SABETAYCILIK (sabetaizm) ve SABETAYCILAR

 

 

SABETAYCILIK

 

ESKİ VE YENİ SABETAYCILAR

 

Halide Edip Adıvar

Ahmet Emin Yalman

Nazım Hikmet

Nadir Nadi

Yunus Nadi

Sedat Simavi

Abdi İpekçi

İsmail Cem İpekçi

 

 

=======================================================================

 

SABATAYCILIK HAKKINDA ÇEŞİTLİ DÖKÜMANLAR

http://www.atmosphere.be/web/ercan/sabatay8.html

 

 

Sabetaycilik, Sabah Gazetesi ve

Çevik Bir

 

28 Subat 1997 tarihli MGK toplantisi ile baslayan "yari askeri yönetim" sürecinin en önemli Pasalarindan biri daha emekli odu. Üzerinde Türk Ordusunun üniformasi varken, Orduya zarar verme kaygisi ile yapilamayan, ertelenen elestirilerin ilgili kimse emekli olduktan sonra yapilmasi elbette mantiklidir. Biz de, 30 Agustos 1999 tarihli Yüksek Askeri Sura toplantisinda yas haddinin dolmasi sebebiyle emekli edilen Orgeneral Çevik Bir hakkinda simdi yazi yazmayi daha uygun buluyoruz. Orgeneral Çevik Bir'in kamuoyunda fazlaca tartisilmasina sebep olan, belki de darbe yapip -yapmama karari öncesinde nabiz yoklama amaciyla gittigi ABD ziyareti esnasinda "balans ayari yaptik" seklindeki sözleri idi. Bununla birlikte, esas ilginç olan ve bizim dikkatimizi çeken, Sabah Gazetesinin her firsatta Çevik Bir'i mansete tasimasi ve sürekli desteklemesidir. Gerçekten de 28 Subat sürecinde Sabah Gazetesi çok sayida Çevik Bir'li mansetlerle yayinlandi ve 28 Subatçi Generaller içinde Çevik Bir'e özel bir yer yarildi. Sabah'in Çevik Bir'den yana olan tavri, normal terfilerde önü kapali olan Çevik Bir'e, Ordu gelenekleri göz ardi edilerek Genel Kurmay Baskanligi yolunun açilmasi yönünde de kendini gösterdi, ancak basarili bir sonuç elde edemedi. 2000 yilinin Mayis ayindaki Cumhurbaskanligi seçiminde Sabah grubunun adayi da Çevik Bir olarak kendini gösterdi. Seçim tarihi yaklastikça bu anlamda ilginç gözlemler yapma imkâni da bulabiliriz saniyorum. Bu noktada esas sorulmasi gereken soru sanirim sizin de akliniza gelmistir. Evet, Sabah neden Çevik Bir'i bu derece kesin ve sürekli biçimde desteklemektedir? Çevik Bir ile Sabah arasindaki iliski elbette basit bir menfaat iliskisi olamaz. Peki bu iliskinin mahiyeti ne olabilir? Sabah Gazetesi sahibi Dinç Bilgin ve Sabah'in önemli bazi köse yazarlari Sabetayci, yani Selanik Dönmesi'dir. Sabetaycilar, bundan bes yüz küsür yil önce Ispanya'dan Türkiye'ye göç eden Yahudiler'in bir grubu olup, dis görünüste Müslüman kendi aralarinda ise gizlice Yahudi-Sabetayci bir hayat sürmektedirler. Bunlarin meshurlari Ipekçi ailesi (Abdi Ipekçi, Ismail Cem Ipekçi, modaci Cemil Ipekçi vb.), Dilber ailesi ve Atabek ailesi fertleri arasindan çikmistir. Hürriyet Gazetesi eski sahipleri Erol simavi ve Sedat Simavi de Sabetayci kökenli idiler. Selanik sehri, Ispanya'dan göç eden Yahudilerin yerlestirilmesiyle çogunlukla Yahudi Ispanyolca'si konusulan, daracik sokaklari ile mimari açidan da kendine has özellikler gösteren tipik bir Yahudi sehri görünümü tasiyordu. Daha sonra Sabetayciligin kurucusu Yahudi Hahami Sabetay Sevi'nin yolunu takip eden 200 ailenin buraya yerlesmesi ile sehir Selanik Dönmeleri diye de adlandirilan bu grupla birlikte anilir olmustur. Kendi aralarinda Ortodoks Yahudilikten ayrilarak Sabetay Sevi'nin kurallarini koydugu Sabetayciligi yasayan bu Dönmeler, dis görünüsleri bakimindan Müslüman imaji vermeye özen göstermekte, hatta bazen Müslüman görüntüsü vermek için namaz da kilmaktaydilar. Simdi gelelim Çevik Bir'e... 2 Ekim 1999 tarihinde gazeteci Ismet Solak'la NTV'de yaptiklari sohbette emekli Orgeneral söyle demektedir: "Babam Manastir'li, annem Selanikli'dir." Diger bütün kavim ve kültürlerin aksine Yahudilikte soy anneden devam etmektedir. Yani Yahudiler, babasi Yahudi olani degil, annesi Yahudi olani kendilerinden saymaktadirlar. Böylece Sayin Çevik Bir'in annesinin Selanik Dönmesi olmasi kendisinin Yahudi kabul edilmesi için yetmektedir. Elbette her Selanikli muhakkak dönmedir, yahut bir baska deyisle Sabetaycidir demek istemiyoruz. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk de Selaniklidir, ama dönme degildir. Peki Çevik Bir için neden ayni seyi söyleme imkânini bulamamaktayiz? Su sebeple; Çevik Bir sabah Gazetesi tarafindan öylesine kayitsiz ve sartsiz bir biçimde desteklenmektedir ki, ister istemez onun da Sabah sahibi Dinç Bilgin gibi Selanik dönmesi oldugu akla gelmektedir. Evet, bu destegin anlami, Sabetaycilar arasinda mevcut olan kuvvetli dayanisma ile açiklik ve anlam kazanmaktadir. 2 Ekim 1999 tarihli Hürriyet'te Ertugrul Özkök, 28 Subat sürecinde Genel Kurmay'ca verilen brifnglerin sonuncusuna katilmis ve sonrasini anlatiyor: "Brifingden sonra Çevik Pasa'nin odasina gittik. Randevuyu rahmetli Gülçin Telci aldi. Aramizda cep telefonundan Çevik Bir'e ulasabilen tek kisi oydu." Gülçin Telci'nin Sabetayci oldugu ise biliniyor. Ölüm ilaninda Bezmen ailesinin kuzenleri oldugu yazilmisti. Bu arada, Çevik Bir'in "Musevi Ulusal Güvenlik Sorunlari Enstitüsü" adli kurulus tarafindan, kendisine " Türkiye'nin ABD ve Israil iliskilerinin gelismesine yaptigi katki" sebebiyle bir ödül verimek üzere ABD'ye davet edildigini ve 30 Agustos'ta emekli olan Bir'in Ekim ayi içinde ABD yolcusu oldugunu da eklemek gerekir. Yine Ekim ayi içinde egitim-ögretim sezonunu açan "Isik Üniversitesi"nin açilisina katilan Çevik Bir, ilk dersi veren kisi olmus... Sabetaycilara ait Feyziye Mektepleri'nin devami niteliginde olan Isik Üniversitesi'ne Bir'in bu yakinligi da ilginç degil mi? Önemli oldugunu düsündügüm bir baska husus, Genel Kurmay bünyesinde kurulan "Hasan Tahsin Bilgi Merkezi"dir. Bilindigi gibi gerçek adi Osman Nevres olan Hasan Tahsin Sabetaycidir ve Yunan'a ilk kursunu onun atip atmadigi çok tartismalidir. Zira, Sabetaycilar ve diger azinliklar ne I.Dünya Savasi esnasinda ne de Kurtulus savasi esnasinda Türk'ten yana tavir almamislardir. Sonraki dönemin meshur gazetecisi Sabetayci Ahmet Emin Yalman da o tarihlerde Amerikan Mandasini savunuyordu. Genel Kurmay'da açilan basin merkezine Hasan Tahsin adi verilmesini ille de kötüye yormak istemiyorum. Yani bu Çevik Bir'in yönlendirmesi ile de olabilir, ama olmayabilir de... Benim burada dikkat çekmek istedigim sey; Türk Ordusunda subay olabilmek için yapilan soy-sop, dini mensubiyet ve milli baglilik arastirmalarindan bu insanlarin nasil olup da geçtikleridir. Hele kurmay olabilmek için çok daha hassas ölçülerin kullanildigi bilindigi halde, bu ölçüler sanki sadece dindar olanlari ayiklamaya indirgenmis gibi görünüyor. Dedesi imam olanlari subay yapmayan sistem acaba neden zor duruma düstügümüzde bizi arkadan vuranlari bas taci yapmaktadir? Bu ülkede, Rahmetli Necip Fazil'in Sakarya siirinde söyledigi "Öz Yurdunda esirsin, öz vataninda parya" misraini hakli çikaran daha ne kadar örnek yasayacagiz? Ülkenin asli unsuru Müslüman-Türkler sistem için tehlike görülürken, asil tehlike olanlar bas köseye kurulmuslar. -------------------------------------------------- Kemal Gürüz de Dönme mi? Üniversitelerdeki basörtüsü zulmünün planlayicisi, kamuoyu önünde pek konusmayan ama perde arkasindan yapacagini yapan YÖK Baskani Kemal Gürüz'den bahsediyorum. 28 Subat sürecinde YÖK Baskanligi ile üniversiteleri 28 Subat çizgisine esir eden, "irticaci" olduguna kanaat getirdigi ögretim üyelerini isten atmayla yetinmeyip, hiçbir sekilde Profesör ve Doçent gibi unvanlarini kullanmalari yasaklayan meshur yasakçi... Hani Türkiye Üniversitelerinin basinda dururken, "Türkçe bilim dili degildir" diye cevherler yumurtlayabilen zat... KTÜ Rektörlügünden TUBITAK Baskanligina atanan ve bu kurumu perisan eden, KTÜ Rektörü iken Yahudilerin Ispanya'dan Türkiye'ye göçlerinin 500.yildönümünü kutlama komitesi üyesi olan kimse... Her ne hikmetse röportajda Nuriye Akman soruyor: "Dönme oldugunuz dogru mu?" Cevap: "Sosyolojik anlamda Müslümanim". Simdi bunu nasil degerlendirelim. Nuriye Hanim acaba neden bu soruyu sorma geregi duymus? 500 Yil Kutlama Komitesindeki herkes Yahudi veya Sabetayci (Yahudi dönmesi) miydi ki buradan bir sonuç çikardilar? Cevabi bilmiyorum, ama Kemal Gürüz'ün cevabi yeterince kuskulandirici... Bir kere "dönme degilim" diyerek bin belayi defetmek; dedikodulari önlemek varken, dönme olmayan birinin böyle bir cevabi vermesi hiç mantikli degil. Eger dönme ise o zaman en uygun cevap bu verdigidir, çünkü dönme degilim dese muhakkak bir sekilde ortaya çikar, dönmeyim dese aleyhine kullanilir. Cevaptaki ikinci ipucu Müslümanliginin "sosyolojik" oldugunu söylemesi. Yani kendisi Mü'min (inanan) degil, toplum içinde Müslüman sifatini aliyor, bu sekilde niteleniyor. Iste Sabetaycilik tam da budur, yani "inanmadigi halde inaniyormus gibi Müslüman görünmek"... Toplumsal yasantida Müslüman göründükleri için sabetaycilar için en uygun Islami niteleme; "sosyolojik olarak Müslüman" ifadesidir. Ben bu cevaptan Kemal Gürüz'ün çok büyük ihtimalle dönme oldugu sonucunu çikariyorum. Sunu da söyleyeyim ki, hiç kimsenin ne kökenini ne de inancini kinamiyorum, ancak kendisi imanli bir Müslüman olmadigi halde, Müslümanlari basörtüsü sebebiyle en temel insan haklarindan biri olan "egitim hakki"ndan yoksun birakmaya hakki olmadigini düsünüyorum. YÖK Baskanligi döneminde en önemli icraatlarindan bir baskasi da, "aydin din adami yetistirme" amaciyla açilmis olan iki yillik "Imam-Hatip Meslek Yüksek Okulu" adli okullari kapatmasidir. Iste size bir baska icraat; Dekanligini Yasar Nuri Öztürk'ün yaptigi Istanbul Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi bünyesinde Heybeliada Papaz Okulu benzeri bir Ortodoks Ilahiyat Bölümü açmaktalar. Elbette ülkemizdeki Hiristiyanlarin ihtiyaci nisbetinde gerekli din adami da bu ülkede yetismelidir, fakat Türkiye'de imam yetistiren okullari kapatirken, ülke disi ihtiyaç ve çogunlukla da politik maksatlarla papaz okulu açilmasini iyi düsünmek gerekir. MHP ve ANAP'in da Hükümette olduklari bir dönemde, 1997 yilindaki bir MGK kararina istinaden, Hükümet karariyla bu uygulamaya geçildigi söylenmektedir.

===========================================================

sabetayların gunluk hayatlarındaki gızlıliği ınternet ortamında da suruyor.ailesı abetayclıktan uzaklasarak asimile olmuş ama;sabetaycılıgı ögrenmek ısteyen gencler ne yapmalı?

 

 

Posted by dilek başaran on August 04, 19102 at 10:48:07:

In Reply to: Sabetaycilikla İlgileniyorsaniz- Mavera posted by gokyuzu on January 15, 19102 at 00:51:39:

: Mavera, bir şeyin, gerisinde, arkasında veya ötesinde bulunanlar demek

: A HREF="http://pub22.bravenet.com/forum/show.php?usernum=1843348065" onmouseover="this.style.color='#CC0000'" onmouseout="this.style.color='blue'">MAVERA

: Mavera, bir özel forum. Şifreyle yazılabiliyor ve şifre sahibi az sayıda kişi var. Şifresi olmayanlar da e-mail yoluyla yazı gönderebilecek. Mavera’nın amacının fazla sayıda yazı olmaması, bir fikir-bilgi ortamı yaratmak istemesi ve chat havasından farklı bir yer hedeflendiği için e-mail yoluyla katılmak isteyenler için yazıların güncelliğini yitirmesi ya da altlarda kalması söz konusu olmayacaktır. Kaba sözcükler içermeyen ve/veya kişileri hedef almayan, fikir -bilgi yazıları ya da gerçekten soru olan sorular ve diğer forumlarda olmayan yazılar foruma asılacaktır. Bir kavga, polemik, cinnet ortamı yaratılmayacaktır.

: Mavera, Özellikle sabetaycilik hakkinda simdiye kadar hiç yazil(a)mayanlari yaziyor ve açikliyor.

: http://pub22.bravenet.com/forum/show.php?usernum=1843348065

: A HREF="http://pub22.bravenet.com/forum/show.php?usernum=1843348065" onmouseover="this.style.color='#CC0000'" onmouseout="this.style.color='blue'">MAVERA
: mforumu@yahoo.com

==========================================================

Sabatay Sevi 

                                              Ana Sayfa


Sinem Karaağaç

Sabatay Sevi, mesihligini ilan ettikten sonra dünyadaki tüm Yahudiler arasinda büyük bir  yankıi uyandırmış ve Yahudi din adamlarıi yoğun tepki göstermişlerdi. Osmanlı yönetimi  başgösteren kargaşayı gidermek için Sabatay Sevi’nin önüne iki tercih koydu; ya hayatı ya da  Müslüman olup kurtulması. Sevi, Müslüman olmayi kabul ettiğini açıkladı ve Mehmed Efendi   ismini alarak Sarayda bir süre maasli memur olarak çalismaya basladi. Bu dönem ve daha sonra taraftarlari ile birlikte Selanik ve diger birtakım şehirlerdeki ikameti boyunca zahiren  Müslüman görünmekle birlikte, gizlice kendi yorumuyla Yahudilikten evirme yeni bir inanç sistemini dar bir taraftar toplulugu arasinda yaydıi.

Sabataycılar ya da dönmeler olarak bilinen ve bu Yahudi mesihine inananlar tarafindan günümüze kadar sürdürülen inançlar manzumesi;  adet, gelenek ve göreneklerinin neler oldugunu bu bölümde ele alacagiz. Ancak, Sabataycılar  tamamen kapali ve gizli bir topluluk oldugundan tüm yönleriyle ortaya koymak epey zor. Birçok konu ve özellik gizli kalmaya, esrarini sürdürmeye devam decektir.

Osmanli’dan  günümüze Sabataycılar Yahudi haham Sabatay Sevi’nin 1648 yilinda Mesih’ligini ilan ettikten sonra Yahudiler arasinda büyük çalkantilar meydana geldi. Çünkü, Ispanya’dan sürülme ve  dogu Avrupa’da yasadiklari sikintilar üzerine basgösteren bunalimlar bu dini topluluk arasinda  bir Mesih beklentisi yaygin bir hal almisti. Fakat Sevi’nin 1666’da Müslüman olmasi üzerine, Yahudilerde bir rahatlama görülmesiyle birlikte, Sevi’nin bu yeni durumunu tevil ederek  bagliliklarini sürdürenler de oldu. Bunlarin basinda Gazze’li meshur haham Nathan  gelmektedir. Nathan, yeni din yorumu ve Sabatay’in fikirlerinin kabul görmesinde etkin bir rol  oynamistir.

Sabatay Sevi’nin Müslüman olmasindan sonra eski inançlarini ve Mesih’lik  iddialarini birakmadigi, gizlice kendisine bagli dini bir cemaat olusturma yoluna gittigi birçok  kaynakta belirtiliyor. Ancak Osmanli yönetimi onlari Ôihtida etmis’, Ôhidayete ulasmis’ yani Müslüman kabul ettigi için tarih belgelerinde haklarinda pek bilgi yer almiyor. Sabatay  Sevi’nin görünürde Müslüman olduktan sonra, Yahudi mistizminin kaynagi Kabbala’yi kendi yorumladigi biçimiyle bir nevi yeni bir mezhebi insa ettigi günümüzde yasayan Sabataylilar  tarafindan da belirtilmektedir. Ibrahim Alaettin Gövsa, Sabatay Sevi isimli eserinin 68. sayfasinda bir olayi anlatiyor:

Sabatay Sevi’nin (Mehmed Efendi adi ve Müslüman kiyafeti ile)   Istanbul’da yine eski müritlerinden bir kismini toplayarak ayinler yaptigini, Girid seferinden  dönen Sadriazam Fazil Ahmed Pasa’ya haber verdiler. Sadriazam kendini çagirtarak Bu ne  istir? Sen hala uslanmadin mi? diye tenbih ettigi zaman Sabatay agiz kalabaligina basladi ve  meshur olan kurnazligi ile Aman Sultanim, ben birtakim akrabami, dostlarimi Müslüman  yaptigim gibi bunlari da dini celil Islam’a celb ve davet etmege ugrasiyorum yolunda cevaplar  verdi ve bu sözlerle bir müddet takibden kurtuldu. Sadriazamin adamlari onu bir gün  Bogaziçi’nde Kuruçesme’de müridleriyle birlikte Ibrani bir dua okurken buldular. Bu hadise   üzerine Izmirli Mesih kendisini unutturmak ve izini kaybettirmek için Kuruçesme’yi birakarak   Kagithane civarinda issiz bir köseye çekildi. Fakat müridlerinin bir müddet sonra orada da etrafina toplanip ayinler yapmaga devam ettikleri görüldü. Is tekrar Sadriazam’a haber  verilince Fazil Ahmed Pasa kizdi ve onun adamlari ile birlikte Arnavutluk’taki Berat  kasabasina sürülmesini emretti. Sabatay Sevi, orada asil adi Yoheved olan Selanikli bir Musevi  kadin ile evlenmistir ki Sabatayligi kabul eden bu kadina da Ayse Hanim adi verilmistir. Kayinbiraderi Josef Kerido da Abdullah Yakup ismini almistir.

Prof. Ilber Ortayli, Selanik  sehrinin, cemaatin baslica yerlesme yeri oldugunu, Osmanli Imparatorlugu’nun son döneminde   özellikle egitime önem verdiklerini belirtiyor. Osmanli arsivlerinde ve tarih kaynaklarinda pek  bir bilgiye rastlanmadigini belirten Ortayli, Osmanli’nin son döneminde modernlesmenin önemli tasiyicilarinin Sabataycıların arasinda çiktigini belirtiyor. 19. yüzyilda Selanik’de bu  cemaatin iktisadi ve kültürel bakimdan bütün diger topluluklardan üstün olduklari anlasiliyor. Nitekim Mayis 1901’de Selanik’e vali olan Mehmet Tevfik Bey, hatiralarinda, Fevziye  Mekteplerinin (mektepleri bu cemaatin kurdugunu zikretmiyor ve belki bilmiyor) diger  mekteplerin fevkinde oldugunu ve iyi memur yetistirdigini belirtmektedir. Bu okullar hakkinda önemli bir noktayi belirtelim; Selanik sosyal hayati içinde, bu okullar genis kabul gördüler.

Sabataycıi gençleri egitmeyi amaçlayan bu okullar, nihayet kurucularinin da ideoloji ve dünya  görüsü degisikligi geçirmesine sebep oldu. Artik bütün Osmanlilari, bilhassa Müslüman Türk çocuklari egitmekten memnun oluyorlardi. Nitekim çocuk Mustafa Kemal (Atatürk) modern egitim veren böyle bir ilkokula giden Müslüman Türklerdendir. Kendisinin anlattigina göre annesi geleneksel bir Kur’an okuluna, babasi ise Semsi Efendi’nin kurdugu bir okula gitmesini  istemisti. Semsi Efendi Sabatay’cidir. Kapanî grubundan oldugu söyleniyor. Fakat Karakas grubu ile isbirligi yapiyor ve egitimle bu rakip iki dönme grubunun birligini saglamak istiyormus. (Ilber Ortayli, Alevi Kimligi, S.120)

Sabataycıların özellikle Mevlevi tarikati çatisialtinda örgütlenmeleri de dikkat çekici. Esin Eden ve Nicholas Stavroulakis tarafindan yazilan  ve su anda Türkiye’de de piyasada satilmakta olan Salonika, A Family Cookbook ÔSelanikli Bir Ailenin Yemek Kitabi’ isimli eserde Sabataycıi ailelerin Mevlevi tarikatini benimsedikleri   belirtiliyor ve kendi aile fertleri hakkinda da bilgi veriliyor. (Sayfa 15-49) Laiklik ve  Ittihadçiligin öncüleri Sabataycı Selanik’li Sabataycıların bilinen tek yayini olan Gonca-i  Edep’te Mevlevilik’ten övgüyle bahsedildigini belirten Ortayli, dergide egitim konusuna özel  bir ilgi gösterildigini vurguluyor:

Sabataycıların, batılılaşma ve eğitim yoluyla, durumlarini düzeltme ve özgürlesme konusunda Musevilerin önüne geçtigi açikça görülüyor; bir anlamda  Bati Avrupa’da Musevilerin kendi cemiyetlerine yaptiklari kültürel katkiyi, Türk cemiyetinde Sabataycılar yaptilar. Nitekim bir müddet sonra kurularak Fevziye ve Terakki gibi gerçek  anlamdaki gymnasium’lar laik egitime önem vermistir. Onlarin bugünkü devami olan Isik Lisesi de (Istanbul) kanuni zorunluluk olan din derslerini laik bir retorik ile sürdürmektedir.(...) Selanik Sabataycılar’ı Istanbul’a göç ettiklerinde benzer mektepler kurdular ve  laik-ulusalci bir Türk egitim sisteminde öncü oldular. Kendisi de Sabataycıi bir aileye mensup Ilgaz Zorlu da, Evet, Ben Selanikliyim isimli kitabinda bu okullarin ÔIttihad ve Terakki Hareketi’nin ortaya çikmasinda önemli rol aldigini ve Ittihadçilarin bir çogunun bu okullarda yetistigini belirtiyor. (S.115)

Osmanlinin son döneminde Sabataycıların devlet bürokrasisinde etkin konuma geldiklerini görüyoruz. Yabanci dil bilmelerinden de kaynaklanan arti yeteneklerle dis ticaret ve hariciyede kilit noktalara kadar yükselen Sabataycıların bu alanlardaki etkinligi günümüzde de sürmektedir. Bu arada dönme denen Sabataycılar laik bir  ulusalciligi benimseyen grup olarak Jön Türk hareketi ve Ittihat Terakki içinde de yer  almislardir. Nitekim imparatorlugun ünlü Maliye Naziri Mehmed Cavid Bey -ki ayni zamanda kuvvetli bir iktisatçi idi- Sabataycıdır. Diğer bir maliye naziri olan Nüzhet Faik, dahiliye   nazirlarindan Mustafa Arif, maarif müstesari ve hukuk profesörü Muslihiddin Adil, Sabataycı kökenliydiler. Türk matbuatinin önemli simasi, Vatan gazetesi sahibi Ahmed Emin (Yalman)  da Sabataycıi idi ve bu konuda ilk tefrika 1924 Ocak ayinda onun gazetesinde yayimlandi. Orduda, matbuatta ve Ittihat ve Terakki çevrelerinde Sabataycılar vardi. (Ilber Ortayli, Alevi Kimligi, S.123) Gelecek bölümde varliklari günümüze kadar uzanan Sabataycıi firkalar ve Cumhuriyet döneminde etkin olan Sabataycıları ele alacagiz.

Dönmelerin inanç ve ritüelleri Sabataycılığın temel dini inanç kaideleri, Yahudiligin mistik ekollerinden Kabbalistik metodun Levi yorumundan olusmaktadir. Gerek ayinler ve gerekse ritüeller tamamen gizli tutuldugundan bilimsel arastirmalara kaynaklik edebilecek bilgileri elde etmek imkansiz gibi.  Sabataycı din adamlarinin açiklamalari bu konuda yapacaklari açiklamalar toplumun aydinlanmasina yardimci olabilir ancak. Ilgaz Zorlu, Kabbala’nin esaslarini anlattigi kitabinda,  Yahudiligin mistik yorumlarini özetledikten sonra sunlari belirtiyor:  Genellikle iddia edildigi  üzere Sabataycı hareket Yahudilige karsi ve ondan kopuk bir yapida da degildir, sadece mistikYahudiligin vazgeçilmez yapisi onu ister istemez farkli kilmistir. Günlük dua ve ritüellerde Yahudiligin temel prensipleri korunmakla birlikte, özellikle gece yarisi sonraki zaman  araliginda bunlar daha da arttirilmistir. (Zorlu, Ben Selanikliyim, S.112)

Sabatay Sevi’nin  taraftarlarina inanç esaslari olarak 18 maddelik bir nizamname biraktigi çesitli kitaplarda yer  almaktadir. Ibrahim Alaettin Gövsa’nin Sabatay Sevi isimli eserinde Avram Galante’nin  Ibranice’den Fransizca’ya terüme ettigini belirttigi bu ilkelerden bazilarini özetliyerek buraya  aliyoruz:

 
Iste Efendimiz, kralimiz ve Mesihimiz Sabatay Sevi’nin on sekiz emri bunlardir.


Serefi müzdad olsun!


*Halikin birligine dair iman muhafaza olunsun.


*Mesihin hakiki Mesih olduguna, ondan baska halaskar (kurtarici) bulunmadigina, efendimiz, kralimiz, Sabatay Sevi’nin Davud neslinden geldigine iman edilsin.


*Ne Tanri’nin, ne de Mesih’inin adina yalan  yere yemin edilmesin. Çünkü Tanri’nin adi da onda mündemiçtir.
*Mesih’in sirrini anlatmak  için içtimadan içtimaya gidilsin.


*Davud’un Mezamiri hergün gizli olarak okunsun.


*Türklerin adetlerine, onlarin gözlerini örtmek maksadi ile, dikkat edilsin. Ramazan orucunu tatbik için  sikinti gösterilmesin.
*Onlarla (yani Müslümanlarla) nikah akdedilmemesi lazimdir. (Alaettin Gövsa, Sabatay Sevi, S.59-61)

 

Sabataycıların bayramları

Gövsa bunun disinda Sabataycıların  bayramları da oldugunu belirtiyor. Bunlar yilin çesitli günlerinde ve her biri ayri bir anlam  tasiyan 16 tanedir.

