Nesih sözlükte, iki şeyi yan yana
getirip birindeki yazıyı diğerine aktarma anlamına gelir. Bir şeyi uygulamadan kaldırıp
yerine başka bir şey koymaya da nesih denir. Bir âyetteki hükmün başka ayetle
hafifletilmesi böyledir. Birinci âyete mensuh ikincisine nâsih denir[1].
Buna göre bir
kişinin, yazdığı bir yazıyı bir başka yere aktarması nesihtir. Bu kişi o
yazının bir bölümünü çıkarır, bir bölümünü değiştirir, büyük bir bölümünü de aynen
aktarır. İkinci yazı birinciyi nesheder ve onun yerine geçer. Allah’ın son
Kitabı, öncekilerin yerine geçmek üzere indirilmiştir. Allah, öncekilerde olan
hükümlerin bir kısmını son Kitab’ına almamış, bir kısmını daha iyisi ile
değiştirmiş, büyük bir bölümünü de aynen aktarmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Allah, Nuh'a buyurduğunu
sizin için bu dinin şeriatı yapmıştır. Sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğimiz
şudur: Dini ayakta tutun, o konuda ayrılığa düşmeyin...” (Şûrâ 42/13)
Kur’an’da yeni âyetler vardır. Bunlar, öncekilerde
olan hükümleri hafifletmişlerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulacakları ümmî
Peygambere uyanlara; işte onlara o Peygamber iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar.
İyi şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar.
Sırtlarından ağır yükleri, boyunlarından demir halkaları kaldırır atar ...” (A’raf 7/157)
Önceki kitaplarda olduğu halde insanlardan
gizlenmiş ve zamanla unutulmuş âyetler vardır. Bunların bir kısmı Kur’an’a alınmış,
bir kısmı alınmamıştır. Kur’an’da olduğu halde elimizdeki Tevrat ve
İncil’de olmayan âyetlerin sebebi budur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Ey
Ehl-i Kitap[2],
Kitap’tan gizlediğiniz bir çok şeyi size açıklayan bir çoğunu da affeden
Elçimiz geldi. Size Allahtan bir nur ve açık bir kitap geldi.“ (Mâide 5/15)
Önceki Kitaplara, insanlar tarafından
yapılan ilaveler de vardır. Bunu da şu âyetten anlıyoruz:
“Vay o kimselere ki, kendi elleriyle
yazar sonra biraz karşılık almak için "bu Allah katındandır"
derler. Vay o ellerinin yazdığından dolayı onlara! Vay o kazandıklarından
dolayı onlara[3]!..” (Bakara 2/79)
Bu tür ilaveler, bütünlüğü bozduğu için
onları anlamak zor olmaz. Ehl-i Kitap,
bu ilavelere değil, Allah’ın kendilerine indirdiğine uymalıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Tevrat’ı biz indirdik. Onda bir hidayet ve bir nur vardı. Allah’a teslim olmuş peygamberler Yahûdi ler arasında onunla hüküm verirlerdi. Hocalar ve alimler de Allah’ın kitabından hafızalarında olanla hükmederlerdi. Onlar bu hükme şahit idiler. Siz, insanlardan korkmayın; benden korkun. Ayetlerimi bir kaç akçeye değişmeyin. Her kim Allahın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse onlar kafirlerin ta kendileridir. (Mâide 5/44)
“İncil’i bilenler, Allahın o kitapta indirdiği ile hüküm versinler. Kim Allah’ın indirdiğine göre hükmetmezse onlar fasıkların ta kendileridir.” (Mâide 5/47)
İncillerle kiliseler arasında derin kopukluk
vardır. İncillerin hiçbirinde İsa’nın tanrı olduğu yazılı olmadığı halde
kiliseler, aldıkları konsil kararlarıyla bugünkü Hıristiyanlığı İsa’nın
tanrılığı inancı etrafında oluşturmuşlardır. Konu ile ilgili kısa bilgiler,
Giriş Bölümünde “Bugünkü Hıristiyanlık” başlığı altında verilmiştir.
