2. Kitabet Akdinin Bozulması Halinde
Mukateb Kölenin Satılabileceği Konusunda Gelen Hadisler. 4
3. Şartlı Olarak Hürriyetine
Kavuşturma
Kölenin Kendi
Payı Kadar Olan Kısmını Hürriyete Kavuşturması
6. kölenin çalıştırılamayacağını
rivayet eden kimseler (in rivayet ettiği hadisler)
7. Nikahı Haram Olan Bir Yakınını
Köle Edinmiş Olan Kimse Hakkında (Gelen Hadisler)
8. Efendisinden Çocuk Dünyaya Getiren
Cariyeleri Azad Etmek
9 Müdebber Kölenin Satılması (Caiz
Midir?)
Tedbir Akdinin Hükmü İki Kışıma Ayırılır:
11. Malı Olan Bir Köleyi Azad Eden
Kimse Hakkında (Gelen Hadisler)
14. Hangi Köleyi Azad Etmek Daha
Faziletlidir?
15. Kişinin Sıhhatli İken Köle Azad
Etmesinin Fazileti
"İslam hukukuna
nazaran insanlara asıl olan hürriyettir. Bütün insanlar dünyaya hür olarak
gelirler. Yalnız muhariblik sıfatı, gayri müslimlerin hürriyetten mahrumiyetini
sonuçlandırabilir ve bu mahrumiyet, bilvasıta bunların evlad ve ahvadına da
müteveccih bulunabilir.
Müslümanlık yayılmaya
başladığı bir devrede bütün milletlerde şiddetli bir surette esirlik usulü
mevcut bulunuyordu. Her millet muharebelerde ve sair sebeplerle elde ettiği
esirleri öldürüyor veya pek meşakkatli işlerde hayvanlara bile yapılması reva
olmayacak bir tarzda istihdam ediyordu. Her millet düşmanın kuvvetini
azaltmak, kendi kuvvetini arttırmak için esaret müessesesini yaşatmaya
mecburiyet görmekte idi. Kendi varlığını müdafaya mecbur olan İslamiyette bu
müesseseyi büsbütün ihmal edemezdi. Çünkü o takdirde hayatı tehlikeye düşmüş,
mukabele-i bilmi-sil silahından mahrum kalmış olurdu. Bunun içindir ki,
İslamiyetde esaret usulünü kabul etmiş, esirler hakkında icab-ı hale ve düşmanların
hareketlerine göre muamele yapılmasını tecviz eylemiş, fakat bu müesseseyi tarihte
bir misli görülmemiş bir surette İslaha çalışmış, hürriyet nimetinden mahrum
kalanlara karşı büyük bir şevkat ve himaye göstererek bunların haklarına pek
çok riayet edilmesini kendi mümtesiblerin emir ve tavsiyede bulunmuş,
hürriyetlerini kaybetmiş olan insanları tekrar hürriyetlerine kavuşturmayı
esasen bir umde olarak iltizam eylemiştir.
İşte bu yüksek şevkat
ve himayeden dolayıdır ki esirleri, köleleri, cariyeleri azad etmek, yani
bunları fıtraten haiz oldukları hürriyetlerine kavuşturmak için İslam
hukukunda bir çok hükümler mevcut bulunmuştur. Nitekim bu hakikat aşağıdaki
meselelerde güzelce anlaşılacaktır.
Ezcümle bazı
günahların affı için köle ve cariye azad etmek suretiyle kefarette bulunmak
vecibesi de îslamiyetin bu babtaki ulvi gayesini, hürr-yite verdiği büyük
kıymeti tecelli ettirmeye kafidir.
"Herhangi bir
müsiüman, bir müslüm şahsı azad ederse Allahü Teala hazretleri, onun her uzvu
mukabilinde o azat eden zatın bir uzvunu ateşten halas eder". Ne büyük
teşvik, ne muazzam mükafat!"[1]
3926... Amr b.
Şuayb'm dedesinden rivayet olunduğuna göre Peygamber (s.a.v.)
"Hürriyetine kavuşmak için efendisine belli bir para ya da mal vermek
üzere) kitabet anlaşması yapan bir köle, vermeyi vaad ettiği şeyden üzerinde
(ödenmedik) bir dirhem kaldığı sürece (yine) köledir." buyurmuştur. [2]
Kitabet, mukatebe:
Efendi ile köle arasındabir mal üzerine yapılan akiddir. Buna göre köle
kendisini efendisinden satın alır. , borcunu ödeyince azad olur. Kitabet akdinden
sonra köle kendisi için çalışır, kazandığı mal kendisinin olur.
Mükâtib : Kölesi ile
kitabet akdini yapan mevlâ(efendi) idir.
Mükateb : Efendisi ile
kitabet akdini imzalamış olan köle demektir.
Cariye olursa
"Mukatebe" denilir. Mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerif;
"İnsanın, henüz borcunun tümünü, ya da taksidinin bir kısmını henüz
ödememiş olan kölesini satması caizdir." diyen ulemanın delilidir.
Bu görüşte olan
ulemaya göre;; hadis-i şerifte borcunun tamamını ödemeyen mükateb bir
köleliğinin devam ettiğinin ifade edilmesi, bu durum da olan mükateb kölenin
hala efendisinin malı durumunda olduğunu ve dolayısıyla efendisinin onu
satmasına hiç bir engel bulunmadığını gösterir, ayrıca efendisine olan borcunu
henüz ödememiş durumda olan mükateb bir kölenin, gerek şahitlikte gerekse
lehine ve aleyhine olan cinayet davalarında, mirasta ve hadlerde köle hukukuna
tabi olması da efendisinin onu satmasının caiz olduğuna delalet eden diğer bir
husustur.
İbrahim en Nehaî ile
Ahmet b. Hanbel, mükateb köleyi satmanın caiz olduğu görüşündedirler. Malik b.
Enes de bu görüştedir. îmam-ı Şafii'nin eski görüşü böyle idi. Fakat sonradan
bu görüşünden dönmüş ve mükateb köleyi satmanın caiz olmadığını söylemiştir.
Nitekim İmam Ebu Hanife ile taraftarları da mükateb köleyi satmanın caiz
olmadığı görüşündedirler.
Ancak şurasını iyi
anlamak gerekir ki, mükateb köleyi satmanın caiz olduğunu söyleyenler, bu
kölenin kalan borcunu yeni efendisine ödemesi halinde hürriyetine kavuşması
şartıyla satışı caiz görmektedirler. Yoksa taksitlerini ödemekte olan veya
kendisine tanınan süre henüz bitmemiş olan bir köleyi efendisiyle olan kitabet
akdini iptal ederek satmanın caiz olduğunu söyleyen hiç bir ilim adamı mecut
değildir.
Ayrıca bu hadis-i
şerif, henüz borcunu efendisine ödemeden vefat eden mükateb bir kölenin -geride
borcunu ödeyecek kadar bir mal bırakmış bile olsa- köle olarak vefat etmiş,
dolayısıyla geri kalan malının ve evladının efendisine ait olacağına delalet
etmektedir. Ömer b. Hattab, Zeyd b. Sabit, Ömer b. Abdulaziz, Zührî, katade,
İmam Şafii, İmam Ahmed bu görüştedir.
Bazılarına göre de bu
hadis, satılan bir malın müşteriye teslim edilmeden telef olmasıyla satış
akdinin batıl olacağına ve bir mal hükmünde olan mükateb bir kölenin de
satıldığı yeni efendisine teslim edilmeden önce ölmesiyle bu satışın hükümsüz
kalıp kölenin hür bir insan olarak ölmüş sayılacağına ve geride kalan malında
efendisinin hiç bir hakkı kalmayacağına delalet eder.
Hz. Ali ile Abdullah
b. Mes'ud da; eğer mükateb köle ölürken geride efendisine olan borcunu ödeyecek
kadar bir mal bırakarak ölmüşse bu köle hür olarak ölmüş sayılır. Eğer geride
kalan mal efendisine olan borcundan daha fazla olursa bu fazlalık miras olarak
kendi; hür çocuklarına kalır, görüşündedirler. Ata ile Tavus, en- Nehaî el-
Hasen, İmam Ebü Hanî-fe ve taraftarları ile imam Mâlik de bu görüştedirler.
Yine bu hadis-i şerif,
efendisine olan borcunu ödeyen kölenin hürriyetine kavuşmuş olacağına delalet
etmektir. Hürriyetine kavuşan köle ile efendisi arasında mevle'l-ıtâka bağı
meydana gelir. Yanı, bu kölenin zevilerham da dahil olmak üzere hiç bir yakını
bulunmaması halinde mallarına eski efendisi varis olur.[3]
3927... Amr
b. Şuayb'ın dedesinden rivayet olunduğuna göre; Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: "Hürriyetini geri amak için efendi-siyle yüz ukiyye (vermek)
üzere kitabet akdi yapan bir köle bunu öder de (üzerinde ödenmedik) sadece on
ukkıye kalırsa o (yine) köledir. Yüz dinar üzerine anlaşıp da on dinarı
ödemeyen köle de yine köledir."[4]
Ebu Davud dedi ki: (Bu
hadisin senedinde bulunan Abbas el-Cüreyri o, (gerçekten) Abbas el-Cüreyri
olamaz. (Hadis alimleri) bunun bir yanlışlık olduğunu ve başka bir ravi
olabileceğini söylediler.[5]
Ukıve: Bir ağırlık ölçüsüdür. Dilimize okka olarak geçmiştir. Bir ukiye kırk
dirhemdir. Memleketimizde bir dirhem
Hadis-i şerif;
"mukateb köle efendisine olan borcunun tümünü ödemedikçe bu borcunun
ekserisini ödemiş bile olsa köle sayılır." diyen cumhur ulemanın
delilleridir. Hanefilerle Şafiiler ve İmam-ı Malik de bu mevzuda cumhuru ulema
içerisinde yer almaktadır.
Ali (ra), borcunun bir
kısmını ödeyen mukateb kölenin, ödediği mal nisbetinde vücudunun kölelikten
azad olacağını söylemiştir.
Ebu Bekir, Kâdî ve
Hanbelilerden Ebu'l Hıtab'a göre ise, borcunun dört de üçünü ödeyip de kalanım
ödemekten aciz kalan bir mukateb köle hümyetine kavuşmuş olur.
Delilleri ise,
"Mukâtebe diyet, veya miras düşerse, kendisinden azad edilebileceği
miktara göre miras alır. Mukatebin diyeti ise bedelinden ödemiş olduğu hisse
nisbetinde hür diyeti, geri kalan hisse nisbetinde de köle diyeti olarak
verir."[6]
Mealindeki hadis-i
şeriftir. Ancak bu hadis cumhura göre bir önceki hadisle neshedilmiştir. Fakat,
ihbarı cümlelerde nesh olmaz gerekçesiyle cumhurun bu görüşüne itiraz etmiştir.
Hz. Ömer ile Hz Ali'ye göre ise borcunun yarısını ödeyen mukateb, kölelikten
kurtulur. en-Nebai de bu görüştedir.
Abdullah b. Mes'ud'a
göre, eğer bu köle borcundan kendi değeri kadarını ödediği halde yine de borcu
bitmemişse, borçluluktan kurtulmamış demektir.[7]
3928... Ümmü
Seleme'nin mukateb kölesi Nebhân'dan rivayet olunduğuna göre; kendisi, Ümmü
Seleme'ye şöyle derken işitmiş:
Resulullah (s.a) bize
dedi ki:
"(Ey kadınlar topluluğu),
birinizin bir mukateb kölesi varsa ve bu kölenin yanında (size olan borcunu)
ödeyecek kadar da mal varsa artık o bu köleye karşı (çarşafıyla) örtülü
bulunsun."[8]
Ümmü Seleme (r.a) Hz.
Peygamber (s.a.v.Vm mübarek zevcelerindendir. Nebhan (r.a) ise onun kölesidir.
Bu hadis-i şerif,
sahibesiyle kitabet anlaşması yapan erkek bir kölenin, sahibesine olan borcunu
ödeyecek kadar bir malı temin etmesi halinde bu parayı henüz teslim etmemiş
bile olsa derhal hürriyetini kazanmış olacağını ve artık bu kölenin o evin
halkı olmaktan çıkıp ecnebi bir erkek haline geleceğini; binaenaleyh, eski
hanımefendisinin, ecnebi erkeklere karşı nasıl örtünüyorsa buna karşı da öyle
örtünmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Görülüyor ki, bu
hadis-i şerif, mukateb bir kölenin borcunun tümünü efendisine ödemedikçe
kölelikten kurtulmuş olmayacağını ifade eden 3927 numaralı Amr b. Şuayb
hadisine zahiren aykırı düşmektedir. Bu mevzuda Sübülü's- Selam'da şöyle
denilmektedir:
"Bu hadis-i şerif
iki meseleye delildir:
1- Mükâteb
(efendisi ile kitabet akdi imzalayan köle), kitabet akdi gereği ödemesi icab
eden borcunu ödeyecek kadar mala sahip olursa hür hükmündedir. Artık sahibi
kadınsa mukatebden kaçınması icab eder.
Bu hadis, Amr b. Şuayb
hadisine muarız ise de İmam Şafii bu iki hadisin arasını bulmuş ve "Ümmü
Seleme hadisi Peygamber (s.a.v.)'in zevcelerine mahsustur. Mukatebleri kitabet
bedelini bulursa henüz fiilen ödememiş bile olsa onlar mukateblerden
kaçınacaklardır, Nitekim Hz. Zem'a (r. anha)'ya İbn Zem'a'nın yanına çıkması
men edilmişti. Halbuki, "Çocuk döşeğe aittir." buyurulmuştu."
demiştir.
Bazıları iki hadisin
arasını şöyle bulmuştur: Amr b. Şuayb hadisinden murad; mukatebin zimmetinde
bir dirhem dahi borç kaldığı müddetçe o köledir, demektir. Ümmü Seleme hadisi
ise, bütün borcunu ödeyecek malı bulmuş da henüz teslim etmemiş mukatebe
mahsustur. Vakıa Ümmü Seleme'den: "Biriniz kölesini mukâtep yaparsa
üzerinde kitabet bedelinden bir şey kaldığı müddetçe köle, sahibesini görsün
fakat kitabet borcunu ödedimi artık sahibesi onunla ancak perde arkasından
konuşsun." mealinde bir hadis vardır. Fakat bu hadis zayıftır. Mevzumuzu
teşkil eden Ümmü Seleme hadisine muaraza edecek kadar sağlam değildir.