Bunlarin içinde en ilginci ise Mart 22’de yani baharin birinci gününde  kutlanan Kuzu Bayrami, Dört Gönül Bayrami veya diger bir deyisle Mum Söndü diye bilinen  gizli bayram. Bu kuzu bayrami hakkinda Sabatay zümresi mensuplarindan Karakaszade  Rüstü, 1924 tarihinde Vakit gazetesi muharririne su izahati vermisti: Kuzu bayrami 22 Adar’da (Mart) yapilir. Bu bayram geceye mahsustur. Ve her sene kuzu eti ilk defa bu  bayram münasebeti ile ve hususi merasimle yenir. Bu merasimde en asagisi ikisi erkek ikisi  kadin olmak sartile evli dört kisinin bulunmasi lazimdir. Bu çiftlerin sayisi artirilabilir. Kadinlar  iyi giyinmis ve elmaslar ile süslenmis olduklari halde sofra hizmetinde bulunurlar. Yemekten sonra biraz eglenilir ve muayyen zamanda isiklar söndürülerek karanlikta kalinir... Bu bayram vesilesi ile dogacak çocuklar bir nevi kudsiyeti haiz taninirlar. Ona (Dört Gönül Bayrami) adi  verilir. (Gövsa, Sabatay Sevi, S. 64)

Sabataycıların kendilerine has 16 bayram ve ritüelden  ayri olarak diger Musevi’lerle müsterek birtakim bayram ve yortular da sözkonusu. Bunlar, Yusuf Bayrami, Meyva bayrami, Fecir bayrami gibi isimlerle anilir. Ayrica Sabataycı her grubun da kendi içinde gelistirmis oldugu bayramlar da var. Bunlardan Osman Aga bayrami en  önemlilerindendir. Karakaslar grubunun kurucusu Osman Aga, (daha sonra soyadi kanunu  çikinca bu aile fertleri Ogan soyadini almislardir) için bu ritüel düzenlenir.

 

Shema Israel,  Adonai Elohenou, Adonai Ehad Duy ey Israil! adona tanrimizdir ve tanri birdir (Yahudi-Sabataycı şehadet kelimesi.) Izmir’li Yahudi hahami Sabatay Sevi’nin görünürde din degisitirerek Müslüman oldugunu ilan etmesinden sonra kendi ögretileri dogrultusunda bir cemaat olusturmasi görünürde Müslüman ama inanç ve yasam boyutlarinda Yahudi olan yeni  bir topluluk ortaya çikarmis oldu.

 

Yazimizin geçen bölümlerinde Sevi’nin hayati, inanç temelleri ve ölümünden sonra cemaatinin geçirmis oldugu evreleri özetlemistik. Benzet-benzeme ilkesi geregi kendilerini hep gizlemis olan bu dini cemaat mensuplarinin,  Osmanli dönemindeki etkinlikleri diger bir husus. Özellikle Osmanli’nin son dönemindeki olaylarda çok etkin rol oynamis olmalari da dikkat çekici. Jön Türkler, Ittihad Terakki,  Mesrutiyet gibi bugünümüzü de etkileyen olaylar zincirinde Selanik hep merkez olmus ve Selanik’in bu etkinligi de Sabataycıların siyasi, askeri, fikri alanlarda hep basi çekmelerinden  kaynaklanmistir.

 

Konuyu arastirmaya basladigimizda böylesine derin bir toplumsal ve siyasal  tablo ile karsilasacagimizi dogrusu biz de tahmin etmiyorduk. Ancak uzun bir arastirmadan sonra karsilastiklarimiz bizi sasirttigi gibi bir çok gerçegin bu gizlilikten dolayi bilinmezligini  sürdürdügünün de farkina vardik. Elbette simdilik kamuoyuna yanitilmasinda mahsur gördügümüz noktalar da söz konusu. Amacimiz dini bir toplulugu kötülemek, sansasyon  yaratmak degil. Toplumumuzu derinden etkileyen bu cemaat mensuplarinin kimler oldugu,  neler yaptiklari, bugüne kadar nasil bir seyir izlediklerinin bilinmesi gerekmektedir. Bunlari bilmek halkimizin hakki. Gizem her zaman merak uyandirmistir. Fakat dogrularin ve   gerçeklerin kapali kalmasinin da bir anlami yok. Ileride daha kapsamli arastirmalarin yapilacagini ümit ediyoruz.

 

Gizlilik, baskalarinin merakini daha da kamçilayacagindan, bu  alandaki gerçeklerin oldugu gibi halkimiza yansitilmasi alaninda görev, en çok, bu cemaate  mensup kisilere düsmektedir. DERGAH + LOCA + SINAGOG = IKTIDAR Ulasabildigimiz  kaynaklardan elde ettigimiz bilgiler, Sabataycı veya dönme denilen bu toplulugun hala Yahudi  mistizizminin ögretileri dogrultusunda dini ritüellerini gizlice sürdürdükleri, adet, gelenek ve  göreneklerini koruduklari, bir nevi masonik yapilarini devam ettirdiklerini gösteriyor.

 

Arastirmada ilgimizi çeken diger bir husus ise gizli yahudi tarikati mensuplarinin ekonomiden, politikaya ve egitime kadar birçok alanda etkin olmalarinin yanisira Islam’in mistik yorumu  kabul edilebilecek Sünni ve Alevi tarikatlarinin içine sizmis olmalari. Özellikle Mevlevi,   Melami ve Bektasi tekkelerinde 19. yy’dan itibaren seyh, mürsid, dede, dedebaba gibi en üst  makamlara kadar ulastiklarini görüyoruz. Sabataycı şeyh ve müritler Sevi müslüman olduktan sonra baglilarina müslümanlarin görünürdeki adet ve geleneklerine riayet etmelerini ögütlemistir. Bu da onlarin kendilerini en rahat ifade edebilecekleri çesitli tarikatlarin dergah,  hanekah, tekke ve zaviye gibi mekanlara ragbet etmelerine yol açmis. Merkezi Selanik olan bu cemaatin Selanik’teki özellikle Mevlevi ve Bektasi dergahlarinda yogunlastiklarini görüyoruz.

 

Ilgaz Zorlu, Sabataycı cemaatlerin Islam mutasavviflariyla iliskilerinin özellikle Istanbul, Izmir   ve Selanik’te yogunlastigini belirtiyor. (Bkz. Zorlu, Evet, Ben Selanikliyim, S.40-41) Istanbul’de Yenikapi Mevlevihanesi, Kasimpasa Mevlevihanesi, Aziz Mahmud Hüdai’nin Üsküdar’daki dergahi Sabataycıların etkin olduğu dergahlar olarak dikkat çekmektedir. Yahudi  mistizizmi olarak tanimlanan Kabbala ögretisine dayanan Sabataycı yorum, Islam’in gevşek  mistik yorumu olarak Mevlevilik, Bektasilik ve Melamilik ile paralellikler arzeder ve ortak  bulusma noktalari bulur. Yunan asilli Sabataycı yazar Starolakis, Salonika, jews and dervishes isimli kitabinda Yahudi-Sabataycı kökenden olup Selanik’teki dergahlarda etkili olan ve hatta  bir kisminin uzantilari Istanbul’a kadar gelen dönme seyhlerden bahsediyor. Bunlardan biri de  su anda Amerika’da yasayan müflis isadami Halil Bezmen’in dedesi Esad Efendi’dir. Esad Efendi 1920’lerde Kasimpasa Mevlevihanesi’nin seyhidir. Ankara Bektasi Dergahi’nin su andaki Dedebaba’si yani seyhi de Sabataycı. Yine Dedebabalardan Bedri Noyan da Yahudi dönmesi. Kardesi Engin Noyan da bir tv’de program yapimci ve sunucusu.

Sabataycılar ve Masonlar Osmanli döneminde etkin konumdaki masonlarin arasinda Sabataycıların önemli bir  yekün tutmasi da dikkat çekmektedir. Osmanli topraklari içindeki ilk mason locasinin Selanik’te kurulmasi tesadüf olmasa gerek. Avrupa’daki gelismeleri yakindan takip etme  imkanina sahip Sabataycılar bu alandaki gelismelere de öncülük etmisler. Hem mason hem de Sabataycı olan ünlülerden sadece birkaç ismi burada zikrediyoruz. Bunlar, son Maliye Naziri Cavid Bey, Yeni Asir gazetesinin kurucusu Fazli Necip Bey, bir dönem bakanlik yapmis olan Faik Nüzhet... Zorlu, Türkiye’deki Hür ve Kabul Edilmis Mason Locasi’nin üstadi azam’i ya da büyük amir’inin hep Kapancilar cemaatine mensup bir aileden geldigini belirtiyor. Mason Locasi’na üye diger ünlüler ise sunlar: Osman Adil, Faik Nüzhet, Talat Ismail ve Mehmet Servet. (age.S.58)

 

Günümüz mason localarinda da Sabataycı çok ünlü kisilerin varligi devam  etmektedir. Su anda Hür ve Kabul Edilmis Masonlar Büyük Locasi’nin Büyük Üstadi Sahir Talat Akev de Sabataycı. Mimar Sinan Locasi’nin eski üstadi muhteremi Resat Atabek, yine üstadi azamlardan Cumhur Ferman da Sabataycılardan. Resat Atabek’in Masonluk Üzerine adli kapsamli eseri Masonluk hakkinda önemli bilgiler ihtiva ediyor. Sabataycı ünlü gazeteci Ahmed Emin Yalman’in ve Cavid Bey’in ayni zamanda Mason da olduklarini Loca’nin disa açilirken açikladigi isimlerden ögreniyoruz.

 

Selanik+Istanbul+Israil = Ankara-Washington  Israil’in kurulus döneminde ve su anda ülkemizin Israil ile tarihde görülmemis sicak iliskiler  içine girmesinde Sabataycıların önemli rol aldiklarini görüyoruz. Sabatay Sevi birçok yahudi  tarafindan siyonizmin kurucusu olarak bilinir. Çünkü Sevi, mesihligini ilan ederken bütün  yahudileri Kudüs’te toplayip Büyük Israili kuracagini vadetmisti.

Ittihad Terakki ve mason localarinda etkin olan Sabataycılar'ın Israil’in kuruluşunu da desteklediklerini belirten Zorlu, 1924 mübadelesi sonuu Türkiye’ye getirilen alilerden bir kisminin 1948’de kurulusundan  itibaren Israil’e gittiklerini söylüyor. Bunlarin en meshuru ise Israil’in ikinci Cumhurbaskani Izak Ben Zwi’dir. Prof. Yalçin Küçük, Aydinlik gazetesinde yayinladigi makalelerinde, Türkiye’nin tamamen Israil ve Amerika rotasina girdigi bu dönemde Sabataycıi Ismail Cem’in Disisleri Bakani olmasina dikkat çekiyor. Küçük, ayrica Israil’in Hospro firmasi vasitasiyla Türkiye’ye hibe ettigi silahlarla ilgili bir ayrintiya daha dikkat çekiyor. Bilindigi gibi Susurluk  skandali ile ortaya çikan iliskilerde bu silahlarin kayip oldugu iddia edildi. Kayip silahlar  Susurluk Çetesi olarak nitelenen ekip tarafindan kullanilmisti. Bu silahlari teslim alan kisi ise Ertaç Tinar. Yalçin Küçük, Tinar’in Sabataycı olduğunu belirtiyor ve Mossad’in dönmelerle is  tutmasinin tehlikesine dikkat çekiyor. Dönmeler Dönmezler aksiyonu geçerli ise bu bulgu ürperticidir diyor, Küçük. (Y. Küçük, Nasil Görüyorum-3, Aydinlik, 14 Mart 1999)

 

 Tarikat-Siyaset-Medya-Sermaye alanlarinda etkili olan Sabataycılar hakkinda bilgiler dizi yazimizin gelecek bölümlerinde yer alacaktir. Sabataycılarda cinsel hayat ve saplantılar, ayrıca  Sabataycıi mezarlıiklarıi gelecekte ele alacağımız konulardan birkaçı.

 

GIZLI AMA IÇIMIZDE; DÖNMELER Benzet-benzeme prensibi geregi görünürde  müslüman ama aslinda yahudi olan Sabataycıcemaat mensuplari, bu kamuflaj sayesinde ülkenin kaderinde belirleyici olmayi özellikle son yüzyilda becerebilmis bir topluluk olarak yer almaktadirlar. Kendilerine has yemekleri, kendilerine ait egitim kurumlari, gizli tapinaklari, kendilerine özgü  ibadet, inanç ve adetleri olan bu cemaatin bazi   mensuplari, resmi ideolojinin olusumu ve bugünkü jakoben-din düsmanligi üzerine kurulu  yapisini sürdürmesinde etkin olmuslardir. Bu dini akimin merkez üssünün Selanik olmasi da enteresan. Mesrutiyetten günümüze, tüm siyasi olusumlarda adina sikça rastladigimiz Selanik’in bu etkinligi bir tesadüf mü? Elbette hayir. 19. yy biterken batililasmanin rüzgarinin bu sehirden esmesinin temel etnik bir etkeni vardi: Sabataycılar.

Türkiye’de ilk mason locasi Selanik’te kurulmus, Abdülhamid yönetimine karsi baslayan baskaldiri burada tasarlanmis, Sultan iktidardan  indirildikten sonra buraya gönderilmis, ilk özel Türk okullari burada kurulmus (unutulmamalidir ki, Galatasaray Lisesi Sultan’in himayelerinde  kurulmustur ancak Feyziye ve Terakki mektepleri Sabataycı cemaat okullari olarak burada  kurulmuslardir), ilk kadin hareketleri burada sekillenmis,   Hareket Ordusu’nun merkezi (padisahi tahttan indirip, Ittihad ve Terakki firkasini iktidara   tasiyan ordu. S.K.) Selanik olmus ve en önemlisi  Türkiye’nin önde gelen kuruculari hep Selanik kökenli olmuslardir. Bunlari birer rastlanti olarak görme egilimi ne yazik ki çok baskindir. Halbuki  bu kente bu önemi yükleyen Sabataycıkökenli kişilerdir. (Ilgaz Zorlu, Evet, Ben Selanikliyim, S.166)

 

Sabataycı mezarlıkları

Sabataycılar gerek ilk dönemde yogun olarak yasadiklari Selanik’de, gerek daha sonralari Türkiye’nin basta Istanbul olmak üzere izmir ve Bursa gibi sehirlerine  yerlestikten sonra ölülerini ayri mezarliklara defnetmeyi tercih etmislerdir. Selanik’te mahalle  olarak da diger dinlere mensup insanlardan ayri bir yerlesim düzeni kurmuslar. 1924 ahali mübadelesi geregi geldikleri Türkiye’de de belli merkezlere yogun olarak ilgi göstermis ve içe kapanik  bütünlüklerini böylece korumaya çalismislardir. Ancak zamanla farkli mahalle ve sehirlere  yerleserek bir nevi fiziki asimilasyona ugramakla birlikte   cemaat yapilarini koruduklari görülmektedir.

 

Istanbul’da, Karakaslar cemaatinin mezarligi, Üsküdar Bülbülderesi’nde yer aliyor. Sabataycılığı sürdürme konusunda diger cemaatlerden daha aktif oldugu belirtilen bu cemaatin mezarlik konusunda da hassas davrandigi görülmektedir.  Bülbülderesi mezarliginda az sayida da olsa bazi Kapancilar’in yer aldigi belirtiliyor. Yakubiler    ise Maçka’daki mezarliga ölülerini defnetmektedirler. Yakubiler’in yogun olarak Izmir’de yasadiklari belirtiliyor. Medya patronlarindan Bilgin ailesi bu gruba mensuptur. Kapancilar  cemaatinin ise Feriköy mezarliginda satin almis olduklari ayri bir bölüme ölülerini defnettikleri biliniyor. Sabataycıların mezar şekli ve taşların  işlemesi tamamen farklı. Genellikle seramik üzerine çıkartma resim bu mezar taşlaıinda yer alir. Yazilarin üslubu da farklilik arzediyor. Dikkat çeken  nokta ise Ey zair diye baslamasi. Sekil olarak da dönem dönem farklilik arzetse de kendilerine özgü çiçek islemeler ve müslüman mezarlarindan  farkli geomektrik sekil vermeler dikkat çekmektedir.

Ibadethanelerinin ayri, mezarliklarinin ayri olmasinin yanisira bu cemaat mensubu ailelerin zengin ve farkli bir mutfak kültürleri sözkonusu. Esin Eden, Yunanistan’da Ingilizce olark  yayinlanan Bir ailenin yemek kitabi isimli eserinde, kendilerine özgü yemeklerden bahsediyor ve ailesi Türkiye’ye geldikten sonra da biraraya  gelerek adet ve geleneklerini yasatmaya çalistiklarini  belrtiyor. (a.g.e. S.42) Ilgaz Zorlu da bu yemeklerin salt Akdeniz veya Yahudi mutfagindan  oldukça farkliliklar arzettigini belirtiyor.

 

Sabataycılıkta cinsi sapıklıklar

Sabataycıların sıkça gündeme getirilen bir bayrami var: Kuzu Bayrami. Mesih    Sevi’nin dogum günü olduguna inanilan, Mart’in 21. gününü 22’ye baglayan gecesi mum söndü olarak nitelenen kutlama, bir yönüyle toplu  seks olarak degerlendirilmektedir. Bu Kuzu  Bayrami’nin artik kutlanmadigina dair iddialar varsa da Alaettin Gövsa kendi sahid oldugu bir örnegi Sabatay Sevi isimli kitabinin 97. sayfasinda  anlatmaktadir. Ilgaz Zorlu ise bu konunun üzerine, çok fazla ele alindigini belirttigi kitabinda,  toplu seks ve mum söndü olayinin Tanah’taki  birtakim dualardan kaynaklandigini da vurgulamaktadir: Ancak surasi bir gerçektir ki Sabataycı dua kitaplarinin özellikle bugün Israil’de bulunan  nüshalarinda serbest seksin Tanah’a dayandirilan ayetlerle desteklendiği bilinmektedir. (Zorlu, Evet, Ben Selanikliyim, S.51)

 

Sabataycılarla ilgili  eserlerin, özellikle dua ve Kabbala yorumlarinin Israil’e götürülüp özel bir mekanda  gizlendigini belirten Zorlu, bu kaynaklarin arastirmacilarin  incelenmesine açik olmadigini da vurgulamaktadir. Türkiye’de yasayan bir cemaate ait dini  kaynaklarin Israil tarafindan kaçirilmasi konuyla ilgili esrar perdesini daha da dikkat çekici kilmaktadir. Israil devletinin bunlari gizlemekte ne gibi çikarlari oldugunun arastirilmasi gerekmektedir. Toplu  seks ve hatta ensest iliskiler dini kaynaklarda mesrulastirici yorumlarla ele alinmaktadir: ... bazi  Sabataycı din adamlarinin Lut örneğinden hareketle ensest ilişkiyi meşru kabul eden kararlar verdiklerini bilmekteyiz... (Zorlu, a.g.e.S.62)

 

Günümüzde de mum söndü ritüelinin  uygulandigina dair bir cemaat üyesi tarafindan açiklama yapildigini da Zorlu belirtiyor. Zorlu,  bütün cemaatlerde ayni uygulamanin var olup  olmadiginin belgelenemedigini ve bu konunun istismar edildiginden de yakinmaktadir. Dini  yorumlar tarafindan mesru gösterilen bir  uygulamanin o dini benimseyen kisilerce sürdürülmesi kadar dogal bir sonuç olamaz. Ne  derece yaygin oldugunun da elbette arastirilmasi  gerekiyor.

 

Internet’te Sabataycılık

Sabataycılık-dönmelik ve Türkiye’deki Sabataycılar üzerine, çoğu Amerika ve Israil menseli onlarca makale ve arastirmanin internet sitelerinde yer almaktadir. Internet sitelerinde konuyla ilgili yazilarin yer aldigi bazi yayin organlari: Jarusalem Post, Forward, Jewish Exponend, The New Republic, The Journal of the American Oriental Society, Canadian Geographic, Baltimore Jewish Times...

 

Genellikle Yahudi Kabbalizmi -mistisizm- üzerine yazilmis bu makaleleri görünce, varliklari Türkiye’de olan ama Türkiye’de tartisilip konusulmayan Sabataycıların, dünyada a’dan z’ye her boyutuyla araşırılmasındaki gariplik net olarak önümüze çıktı. Ilgaz Zorlu’nun kitabinda  birkaç yerde vurguladigi korku tek sebep olabilir mi? Böyle bir bahanede haklilik payi olsa bile kesinlikle inandirici gelmiyor.

 

Bu gizli yahudi cemaatinin veremeyecegi hesap mi sözkonusu? Internet sitelerinde yer alan yazi ve  arastirmalar incelendiginde ortaya birkaç önemli nokta  çikmaktadir: Birincisi, Türkiye disinda bu konu, gerek üniversitelerde ve gerekse medyada  etraflica arastiriliyor ve arastirmalar kamuoyuna  sunuluyor. Sadece son bir yil içerisinde internet sayfalarinda yer verilen arastirma ve belge sayisi yüzün üzerinde. Bu alanda yazilmis ellinin üzerinde kitabin ismi geçiyor bu yazilarda.

 

Buna karsilik Türkiye’de bir iki kitap ve üç dört  makale disinda kaynak bulmak imkansiz. Ikincisi,  Sabataycıların Yahudiligin özellikle mistik yorumu olarak görülen Kabbala anlayisindan kopuk olarak anlasilmasinin mümkün olmadigi. Bütün ritüeller, bayramlar, ilahiyat anlamindaki anlayislari Yahudiligin bir parçasi. Üçüncüsü ise özellikle Israil menseli yazilarda Sabataycıların  yahudiligi tahrif ettigi iddialari öne çikmaktadir. Netice olarak Sabataycılık müslüman kisvesi altinda, yahudiligin kabbalistik yorumu’nun hayata geçirilisi olarak karsimiza çikmaktadir. Yazi dizimizde de bunun kaynaklara dayali örneklerinden böyle bir sonuç çikmaktadir.

 

BITTI Forward’in  ilginç iddiasi Amerika’da Yahudilerin 1897’den beri yayinladigi Forward dergisinin Subat 99 sayisinda Mustafa Kemal Atatürk hakkinda ilginç bir makale yayimlandi. Ayni zamanda derginin internet sitesinde yer alan makalede, Sabataycılıkta cinsellik’ konusuna da kısaca değiniliyor.

 Makalenin yazari, derginin bir dönem Israil temsilciligini de yapmis olan Amerika’nin yahudi kökenli ünlü arastirmaci yazarlarindan Hillel Halkin. Halkin, makalesinde M.Kemal’in yahudi kökenli oldugunu ve hatta Sabatay Sevi’nin   neslinden geldigini iddia ediyor ve Mum söndü olarak bilinen Kuzu Bayrami’ni söyle anlatiyor:

 

Senede bir kez (Dönmelerin yillik kuzu bayrami  esnasinda) Sabatay Sevi’nin dogum günü gecesi, çilgin danslar esligindeki aksam yemegi sirasinda, mumlar söndürülür, hanimlarin degistirilmesi   seansiyla (orgies, toplu sex) ayinler gerçeklestirilir... Bu  tür birlesmelerden dogan çocuklarin kutsal sayilacagina inanilir. (Hillel Halkin, When Kemal  Ataturk Resited Shema Yisrael: It’s My Secret  Prayer, Forward Subat 1999, New York)

 

ILK TEPKILER

Bu arastirmayi yayımlamaya basladigimizda menfi-müsbet birtakim tepkilerin olabilecegini düsünmüstük. Toplumumuzun, siyasi, ekonomik ve diger bir çok hassas alanlarinda özellikle son yüzelli yillik dönemde etkinlik saglamis bu  gizemli dini cemaat hakkinda yayimlanan bir arastirmanin yanki bulmasi da normal  karsilanmalidir. Okurlarimizdan gelen olumlu tepkiler ve böyle bir konuyu açtigimiz için gelen tesekkür mesajlari bizleri elbette memnun etti. Çogu insan,  hayretini de ifade etmekten geri kalmadi. Anlasildigi  kadariyla çogu insan birçok meseleden haberdar degil. Böylece önemli bir boslugu doldurucu   hayirli bir hizmeti de baslatmis olmaninmemnuniyetini paylasiyoruz. Öte yandan kökeni itibariyla Sabataycı ailelere mensub bir kaç  kisi de özellikle böyle bir diziyi yayimlamamizinamacinin ne oldugunu anlamaya çalismak için aradi. Gazetemizde verilen bilgilere, hiç birinin  bir iki ayrinti disinda itirazlari olmadi. Bizler de kendilerine toplumsal bir gerçek olarak konunun bir gazetecilik olayi oldugunu anlatmaya  çalistik.

Ileride daha detayli ve ayrıntılı yazilarin da  yayinlanacagini belirttik. Ismini burada açiklamayi uygun görmedigimiz ama siyaset alaninda  etkin bir kisinin söylediklerinden, bu cemaat  mensubu olanlarin geçmisten gelen derin bir korku psikolojisi içinde olduklari anlasiliyor.  Fakat, Türkiye’de yakin tarihte yasadiklarimiz ülkeyi derinden etkileyen Selanik ve dönmeler faktörünün bilimsel olarak net bir sekilde orataya konmasini gerektirmektedir. Bu alanda en çok da  sorumluluğun Sabataycılara ait oldugunu ilk bölümde belirttigimiz gibi yine tekrarliyoruz.  Arastirmalarimiz devam etmektedir. Bu dizi ile tarihsel  süreci ve günümüze dair bir iki noktayi okuyucularimiza duyurmayi amaçlamistik ve bunun da  hasil oldugunu görüyoruz. Ileride Sabataycılarla   ilgili daha ilginç yazilarimiz gazetenizde yer alacaktır.
 

http://www.geocities.com/ganigonullu/laiklik-sabetaycilik.html

LAİKLİK, LAİKÇİLİK VE SABETAYCILIK

Yeni Düşünce Dergisi'nin 04-10 Ağustos 2000 Tarih ve 2000/32.sayısında yayınlanmıştır.

            Laiklik ilkesi şüphesiz çağdaş ve demokratik devletin vazgeçemeyeceği bir ilkedir. Din ve inanç hürriyetini teminat altına alan; devletin dine, dinin de devlete müdahale etmemesini sağlayan bir ilke olarak laiklik, inanç sahibinin inancını rahatça yaşaması için gerekli ortamı da oluşturur.

Laikçilik ise, laiklik ilkesinin taraftarlarınca istismar edilmesi ile ortaya çıkan köktenci bir anlayıştır. Laiklik adına, bu ilkenin teminat altına alması gereken "din ve vicdan hürriyeti"ni zedeleyen bir anlayışın ortaya çıkması, "laikçilik" kavramını doğurdu. Laiklik adına yapılan bütün olumsuz uygulamalar ve baskılar, laikçilik kavramının içerisinde mütalaa edilmiştir.

Sabetaycılık ise, İzmir'li bir Yahudi hahamı olan Sabetay Sevi'nin kendini "Mesih" ilan ederek ve Ortodoks Musevilikten ayrılarak kurduğu mistik (kabalist) bir dini cemaattir. Uzun yıllar boyu dış görünüşte Müslüman, içte ise Sabetaycı Yahudi inancına sahip olarak yaşayan ve Sabetaycı olmayanlarla evlenmeyen bu grup, Cumhuriyet döneminde kapalı cemaat yapısından kurtularak toplum içine karışmıştır.

Peki şimdi durup dururken, Sabetaycılıkla, laiklik ve laikçiliği neden ele alıyoruz? Buna sebep olan şey, Prof. İlber Ortaylı'nın 25 Temmuz 2000 tarihli Hürriyet'te yayınlanan bazı ifadeleridir. Ortaylı'nın, Tiryaki Dergisi'nin Mayıs 1998 tarihli sayısında yayınlanan yazısından alındığı belirtilen bu ifadeleri, Sabetaycıların Yahudiliğe dönmesi için mücadele veren Sabetaycı Ilgaz Zorlu'yu konu alan haberde geçiyor. Ortaylı'nın sözlerine geçmeden, hafızalarınızı tazeleyerek, Sabetaycılık hakkında kısaca bilgi vermek istiyoruz.

Sabetaycılık Nasıl Ortaya Çıktı?

1626 Yılında İzmir'de Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Sabetay Sevi, 1665 yılında kendisinin Tevrat'ta beyan edilen ve dünyaya gelip "vadedilen topraklar" da Yahudiliği tekrar hakim kılacak olan Mesih (kurtarıcı) olduğunu iddia etti. Bir din adamı olan Sevi'yi Yahudi din adamlarından çoğu “hain” ilan ederken, başka bazıları da destekleyince, önemli bir Yahudi kitlesi onun arkasına takıldı. Devletlerinin de olmamasının acısıyla, Yahudilerden önemli bir grup, devlet kurma amacına giden yolda ve Siyonizmi ortaya çıkaracak süreçte onu desteklediler.

İzmir ve Kudüs'teki Yahudi önde gelenleri Sevi'yi desteklemedikleri gibi, onu dinlerini bozan bir düzenbaz olarak gördüler ve Osmanlı Sarayına şikayet ettiler. Çoğulcu yapısı sebebiyle, o zamana kadar bu işin üzerinde durmayan Osmanlı Devleti, tebaası olan bir büyük din mensuplarının dinlerinin korunması talepleri karşısında kayıtsız kalamadı. Sevi'yi Saraya çağıran zamanın Sadrazamı, hayatı ile iddiaları arasında bir seçim yapmasını istedi. Sevi, hayatı yönünde seçim yapmakla kalmadı, Müslüman oldu ve Aziz Mehmet adıyla maaşa bağlandı.