Önceki kitaplara yapılan ilaveleri tespit
için Kur’an’a başvurmak gerekir. Çünkü o kitaplardaki doğruları koruma görevi
Kur’an’a aittir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Kendinde
olan âyetlerle[4] öncekileri
tasdik eden ve koruma altına alan bu kitabı, sana hak olarak indirdik. O halde
aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen doğruları bırakıp onların
arzularına uyma. Herbirinize bir şeriat ve bir yol belirledik. Allah isteseydi
hepinizi tek bir ümmet yapardı. Oysa verdiği hükümlerle sizi denemek için böyle
yaptı. Artık hayırlı işlerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O,
uyuşmazlığa düştüğünüz şeyleri size bildirecektir. ” (Mâide 5/48)
Bu
âyetler gösteriyor ki Kur’an, Allah tarafından indirilmiş kitapların son nüshası
olup önceki kitapları neshetmiştir. Artık uyulması gereken odur.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı
bulacakları ümmi Peygambere uyanlara; işte onlara o Peygamber iyiliği emreder,
kötülüğü yasaklar. İyi şeyleri helâl, pis şeyleri haram
kılar. Sırtlarından ağır yükleri, boyunlarından demir halkaları kaldırır atar.
Ona iman eden, onu saygıyla destekleyen, ona yardımcı olan ve onunla beraber
indirilen Nur’a (Kur’an’a) uyanlar varya, işte umduklarına kavuşacak olanlar
onlardır… ” (A’raf 7/157)
Sünnetin Kur’ân âyetlerini neshedip edemeyeceği konusunda
gereksiz tarışmalar yapılmıştır. Sünnet Kur’ân’a tabidir. Tabi olana ayrı
bir hüküm verilemez[5]. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Rabbinden sana ne vahy olunuyorsa ona uy. Ondan başka
ilâh yoktur. Sen o müşriklere bakma.” (En’am 6/106)
“Âyetlerimiz onlara açık belgeler halinde okununca,
bizimle karşılaşmak istemeyenler şöyle dediler: "Ya bundan başka bir
Kur’ân getir veya bunu değiştir." De ki: "Onu kendiliğimden
değiştirmem, olacak şey değildir. Ben, bana ne vahyolunursa
Bir âyet neshedilince,
Peygamberimizin onunla ilgili söz ve uygulamalarının da neshedilmiş olacağı
açıktır.
Âyetin lafzının neshedilip manasının kaldığı da iddia edilir. Bir
âyet, ancak bir başka âyet ile neshedileceğinden sonraki âyet, öncekinin lafzı
gibi manasını da nesheder.
Neshin tarifini veren âyet şudur:
“Biz bir âyeti nesheder veya unutturursak,
yerine daha hayırlısını, ya da dengini getiririz. Bilmez misin, Allah’ın gücü her şeye yeter.” (Bakara 2/106)
Bir âyet de şöyledir:
“Bir âyeti bir başka âyetle değiştirince, ki
Allah neyi indireceğini çok iyi bilir, şöyle
dediler: “Sen
Bu âyetler, nesih için iki şeyi
şart koymuştur:
1- Âyetler arasında olması.
2- Neshedilen âyetin, önceki âyetle aynı hükmü
veya ondan daha hayırlı bir hükmü taşıması.
Sonuç olarak Kur’an âyetlerinin büyük bir
bölümü, önceki kitaplarda olan âyetlerle aynı hükümleri taşımakta, bir kısmı da
hafifletici hükümler içermektedir. Hafifletmeye zina cezası örnek
olabilir.
Tevrat ve İncil’de zinanın cezası ölümdür. Bunu Peygamberimiz de
bir süre uygulamıştır. Kur’ân o hükmü önce
müebbet hapse çevirmiş daha sonra da 100 değneğe indirmişir. Şimdi bu konu ile
ilgili neshin Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’daki seyrini izleyelim.
Levililer Bap 20’de şu hükümler yer alır:
“10
Biri
başka birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina ederse, hem kendisi, hem de zina
ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir.