2- Hadisin
mefhumu muhalifinden bir kölenin köle olarak kaldığı müddetçe sahibi olan
kadına bakabileceği anlaşılmaktadır. San'anî, selefin ekseri uleması ile imam
Şafii'nin bu görüşte olduğunu söyler.
Hanefi kitaplarından
Hidaye isimli kitapta şöyle denilmektedir:
Kölenin
hanımefendisine bakması caiz değildir. Ancak ecnebi bir kimsenin bakabileceği
yerleri müstesna, İmam Malik; köle mahrem (ev halkı) gibidir, demiştir. İmam
Şafii'nin iki kavlinden biri budur. Onların delili, "Kadınların sahibi
olduğu kimselere görünmeleri müstesnadır."[9]
ayetitidir. Aklî delilleri ise görme ihtiyâcının muhakkak (kaçınılmaz)
oluşudur. Çünkü köle hanımefendisinin yanına izinsiz girer. Bizim delilimiz
şudur: Köle ne mahremdir, ne de koca hükmünde olan bir erkektir. Hanımefendisi
ile bilcümle (bazı suretlerde) nikahlanması caiz olduğundan ona karşı şehvet
duyacağı muhakkaktır. Onun yanına girme ihtiyacı ise muhakkak değil noksandır.
Zira köle evin dışında çıhşır. Ayet-i kerimeden murad ise, cariyelerdir. Said,
Hasan ve başkaları; sakın Nur suresi sizi aldatmasın, çünkü o köleler için
değil cariyeler hakkında nazil olmuştur, demişlerdir.
İhtiyar isimli eserde
şu satırları okuruz: Hammefedisine nisbetle köle ecnebi gibidir. Çünkü
ecnebinin fitnesinden ne kadar korkuluısa kölenin fitnesinden o kadar korkulur.
İhtilatı haram kılan naslar mutlakdır."[10]
Bezlul-Mechud
yazarının açıklamasına göre, mevzumuzu teşkil eden hadisteki
"örtünün" emri, mahrem yerlerini kapatıvermekle yetinmesin,
ecnebilerin huzuruna çıkarken örtündüğü gibi örtünmede aşırı davransın
demektir. Bu bakımdan bu emirdin borcunu ödeyecek duruma gelmeyen bir kölenin
karşısına hanımefendisinin açık saçık çıkabileceği manası çıkarılamaz. Ancak
aşırılığa varmadan örtünmek suretiyle de kölesinin karşısına çıkabileceği
manası anlaşılabilir.[11]
1- Mukateb
köle tüm borcunu ödemedikçe, kölelikten kurtulmuş olmaz.
2- Köle
hanımefendisinin mahremidir. Bu yüzden hadis Şanilerin .delilidir.
3- Arkasında
borcunu ödeyecek kadar mal bırakan mukateb köle mir olarak Ölmüş sayılacağından
evladı da hürdür. Borcundan arta kalan mal
da evladına kalır.
4- Köle
sahibi mukateb köle hususunda çok dikkatli davranmalı, onun her an borcunu
ödeyip hürriyetini kazanabilme hakkına sahip olduğunu unutmamalı ve hürriyetini
ona vermeye hazır olmalıdır.[12]
3929... Aişe
(ranha)'nin Urve'ye verdiği habere göre: (Bir gün) Berire (efendisiyle
imzalamış olduğu) ve (henüz) borcundan-bir şey ödemediği kitabet anlaşmasında
kendisine yardımcı olmasını rica etmek üzere Aişe'ye gelmiş. Aişe de ona,
"Efendilerine dön, eğer senin velâ (y-ı ıtak)'m bana ait olmak üzere
(senin bu) borcunu senin yerine ödememe razı olurlarsa (bunu) yaparım"
demiş. (Bunun üzerine) Berire (gidip) efendilerine bunu anlatmış, (fakat onlar
bunu) kabul etmemişler ve, "Sana (yapacağı bu işin sevabını Allah'dan)
umarak vela (hakkı) da bizim olmak üzere (yaparsa) yapsın" demişler.
Bunun üzerine (Hz.
Aişe) durumu Resulullah (s.a.v.)'a arzetmiş. Resulullah (s.a.v.) da ona:
"Sen (bu
cariyeyi) satın al ve hürriyetine kavuştur. Onların ileri sürdüğü şartların
hiçbir önemi ve geçerliliği yoktur. (Çünkü) vcla ancak hürriyete kavuşturan
kimseye aittir." buyurmuş. Sonra (ayağa) kalkarak şöyle demiş:
"Bu insanlara ne
oluyor da Allah'ın Kitabında olmayan birtakım şartlar ileri sürüyorlar.
Allah'ın Kitab'ında bulunmayan bir şartı ileri sürmek suretiyle bir akit
yap)miş olan kimse için ( Bu şarta uyulmasını isteme hakkı) yoktur. İsterse bu
şartı yüz defa kabul ettirmiş olsun. (Çünkü Kur'an-ı Kerim'de bulunan)
Allah'ın şartlan hakkın ve sağlamlığın ta kendisidir."[13]
3930... Urve
(r.a.)'dan rivayet olduğuna göre; Aişe (ranha) şöyle demiştir:
Berire kitabet
anlaşmasında (kendisine) yardım istemek üzere (yanıma) geldi ve, "Ben
(kendilerine) her sene bir okka (kırk dirhem gümüş, ödemek şartıyla) dokuz
okkaya kitabet anlaşması yaptım, bana yardım et" dedi. (Hz. Âişe sözlerine
devam ederek) dedi ki: (Ben de kendisine) : "Eğer efendilerin (senin
taksitlerini) bir defada ödememe ve (Senin) velân bana ait olmak üzere seni
hürriyetine kavuşturmama razı olurlarsa (ben bu işi yaparım" (cevabını
verdim).
Bunun üzerine
efendilerine gitti.
(Ebu Davud der ki:
Hadisin bundan sonraki kısmında ravi Hişam bir Önceki İbn Şihab ez-Zühri
hadisinin aynısını rivayet etti. (Ancak bir önceki hadiste geçen) Peygamber
(s.a.v.)'in sözünün sonuna ilâveten şunları rivayet etti: "(Bu insanlara
ne oluyor da birisi (kalkıp kendi kafasından)'^ falanca (bu köleyi azad
etmekten doğan) velâ (hakkı) bana aittir, diyebiliyorlar.Velâ (hakkı köleyi
bizzat) hürriyete kavuşturan kimseye aittir."[14]
Velâ: Dostluk ve
yardım manasına gelir. İslâm miras
hukukunda iki çeşit velâdan bahsedilir:
1- Köle Azad
etmekten doğan velâûl-İtâka
2-
Akitleşmeden doğan Velâü'l-muvalet: İki kişinin yek diğerine varis, koruyucu ve
diyet Ödemede yardımcı olmak üzere anlaşmalarından doğan hukuki münasebettir.
Cumhura göre İslam'dan sonra bu münasebet hukukiliğini kaybetmiştir.[15]
Kitabet kelimesini
2926 nolu hadisin şerhinde açıkladık.
Hattabi'ye göre 3929
numaralı hadis-i şerif mukateb köleyi satmanın caiz olduğuna dalalet
etmektedir. Çünkü Hz. Peygamberin Hz. Aişe'ye "Sen (onu) satın al"
buyurması bunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu-hususta cariyenin
bu satışa razı olup olmaması, taksitlerinin bir kısmını ödeyip Ödeyememesi,
taksitlerini ödemekten acze düşüp düşmemesi de önemli değildir. Çünkü
"Sen (onu) satın al" emri mutlak bir emirdir.
Mukateb köleyi satmayı
caiz görmeyenler ise, Berîre'nin satılışının kendi isteğiyle ve kendini
hürriyete kavuşturmak ve mevcut kitabet akdini bozmak gayesiyle yapıldığını ve
bu şartlan taşıyan bir mukateb, köle satışınmsa mûkatep köle satışı anlamına
gelmeyeceğini iddia etmişlerdir.
Bazıları da efendileri
Berîre'yi kalan taksitlerinin zamanı gelinceye kadar kendisinden alınması
karşılığında Hz. Aişe'ye sattıklarım, bunun da mukateb köle satmak anlamına
gelmediğini ve dolayısıyla mukateb köle satmanın caiz olmadığını iddia etmişler
ve metinde geçen, "Eğer senin velan bana ait olmak üzere, bu borcunu senin
yerine ödememe razı olursa bunu yaparım." anlamındaki cümlenin de buna
dalalet ettiğini söylemişlerdir.
Oysa bu cümlede
mukateb bir köleyi, ödenmemiş taksitleri karşılığında satmanın caizliğine
delalet eden bir ifade yoktur.
Diğer taraftan Hz.
Peygamber'in henüz teslim alınmadık bir şeyin taşınışını yasaklamış olması da
bu iddianın asılsızlığını isbat için yeterli olduğu gibi, metinde geçen;
"Sen onu satın al ve azad et." anlamında iki cümle buradaki satın
alman şeyin Berîre'nin ödenmemiş taksitleri olmayıp kendisi olduğu, diğer bir
ifadeyle mukateb bir köle olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Şeyh Takıyyûddin'in
açıklamasına göre, mukateb kölenin satılıp satılmayacağı konusunda üç görüş
vardır:
1- Mütakeb
kölenin satılması caizdir.
2- Caiz
değildir.
3- Satın aldıktan
sonra azad etmek niyetiyle caizse de, hizmette kullanmak caiz değildir.
Mükatebin satışını
caiz görenlerin delili mevzumuzu teşkil eden 3929 numaralı hadis-i şeriftir.
Ata, İbrahim,
en-Nehâi, İmam Ahmet ve bir rivayette İmam Mâlik bu görüştedirler.
İmam Ebû Hanife, İmam
Şafiî ve İmam Mâlik bir rivayete göre mükâteb kölenin satışının caiz olmadığını
iddia etmişlerdir. İbn Mes'ud ile Râ-bia da bu görüştedirler. Çünkü o,
taksitlerini ödemekten âciz kalıp Ödemeyeceği için kitabet akdi bozulmuştur.
Dolayısıyla satılırken mukateb köle değil, kitabet akdi olmayan bir köle
olarak satılmıştır.
Hattâbi bu hususta
şunları demiştir:
"Bazı kimseler,
metinde geçen "Sen onu satın al ve hürriyetine kavuştur" cümlesinin
Hz. Peygamberin, Hz. Aişe'yi Berîre'nin sahiplerine verdiği sözün aksine
hareket etmeye ve onları aldatmaya teşvik eden bir cümle olması itibariyle bu
hadis'i sahih bir hadis olmayacağını iddia etmişler.
Oysa bu cümlede böyle
bir mana yoktur. Berîre'nin efendileri, İslam'ın velâühtâka hakkının bizzat
köleyi azad eden kimseye ait olduğuna dair hükmünü bilmiyorlar ve Hz. Aişe'nin
satın alarak azad etmek istediği Berîre'nin azad ettikten sonra doğacak olan
vela hakkının kendilerine ait olmasını istiyorlardı.
Bana erişen bir habere
göre Yahya b. Eksem mevzumuzu teşkil eden bu hadis'i yanlış anladığı için onun
asılsız olduğunu söylermiş.
Bu hadis-i şerif bir
de Urve b. Hişâm tarafından rivayet edilmiştir. Urve'nin rivayetinde fazla
olarak bir de, "Sen onlara vela hakkının kendilerine ait olmasını şart
koş" anlamında bir cümle bulunmamaktadır. Musannif Ebû Dâvûd bu hadisi
sünenine alırken sözü geçen cümleyi almamıştır. Çünkü içerisinde bu cümle
bulunmayan rivayetler, bu cümlenin bulunduğu rivayetlere nisbetle daha sağlam
ve tercihe şayandır.
Şayet bu cümlenin
hadiste bulunduğu kesinlikle belli olsa bile onun. "Sen onların hakkının
kendilerine ait olması için ileri sürecekleri şartlan kabul ediver. Çünkü
onların ileri sürecekleri bu şartların hiç bir Önemi yoktur. Önemli olan
Allah'ın koymuş olduğu şartlardır. Allah'ın şartlarına göre ise velâ hakkı
köleyi azad edenindir." şeklinde te'vil edilmesi gerekir. Şafii
imamlarından Müzeni'ye göre; bu cümlede geçen "li" harfi cerri-niri
"ala" manasında kullanıldığını, binaenaleyh bu cümlenin "Sen
velâ hakkının onların aleyhine olmasını yani senin olmasını şart koş"
anlamına geldiğini söylemiş ve "lanet onların üzerinedir"[16]
ayet-i kerimesinde "li" harfi ceninin bu şekilde kullanıldığını delil
göstermiştir.
Bezlül-Mechud
yazarının açıklamasına göre, İmam Şafii de bu cümlenin aslında sağlam bir
rivayete dayanmadığı görüşündedir. Bazılarına göre Hişam bu cümleyi lafız
olarak değil mana olarak rivayet ettiği için böyle bir yanlışlığa sebep
olmuştur. Bu "şart koş" emrinin "açıkla" anlamında
kullanılmış olduğunu iddia edenler vardır. Bu takdir de hadisin manası şöyle
olur: "Berîre'yi onlara açıkla." Ancak İmam Nevevî bu tevili doğru
bulmamıştır. Hattabi'ye göre; metinde geçen "Bu insanlara ne oluyor da
Allah'ın Kitabiııda olmayan (birtakım) şartlar ileri sürüyorlar?" cümlesi,
aslında "Allah'ın Kitabında lafzen ve nassen zikredilmeyen şartlan nasıl
ileri sürebiliyorlar?" anlamında kullanılmış değildir. Bu cümle; "Bu
insanların ileri sürdüğü şartlar Allah'ın Kur'an'daki hükmüne uygun değildir.
Allah'ın Kur'an'daki hükmüne göre, insanlar arasındaki ihtilafların çözümünde
Sünnete başvurmaları gerekmektedir. Çünkü Sünnet Kur'an'm tefsiri durumundadır.
Hz. Peygamber'in Sünnetine göre de velâ hakkı azad edenindir." anlamında
kullanılmıştır.
İmam Şafii'ye göre bu
hadis-i şerif, bir köleyi azad edilmesi şartıyla satmanın caiz olduğuna delalet
etmektir. Ancka bu mana hadisin lafzında sefahatle anlaşılmış değildir. Fakat
hadisin ortaya koyduğu neticeden anlaşılmaktadır.