Ancak bu, görünüşteki bir Müslümanlıktır. Taraftarlarına göre; "Bu can bu bedenden çıkmadıkça" diyerek Müslüman olan Sevi, kapıdan dışarı çıkar çıkmaz, bedeninden bir kuşun uçup gitmesiyle verdiği sözden azade olur. "Can bedenden çıktığı" için artık bu söze sadık kalması gerekmez. Böylece Sevi ve onun takipçisi olarak daha sonra Selanik'e yerleşen 200 kadar aile, dış görünüşte Müslüman, kendi aralarında ise Sabetaycı Yahudi kalmaya devam ettiler.

Selanik'teki Mason Locasında ve İttihat Terakki içinde etkili bir role sahip olan Sabetaycılar, tamamen Müslüman ismi almakta ve kendilerini her bakımdan "şüphe edilmeyecek ölçüde" Müslüman göstermekteydiler. Ancak, gizli inançlarının devamı için sadece kendi aralarında evlenmişlerdir. İttihat Terakki'nin dayandığı üç grup olan; Mason Locası, Tarikatlar ve Ordu içinde en etkili olanlardan Masonlar arasında Sabetaycılar çoğunluktaydı.

Osmanlı'nın son döneminde olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de Sabetaycıların toplum ve devlet üzerindeki ağırlığı devam etmiştir. Bir çok önemli tarihi olayın içinde bulunmuş olan bu cemaat, 1924 yılında Yunanistan'la yapılan mübadele ile Türkiye'ye gelerek daha çok İstanbul'un Şişli ve Nişantaşı semtlerine yerleşmiştir.

Sabetaycılarda Kökten Laikçilik

Şimdi gelelim, bu yazıyı yazmamıza vesile olan Prof. İlber Ortaylı'nın sözlerine... Hürriyetten aynen naklediyoruz; "Herhalde son yetmiş yılın laik gelişmeleri ve kent kültürü içinde Sabetaycılık laik ideoloji, fakat daha çok laik hayat tarzı içinde erimiştir. Üstelik laisizmin en ateşli öncüleri ve uygulayıcısı da bu grup olmuştur."

Türkiye'deki laiklik uygulamaları, zaman zaman laikçiliğe varmakta ve din ve vicdan hürriyetini temin edecek yerde, bir baskı aracı haline dönüşmektedir. Kıymetli bir tarihçi olan Sayın Ortaylı'nın dediği doğru ise, gerçekte Müslüman olmayan ve geleneksel olarak dış görünüşte Müslüman özde ise Sabetayist Yahudi inanç taşıyan bir kısım insanlar, laikliği Müslümanlığa karşı bir alet olarak kullanmış olmuyorlar mı?

Görünürdeki Müslüman kimlikleri ile, dindarların hangi davranışının laikliğe aykırı olduğu, din eğitiminin hangi yaşta başlaması gerektiği ve içeriği, Kur'an Kursları ve hafızlık gibi konularda laiklik üzerine vurgu yaparak dindar insanların hürriyet alanını sürekli daraltan insanların "en ateşli öncüleri" demek Sabetaycılar imiş...

Doğrusu, bu düşünce insanı üzüntüye sevk ediyor. Çünkü, insanların kendi inanç ve düşünceleri adına hürriyet talep etmeleri çok tabii bir davranış iken, başkalarının hürriyetlerinin ellerinden alınması için çaba göstermeleri çok nahoş geliyor. Üstelik bunu yapanların gerçek inançlarını gizleyen; "gizli inanç taşıyan" kimseler olmaları durumu daha da ağırlaştırıyor.

Laiklik Neyi Sağlar?

Laiklik en çok; “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” olarak tanımlanmakta ve toplum tarafından da böyle anlaşılmaktadır. Ancak, laiklik kavramının içerdiği bir başka şey; devletin dinler ve inanç grupları arasında tarafsız kalmasıdır. Bu sayede inanç grupları, kendi inançlarını diğer din ve inanç mensuplarının baskısından uzak olarak ve hür biçimde yaşarlar.

Bir inanç grubu, laikliği öne sürerek bir başka inanç grubunu baskı altına alıyor, inancını yaşamasını engelliyor, dini sembollerini rahatça kullanmasını önlüyor ise, burada laiklik yok demektir. Çünkü laikliğin esas işlevi, inanç gruplarının birbirleri üzerinde hakimiyet tesis etmelerini önlemek ve her birine hürriyet ortamı sağlamaktır.

Bir inanç grubunun, diğer bir inanç grubuna karşı devlet güçlerini kullanması ise laik bir devlet anlayışı ile taban tabana zıttır. Çünkü, laik devletin esas sağlaması gereken; vatandaşlarının “din ve vicdan hürriyeti”ni hiçbir baskı altında kalmadan yaşamalarıdır.

"Seni Gidi Takiyyeci"

Takiyye, Şii inancında bulunan ve "müsait olmayan ortamda inancını gizleme" esasına dayanan bir kavramdır. Sünni İslam'da bu anlayış mevcut değildir. Türkiye'de siyasi literatüre girişi ise, Yahudi kökenli bir ABD'li diplomatın Cumhuriyet mensubu iki gazeteciye telkini ile olmuştur. İlginç olması bakımından, bu iki gazeteciden biri olan Hasan Cemal'in Kimse kızmasın kendimi yazdım" adlı kitabının 163-164.sayfalarından olayı aynen aktarıyoruz:

"Yıl 1988, Washington. Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın bir odasında, Ufuk Güldemir'le birlikteyiz. O tarihlerde ben Cumhuriyet gazetesinde genel yayın müdürü, Ufuk da Washington temsilcisi.

Amerikalı diplomat, Türkiye'deki "Siyasal İslam"ı anlatıyor. Söz bir ara Turgut Özal'dan açılıyor. Amerikalı diplomat diyor ki:

'Özal gerçekten çok iyi bir takiyyeci!'

'Takiyye...'

'Sahiden bilmiyor musun anlamını?'

'Hayır.'

Hayretle eğiliyor bana doğru. Sesinde alaycı bir titreşim:

'Şu Allah'ın işine bak' diyor, 'Bir Amerikan Yahudisi, Müslüman bir Türk'e takiyyenin ne olduğunu anlatacak.'

Ucu sipsivri bir kurşun kalem alıyor. Not defterinin temiz bir sayfasına okunaklı bir el yazısıyla Türkçe yazıyor:

'Takiyye...'

Arapça'sını da yanına yazdıktan sonra izah ediyor: 'Takiyye sözcüğünün aslı Arapça'dır. Farsça'da da kullanılır. Gerçek anlamı dinsel içeriklidir. Asıl Şiilikte vardır bu deyim. Kendine zarar gelmesin diye gerçek inancın, görüşün karşısındakinden gizlenmesidir. Fakat günlük dilde de kullanılabilir. Bu koşullarda gerçek duygu ve düşüncelerin saklanması bir bakıma 'takiyye' yapmak sayılır."

Görüldüğü gibi; bir ABD'li diplomat, Turgut Özal'a karşı iki sosyal demokrat gazeteciye yıllarca ağızlarında çiğnemekten bıkmayacakları bir sakız veriyor. Takiyye adlı bu sakız, yıllar boyu Türk siyasetinde kullanılacak ve dindar kesimin gerçek inancını gizlediği suçlaması sürekli gündemde tutulacaktır.

Turgut Özal'ın "Amerikancı" olarak yaftalanmasına karşılık, ABD'nin ona karşı bu tavrı ilginçtir. Ayrıca bu olay, bir ülkenin iç dinamikleri kullanılarak, onun iç politikasının nasıl yönlendirilebileceğine de güzel bir örnektir.

İşte Gerçek Takiyye

Gerçek inancını saklayarak, kendini başka türlü gösterme davranışı için bir örnek aransa, herhalde Sabetaycılardan iyisi bulunamaz. Çünkü tam 350 yıldır bu cemaat Yahudi Sabetayist inancını gizlemiş ve kendini Müslüman olarak göstermiştir.

Sabetaycıların tarihine bir göz atanlar, ramazanlarda sahura kalktıklarını komşuları olan Müslümanlara duyurmak için kap-kacak gürültüleri çıkarıp gerçekte ise oruç tutmadıklarını okumuşlardır. Yine cemaat içinde cezalandırdıkları kişilere "camide cemaatle namaz kılma cezası" verdikleri ve böylece Müslüman görüntüsü oluşturdukları da bilinmektedir.

Türkiye'de dindar kesime karşı girişilen takiyyeci kampanyalarında önemli bir rolü, Prof Ortaylı'nın "laisizmin en ateşli öncüleri" dediği Sabetaycıların üstelendiğini unutmayalım. Tam, "yavuz hırsız ev sahibini bastırır" misali değil mi?

Sonuç

Sonuç olarak, herkesin kendi inancını hür bir ortamda yaşama hakkı olduğu ve kimsenin inancı sebebiyle kınanamayacağı ilkelerine gönülden katıldığımızı belirtmek isteriz. Her kim ki, kendi inancı için hürriyet istiyorsa buna saygı duyacağımızı ve o davranışı destekleyeceğimizi de beyan etmek isteriz. Ancak, kendi hürriyetini elde ettikten sonra, başkasının inanç ve vicdan hürriyetini engellemeye yönelik davranışları da kabul etmemiz mümkün değildir. Bu sebeple, laikliğe evet, ama laikçiliğe hayır diyoruz.

Gani Gönüllü

  =============================================================================

http://www.mail-archive.com/arafiyan@araf.net/msg00034.html

ARAFIYAN: KIM SABETAYCI KIM DEGIL


·                     From: bachdi

·                     Subject: ARAFIYAN: KIM SABETAYCI KIM DEGIL

·                     Date: Thu, 25 Jul 2002 10:01:29 -0700


 
 
 
ORHAN PAMUK SABETAYCI MI?
 
Orhan pamuga sempatim var ve demokrasi mücadalesinde rolünu de takdir ederim. Ancak orhan pamuk ben sabetayci degilim diyorsa bu da onun sabetayci olmadigina ispat olarak kullanilamaz .simdiye kadar kimse sabetayciyim demiyor ki ilgaz 
zorlu disindaO halde tc de sabetaycilik yok mu ?
 
Orhan pamugun ben sabetayci degilim demesi sükrü sina gürelin benzer aciklamalari Hatta dinc bilgin ismarlama biyografisi  yalanin gizlemenin taktigi olarak görülebilir
 
Sabetayci olmak yahudi olmak veya baska bir milletten olmak suc degildir ayip degildir. Ancak sabetayci oldugu halde  tc de yönetim kastini olusturmak ve iktidari ve nimetlerini elinde tutmak icin asiri türkcü gecinmek hem ayip hem günahtir
 
 
CEYHUN VE BENZERI TC  MILLI EGITIMININ!!!! 
 
Rahlei tedrsinden gecmis olanlara tavsiyem  alman asilli israil ibrani universitesinin kurucularindan filozof gerschon sholemin sabetay sevi ile ile ilgili standart eserini tavsiye ederim.Bu kitap maalesef türkceye cevrilmedi ancak  ingilzce almanca fransizce cevirileri var .Tabii ibranice orijinali de
 
Vakti olanlara bu kitabi tavsiye ederim
 
Ilgaz zorluya bu kitabi türkceye cevrme önerimi ilgaz zorlu bu kitabin  telif baski vesaire 10000 dolara malolacagini satisindan bu parayi cikarmanin mümkün olmadigini dolaysiyla cevirisinin ve basilmasinin simdilik mümkün olmadigini söyledi
 
 
10000 dolari olan bir vatan evladi varsa  kitap cevrilip basilabilir. Gelelim  bali ve benzeri düzenbazlarin sabetaycilik yokmus ve yahudilerle sabetaycilar birbirine düsman masalina  gerek israilin gerekse tc yahudilerinin cogunun sabetaycilik konusunda susmasi manidardir
 
Bali düzenbazi ile  arafyan DA  tartismis ve ermeni katliami yoktur tehcir dedigi icin agzinin payini verdigim icin arafyandan ve tartismadan kacti ayrica  etyen mahcupyana yönelik ugursuz fasist kampanyanin bas aktörlerindendi nitekim yusuf besalelin yahudi tarihi (ÜNIVERSAL DIL HIZMETLERI VE YAYINCILIK AS MECIDIYEKÖY)    uzun uzun yahudiler anlatilmakta 
 
örnegin virjin adalarindaki yahudiler (sayfa 237) singapurda yahudiler(227) ve saire gibi sonderce detay konuklara girmekte sabetayciligi ise tartismamakta bazi naif yahut ta hinoglu hinlar yusuf besalel  sabetayciligi bilmiyor diye düsünlebilir oysa basalel kitabinda uzun uzun ispanyada maranoslardan(SAYFA 78) bahsetmek ve bunlarin nasil hiristiyanliga gectigini ve bilahare tekrar yahudilige döndüklerini ayrica 1492 de ispanya portekiz yahudilerinin osmanliya gelisi anlatilmakta ancak  sabetaycilardan bahsedilmemekte 
 
 
 
Amsterdamdan hamburga yemenden siraza kahireden gazzaya izmirden edirneye bursadan halepe fastan cezayire hasili tüm yahudi alemini sarsan sabetay hareketini es gecmekte ama   kitapta kendisi  kendini ele vermekte cünkü polonya vesairede hassidik hareketi anlatirken  sabetayciligin yenilgisinden sonra hassidik hareket ortaya cikti demekte (SAYFA 82) yani belli ki yusuf besalel bu sabetayciligi cok iyi bilmekte ama keriz 
!!!türkler biraz daha uyusun diye  yazmamakta ceyhun gibilerine  muhakeme yürütme degil ilkönce standart kitabi sonra ilgazin kitablarini okumalarina tavsiye ederim
 
Ayrica sabetaycilik hic olmasiyda da  birecik lisesinin mezunlari hep yönetime 
gelseydi bu aristokratik yönetimi hem redetmek hem arastirmak gerekirdi
AMA MAALESEF BERECIK LISESI MEZUNLARI DEGIL SISLI TERAKKI MEZUNLARI HAKIM ZÜMRE 
OLUYOR
 
ALLAHIN BU HIKMETININ SEBEBINI ARASTIRMAK GEREKMEZMI?
 
Arafiyan Forumu - Araf.Net
Arafiyan'dan çıkmak için, arafiyan-request@araf.net
adresine unsubscribe yazmanız yeterlidir.
Daha fazla bilgi: http://www.araf.net

=================================================================================

 

http://www.otuken.net/haber/sabetaycilar.html

Bir Fikir Meydanı'ndan alınan yazı... İlginizi çekebilir...

Kendiside Sabetayci bir aileden olup sonra Musevi olan Ilgaz Zorlu, Sabetaycilari en acimasiz sekilde elestirenlerden. İşte onun bir forumdaki iddiasi, ne dersiniz dogruluk payi var mi?


CAN

==================================================================================

SABETAYCILAR CHP'DE AKTİFLEŞİRKEN

Sabetaycı cemaat liderlerinden Yuda Levi Tobah (Derviş Efendi) nin ailesinden gelen ve su an kapancılarda önemli roller üslenen bir ailenin ferdi olan Kemal Derviş Sabetaycı Rahşan Ecevit tarafından bir kurtarıcı olarak Türkiye'ye getirildi ve alel acele ekonomininbaşına geçirildi.

Bir kişinin sabetayci kökenli olmasi önemli olmamali ama sadece kendisi ile aynı kokenden gelen kisileri örgütleyerek siyasi bir sonuca ulaşma amacını güdüyorsa bence bu hareket bir suç olarak telakki edilmeli.

Ne yazık ki şu anda kabinede bulunan İsmail Cem ve Sükrü Sina Gürel ekibi ile birlikte bir sabetaycı darbe yapılmaya çalışılmaktadır. Kısa bir sure zarfında bu kişiler DSP ile CHP'yi birleştirme amacındadırlar. Bu ekibin içinde bulunan Şişli Terakki Lisesi Yönetim Kurulunda görev alan Bülent Tanla, Haluk Arığ , Can Paker ve Lütfü Paker bu kadroların başını çekmektedir. Kendisi sabetaycı olmadıgı halde bu işi organize eden Asaf Savaş Akat'ta bu okulun yönetim kurulunda bulunmaktadır.

Ne yazık ki uzulerek yazıyorum Türkiye acı bir sona götürülmektedir. Aynı acı sayfaları biz 31 Mart vakası ve 1918 yılından sonra da yaşamıştık. Koskoca bir imparatorluk yok oldu, bizler Türkiye'yi seven ve inanan sabetaycılar ve bu kökenden gelenler, biliyoruz ki, ülkemizin içine düşeceği yoksulluk bizleri de ilk et apta etkileyecektir, halkta bizlere karşı, sadece para hırsı ile yanıp tutusan bu kişiler tarafından yapılacak işlerden dolayı nefret uyanacaktır.

Bir aydın olarak bu durumu bilgilerinize sunarım.


Saygılarımla,  Ilgaz Zorlu

===============================================================================

   Igaz Zorlu ile Gerçek Hayat dergisinin yaptığı röportaj

                                                

            Ilgaz Zorlu



Söylediklerimi aynen yazmanizi beklemiyorum ama en azindan çarpitmadan yazacaginizi umuyorum.

Nedenmis o?



Saniyorum bazi sikintilar yasayacaksiniz ama ben size durumu anlatayim. Sabetaycilik hakkinda rahatça konusulabilmeli. Bunda ciddi bir sakinca yok aslinda. Türkiye’de bir resmî tarih ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin getirdigi bir seçkin bürokrat Türkler anlayisi var. Bu anlayis, 1924’teki mübadelede Sabetaycilarin Türkiye’ye getirilmesiyle dogdu. Sabetayciligin devlet içindeki rolünün anlasilabilmesi için Türkiye tarihindeki iki noktanin aydinlatilmasi gerekiyor.

Bir dakika. 1924’te gayri Müslimler disari gönderildi ve Müslümanlar Misak-i Millî sinirlarina dahil edildi.


1924 mübadelesinde Türkler ve Türkiye’de yasayan gayri Müslimler yer degistirdi.



Yani, Sabetaycilar Müslüman kabul edilerek mi Türkiye’ye getirildi?



Tabii. Sabetaycilar, Osmanli Devleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kayitlarina göre Müslümanlar. Ben, Müslüman olmadiklarini iddia ediyorum. Sabetaycilik, 17. yüzyilda ortaya çikmis, Sabetay Sevi’nin kurdugu bir Yahudi tarikatidir. Sabetaycilar, 17. yüzyildan 1920’lere dek Yahudilige bagli kaldilar. 1924’te Karakas Rüstü vakasi yasandi. Karakas Rüstü, Ankara’da Millet Meclisine basvurdu ve Sabetayciligi resmen mahkemelere sundu. Türkiye’de Sabetaycilik diye bir sey oldugunu söyledi ve bunun arastirilmasini talep etti. Konu, o zamanin Vatan, Vakit, Son Saat gibi gazetelerinde tartisildi. Fakat hiçbir sonuca varilamadi. Ayni tartisma 1937 yilinda yeniden gündeme geldi. Ahmet Emin Yalman ve Yunus Nadi arasinda bir tartisma geçti.

Yunus Nadi de mi Sabetayistti sizce?



Hayir ama saniyorum esi Berrin Nadi Sabetayci idi. Yakinlari arasinda da Sabetaycilar vardi. Bu arada bir parantez açayim: Herkes bana bütün bunlari nereden bildigimi ve nasil bu kadar emin konustugumu soruyor. E, tabii ben cemaatin içinden çikan bir adamim. Ikincisi ben bir cemaat tarihçisiyim. Cemaat üyesi 420 kadar aile üzerinde çalistim. Türkiye kayitlarinda Sabetaycilik diye bir sey yok ama bakin [kalin, Ingilizce bir kitap uzatiyor bana] adamin biri Amerika’da, bin sayfa, Sabetay Sevi hakkinda kitap yazmis. Bu, Yahudi dünyasinda çok önemsenen bir kitap çünkü yazari Israil Bilimler Akademisi üyesiydi. Bazilari, Türkiye’de Sabetaycilik diye bir sey yok diyorlar ama böyle de bir kitap var ortada.



Yani, Izmir’de ortaya çiktigi halde Sabetaycilik Türkiye sinirlarini asmis durumda öyle mi?



Yemen, Suriye, Italya, Fransa ve daha pek çok ülkede yayildi Sabetaycilik. Sabetay Sevi’nin ölümünden sonra merkezi Selanik’e tasinan bir Türkiye Sabetayciligi var. Osmanli Imparatorlugu belgelerinde avdetî [Dönen, dönme. Sabetaycilar için kullanilan bir kelime.] kelimesi geçiyor. Sabetaycilar, Osmanlilar’in hiç bilmedigi bir cemaat degil fakat Osmanli’da insanlarin inançlari saygiyla karsilandigi için bu konu hiç kurcalanmamis. Sabetayciligin siyasi teorisi ise, Ittihat ve Terakki Cemiyeti’nde gelistirilmistir. Ittihat ve Terakki Cemiyeti’nin elemanlarinin çogu Sabetayciydi. Sabetaycilik gizli bir örgüttü; Ittihat ve Terakki de o dönemde merkezî hükümete karsi bir hareketti ve saraya açikça muhalefet etmesi mümkün degildi. Onun için, Sabetaycilar, mason localari gibi, Osmanli Imparatorlugu içinde faaliyet gösteren fakat baska ülkelerin korumasi altinda olan teskilatlar içinde yer aldilar. Zaten ben bunlari kitabimda da yazdim. Sabetaycilar üç-dört örgütte etkinlik gösterdi: Mason localari, Ittihat ve Terakki, Melami ve Bektasi tarikati ve ordu.

Ordu mu?



Evet.

Bugün de orduda...



Tabii. Bugün de orduda Sabetaycilar var ve Sabetayci generaller var. Simdi ben burada isim vermeyecegim...

Neden?

Çünkü dava açilmasini istemiyorum. Onalti tane hakaret davasi açtilar. Çünkü Sabetaycilik bir hakaret gibi algilaniyor. Halbuki bugün bir ordu komutani ve bir kuvvet komutani Sabetayci kökenlidir. Ve bundan baska pek çok Sabetayci kökenli kurmay subay var.



Siz Sabetayciydiniz ve hakkinizi arayip Yahudi oldunuz...



Ben Sabetayciligin Yahudilik oldugunu söylüyorum, buna dikkat edin. Sabetayciligin, bazilarinin iddia ettigi gibi, Müslümanlasmis bir grup olmadiginda israrliyim.



Sabetayciydiniz ve Sabetayciligi desifre ediyorsunuz. Mehmet Sevket Eygi ve Abdurrahman Dilipak gibi Islamcilarla da birlikte çalisiyorsunuz. Sizin niyetiniz ne?



Niyetten kastiniz?..



“Ben sunu istiyorum ve o yüzden bunlari söylüyorum” seklinde bir cümle kurun.



Bakin, sunda anlasalim. Burada bilimsel olarak incelenmesi gereken bir hadise var. Bir kisinin siyasal kararlarina etki eden birtakim özel süreçler vardir; aile ve yetisilen çevre gibi. Türkiye’deki bir grup, devlette çok etkili yerlere geliyor. Siyaset bilimiyle ilgili bir hususa dikkat çekiyorum ben. Ikincisi, sosyal antropoloji olayi olarak görüyorum meseleyi. Ve bugün Türkiye’de egemen bir Sabetayci kültürü oldugunu iddia ediyorum.

Egemen mi?



Bir komplo teorisinden söz etmiyorum. Çesitli etnik gruplar var ve Sabetaycilar da bunlardan biri. Mehmet Sevket Eygi, Sabetaycilarin siyasi rolleri hakkinda yillardan beri yazilar yazan biriydi.Abdurrahman Dilipak da Türkiye’deki tüm etnik gruplar üzerinde çalisan bir gazeteci. Dilipak ve Eygi ile bizim düsünce bakimindan bir ortak noktamiz yok; onlar Islamcilar. Fakat onlar da ben de Sabetayciligin bilimsel manada arastirilmasi gerektigini düsünüyoruz. Konumuza dönersek, CHP, kendisini Ittihat ve Terakki’nin devami olarak görüp, devrimci bir kimlik edindigini söylüyor. Ben de bu devrimci kimligi Sabetaycilarin ortaya çikardigini ve Türk siyasetini sekillendiren önemli bir faktör oldugunu söylüyorum. Solcular biraz kizacak ama, isin gerçegi, Türkiye’deki sol hareketi kuranlar Sabetaycilardir. Mustafa Suphi ve Sefik Hüsnü Sabetaycidir. Yalçin Küçük’ün Tekelistan adli kitabina da bakmanizi öneririm. O isim bilimi üzerinden açikliyor bu hususlari. Bense cemaatin içinde oldugumdan, Sefik Hüsnü’nün ailesini buldugum için size bunlari söyleyebiliyorum.

Isim bilimi biraz uyduruk mu nedir?



Hayir, asla. Yahudiler, dünyanin her yerinde isimlerini belli kurallar çerçevesinde belirlerler. Yalçin Küçük’ün kitaplarinin benim kitaplarimdan daha ciddi oldugunu söyleyebilirim.



Türkiye’de solculugun temellerini Sabetaycilar atti diyorsunuz?



Elbette. Yildiz Sertel’in Annem Içinisimli kitabinda uzun uzun, Sabetaycilarin Türk solunu nasil kurduklari açikça yazilidir. Biliyorsunuz, Yildiz Sertel’in annesi Sabiha Sertel Sabetayciydi, zaten kizi anilarinda bunu anlatiyor. Dervis ailesinden gelen önemli insanlar var ve bunlar Yildiz Sertel’le akrabalar. Ben size su anlattiklarimi mahkemelere delil olarak sundum, o açidan bir problem yok. Ittihat terakkinin beyin takimindan iki kisi, Maliye Naziri Cavit ve Doktor Nazim Sabetayciydilar. Ve bunlar örgütlendiler. Ittihat ve Terakki içindeki Sabetaycilarin toplanmasi ve bunlar arasindan bazi kisilerin devlet mekanizmalarina getirilmesi için çalisildi. Ittihat ve Terakki yönetimine baktigimizda Emanuel Karasu’nun, ki Yahudidir, Cavit’in ve Nazim’in çok önemli oldugunu görüyoruz. Izmir Suikasti’nin, yanilmiyorsam 1927’deydi, iki sanigi olarak yargilanan Cavit ve Nazim asildi. Bu adamlarin suikastla ilgisi olmadigina dair ciddi iddialar var. Peki o halde niye asildilar? Hiç arastirilmamis bir konu bu. Cavit ve Nazim, aslinda cumhuriyetin karakterine karsiydilar. Onlar, Cumhuriyet Türkiye’sinin ittihatçi bir karater tasimasini arzu ediyorlardi ve Atatürk iktidara geldikten sonra ittihatçilari planli ve sistemli bir biçimde temizledi.

 

Bu söylediginiz, Atatürk’ün Sabetayci olmadigi anlamina mi geliyor?



O konuya hiç girmeyecegim çünkü bu konuda elimde kesin veriler yok, arastiriyorum. Bir ‘Atatür’ ailesi var. Bu ailenin Bülbülderesi Mezarligi’nda Karakas’lar bölümünde mezarlari, mezar taslari var. Aileden henüz bir kisiyle konusabildim. Dolayisiyla kesin konusamam. Yalniz, Ahmet Emin Yalman’in Mustafa Kemal’le 1927’de yaptigi röportajda, Yalman sunu söylüyordu “Sizin hayatinizi etkileyen iki ögretmen var. Biri benim babam, öteki de Semsi Efendi’ydi.” Semsi Efendi, benim büyükbabamin büyükbabasidir. Atatürk’ün ilk ögretmeni Semsi efendi bir hahamdir ve benim ailem de 17 kusak boyunca bir haham ailesi olarak gelmektedir. Bu arada, Ahmet Emin Yalman da Sabetaycidir. Atatürk’ün Sabetayci olup olmamasi önemli degil ama su bir gerçek ki Atatürk, Sabetayci kültürün içinde yer almis bir insandi. Su hususu vurgulamak istiyorum: Bir Sabetaycinin dinî kimligini devam ettirip ettirmemesi önemli degildir.Yahudilik, bir din oldugu kadar bir kültürdür. Dünyanin her yerindeki Yahudilerin belli ortak özellikleri vardir. Sabetaycilar da Yahudi kültürünün bir parçasidirlar. Sabetaycilar son derece organizedirler çünkü Yahudilik dünyanin her yerinde organizedir.Bunun en belirgin kaniti da Israil’in kurulus sürecidir.

Dilerseniz artik günümüze gelelim.



eger size Rahsan Ecevit’in Sabetayci oldugunu söylememi istiyorsaniz, tamam Rahsan Ecevit Sabetayci kökenlidir; ben size bunu söyleyeyim, siz de yazin fakat..



Hayir, benim böyle bir beklentim yok..



