
[19] Sünen-i Ebu
Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/404.
[20] Beydâ'nın bir yer ismi olduğunu söyleyenler olduğu
gibi. Mekke ile Metline arasındaki kuru araziye denildiğini söyleyenlerde
vardır.
[21] Makam-ı İbrahim ile Rükün arasında.
[22] Ahmet 6/316.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/404-405.
[23] Sünen-i Ebu
Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/406.
[24] Sünen-i Ebu
Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/406-408.
[25] Sünen-i Ebu
Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/408.
[26] Müslim fiten 4.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/408-409.
[27] Veya çöle. Müslimdeki bir rivayet hu kelimeye (çöl)
diye açıklamıştır.
[28] Sünen-i Ebu
Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/409.
[29] Avnü'l Ma'bûd'da bu isim El Haris Harrâs şeklindedir. Bu durumda el-Haris İsmi
Hairas'da mesleği olur ki, çiftçi demektir. (X): Bu rakam iki defa
tekrarianmis.hr. bu ve önceki hadis, Aynii'l Ma'budda numarasızdır.
[30] Şek ravîdendir.
[31] Şek râvîdendir.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/410.
[32] Sünen-i Ebu
Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/410-411.