11
Babasının
karısıyla yatan, babasının namusuna leke sürmüş olur. İkisi de kesinlikle
öldürülecektir. Ölümü hak etmişlerdir.
12
Bir adam
geliniyle yatarsa, ikisi de kesinlikle öldürülecektir. Rezillik etmişler, ölümü hak etmişlerdir.
13
Bir
erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş
olur. Kesinlikle öldürülecekler. Ölümü hak etmişlerdir.
17
Bir adam
anne ya da baba tarafından üvey olan kız kardeşiyle evlenir, cinsel ilişki kurarsa, utançtır. Açıkça
aşağılanıp halkın arasından atılacaklardır. Adam kız kardeşiyle ilişki kurduğu
için suçunun cezasını çekecektir.
19 Teyzenle ya da halanla
cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü yakın
akrabanın namusudur. İkiniz de suçunuzun cezasını çekeceksiniz.
20
Amcasının
karısıyla cinsel ilişki kuran adam, amcasının namusuna
leke sürmüş olur. İkisi de günahlarının cezasını çekecek ve çocuk sahibi
olmadan öleceklerdir.
21
Kardeşinin
karısıyla evlenen adam rezillik etmiş olur. Kardeşinin namusunu lekelemiştir.
Çocuk sahibi olmayacaklardır.”
Tesniye Bap 22’de şu hükümler yer alır:
“22
Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa, hem kadınla yatan
adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek. İsrail'den kötülüğü atacaksınız.
23
Eğer bir
adam kentte başka biriyle nişanlı erden bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa,
24
İkisini
de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz. Çünkü kız kentte olduğu halde yardım
istemek için bağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdaki
kötülüğü ortadan kaldıracaksınız.
25
Eğer bir
adam kırda nişanlı bir kızla karşılaşır, onu yakalayıp tecavüz ederse, yalnız
tecavüz eden adam öldürülecek.
26
Kıza
hiçbir şey yapmayacaksınız. Çünkü kızın ölümü hak edecek bir günahı yoktur. Bu,
komşusuna saldırıp onu öldüren adamın davasına benzer.”
Yuhanna 8. bölümde şu olay yer alır:
“3-4 Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler.
Kadını orta yere çıkararak İsa'ya, «Öğretmen, bu kadın
tam zina ederken yakalandı» dediler. 5 «Musa, Yasa'da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?» 6Bunları
İsa'yı sınamak amacıyla söylüyorlardı; onu suçlayabilmek için bir neden
arıyorlardı. İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. 7Durmadan
aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve, «Aranızda günahsız olan, ona ilk
taşı atsın!» dedi. 8Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya koyuldu. 9Bunu
işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa'yı
yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu. 10İsa
doğrulup ona, «Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?» diye sordu. 11Kadın,
«Hiçbiri, efendim» dedi. İsa, «Ben de seni yargılamıyorum» dedi. «Git, artık
bundan sonra günah işleme!»
İsa aleyhisselam bu sözüyle recmi kaldırmamış,
17«Kutsal Yasa'yı ya da
peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz
kılmaya değil, tamamlamaya geldim. 18Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve
yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa'dan ufacık bir harf ya
da bir nokta bile eksilmeyecek. 19Bu nedenle, bu buyrukların en
küçüklerinden birini kim çiğner ve başkalarına öyle yapmayı öğretirse, Göklerin
Egemenliğinde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve
başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliğinde büyük sayılacak. (Matta 5)
Muhammed aleyhisselamın
önünden yüzü karartılmış ve değnekle dövülmüş bir Yahûdi geçirildi. Onları çağırdı, dedi ki;
"Kitabınızda zinanın cezası böyle midir?" "Evet" dediler.
Sonra onların alimlerinden birini çağırdı ve "Musa'ya Tevrat'ı indiren Allah adına soruyorum, Kitabınızda
zina cezası bu şekilde midir? dedi.