Size biri “Sirf adamin biri bunu söyledi diye nasil yazarsin?” diye sorabilecegi için ben size 1924 mübadelesini anlatmak zorundayim. 1924 mübadelesinde Rahsan Ecevit’in ailesi ve benzeri aileler Selanik’te ve civarinda bulunan mal varliklarina karsilik Istanbul – Ankara – Izmir’de mülk alamadiklarindan, Cumhuriyet devrinde bir komisyon kurulmus [Muhtelif Mübadele Isleri Komisyonu] ve bu komisyon tarafindan kendilerine Sebinkarahisar’dan toprak verilmistir. Simdi bu hanimefendi “Ben Sebinkarahisarliyim” diyor. Ve kendileri gidip Sebinkarahisar’da oturmamistir. Geçenlerde Sadik Albayrak bir yazisinda soruyordu: “Sebinkarahisar’dan kaç kisi Robert Koleji’ne gidicik paraya sahipti?” Çok dogru bir soru. Sebinkarahisarli bu aile, Izmir’deki bir aile ile topraklarini degis tokus etmistir ve Izmir’de oturmustur. Çiller’e gelelim: Geçenlerde DYP’den beni aradilar, soruyorlar “Tansu Çiller Sabetayci mi?” Tansu Çiller’in babasi, Mustafa Necati Çiller’di galiba adi, 1924 mübadelesi sirasinda ya Son Saat ya da Vaki gazetesinde muhabirdi ve Karakas Rüstü’yü birebir izleyen biriydi. Cemaat tarafindan görevlendirilmisti. Demek istedigimi, bir kisini Sabetayci olmasi, ille de bir dinî inanci sürdürmesi demek degil, o kültürün içinden gelmesi demek. Mesela, bir Sabetayci hiçbir zaman Islam’a inanamaz, bu mümkün degil.



Ciddi misiniz?



Inandigini söylüyorsa da yalan söyler. Siz bana Seyhülislam olabilmis ya da Naksibendilik gibi bir tarikata girmis bir Sabetayci ya da Istanbul’un varoslarinda yasayan bir Sabetayci gösterirsiniz, ben de size “Evet, yanilmisim, bu adamani durumu farkli” derim. Sabetaycilar, Istanbul’da bile gettolar halinde yasiyorlar, Etiler-Tesvikiye-Maçka üçgeninde. Etraflarindaki insanlar köylüler, Anadolu’dan gelip geçim sikintisi çekenler degil ki. Böyle bir ekonomik seviyede olan adamin getirdigi Islam anlayisiyla, Anadolu’dan çikmis bir adamin Islam anlayisi ayni olabilir mi?



Onlarin Islam anlayisi kültürel bir jestler toplamindan mi olusuyor?



Ben onlarin Islam’i kabul ettiklerine inanmiyorum. Zaten geçenlerde Can Paker, Milliyet gazetesinde “Islam modernize olmak zorundadir ve bir Protestan Islam’a gitmek zorundayiz” dedi. Bunu söylerken ciddiydi ve Türkiye’de islerin bu yönde ilerleyeceginden de kuskunuz olmasin. Öte taraftan, Türkiye’deki laiklik uygulamalarindan Yahudi cemaati de zarar gördü, sadece Islamcilar degil. 20 bin kisilik Yahudi cemaati ‘Laik konsey’ diye bir konsey kurdu ki böyle bir sey dünyanin hiçbir yerinde yok.



Bu durumda Kemal Dervis..



Kemal Dervis’in Sabetayci oldugunu, simdi size bir makale vereyim ve hemen..



Kemal Dervis, Ismail Cem, Rahsen Ecevit ve can Paker dörtlüsü..



Can Pakerle ben akrabayim. Can Paker’in esi olan Mihriban hanim, benim annemin teyzesinin oglu olan Yasar Malta’yla Yeni Tekstil diye bir sirkette ortak. Size sözünü ettigim birçok insanla da akrabayim zaten, yani size verdigim bilgilerin çogu aile kaynaklarindan geliyor, asparagas degil.



Sabetayist olduklarini belirttiginiz bu dörtlü..



Türkiye’de iktidara dogru geliyorlar.



Hükümetler üstü bir konumdaki Kemal Dervis..



Kemal Dervis Türkiye’ye getirildi ve yaptigi hiçbir seyden ötürü siyasi sorumlulugu yok. Demokratik sistemde böyle bir sey olabilir mi? Bu adam bakan, siyasi sorumlulugu nasil olmaz?



Siz bunu nasil açikliyorsunuz?



Türkiye Cumhuriyeti kanunlari Sabetaycilara farkli, diger insanlara farkli uygulanir. Bunun bir örnegi, Halil Bezmen. 1994’te Amerika’ya gitti ve “Ben Yahudi’yim, Türkiye’de baski görüyorum” dedi. Halil Bezmen mesela Kürt olsaydi, Amerika’da “Ben Kürt’üm, baski görüyorum” deseydi ne olurdu? Devlet Güvenlik Mahkemeleri Halil Bezmen hakkinda dava açardi ve vatandasliktan çikarilmasi için ugrasirlardi. Hiçbir DGM, Halil Bezmen’in “Ben Yahudi’yim ve baski görüyorum” lafini bir suç kabul ederek dava açmadilar. Çünkü açamazlardi.

Neden?

Çünkü, Türkiye’de uzun yillar ceza davalarinda bilirkisi olan Prof. Dr. Sahir Erman Sabetayciydi. Size verdigim, Sisli Terakki Lisesi’nin Vakfi’nin genel kurulunu gösteren belgeye dikkat edin. [Terakki Vakfi Genel Kurulu’nu gösteren iki sayfalik bir brosürde vsekiali fotograflari bulunan üyelerden söz etmeye basliyor.] Vakfin Baskan Yardimcisi Bülent Tanla su anda CHP’de ikinci adamdir. Yan tarafta Prof. Dr. Hasan Erman’in fotografi görülüyor; sözü geçen Sahir Erman’in ogludur Hasan Erman ve Istanbul Üniversitesi’nde ögretim üyesidir. 1972’de Inönü’yü deviren raporu yazan Prof. Dr. Ahmet Yücekök’ü görüyoruz sayfanin altinda; o da su anda aktif olarak siyasetin içinde. Arka sayfanin basinda, Kemal Dervis’in yakin dostu Asaf Savas Akad var, Sabetaycidir kendisi. Ah, Can Paker de bu okulda, ne tesadüf! Asagida, TESEV’in çok önemli bir üyesi ve Türkiye Sabetaycilarinin siyasi örgütlenmesini saglayan adamlardan biri olan Prof. Dr. Ilter Turan’la karsilasiyoruz. Bu insanlarin çok kisa sürede yükseleceklerini ve Türkiye’de çok önemli yerlere geleceklerini, Jarusalem Report dergisine yazdim.



Bu adamlar, Amerika’ya gidip “Biz Yahudi’yiz, bakin adamin biri yazdi, kendisi tarihçidir, dogru söylüyor, bize yardim edin” dediler ve Yahudi lobisi bunlara yardim ediyor, bu kadar basit. Söylediklerim sizi sasirtmasin. Simdi bu adamlara karsi Türkiye mahkemeleri bir dava yürütebilir mi?



Madem öyle, kaç Sayetayist oldugunu söyleyin.



Ben, 1924’te 25 bin Sabetayci geldigini biliyorum. Bugüne kadar da toplam nüfusun 100 bin civarina ulastigini tahmin ediyorum.



1924’ten bugüne, Sabetaycilar hiç asimile olmadan bugünlere geldiler, öyle mi?



1950’lerde cemaat içinde asimilasyon evlilikler yoluyla basladi.



Günümüze dönelim.



1970’lerden itibaren CHP içinde bir degisim yasandi. Ismet Inönü’nün ekibine karsi Rahsan Ecevit bir ekip kurdu. Bu ekibin önde gelen isimleri Bülent Tanla, Ilter Turan ve Ahmet Yücekök’tü. Rahsan hanim, o tarihte, pek çok Sabetayciyi biraraya getirdi. Zaten, Robert Koleji yillarinda mesela Mehmet Isfan’la bu hanimefendi sinif arkadasiydi. Mehmet Isfan Sabetaycidir ve eski Istanbul Belediye Baskani Ahmet Isfan’in akrabasidir. Benzer sekilde Nese Dervis Deris ya da Nur Dervis de Kemal Dervis’in akrabasi olup, Rahsan Hanim’la Robert Kolej’den bagi olan insanlardir. Kemal Dervis Türkiye’ye getirildigi zaman da belirttim, Türkiye yeni bir Ittihat ve Terakki dönemi yasiyor. Talat – Enver ve Cemal Pasalarin yerine Ismail Cem, Rahsan Ecevit ve Kemal Dervis getirilmistir.

IMF heyetinde de Türkiye’de de Kemal Dervis’ten çok daha iyi iktisatçilar oldugu halde Kemal Dervis getirildi çünkü Rahsan hanimin istedigi biriydi ve Sabetayciydi. Rahsan Ecevit, Kemal Dervis’le beraber Türkiye’ye yeni bir model getirmek istedi. Bunu 1970’lerde denemis fakat basaramamislardi. Önlerindeki en büyük engel de MHP’ydi. MHP durumun farkinda degildi. CHP “Biz ortani solundayiz” ifadesiyle bir sol modeli gelistirmeyi çalisiyordu. Ve bu model aslinda bir Çavusesku Romanya’si veya Tito Yugoslavyasi modeli olacakti fakat bu engellendi, ardindan da 12 Eylül ihtilali oldu. 12 Eylül’de kaç tane Sabetayci tutuklandi bakalim. Ismail Cem o zaman aktif olarak siyasetin içindeydi, tutuklanmadi. Bülent Tanla tutuklanmadi. Haklarinda dava dahi açilmadi.

Ordu bilerek mi tutuklamadi yani?



Askerlerin içinde de Sabetaycilar var. Mesela geçmisteki Genelkurmay Baskanlarindan Refik Tulga Sabetayci kökenliydi. Belki de ailesi bunu yalanlar. Burada ciddi bir problem var: Bir Sabetayci, “Ben Sabetayci degilim” diyebilir. Mesela, Orhan Pamuk, Aksiyon dergisinde açiklama yapiyor ve “Ben Sabetayci degilim” diyor. Bu bey, eski Istanbul Valisi Muhittin Üstündag’in akrabasidir. Yalçin Küçük’ün söyledigi çok ilginç bir sey var. Diyor ki “Türkiye’de bir insanin bir yere gelebilmesi için Sabetayci olmasi gerekiyor.” Ben de buna katiliyorum.

Orhan Pamuk’un “büyük romanci” olmasinin yaninda AB vb. konularda beyanatlar vermesi sizce, Sabetayci olusuyla mi alakali?



Sorarim size, mesela Can Paker kimdir? Henkel adli firmanin genel müdürüdür. Isadami degildir, maasli müdürdür. Can paker ayni zamanda TESEV’in baskanidir. Bu beyefendi her hafta NTV’ye çikiyor, neden sizce? Çünkü NTV’nin sahibi Sahenk ailesidir. Sahenk ailesi Nigdelidir, ama Selanik göçmeni bir ailedir. Osmanli Bankasi ve Garanti Bankasi da bu grubunudur ve demeç verebilecek birçok adamlari oldugu halde neden Can Paker’i her hafta agirliyorlar? Çünkü, Can Paker gelecegin basbakani olarak yetistirilen bir Sabetaycidir.

Can Paker basbakan olacak öyle mi? Bu kadar basit mi sizce?



Evet. Bakin, Türkiye bu kadar basit yönetiliyor. 200 milyar dolara yakin iç ve dis borcu olan bir ülke, eger öksürmek için Amerika’dan izin aliyorsa ve bugün Türkiye’de yasayanlarin çogu bir sekilde kapagi Amerika’ya atip çolugumu çocugumu Amerika’da okutayim diye dua ediyorsa, Türkiye’de Ingilizce egitim veren okullardan çikan insanlar birinci sinif, geride kalanlar ikinci sinif vatandas oluyorsa, siz bunu seçseniz de seçmeseniz de bu olur. Ya seçimle olur ya da 28 Subat süreci gibi, Çevik Bir gibi Sabetayci bir subayin yaptigi bir hareketle...

Bir saniye siz Çevik Bir’e Sabetayci mi..



Evet, bunu kendisi açikladi zaten. Simdi bana öyle sorular soruyorsunuz ki sasiriyorum.



Yalçin Küçük de Çevik Bir’in Sabetayci oldugunu ima ediyor ama açikça söylemiyor.



Çünkü çekiniyor. Ben bunlari söylüyorum çünkü bir akademiye bagli degilim, bir cemaat tarihçisiyim.

Söylediklerinize göre, Türkiye’de Sabetayci bir siyasi ekip ve onlarin bir siyasi projesi var. Anladigim kadariyla da Türkiye’nin ekonomik bunalimindan istifade etmeye dayali bir proje bu ve pek de hayirhah degil. Bunu mu diyorsunuz?



Sosyal bilimlerde olaylar bizi bir yere götürür. 1919’da Türkiye’de Wilson Prensipleri Cemiyeti adli bir cemiyet kuruldu. Bu cemiyeti kuranlardan biri Ahmet Emin Yalman ki Sabetaycidir, öteki Rasih Nuri ileri (o da sabetaycidir], bir digeri de Halide Edip Adivar’dir, o da Sabetayci kökenlidir. Bu insanlar Türkiye’de Amerikan mandasi kurulmasi için Baskan Wilson’a rapor hazirlayip sunmuslardir. O tarihlerde Atatürk, Sivas Kongresi’nde mandaya karsi çikmistir ve Nutuk’ta da Ahmet Emin Yalman’i mandayi destekledigi için, isim vermeden fakat çok açik bir biçimde elestirmistir. Simdi seksen sene sonrasina bakiyoruz: Bugün Türk halki arasinda Amerikan mandasi ister misiniz diye bir oylama yapilsa, ben sonucun isteriz seklinde çikacagini düsünüyorum.

Yani bu iyi bir durum mu?



Ben bir arastirmaciyim, olaylari iyi ya da kötü diye degerlendirmem.



Nasil yani? Bir ülkenin bagimsizligindan vazgeçmesi iyi bir sey olabilir mi?



Bunu o ülkede yasayan insanlara sormak gerek.



Insanlarin politik olarak ümitlerinin tükenmesi ya da tüketilmesi söz konusu demek ki?



Bu tamamen ayri bir konu.



Ayri degil, bütünüyle bunun içine yerlesen, içinden çikan bir konu.



Biz Osmanli’yi neyle suçladik? Duyun-u Umumiye idaresiyle suçladik. Bugün Türkiye’de yeni bir Duyun-i Umumiye idaresi olarak IMF heyeti var. Osmanli’yi vatana ihanetle suçlayanlar, yarin bu yönetimi de ayni sebeple suçlayabileceklerdir.



Simdi neden bu durum açiga vurulmuyor?



Çünkü Sabetayci kökenli politikacilar çok büyük miktarda para dagitiyorlar. Mesela, çok merak ediyorum TESEV adli vakif ABD hükümetinden ya da ABD’deki sivil toplum örgütlerinden ne kadar para aliyor ve bu paralarla kimlere is yaptiriyor? TESEV’in destekledigi bazi gazeteciler var. Bunlardan biri kim biliyor musunuz? Can Paker’in kizkardesi olan Canan Barlas’in kocasi Mehmet Barlas.



Mehmet Barlas su anda Yeni Safak’ta yaziyor ve gazete içinde muteber bir konumda. Esi Sabetayist oldugu için Sabetayist kültürle yakindan iliskili oldugunu söylüyorsunuz yani Mehmet Barlas’in?

Evet, bunu söylüyorum.



Mehmet Barlas’la Yeni Safak arasindaki..



Bunu bana sormayin, Mehmet Barlas’a 10 bin dolar maas veren Yeni Safak’in idarecilerine sorun.

Sizin yorumunuzu soruyorum. Yani Islamcilarla..



Bakin, Türkiye’de birinci sinif vatandaslar ve ikinci sinif vatandaslar var. Diger ayrimlar bunun gerisindedir.

Islamcilarin konumunu ve fonksiyonunu hesap disi tutamazsiniz.



Erbakan, orduyla en çok didisen kisi oldugu halde 28 Subat kararlarinin altina imza atmadi mi? Bugün en çok tartisilan meselelerden biri de bu. Ben Türkiye’de bir model oldugunu söylüyorum. Bunu kabul etmek size agir geliyor. 1970’lerde Vietnam bu modeli kabul etmedi ve Amerika’yla savasti. Bagimsizligini korudu. Iran ve Küba da bunu yapti, simdi de Kuzey Kore yapiyor. Bu ülkelerin halini görüyorsunuz. Amerikalilar, her ülkede kendilerine destek olacak adamlari bulurlar, seçerler. Bu insanlarla birtakim maddi iliskiler kurarlar, ABD’de yasama imkani ve benzeri avantajlar saglarlar. Sadece Türkiye’de degil, her yerde böyledir. Türk halki, kendisinin bagimsiz oldugu gibi yanlis bir inanci tasiyor. Halbuki bagimsizlik maddiyatla olur. Ben bu duruma Türkiye’de yasayan biri olarak üzülüyorum. Aksi takdirde bu insanlari böyle açikça desifre etmezdim. Yine de benim size bunlari anlatmamin bir anlami yok. Çünkü yarin Mehmet Barlas çikip “Ben Sabetayci degilim” diyecek. Söyledi de zaten. Benzer sekilde ben iki sene önce DSP’yi Rahsan Ecevit’in yönettigin söyledigimde Mehmet Sevket Eygi de Abdurrahman Dilipak da buna gülüp geçerdi. Bugün Rahsan hanimin konumunu görüyorsunuz. Milletvekili olmayan, hükümet içinde hiçbir agirligi olmayan biri oldugu halde bugün bir partiyi fiilen yönetmektedir. Ve 30 Agustos’a kadar Silahli Kuvvetler’den Kivrikoglu’nun gitmesi ve sonra da Rahsan Ecevit’in cumhurbaskani olmasi saglanacaktir.



Yapmayin lütfen bu Muppet Show [Tv.’de yayinlanan bir kukla sovu] gibi bir sey.



Göreceksiniz.

Türkiye’nin ilk kadin cumhurbaskani, 81 yasini asmis Rahsan hanim mi olacak yani?



Kivrikoglu gittikten sonra, orduda yükselecek Sabetayci subaylar var. Gene 28 Subat benzeri bir süreç yasanacak. Libya Lideri Muammer Kaddafi “28 Subat sürecinde Sabetaycilarin parmagi var” dediginde bu adamlar Libya’yla iliskileri kesmeye kalktilar. Ayni askerler, Çevik Bir Amerika’da Yahudi oldugunu söyledigi zaman neden bir sey yapmadilar? Ne demek istedigimi anlatabiliyor muyum? Rahsan Ecevit Türkiye’nin ilk kadin cumhurbaskani olacak. Ben bunlari 1998’de yazdim ama Türkiye’de yazmadim çünkü bunlar beni Türk siyasi hayati açisindan degil Yahudi cografyasi açisindan ilgilendiriyor.



Yani Yahudilere durumu bildirmek için mi yaziyorsunuz?



Ben Yahudilere sunu söyledim: Türkiye, dünyada anti-semitizmin olmadigi ender ülkelerden biri. Ve Türkiye’de Yahudilerin ve Sabetaycilarin hiçbir problemi yoktur.



Ismail Cem, Yunan Disisleri Bakaniyla birlikte Cenin’deki katliam ve Ramallah’ta yasananlardan ötürü Israil’e gitti.



Yorgo Papandreu’nun annesi de Musevi’dir. Bir Yunan gazetesi, 1999’da, Türk-Yunan barisini Yahudiler saglayacak seklinde bir yazi yayinlamis.



Bahsettigim ziyaretin Filistinliler açisindan hiçbir islevi olmadi.



Hatirlarsiniz, cumhurbaskanligi seçimine Ismail Cem girmisti. Ben o tarihte Ismail Cem’in cumhurbaskani olmak istedigini yazdim, az kalsin seçiliyordu.



Fakat seçilmedi?

Meclis’teki adamlar, Türkiye’yi kendilerinin yönettigi zehabina kapildilar ve biz bu adami seçmiyoruz dediler. E, seçmezsen Rahsan Ecevit’i seçersin birkaç yil sonra.



Sözünü ettiginiz Sabetayistler, Türkiye’nin Avrupa Birligi’ne girmesine ne diyorlar? Yoksa daha ziyade ABD ve Israil eksenli bir dis politikayi mi benimsiyorlar?



AB’ye girilmesini istiyorlar ve zaten en çok da Sabetayci politikacilar destekliyor burnu, çünkü AB süreci Türkiye’nin çehresini degistirecek ve muhtemelen de Bosna-Hersek’te yasananlari yasayacagiz.

Iç savas mi çikacak sizce?



Türkiye zaten buna dogru gidiyor.



Ne kadar iç karartici ve sinir bozucu sözler sarfediyorsunuz.



Benim görevim sizi mutlu edecek sözler degil gerçekleri söylemek.



Peki, iç savasin taraflari kim olacak?



Bu konu o kadar tuhaf ki, 1980 öncesinde çatisan taraflar ne oldu? Bir anda yokoldular. Türkiye’de bu tip olaylar her zaman suni olarak üretilir. Bizim insanlarimiz da saf ve temiz olduklari için aldanirlar.

AB’yle bunun ne alakasi var? Yani nüfusunuzun bir kismini yokedin öyle gelin mi diyecekler?



Bilmiyorum. Bosna olayi benim çok ilgimi çekmisti. Avrupa’nin ortasinda bir soykirim yapildi. Ve buna Ingilizler karsi çikti. Teatcher, “Bu bir soykirim” dedi ama Avrupalilar hiçbir sey yapmadi. Bugün Sirbistan’in AB’ye girmesi tartisiliyor.



Türkiye’deki Sabetayistleri müthis bir güç odagi olarak sunuyorsunuz. Bu insanlarin karsisinda yer alan bir baska güçlü unsur yok mu?



Var, mesela Çerkezler var.



Nasil yani?



Devlet yönetiminde görev alan Çerkez kökenli insanlar var.



Ideolojik bir ayrim yapmak gerekirse...



Sabetaycilarin karsisinda onlar kadar kuvvetli hiçbir kesim yok.



Abarttiniz.

Abartmadim.

Tayyip Erdogan ve çevresine ne diyeceksiniz?



Yapmayin lütfen, Tayyip Erdogan’i ciddiye almiyorum. Amerika’nin bize çizdigi bir rota var. Siz bu rotayi kabul etmiyorsaniz, ödersiniz borçlarinizi, Türkiye’de bir idari reforma gidersiniz ve Amerikalilarin etkisini azaltacak bazi isler yaparsiniz. Kurallar koyarsiniz, mesela, Türkiye’de memur olan kisiler Amerika’ya gitmeyecek, dersiniz. Bunu yapamadiginiz ve Amerika’ya göbekten bagli oldugunuz sürece bir sey yapamazsiniz.

“Buna niyeti olan kimse yok” mu diyorsunuz?



Yok. Ben duymadim.



Çevik Bir genelkurmay baskani olma yolundaydi. Ve siz onun bir Sayetayci oldugunu söylüyorsunuz. Fakat onu ekarte ettiler?



Çevik Bir çok hatalar yapti.



Mustafa Kemal’in Ittihat ve Terakki’yi giderdigini de siz söylediniz.



Orada Sabetaycilar önemli bir tarihî hata yaptilar. 1915 Ermeni olaylarinda Nazim’in ve Cavit’in çok ciddi rolleri vardi. Bu olayi onlar planlamisti. Çünkü Ermeniler Yahudiler karsisindaki en büyük siyasi güçtü.

Bugün Türkiye’de 28 Subat sürecinin zararli oldugu ortaya çikti çünkü 28 Subat Ecevit’i getirdi. Ismail Cem’in cumhurbaskani olmasini engellediler, onu seçmediler ama iste Kemal Dervis geldi baslarina. Ayrica, Dervis çok çeliskili demeçler verdi. Seçim olursa basimiz yanar diyen adam,simdi seçim olsun ben aktif politikaya girecegim diyor. Size daha ne anlatayim. Yeni Safak’ta üç kisi var, bunlara dikkat edin. Bunlardan biri Cengiz Çandar’dir, Sabetaycidir ve bunu Salom gazetesine verdigi beyanatta belirtmistir. Ikincisi, Mehmet Barlas. Üçüncüsü de annesi Sabetayci kökenli olan Nazli Ilicak’tir. Bütün bunlari anlatmanin durumu degistirmeyecegini de belirtmek gerek. Kimsenin umursadigi da yok zaten. Bana öyle acayip mektuplar geliyor ki. Adamin biri, Millî Egitim Bakanligi’nin bilmem hangi subesinde sef, müdür yardimcisi olmak istiyor ve bana diyor ki “Ilgaz Bey, benim de Sabetayci oldugumu yazarsaniz beni müdür yardimcisi yaparlar” Durum bu noktaya gelmis.

Size bir çirpida dört tane Sabetayci disisleri bakani sayabilirim: Tansu Çiller, Ismail Cem, Emre Gönensay, Coskun Kirca. Kürtler de dahil hiçbir etnik grubun dört disisleri bakani yok. Çünkü böyle bir organizasyon yok.

Yani Sabetaycilar diye bir grup var ve Türkiye’nin üzerine çöreklenmisler..



Çöreklenmis demeyelim. Sabetaycilar bir menfaat grubu haline gelmis durumdalar.Osmanli’da Sabetaycilar hiçbir siyasi örgütlenme içinde degilken, 350 sene asimile olmadan yasamislardi. 1924’ten bu yana ise Sabetaycilik yüzde 70 asimile olmustur. Üç kusak sonra Sabetayci diye bir sey kalmayacak.

Sizin asil meseleniz bu mu? Yani Sabetaycilar bakan oluyorlar ve Sabetaycilik bundan zarar görüyor?

Sabetaycilar, Sabetayciliklari sayesinde ABD lobisinden açik destek aliyorlar. Kendi menfaatleri ugruna cemaatin menfaatlerini feda ediyorlar.



Islamci bir dostum disisleri bakani olsa bu beni memnun eder. Sizde durum neden tam tersi?

Sabetayci biri olan Can Paker “Islam’da reform yapilmali” dediginde siz buna karsi nefret duymuyor musunuz? “Kardesim sana ne, sen ne karisiyorsun Islam’a” diyorsunuz. bu kime zarar veriyor? Sabetaycilara. Bir adamin Sabetayci oldugu söylendiginde artik bu bir hakaret sayiliyor. Halbuki Sabetayci da sizin gibi bir insan. Sizden bir farki yok.



Yahudilik meselesine dönelim. Siz Yahudi olmayi basardiniz. Diger Sabetaycilara da öneriyor musunuz?

Kimseye bir sey söylemiyorum. Türkiye’de din degistirebilmek için bir mahkemeden karar almak gerekiyor. Bu çok uzun bir süreçtir. Ben mahkemeye basvurdugumda Hürriyet gazetesinde haber oldu. Televizyonlara falan çiktim. Kendimi maymun gibi hissettim. Ama konuyu kamuoyuna duyurabilmek için de baska çarem yoktu. Benim özel problemimdi; yani ben homoseksüel de olabilirdim ve homoseksüelligimi tescil ettirmeye çalisabilirdim. Yani Yahudi oldugumu onaylatabilmek için televizyona çikmak, bir kamuoyu baskisi olusturmak zorunda kaldim.

Son olarak Sükrü Sina Gürel..



Sükrü Sina Gürel Sabetaycidir, istedigi kadar degilim desin. Sina isminden de bu anlasiliyor. Siz hiç Türkiye’de ben Sabetayciyim diyen adam gördünüz mü?



Sükrü Sina Gürel DSP’nin basina mi geterlecek sizce?



Rahsan Ecevit’i ikna edemedikçe hiç kimse istedigini yapamaz. Can Paker’i büyük ihtimalle ANAP’a getirecekler. DSP’den Ismail Cem’i ayirip Kemal Dervis’le birlikte CHP’ye yollayacaklar. DSP’de bir Sabetayci olacak ama artik Sina Gürel mi olur baskasi mi bilemiyorum.Fakat neticede ANAP-DYP-CHP koalisyonu, DSP muhalefeti olacak. Ve bunu da en çok Islamcilar destekleyecek Nasil AB’ye girelim diye bu kadar destekliyonlarsa...

Saçma. Islamcilar bunu niye desteklesin ki?



Yahu, Tayyip Erdogan Mehmet Barlas’tan destek alan bir adam. Türkiye’de iktidara gelmek isteyen bir kisinin Amerikan Musevi lobisiyle iliski kurmasi zorunludur.



Saadet Partisi de sizin hesabiniza göre bu tuhafligi destekleyecek, öyle mi?



1980’lerde yasananlardan sonra Ecevit’lerin bir daha iktidara gelmeleri mümkün müydü? Degildi ama geldiler. N’oldu MHP’ye? 1974 senesini gazetelerini okuyun. Türkiye’de MHP bunlarla çatisiyordu. Simdi bunlarla koalisyon kurdu. O zaman kursalardi 1980 ihtilalini yasamazdik.