Şöyle ki, aslında
Hz.Berîre'nin efendileri ile Hz. Aişe arasındaki anlaşmada velâ şartı
bulunmaktadır. Azad etmeden velâ bulunmayacağına göre Hz. Berire'nin
efendileri Hz. Aişe'nin onu azad edeceğini biliyorlardı demektir. Bu durum söz
konusu akitte azad etme şartının da bulunduğunu ve bunun caiz olduğunu
gösterir.
3930 numaralı hadiste,
Berire'nin efendisiyle dokuz ukıyeye pazarlık yaptığı ifade edildiği halde ,
bazı rivayetlerde beş ukıyeye pazarlık yaptığı ifade edilmektedir.
Hadis şeriflerinin
açıklamasına göre, her iki rivayet de doğrudur. Ancak dokuz ukıyeden
bahsedilen rivayetlerde, üzerinde anlaşılan miktarın tümünden bahsedilmekte;
beş ukıyeden bahsedilen rivayetlerde ise dört sene içerisinde dört ukıye
ödendikten sonra kalan beş ukıyeden bahsedilmektedir. Bu bakımdan söz konusu
rivayetler arasında bir çelişki olduğu zannedilmemelidir.[17]
1- Velâ
hakkı azad edene aittir, bu hususta ittifak vardır.
2- Mukâteb
köle satılabilir.
3- Köle ve
cariyenin azad edilmesini şart koşarak satmak caizdir. İmam Şafii bu görüştedir.
Ancak İmam Ebu Hanife bunu caiz görmemektedir.
4- Satışta
ileri sürülen her şart satışı ifsad etmez.
5- Bir
bidatin zuhurunda devlet başkanının bir hutbe irad ederek halkı bu hususta
uyarması müstehabtır.
6- Kocası
dururken cariyeye kitabet akdi yapmak caizdir.
7- Münkeri
önlemek için mübalağa ve şiddet göstermek caizdir.
8- Cariyenin
kocası köle ise karışını kitabet akdi yapmaktan men edemez.
9- Evli bir
cariyenin satılması boşanma değildir.
10- Sahibi, mukatebin
başkalarından isteyerek tedarik ettiği kitabet taksitlerini kabul edebilir.
11- Köle ve
cariyenin haberi makbuldür.[18]
3931... urve
d. ez-ZAioeyrtien rivayet olunduğuna göre;; Aışe (r, arına) şöyle demiştir:
Cüveyriye bin e3-Haris
b. el-Mustalik, (Beni Mustalik gazvesi sonunda) Sabit b. Kays. b. Şemmas'm
yahutta (Sabit'ın) amcası oğlunun hissesine düşmüş ve (onunla) kendi üzerine
bir kitabet anlaşması yapmıştır. (Cüveyriye) gözlerin kendisine takılıp kaldığı
çok güzel bir kadındı.
Aişe (r, anha)
(sözlerine devam ederek) dedi ki: (Cüveyriye, yaptığı) kitabet anlaşmasında
(yardım) istemek üzere Resulullah (s.a.v.)'a geldi. Kapı (ya kadar gelip de
ora) da durunca kendisini gördüm. Fevkalade güzelliği ile Hz. Peygamberin
dikkatini çekeceğini düşünerek) durumundan hoşlandım. (Benim onda) gördüğümü
Resulullah (s.a.v.)'ında göreceğini anladım.
Cüveyriye, Hz.
Peygambere hitaben:
Ey Allah'ın Resulü,
ben (esir aldığın Mustalik oğullarının başkanı) Ha-ris'in kızı Cüveyriye'yim.
Benim (şu andaki) durumum sana gizli değildir. Ben Sabit b. Kays b. Şemmas'ın
hissesine düştüm. Kendi hakkımda bir kitabet anlaşması yaptım. Sana (bu)
anlaşmada (bana yardımcı olmanı) istemek için geldim, dedi. Resulullah
(s..a.v.) da:
"Senin için
bundan daha hayırlısına (bir istek) var mıdır?" karşılığını verdi.
(Cüveyriye):
"O nedir ey
Allah'ın Resulü? diye sordu. (Hz. Peygamber de):
"Senin kitabetini
(n bedelini) öderim, (sonra azad edip) seninle evlenirim." cevabını
verdi. (Cüveyriye de), "Kabul ettim" dedi. (Hz. Aişe sözlerine
devamla şöyle) dedi: Halk Resulullah (s.a.v.)'ın Cüveyriye ile velçndiğini
işittiler. Bunun üzerine, ellerinde bulunan esirleri serbest bırakmaya
başladılar, onları azad ettiler, ve; "(Bunlar) Resulullah (s.a.v.)'ın
hanımı tarafından yakınıdırlar, demeye başladılar. "Biz kavmi için
Cüveyriye'den daha yararlı bir kadın görmedik. Onun sayesinde Mustalik
oğullarından yüz (kadar) halkı hürriyetine kavuşturuldu.
Ebû Davud dedi ki; Bu
hadis velinin (velisi olduğu kızı) kendisi ile evlendirebileceğine dair kuvvetli
bir delildir.[19]
Hz. Cüveyriye, Beni
Mustalik kabilesi başkanı Haris'in kızı idi. Bu kabilenin Hendek Savaşı
Arefesinde müslümanlara karşı harp hazırlıklarına başladığı haberi alındığı
için Hz. Peygamber hicretin 5. yılının Şaban ayında[20] aniden
bu kabile üzerine yürüyüp onları mağlup etmiş, ekseriyeti kadın ve çocuk olmak
üzere yüz kadar esir almıştır.
Hz. Cüveyriye
validemiz de esirler arasında bulunuyordu. Metinde de anlaşıldığı üzere,
esirlerin taksim neticesinde Sabit b. Kays'ın payına düştü, Fakat kendi rızası
üzerine Hz. Peygamber onu sahibinden satın alıp hürriyetine kavuşturdu. Sonra
da onunla evlendi. Hz. Cüveyriye zühd ve takvası, namaz ve oruçla haklı bir
şöhret kazanmıştır. Hicretin 57. yılında vefat etti. O da Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'den
bazı hadisler rivayet etmiştir.[21] Hz.
Peygamberin, kendisine maddi yardım istemek için gelen Hz. Cüveyriye'ye bakıp
onun güzelliğini görmesi, Hz. Cüveyriye'nin o sırada henüz cariye
olmasındandır. Çünkü cariyenin yüzüne bakmak mubahtır.
Ayrıca Hz. Peygamber,
evlenmek istediği için de ona bakmış olabilir.
Bilindiği gibi bir
kimsenin evlenmek istediği bir kadına bakmasında hiçbir sakınca yoktur, isterse
bu kadın hür olsun.
Avnül-Ma'bud yazarının
açıklamasına göre; Cüveyriye Sabit b. Kays ile dokuz ııkıye karşılığında
kitabet akdi yapmıştır. Hz. Peygamber, Kays'a Cüveyriye'yi kendisinden satın
almak istediğini bildirince Sabit bu isteği memnuniyetle kabul etti. Hz.
Peygamber de onu satın alıp hürriyetine kavuşturdu, sonra da kendisiyle
evlendi.
Üsdü'l-Gâbe'de
açıklandığı üzere; Hz. Cüveyriye, Hz. Peygamber ile evlenmeden önce babası
gelip kızının serbest bırakılmasını Hz. Peygamberden rica etmiş, Hz. Peygamber
de ona; kızını muhayyer bıraktığını, eğer gönlünü yapabilirse götürüp
gideceğini bildirmiş. Fakat Cüveyriye Hz. Peygamber'i tercih ettiği için babası
onu götürmemiştir. Sağlam se-nedle rivayet edilen bu habere göre Hz.
Cüveyriye'nin Nikahında babası da hazır bulunmuştur.
Ancak mevzumuzu teşkil
eden hadiste Hz. Cüveyriye'nin nikahında mehirden ve şahidden hiç söz
edilmemektedir. Gerçekten bu nikahın mehirsiz ve şahitsiz kıyılmış olduğunu
kabul etsek bile bunda bir gariplik yoktur. Çünkü vekilsiz, mehirsiz ve
şahitsiz nikahın Peygamber'e ait özel bir durum olması mümkündür. Nitekim İbn
Reslan bu hadisin, Hz. Peygamber'in velisiz, mehirsiz ve şahitsiz olarak
nikahlanmasımn caiz olduğuna delalet ettiğini söylemiştir.
Katâde de vekilsiz ve
şahitsiz olarak bir kadını nikahlamanın Hz. Peygambere ait özel bir durum
olduğunu söylemiştir.[22]
1- Mukateb
köleyi satmak caizdir.
2- Cariyeye
bakmak mubahtır.
3- Bir
kimsenin evlenmek isteği kadına bakması caizdir.
4- Bir
velinin, velisi olduğu ve nikahlanması kendine haram olmayan bir kızın nikahını
kendisine kıyması caizdir. Resulü ekrem Efendimiz devlet reisi olması hasebiyle
herkesin velisi hükmünde olduğundan Hz. Cüveyriye'yi kendisine nikahlarken aynı
zamanda onun velisi durumunda olması buna delalet eder. Ancak Hz Cüveyriye'nin
nikahı kıyılırken yanında kendi yakınlarından birinin bulunmamış olması, bir
kadının kendi kendinin velisi olup nikahlanmak için bir veliye muhtaç olmadığı
anlamına gelebilir.[23]
3932...
Sefine (r.a)'dan rivayet olunmuştur; dedi ki: Ben Ümmü Selemenin kölesi idim.
(Bir gün bana);
Seni azad etmek
isterim. (Fakat) yaşadığın
sürece Resulullah (s.a.v.)'a
hizmet edeceksin; dedi. Ben de:
Sen bana (bunu) şart
koşmasan bile ben (yine de) yaşadığım sürece Resulullah (s.a.v.)'a (hizmet) den
ayrılmam; cevabını verdim.
Bunun üzerine beni
azad etti. Ve (Hz. Peygamber'e, yaşadığım sürece hizmet etmemi de) bana şart
koştu.[24]
Hattâbî'nin
açıklamasına göre; buradaki şart vaad manasında kullanılmıştır. Ve akidden
sonra koşulmuştur. Bu bakımdan bu şarta uyulmadığı takdirde akid bozulmaz.
Fıkıh ulemasının ekseriyeti bu görüştedir. Çünkü azad etme akdi tamam olduktan
sonra bu şartın kölesiyle ilgili bir yeri kalmamıştır. Hürriyete kavuşan bir
kimsenin kazancı ve menfaatleri sadece kendisine aittir. Başkanın bunlarda bir
tasarruf hakkı olmaz. Bir başkası onun malından veya menfatinden ancak bir kira
yoluyla faydalanabilir.
Şerhu's-Sünne isimli
eserde ise şöyle deniliyor: "Eğer bir kimse kölesini azad etmeden önce
belli bir süre kendine hizmet etmesini şart koşar da köle de kabul ederse bu
şart geçerli olur. Fakat ebediyyen hizmet etmek üzere koşulan bir şart geçerli
değildir. Kölenin böyle bir şartı kabul etmesi halinde kendisi derhal
hürriyetine kavuşmuş olur. Fakat köle olarak kendisinin bedelini efendisine
ödemesi üzerine borç olur. Ona hizmet etmesi gerekmez. Fakat akidden sonra
ileri sürülmüş olan bir şart köle tarafından kabul edilmiş de olsa geçerli
olmaz ve köle üzerine hiç bir şey lazım gelmez."
Şevkani'nin Neylü-1
Evtâr'daki açıklamasına göre; bu hadis şarta bağlı olarak yapılan azad etme
akdinin sahih olduğuna delalet etmektedir. îbn Rüşd de bu görüştedir. İbn
Rüşd'ün açıklamasına göre: bir kimse kölesine, mesela iki sene hizmet şartıyla
kendisini azad ettiğini söylese, köle hu hizmeti yerine getirmedikçe
hürriyetine kavuşmuş olamaz. İbn Reslan, İbn Şîrîn ile İmam Ahmed'in bu görüşte
olduklarını söylüyor.[25]
3933...
(Ebu'l- Velîd'in) babası Üsâme b. Umeyr'den rivayet olunduğuna göre
Bir adam bir köle
üzerindeki payını azad etmiş ve bu durum Peygamber (s.a.v.)'a haber verilmiş.
(Bu haberi işiten Peygamber); "Allah'ın ortağı yoktur." buyurarak
kölenin tüm vücudunun hürriyete kavuştuğunu bildirmiş. (Bu hadisin diğer ravisi
Muhammed) İbn Kesir, rivayetine (şu cümleyi de) ilave etti: "Peygamber
(s.a.v.) de (onun) hürriyetine kavuşturulmasını geçerli saydı."[26]
Hattabi, bu hadis
üzerine yaptığı açıklamada şöyle diyor:
"Bu hadis-i
şerif, efendilerinden birisi tarafından vücudunun bir kısmı azad edilen bir
kölenin, diğer efendisinin de köle üzerindeki hissesini azad edip etmeyeceğine
bakılmadan, vücudunun tümünün hürriyete kavuş tu rulduğuna delalet etmektedir.
Bu hususta köle üzerinde hissesi o an diğer ortağın buna razı olup olmadığına
bakılmaz. Ancak köle üzerindeki birinci hissesini azad eden birinci ortak bu
haraketiyle ortağın köle üzerindeki hissesinin bedelini ona borçlanmış olur.
Bu borcunu o anda ödememesi neticeyi değiştirmez. Bu borcunun ödenmesi için
köleden çalışması da istenmez. Çünkü Hz. Peygamber onun bir kısmının hürriyete
kavuşmaysıyla bütün vücudunun hürriyete kavuştuğunu bildirmiştir. Bu bakımdan
bu azadı yapan kimsenin, kölenin kalan kısmının bedelinim ortağına ödeyerek
veya ona borçlanarak kölenin vücudunun tümünü azad etmesi gerekir. Zira
hadis-i şerifte, Allah için yarısı azad edilen bir kölenin vücudunun kalan
kısmına bir insanın sahip olmasının, Allah ile ortaklık yapmak anlamına
geleceği ifade edilmektedir.