Dedi ki; "Eğer böyle sormasaydın söylemezdim, orada recm cezası vardır. Ama üst düzey
kişiler arasında zina çoğaldı. Onlardan birini yakalarsak serbest bırakırdık,
zayıfı yakalarsak ona o cezayı uygulardık. Dedik ki; gelin, üst düzeye de
zayıfa da uygulayacağımız bir ceza üzerinde anlaşalım. Sonra recmin
yerine yüz karartma ve değnek cezası koyduk. Allah'ın Elçisi
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi:
"Allah'ım! Senin emrini ilk hayata sokan ben olacağım, çünkü
onlar öldürmüşler."
Hemen emir verdi, o Yahûdi recmedildi, yani taşlanarak öldürüldü. Sonra
Allah Teâlâ şu âyeti indirdi:
“… Kimi Yahûdiler … sözleri yerleşik manasından kaydırır, Tahrîf ederler. Derler ki; hakkınızda şu karar
verilirse uyun, bu karar verilirse uymayın...” (Mâide 5/41)
Çünkü diyorlardı ki, "Muhammed'e gidin; yüz karartma ve değnek cezası verirse uyun, recm yani taşlayarak öldürme cezası
verirse kaçın." Sonra bütün kafirlerle
ilgili şu âyetler indi:
“... kim
Allah'ın
indirdiği ile hükmetmezse onlar kafirlerin ta kendileridir.”
“... kim
Allah'ın
indirdiği ile hükmetmezse onlar zalimlerin ta kendileridir.”
“... kim
Allah'ın
indirdiği ile hükmetmezse onlar fasıkların ta kendileridir.” (Mâide 5/44-47)[6]
Bir Yahûdi kadınla erkek zina etmişlerdi. Biri birine dedi ki;
"Bizi şu peygambere götürün. Çünkü o, hafifletici hükümlerle
gönderilmiştir. Eğer recmden hafif bir ceza verirse kabul ederiz, Allah'ın yanında bize bir dayanak olur, deriz ki; "Peygamberlerinden
birinin kararına uyduk". Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme geldiler.
Mescitte ashabı arasında oturuyordu. Dediler ki; "Ebû'l-Kasım[7]! Zina etmiş bir erkekle kadın
hakkındaki görüşün nedir?" O, hiçbir şey söylemeden Beyt-i midraslarına
yani Tevrat eğitim ve öğretimi yaptıkları
kuruma[8] geldi. Kapıda durdu ve dedi
ki: "Musa'ya Tevrat'ı indiren Allah adına soruyorum, evli iken zina edenin
cezası, Tevrat'ta nedir?" Dediler ki; yüzü kül ile karartılır, değnek vurulur ve eşeğe ters
bindirilerek dolaştırılır. İçlerinden bir genç sessiz kaldı. Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem onun suskunluğunu görünce yemin verdirerek ısrar
etti. O genç dedi ki: "Allahım! ... Sen bize yemin verdin… Biz Tevrat'ta recm cezasını görüyoruz…"
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: "Allah'ın emrine karşı
ilk çıkışınız nasıl oldu?" Dediler ki: Başkanlarımızdan birinin bir yakını
zina etti. O, ona recm uygulamayı erteledi. Sonra halktan biri zina etti. Başkan
onu recmetmek istedi. Onun kavmi araya girdi ve dediler ki, "Senin
yakınını getirip recmetmezsen bizim yakınımız recmedilemez." Sonra
uygulanacak ceza konusunda anlaştılar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
dedi ki: "Ben Tevrat'ta olan ile hükmediyorum." Emir verdi, ikisi de
recmedildi.
Zührî dedi ki: Bizdeki bilgiye göre şu âyet bu
konuda inmiştir:
“Biz
Tevrat'ı
indirdik. Onda doğru yol ve nur vardır. Allah'a teslim
olmuş peygamberler onunla hükmederler.” (Mâide 5/44) Peygamberimiz de onlardandır[9].
Bir gün Muhammed
aleyhisselama bir Yahûdi erkek ile bir Yahûdi kadın getirilmişti. Birlikte suç işlemişlerdi.
Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: Bu konuda Kitabınızda
ne buluyorsunuz? Alimlerimiz yüzlerinin külle karartılması ve hayvana ters
bindirilmeleri cezası koydu dediler.
Abdullah b. Selam dedi ki: “Ey Allah’ın Elçisi, söyle, Tevrat’ı getirsinler.” Tevrat getirildi. Biri elini recm âyeti üzerine koydu. Öncesini ve
sonrasını okumaya başladı. Abdullah b. Selam; “Kaldır elini” dedi. Elinin
altında recm âyeti hemen göründü. Allah’ın Elçisi emir verdi, ikisi de
taşlanarak öldürüldü[10].
Allah’ın Elçisi’nin Yahûdi lere hükmü, ancak Allah’ın hükmü olabilirdi.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Sana bu
Kitab’ı; önceki kitapları haklı bulur ve onları güven altına alır biçimde,
doğrularla dolu olarak indirdik. Öyleyse onların arasında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen bu doğruları bırakıp
onların arzularına uyma...” (Mâide 5/48)
Aşağıdaki âyetin, bu zina olayı ile ilgili olduğu
bildirilmiştir[11]:
“Seni nasıl hakem yapıyorlar? Yanlarında
Tevrat var
ve onda Allah’ın hükmü var. Sonra bunun arkasından
sırtlarını çeviriyorlar! Onlar inanan kimseler değillerdir.” (Mâide 5/43)
Bu âyet, Tevrat’taki zina hükmünün Allah’ın hükmü olduğunu kesinleştirmiştir. Yahûdi lerin Peygamberimize
gelmeleri, bu cezadan kaçmak içindi. Bu yüzden gönderdikleri kişilere; “... Hakkınızda
şu karar verilirse uyun, bu karar verilirse uymayın...” (Mâide 5/41) demişlerdi[12].
Tevrat’taki hüküm, Allah’ın hükmü olduğuna göre Peygamberimiz başka bir ceza veremezdi. O, bir süre, zina eden müslümanlara da Tevrat’ı
uygulamıştır. Şu hadis bunu göstermektedir:
Ebû Hureyre ve Zeyd b. Halid dediler ki, Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellemin yanındaydık. Bir adam kalktı ve şöyle dedi: "Allah için, aramızda
“Oğlum bunun işçisiydi, karısıyla
zina etti. 100 koyun ile hizmetçi
köleyi fidye olarak verdim. Bilenlere sordum,
oğluma 100 değnek ve bir yıl sürgün, kadına da
recm gerektiğini söylediler.”
Peygamberimiz dedi ki: Canım
elinde olana and içerim, aranızda elbette şanı yüce Allah’ın kitabı ile hükmedeceğim. 100 koyun ile köle geri alınır. Oğluna 100 değnek ve bir yıl sürgün gerekir.
Üneys, şu adamın karısına git, suçu kabul ederse recmet. Gitti kadın suçu kabul edince recmetti[13].
Burada sözü edilen “Allah’ın
kitabı”nın Tevrat olduğu kesindir. Çünkü Kur’ân’da zina ile ilgili bir âyet henüz
inmemişti. İnen âyetlerin hiçbirinde de recm cezası bulunmamaktadır.
Elimizdeki Tevrat’ta değnek cezası yoktur. Bu ceza, Medine Yahûdi lerinin elindeki
nüshada olabilir.
Nisa Suresindeki âyetlerle
recm, yani taşlayarak öldürme cezası, kadınlar için ev hapsine
çevrilmiş ayrıca kadın ve erkeğe, kendilerini düzeltinceye kadar eziyet edilmesi,
hükme bağlanmıştır. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
“Kadınlarınızdan
fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin.
Eğer şahitlik ederlerse onları evlere kapatın. Bu, ölüm
canlarını alıncaya, ya da Allah onlara bir yol açıncaya kadar böyle gitsin.