 

Hüsamettin Özkan’in dislanmasi, Sabetayist olmadigindan mi?



Hep söylerim, Rahsan hanim, Golda Meir’e benzer. Yapisi, karakteri, fikriyati onun aynisidir. Golda Meir nasil baskici, hiçbir sekilde demokrasi tanimayan, Israil’in kurtulusu için bütün Arap dünyasinin yokedilmesini savunan biriyse, Rahsan hanim da ayni seyi Islamcilar için düsünen biridir. Israil’de de bazi kisisel konusmalarinda bunu söylemis. 81 yasinda oldugu için de Rahsan hanimi küçümsemeyin, 70 yasinin altinda olup da onun çiklet gibi çignedigi insanlar var. 1972’de Inönü’yü devirdigi zaman söyledigi meshur bir sözü var, “Ben, Varlik Vergisi’nin intikamini aldim” dedi. Atatürk’ün yakin silah arkadasini CHP’den atabilmis olan bir insandan bahsediyoruz. Ayrica daha en az 20 sene yasayacagina da kesin gözüyle bakiyorum.                

 

 

===============================================================================

                                                                                                                                                

OSMAN KIBAR

Hizmet Ediyoruz, Yazan Suat Ballar, Yayınlayan İstanbul Yıldız Lions Kulübü, 1990. Bu kitap 778 sayfa ve dünden bugüne Lions Kulüplerinin -uluslararası ve ulusal - tarihçesini, isim isim anlatıyor. Bu kitaptaki bilgilere zaman zaman değineceğim. Şimdi bir örnek olarak İzmir’i vereyim.



İzmir Lions Kulübü 1964’te kurulmuş. Kurucuları arasındaki bazı tanıdık isimleri yazayım.
Osman Kibar, Melih Gürsoy, Rahim Kibar, Haluk Uluğ (Kurucu Başkan) Şevket Beşe, Mahmut Birsel, Naim Karaosman, Hayri Yorgancıoğlu



Kibar soyadının neden alındığını da yazayım bu arada. Selanikte Sabetaycıların bir adı da Kibar, Sabetaycıların iddiasına göre Kibar İnsanlar Sabetaycı oluyormuş. Belediye eski Başkanı Asfalt Osman da Selanikli ve Işık Lisesi mezunu olarak soyadı buradan geliyor.



1974 tarihinde bu kez Alsancak Lions Kulübü kuruluyor. Kurucularından bazı isimler : Dinç Bilgin, Demir Savaşçın, Necdet Bükey, Ragıp Şamlı, Pekcan Göle



Demir Savaşçın www.mason.org.tr sitesinin de sahibi olan Hür ve Kabul Edilmişler Masonlar’ın başındaki kişi yani maşrık-ı azam. Demir Savaşçın aynı zamanda gazeteci Can Ataklı’nın eşinin ağabeyi.



1976 ‘da İzmir’de Lionsların alt örgütü genç yaştakilerin üye olduğu "yavru aslanlar" olan Leo Kulüp kuruluyor ve kurucularının adları verilmiş; Örgütleyen Başkan olarak da şu iisim veriliyor : Berkhan Savaşçın.



Dişi Aslanlar boş durur mu onlar da Lioness olarak örgütlenmişler ve İzmir’deki ilk Lioness Kulübü 1976’da kurulmuş. Kurucu üyelerinden daha sonra bahsedeceğiz ama en çarpıcı olan isim şöyle geçiyor :



Örgütleyen Başkan : Ayla Selışık Tamar



Ayla Selışık Tamar’dan, İlhami Soysal’ın Mason MİT Müşavirleri diye söylediği isimler bahsinde daha önce söz etmiştik ve şöyle demiştik :




Ziya SELIŞIK (1900 - 1966)


Harp Okulu mezunudur. 1926 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri'nde göreve başlamış, çeşitli kademelerde hizmet verdikten sonra 1938 tarihinden itibaren Milli Emniyet Hizmeti Reisliği'nde görev almıştır. Teşkilat içerisinde yükselerek görevini sürdürmüş 03.06.1960-17.01.1961 tarihleri arasında ilk kez, 29.08.1964-14.07.1965 tarihleri arasında ise ikinci kez Hizmet Reisliği yapmıştır. Yaş haddinden emekli olmuş ve 1966 yılında vefat etmiştir.

 

(http://www.mit.gov.tr/must-biyog15.html)
Ne güzel isim, ismi de soyismi de ışık. Bol bol ışık var. Işıklı bir isim neonlar halt etmiş yanında.



Ayla Selışık Tamar, İzmirlilerin yakından tanıdığı bir isim. 1994’te DSP İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı idi. Zengin bir avukat, kocası da avukat. Dinç Bilgin’in sahibi olduğu Yeni tv’nin (İsmi Yeni Asır gazetesinde geliyor) yıldızlarından. Laikliğin yılmaz savaşçısı, irticanın baş belası. Ayla ne demek ? TDK Sözlüğüne başvuralım : Ayla is. 1. Ayın ve kimi yıldızların dolayındaki ışık çevresi, ay ağılı, hale.
2. Bazı kutsal kişilerin başı etrafında gösterilen ışık çevresi.



Ne güzel, ışığı ne çok seviyorlar ailecek. Tıpkı, Sabetay Sevi’nin izlediği Luria Kabalası’na inananlar gibi. Onlar da, Tanrının ışık olarak geldiğini söylüyorlar. Bu ışıkları taşıyamayan kapların kırıldığına inanıyorlar. Tıpkı Işık Lisesi kurucuları gibi.


Tamar, Ansiklopedi (Büyük Larousse) Gürcistan Kraliçesi diyor. Ancak biraz daha araştırınca görülüyor ki Yahudi Tarihi için çok önemli bir isim Tamar. David Ameleh’in kızı, Yeuda’nın gelini.



İstanbul Sevi’den bir alıntıyla yazıya son verelim :


İbranicede sadece sessiz harflerin sayisal güçleri vardir ve kelimeler sadece sessiz harfle yazilir. Bu bakimdan sessiz harfleri aynı fakat aralarına farklı sesli harfler yerlestirilmiş isimler Gemetria’ları aynı olacağından dolayı kullanilabilir. Isimlerin yazilislarinda kullanilan harflere bazi örnekler:


Karol = KRL = caf+resh+lamed.


Nur, Ner = NR= nun+resh


Damar, Demir = DMR = Dalet+mem+resh


Tamar, Tamur, Tomor, Timur, Temir = TMR = tet+mem+resh


Tarmur, Tarmar = TRMR = tet+resh+mem+resh


Yosef, Yusuf = YSF


Bilgin, Bilgen = BLGN


Barakat, Bereket = BRKT


Rifat, Rafet = RFT


Kemal, Kamil = KML


Güney, Günöy, Gönöy= GNY



Adnan Menders, Dr. Tevfik Rüştü Aras Akrabalığı

"İTC genel sekreteri ve Cumhuriyet döneminde uzun süre Hariciye Vekili olan Dr. Tevfik Rüştü* (Aras) (1883-1972) 1926'da asılan İttihatçı eylemci Dr. Nazım'ın kayınbiraderiydi."



* Dr. Nazım, Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu'nun akrabasıdır.



(Bilal Şimşir'den aktaran, E.J. Zürcher, Milli Mücadelede İttihatçılık, s.87)



Demek ki Selanikli Dr. Nazım ile T. Rüştü Aras sadece aynı ailenin (Evliyazadeler) kızıyla evlenmiş olmanın dışında bir akrabalığa sahipler; anlaşılan Tevfik Rüştü Aras da aynı ailenin yani Evliyazadelerin mensubu ve eşi de o aileden zaten. Evliyazade Adnan Menderes de Evliyazazde Berin Hanım'la evlenmiş.Menderes'le akrabalıkları buradan geliyor. Tevfik Rüştü Aras'ın kızı da Fatin Rüştü Zorlu'yla evleniyor sonradan.

İttihat ve Terakki içindeki akrabalıklara devam edeceğim. Bütün bu bağlar, Zürcher'in de dikkatini çekmiş. Ama anlamlandıramamış.

Mustafa Kemal, Nuri Conker, Süleyman Askeri

"Mustafa Kemal’in en eski arkadaşlarından ikisi, Selanik’te ilkokuldan tanıdığı Nuri (Conker) (1882-1937) ve Manastır’da İdadi’de tanıdığı Ali Fethi’dir (Okyar). Nuri, Enver’in 1914’te kurdurduğu istihbarat örgütü olan Teşkilat-ı Mahsusa’nın ilk yöneticisi olan Süleyman Askeri (ö:1914) kayınbiraderiydi."
(E. J. Zürcher, Milli Mücadelede İttihatçılık, s.85)



Larousse, Nuri Conker için aynen şöyle demiş : "Atatürk’ün akrabası ve en yakın arkadaşıydı"

Nuri Conker ile Mustafa Kemal aynı ilkokula gidiyorlar yani Şemsi Efendi İlkokulu’na. Ilgaz Zorlu’nun büyük dedesi olan ve gerçek adı Şimon Zwi olan Şemsi Efendi bu okulun kurucusu. Şemsi Efendi Sabetaycıların en etkili, en güçlü kolu olan Kapancı Cemaati mensubu olmasına rağmen kendi kolunu Karakaşlar ile birleştirmeye çalışmış ve sonunda da Kapancı olmasına rağmen Karacaahmet’e gömülmüş. Şemsi Efendi’nin Selanik’te kurduğu okula ve devamına 1907 yılına kadar Müslüman ve Hristiyan öğrenci alınmamış. Bu tarihte okul yönetimi bir karar alıyor ve Hristiyan ve Müslüman öğrencilerin de okula alınması başlıyor. (Bkz. Şişli Terakki Davaları içinde Ilgaz Zorlu’nun mahkemeye sunduğu savunması)



Nuri Conker, Hareket Orduları Komutanı Mahmut Şevket Paşa’nın yaverliğini de yapmış, vali ve milletvekili de olmuş.Mustafa Kemal’le ilgili kitaplarda, web sitelerinde Conker’le olan yakınlığını okumak mümkün.

Gelelim, Selanik doğumlu Nuri Conker’in kız kardeşiyle evli olan Süleyman Askeriye’ye…



Süleyman Askeri, Vehbi Paşa’nın oğlu; 1908’den önce İTC’ye katılıyor. 1912’de Libya’da Mustafa Kemal’in kurmay başkanı.Kuşçubaşızade Eşref (Teşkilat-ı Mahsusa’nın Başkanlarından) ve Karakol’da çok önemli rol oynayan Yenibahçeli Şükrü’nün Edirne’deki okul günlerinden beri yakın arkadaşlarıymış. (Zürcher, s.85)

Adnan Menderes, Kuşçubaşı Eşref, Vasıf Çınar, Fatin Rüştü Zorlu aynı aileden. (Bkz. AKSİYON 8 Eylül 2001 Sayı 353)



Larousse, Süleyman Askeri için daha ayrıntılı bilgiler vermiş : " II. Meşrutiyet’in ilanına yol açan Şemsi Paşa’nın öldürülmesi olayına karıştı ve paşayı vuran Atıf Bey’in kaçırılmasına yardım etti. (…) Teşkilat-ı mahsusa kurulduğunda askerlikten emekliye ayrılıp bu bu örgütün başına geçti. Balkan savaşı’ndan sonra Teşkilatı mahusaca’ca Batı Trakya’da kurulan türk devletinin başkanlığını yaptı.


GOKYUZU

Ahmet Mithat ve Bağlar

Murat Belge, bir söyleşide kendisini "Sosyalist Ahmet Mithat" olarak nitelendiriyordu. Belge, her konuda yazan aydın tipine örnek olarak, "hace-i evvel" konumundaki paralellikten dolayı böyle diyordu.



Ahmet Mithat, Burak Onaran’ın "Ahmet Mithat Efendi" başlıklı makalesinde "kırk beygir gücündeki yazı makinesi" lakabıyla anılıyor. ( Tanzimat ve Meşrutiyetin Birikimi, İletişim yayınları 2001) Basılı 223 kitabı bulunan birisi için bu lakap garip değil. Ahmet Mithat, modernleşme sürecinde, öğrenmek kadar öğretmeye de meraklı birisi olarak, pozitivizmin yeni din ilan ettiği bilimin, aydınları önüne kattığı rüzgarları eserken kozmografya üzerinde dahi yazmış. Ahmet Mithat’ın "sorunsalı" Batılılaşılırken, nasıl davranacağını bilmeyen, tarihin hızlandiğı bir dönemde gelenek ile modern arasında sıkışan halka nasıl Batılılaşacağını anlatmak, yol göstermek ve "en hakiki mürşit" olan bilimle, İslamiyetin yaşadığı gerilimde yazılarıyla halkı "eğitmektir".

Mithat ismi, kendisini himayesine alan, Bağdat’a vali olarak atandığı zaman da yanına alan Mithat Paşa tarafından verilmiş.



Mezar taşına yazılan Nigar Hanım’ın şu dizeleri çok şey anlatır :



Gayretindir sevdiren Fazl-ı ulumu ümmete


Verzeşindir anlatan sevdayı sayı milette



Cahil medya, Aziz Nesin’in vasiyetinin Beşir Fuat’ın vasiyetinin aynısı olduğunu anlamamıştı. Aziz Nesin, ilk pozitivist olarak anılan Beşir Fuat’tan bu yana bir geleneği sürdürüyordu. O Beşir Fuat ki, bileklerini kestikten sonra neler hissettiğini son ana kadar yazan kişidir ve son mektubunu da Ahmet Mithat Efendi’ye "Ey Hakim" başlığıyla yazacak kadar onu önemser.



Murat Belge’nin bahsetmediği ama bizce benzeşen bir özellikleri daha var ki, o da, yazarlığın dışında iyi esnaf olmalarıdır. " A. Mithat, Carter Findley’in de ifade ettiği gibi ‘Osmanlı matbuat kapitalizmin doğuşunun simgesidir’ ve gerçekten de esnaftır. Gazete patronluğunu bıraktıktan sonra, Sırmakeş sularını satın alıp İstanbul’a su getirip satmış; Beykoz’da satın aldığı çiftlikte Avrupa’dan getirtiği kuluçka makinesi ile ‘modern’ anlamda tavukçuluk yapmıştır" (ibid. s.174) .


Ahmet Mithat ile bugün akraba bir gazeteci, yazar var : Refik Erduran. Refik Erduran’ın annesinin babası Mustafa Refik Bey, Mülkiye’yi bitirdikten sonra okul müdürlükleri yapmış, Resimli İstanbul dergisini çıkarmış. Salacak’ta bir yalıda oturuyor ve Ekmekçizadelerin kızıyla evlenmiş. Ahmet Mithat Efendi, Mustafa Refik Bey’in dayısı.

Muallim Naci (1850-1893) Şair yazar, Ahmet Mithat Efendi’nin damadı. Muallim Naci Divanyolu 1. Ada’da gömülü.
Refik Erduran’ın babası Avukat Hüsamettin Erduran. Annesi ise Refika Erduran. Refik Erduran’ın kızkardeşi Leyla Hanım, Abel Turnier’le evlenmiş.



Refik Erduran ilk evliliğini Melda (Kalyoncu) Hanımla yapmış. Melda Hanım Kemal Tahir Vakfı Başkanı. Nazım Hikmet’in babası Hikmet Bey, Ressam Celile Hanım’dan sonra Cavide Hanım’la evlenir ve bu evlilikten doğan Melda Hanım’ın bir de ikiz kardeşi vardır, hiç bahsedilmeyen, onun ismi de Metin.
Melda Hanım ve Metin Bey, Nazım Hikmet’in baba bir anne ayrı kardeşleridir. Melda Hanım’ın annesi Cavide Hanım’ın kızkardeşinin ismi de Macide, Macide Hanım’ın oğlu da çok ünlü : Turgut Sunalp. Yani Melda Hanım’la, Turgut Sunalp teyze çocukları.


Melda Hanım, Refik Erduran’ın ilk eşidir. Refik Erduran’ın ikinci eşi de Gazeteci Leyla Umar’dır. Turgut Sunalp, Kore’de, rütbesinin tutmamasına rağmen kendisiyle aynı çadırda kalan Refik Erduran’ın, Kore’ye komunistlerle savaşmak için gönüllü olarak geldiğini söylüyor (Bkz. Emin Çölaşan, Kırk Kişiyiz Birbirimizi Biliriz).
Turgut Sunalp’in eşinin ismi Suzan; Suzan bilinen anlamları dışında ayrıca İbranicede zambak demek. Turgut Sunalp’in babası Abdullah Bey, defterdar imiş.



İzmir üzerine kitaplar yazan Melih Gürsoy’un eşi, Kenan Evren’in eşi Sekine Hanım ile aynı aileden geliyor. Teyzesinin kızı Şahap (Şehabettin Şefkati) Kocatopçu ile evli. Eniştesinin kızkardeşi Suzan Hanım da Turgut Sunalp ile evlenmiş. Suzan Hanım’ın kızlık soyadı da Noyan’mış. Melih Gürsoy’un kızı Müge Gürsoy Sökmen de Metis’in sahibi. Aksiyon’da yazan A. Cemal Kalyoncu (soyadı da Melda Hanım’la aynı) Sabetaycıların reklamını üstlenmiş durumda ve bu özelliği sayesinde bilmeden bize de rehber oldu. Leyla Umar’la yaptığı röportaj da çok öğreticiydi ve oradan öğreniyorduk ki, Leyla Umar’ın babası Kazım Taşkent’in yöneticilerinden.

Refik Erduran, Nazım Hikmet’ motorla kaçıran kişidir ve o esnada da Nazım’ın baba bir anne ayrı kızkardeşiyle evlidir. Nazım’ı motorla kaçırırken, dayısının oğlu Amiral Münci İlhan da Boğaz Komutanıdır.


GOKYUZU

Yeni Karamürsel Mağazalarının Veliahtı Harun Tan'ın babası Oral Bey, manken Ebru Şallı için 'gelinim' demeye başladı.



Uzun süredir, YKM'nin veliahtı Harun Tan ile birliktelik yaşayan ünlü manken Ebru Şallı'nın sevgilisiyle evlenmesinin önündeki tüm engeller birer birer ortadan kalkıyor. Örneğin bugüne dek basın karşısında biraraya gelmediği müstakbel kayınpederi Oral Tan, artık Ebru'dan 'gelinim' diye söz etmeye başladı. Böylece Harun'un nikahı sürekli ertelemesinin ardında ailesinin karşı çıktığı yönündeki tez de çürümüş oldu. Oğluyla iki yıldır ilişki yaşayan mankeni, gelini olarak görmeye başlayan Oral Bey, bir davette 'Bu gece buraya oğlum Harun ve gelinim de gelecekti ama Ebru'nun bir işi çıktı o yüzden gelemediler.


http://www.stargazete.com/magazin/2001/10/10/mag08.html
Şişli Terakki Lisesi 1981-1982 mezunu 1965 doğumlu Nuri Harun Tan, baba adı Safvet Oral Tan.



GÖKYÜZÜ

Şişli Terakki Mezunu İki İsim

Yakında sürpriz, çok meşhur isimler yazacağım. Bu arada bu iki ismi de yazayım dedim.
-Meral Abasıyanık, 1937 doğumlu, 1954 Mezunu, Adapazarı doğumlu, baba adı Ahmet Faik. Şair ve Yazar Sait Faik Abasıyanık da Adapazarı doğumlu.


-Rifat Mürseloğlu, 1937 mezunu, 1915 Antakya doğumlu, baba adı Ahmet Cevdet.
"Hasan Celal Güzel’in dayısı Ali İhsan Göğüş’tür. Kıbrıs Türktür Cemiyeti, 6-7 Eylül tezgahında baş rolü oynuyor ve yakıp yıkmalarda ve öncesinde görevini yapıyordu. Bu cemiyetin tanınmış üç üyesi A. Emin Yalman, Orhan Birgit ve Ali İhsan Göğüş’tü. Orhan Birgit ve Ali İhsan Göğüş, uzun yıllar CHP’nin ağır topları oldular. Bu ikili daha önce de birlikteydiler zaten. Gazeteci Zeynep Göğüş’ün ( Dinç Bilgin’in yeni Yüzyıl’ını ve Yeni Binyıl’ını çıkaran Okay Gönensin’in eşidir) de babası. Ali İhsan Göğüş’ün bir diğer akrabası da Hatay’ın ilk Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen. Tayfur Sökmen’in oğlu Murat Sökmenoğlu bugün MHP’den TBMM Başkanvekilliği yapıyor. Sökmen Ailesi (ki aile lakapları Sökmenoğlu falan değildir, bu soyad sonradan hiç bir bağ olmadan alınmış; lakapları Mürseloğulları’dır)Hatay’a sonradan gelen ve pek çok araziyi üstüne yolsuzlukla geçiren bir mütegallibe yönetici. CHP’den Turizm Bakanlığı da yapan Göğüş’e bir diğer yakın akraba da MHP’li Alpaslan Pehlivanlı.


Gökyüzü

EKREM ALICAN

Ekrem Alican ismi bugün fazla hatırlanmayabilir ama bir dönemin siyasetinde önemli bir isim. Larousse’un, Ekrem Alican maddesini özetleyelim.


Adapazarı 1916 doğumlu, Mülkiye mezunu, devlet adına London School of Economics’e okumaya gönderilmiş. Adapazarı’nda çiftçilik yaparken 1950’de DP’den milletvekili olmuş. Hürriyet Partisi’nin kurucularından. 27 Mayıs sonrası kurulan Birinci Gürsel Hükümeti’nde Maliye Bakanı olmuş. 1961’de Sakarya Milletvekili olmuş ve YTP’nin Genel Başkan Yardımcısı olarak, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olmuş. 1965’te bir daha Sakarya Milletvekili seçilmiş ve sonra da bankacılık yapmış.


Şişli Terakki 1933-1934 Mezunu Ali Ekrem Alicanoğlu, 1332 Adapazarı doğumlu, baba adı Yusuf.
Şişli Terakki 1974-1975 mezunu Yusuf Alican, 1958 Ankara doğumlu, baba adı Ali Ekrem.


GOKYUZU

KOC AILESI

Bir degerli arkadaş, Koç Ailesi'nin Sabetaycı olduğunu iddia ettiğimizi, bununla ilgili bilgilerimizi sormuş. Koç Ailesi'ni Mavera açıldığında yazmıştık ancak bu arkadaşımız o zaman forumu okumadığı için, bu yazıyı da okuma şansı olmamış. Mavera, arşiv sorununu henüz çözemedi ancak yakında arşiv vari bir yeri olacak.Bu değerli arkadaşımızın ricası ve Koç'un önemi üzerine yazıyı bir kez daha asıyorum.
Vehbi Koç’un eşi Sadberk Hanım, Vehbi Bey’in teyzesinin kızı. Sadberk Hanım’ın baba tarafından kuzeni de Hürriyet’i kuran Sedat Simavi. Sedat Simavi, Hürriyet’i kurarken bütün sermayeyi Eli Burla sağlamış. Eli Burla ile Vehbi Koç’un ortaklıkları malum.


Sadberk Hanım, Sadullah-Nadire Aktar çiftinin ikinci çocuğu. Birinci çocukları Adile Hanım, İhsan Mermerci’yle evlenmiş. İhsan Mermerci, Akfil’in kurucusu. İhsan-Adile çiftinin çocuklarından Mehmet Ata Mermerci Ender Mermerci’yle evlenmiş. Üzeyir Garih’in öldürülmesinden sonra Vehbi Koç’un kızı Sevgi Gönül, Hürriyet’teki Divit isimli köşesinde , Garih’in ziyaretine gittiği söylenen Nakşibendi Şeyhi’nin müritleri arasında "teyzezademin eşi Ender Mermerci’nin de olduğunu öğrendim" diyordu.


Ender Mermerci, geçtiğimiz yıl Ermeni Soykırım Tasarıları gündeme gelince, jet sosyetenin milliyetçi güzeli olarak da ortaya çıkmış ve "Benim gibi insanlar çoğalsa, yurt dışında lobi yaparız ve bu tasarıları önleriz" diyordu. Bu çiftin çocuklarının isimleri Yosun, Tansa ve Derin. Bu üç kişi de anneleri gibi paparazzilerin gözdesi.

 

İhsan-Adile çiftinin çocuklarından Suha Mermerci, Gudrun Hanım’la evlenmiş. Çocuklarının ismi Yavuz Mermerci.

 

İhsan-Adile Mermerci çiftinin bir diğer çocuğu S. Nihal Hanım, Nihat Karaveli’yle evlenmiş. Nihat Karaveli, gazeteci ve Galatasaray Lisesi’nden Çoşkun Kırca, İlter Türkmen, Naim Tirali ile sınıf arkadaşı.
Sadullah-Nadire Aktar çiftinin ikinci çocukları Sadberk Hanım’ı sona bırakıp üçüncü çocukları Melahat Hanım’a geçelim. Melehat Aktar, Prof. Dr. O. Cevdet Çubukçu’yla evlenmiş ve bu evlilikten doğan iki çocuktan Prof. Ender Berker, Mustafa Berker’le; Aydın İ. Çubukçu da Nükhet Hanım’la evlenmiş. Bu soyadını unutmayınız, aşağıda bu soyadını genişleteceğim.


Sadullah -Nadire Aktar çiftinin dördüncü çocuğu Emin Aktar, Hüsniye Hanım’la evlenmiş ve bu evlilikten doğan Samih Aktar, Caroline Hanım’la evlenmiş. Diğer çocuğun ismi de Özmen Aktar.


Gelelim ikinci çocuğun yani Sadberk Hanım’ın, Vehbi Koç’la olan evliliğine. En büyük çocuk Semahat Hanım, Nusret Arsel’le evlenmiş. Üçüncü çocuk Sevgi Hanım, Doğan Gönül’le evli. Sevgi Hanım, Hürriyet’te Divit isimli köşesinde, başörtüsü takan üniversiteli kızlara hakaretler yağdırıyor. Dördüncü çocuk Suna Hanım da İnan Kıraç’la evli. GS Yöneticisi Can Kıraç’ın kardeşi. Suna Kıraç, Bilderberg üyesi. İnan ve Can Kıraç’ın babaları Mustafa Kemal’in ekibinden, Kıraç soyadı da Mustafa Kemal tarafından verilmiş zaten. Kuru tarımla ilgili yaptığı çalışmalardan dolayı.


Gelelim ikinci çocuğa yani Rahmi Koç’a Rahmi Bey, Çiğdem Meserretçioğlu’yla evleniyor. Bu evlilikten Mustafa, Ömer ve Ali Koç doğuyor. Mustafa Koç, İzmir’in ünlü zenginlerinden, İzmir Yün Mensucat’ın da sahibi olan Giraud’ların kızı Caroline ile evleniyor. Çiğdem Meseretçioğlı yine İzmir’in eski çok zengin ailelerinden sanayici ve armatör Avni Meserretçioğlu ile eşi Suat Hanım’ın kızı. Çiğdem Hanım, Rahmi Koç’tan sonra Erol Simavi’nin oğlu Günaydın’ın da sahibi Haldun Simavi’yle evlendi. Suat Hanım ünlü armatör Kemal Sadıkoğlu’nun kızkardeşi. Armatör Sadıkoğulları’nın kızlarından Varlık Hanım, Alp Yalman’la, Berna Hanım bir diğer Bilderbergli Feyyaz Tokar’la, Rabia Hanım ise Boğaiçi Lisesi Yıllıkları’nın sponsoru (ve çocukları da oradan mezun zaten) Çapamarka’nın oğlu Vecdi Çapa’yla, Esin Hanım ise Milliyet Gazetesi yazarlarından Yılmaz Çetiner’le evlenmiş.


Meserretçioğlu çiftinin Çiğdem Hanım’ın dışındaki diğer iki çocuğundan biri olan Güldem Hanım da, İpragaz’ın sahibi Yücel Kurttepeli’yle evlenmiş.


Şimdi dönelim yukarıda döneceğimizi söylediğimiz Çubukçu soyadına.


Şişli Terakki Lisesi, 1990-1991 mezunları listesine bakıyoruz. Merve Sadberk Çubukçu, İbrahim Aydın Çubukçu kızı.


(http://www.terakki.org.tr/mezunlar/9091.htm)
Kim bu İbrahim Aydın Çubukçu ?


Beko Genel Müdürü ve Sadberk Koç’un kızkardeşi Melehat Aktar’ın Prof. Dr. O. Cevdet Çubukçu’yla evliliğinden doğan çocuğu. İ. A. Çubukçu’nun dedesi yani babası O. Cevdet Çubukçu’nun babası Tütüncü Mustafa Kazım Efendi. Kazım Efendi önemli birisi, önemi 1924 Mübadelesi’nden geliyor. O dönemde çok zengin olan bu zat, Sabetaycılar gemiyle gelirken parası olmayanların da tüm masraflarını karşılamış.
Şimdi başa dönelim.