Ancak bu hüküm, kölenin
bir kısmını azad eden ortağın zengin olması halinde geçerlidir. Sözü geçen
kişinin fakir olması halinde geçerli değildir. Bu durumda kölenin geri kalan
kısmını da azad etmekte mükellef değildir. İbn Ebi Leylâ ile İbn Şübrüme,
Süfyân es-Sevrî bu görüştedirler. İki rivayetten en kuvvetli olanına göre İmam
Şafii de bu görüştedir. Bu görüşte olan ulemaya göre velaü'l-ıtıka hakkı da
köleyi azad eden kimseye aid olur.
imam Malik'e göre, bu durumda
ikinci sahibin hissesi birinci sahip tarafından kendisine ödenmedikçe köle
asla hürriyetine kavuşmaz. Bu görüş İmam Şafii'den de rivayet olunmuştur.
Ancak İmam Şafii bu görüşünden dönmüştür.
imam Şafii, birinci
görüşünde köleyi, ikinci görüşünde ortağı göz önünde bulundurmuştur.
İmam Şafii'den,
kölenin kalan ikinci yarısını hürriyetine kavuşturmasının o kısmın sahibi olan
kişinin isteğine
bağlı olduğuna dair
üçüncü bir görüş daha rivayet edilmiştir ki, İmam bu görüşte hem köleyi hem de
ikinci ortağı göz önünde bulundurmuştur.
İmam, Ebu Hanife'ye
göre ise, ortaklardan biri köle üzerindeki payını azad ettiği zaman bakılır;
eğer bu ortak zengin ise diğer ortak köle üzerindeki hissesini azad edip
etmemekte muhayyerdir. İsterse o anda ortağı gibi köle üzerindeki hissesini
azad eder. Bu durumda Vela-tü'ıtâka hakkı bu iki ortağa ait olur. İkinci ortak
köle üzerindeki hissesini bedelsiz olarak azad etmek istemezse bedelini kölenin
çalışıp kazanarak kendisine teslim etmesini isteyebilir. Kölenin bu bedeli
ödeyememesi halinde bu borcu ortağında kalır. Ortağı bu borcu verince veya
köleye ödetince köle tamamen hürriyetine kavuşur. Bu durumda velâ hakkı
tamamen köleyi hürriyetine kavuşturan ortağına ait olur."
Bu konuda merhum Ömen
Nasuhi Bilmen şöyle diyor:
"Bu hususta yesâr
(zengincilik) ve isâr (fakirlik), mu'tıkın (köleyi azad eden kimsenin) ortağına
ait hissesinin kıymetini tazmin edebilecek kadar bir mala malik olup
olmamasıdır."[27]
3934... Ebû
Hureyre (r.a) 'den rivayet olunduğuna göre;; Bir adam bir köle üzerindeki
hissesini azad etmiş. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), (Onun bu) azad
işlemini geçerli kılmış ve onu (kölenin) kıymetinin geri kalan kısımda ödemekle
mükellef kılmıştır.[28]
3935...
(Yine Ebu Hureyre'den) rivayet olunduğuna göre;; Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
"Kim kendisiyle
başkası arasında ortak bir köleyi (hissesi nisbetinde) azad ederse (onun
vücudunun tamamını kölelikten) kurtarmak ta ona düşer." (Hadisteki) cümle
(lerin rivayeti) İbn Süveyd'e aittir.[29]
3936...
(Yine Ehu Hureyre'den) rivayet olunduğuna göre; Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
"Her kim bir köle
üzerindeki hissesini azad ederse, eğer malı varsa (kalan kısmın bedelini de)
kendi malından (ödemek suretiyle kölenin vücudunun tümünü) hürriyetine
kavuşturur." (Bu hadisin senedinde bulunan) ravi İbn-ül-Müsenna, en-Nadr
b. Enes'den söz etmemiştir. (Hadisteki) cümle(lerin rivayeti) İbn Süveyd'e
aittir.[30]
Ortaklardan birinin
aralarında müşterek olan köle üzerindeki hissesini azad edince, kölenin tüm vücudunun
hürriyyete kavuşmuş olacağını ifade eden 3933 numaralı hadiste, kölenin
tamamen hürriyetine kavuşmasının, ancak bu kimsenin kölenin kalan kısmının
bedelini ortağına ödemesiyle gerçekleşmiş olacağını ifade eden3936 numaralı
hadis-i şerif arasında bir çelişki yoktur. Çünkü 3933 numaralı hadis-i şerif,
kölenin yarısını azad etmesi ile birlikte kölenin kalan kısmını da hemen azad
edebilecek maddi güce sahip olan kimse hakkındadır. 3936 numaralı hadis-i
şerif ise bu imkana sahip olmadığı halde bir kölenin kendi üzerine düşen
kısmını azad eden kimse hakkındadır. Bezü'l-Mechud yazarının bu husustaki
açıklamaları şöyledir: "İki kişi arasında müşterek iken vücudunun bir
kısmı ortaklarından biri tarafından azad edilen bir köle vücûdunun kalan
kısmının" takdir yoluyla tesbit edilen- kıymetini ödemek, yine onun ilk
yarısını azad eden ortağa düşer. Her ne kadar bu hususta itilaf yoksa da,
yansı azad edilen müşterek bir kölenin kalan kısmının ne zamandan itibaren hür
sayılacağı mevzuu ulema arasında ihtilaflıdır. Cumhuru ulema ile İmam
Şafii'nin en sahih olan görüşüne ve Malikilerden bazılarına göre, yarısı azad
edildiği andan itibaren kölenin tümü hürriyetine kavuşmuş olur. Delilleri ise
Eyyub'un nivayet ettiği, "O artık hürdür." hadis-i şerifidir. Nitekim
Taha-vî'de ibn Ebî Zib yoluyla Nafi'den (şu mealde) bir hadis-ı şerif nivayet
etmiştir: "onun kalan değerini ödemek de onun bir kısmını azad etmiş olan
kimseye düşer. Artık o köle hürdür."
Malikilerin meşhur
olan görüşüne göre, bur durumda olan bir köle kalan kısmının kıymeti diğer
ortağa Ödenmedikçe hürriyetine kavuşmuş olamaz. Fakat köle üzerinde hak sahibi
olan ortak henüz bu hakkını almadan kölenin kalan kısmını azad ediverirse köle
o andan itibaren hürriyetine kavuşmuş olur. İmam Şafii'nin bu mevzudaki
görüşlerinden biri de budur.
Hanefi mezhebine göre
ise, bir köle sahibi, kölenin bir kısmını azad edince, kölenin tümü değil ancak
bu kısmı hürriyetine kavuşmuş olur. Artık köle kalan kısmının kıymetini ödemek
ve hürriyetini tamamen kazanmak üzere çalışmaya başlar.
İmam Ebu Yusuf ile
İmam Muhammed'e göre ise, eğer bu köle iki ortak arasında müşterek ise,
vücudunun bir kısmının ortaklardan biri tarafından azad edilmesiyle vücudunun
tümü hürriyetine kavuşmuş olur. Bu hüküm, azad eden ortağın fakir olması
halinde geçerlidir.
Bu ortağın zengin
olması halinde İmam Ebu Hanife'ye göre, şu üç durumdan birini seçmekte
muhayyerdir:
1) İsterse
ortağı gibi o da kölesi üzerindeki hissesini azad eder.
2) İsterse
köle üzerindeki hissesinin kıymetini ortağına ödettirir.
3) İsterse
bu kıymeti ödemesi için kölenin çalışıp kazanmasını ister.
Eğer kölenin ilk
yarısını ödeyen ortak, kölenin kalan kısmının kıymetini de ödemeyi kabul
ederse, o zaman köleden velaü'l-ıtâka hakkının kendisine verilmesini talep
etme hakkını elde eder. Eğer ekinci ortak, kalan kısmını kendisi azad ederse,
ya da kalan kısmının kıymetini kölenin çalışıp kazanarak kendisine ödemesini
isterse o zaman velâ hakkı iki efendi arasında müşterek olur.
Eğer kölenin yarısını azad
eden birinci ortak fakir ise, o zaman ikinci ortak şu iki durumdan birini seçme
hakkına sahiptir:
1) İsterse o
da ortağı gibi köle üzerinde hissesini azad eder.
2) İsterse
köle üzerindeki hissesinin kıymetini kölenin kazanıp kendisine Ödemesini ister.
Her iki durumda da vela hakkı iki ortağa ait olur.
Bu mevzudaki ihtilaf
şu iki esastan kaynaklanmaktadır:
1- Hürriyetin
bölünüp bölünmeyeceği konusu: imam Ebû Hanîfe, hürriyetin bölünebileceği esasından
hareket ederken, Ebu Yusuf ile İmam Muhammed onun bölünebileceği görüşünden
hareket etmişlerdir.Bu mevzuda İmam Şafii de İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed
gibi düşünmektedir.
2- Kölenin
ilk yarısını azad eden ortağın zengin olmasının, kölenin ikinci yarınının
kıymetini ödemek için kölenin çalıştırılmasına engel teşkil edip etmeyeceği
konusu:
İmam Ebu Hanife'ye
göre, birinci ortağın zengin olması kalan kısmın ödenmesi için kölenin
çalışmasını istemeye engel değildir. İmameyne göre ise engeldir.
Gerçekten hadis-i
şeriflerden bazılarında kölenin bu kıymeti kazanması için çalıştırılmasından
bahsedilmesi de İmam Ebu Hanife'nin bu görüşündeki isabeti isbat eden
delillerdendir. 3934... numaralı hadiste geçen, "ve onu (kölenin)
kıymetinin geri kalan kısmını da ödemekle mükellef kılmıştır." mealindeki
cümle, "Eğer ortaklardan biri kölenin bir kısmını azad eder, diğer ortağı
da kölenin kalan kısmını azad etmezse, birinci ortak zengin olup kölenin kalan
kısmını azad etmeyi isterse o zaman kölenin kalan kısmının kıymetini ortağına
ödemesi gerekir." anlamında kullanılmıştır.
3935... numaralı
hadiste geçen, "onun vücudunun tamamını kölelikten kurtarmak da ona
düşer" anlamındaki cümle de, "Eğer onun tümünü hürriyetine
kavuşmasını istiyorsa onu kurtarmak ta birinci ortağa düşer. " anlamına
gelmektedir.
Bütün bu durumlar,
birinci ortağın zengin olması ve kölenin bütün vücudunun hürriyetine
kavuşmasını arzu etmesi, diğer ortağın da hissesini azad etmeye yanaşmaması
halinde birinci ortağın kölenin kıymetini ikinci ortağa ödeyerek kölenin tüm
vücudunu azad etmesi gerekliğini ifade eder. Bu mevzuda ittifak vardır. Ancak
bu ifadelerde birinci ortağın fakir olması kölenin kalan kıymetini de kendisine
ödemesi için kölenin çalıştırmasını yasaklayan bir engel yoktur. Bu da Ebu
Hanife (r.a)'ın bu mevzudaki haklılığını ortaya koyan başka bir husustur."[31]
3937... Ebu
Hureyre (r.a)'dan rivayet olunduğuna göre; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Bir kimse
kölesinin bir kısmını azad ederse eğer (yeterli) malı varsa (kölenin) bütün
(vücud) unu azad etmek
onu üzerine borç olur.
Eğer (yeterli malı) yoksa, meşakkat vermemek şartıyla (köle) çalıştırılır."[32]
3938... Ebu
Hureyre (r.a)'dan rivayet olunduğuna göre; Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
"Bir kimse bir
köle üzerinde bulunan hissesini yahut kendisine düşen payını azad ederse, eğer
malı varsa (bu) malıyla köleyi (tamamen) azad etmek onun üzerine borç olur.
Eğer malı yoksa köle(nin kıymeti) doğru bir şekilde takdir edilir. (Bu kıymeti
kazanıp da öbür ) sahibine (ödemesi için) Fazla meşakkat vermemek şartıyla köle
çalıştırılır. "Ebu Dâvûd dedi ki: (Yezid b. Zurey ile Nasr b. Ali'nin)
ikisinin hadisinde de "meşakkat vermemek üzere çalıştırılır" (sözü)
vardır, (fakat) "bu kölenin kıymeti doğru olarak takdir edilir" sözü
yoktur.[33]
3939... (bir
önceki hadis yine Katâde) senediyle ve mana olarak Said b. Ebî Arube)'den (rivayet
olunmuştur. Said'den İbn Ebî Ediyy ile Yahya b. Saîd rivayet etmişlerdir.)
Yahya ile İbn Ebî Adiyy'den de Muhammed b. Beşşar rivayet etmiştir.
Ebu Davud dedi ki: Bu
hadisi Ravh b. Ubâde de Said b. Ebî Arûbe'den rivayet etti, (fakat kölenin)
çalıştırılabileceğinden bahsetmedi. Cerir b. Hâzim ile Musa b. Halef de
beraberce Yezid b. Zurey' yoluyla Katâde' den (hadisin) manası rivayet
etti ve bu rivayette "kölenin
çalıştırılması" (kelimesi)ni de zikrettiler.[34]
Bu babda geçen hadis-i
şerifler, sahiplerinden biri tarafından vücudunun bir kısmı azad edilen bir
kölenin diğer sahibinin hissesine düşen kısmını azad etmenin de Kölenin
vücudunun bir kısmını azâd eden ortağa düştüğünü, eğer bu kimsenin kölenin
kalan kısmını azâd edebilecek kadar malı yoksa o zaman gerekli parayı kazanmak
üzere kölenin çalıştırılabileceğini ifade etmektedirler. Nitekim biz fıkıh
ulemasının bu mevzudaki görüşlerini bir önceki babda açıklamıştık. Bir önceki
babda yaptığımız açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, mevzumuzu teşkil eden bu
babdaki hadisler, bu şartlarda söz konusu paranın temini için kölenin
çalıştırılabileceğini söyleyen İmam Ebu Hanife'nin görüşünü teyid ve isbat
etmektedir.
Ancak bu hadislerde
geçen, "köle çalıştırılır" sözü gerçekten aslından mıdır, yoksa,
hadisi rivayet ederken Katâde tarafından söylenmiş ve hadisin metni arasında
srkştınlmış bir fetva mıdır?" konusu ulema arasında ihtilaflıdır. Bu
meselede merhum Ahmed Davudoğlu şunları nakletmiştir: "Bu babda birçok
sözler söylenmiştir. Ezcümle Kadi Iyaz şöyle demiştir:" Buradaki köleyi
çalıştırma meselesinin zikredilmesinde ravüer arasında ihtilaf vardır.