İçinizden bu suçu işleyen çiftlere eziyet
edin. Eğer tevbe edip kendilerini düzeltecek olurlarsa bırakın. Allah tevbeleri kabul eder, ikramı boldur.” (Nisa 4/15-16)
Bu âyetler hem Tevrat’taki recm, yani taşlanarak öldürme cezasını kaldırmış, hem de bekârlara verilen
100 değnek ve sürgün cezasını hafifletmiştir.
Bakire bir kadının bir yıl sürgünde kalması, yeni bir âyetle önünün açılmasına
kadar evinde kalmasından zordur. Burada evli - bekâr ayrımı da yapılmamıştır.
Birinci âyette geçen, “...Allah onlara bir yol açıncaya
kadar...” ifadesi, cezanın daha da hafifletileceğini gösterir. Hafifletme Nur
Suresinin ikinci âyetiyle olmuştur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Zina eden
kadınla zina eden erkekten her birine yüz değnek vurun. Eğer Allah’a ve o son güne inanıyorsanız, Allah’ın verdiği cezayı yerine
getirirken onlara karşı yumuşamayın. İnananlardan bir takım da onlara yapılan
azabı gözleriyle görsün.” (Nur 24/2)
Bu âyet, kadın-erkek, evli -
bekâr ayırımı yapmadan zina cezasını 100 değnek olarak hükme bağlamıştır. Bu
ceza, Nisa suresinde geçen, ölünceye kadar ev hapsinden ve kendini düzelttiği
kanaati doğuncaya kadar eziyet görmekten hafiftir.
Kur’ân, Tevrat’ta yer alan, Peygamberimizin de bir süre uyguladığı zina ile ilgili hükümleri
neshetmiştir. Peygamberimizin önceki uygulamalarına bakarak Nur Suresinin, bekârlara
verilecek cezayı düzenlediği, Kur’ân’da evlilerle ilgili hüküm olmadığı, onlara recm cezası gerektiği kanaatine
varanlar olmuştur. Halbuki üç âyette, evlilere
verilecek cezanın da 100 değnek olması gerektiği açıkça
gösterilmiştir.
“Karılarına zina suçu
atan ve kendileri dışında şahitleri olmayanlar... Böyle birinin şahitliği,
kesinkes doğru söylediğine dair dört defa Allah’ı şahit tutması ile olur.
Beşincisinde, eğer yalan söylüyorsa Allah’ın lanetine uğramayı diler.
Kadından o azabı (el-azab) giderecek olan şu şekilde dört defa
şahitlik etmesidir: Allah şahit, kocası kesinkes yalan söylüyor.
Beşincisinde, eğer doğru söylüyorsa Allah’ın gazabına uğramayı diler.” (Nur 24/6-9)
8. âyetteki “o azab = el-azab” ifadesi, dört âyet önceki 100 değnek cezasını gösterir. “el”
takısı ahd içindir; başında bulunduğu kelimeye, önceden belirlenmiş bir anlam
yükler. Zina konusunda Kur’ân’da belirlenmiş azab 100 değnektir. Arapça bakımından o kelimenin başka
bir şeyi göstermesi mümkün değildir. Yukarıdaki kadının evli olduğu da kesindir.
“Ey
peygamberin hanımları! İçinizden kim açık bir fahişelik yaparsa onun için o
azab (el-azab) ikiye
katlanır.” (Ahzab 33/30)
Peygamber hanımlarının
evli olduğu açıktır. Onlara verilebilecek bir cezanın katlanabilir cinsten
olması gerekir. Ölüm cezasının iki katı olmaz ama 100 değnek ikiye
katlanabilir.
Bu âyetlerde geçen el-azab kelimesi de,
“… ellerinizin altındaki mümin cariyeler…
Evlendikleri zaman fahişelik yaparlarsa hür kadınlara verilen o azabın
(el-azab)
yarısı gerekir...” (Nisa 4/25)
Evli hür kadınların cezası recm olsa, taşlanarak öldürmenin
yarısı olmaz. Çünkü bazıları tek taşla ölür, bazıları için çok sayıda taş
gerekir. Yarıya bölünebilecek olan,
Sonuç olarak zina suçunun tek cezası 100
değnektir. Bu kadar açık delillerden sonra bunun aksi iddia edilemez. Zaten Allah’ın Elçisi şöyle demiştir: İmkan buldukça şüphelerle had cezalarını
düşürün[14]. Bu kadar açık delil varken şüpheli delile dayanarak recm cezası savunulamaz.