Sadberk Hanım’ın annesi olan Nadire Hanım aynı zamanda Vehbi Koç’un da teyzesidir. Nadire Hanım’ın kızkardeşi Fatma Hanım Vehbi Koç’un annesidir. Ancak akrabalık bununla sınırlı değil. Sadberk Hanım’ın erkek kardeşi Emin Aktar’ın evlendiği Hüsniye Hanım da, Vehbi Koç’un kızkardeşidir. Vehbi Koç’un diğer kızkardeşi Zehra Hanım, Halim Kütükçüoğlu’yla evlenmiş ve bu evlilikten doğan Gülgen Hanım, Kutlutaş’ın Yönetim Kurulu Başkanı Peyami Çağlar’la, diğer çocuk Nesteren Hanım ise Fuat Bayramoğlu’yla evlenmiş.
En son 500. Yıl Vakfı Kurucularından da olan meşhur Fuat Bayramoğlu’nun (Kim Kimdir’den aldığım) biyografisini aşağıya alarak bitiriyorum.



BAYRAMOGLU, FUAT, Dr. e. büyükelçi, sair, arastırıcı, yazar; 1912, Ankara doğ.; Mehmet Tayyib ve Hüsniye (Yağızatlı) B.'nun oğul.; evl.: 18 Haz. 1948 Ankara, Nesteren Kütükçü. Istanbul ve Liège Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. 1939 Dısisleri Bakanlığı'na giris; 1940 Üçüncü Kâtip; 1943 Basın Yayın Gn. Md.lüğü Etüd Kurulu Üyesi, 1946 Etüd Kurulu Baskanı; 1944 Basbakan Şükrü Saraçoğlu'nun Özel Kalem Müdürü; 1949 Kıbrıs 1. Sınıf Konsolosu; 1951 Kudüs Baskonsolosu; 1953 Merkezde II.D.Gn. Müdür y.; 1954 Konsolos ve Muhtelit Hukuk D. Gn. Müdürü; 1956 Elçi derecesinde Daire Baskanı; 1957 Oslo Büyükelçiliği'ni tedvire memur Elçi - 1958 T.C. Ilk Reykyavik Büyükelçisi; 1959 Bağdat Büyükelçisi; 1960 Tahran Büyükelçisi; 1962 Roma Büyükelçisi; 1963 Dısisleri Bakanlığı Genel Sekreteri Büyükelçi; 1964 Brüksel Büyükelçisi & 1965 Lüksemburg Büyükelçisi; 1967 Roma Büyükelçisi; 1969 Moskova Büyükelçisi & 1971 Moğolistan Cumhuriyeti'nde ilk defa Türkiye Büyükelçisi; 1971 Bakanlık Yüksek Müsaviri& Denetleme Kurulu Baskanı; 1972 Cumhurbaskanlığı Gn. Sekreteri; 1977 e.; halen Yönetim Kurulu Üyesi: Şark Sig. A.Ş.; Migros Türk A.Ş. Ödülleri: 1962 Iran, 1963 Ispanya, 1969 Italya en yüksek nisanları; 1973 Cumhurbaskanlığı Basarılı Çalısma Şildi 1973 Dısisleri Bakanlığı Anı ve Hizmet Şildi; 1980 Cumhurbaskanı Fahri Korutürk Hizmet Madalyonu; 1989 Dısisleri Bakanlığı Onur Plâketi ve Beratı; Pakistan, Ispanya Kralı, Italya Turizm madalyaları (1976, 1977); 1963 Türkiye - Avrupa Ekonomik Topluluğu Ortaklık Andlasması Altın Madalyası; 1976 Istanbul 7. Islam Ülkeleri Konferansı Altın Madalyası; ayrıca yerli ve uluslararası filateli sergilerinde altın, vermey ve gümüs 10 madalya ve seref madalyası; 1992 Ankara Hacettepe Üni. Sanat Onursal Doktora- Doctor Honoris Causa Payesi. Ask.: 1936 Süvari Atğm. Söke-Trakya Tahkim K.; 1942-43 Süv. Teğmen. Istanbul'da Ankaralılar Derneği, Geyre Vakfı (Afrodisias Kazısı) Yönetim Kurulu Baskanı, Yıldız Sarayı Vakfı Mütevelli Heyeti Baskan v., Güzel Sanatlar Vakfı ve MEB Vakfı Ist. Şb. Yönetim Kurulları Üyesi; Yahya Kemali Sevenler Dern., Ortadoğu ve Balkan Incelemeleri Vakfı Üyesi. Kulüpler: Anadolu Kulübü, Büyük K., Istanbul Filateli Derneği. Eserleri: Hossain Ghods Nakhai Rubaiyat, çeviri Tahran 1967, 1968; Rubailer, Ankara 1973; Fuat Bayramoğlu'nun Rubaileri, Istanbul 1977; Türk Cam sanatı ve Beykoz Isleri, Istanbul 1974; The Turkish Glass Art and Beykoz Ware, RCD Cult. Inst., Istanbul 1976; Hacı Bayram-ı Veli - Yasamı, Soyu, Vakfı, Türk Tarih Kur. Ank. 2.cilt 1983, 2.Basım 1989; Rubailerim Prof. Hanif Fauq Tarafından Nazmen Urduca'ya Çevirisi, Karaçi 1987; Gönülden Gönüle, Bayramoğlu ile Anılarda Istanbul 1994; Ayrıca 1926-- çesitli dergilerde yayınlanmıs çok sayıda telif, tercüme, arastırma ve makale. Y.Dil:Fransızca, Ingilizce, Italyanca. Ev: (Adresi Sildim- g. Anadoluhisarı 81620, Istanbul, (Telefonu sildim-g.)



NOT:Kesisen YOLLAR 7 DR ÖZ TÜRK-AMERİKAN dernegi den ödul almisti.

Numune-i Terakki’den mezun olan ünlülerden birisi Hamdullah Suphi Tanrıöver. H. S. Tanrıöver’in ismi aslında daha önceki yazılarımızdan birinde dolaylı olarak şöyle geçiyordu.



Numune-i Terakki Mezunu Üç Ünlü İsim

Kimyacı M. Emin Derviş Paşa (1817-1878) Feriköy’de gömülen Suat Derviş’in dedesi. Müşir (Mareşal) Maarif Nazırı; Tülay German’ın eşi Erdem Buri’nin büyük dedesi. Suphi Paşa ve H. Suphi Tanrıöver ailenin diğer üyeleri, Divanyolu 3. Ada’ya gömülmüş.


H. S. Tanrıöver, Maarif Nazırı Abdüllatif Suphi Paşa’nın oğlu, Samipaşazade Sezai’nin de yeğeni. Samipaşazade Sezai de yazılarımızda geçmişti ve şöyle yazmıştık :


M. Sabri Paşa (?- 1879) : Cihan Seraskeri, Müşir, Tophane Nazırı, Ticaret Nazırı, Vali


Abdurrahman Sami Paşa : İlk Maarif Nazırı (1857-1860) Maliye Nazırı A. Suphi Paşa ile yazar Sami Paşazade Sezai’nin babası. Divanyolu 3. Ada’ya gömülmüş.


Hamdullah Suphi Tanrıöver, 1920 yılında Sabetaycıların ve masonların kalelerinden Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (o zamanki adıyla Matbuat ve Neşriyat Umum Müdürlüğü) yapmış.

 

(http://www.byegm.gov.tr/BASIN-YAYIN/genelmudur.htm)

 

H. S. Tanrıöver ünlü Türkçülerden birisi olarak Türk Ocaklarının da kurucusu ve bu yüzden ülcüler kendisini çok seviyor. Hamdullah Suphi Tanrıöver milletvekilliği, bakanlık, elçilik, yazarlık, yayıncılık da yapmış ve İstiklal Marşı için yarışma açtıran kişi aynı zamanda.


İkinci ünlü Numune-i Terakki mezunu Ressam Avni Lifij. Avni Lifij’in hayatının anlatıldığı web sitesinden Lifij’in daha sonra Yahudilerin okulu olan Alyans (Alliance) Okuluna da devam ettiğini öğreniyoruz. Avni Lifij’in ismi de daha önce dolaylı olarak, Zincirlikuyu A Adası’na gömülü ünlülerden bahderken şöyle geçmişti : Nejat Şirel Heykeltraş, Mustafa Kemal’in çoğu heykelini yapan kişi, Güzel sanatlar Akademisi Müdürü, Ressam Avni Lifij’in kayınbiraderi


Üçüncü Numune-i Terakkili ünlü Cahit Sıtkı Tarancı ve onun ismi de "ister istemez" yazılarımızda, Yaşar Holding ve Ziya Gökalp bahsinde geçmişti : "Ünlü boya markası DYO’nun açılımı Durmuş Yaşar Oğulları’dır. Durmuş Yaşar, bugünün Yaşar Holding’inin kurucusu. Durmuş Yaşar, Rodos’ta doğmuş ve ticarete orada başlayıp, sonra yerleştiği İzmi’de devam etmiş. Yaşar Holding’in atılımın yapmasında Tuborg ve Pınar Süt’ün epey payı var; bugün hemen her sektörde pek çok şirketi olan dev bir holding. Yaşar Hollding , KSK’nin de her şeyi durumunda. Şimdi Aksiyon Dergisin’nden, Yasemin Pirinçcioğlu’nun röportajından bir bir alıntı yapalım ve bağları görelim


" Bugün VİP Turizm Genel Müdürü olan ve turizm alanında birçok ilklere imza atan bir anne ile babanın çocuğu olan Yasemin Pirinçcioğlu, bu sorunun peşine takıldığında önce şeceresini çıkarır: … Diyarbakırlı toprak ağası Ali Ağa'nın oğlu, 1. ve 2. Meclis üyesi, 1922—25 arasında Bayındırlık Bakanlığı yapmış Fevzi Pirinçcioğlu'nun (aile pirinç ektiği için bu soyadını almıştır) torunu olan Yasemin Pirinçcioğlu'nun babası da Ali Fethi Bey'dir. Ziya Gökalp, Süleyman Nazif ve Cahit Sıtkı Tarancı (halasının oğlu) ile kuzen olan Arif Fevzi Pirinçcioğlu'nun Çerkez eşi Nazime Hanım'dan, Ali Fethi ile birlikte yedi çocuğu gelir dünyaya. Çocuklarından Vefik Pirinçcioğlu, 12 ve 13. dönem Diyarbakır ve Kahramanmaraş milletvekilliğinin yanında, 1963—64'teki İnönü kabinesinde de devlet bakanlığı görevi üstlenir. Hiç evlenmeyen Vefik, Nedim, Nezihe, Remziye (Fikri Alpay ile evlenir), Hikmet (o da yine TBMM'nin ilk üyelerinden Mazhar Germen'in büyükelçi Şefik Fenmen ile Yüksel dışındaki çocuğu Türkan Hanım'la evlenir. PR yapan Nilgün Pirinçcioğlu çiftin oğlu dışındaki diğer çocuğudur.) ve Kadriye (Kadriye Hanım da Ticaret Bakanlığı yapmış Vedat Dicleli ile evlidir. Gaye ve Sina adında iki çocukları vardır.) Hanım'dan sonra doğan Yasemin Hanım'ın da babası Ali Fethi Bey, dolayısıyla kardeşlerin en küçüğüdür. "


Röportaj yapılan Yasemin Pirinçcioğlu’nun dedesi Arif Fevzi Pirinçcioğlu’nun babası ile Ziya Gökalp’in annesi kardeş. Arif Fevzi Bey, Ziya Gökalp’in dayısının oğlu. Anlatıma göre, Arif Fevzi’nin babasının kız kardeşlerinden, diğer üç kız kardeşten olan çocukların birisi Cahit Sıtkı Tarancı, diğeri Ziya Gökalp ve Süleyman Nazif. Demek ki, Cahit Sıtkı, Süleyman Nazif ve Ziya Gökalp üçü teyze çocukları. Anlatımdan çıkan sonuç bu . Sizin söylediğiniz Pirinçzade Züleyha Hanım yani Ziya Gökalp’in annesi ile Arif Fevzi Pirinçcioğlu değil Arif Fevzi Bey’in babası kardeş.


Yasemin Pirinçcioğlu’nun annesinin, geçenlerde ölen Halide Edip’in asistanı da olan Hayrunisa İnci Hanım, teyzesi Selçuk Yaşar’ın annesi. Yani, Hayrunisa İnci Hanım’la, Selçuk Yaşar teyze çocukları.
Hiç evlenmeyen miletvekili ve bakan olan Vefik Bey (Yasemin’in amcası), Varlık Vergisi’nin uygulamadaki başı olan kişi. Yasemin Hanım’ın annesi Hayrunisa İnci Hanım, baba tarafından Gelenbevi Ailesi’nden. Yani Nazım Hikmet’in, Sabahattin Ali’nin de mensubu olduğu aile.


Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır Şubesi’ni kuranlardan birisi, İttihat ve Terakki’nin 1909’da Selanik’te yapılan kongresine üye olarak katılmış ve 1910’da da Cemiyet’in Selanik’teki İdadi’sinde sosyoloji dersleri veriyor. (Kaynak : Cumhuriyet’e Devreden Düşünce Mirası - Tanzimat ve Meşrutiyet’in Birikimi, İletişim Yayınları, 2001)


Gökalp soyadı Sabetaycıların Levi yani Türkçe anlamı Kalp, Bağlı olan kabilesinden gelenlerin bunu - bu anlamları bilenlerin anlaması için ve aileye de kendi soyunu unutturmamak için- aldıkları bir soyad.
Ziya Gökalp, Divanyolu 8. Ada’ya gömülmüş.

Kesişen YOLLAR 7 SARI KARA BİR SANSAR

TÜRK AMERİKAN DERNEKLERİ FEDERASYONU FAALİYET ÖZETİ


-Can DÜNDAR ,Nebil ÖZGENTÜRK ,Coşkun ARAL gibi tanınmış gazetecilerin katıldıgı sempozyum düzenledik

 

-New York Belediye Meclisi seçimlerinde aday olan TÜRK asıllı Jak KARAKO ya destek verdik.
-Türk Kültür festivalinde görkemli balomuzla noktaladık.Bu seneki Hayat Boyu Başarı ödülünü ATLANTIC RECORDS’un başkanı Ahmet ERTEGÜN’e verildi


-Yılın TÜRK AMERİKALISI ödülünü sayın DR MEHMET ÖZ’e verdik


-G ö n ü l l ü olarak yürüyüşümüze katılan sanatçı Aşkın Nur YENGİ’ye TÜRKİYE’deki basın MENSUPLARInın da bulundugu bir toplantıda teşekkür plaketi sunduk.(Acaba plaket nasıl ne yazıyor sembol ne)
Aşkın Nur YENGİ düet yapma modasında ise RAFET-EL ROMAN’I seçiyor.


1968 Edirne - Havsa dogumlu. 7 yaşına kadar UZUNKÖPRÜ Ömerbey Köyünde anneannesiyle yasıyor.1.sınıfı okuduktan sonra Almanya ya gidiyor 1997 yılında SU-EL isimli kızı dünyaya geliyor.O bu ismi Yahudilikte suyun temizligin saf olmanın arınmanın .. nedenlerle seçiyor.Zaten Kendi ismi de bize ROMANO lardan yani EŞKENAZİ soyundan gelen ipucunu veriyor. Rafael pardon Rafet’in küçükken Kuran Kursuna gittigini de belirtelim.


Deren KORAY Hürriyet 19-3-2002 NEW YORK’U ANLATIYOR VE ŞÖYLE SORUYOR
Sizce neden TARKAN, BURAK KUT, RAFET EL ROMAN gibi Türk popunun starları buralara klip çekmeye gelirler.Neden Hürriyet Gazetesinin degerli yazarlarından Serdar TURGUT NEW YORK’tan bahsetmeden yazısını yazamaz.


Nacizane olarak ben yanıtlıyayım YOLLARI KESİŞİYOR DA ONDAN

Serdar ERENER edelim e-kolay reklamınında mimarıymış.Tahminime göre İXİR ismini de o bulmuşsa şaşırmam. Geçmiş Gelecege Egemen’deki yazımda size FELSEFE TAŞI ından söz etmiştim.Simya da felsefe taşının peşindedir. bu taş maddeyi altına çevirir bundan elde edilen ELİXİR ile insan ölümsüzlüğe kavuşur.ELİXİR bir tür İKSİR yani


Sabah’ın yayınladıgı GÜNAYDIN gazetesi reklamı kimin bilmiyorum Orda bir davulcu gökdelenlerin içinde davul çaıyor gökyüzü ne baktıgımızda kesişen gökdelenlerin ortaya cıkardıgı şekli dikkat edin. Ya da UZ-AN’nın BERKE barajı reklamındaki kesik U ve Z’ye bakın.A ile N’nin kesikligiyle aynı. Bana PERGEL ve GÖNYE’yi anımsatıyor İBRANİ harfleri de olabilir Serdar’ın PROJEsi ise bilmem. Ben Reklamcı olamam.
Sertab ERENER’in bir ilişkisine daha deyineyim, olayın paparazzi yönünü aşarak Demir DEMİRKAN’ın Sertab ERENER’in müziginde onemli rolü var.Adana 12 agustos 1972 dogumlu BİLKENT Üniversitesinde okuyor. İlk olarak LOS ANGELES de çıkan MESHEEN adlı grubun albümünde besteci aranjör gitarist ve vokalist olarak çalışmış

 

Reklam muzigi de yapıyor, Sezen AKSU ile de çalışıyor. Yoga yapmaya meraklı BOB DYLAN,RICKY MARTIN gibi dünyaca ünlü isimlerin albümünde çalışmış. Hatırlarsak RICKY MARTIN ile Sertab ERENER düet yapmişlardı. PENTEGRAM diye bir grubun kurucu üyelerinden. Süleyman’ın Mühürünün adı da PENTEGRAM’dır. Yanlış anlamayın Sertabın albümlerinde nerdeyse prdüktör olarak adı geçiyor.
Ama Sezen AKSU nun en ilginç ögrecisi AŞKIN NUR YENGİ isimbilim gel beni incele diyor
AŞKIN Yetkin olmak.Yetkin olmak belirli dereceleri aşmakla olur.


NUR malumunuz MAVERA’yı izleyenler bilir IŞIK ve MASONİK bir kavram. YENGİ ise zafer demek. Yani yetkin olan Işıgın Zaferi


Kim koyduysa her halde bizim ulaşamayacagımız bir mertebededir.


Bir de Revhan YENGİ var, müzisyen ama aradaki bagı bilmiyorum.


Ahmet TULGAR ile yaptıgı bir söyleşi var 3-12-2001 MİLLİYET


BAŞLIK:”BEN BU TOPLUMUN KADINI DEGİLİM.” Dileyenler internetten okuyabilirler.


Özü ve görünürde medyanın kendisinin söylediklerini carpıtmasını, özel hayatının digerleri gibi reklam amaclı kullanılmasından rahatsız oldugunu ifade ediyor.


Bir albümü var adı HABERCİ, neyi haber veriyor diye bir bakıyorum; albümün kapagı yüzüme çarpıyor.
Sag eliyle bir gözünü dikey olarak kapatmış tek gözü acık yüzünün resmi var. Bu öyle bir acık göz ki her şeyi gören günesin sembolü olan masonik bir göz oldugunu HABER veriyor. HABERCİ de belki beklenen MESİH’dir. Hanım kızımız aktif bir kişiligi var. FTAA 2001 raporlarına bakalım.

9 EYLÜL 2001 ATHENA İLE 12 DEV ADAM üzerine söyleşi


-Bu Şarkıdan kaç para aldınız ?


-Turgay:Garanti Bankasından biz bestemiz icin para aldık


-Başa dönelim bu şarkının hikayesi nedir?


-Gökhan:Serdar ERENER’in ajansından aradılar ve 12 dev adam isimli bir konsept hazırladıklarını bizden de reklam filmi için şarkı istediklerini söylediler


-Yani 12 DEV ADAM lafı size ait degil Serdar ERENER’e öyle mi


-Gökhan: Evet bizden istenen şampiyonanın reklam filmi için bir şarkı yapmak,içinde 12 DEV ADAM lafını geçirmekti.
Fikrin arkasındaki ekip BAŞKAN:Serdar ERENER, Ugurcan ATAOGLU


YAZAR:Barış AKBAŞ ART DIREKTÖR:Pemra ATAÇ


Slogan bir anda Türkiye’nin gururu GARANTİ’nin O-NURU oluverir.


Sipariş gelmiş 12 dev adam olacak diye size de uydurup bir müzik yapacaksınız denmiş ATHENA bunu söylüyor

 

İyi de 12 dev adam ne demek hani ben reklamcı olsam (olamam da)


Basketbol denince aklıma ilk 5 falan gelir 12 kişi oldugunu bile yeni ögredim.Hem bunun antrenörü falan da var yada seyirci bu tarz durumlarda hep artı birdir NİYE 12 ?


Serdar ERENER in ajansı YOUNG RUBİCAM degil mi ?


-Yahudi Ansiklopedisi isimler ve anlamları maddesi


ERKEK İSİMLERİ Aşagıda oniki isim Yaakov un Rahel ve Lea dan olma


12 KABİLENİN İSİMLERİNİ taşıyan cocuklarının adıdır.


1-RUBEN:Bakın bir ogul (RUBİ,ROBİ)

Bakanın ilginç yönlerinden birini anlatıyor.


-Evlenmeden önce rüyamda ilk oglunun yüzünü gördügünü söylüyor ve diyor ki bana adını söyledi İBRAHİM onunla konuştuk ve oradan aldıgım ilham ondan sonra nasıl bir hayat sürecegime dair bana ipuçları verdi.Bu rüyadan hemen sonra evlenmeye karar veren Mumcu eşine her şeyi mavi al İBRAHİM geliyor diye müjdeyide vermiş.Ayrıca İst.Hukuk fakültesini kazanacagını da rüyasında görmüş ilk tercih olarak onu yazıp kazanmış
-Bizimkiler ürperir ama ben mezarlık ziyaretlerini biraz sık yaparım özellikle yaz günlerinde tek başıma giderim ve bir yakınımın kabrinin yanıbaşına uzanırım orada iki saat geçiririm bunu yapmayı cok severim bir tür terapi...

 

Bakanın cocuklarından birinin ismi FURKAN digerinin ismi MEHMET ALİ rüyasındaki İBRAHİM ismini koyup koymadıgını bilmiyoruz.


YUSUF BESALEL’İN YAHUDİLİK ANSİKLOPEDİSİ - GÖZLEM YAYINEVİ - madde: RÜYA
Kutsal Kitaptaki rüyalar istisnasız olarak gelecekteki olaylara işaret ederler veya bir ihtar vazifesi görebilirler (örnegin YARADILIŞ 20:3-7;31:24 Sayılar 22:12,20). Genellikle bunlar simgeseldir ve yorumlanmaya muhtaçtır...Talmud ayrıca bazı rüya tabirlerini de sıralamıştır. Örnegin samimi bir barış bir oglun dogumu havuza girmek o kişinin dini bir okula gidecegini görmek ...Yahudi geleneğinde rüyalara karşı hissedilen inancın mistik bir anlam taşımasına ve dolayısıyla rüyalar nedeniyle hurafelerin türemesine neden olmuştur.
22 OCAK 2000 den itibaren yurt dışında büyük bir tanıtım kampanyası başlıyor. Öncekilerden bir farkı var, farkı sloganda. İki sözcüge sıgan bir devrim EMBRACİNG DİVERSİTY yani FARKLILIGI KUCAKLAMAK. Tarih boyunca sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle oldugunu savunan, farklılıklarının üstünü örten Türkiye bu iki sözcük ile ilk kez resmi düzeyde farklılıklarımız var, onları kucaklıyoruz, onlarla övünüyoruz diyor.
Peki Proje nasıl gerçekleşiyor? Bakan MUMCU Reklamcılar Derneginin kapısını çalıyor; “Sizlerden gönüllü rica ediyorum bir marka olarak Türkiye’yi tanıtacak bir starateji belirlemenizi istiyorum” diyor. Herhalde kapıyı açan Serdar ERENER ki sloganı o bulmuş; FARKLILIGI KUCAKLAMAK.


Bakan tepkilerden rahatsız olunca ilginç bir açıklama getiriyor


-Biz Cumhuriyete yeni bir kimlik biçmiyoruz, sadece bir turizm dekorasyonu olarak ürün için marka çalışması yapıyoruz. 5 Firma ile anlaşma sırasına gelince bir ihale şartnamesiyle projeler geliyor, 97 dosya gelmiş, 20 kişilik bir seçici kurul oluşturuluyor. Bogaziçi, Anadolu, Marmara üniversitesinden iletişimciler REKLAMCILAR dernegi ve TURSAK’tan uzmanlar. Sonuçta dosya sayısı 8’e iniyor. BAKANLIK 5’i ile sözleşme aşamasına geliyor. İSRAİLLİ Zmet Icom ve Fransız Türk ortaklıgı dDf CARAT hepsi harıl harıl Türkiye kampanyasına çalışıyor

 

Serdar ERENER bir hünerinin Orhan PAMUK pazarlaması oldugunu da söyleyelim. Pardon pardon Orhan PAMUK kendisi söylüyor;


19 OCAK 2002, Ayşe ARMAN, Hürriyet


-BU PAZARLAMA YÖNTEMLERİNİ KİM İCAD ediyor?


-Kampanyamızın amacını elbette yayınevimiz belirledi tabii ki Orhan PAMUK da fikrini belirtti. Kampanyayı Ultra Ajans Serdar ERENER g ö n ü l l ü katkılaıyla oldu....


Orhan PAMUK’un radyolarda kitabından bölümler okuması fikri de Serdar ERENER e ait


Savaş Dost  


 

 

            BIR KERE DAHA KOCLAR

lllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll

2 Eylül Pazar tarihli Hürriyet Gazetesi’nde, Vehbi Koç’un kizi Sevgi Hanim söyle demis : " Üzeyir Garih’in mezari basinda öldügü Küçük Hüseyin Efendi’yi arastirinca, ilginç bir gerçegi ögrendim. Meger, teyzezademin karisi Ender Mermerci de onun müridiymis.


Ender Hanim bana, babasi Prof. Dr. Resat Sigindim’in, Üzeyir Garih’in dis doktoru babasi gibi Küçük Hüseyin Efendi’nin müridi oldugunu söyledi."

Sabetaycilarin, Hurufilik, Bektasilik, Melamilik, Mevlevilik gibi tarikatlarin içinde yer aldiklari biliniyor, ancak Naksibendilik içinde yer aldiklari ilk defa ortaya çikiyor.


En güçlü iki tarikat arasindaki bag, bu uzlasmaz gibi görünen iki tarikatin ilskisi çok ilginç

Yazida adi geçenlerin kim olduklarini tanitmaya çalisalim. Vehbi Koç’un karisi Sadberk (Aktar) Hanim (Vehbi Koç ile Sadberk Hanim teyze çocuklaridir) Simavi Ailesi’nin yakin akrabasidir.

Önce Beko Genel Müdürü Aydin Çubukçu’nun Aksiyon’da söylediklerinden alinti yapalim:

"Aydin Ibrahim Çubukçu, 1994'ten bu yana Beko'nun genel müdürlügünü yapiyor. 1942 yilinda dünyaya gelen Aydin Ibrahim, Ankarali Ord. Prof. Dr. Osman Cevdet ile Melahat Çubukçu'nun iki çocugundan küçügü. (Digeri Mustafa Berker'le evlenen Prof. Dr. Ender Hanim.) Babasi Ord. Prof. Dr. Osman Cevdet Çubukçu (Aydin Bey'in dedesinin babasi Mustafa Kâzim Efendi'nin tütün içmek için uzun çubuk kullanmasindan dolayi aile Çubukçu soyadini almistir), askeri tibbiyeyi bitirdikten sonra Fransa ve Almanya'da muayenehane açmis, 41 tane tip kitabi yazmis, yani, Ankarali tüccar bir babanin, Kâzim Bey'in istememesine ragmen doktor olmus ogludur.

Aydin Çubukçu'nun da dedesi olan Kâzim Bey'in oglunu tüccar olmak için zorlamasinin sebebi, ailenin bastan beri tüccar bir aile olagelmesidir. Babasinin, tüccar olmasini istedigi Osman Cevdet, doktor oldugu için ailenin ticari islerini yürütmek Osman Cevdet'in dört kardesi içinde tek erkek kardesi (kiz kardesleri Zehra, Hatice, Hilmiye) olan Arif Çubukçu'ya kalir. Osman Cevdet, evlenmesi gündeme basliyor


Koç Toplulugu'nda Çubukçu'yu etkileyen bir kisi daha vardir: "Isak Eskenazi. Koç Holding'in ve Koç ailesinin mali islerine bakardi. Bana örnek olacak o kadar çok seyini benimsemisimdir


ki. Dürüst, takipçi, tutumlu olmayi, yetki vermeyi ama o yetkiyi vereceginiz kisiyi hiç olmazsa seçerken dikkatli olmayi." geldiginde ise, Melahat Hanim'la evlenerek yine Ankarali bir aile olan Nadire—Sadullah Aktar çiftine damat olur: "Babam doktor olduktan sonra, Aktar ailesinden bir kizla evlendirilmek isteniyor. Teyzelerime de gösteriliyor veya ne sekilde gösteriyorlarsa... Fakat kismet annemle evlenmesi imis.