Dârekutnî diyor ki: "Bu hadisi Şube ile Hişam Katâdeden rivayet
etmişlerdir. Bunların ikisi de en mutemed ravilerden oldukları halde çalıştırmayı
zikretmem işlerdir. Hemmâm da onlara uyarak çalıştırma meselesini hadisten
ayırmış, onu Ebu Katade'nin reyi saymıştır. Hadisi Buharı de bu şekilde tahriç
etmiştir, doğrusu dâ budur. Ve Ebu Bekir en-Nisâbûrî'yi "Hemman'in
rivayeti ne güzel ve mazbuttur. Katade'nin sözünü hadisten ayrılmıştır,"
derken işittim..."
Kadı Iyaz; Asîlî ile
İbn Kassâr ve diğer bazı ulemanın, "Çalıştırmayı hadisten kabul
etmeyenler, kabul edenlerden evladır. Çünkü bu cümle ibn Ömer'den rivayet edilen
diğer hadislerde yoktur." dediklerini; İbn Abdil-berr'in de aynı sözü
söylediğini; bir başkasının mezkûr cümle hakkında, "Saîd b. Ebî Arûbe onu
Katâde'den rivayet ederken bazan söyledi bazan söylemedi." dediğini
kaydettikten sonra; "Bu da gösterir ki, mezkûr cümle hadis metninden
değildir. Nitekim başkaları da aynı şeyi söylemişlerdir." diyor.
İmam Şafii'nin de aynı
görüşte olduğu rivayet edilmiştir. "Köleyi çalıştırma" cümlesini
hadisin metninden kabul edenler bunlara cevap vermişlerdir:
İbn Hazm, hadisin otuz
sahabiden sabit olduğunu söylemiş, "Bu-haber son derece sahihtir.
Binaenaleyh onun ihtiva ettiği ziyadeyi terketmek caiz değildir."
demiştir.
Buhari sarihi, Aynî
dahi, "Bu hadis, Şafii'nin dediği gibi sabit olmasaydı Buhari ile Müslüm
onu Sahihlerinde tahric etmezlerdi." demektedir.
Hasılı ulemadan
bazıları Ebu Hureyre hadisini bundan evvelki İbn Ömer rivayetine muhtalif
görmüş ve Ebu Hureyre hadisindeki "Köle çalıştırılır." Cümlesini
hadisin aslından kabul etmemişlerdir. Kölenin çalıştırılmayacağına, İbn Ömer
rivayetine[35] muhalif görmüş, Ebû Hureyre hadisindeki
"Köleyi çalıştırma" cümlesini hadisin aslından kabul etmemişlerdir.
Kölenin çalıştırılmayacağına, ibn-i Ömer rivayetiyle istidlal etmişlerdir.
Diğer ulema ise, iki
rivayet arasında muhalefet olmadığını, yalnız Ebu Hureyre (r.a) hadisinde
"çalıştırılır." Ziyadesi bulunduğunu; bu ziyadeyi Buhari, Müslim ve
Tirmizi'nin rivayet ettiklerini, binaenaleyh onun da sahih olduğunu söyleyerek
hadisi kendilerine delil göstermişlerdir.
Cumhur ulemaya göre,
buradaki çalıştırmadan murad, hissesini azad etmeyen ortağın hakkını ödemek
için köleyi çalıştırıp kazandırmaktır. Köle bu parayı kazanıp sahibine
ödedikten sonra hür olur. Bazıları, "Bundan murad, hissesi mukabilinde
kölenin sahibine hizmet etmesidir." demiştirlerdir.[36]
3940...
Abdullah b. Ömer'den rivayet edildiğine göre; Resulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
"Her kim kölesi
üzerinde bulunan hissesini azad ederse bu kimse için (kölenin kalan kısmına)
adaletli bir kıymet takdiri yapılır. (Yapılan bu takdire göre) ortaklarına
(köle üzerindeki) paylarını verir ve (tümüyle onun adına azad edilmiş olur.
Eğer (onun, kölenin kalan kısmını azad etmeye yetecek kadar malı) yoksa o
zaman (köleden sadece) azatlanan kısmı azad edilmiş olur. (Ortaklarının hissesi
yine köle olarak kalır)."[37]
3941... İbn
Ömer (r.a)'dan (bir de bir önceki hadisin) manayı (rivayet olundu. Ancak bu
rivayetin ravilerinden olan Eyyub) dedi ki: Nafı' (bu hadisi rivayet ederken,
Yoksa köleden) azadlanan kısım azad edilmiş olur" sözünü bazan söyledi,
bazan da söylemedi.[38]
3942... Şu
(bir önceki) hadis İbn Ömer (r.a)'dan (rivayet olunmuştur. Şu farkla ki, bu
rivayette) Eyyub (şöyle) demiştir: (Ancak bir önceki adis-te geçen) "Yoksa
köleden sadece azadlanan kısım azad edilmiş olur" sözünün (gerçekten)
hadisten mi yahutta Nafi'nin söylediği (kedine ait) bir söz mü olduğunu
bilmiyorum.[39]
3943... İbn
Ömer'den rivayet olunduğuna göre;; Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Her kim kölesi
üzerinde bulunan hissesini azad ederse, eğer (kölenin kalan kısmının) bedeline
yetecek kadar malı varsa (bu malıda ortaklarına vermek suretiyle kölenin)
tümünü azad etmek de ona düşer. (Eğer kendisinde buna yetecek kadar) mal yoksa
(köleden sadece onun) hissesi (kadarı) azad olur. (Ortaklarının hissesi yine
köle olarak kalır.)"[40]
3944... İbn
Ömer (r.a)'dan (bir de bir önceki) İbrahim b. Musa (hadisi)'nin manası (rivayet
olunmuştur).[41]
3945... İbn
Ömer (r.a)'dan (bir de 3940 numaralı) Ivlalik (hadısm)'m manası (rivayet
olunmuştur. Ancak bu hadisin senedinde bulunan Cüveyriye, Malik hadisinde
bulunan), "Eğer (malı) yoksa (köleden sadece) azadlanan kısım azad edilmiş
olur." cümlesini rivayet etmemiştir, (ibn Ömer'in) bu rivayeti (Malik
hadisinin) manasına uygun olarak (devam etmekte) ve "köle onun adına azad
edilmiş olur." cümlesiyle sona ermektedir.[42]
3946... İbn
Ömer'de rivayet olunduğuna göre; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Her kim kölesi üzerinde
bulunan hissesini azad ederse; eğer onun kölenin (kalan kısmının) fiyatına
yetecek kadar malı varsa kölenin kalan kısmı da onun malı üzerinden azad
edilmiş olur."[43]
3947...
Abdullah b. Ömer'den rivayet olurduğuna göre; Peygamber (s.a.v.) ona şöyle
demiştir:
"Bir köle iki
(kişi) arasında (ortak) olur da ortaklardan biri hissesini azad ederse,
(bakılır); eğer zenginse (değerinden) eksik ve ziyade olmamak üzere onun
hesabına köleye bir kıymet biçilir, sonra azad edilir."[44]
3948... İbn
et-telîbb'in babasından rivayet olunduğuna gör; Bir adam, kölesi üzerinde
bulunan hissesini azad etmiş de Peygamber (s.a.v.) ona (kölenin kalan kısmının
değerini) ödetmemiş.
Ahmet (b. Hanbel ravi)
el-Telibb'i kasdederek, dedi ki: OT (nun ismi) ta iledir. Şu'be peltek olduğu
için ta ile sa harfini ayırdedememiş (ve birbirine karıştırmış)tır.[45]
Bu babın başlığı
Sünen-i Ebi Dâvûd nüshalarında fark]ı şekiide karşımıza çıkmaktadır.
Bezlül-Mec-hud nüshasında "Kölenin çalıştırılabileceğini rivayet
edenler" anlamına gelen bir cümleden ibarettir. Bezlü'l-Mechud yazarının
açıklamasına göre Müctebâiyye nüshası ile Ahmediyye, Medeniyye, nüshalarında ve
Münziri'nin elinde bulunan nüshada da bu başlık böyledir.
Fakat İbn Reslan'ın
Müctebâiyye nüshasının haşiyelerinde ve Münzirî'nin üzerinde çalıştığı nüshanın
haşiyesinde bu başlık "Kölenin çalıştın-lamayacağı" anlamına gelen
bir cümleden oluşmaktadır.
3934-3936 numaralı
hadis-I şeriflerin şerhinde de açıkladığımız gibi, ortaklardan biri tarafından
yarısı azad edilen bir kölenin diğer yansı diğer ortak tarafından azad
edilmeyince, kölenin kalan kısmının değerini sahihlerine ödeyerek azad etme
görevi de yine ilk yansım azad eden kimseye düşer. Fakat bu parayı ödemeye gücü
yetmezse o zaman nasıl hareket edileceği ulema arasında ihtilaflıdır.
İmam Malik ile İmam
Şafii ve İmam Ahmed'e göre, bu parayı kölenin ilk yansını azad eden kimse
ödemekle mükelleftir; bu parayı ödemediği takdirde parayı temin etmek için
köleyi çalıştıramaz.
İmam Ebu Hanife'ye
göre ise, kölenin ilk yarısını azad eden kimse fa-kirse ikinci yarısını da azad
etmek için köleyi çalıştırabilir. Nitekim bir önceki babda geçen hadisler de bu
görüşü açıkça ifade etmektedir. Her ne kadar 3948 numaralı hadis-i şerifte Hz.
Peygamberin, bir kölenin bir kısmını azad eden bir kimseyi diğer kısmını da
ödemekle mükellef tutmadığına dair bir ifade varsa da, bu ifadeden o kimsenin
kölenin kalan kısmı-nı ödemesi gerekmediği manası çıkmaz.
Çünkü Hz. Peygamber o
kimseyi fakirliğinden dolayı bu parayı ödemekten muaf tutmuş olabileceği gibi,
ortaklar vela hakkının ona geçmemesi için bu parayı onun ödemesine razı
olmadıklarından dolayı bu kişiyi söz konusu parayı ödemekle mükellef tutmamış
da olabilir.[46]
3949...
Semüre (İbn Cündüp)'den rivayet olunduğuna göre; Resulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
"Kim (kendine
nikahı) haram olan bir yakın (m)a sahip olursa (şunu bilsin ki yakını olan) o
(köle) hürdür."
Ebu Davud dedi ki: Bu
hadis'in bir benzerini de Hammâd b. Seleme, Katâde ve Âsim, el-Hasen yoluyla
Muhammed b. el-Bekr el-Birsani rivayet etmiştir.
Yine Ebu Davud dedi
ki:
(Ravilerden) Hammâd b.
Seleme'den başka bu hadisi, (bana) "bunu falanca söyledi" sözünü
kullanarak rivayet eden olmamıştır. (Bu bakımdan) bu hadis (in sıhhatin) de
şüphe vardır.[47]
3950... Katâde'den
rivayet olunduğuna göre; Ömer İbn el-Hattab şöyle buyurmuştur:
"Her kim
(kendisine nikahı) haram olan bir yakın (ın)a sahip olursa (yakını olan) o
(köle) hürdür."[48]
3951... Katâde'den
rivayet olunduğuna göre; el-Hasan (el-Basri) şöyle demiştir:
"Kim (nikahı
kendisine) haram olan yakın (m)a sahip olursa (yakın olan köle) hürdür."[49]
3952... (Bir
önceki hadisin) bir benzen de el-Hasen (el-Basrî) ile Câ-
bir b. Zeyd'den de rivayet
olunmuştur.Ebu Davud dedi ki: "Saîd'in hafıza sı Hammâd'dan daha güçlüdür.[50]
Rahim: Aslında “ana
rahmi” amlamına gelir.Fakat burada yakın akraba anlamında
kullanılmıştır.Mahrem; ise “haram” demektir. “Rahim mahrem” terkibi ise, nikahı
ebediyen haram olan anne, baba, amca, dayı, hala gibi yakın akraba anlamına
gelmektedir.
İbnü’l-Esir’in
açıklamasına göre; Sahahbe-i Kiram’dan ve tabiundan olan ilim adamları, bu
hadis-i şerife dayanarak, “bir kimsenin elinde bulunan ve nikahı kendisine
haram olan kadın veya erkek bir kölenin hür olacağının” söylemiştir.
İmam Ebu Hanife (r.a.)
ile taraftarları ve İmam Ahmed (r.a.) de bu görüştedir.Yani köle ile efendinin
birinin erkek diğerinin kadın olması farz edildiği takdirde aralarında nikah
caiz olmuyorsa o köle derhal hür olur.
İmam Şafii’ye göre
ise, usul ve furu ile birlikte kardeşler de azad edilmiş olurlar.İmam Nevevi’ni
açıklamasına göre, Zahiriye uleması ise, “Hiçbir evlat babanın hakkının
ödeyemez.Meğer ki, onu köle olarak bulup da satın alarak azad eyleye”
mealindeki 5137 numaralı hadise dayanarak, “Köle sahibi azad etmedikçe köle
onun mahreminden de olsa yine kölelikten kurtulamaz” deimşlerdir.
Çoğunluk ailmlere göre
ise, usul ve furu denilen anne ve babalar ile çocuklar ve torunlar satın alınır
alınmaz hürriyetlerine kavuşmuş olurlar.
Ancak usul ve furu
dışındaki akrabaların satın alınmaları halinde hür sayılıp sayılmayacakları
konusu ulema arasında ihtilflıdır.
İmam Şafii (r.a.) ve
taraftarlarına göre, usul ve furu dışındaki yakınlar sırf satın almakla
hürriyetlerine kavuşmuş olmazlar.
İmam Malik (r.a.) sırf
satın almakla usul ve furu gibi kardeşeler de hürriyetlerine kavuşmuş olurlar
demiştir.
Ebu Hanife (r.a.)’ye
göre ise, kendilerine nikah düşmeyen yakınların tümü satın aldıkları andan
itibaren hürriyetlerine kavuşmuş olurlar.
Ebu Davud, 3949
numaralı hadisin sonunda ilave ettiği sözlerle bu hadisin merfu ve muttasıl
olmadığına işasret etmek istemiştir.Nitekim Beyhaki de haidisn ravisi Hammad’ın
hadisi bu şekilde rivayet etmekle hafızası kendisinden daha güçlü olan ravilerin rivayetlerine ters
düştüğünü söyleyerek Ebu Davud’un bu görüşünü paylaşmıştır.
İmam Tirmizi de; bu
hadisi muttasıl olarak rivayet eden Hammad’dan başka bir ravi bilmediğini
söylüyor. Ayrıca Buhari de bu hadisin zayıf olduğuna dikkat çekmiştir. Ali b.