Böylece Kur’ân, zina cezası konusunda hem Tevrat’ı, hem de İncil’i neshetmiş olmaktadır.
Bir erkek zina itirafında bulunmuştu. Allah’ın Elçisi sopa istedi. Kırık bir sopa getirildi. “Daha iyisi olsun” dedi. Yeni bir sopa getirildi, budakları
yontulmamıştı. “Bundan hafif olsun” dedi. Düzgün, yumuşak bir
sopa getirildi. Allah’ın Elçisi emretti, sopa vuruldu. Sonra şöyle dedi:
“Ey insanlar! Artık Allah’ın koyduğu sınırlardan kaçınmanızın zamanı geldi. Kim
bu pisliklerden bir şey yaparsa Allah’ın örtüsüyle örtünsün[15]. Çünkü bize yüzünü gösterene Allah’ın Kitabını uygularız[16]”.
Burada evli, ya da bekâr olduğuna bakılmaksızın, suçluya
100 değnek vurulması, sonra Allah’ın kitabının uygulandığının söylenmesi, bütün şüpheleri kaldıracak
mahiyettedir. Çünkü Allah’ın Kitabı'nda 100 değnek dışında bir ceza yoktur.
Eş-Şeybânî dedi ki; Abdullah b. Ebî Evfâ’ya “Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem recm cezası uyguladı
mı?” diye sordum. “Evet” dedi. “Nur suresinden önce mi,
sonra mı” dedim. “Bilmiyorum” dedi[17]”.
[1] el-Halil b. Ahmed, (100-175) Kitab’ul- Ayn, Tah. Mehdî
el-Mahzûmî, İbrahim es-Sâmiraî, 2. baskı, İran 1409, نسخ mad.
[2] - Elinde Allah tarafından indirilmiş kitaplardan olan topluluklara verilen genel
ad.
[3]- İnsanları din yoluyla sömürenler,
kitaplarına kutsallık vermek için onların kendilerine Allah tarafından
yazdırıldığı havasını verirler. Bu yolla aldatılanlar oldukça fazladır.
[4] Ayette الكتاب kelimesi muarref b’il-lâm olarak iki
kere tekrarlandığı için ikisine de Kur’an anlamı verilmiştir. Çünkü Kur’an,
önceki kitaplarda olup kendinde de olan ayetleri tasdik eder; yoksa onlara sokuşturulmuş
şeyleri tasdik etmez. Zina edenin recmedilmesi gibi ağır hükümlerin
hafifletilmesi de bir çeşit tasdiktir. Kur’an, Allah tarafından korunduğu için
önceki kitapların bu tür hükümleri de korunmuş olmaktadır.
[5] Açıklamalı Mecelle
(Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye), Kont. Ali Himmet Berki, İstanbul,
[6]
Müslim, Hudud, 28.
[7]
Kasım'ın babası demektir. Araplar bir kişiyi ilk oğlunun adıyla çağırırlar.
Peygamberimizin ilk oğlu Kasım idi..
[8]
Ahmet Önkal, “Beytülmidras”, DİA, c. VI, s. 95.
[9]
Ebû Davûd, Hudud, 26.
[10]
Buhârî, Hudûd, 24.
[11]
et-Taberî, Tefsir, c. IV s. 583; el-Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, c. II, s.
438; el-Kurtubî, el-Cami li ahkâmi’l-Kur’ân,
c. VI, s. 122.
[12]
et-Taberî, Tefsir, c. IV, s. 577.
[13]
Buharî, Hudûd, 30.
[14]
Tirmizi, Hudud, 2.
[15] Tevbe etsin.
[16]
Muvatta, Hudûd, 2/12.
[17]
Buhârî, Hudûd, 21.