Koçzade Haci Mustafa Efendi ile evlenen Fatma Hanim Vehbi Koç, Hüsniye ve Zehra Hanim'in annesidir. Nadire—Sadullah Aktar çiftinin de, Osman Cevdet Çubukçu ile evlenen Melahat Hanim disinda Adile, Emin ve Sadberk Hanim'lar, dünyaya gelen diger çocuklaridir. Koç Toplulugunun kurucusu Vehbi Koç, Nadire teyzesinin kizi Sadberk Hanim'la evlenir. Buna karsilik Aktar ailesi de ogullari Emin Aktar'i, Vehbi Koç'un da kizkardesi olan Hüsniye Hanim'la evlendirir. (Aktar ailesinin fertleri kamuoyunda, önde olmak istemediklerinden olsa gerek, isimleri hiç bir sekilde gündeme gelmez.) Böylece teyze çocuklari 'disariya' gitmemis olur. Bunun disinda Nadire—Sadullah çiftinin büyük kizlari olan Adile Hanim, Akfil'in de kurucusu olan Ihsan Mermerci ile evlenir. (Bu evlilikten dünyaya gelen Mehmet Ata, bugün sosyetede isminden söz ettiren Ender Mermerci ile evli idi. Magazin basininda adlari sürekli gündemde olan Tansa, Derin ve Yosun Mermerci de, Ender—Mehmet Ata Mermerci çiftinin çocuklaridir.) Fatma—Koçzade Haci Mustafa Efendi'nin diger kizi Zehra Hanim ise Halim Kütükçüoglu ile evlenmistir. (Vehbi Koç'un da yegeni olan çiftin çocuklarindan Gülseren Kütükçüoglu disindaki Nesteren Hanim, emekli Büyükelçi, Cumhurbaskanligi eski Genel Sekreteri Fuat Bayramoglu ile, Gülgen Hanim da Kutlutas Temel Insaat ve Sondajcilik Sanayi Yönetim Kurulu Baskani Peyami Çaglar ile… "
Aydin Çubukçu, dedesi için Kazim Efendi diyor. Sabetaycilarin 1924’te Selanik’ten gelenlerinden maddi durumu iyi olmayanlarin gemi paralarini Türüncü Kazim Efendi diye birisi ödemis. Fuat Bayramoglu da Bektasi mason ve Sabetayci.

Simdi bir baska Sabetayci gazeteci Yilmaz Çetiner’in anlattiklarindan, anlatilanlardan (Aksiyon’da) alinti yapalim : " Trabzonlu Hocazade ailesinin bir ferdi olan Çetiner, esi Esin Hanim vesilesi ile Koç, Tokar, Yalman ve Çapa aileleri ile de akrabadir


Bugünkü esi olan Eser (Sadikoglu) ile evliligini ise 8 ay süren uzun bir mücadeleden onra 1967'de yapan Çetiner'in bu evliliginden Aslihan (Tahsin Çifkur'la evlidir. Leyla çiftin tek çocuklaridir) adini verdigi bir kizi gelir dünyaya. Eser (Evde diger bir adi Esin olan Eser Hanim, armatör Kemal Sadikoglu'nun Vuslat Hanim'la evliliginden dogan yedi çocugundan biridir. Kemal—Vuslat Sadikoglu'nun çocuklari Türkiye'nin taninmis simalari ile evlenmistir.

En büyük kizlari olan Berna Hanim, gazeteci, yazar ve isadami Feyyaz Tokar'la evlenir. Rabia Hanim, Çapamarka'nin kurucusu Nuri Çapa'nin Nafia Çapa ile evliliginden dogan Tam Gida Yönetim Kurulu Baskani ve Besiktas'in ünlü sagaçigi Vecdi Çapa ile, ogullarindan armatör Celal Sadikoglu Hilal Hanim'la, digeri, yine armatör olan Kahraman Sadikoglu da Julide Hanim'la birlestirir hayatlarini. Çiftin bir diger kizi ve simdi hayatta olmayan Varlik Hanim ise Galatasaray Baskanligi da yapan Alp Yalman'la evlenir. Yilmaz Çetiner, kayinpederi olan Kemal Sadikoglu'nun kiz kardesi Suat Meserretçioglu vesilesi ile Simavi ve Koç aileleriyle de hisimlik kurar. Türkiye'nin ilk armatörlerinden Izmirli Avni Meserretçioglu ile evlenen Suat Hanim, Çigdem Simavi (Rahmi Koç'la evliliginden Mustafa, Ömer ve Ali Koç adinda üç çocugu olur), Güldem (Ipragaz'in sahiplerinden Yücel Kurttepeli ile evlenir, Emre e Merve adinda iki çocugu vardir) ve Aslan Nuri Meserretçioglu'nun (Aygen Hanim'la evlenir ve Ömer Nuri adinda bir çocuk sahibidir) annesidir"

 

=================================================================================

Tarih ve Demokrasi Forumu

 

Yeni bir kitapta ilgimi çeken bilgiler

31. 2002 12:02:38 - Istanbul Sevi    

Ipekçi ailesini anlatan Selanik'ten Istanbul'a Ipekçiler ve Ismail Cem adl1 kitabin ilgi çeken noktalarini burada birkaç yazimda yazacagim.

sayfa 7 - Ipekçiler'in yine pek çogu Selanik kِkenli olan Shamlilar, Cezzarlar, Akerler, Birollar, Misirlilar, Tokaylar, Sezermanlar, Sungular, Balcilar, Koyuncular, Dilberler, Gerçeller, ضgetler, Atamlar gibi güçlü ailelerle akrabalik ve hisimlik baglari bulunuyor.

sayfa 7 - Büyükada'nin en güzel yeri olan Nizam'da otururlardi.

Kimlerle beraber?

Yalman'lar, Dervis'ler, Mina Urgan'in babasi Tahsin Nahit ve Rusen Esref ـnaydin ile beraber.

sayfa 7 - Ipek ve kartpostalcilik ile ugrasiyorlarmis.
sayfa 8 - Hüsn-ü Intihap ve Selanik Bombarsesi onlarindi.

sayfa 9 - Irtem, Boysan ve Hamarat aileleri ile de akrabalar.
sayfa 10- Ailenin bircogu Bülbülderesindeki Ipekçiler Sofasina, digerleri de Zincirlikuyu Mezarligina gِmülmüsler.

sayfa 11- Müzisyenler Lebibe Ihsan Sezen ve Neyyire Hanimlar'dan bahsediliyor.
sayfa 12- Mevlana'nin ailesiyle akrabalik.
sayfa 14- Istiklal Mahkemesi yargiclarindan Kilic Ali, Altemur Kilic'in babasi...
sayfa 21- Dr. Nazim ve Cavit Beyler Selaniklidir.
sayfa 25- Cezzar-Kapanci-Moran-Dorsay-Sevand akrabaligi

ve daha neler neler...

 


Bu kitap okumaya deger!

01. Ocak 2003 12:07:21 - Istanbul Sevi    

Selanik'ten Istanbul'a Ipekçiler ve Ismail Cem isimli kitapta o kadar çok baglantilar verilmis ki, bu olayin tam bir SEBEKE oldugu kanaatine zaten variyorsunuz. Kitabi tekrar tavsiye ediyorum.

sayfa 77- Selanik'teki cemaatten Bektasilige ve Mevlevilige meyleden ailelerin sayisi hiç te az degildi.

sayfa 77- Naksilik ve Kadirilik gibi ibadete ve takvaya dayanan sunni tarikatler ise serbest bir akideye ve yasama tarzina sahip pek çok Selanikli için cazip degildi. Mevlevilik ve Bektasilik gibi tarikatler daha liberaldi.

sayfa 97- Ismail Cem'in esi Elcin Trak'ta Rumeli gِçmeni...
sayfa 97- Elçin Hanim'in kardesi Inci Trak'ta Ercan Arikli'yla evli.
sayfa 105- Ismail Cem'in kizi Ipek Cem, Kuzey Irak asilli ve Türkmen oldugu belirtilen (yanlis belirtilmis!) Shawan Ibrahim Taha ile yasamini birlestirdi.
sayfa 112- Pasiner ailesi
sayfa 113- Kibar, Tesal ailesi
sayfa 113- ـnlü ceza hukukçusu Od. Prof. Sulhi Dِnmezer
sayfa 123- Alp Yalman'in anne tarafi Sokullu Mehmet Pasa ailesi ile akrabadir.
sayfa 123- Alp Yalman, Feyyaz Tokar, Yilmaz اetiner ve Vecdi اapa ile bacanak!

ve daha neler neler...


>Ipekçi ailesini anlatan Selanik'ten Istanbul'a Ipekçiler ve Ismail Cem adl1 kitabin ilgi çeken noktalarini burada birkaç yazimda yazacagim.
>sayfa 7 - Ipekçiler'in yine pek çogu Selanik kِkenli olan Shamlilar, Cezzarlar, Akerler, Birollar, Misirlilar, Tokaylar, Sezermanlar, Sungular, Balcilar, Koyuncular, Dilberler, Gerçeller, ضgetler, Atamlar gibi güçlü ailelerle akrabalik ve hisimlik baglari bulunuyor.
>sayfa 7 - Büyükada'nin en güzel yeri olan Nizam'da otururlardi.
>Kimlerle beraber?
>Yalman'lar, Dervis'ler, Mina Urgan'in babasi Tahsin Nahit ve Rusen Esref ـnaydin ile beraber.
>sayfa 7 - Ipek ve kartpostalcilik ile ugrasiyorlarmis.
>sayfa 8 - Hüsn-ü Intihap ve Selanik Bombarsesi onlarindi.
>sayfa 9 - Irtem, Boysan ve Hamarat aileleri ile de akrabalar.
>sayfa 10- Ailenin bircogu Bülbülderesindeki Ipekçiler Sofasina, digerleri de Zincirlikuyu Mezarligina gِmülmüsler.
>sayfa 11- Müzisyenler Lebibe Ihsan Sezen ve Neyyire Hanimlar'dan bahsediliyor.
>sayfa 12- Mevlana'nin ailesiyle akrabalik.
>sayfa 14- Istiklal Mahkemesi yargiclarindan Kilic Ali, Altemur Kilic'in babasi...
>sayfa 21- Dr. Nazim ve Cavit Beyler Selaniklidir.
>sayfa 25- Cezzar-Kapanci-Moran-Dorsay-Sevand akrabaligi
>ve daha neler neler...

 


Ce: Bu kitap okumaya deger!

01. Ocak 2003 12:19:42 - Istanbul Sevi    


Kitapta Sezerman'lara ait bilgiler de veriliyor. Ayni hatta fazlasi bilgilere ben de Internette search vasitasiyla ulasmis, burada elde ettigim bilgileri yazmistim. Keza, Amerika'da sadece Yahudilerin/Musevilerin hoca ve ِgrenci olabildigi Hiram ـniversitesinde hocalik yapan Ipekçilerin
akrabasindan (Ugur S. Aker) bahsetmistim. Bu kitapta da ayni kisi verilmis - hatta, orta ismi Süleyman'mis..

Aslinda bu kitap, ِnemli bir adim. Ancak, diger aileleri ِrtmek acisindan da büyük bir vazife gِrüyor. Iste bu yüzden bu kitapla yetinmek hata olur. Diger baglantilari arastirmak bizlerin gِrevi...


>Selanik'ten Istanbul'a Ipekçiler ve Ismail Cem isimli kitapta o kadar çok baglantilar verilmis ki, bu olayin tam bir SEBEKE oldugu kanaatine zaten variyorsunuz. Kitabi tekrar tavsiye ediyorum.
>sayfa 77- Selanik'teki cemaatten Bektasilige ve Mevlevilige meyleden ailelerin sayisi hiç te az degildi.
>sayfa 77- Naksilik ve Kadirilik gibi ibadete ve takvaya dayanan sunni tarikatler ise serbest bir akideye ve yasama tarzina sahip pek çok Selanikli için cazip degildi. Mevlevilik ve Bektasilik gibi tarikatler daha liberaldi.
>sayfa 97- Ismail Cem'in esi Elcin Trak'ta Rumeli gِçmeni...
>sayfa 97- Elçin Hanim'in kardesi Inci Trak'ta Ercan Arikli'yla evli.
>sayfa 105- Ismail Cem'in kizi Ipek Cem, Kuzey Irak asilli ve Türkmen oldugu belirtilen (yanlis belirtilmis!) Shawan Ibrahim Taha ile yasamini birlestirdi.
>sayfa 112- Pasiner ailesi
>sayfa 113- Kibar, Tesal ailesi
>sayfa 113- ـnlü ceza hukukçusu Od. Prof. Sulhi Dِnmezer
>sayfa 123- Alp Yalman'in anne tarafi Sokullu Mehmet Pasa ailesi ile akrabadir.
>sayfa 123- Alp Yalman, Feyyaz Tokar, Yilmaz اetiner ve Vecdi اapa ile bacanak!
>ve daha neler neler...
>
>>Ipekçi ailesini anlatan Selanik'ten Istanbul'a Ipekçiler ve Ismail Cem adl1 kitabin ilgi çeken noktalarini burada birkaç yazimda yazacagim.
>>sayfa 7 - Ipekçiler'in yine pek çogu Selanik kِkenli olan Shamlilar, Cezzarlar, Akerler, Birollar, Misirlilar, Tokaylar, Sezermanlar, Sungular, Balcilar, Koyuncular, Dilberler, Gerçeller, ضgetler, Atamlar gibi güçlü ailelerle akrabalik ve hisimlik baglari bulunuyor.
>>sayfa 7 - Büyükada'nin en güzel yeri olan Nizam'da otururlardi.
>>Kimlerle beraber?
>>Yalman'lar, Dervis'ler, Mina Urgan'in babasi Tahsin Nahit ve Rusen Esref ـnaydin ile beraber.
>>sayfa 7 - Ipek ve kartpostalcilik ile ugrasiyorlarmis.
>>sayfa 8 - Hüsn-ü Intihap ve Selanik Bombarsesi onlarindi.
>>sayfa 9 - Irtem, Boysan ve Hamarat aileleri ile de akrabalar.
>>sayfa 10- Ailenin bircogu Bülbülderesindeki Ipekçiler Sofasina, digerleri de Zincirlikuyu Mezarligina gِmülmüsler.
>>sayfa 11- Müzisyenler Lebibe Ihsan Sezen ve Neyyire Hanimlar'dan bahsediliyor.
>>sayfa 12- Mevlana'nin ailesiyle akrabalik.
>>sayfa 14- Istiklal Mahkemesi yargiclarindan Kilic Ali, Altemur Kilic'in babasi...
>>sayfa 21- Dr. Nazim ve Cavit Beyler Selaniklidir.
>>sayfa 25- Cezzar-Kapanci-Moran-Dorsay-Sevand akrabaligi
>>ve daha neler neler...

=================================================================

 

web hosting, domain name, free web site, email address

web hosting

domain names

email addresses

related sites

 

İNTERNET’TEN SEÇTİKLERİMİZ -IV-

ILGAZ ZORLU İLE ROPÖRTAJ

-Soylediklerimi aynen yazmanizi beklemiyorum ama en azindan carpitmadan yazacaginizi umuyorum.

-Nedenmis o?

- Saniyorum bazi sikintilar yasayacaksiniz ama ben size durumu anlatayim. Sabetaycilik hakkinda rahatca konusulabilmeli. Bunda ciddi bir sakinca yok aslinda. Turkiye'de bir resmî tarih ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin getirdigi bir seckin burokrat Turkler anlayisi var. Bu anlayis, 1924'teki mubadelede Sabetaycilarin Turkiye'ye getirilmesiyle dogdu. Sabetayciligin devlet icindeki rolunun anlasilabilmesi icin Turkiye tarihindeki iki noktanin aydinlatilmasi gerekiyor. Bir dakika. 1924'te gayri Muslimler disari gonderildi ve Muslumanlar Misak-I Millî sinirlarina dahil edildi. 1924 mubadelesinde Turkler ve Turkiye'de yasayan gayri Muslimler yer degistirdi.

- Yani, Sabetaycilar Musluman kabul edilerek mi Turkiye'ye getirildi?

- Tabii. Sabetaycilar, Osmanli Devleti'nin ve Turkiye Cumhuriyeti'nin kayitlarina gore Muslumanlar. Ben, Musluman olmadiklarini iddia ediyorum. Sabetaycilik, 17. yuzyilda ortaya cikmis, Sabetay Sevi'nin kurdugu bir Yahudi tarikatidir. Sabetaycilar, 17. yuzyildan 1920'lere dek Yahudilige bagli kaldilar. 1924'te Karakas Rustu vakasi yasandi. Karakas Rustu, Ankara'da Millet Meclisine basvurdu ve Sabetayciligi resmen mahkemelere sundu. Turkiye'de Sabetaycilik diye bir sey oldugunu soyledi ve bunun arastirilmasini talep etti. Konu, o zamanin Vatan, Vakit, Son Saat gibi gazetelerinde tartisildi. Fakat hicbir sonuca varilamadi. Ayni tartisma 1937 yilinda yeniden gundeme geldi. Ahmet Emin Yalman ve Yunus Nadi arasinda bir tartisma gecti.

- Yunus Nadi de mi Sabetayistti sizce?

- Hayir ama saniyorum esi Berrin Nedi Sabetayci idi. Yakinlari arasinda da Sabetaycilar vardi. Bu arada bir parantez acayim: Herkes bana butun bunlari nereden bildigimi ve nasil bu kadar emin konustugumu soruyor. E, tabii ben cemaatin icinden cikan bir adamim. Ikincisi ben bir cemaat tarihcisiyim. Cemaat uyesi 420 kadar aile uzerinde calistim. Turkiye kayitlarinda Sabetaycilik diye bir sey yok ama bakin [kalin, Ingilizce bir kitap uzatiyor bana] adamin biri Amerika'da, bin sayfa, Sabetay Sevi hakkinda kitap yazmis. Bu, Yahudi dunyasinda cok onemsenen bir kitap cunku yazari Israil Bilimler Akademisi uyesiydi. Bazilari, Turkiye'de Sabetaycilik diye bir sey yok diyorlar ama boyle de bir kitap var ortada.

- Yani, Izmir'de ortaya ciktigi halde Sabetaycilik Turkiye sinirlarini asmis durumda oyle mi?

- Yemen, Suriye, Italya, Fransa ve daha pek cok ulkede yayildi Sabetaycilik. Sabetay Sevi'nin olumunden sonra merkezi Selanik'e tasinan bir Turkiye Sabetayciligi var. Osmanli Imparatorlugu belgelerinde avdetî [Donen, donme. Sabetaycilar icin kullanilan bir kelime.] kelimesi geciyor. Sabetaycilar, Osmanlilar'in hic bilmedigi bir cemaat degil fakat Osmanli'da insanlarin inanclari saygiyla karsilandigi icin bu konu hic kurcalanmamis. Sabetayciligin siyasi teorisi ise, Ittihat ve Terakki Cemiyeti'nde gelistirilmistir. Ittihat ve Terakki Cemiyeti'nin elemanlarinin cogu Sabetayciydi. Sabetaycilik gizli bir orguttu; Ittihat ve Terakki de o donemde merkezî hukumete karsi bir hareketti ve saraya acikca muhalefet etmesi mumkun degildi. Onun icin, Sabetaycilar, mason localari gibi, Osmanli Imparatorlugu icinde faaliyet gosteren fakat baska ulkelerin korumasi altinda olan teskilatlar icinde yer aldilar. Zaten ben bunlari kitabimda da yazdim. Sabetaycilar uc-dort orgutte etkinlik gosterdi: Mason localari, Ittihat ve Terakki, Melami ve Bektasi tarikati ve ordu.

- Ordu mu?

- Evet.

- Bugun de orduda...

- Tabii. Bugun de orduda Sabetaycilar var ve Sabetayci generaller var. Simdi ben burada isim vermeyecegim...

- Neden?

- Cunku dava acilmasini istemiyorum. Onalti tane hakaret davasi actilar. Cunku Sabetaycilik bir hakaret gibi algilaniyor. Halbuki bugun bir ordu komutani ve bir kuvvet komutani Sabetayci kokenlidir. Ve bundan baska pek cok Sabetayci kokenli kurmay subay var.

- Siz Sabetayciydiniz ve hakkinizi arayip Yahudi oldunuz...

- Ben Sabetayciligin Yahudilik oldugunu soyluyorum, buna dikkat edin. Sabetayciligin, bazilarinin iddia ettigi gibi, Muslumanlasmis bir grup olmadiginda israrliyim.

- Sabetayciydiniz ve Sabetayciligi desifre ediyorsunuz. Mehmet Sevket Eygi ve Abdurrahman Dilipak gibi Islamcilarla da birlikte calisiyorsunuz. Sizin niyetiniz ne?

- Niyetten kastiniz?..

- "Ben sunu istiyorum ve o yuzden bunlari soyluyorum" seklinde bir cumle kurun.

- Bakin, sunda anlasalim. Burada bilimsel olarak incelenmesi gereken bir hadise var. Bir kisinin siyasal kararlarina etki eden birtakim ozel surecler vardir; aile ve yetisilen cevre gibi. Turkiye'deki bir grup, devlette cok etkili yerlere geliyor. Siyaset bilimiyle ilgili bir hususa dikkat cekiyorum ben. Ikincisi, sosyal antropoloji olayi olarak goruyorum meseleyi. Ve bugun Turkiye'de egemen bir Sabetayci kulturu oldugunu iddia ediyorum.

- Egemen mi?

- Bir komplo teorisinden soz etmiyorum. Cesitli etnik gruplar var ve Sabetaycilar da bunlardan biri. Mehmet Sevket Eygi, Sabetaycilarin siyasi rolleri hakkinda yillardan beri yazilar yazan biriydi.Abdurrahman Dilipak da Turkiye'deki tum etnik gruplar uzerinde calisan bir gazeteci. Dilipak ve Eygi ile bizim dusunce bakimindan bir ortak noktamiz yok; onlar Islamcilar. Fakat onlar da ben de Sabetayciligin bilimsel manada arastirilmasi gerektigini dusunuyoruz. Konumuza donersek, CHP, kendisini Ittihat ve Terakki'nin devami olarak gorup, devrimci bir kimlik edindigini soyluyor. Ben de bu devrimci kimligi Sabetaycilarin ortaya cikardigini ve Turk siyasetini sekillendiren onemli bir faktor oldugunu soyluyorum. Solcular biraz kizacak ama, isin gercegi, Turkiye'deki sol hareketi kuranlar Sabetaycilardir. Mustafa Suphi ve Sefik Husnu Sabetaycidir. Yalcin Kucuk'un Tekelistan adli kitabina da bakmanizi oneririm. O isim bilimi uzerinden acikliyor bu hususlari. Bense cemaatin icinde oldugumdan, Sefik Husnu'nun ailesini buldugum icin size bunlari soyleyebiliyorum.

- Isim bilimi biraz uyduruk mu nedir?

- Hayir, asla. Yahudiler, dunyanin her yerinde isimlerini belli kurallar cercevesinde belirlerler. Yalcin Kucuk'un kitaplarinin benimm kitaplarimdan daha ciddi oldugunu soyleyebilirim.

- Turkiye'de solculugun temellerini Sabetaycilar atti diyorsunuz?

- Elbette. Yildiz Sertel'in Annem Icinisimli kitabinda uzun uzun, Sabetaycilarin Turk solunu nasil kurduklari acikca yazilidir. Biliyorsunuz, Yildiz Sertel'in annesi Sabiha Sertel Sabetayciydi, zaten kizi anilarinda bunu anlatiyor. Dervis ailesinden gelen onemli insanlar var ve bunlar Yildiz Sertel'le akrabalar. Ben size su anlattiklarimi mahkemelere delil olarak sundum, o acidan bir problem yok. Ittihat terakkinin beyin takimindan iki kisi, Maliye Naziri Cavit ve Doktor Nazim Sabetayciydilar. Ve bunlar orgutlendiler. Ittihat ve Terakki icindeki Sabetaycilarin toplanmasi ve bunlar arasindan bazi kisilerin devlet mekanizmalarina getirilmesi icin calisildi. Ittihat ve Terakki yonetimine baktigimizda Emanuel Karasu'nun, ki Yahudidir, Cavit'in ve Nazim'in cok onemli oldugunu goruyoruz. Izmir Suikasti'nin, yanilmiyorsam 1927'deydi, iki sanigi olarak yargilanan Cavit ve Nazim asildi. Bu adamlarin suikastla ilgisi olmadigina dair ciddi iddialar var. Peki o halde niye asildilar? Hic arastirilmamis bir konu bu. Cavit ve Nazim, aslinda cumhuriyetin karakterine karsiydilar. Onlar, Cumhuriyet Turkiye'sinin ittihatci bir karater tasimasini arzu ediyorlardi ve Ataturk iktidara geldikten sonra ittihatcilari planli ve sistemli bir bicimde temizledi.

- Bu soylediginiz, Ataturk'un Sabetayci olmadigi anlamina mi geliyor?

- O konuya hic girmeyecegim cunku bu konuda elimde kesin veriler yok, arastiriyorum. Bir 'Atatur' ailesi var. Bu ailenin Bulbulderesi Mezarligi'nda Karakas'lar bolumunde mezarlari, mezar taslari var. Aileden henuz bir kisiyle konusabildim. Dolayisiyla kesin konusamam. Yalniz, Ahmet Emin Yalman'in Mustafa Kemal'le 1927'de yaptigi roportajda, Yalman sunu soyluyordu "Sizin hayatinizi etkileyen iki ogretmen var. Biri benim babam, oteki de Semsi Efendi'ydi." Semsi Efendi, benim buyukbabamin buyukbabasidir. Ataturk'un ilk ogretmeni Semsi efendi bir hahamdir ve benim ailem de 17 kusak boyunca bir haham ailesi olarak gelmektedir. Bu arada, Ahmet Emin Yalman da Sabetaycidir. Ataturk'un Sabetayci olup olmamasi onemli degil ama su bir gercek ki Ataturk, Sabetayci kulturun icinde yer almis bir insandi. Su hususu vurgulamak istiyorum: Bir Sabetaycinin dinî kimligini devam ettirip ettirmemesi onemli degildir.Yahudilik, bir din oldugu kadar bir kulturdur. Dunyanin her yerindeki Yahudilerin belli ortak ozellikleri vardir. Sabetaycilar da Yahudi kulturunun bir parcasidirlar. Sabetaycilar son derece organizedirler cunku Yahudilik dunyanin her yerinde organizedir. Bunun en belirgin kaniti da Israil'in kurulus surecidir.

- Dilerseniz artik gunumuze gelelim.

- Eger size Rahsan Ecevit'in Sabetayci oldugunu soylememi istiyorsaniz, tamam Rahsan Ecevit Sabetayci kokenlidir; ben size bunu soyleyeyim, siz de yazin fakat..

- Hayir, benim boyle bir beklentim yok..

- Size biri "Sirf adamin biri bunu soyledi diye nasil yazarsin?" diye sorabilecegi icin ben size 1924 mubadelesini anlatmak zorundayim. 1924 mubadelesinde Rahsan Ecevit'in ailesi ve benzeri aileler Selanik'te ve civarinda bulunan mal varliklarina karsilik Istanbul - Ankara - Izmir'de mulk alamadiklarindan, Cumhuriyet devrinde bir komisyon kurulmus [Muhtelif Mubadele Isleri Komisyonu] ve bu komisyon tarafindan kendilerine Sebinkarahisar'dan toprak verilmistir. Simdi bu hanimefendi "Ben Sebinkarahisarliyim" diyor. Ve kendileri gidip Sebinkarahisar'da oturmamistir. Gecenlerde Sadik Albayrak bir yazisinda soruyordu: "Sebinkarahisar'dan kac kisi Robert Koleji'ne gidicik paraya sahipti?" Cok dogru bir soru. Sebinkarahisarli bu aile, Izmir'deki bir aile ile topraklarini degis tokus etmistir ve Izmir'de oturmustur. Ciller'e gelelim: Gecenlerde DYP'den beni aradilar, soruyorlar "Tansu Ciller Sabetayci mi?" Tansu Ciller'in babasi, Mustafa Necati Ciller'di galiba adi, 1924 mubadelesi sirasinda ya Son Saat ya da Vaki gazetesinde muhabirdi ve Karakas Rustu'yu birebir izleyen biriydi. Cemaat tarafindan gorevlendirilmisti. Demek istedigimi, bir kisini Sabetayci olmasi, ille de bir dinî inanci surdurmesi demek degil, o kulturun icinden gelmesi demek. Mesela, bir Sabetayci hicbir zaman Islam'a inanamaz, bu mumkun degil.

- Ciddi misiniz?