El-Medini ise bu hadisin münker olduğunu söylemiştir.
Hafız Münziri’nin
açıklamasına göre, 3950-3951 numaralı hadisler mevkuf ve murseİdirler, 3952
numaralı hadis ise mürsel ve münkerdir.
Ancak bu zayıf
hadisler birbirini teyid ettikleri için zayıflıktan kurtulup haşen-ligayrihi
mertebesine yükseldiklerinden musannif Ebu Davud onları Sünen'ine almıştır.[51]
3953...
Selame binti Ma'kıl'den rivayet olunmuştur; dedi ki: Cahiliye döneminde amcam
beni getirip Ebul-Yeser İbn Amr'm kardeşi Hubab b. Amr'a sattı. Ben ondan
Abdurrahman b. el-Hubab'ı dünyaya getirdim. Sonra (Hubab) vefat etti. Bunun
üzerine hanımı, "vallahi şimdi (Hub.ab'ın) borcu karşılığında (bu
cariyeyi) satacaksınız" dedi. Ben Resu-lullah (s.a.v.)'a varıp;
Ey Allah'ın Resulü,
ben Hârice Kays Aylan (kabilesin) den bir kadınım. Amcam beni cahiliye
döneminde Medine'ye getirip Ebu'l-Yeser İbn Amr'm kardeşi Hubâb b. Amr'a sattı.
Ben ondan Abdurrahman b. el-Hu-bâb'ı dünyaya getirdim. (Şimdi de Hubab ölünce)
karısı, Vallahi şimdi (bu cariyeyi Hubab'in) borcu karşılığında satacaksınız
diyor, dedim. Resürullah (s.a.v.):
"Htibâb'ın velisi
kimdir?" diye sordu. "Kardeşi Ebu'l-Yeser İbn Amr'dir. " diye cevap
verildi. Ona (birisini) görder (ipyanına çağır) di, (gelince ona);
"Bu cariyeyi azad
ediniz. Bana (ganimet olarak) bir kölenin geldiğini duyduğunuz vakit bana
geliniz; bu cariye karşılımda size (o köleyi) vereceğim" buyurdu. Bunun
üzerine beni azad ettiler ve (bir süre sonra) Resulullah (s.a.v.)'a (birtakım)
köle(ler) geldi. Benim yerime onlara bir köle verdi.[52]
3954...
Cabir b. Abdullah'dan rivayet edilmiştir; dedi ki: Biz Resulullah (s.a.v.) ile
Ebu Bekir (r.a) dönemlerinde "Ümmüha-tü'l-evlâd" (denilen, bizden bir
çocuğu olan cariyeler)! sattık. Ömer (r.a) (halife) olunca bize (bunu)
yasakladı, biz de vazgeçtik.[53]
Ümmü Veled:
Efendisinden çocuk dünyaya getiren cariye demektir. Çoğulu,
"ümmühatü'l-evlâd" gelir. Münziri, bu hadisi rivayet ettikten sonra
özetle şöyle der: Bazı alimler şöyle demişlerdir: Sahibinden çocuğu olan
cariyeler muhtemelen Resul-i Ekrem (as) zamanında çok az satıldığı için onun
bundan haberi olmamış olabilir. Şu ihtimal de vardır, belki ilk zamanlarda bu
nevi cariyelerin satılması caiz idi, sonra yasaklandı. Ebu Bekir (r.a) ise
konulan yasağı duymamış olabilir veya onun döneminde bu nevi olay vuku
bulmamış olabilir. Çünkü onun dönemi kısa sürdü. Hz. Ebubekir Bu dönemde bir
taraftan dinden dönenlerle savaşmakla meşgulken, diğer taraftan islâmi
hizmetler konusunda yoğun bir çalışma içerisinde idi. Ömer (r.a) halife iken,
bu konu hakkında Resul-i Ekrem (as) tarafından buyrulmuş olan sahih hadisler
kendisine intikal edince bu yasağı koydur,"
Avnü'l Mabud yazarı,
İbn Kudâme'nin de şöyle dediğini nakleder: "Sahibinden çocuğu olan
cariyeyi satmanın caiz olmadığı yolunda sahabelerin icma'i vardır. Hz. Ali,
İbn Abbas ve İbn Zübeyr'in bunu caiz gördüklerine dair yapılan rivayet,
nakledilen icma'i gölgelemez. Çünkü bu zatların bu görüşten rücü ettiklerinden
rivayet edilmiştir.
Bu ifadelerin akabinde
konuya ilişkin rivayetler nakledilmekte ise de bunların buraya aktarmaya gerek
görmüyoruz. Çünkü günümüzde bu nevi meseleler görülmez. Cariye işi tarihe
karışmıştır.[54]
3955...
Câbir b. Abdullah'dan rivayet edildiğine göre; Bir adam kendi ölümünden sonra
geçerli olmak üzere kölesini azad etmiş ve o köleden başka bir malı da yokmuş.
Bunu üzenine Peygamber (s.a.v.) (orada bulunanlara) o köleyi (getirmelerini)
emretmiş, (köle getirilince) yedi yüz yahutta dokuzyüz (dirhem)e satılmış.[55]
3956... Şu
bir önceki hadis, Câbir b. Abdillah'dan (bir başka yolla daha rivayet
edilmiştir. Şu farkla ki, Câbir burada bir önceki hadise şu cümleleri de) ilave
etmiştir. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki:
" Sen (bu
kölenin) değerin (i aimay)a (herkesten) daha müstehaksin. Allah'ın da ona
ihtiyacı yoktur."[56]
3957...
Câbir (r.a) den rivayet olunduğuna göre;
Ensar'dan Ebu Mezkur
diye anılan birisi Yakub adındaki kölesini kendi ölümünden sonra geçerli olmak
üzere azad etmiş ve o köleden başka bir malı da yokmuş.
(Bir gün Resnlullah
(s.a.v.) o köleyi çağırmış ve (orada hazır bulunan kimselere): Bunu kim satın
alır?" diyerek satılığa çıkarmış. Bunun üzerine Nuaym b. Abdullah b.
en-Nahhâm onu sekizyüz dirheme satın almış ve bu dirhemleri o kölenin sahibine
vermiş. Sonra (Resulullah) şöyle buyurmuş:
"Sizden birisi
fakir olduğu zaman (eline geçen maddi imkanlardan yararlanmak hususunda) önce
kendisinden başlasın. Eğer (eline geçen bu) maddi imkanda (kendi ihtiyacından
artan) bir fazlalık varsa onu da ailesine, eğer (daha) fazlalık varsa onu da
yakınlarına hısımlarına, fazlalık daha da varsa onu da şuraya buraya
(versin)."[57]
Hürriyete kavuşması
efendisinin ölümüne bağlı ojan köleye "müdebber" denir. Bu şekilde
köle azad etmeye de; "Tedbir" denir. Tedbir dört çeşittir:
1- Tedbir-i
Mutlak: Efendisinin ölümüne bağlanarak yapılan tedbirdir. Efendinin kölesine,
"ben öldüğüm zaman "sen hürsün" demesi gibi.
2- Tedbir-i
Muallak: Bir şarta bağlamruş olan tedbirdir. Efendisinin kölesine hitaben,
"sen şu işi yaparsan ölümümden sonra hürsün" demesi gibi. Bu durumda
köle efendisinin sağlığında bu şartı yerine getirirse efendisinin ölümünden
sonra hürriyete kavuşmuş olur.
3- Tedbir-i
Mukayyed: Malikin bir vasıf ile mukayyed olan vefatına bağladığı tedbirdir.
Efendisinin kölesine, "ben bu hastalığımdan ölürsem' veya "ben bu
yolculuğum esnasında vefat edersem sen hürsün" demesi gibi.
4- Tedbir-i
Muzaf: Bir vaktin geçmesine veya çıkmasına izafe edilen tedbirdir. "Sen
yarından itibaren mudebbersin" veya " sen falan ayın bitiminde
müdebbersin" denilmesi gibi.[58]
Müdebbir: Tedbiri
yapan, yani kölenin hürriyetini kendisinin ölümüne bağlayan efendi.
Mevzumuzu teşkil eden
bu babın hadisleri miidebber köleyi satmanın ntutlak suretle caiz olduğunu
söyleyen İmam-ı Şafii'nin delilidir. Hattâbi'nin açıklamasına göre Ahmet b.
Hanbel ile İshâk b. Râhûyeh, Mücâhid ve Tâ-vûs da bu görüştedirler.
Hasan-ı Basrî ise,
sahibinin köleyi satmaya muhtaç durumda olması şartıyla müdebberi satmanın caiz
olduğu görüşündedir.
İmam Malik'de
efendinin en azından kölenin değerine denk bir borçla ölmesi halinde onu
varislerin satabileceklerini söyler.
Said b, el-Müseyyeb
ile Şa'bî Nehâi ve Zuhrî ise müdebber köleyi satmanın caiz olmayacağını
söylemişlerdir.
İmam Ebu Hanîfe ile
Sufyân-ı Sevri, Evzâi, Şüreyh, Mes'rûk, Kasım b. Muhammed, Ebu Cafer Muhammed
b. Ali ve Salim b. Abdullah da bu görüştedirler.
Bedayiu's Sanayi'
yazarının kaydettiği gibi, İmam Ebu Hanife; "Eğer tabiinden bu büyük
alimler, müdebberin satılabileceğinisöylemiş olsalardı, onlara uyarak ben de
müdebberin satılabileceğini söylerdim." demiştir.[59]
1)
Müdebberin hayatında cari olan hükümler.
2) Müdebberin
vefatından sonra cari olan hükümler.Müdebberin hayatında cari olan hükümler
şunlardır: Efendinin mutlak
tedbir ile miidebber
kıldığı kölesi, Hanefilere göre köle ancak efendisinin ölümüyle hürriyetlerine
kavuşmuş olacağından efendisi onu asla satamaz. İmam Şafii'ye göre ise, köle bu
nevi tedbir ile asla hürriyet hakkım kazanmış olmayacağından efendisi onu
istediği zaman satabilir. Çünkü bu köle
hürriyetini ancak
efendisinin ölümünden sonra kazanacak tır, bu ise şimdilik yoktur.
Ancak mukayyed tedbir
ile müdebber kılınmış olan köleyi satmanın caizliğinde ulema ittifak etmiştir.
Hafız Zeylaî'nin
açıklamasına göre, bu babda geçen hadislerde Hz. Peygamber'in satılmalarına
izin verdiği kölelerden maksat; tedbir-i mukayyed ile müdebber kılınmış
köleler olabileceği gibi, bu kölelerin satılmasından maksat gerçekten
satılmaları olmayıp kiraya verilmeleri olmaları da mümkündür.[60]
Bu hususta Hamleleri
dayandıkları deliller şunlardır:
1.
Darekulni'nin ibn Ömer'den rivayet ettiği müdebber kölenin satılmayacağını
ifade eden zayıf hadisler.[61]
2. Cabir b.
Abdullah'dan rivayet edilen Hz. Peygamber'in müdebber kölenin satılmasını
yasaklayan hadislerin ifadeleri.
3. Hz. Ömer,
Osman, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b Abbas, Abdullah b. Ömer
(r.a)'ın müdebber kölenin satılmayacağı görüşünde olduklarına dair haberler.[62]
3958...
İmrân b. Husayn'dan rivayet olunduğuna göre;
Bir adam ölürken altı
kölesini azad etmiş ve onlardan başka malı yokmuş. Bu (haber) Peygamber
(s.a.v.)'e ulaşınca o kimse için ağır sözler söylemiş, sonra köleleri çağırıp
onları üçe bölerek aralarında kur'a çekmiş. (Kur'a sonucu bunlardan) ikisini
azad etmiş ve dördünü de köle olarak bırakmıştır.[63]
3959... (Bir
önceki hadisin) manası (yine aynı) senediyle Ebû Kılâbe'den de rivayet
olunmuştur. Şu farkla ki, Ebû Kılâbe (oradan geçen) "O kimse için ağır
sözler söyledi" cümlesini rivayet etmemiştir.[64]
3960... (Bir
önceki hadisin ) manası Ebû Zeyd'den de rivayet olunmuştur. Ancak bu rivayette
bir önceki hadisten fazla olarak şu cümleler de bulunmaktadır): Bu adan
ensardan biriydi. Peygamber (s.a.v) (bu haberi duyunca); "Eğer ben bu
adamı defnedilmeden önce görseydim , (müslüman mezarlığına gömülmesine izin
vermezdim ve) müslüman mezarlığına gömülmezdi" buyurdu.[65]
3961...
İmrân b. Husayn'dan rivayet olunduğuna göre:
Bir adam ölürken altı
kölesini azad etmiş ve (kendisinin) bu kölelerden başka bir malı da yokmuş. Bu
(haber) Peygamber (s.a.v )'e yetişince köleler arasında kur'a çekmiş, (kıır'a
sonucu onlardan) ikisini azad etmiş, dördünü de köle olarak bırakmış.[66]
Ölüm yatağında iken
kölelerini azad ettiğinden bahsedilen şahsın kimliği hakkında bir açıklama mevcut
değildir.
Sadece 3960 numaralı
hadis-i şerifde onun Ensari olduğuna dair bir açıklama bulunmaktadır.
Her ne kadar burada
sözü geçen şahsın kölelerini ölmek üzere iken azâd ettiği ifade edilmekte ise
de, Müslim'in bir rivayetinde[67] bu
şahsın ölürken kölelerinin azad edilmesini vasiyet ettiği ifade edilmektedir.
İmam Kurtubî'nin de
dediği gibi doğru olan rivayet Müslim'in bu rivayetidir. Ancak bazı râviler bu
hadisi rivayet ederken yanlışlıkla "vasiyet etti" kelimesini
atlayarak sadece onun ölmek üzere iken kölelerini azad ettiğini nakletmekle
kalmıştır.
Bilindiği gibi bir
kimsenin mirasının üçte birisinden fazlasında vasiyet hakkı yoktur. Sözü geçen
sahabinin altı kölesinin değeri tüm mirasının üçte birinden fazla olduğundan,
onun bu vasiyeti tümüyle geçerli değildir. Bu yüzden Hz. Peygamber onun bu
usulsüz tasarrufunu duyunca onun hakkında ağır sözler sarfetmiştir. 3960
numaralı hadis-i şeriften anlaşıldığı üzere Hz. Peygamber'in o şahıs hakkında
söylediği ağır sözler. "Eğer ben defnedilmeden önce o adamı görseydim o,
müslümanlar mezarlığına gömülmezdi" anlamına gelen cümlelerden ibarettir.
Nesai'nin rivayetine
göre, Hz. Peygamber'in sözü geçen sahabi hakkında; "Bileydim onun
namazına katılmak istemezdim." dediği ifade edilmektedir.
Bu babda geçen hadis-i
şerifler, mallarının üçte biri kölelerinin değerine ulaşmadığı halde, ölüm
yatağında iken kölelerini azad eden vcva azad edilmelerini vasiyet eden
kimsenin ölümüyle, malının üçte biri karşılığında hangi kölelerin hür
sayılacağı konusunda kur'a usulüne başvurulabileceğini söyleyen imam Malik ile
İmam Şafii. Ahmed. İshak, Da-vud, İbn Cerir ve cumhur ulemanın delilidir.
İmam Ebu Hanife'ye
göre ise, bir kimsenin kölelerinden her birinin vücudu mirasın üçte birinden
hissesine düşen pay nisbetinde azad olur ve kölelerden herbiri vücudunun kalan
kısmının da hürriyete kavuşması için gereken parayı temin etmek üzere
çalıştırılır. Bu parayı kazanıp da varislere teslim edince vücudunun tümü
hürriyetine kavuşmuş olur. Said b. el-Müseyyeb ile Şureyh, en-Nesâi, Şabî,
Katâde ve Hammad da bu görüştedirler.
Hanifilerden bazıları
ise, bu gibi hususlarda kur'a usulüne göre başvur-murmanın meşru olmayıp
cahiliye adetlerinden kalan bir nevi kumar olduğunu söylemişlerdir.[68]
İbnül Münzir, Ebû
Hanîfe'nin kurayı caiz gördüğünü söylemiştir.[69]
Kur'anın caiz
olmadığını söyleyen Hanefî'nin imamlarına göre. kur'a İslamin ilk yıllarından
geçerli idi, fakat sonradan nesh edildi. Nitekim Ebû Cafer et-Tahâvi'nin
rivayet ettiği[70] Hz Ali'nin İslamın ilk
yıllarında Ye-men'de bu usulü uyguladığını ve Hz Peygamberin de tasvibine
mazhar olduğunu fakat sonradan bu usulü terkettiğini ifade eden hadis-i şerif
de buna delalet eder.[71]
3962... Abdullah b.
Ömer'den rivayet olunduğuna göre;
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Her kim bir
köleyi azad eder ve o kölenin de malı olursa, kölenin malı onun (efendisinin)
olur. Ancak efendinin o malı(n köleye ait olmasıni)şart koşması (bu hükümden)
hariçtir."[72]
Hadiste geçen
"kölenin malı" ifadesinin zahirine maj edinebilir. Fakat efendisi
bunu ondan cebren alma hakkına ve yetkisine sahiptir. Bu görüş Mâiik'in
kavlidir. Cumhura göre köle ma] edinemez. Hadiste geçen "kölenin
Mail" ifadesinden maksat, gerek kölenin elinde bulunan ve gerekse
çalışarak elde ettiği maldır. Gerek kölenin elinde bulunan ve gerekse
çalışarak elde ettiği mal, efendisinin malıdır, mülkiyetindedir. Bu mal kölenin
elinde olduğu veya köle elde ettiği için "kölenin malı" tabiri
kullanılmıştır. Hadisin; "kölenin malı onundur'7 cümlesindeki zamirin ait
olduğu şahıs konusunda ihtilaf vardır. Alimlerin ekserisine göre zamir köleyi
azadla-yanla ilgilidir. Bu takdirde cümlenin manası şöyle olur: "Kölenin
malı onu azadlayanmdır." Bir kısım ehli ilim ise zamirin köleye ait
olduğunu söylemişlerdir. Bu takdirde cümlenin manası şöyle olur: "Kölenin
malı köleyedir.”[73]
Kölenin mal
edinemeyeceği görüşünde olan cumhur ulemaya göre; "Kölenin malı"
terkibinde malın köleye izafe edilmesi mecazidir. Efendisinin izniyle kölenin
o maldan tasarruf hakkına sahip olması ve o malı korumakla görevli olması gibi
sebeplerle mal köleye izafe edilmiştir.
Nitekim bazen güttüğü
koyunlar da mecazen çobana izafe edilerek onlara "çobanın koyunları"
denir. Kölenin efendisinin lütfü ve izniyle mal sahibi olabileceğini söyleyen
İmam Malik'e göre ise, buradaki kölenin malından maksat, efendinin kölesine
lütfen bağışladığı maldır.
Bütün bu
açıklamalardan anlaşılacağı üzere cumhur ulemaya göre, ''kölenin malı
onundur." cümlesindeki "hu" zamiri efendisiyle ilgilidir.
Nitekim "Kim bir köleyi satarsa o kölenin malı satana aittir.[74]
" hadis-i şerifi de buna delalet etmektedir.[75]
Metinde geçen
"Ancak efendinin, o malıfn köleye ait olmasını şart koşması (bu hükümden)
hariçtir."
Cümlesi, kölenin mal
sahibi olabileceğini savunan İmam Malik'e göre, "Ancak satın alan
efendinin şart koşması halinde kölenin malı sözü geçen efendisinin olur"
anlamına gelir. Cumhura göre ise bu cümle, "Satan efendinin, kölenin
elinde bulunan malın azaddan sonra köleye ait olmasını şart koşması halinde bu
mal kölenin olur" anlamına gelir.
Hattabi'nin dediği
gibi; bu durumda, mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerif, efendinin azad ettiği
bir kölenin o anda elinde bulunan mallan ona bağışlamasının mendup olduğuna
delalet eder.[76]
3963... Ebû
Hureyre'den rivayet edildiğine göre; Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Zina çocuğu üç
kişinin en şeI isidir. Ebû Hureyre dediki: Allah yolunda (savaşa çıkan bir
kimseye) bir kamçı vermem, bana bir zina çocuğunu azad etmemden daha
hoştur."[77]
Burada geçen zina
çocuğu kelimesi hakkında çeşit görüşler Uen sürülmüştür:
1- Burada
zina çocuğundan maksat şer ile damgalanmış, kötülüğü herkes tarafından bilinen
belli bir şahıstır.
2- Zinadan
doğan çocuktur. Böylesi bir çocuk annesinden de babasından da şerlidir. Çünkü
onlara had vurulduğu için bu ceza günahlarına kefaret olmuştur. Zinadan doğan
çocuk böyle değildir. Onun Allah katında nasıl bir muameleye tabi tutulacağı
bizce meçhuldür. Bu itibarla zina çocuğu, annesi, babası ve kendisinden oluşan
üç kişinin en kötüsüdür.
3- Zina
çocuğu, aslı. nesebi ve doğumu itibariyle anne ve babasından daha kötüdür.
Çünkü o haram çiftleşmeden oluşan bir meniden dünyaya gelmiştir. Anne babası
ise böyle değildir.
4- Zina
çocuğu anne ve babasından daha kötüdür. Çünkü anne ve babası işledikleri suçu
devamlı gizlemeye ve unutturmaya çalıştıkları halde bu çocuk varlığı ile
devamlı olarak insanlar arasında bu suçu hatırlatır durur, işte zina çocuğunun
anne ve babasından daha kötü olmasından maksat budur.
5- Zina
çocuğundan maksat çok zina eden kimsedir. Nitekim uzun yolculuğa çıkan kimse
de "ibnü's-sebil= yol oğlu" denir.
Çok zina eden kimseye
de zina çocuğu denir ki bu haliyle zina onun annesi ya da babası iken, kendisi
de zinanınm çocuğu gibidir. Birbirlerinden hiç ayrılmazlar.
Hz. Peygamber bu
hadis-i şerifle zinaya müptela olan bu gbi kimseleri zinadan uzaklaştırmak
istemiştir.
6-
Bazılarına göre zina çocuğunun damarlarında dolaşan zina mahsulü kanı onu
devamlı kötülüğe teşvik eder. Bu bakımdan zina çocuğu anne ve babasından daha
kötüdür. Nitekim yüce Allah, "Ey Harun'un kız kardeşi, baban kötü bir adam
değildi, annen de fahişe değil"[78]
ayet-i kerimesinde bu gerçeği ifade etmiştir.
Abdullah b. Amr b.
As'a göre, "andolsun cehennem için birçok cin ve insan yarattık"[79]
ayet-i kerimesinde bahsedilen cehennemlikler zina çocuklarıdır. Said b.
Ciibeyr de bu görüşte idi.
İmam Mâlik, sadece
zina olaylarına mahsus olmak üzere zinadan doğan çocukların şahitliklerinin caiz
olmadığı görüşündedir. Osman b. Affan da bu görüştedir.
İbn Münzir; İmam Ebû
Hanife, satın alınan bir kölenin zina çocuğu çıkmasının onun geri verilmesini
mubah kılan özürlerinden biri olarak kabul ettiğini söyler.
Hattabi'nin
açıklamasına göre, İbn Ömer'in, "Zina çocuğu üç kişinin en
lıayirlısıdır." dediğine dair bir rivayet vardır. Abdullah b. Ömer
sözüyle, zina çocuğunun, kendisinin doğmasına sebep olan zina fi'ilinin işlenmesinde
hiçbir suçu olmadığını ve meseleye bu açıdan bakılınca, zinadan doğan çocuğun
annesinden ve babasından daha hayırlı olduğunu söylemek istemiştir.[80]
3964...
Garîf b. ed-Deylemîden rivayet edilmiştir; dedi ki: Biz Vasile b. el-Eska'a
vardık ve, "Bize içerisinde fazlalık ve eksiklik bulunmayan bir hadis
rivayet et" dedik. (Bize) öfkelendi:
Kuşkusuz sizin her
biriniz evinde asılı duran Kur'an-ı Kerim'i okuyor (ve yanlışlıkla ona bazı)
ilave(ler) yapıyor, (bazı kelimeleri de okurken) eksiltiyor; karşılığını verdi.
Biz de:
Bize Resulullah
(s.a.v)'dan olan işittiğin bir hadis-i (bize nakleder misin?) demek istiyoruz;
dedik. (Bunun üzerine şu hadisi) rivayet etti:
Katil sebebiyle ateşe
girmeyi hak eden bir arkadaşımız (in nasıl kurtulabileceği) hakkında (bilgi
almak üzere) Resulullah (s.a.v)'a varmıştık.
"Bu katilden
dolayı köle azad ediniz, (çünkü) Allah, kölenin her organına, karşılık, katilin
bir organını cehennemden azad eder." buyurdu. [81]
Bu hadis-i şerif, köle
azad etmenin Allah'a yaklaşma yollarının en büyüklerinden olduğuna delalet
etmektedir. Çünkü, yüce Allah ve Resulü köle âzad etmenin katil cezasına
keffaret olabilecek kadar büyük bir sevabı olduğunu bildirmiştir.
Ancak şurasını da
ifade etmek icabeder ki, köle azad etmenin katil günahına keffaret olabilmesi
katilin maktulün diyetini ödemesi halinde söz konusudur. Aksi takdirde maktulün
velisine ödenmesi gereken diyet bir kul borcu olarak katilin zimmetinde kalır
gider.
Hadis-i şerifte söz
konusu edilen katil olayının bir intihar hadisesi olması da mümkündür, Bu
durumda diyet söz konusu değildir.Bütün bunlar gösteriyor ki, had cezalan
cinayetlere keffaret olmakta yeterli değildir.
Binaenaleyh katilin
işlemiş olduğu katil günahından tamamen kurtulabilmesi için, ödediği diyetten
başka, köle azad etmek, tövbe etmek gibi Allah'ın affına sebep olan tâatlarda
bulunması gerekir.
Avnül' Mabud yazarının
açıklamasına göre, buradaki maktulün müslümanlarla aralarında barış anlaşması
bulunan bir gayri müslim olması ihtimali de vardır.
Hattabi'nin
açıklamasına göre, katilin bütün organlarının cehennemden azad olabilmesi için
azad edilecek kölenin hayalarına varıncaya kadar bütün organlarının tam olması
gerekir. Hadis-i şerifte vaad edilen sevaba erişebilmesi için bu hususa dikkat
etmek müstehabdır. İlim adamlarından bazılarının görüşü budur.[82]
3965... Ebû
Necîh es-Sülemi'den rivayet olunmuştur; dedi ki:
Resulullah (s.a.v) ile
birlikte Taif köşkünü kuşatmıştık. Muaz (b. Hi-şam ise bu cümleyi) "Babam
(Hişam)'ı (şöyle) derken işitmiştim: (Resulullah (s.a.v) ile birlikte Taif
kale s in deki Taif köşkünü (kuşatmıştık)" şeklinde rivayet etti. (Daha
sonra) her ikisi de (hadisin geri kalan kısmını da); "Kim Aziz ve Celil
olan Allah yolunda düşman (in cesedine)e bir ok isabet ettirirse onun için (Allah
katında büyük)bir derece vardır" (şeklinde rivayet ettiler, Ravi Ebû
Necîh), hadisi(n geri kalan kısmını da şöyle) nakletti:
Resulullah (s.a.v)
şöyle buyururken işittim:
"Herhangi bir
müslüman erkek, bir müslüman köleyi azad ederse, muhakkak ki Aziz ve Celil
olan Allah (o kölenin) kemiklerinin her birini, onu azad eden kişinin bir
kemiğini ateşten koruyan bir kalkan haline koyar.
Herhangi bir müslüman
kadın da müslüman bir kadını azad ederse, kuşkusuz (yüce)AIIah, kıyamet
gününde (azad edilen kadının) kemiklerinden herbirini onu azad eden kadının
bir kemiğini ateşten koruyan bir kalkan haline koyar."[83]
Bu hadis-i şerif, azad
edilen bir kölenin her organının, onu azad eden kimsenin bir organım cehennem
ateşinden koruyacağına delalet ettiği gibi; erkeğin erkek köle, kadının da
cariye azad etmesinin, erkeğin cariye, kadının ise, erkek köle azat etmesinden
daha faziletli olduğuna da delalet etmektedir.
Azad edilen kölenin
bir organına karşılık azad eden kimsenin bir organının cehennemden kurtulacağı
ifade edildiğinden ulema, azad edilecek köleyi organları tam olan köleler
arasından seçmenin müstehap olduğunu söylemişlerdir.
Hadiste geçen,
"onun için (büyük) bir derece vardır." sözü Nesai'nin Sünen'inde
şöyle açıklanmaktadır:
"îbnü'n Nahhâm:
Bu derecenin yüksekliği ne kadardır? diye sordu. Resulullah (s.a.v) da; Öyle
evinizin eşiği gibi değil, iki derece arasındaki mesafe yüz yıllıktır,
buyurdu."[84]
3966...
Şurahbil b. es-Sımt'tan rivayet olunduğuna göre; kendisi Arar b. Abse'ye:
"Bize Resulullah (s.a.v)'tan duyduğun bir hadisi naklet" demiş, (o
da) Ben Resulullah (s.a.v)'ı şöyle buyururken şittim karşılığını
vermiş:
"Kim imanlı bir
köleyi azad ederse (o köle, azad eden kimsenin) ateşten kurtulması için fidye
olur."[85]
Her ne kadar bu
hadisin senedin de hadis uleması tarafından tenkıd edilmiş olan Bakiyye b.
el-Veiid varsa da, Tirmizı bu hadisi hasen senetlerle de rivayet etmiş
olduğundan hadis zayıflıktan kurtulup Hasen derecesine yükselmiştir.
Bir önceki hadisin şarhinde
yaptığımız açıklama bu hadis-i şerif için de geçerlidir.[86]
3967...
Şurahbil b. es-Sımt'tan rivayet olunduğuna göre; kendisi Kab b. Mürre'ye,
yahutta Mürre b. Ka'ba: Bize Resulullah (s.a.v)'tan işittiğin bir hadisi
naklet, demiş. (Ka'b, yahutta Mürre, 3965 numaralı) Muaz hadisinin,
"Herhangi bir müslüman erkek, müslüman bir erkek köleyi azad ederse...
Herhangi bir müslüman kadın da müslüman bir kadını azad ederse" sözüne
kadar rivayet etmiş, (sonra sözü geçen hadise) ilave (ten şunları da rivayet
etmiş:
"Herhangi bir
(Müslüman) erkek, iki müslüman kadını (kölelikten) azar ederse (onlar, o
kimsenin) ateşten kurtarıcısı olurlar, onların her iki kemiği onun
kemiklerinden biri yerine geçer."
Ebu Davud dedi ki: (Bu
hadisin ravilerinden) Salim, Şurahbil'den (hadis) işitmemişlerdir. Çünkü
Şurahbil, Sıffm (savaşın)da ölmüştür.[87]
Bu hadis-i şerif,
erkeği azat etmenin kadını azad etmekten daha faziletli olduğunu söyleyenlerin
delilidir.
Hafız Abdurrauf El-Münavî
de; bir erkek azad etmenin iki kadın azad etme sevabına eşit olduğunu ve bu
sebeple Hz. Peygamber'in azâd ettiği kölelerin ekserisinin erkek olduğunu
söylemiştir.
Bir kadının azad
edilmesiyle çocuğunun da azad edileceği nazarı itibariyle, kadın azad etmenin
erkek azad etmekten daha faziletli olduğunu söyleyenler de vardır.
Bu mevzu da Şevkanı
(r.a) şöyle diyor:
"iki kadın azad
etmenin bir erkek azad etmek gibi azad eden kimseyi kurtaracağına dair
hadislerin yanında, bir kadını azad etmenin de azad edeni ateşten kurtaracağını
ifade eden hadisler varken; kadını azad etmenin mi, yoksa erkeği azad etmenin
daha faziletli olduğunu münakaşa mevzuu haline getirmek lüzumsuzdur."
Alkamî de; erkeğin
cihad gibi ağır işlerde daha yararlı olduğunu gözönünde bulundurarak; erkeği
azad etmenin kadını azad etmekten fazileti olduğunu savunmuştur.[88]
3968... Ebu'd
Derdâ (r.a)'dan rivayet olunmuştur; dedi ki: Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Ölürken köle
azad eden kimse (nin hali),döyunca (yemek) ikram eden kimse (nin hali)
gibidir."[89]
Bu hadis-i şerifte,
dünya malına ihtiyacı varken onu Allah yolunda sarf ederek ahireti dünyaya tercih
etmenin faziletine ve Allah yanındaki değerine işaret edilmektedir.
Bilindiği gibi bir
kimsenin bir mala ihtiyacı varken onun din kardeşine verip din kardeşini
kendine tercih etmesine "i'sar" denir.
İ'sar,
"Kendilerinde fakru ihtiyaç olsa bile (onları) öz canlarından daha üstün
tutarlar"[90] ayet-i kerimesiyle
övülmüştür. İşte mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifte, ölüm yatağına
düşmeden önce mallarını Allah yolunda sarf edenler, Allah rızası için
kölelerini azad edenler, ah irerlerin i -dünyalarına tercih etmiş olmaları
cihetiyle i'sar sahiplerine benzetilmiş-tir.Ölüm yatağında kölelerini azad
etmeye kalkanlar da kendi menfaatini varislerin menfaatına tencih etmeleri
cihetiyle büyük bir iştah ve hırsla karnını doyurduktan sonra etrafındaki
açları hatırlayıp, kalan yemeklerden onlara ikramda bulunmaya kalkan kimseye
benzetilmiştir.
Şüphesiz bu ikramın da Allah
yanında bir değeri vardır. Fakat, kendi karnı açken ve yemeğe ihtiyacı varken
kendi yemeğini din kardeşine ikram eden kişinin ikramı ile mukayese edilemez.[91]
[1] ÖmerNasuhi Bilmen Hukuki İsIamiye Kamusu IV 31-32.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/7-8.
[2] Tirmizî buyü 35 muvatta, mükateb 1.2.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/8.
[3] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/8-10.
[4] Tirmizî, buyu 35; ibni-i mace, ıtak 3; Ahmed b. Hanbel
II 178, 184, 206, 209.
[5] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/10.
[6] Tirmizî, buyu 35.
[7] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/10-11.
[8] Tirmizî buyu 35; ifan-i mace ıtk.3; Ahmed b. Hanbel VI
289. 308, 311.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/11.
[9] Nur, (24) 31,
[10] Davudoğlu Ahmed, selâmet yollan IV, 306, 309.
[11] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/11-13.
[12] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/13.
[13] Buharî, salat 80, şurûl 3, 10, 13, 17, et'ime 31,
ferâiz 19, 20, 22, 23, talâk 14, keffaret 8, nikah 18. zekât 61,mükâteb 5, buyu
67, 73: Müslim, ıtk 5, 6, S. İÜ, 12. 14, 15: Ebû Dâvûd, ferâiz 12; Tirmizi,
fersiz 20. ve-saya 7. velâ; Nesâî, zekât 99, talâk 29-31, buyu 75, 76, 78; îbn
Mace, talâk 29. ilk 17-19; Ahmed b. Hanbel, I, 281,321. 11,28. 100, 113, 144,
153, 156, VI. 33, 42, 46, 82,103. 121, 135. 161, 172, 175, 178, 180. 186. 190.
213. 272.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/14-15.
[14] Buharı, salât 80, surût 3, 10, 13, 17, et'ime 31,
ferâiz 19, 20, 22. 23, lalâk 14. keffaret 8, nikâh 18, zekat
6l.rmikâteb5,buyû67, 73; Müslim, ilk 5, 6, 8. 10. 12, 14, 15: Ebû Dâvûd, ferâiz
12; Tirmizî, temiz 20. vesâyı 7, velâ; Nesâî, zekât 99. talâk 29-31, buyu 75,
76, 78; İbn Mâce, talâk 29, ıtk 17-19; Ahmed b. Hanbel, I, 281, 321. II. 28,
100. 113, 144, 153. 156, VI. 33, 42, 46, 82,103, 121, 135, 161, 172. 175, 178.
180, 186, 190.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/15-16.
[15] Karaman Hayrettin, mukayeseli İslâm Hukuku, 1/366.
[16] Râ'd (13) 25.
[17] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/16-19.
[18] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/19.
[19] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/19-21.
[20] Muhammed Hamidlullah islâm peygamberi; 1-153.
[21] Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi II, 23.
[22] Zürkanî şerh-i Mevahibü'I-le dünniye V, 231.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/21-22.
[23] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/22.
[24] İbn-i mâce ıtk, 6 ; Ahmed b. Hanbel V-221; VI, - 319.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/22.
[25] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/23.
[26] Ahmed b. Hanbel, II. 347.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/23-24.
[27] Nasuhi bilmen omer; Hukuki îslâmiye Kamusu, IV, 37.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/24-25.
[28] Ahmed b. Hanbel 11,347.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/25.
[29] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/25-26.
[30] Ahmed b. Hanbel; II 347.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/26.
[31] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/26-28.
[32] Buhârî, ıtk 5, 3 irked 5, 14; Müslim, ıtk 3-4 Eymân
45; İbn Mace, ıtk , 7: ârimi, Feraiz, 51: Ahmet b. Hanbel, 255,426. 472.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/28-29.
[33] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/29.
[34] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/30.
[35] Sünen-i Ebû Davûd'da 3940 nolu hadis.
[36] Sahihi Müslim Terceme ve Şerhi. VII 556 – 557.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/30-31.
[37] Buharî, ıtk 4. Şirket 5; Müslim, ilk 1, eymân 47-49;
Tirmizî, ahkâm 14; îbn Mace, ilk 7: Ahmet! b. Hanbel, II. 15,77. 116, 142, 156.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/31-32.
[38] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/32.
[39] Buharî, ilk 4; Müslim. ıtk 1, eymân 47-49; Tirmizî,
ahkâm 14; ibn Mâce. ilk 7; Ahmed- b, Hanbel, II. 15, 77, 116.143, 156.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/32.
[40] Buharî, ilk 4.17: Müslim. eyman 48; Ahmed b. Hanbel,
II. 53, 142.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/33.
[41] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/33.
[42] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/33.
[43] Buhari. ıtk 4; Müslim, eymân.47, 51, ıtk I; İbn Mâce,
ıtk 7: Ahmed b, Hanbel, I. 57, II. 531.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/33-34.
[44] Müslim, ıtk 2, eyman 52; Tirmizi, ahkâm 14; Ahmed b.
Hanbel, II, 11, 122. 468.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/34.
[45] Buharı, ilk 4; Müslim eymân 5; Ebû Dâvûd, nikâh 31;
Tirmizî, nikâh 44; Nesâî . nikâh, 68. talâk 57; Ahmed, b. Hanbel, I, 447, II,
11, IV. 280 .re.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/34.
[46] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/34-35.
[47] Tirmizî. Ahkâm 28; İbn-i Mâce. ıtk 5.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/35-36.
[48] Tirmizi, Ahkâm 28, İbn-i Mace; ıtk 5.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/36.
[49] Tirmizi. Ahkâm 28, İbn-i Mace; ıtk 5.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/36.
[50] Tirmizî, Ahkâm 28. İbn-i Mace; ıtk 5.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/36.
[51] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/37-38.
[52] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/38-39.
[53] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/39.
[54] Huliboğlu Haydar, Sünen-i Ibn Mace Tercemesi ve Şerhi.
VII. 102.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/39-40.
[55] Buharı; ahkâm 32, büyü 59, ırk 9; Müslim, zekat 41,
eyman 58; Nesâî, zekat 60. büyü 84, kudât 29: İbn Mâce. ıtk 2. büyü 37, 38,
vesâyâ 3: Muvatta. ramadan 8: Ahmed b. Hanbel III. 305, 368-371.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/40.
[56] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/40.
[57] Müslim. Eyman 35: Nesâî buyu 84.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/40-41.
[58] Bilmen Ömer Nasuhî, Huku İslamiyye kamusu IV. 39.
[59] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/41-42.
[60] Zafer Ahmed ed, Tehavî, İ'Iâüs, Sünen XI. 311.
[61] Dârekutnî, II 483.
[62] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/42-43.
[63] Müslim: Eyman/56. Nesai; cenâiz/65. İbn-i Mâce
ahkâm/20 Ahmed IV -426. 431, 438, 440. V -341 ahkâm/27.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/43.
[64] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/43.
[65] Nesâî. cenâiz 65.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/43-44.
[66] Nesâî. cenâiz 65.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/44.
[67] Müslim, eymân 57.
[68] (İbn. Kudame, el'muğnî VIII 358. Riyâd l98l)
[69] el mübarekfüri, tuhfetul - Ahuezî IV. 602.
[70] El, Tahâvî şerhu meânil-İsar II 421 – 422.
[71] Zafer Ahmed el Tahâvî İ'lâüssünen XI 309 – 310.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/44-45.
[72] Buhârî, şurb 17; İbn-i Mace, ıtk 8.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/45-46.
[73] Hatiboğlu Haydar. Sünen-i İbn-i Mâce şerhi VII 119.
[74] Ebû Dâvûd, büyü 42.
[75] Es - seharen fûrî Halil Ahmed, Bezl'il-mechûd XVI 295.
[76] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/46-47.
[77] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/47.
[78] Meryem: (19) 21)
[79] A'râf (7) 179.
[80] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/47-48.
[81] Buharı, keffâret 6, ıtk. 1, Müslim, ilk 23,24; Tirmizî,
muzûr 14-20; Ahmed b. Hanbel, II 447, 525,111 490.491, IV 107. 113, 235, 321.
344, 386, 404, V, 29.
Sünen-i Ebu Davud
Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/48-49.
[82] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/49.
[83] Tirmizi, cihad II; Nesâî. cihad, nüzûr 14,20 İlin
Milce, cihad 19, 24; Ahmed b. Hanbel, I, 113, 344, 388 II, 420, 422, 429. 431,
447, 525.
Sünen-i Ebu Davud
Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/50.
[84] Nesâî cihâd /26.
Sünen-i Ebu Davud
Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/51.
[85] Nesâî Cihâd 26; İbn Mace ıtk 4: Ahmed b. Hanbel, II
420,422,429. 431,447,525, IV, 113, 147, 150, 235, 321, 344, 344, 384, 386, 404,
V, 29, 244.
Sünen-i Ebu Davud
Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/51.
[86] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/51.
[87] Buharı, ıtk I, keffârât 6; Müslim, ıtk 22;25; Tirmizî,
nüzûr 14,20.
Sünen-i Ebu Davud
Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/52.
[88] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/52-53.
[89] Nesâî, vesaya I. ; Tirmizi Vessiye 7; Dârimî, Vesâya 17
Ahmed b. Hanbel V 197. VI 448.
Sünen-i Ebu Davud
Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/53.
[90] Haşr. (59) 9.
[91] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/53.