- Inandigini soyluyorsa da yalan soyler. Siz bana Seyhulislam olabilmis ya da Naksibendilik gibi bir tarikata girmis bir Sabetayci ya da Istanbul'un varoslarinda yasayan bir Sabetayci gosterirsiniz, ben de size "Evet, yanilmisim, bu adamani durumu farkli" derim. Sabetaycilar, Istanbul'da bile gettolar halinde yasiyorlar, Etiler-Tesvikiye-Macka ucgeninde. Etraflarindaki insanlar koyluler, Anadolu'dan gelip gecim sikintisi cekenler degil ki. Boyle bir ekonomik seviyede olan adamin getirdigi Islam anlayisiyla, Anadolu'dan cikmis bir adamin Islam anlayisi ayni olabilir mi?

- Onlarin Islam anlayisi kulturel bir jestler toplamindan mi olusuyor?

- Ben onlarin Islam'i kabul ettiklerine inanmiyorum. Zaten gecenlerde Can Paker, Milliyet gazetesinde "Islam modernize olmak zorundadir ve bir Protestan Islam'a gitmek zorundayiz" dedi. Bunu soylerken ciddiydi ve Turkiye'de islerin bu yonde ilerleyeceginden de kuskunuz olmasin. Ote taraftan, Turkiye'deki laiklik uygulamalarindan Yahudi cemaati de zarar gordu, sadece Islamcilar degil. 20 bin kisilik Yahudi cemaati 'Laik konsey' diye bir konsey kurdu ki boyle bir sey dunyanin hicbir yerinde yok.

- Bu durumda Kemal Dervis..

- Kemal Dervis'in Sabetayci oldugunu, simdi size bir makale vereyim ve hemen.. Kemal Dervis, Ismail Cem, Rahsen Ecevit ve can Paker dortlusu.. Can Pakerle ben akrabayim. Can Paker'in esi olan Mihriban hanim, benim annemin teyzesinin oglu olan Yasar Malta'yla Yeni Tekstil diye bir sirkette ortak. Size sozunu ettigim bircok insanla da akrabayim zaten, yani size verdigim bilgilerin cogu aile kaynaklarindan geliyor, asparagas degil.

- Sabetayist olduklarini belirttiginiz bu dortlu..

- Turkiye'de iktidara dogru geliyorlar. Hukumetler ustu bir konumdaki Kemal Dervis.. Kemal Dervis Turkiye'ye getirildi ve yaptigi hicbir seyden oturu siyasi sorumlulugu yok. Demokratik sistemde boyle bir sey olabilir mi? Bu adam bakan, siyasi sorumlulugu nasil olmaz?

- Siz bunu nasil acikliyorsunuz?

- Turkiye Cumhuriyeti kanunlari Sabetaycilara farkli, diger insanlara farkli uygulanir. Bunun bir ornegi, Halil Bezmen. 1994'te Amerika'ya gitti ve "Ben Yahudi'yim, Turkiye'de baski goruyorum" dedi. Halil Bezmen mesela Kurt olsaydi, Amerika'da "Ben Kurt'um, baski goruyorum" deseydi ne olurdu? Devlet Guvenlik Mahkemeleri Halil Bezmen hakkinda dava acardi ve vatandasliktan cikarilmasi icin ugrasirlardi. Hicbir DGM, Halil Bezmen'in "Ben Yahudi'yim ve baski goruyorum" lafini bir suc kabul ederek dava acmadilar. Cunku acamazlardi.

- Neden?

- Cunku, Turkiye'de uzun yillar ceza davalarinda bilirkisi olan Prof. Dr. Sahir Erman Sabetayciydi. Size verdigim, Sisli Terakki Lisesi'nin Vakfi'nin genel kurulunu gosteren belgeye dikkat edin. [Terakki Vakfi Genel Kurulu'nu gosteren iki sayfalik bir brosurde vsekiali fotograflari bulunan uyelerden soz etmeye basliyor.] Vakfin Baskan Yardimcisi Bulent Tanla su anda CHP'de ikinci adamdir. Yan tarafta Prof. Dr. Hasan Erman'in fotografi goruluyor; sozu gecen Sahir Erman'in ogludur Hasan Erman ve Istanbul Universitesi'nde ogretim uyesidir. 1972'de Inonu'yu deviren raporu yazan Prof. Dr. Ahmet Yucekok'u goruyoruz sayfanin altinda; o da su anda aktif olarak siyasetin icinde. Arka sayfanin basinda, Kemal Dervis'in yakin dostu Asaf Savas Akad var, Sabetaycidir kendisi. Ah, Can Paker de bu okulda, ne tesaduf! Asagida, TESEV'in cok onemli bir uyesi ve Turkiye Sabetaycilarinin siyasi orgutlenmesini saglayan adamlardan biri olan Prof. Dr. Ilter Turan'la karsilasiyoruz. Bu insanlarin cok kisa surede yukseleceklerini ve Turkiye'de cok onemli yerlere geleceklerini, Jarusalem Report dergisine yazdim. Bu adamlar, Amerika'ya gidip "Biz Yahudi'yiz, bakin adamin biri yazdi, kendisi tarihcidir, dogru soyluyor, bize yardim edin" dediler ve Yahudi lobisi bunlara yardim ediyor, bu kadar basit. Soylediklerim sizi sasirtmasin. Simdi bu adamlara karsi Turkiye mahkemeleri bir dava yurutebilir mi?

- Madem oyle, kac Sayetayist oldugunu soyleyin.

- Ben, 1924'te 25 bin Sabetayci geldigini biliyorum. Bugune kadar da toplam nufusun 100 bin civarina ulastigini tahmin ediyorum.

- 1924'ten bugune, Sabetaycilar hic asimile olmadan bugunlere geldiler, oyle mi?

- 1950'lerde cemaat icinde asimilasyon evlilikler yoluyla basladi.

- Gunumuze donelim.

- 1970'lerden itibaren CHP icinde bir degisim yasandi. Ismet Inonu'nun ekibine karsi Rahsan Ecevit bir ekip kurdu. Bu ekibin onde gelen isimleri Bulent Tanla, Ilter Turan ve Ahmet Yucekok'tu. Rahsan hanim, o tarihte, pek cok Sabetayciyi biraraya getirdi. Zaten, Robert Koleji yillarinda mesela Mehmet Isfan'la bu hanimefendi sinif arkadasiydi. Mehmet Isfan Sabetaycidir ve eski Istanbul Belediye Baskani Ahmet Isfan'in akrabasidir. Benzer sekilde Nese Dervis Deris ya da Nur Dervis de Kemal Dervis'in akrabasi olup, Rahsan Hanim'la Robert Kolej'den bagi olan insanlardir. Kemal Dervis Turkiye'ye getirildigi zaman da belirttim, Turkiye yeni bir Ittihat ve Terakki donemi yasiyor. Talat - Enver ve Cemal Passalarin yerine Ismail Cem, Rahsan Ecevit ve Kemal Dervis getirilmistir. IMF heyetinde de Turkiye'de de Kemal Dervis'ten cok daha iyi iktisatcilar oldugu halde Kemal Dervis getirildi cunku Rahsan hanimin istedigi biriydi ve Sabetayciydi. Rahsan Ecevit, Kemal Dervis'le beraber Turkiye'ye yeni bir model getirmek istedi. Bunu 1970'lerde denemis fakat basaramamislardi. Onlerindeki en buyuk engel de MHP'ydi. MHP durumun farkinda degildi. CHP "Biz ortani solundayiz" ifadesiyle bir sol modeli gelistirmeyi calisiyordu. Ve bu model aslinda bir Cavusesku Romanya'si veya Tito Yugoslavyasi modeli olacakti fakat bu engellendi, ardindan da 12 Eylul ihtilali oldu. 12 Eylul'de kac tane Sabetayci tutuklandi bakalim. Ismail Cem o zaman aktif olaraksiyasetin icindeydi, tutuklanmadi. Bulent Tanla tutuklanmadi. Haklarinda dava dahi acilmadi.

- Ordu bilerek mi tutuklamadi yani?

- Askerlerin icinde de Sabetaycilar var. Mesela gecmisteki Genelkurmay Baskanlarindan Refik Tulga Sabetayci kokenliydi. Belki de ailesi bunu yalanlar. Burada ciddi bir problem var: Bir Sabetayci, "Ben Sabetayci degilim" diyebilir. Mesela, Orhan Pamuk, Aksiyon dergisinde aciklama yapiyor ve "Ben Sabetayci degilim" diyor. Bu bey, eski Istanbul Valisi Muhittin Ustundag'in akrabasidir. Yalcin Kucuk'un soyledigi cok ilginc bir sey var. Diyor ki "Turkiye'de bir insanin bir yere gelebilmesi icin Sabetayci olmasi gerekiyor." Ben de buna katiliyorum.

- Orhan Pamuk'un "buyuk romanci" olmasinin yaninda AB vb. Konularda beyanatlar vermesi sizce, Sabetayci olusuyla mi alakali?

- Sorarim size, mesela Can Paker kimdir? Henkel adli firmanin genel mudurudur. Isadami degildir, maasli mudurdur. Can paker ayni zamanda TESEV'in baskanidir. Bu beyefendi her hafta NTV'ye cikiyor, neden sizce? Cunku NTV'nin sahibi Sahenk ailesidir. Sahenk ailesi Nigdelidir, ama Selanik gocmeni bir ailedir. Osmanli Bankasi ve Garanti Bankasi da bu grubunudur ve demec verebilecek bircok adamlari oldugu halde neden Can Paker'i her hafta agirliyorlar? Cunku, Can Paker gelecegin basbakani olarak yetistirilen bir Sabetaycidir.

- Can Paker basbakan olacak oyle mi? Bu kadar basit mi sizce?

- Evet. Bakin, Turkiye bu kadar basit yonetiliyor. 200 milyar dolara yakin ic ve dis borcu olan bir ulke, eger oksurmek icin Amerika'dan izin aliyorsa ve bugun Turkiye'de yasayanlarin cogu bir sekilde kapagi Amerika'ya atip colugumu cocugumu Amerika'da okutayim diye dua ediyorsa, Turkiye'de Ingilizce egitim veren okullardan cikan insanlar birinci sinif, geride kalanlar ikinci sinif vatandas oluyorsa, siz bunu secseniz de secmeseniz de bu olur. Ya secimle olur ya da 28 Subat sureci gibi, Cevik Bir gibi Sabetayci bir subayin yaptigi bir hareketle...

- Bir saniye siz Cevik Bir'e Sabetayci mi..

- Evet, bunu kendisi acikladi zaten. Simdi bana oyle sorular soruyorsunuz ki sasiriyorum. Yalcin Kucuk de Cevik Bir'in Sabetayci oldugunu ima ediyor ama acikca soylemiyor. Cunku cekiniyor. Ben bunlari soyluyorum cunku bir akademiye bagli degilim, bir cemaat tarihcisiyim.

- Soylediklerinize gore, Turkiye'de Sabetayci bir siyasi ekip ve onlarin bir siyasi projesi var. Anladigim kadariyla da Turkiye'nin ekonomik bunalimindan istifade etmeye dayali bir proje bu ve pek de hayirhah degil. Bunu mu diyorsunuz?

- Sosyal bilimlerde olaylar bizi bir yere goturur. 1919'da Turkiye'de Wilson Prensipleri Cemiyeti adli bir cemiyet kuruldu. Bu cemiyeti kuranlardan biri Ahmet Emin Yalman ki Sabetaycidir, oteki Rasih Nuri ileri (o da sabetaycidir], bir digeri de Halide Edip Adivar'dir, o da Sabetayci kokenlidir. Bu insanlar Turkiye'de Amerikan mandasi kurulmasi icin Baskan Wilson'a rapor hazirlayip sunmuslardir. O tarihlerde Ataturk, Sivas Kongresi'nde mandaya karsi cikmistir ve Nutuk'ta da Ahmet Emin Yalman'I mandayi destekledigi icin, isim vermeden fakat cok acik bir bicimde elestirmistir. Simdi seksen sene sonrasina bakiyoruz: Bugun Turk halki arasinda Amerikan mandasi ister misiniz diye bir oylama yapilsa, ben sonucun isteriz seklinde cikacagini dusunuyorum.

- Yani bu iyi bir durum mu?

- Ben bir arastirmaciyim, olaylari iyi ya da kotu diye degerlendirmem.

- Nasil yani? Bir ulkenin bagimsizligindan vazgecmesi iyi bir sey olabilir mi?

- Bunu o ulkede yasayan insanlara sormak gerek.

- İnsanlarin politik olarak umitlerinin tukenmesi ya da tuketilmesi soz konusu demek ki?

- Bu tamamen ayri bir konu.

- Ayri degil, butunuyle bunun icine yerlesen, icinden cikan bir konu. Biz Osmanli'yi neyle sucladik? Duyun-u Umumiye idaresiyle sucladik. Bugun Turkiye'de yeni bir Duyun-i Umumiye idaresi olarak IMF heyeti var. Osmanli'yi vatana ihanetle suclayanlar, yarin bu yonetimi de ayni sebeple suclayabileceklerdir.

- Simdi neden bu durum aciga vurulmuyor?

- Cunku Sabetayci kokenli politikacilar cok buyuk miktarda para dagitiyorlar. Mesela, cok merak ediyorum TESEV adli vakif ABD hukumetinden ya da ABD'deki sivil toplum orgutlerinden ne kadar para aliyor ve bu paralarla kimlere is yaptiriyor? TESEV'in destekledigi bazi gazeteciler var. Bunlardan biri kim biliyor musunuz? Can Paker'in kizkardesi olan Canan Barlas'in kocasi Mehmet Barlas.

- Mehmet Barlas su anda Yeni Safak'ta yaziyor ve gazete icinde muteber bir konumda. Esi Sabetayist oldugu icin Sabetayist kulturle yakindan iliskili oldugunu soyluyorsunuz yani Mehmet Barlas'in?

- Evet, bunu soyluyorum.

- Mehmet Barlas'la Yeni Safak arasindaki..

- Bunu bana sormayin, Mehmet Barlas'a 10 bin dolar maas veren Yeni Safak'in idarecilerine sorun.

- Sizin yorumunuzu soruyorum. Yani Islamcilarla..

- Bakin, Turkiye'de birinci sinif vatandaslar ve ikinci sinif vatandaslar var. Diger ayrimlar bunun gerisindedir. Islamcilarin konumunu ve fonksiyonunu hesap disi tutamazsiniz. Erbakan, orduyla en cok didisen kisi oldugu halde 28 Subat kararlarinin altina imza atmadi mi? Bugun en cok tartisilan meselelerden biri de bu. Ben Turkiye'de bir model oldugunu soyluyorum. Bunu kabul etmek size agir geliyor. 1970'lerde Vietnam bu modeli kabul etmedi ve Amerika'yla savasti. Bagimsizligini korudu. Iran ve Kuba da bunu yapti, simdi de Kuzey Kore yapiyor. Bu ulkelerin halini goruyorsunuz. Amerikalilar, her ulkede kendilerine destek olacak adamlari bulurlar, secerler. Bu insanlarla birtakim maddi iliskiler kurarlar, ABD'de yasama imkani ve benzeri avantajlar saglarlar. Sadece Turkiye'de degil, her yerde boyledir. Turk halki, kendisinin bagimsiz oldugu gibi yanlis bir inanci tasiyor. Halbuki bagimsizlik maddiyatla olur. Ben bu duruma Turkiye'de yasayan biri olarak uzuluyorum. Aksi takdirde bu insanlari boyle acikca desifre etmezdim. Yine de benim size bunlari anlatmamin bir anlami yok. Cunku yarin Mehmet Barlas cikip "Ben Sabetayci degilim" diyecek. Soyledi de zaten. Benzer sekilde ben iki sene once DSP'yi Rahsan Ecevit'in yonettigin soyledigimde Mehmet Sevket Eygi de Abdurrahman Dilipak da buna gulup gecerdi. Bugun Rahsan hanimin konumunu goruyorsunuz. Milletvekili olmayan, hukumet icinde hicbir agirligi olmayan biri oldugu halde bugun bir partiyi fiilen yonetmektedir. Ve 30 Agustos'a kadar Silahli Kuvvetler'den Kivrikoglu'nun gitmesi ve sonra da Rahsan Ecevit'in cumhurbaskani olmasi saglanacaktir.

- Yapmayin lutfen bu Muppet Show [Tv.'de yayinlanan bir kukla sovu] gibi bir sey.

- Goreceksiniz.

- Turkiye'nin ilk kadin cumhurbaskani, 81 yasini asmis Rahsan hanim mi olacak yani?

- Kivrikoglu gittikten sonra, orduda yukselecek Sabetayci subaylar var. Gene 28 Subat benzeri bir surec yasanacak. Libya Lideri Muammer Kaddafi "28 Subat surecinde Sabetaycilarin parmagi var" dediginde bu adamlar Libya'yla iliskileri kesmeye kalktilar. Ayni askerler, Cavik Bir Amerika'da Yahudi oldugunu soyledigi zaman neden bir sey yapmadilar? Ne demek istedigimi anlatabiliyor muyum? Rahsan Ecevit Turkiye'nin ilk kadin cumhurbaskani olacak. Ben bunlari 1998'de yazdim ama Turkiye'de yazmadim cunku bunlar beni Turk siyasi hayati acisindan degil Yahudi cografyasi acisindan ilgilendiriyor.

- Yani Yahudilere durumu bildirmek icin mi yaziyorsunuz?

- Ben Yahudilere sunu soyledim: Turkiye, dunyada anti-semitizmin olmadigi ender ulkelerden biri. Ve Turkiye'de Yahudilerin ve Sabetaycilarin hicbir problemi yoktur.

- Ismail Cem, Yunan Disisleri Bakaniyla birlikte Cenin'deki katliam ve Ramallah'ta yasananlardan oturu Israil'e gitti. Yorgo Papandreu'nun annesi de Musevi'dir. Bir Yunan gazetesi, 1999'da, Turk-Yunan barisini Yahudiler saglayacak seklinde bir yazi yayinlamis. Bahsettigim ziyaretin Filistinliler acisindan hicbir islevi olmadi. Hatirlarsiniz, cumhurbaskanligi secimine Ismail Cem girmisti. Ben o tarihte Ismail Cem'in cumhurbaskani olmak istedigini yazdim, az kalsin seciliyordu.

- Fakat secilmedi?

- Meclis'teki adamlar, Turkiye'yi kendilerinin yonettigi zehabina kapildilar ve biz bu adami secmiyoruz dediler. E, secmezsen Rahsan Ecevit'I secersin birkac yil sonra.

- Sozunu ettiginiz Sabetayistler, Turkiye'nin Avrupa Birligi'ne girmesine ne diyorlar? Yoksa daha ziyade ABD ve Israil eksenli bir dis politikayi mi benimsiyorlar?

- AB'ye girilmesini istiyorlar ve zaten en cok da Sabetayci politikacilar destekliyor burnu, cunku AB sureci Turkiye'nin cehresini degistirecek ve muhtemelen de Bosna-Hersek'te yasananlari yasayacagiz.

- Ic savas mi cikacak sizce?

- Turkiye zaten buna dogru gidiyor.

- Ne kadar ic karartici ve sinir bozucu sozler sarfediyorsunuz.

- Beni gorevim sizi mutlu edecek sozler degil gercekleri soylemek.

- Peki, ic savasin taraflari kim olacak?

- Bu konu o kadar tuhaf ki, 1980 oncesinde catisan taraflar ne oldu? Bir anda yokoldular. Turkiye'de bu tip olaylar her zaman suni olarak uretilir. Bizim insanlarimiz da saf ve temiz olduklari icin aldanirlar.

- AB'yle bunun ne alakasi var? Yani nufusunuzun bir kismini yokedin oyle gelin mi diyecekler?

- Bilmiyorum. Bosna olayi benim cok ilgimi cekmisti. Avrupa'nin ortasinda bir soykirim yapildi. Ve buna Ingilizler karsi cikti. Teatcher, "Bu bir soykirim" dedi ama Avrupalilar hicbir sey yapmadi. Bugun Sirbistan'in AB'ye girmesi tartisiliyor.

-Turkiye'deki Sabetayistleri muthis bir guc odagi olarak sunuyorsunuz. Bu insanlarin karsisinda yer alan bir baska guclu unsur yok mu?

- Var, mesela Cerkezler var.

- Nasil yani?

- Devlet yonetiminde gorev alan Cerkez kokenli insanlar var. Ideolojik bir ayrim yapmak gerekirse... Sabetaycilarin karsisinda onlar kadar kuvvetli hicbir kesim yok.

- Abarttiniz.

- Abartmadim.

- Tayyip Erdogan ve cevresine ne diyeceksiniz?

- Yapmayin lutfen, Tayyip Erdogan'i ciddiye almiyorum. Amerika'nin bize cizdigi bir rota var. Siz bu rotayi kabul etmiyorsaniz, odersiniz borclarinizi, Turkiye'de bir idari reforma gidersiniz ve Amerikalilarin etkisini azaltacak bazi isler yaparsiniz. Kurallar koyarsiniz, mesela, Turkiye'de memur olan kisiler Amerika'ya gitmeyecek, dersiniz. Bunu yapamadiginiz ve Amerika'ya gobekten bagli oldugunuz surece bir sey yapamazsiniz.

- "Buna niyeti olan kimse yok" mu diyorsunuz?

- Yok. Ben duymadim.

- Cevik Bir genelkurmay baskani olma yolundaydi. Ve siz onun bir Sabetayci oldugunu soyluyorsunuz. Fakat onu ekarte ettiler?

- Cevik Bir cok hatalar yapti.

- Mustafa Kemal'in Ittihat ve Terakki'yi giderdigini de siz soylediniz.

- Orada Sabetaycilar onemli bir tarihî hata yaptilar. 1915 Ermeni olaylarinda Nazim'in ve Cavit'in cok ciddi rolleri vardi. Bu olayi onlar planlamisti. Cunku Ermeniler Yahudiler karsisindaki en buyuk siyasi guctu. Bugun Turkiye'de 28 Subat surecinin zararli oldugu ortaya cikti cunku 28 Subat Ecevit'i getirdi. Ismail Cem'in cumhurbaskani olmasini engellediler, onu secmediler ama iste Kemal Dervis geldi baslarina. Ayrica, Dervis cok celiskili demecler verdi. Secim olursa basimiz yanar diyen adam,simdi secim olsun ben aktif politikaya girecegim diyor. Size daha ne anlatayim. Yeni Safak'ta uc kisi var, bunlara dikkat edin. Bunlardan biri Cengiz Candar'dir, Sabetaycidir ve bunu Salom gazetesine verdigi beyanatta belirtmistir. Ikincisi, Mehmet Barlas. Ucuncusu de annesi Sabetayci kokenli olan Nazli Ilicak'tir. Butun bunlari anlatmanin durumu degistirmeyecegini de belirtmek gerek. Kimsenin umursadigi da yok zaten. Bana oyle acayip mektuplar geliyor ki. Adamin biri, Millî Egitim Bakanligi'nin bilmem hangi subesinde sef, mudur yardimcisi olmak istiyor ve bana diyor ki "Ilgaz Bey, benim de Sabetayci oldugumu yazarsaniz beni mudur yardimcisi yaparlar" Durum bu noktaya gelmis. Size bir cirpida dort tane Sabetayci disisleri bakani sayabilirim: Tansu Ciller, Ismail Cem, Emre Gonensay, Coskun Kirca. Kurtler de dahil hicbir etnik grubun dort disisleri bakani yok. Cunku boyle bir organizasyon yok.

-Yani Sabetaycilar diye bir grup var ve Turkiye'nin uzerine coreklenmisler..

- Coreklenmis demeyelim. Sabetaycilar bir menfaat grubu haline gelmis durumdalar.Osmanli'da Sabetaycilar hicbir siyasi orgutlenme icinde degilken, 350 sene asimile olmadan yasamislardi. 1924'ten bu yana ise Sabetaycilik yuzde 70 asimile olmustur. Uc kusak sonra Sabetayci diye bir sey kalmayacak.

- Sizin asil meseleniz bu mu? Yani Sabetaycilar bakan oluyorlar ve Sabetaycilik bundan zarar goruyor?

- Sabetaycilar, Sabetayciliklari sayesinde ABD lobisinden acik destek aliyorlar. Kendi menfaatleri ugruna cemaatin menfaatlerini feda ediyorlar.

- Islamci bir dostum disisleri bakani olsa bu beni memnun eder. Sizde durum neden tam tersi?

- Sabetayci biri olan Can Paker "Islam'da reform yapilmali" dediginde siz buna karsi nefret duymuyor musunuz? "Kardesim sana ne, sen ne karisiyorsun Islam'a" diyorsunuz. bu kime zarar veriyor? Sabetaycilara. Bir adamin Sabetayci oldugu soylendiginde artik bu bir hakaret sayiliyor. Halbuki Sabetayci da sizin gibi bir insan. Sizden bir farki yok.

- Yahudilik meselesine donelim. Siz Yahudi olmayi basardiniz. Diger Sabetaycilara da oneriyor musunuz?

- Kimseye bir sey soylemiyorum. Turkiye'de din degistirebilmek icin bir mahkemeden karar almak gerekiyor. Bu cok uzun bir surectir. Ben mahkemeye basvurdugumda Hurriyet gazetesinde haber oldu. Televizyonlara falan ciktim.

- Kendimi maymun gibi hissettim. Ama konuyu kamuoyuna duyurabilmek icin de baska carem yoktu. Benim ozel problemimdi; yani ben homoseksuel de olabilirdim ve homoseksuelligimi tescil ettirmeye calisabilirdim. Yani Yahudi oldugumu onaylatabilmek icin televizyona cikmak, bir kamuoyu baskisi olusturmak zorunda kaldim.

- Son olarak Sukru Sina Gurel..

- Sukru Sina Gurel Sabetaycidir, istedigi kadar degilim desin. Sina isminden de bu anlasiliyor. Siz hic Turkiye'de ben Sabetayciyim diyen adam gordunuz mu?

- Sukru Sina Gurel DSP'nin basina mi geterlecek sizce?

- Rahsan Ecevit'i ikna edemedikce hic kimse istedigini yapamaz. Can Paker'I buyuk ihtimalle ANAP'a getirecekler. DSP'den Ismail Cem'i ayirip Kemal Dervis'le birlikte CHP'ye yollayacaklar. DSP'de bir Sabetayci olacak ama artik Sina Gurel mi olur baskasi mi bilemiyorum.Fakat neticede ANAP-DYP-CHP koalisyonu, DSP muhalefeti olacak. Ve bunu da en cok Islamcilar destekleyecek Nasil AB'ye girelim diye bu kadar destekliyonlarsa...

- Sacma. Islamcilar bunu niye desteklesin ki?

- Yahu, Tayyip Erdogan Mehmet Barlas'tan destek alan bir adam. Turkiye'de iktidara gelmek isteyen bir kisinin Amerikan Musevi lobisiyle iliski kurmasi zorunludur.

- Saadet Partisi de sizin hesabiniza gore bu tuhafligi t-destekleyecek, oyle mi?

- 1980'lerde yasananlardan sonra Ecevit'lerin bir daha iktidara gelmeleri mumkun muydu? Degildi ama geldiler. N'oldu MHP'ye? 1974 senesini gazetelerini okuyun. Turkiye'de MHP bunlarla catisiyordu. Simdi bunlarla koalisyon kurdu. O zaman kursalardi 1980 ihtilalini yasamazdik.

- Husamettin Ozkan'in dislanmasi, Sabetayist olmadigindan mi?

- Hep soylerim, Rahsan hanim, Golda Meir'e benzer. Yapisi, karakteri, fikriyati onun aynisidir. Golda Meir nasil baskici, hicbir sekilde demokrasi tanimayan, Israil'in kurtulusu icin butun Arap dunyasinin yokedilmesini savunan biriyse, Rahsan hanim da ayni seyi Islamcilar icin dusunen biridir. Israil'de de bazi kisisel konusmalarinda bunu soylemis. 81 yasinda oldugu icin de Rahsan hanimi kucumsemeyin, 70 yasinin altinda olup da onun ciklet gibi cignedigi insanlar var. 1972'de Inonu'yu devirdigi zaman soyledigi meshur bir sozu var, "Ben, Varlik Vergisi'nin intikamini aldim" dedi. Ataturk'un yakin silah arkadasini CHP'den atabilmis olan bir insandan bahsediyoruz. Ayrica daha en az 20 sene yasayacagina da kesin gozuyle bakiyorum.

======================================================================

 SEBATAYCILIK                                                      Tarih: 26.02.2003

 

Ilgaz Zorlu
 

         



Bu yazı, kendiside bir Sebataycı olan Ilgaz Zorlu'nun "http://abone.turk.net/ilgazzorlu" adlı sitesinden aynen alınmıştır. Ilgaz Zorlu'nun sitesinde konu ile ilgili daha aynıtılı yazılar bulunmaktadır..



 

Tarihte yaşanmış bazı öyle olaylar vardır ki etkileri sadece yaşandıkları dönemle sınırlı kalmamış çok uzunca bir süre devam ederek pek çok başka olaya da kaynaklık etmiştir.


Sabetaycılık veya bilimsel literatürde genel olarak kullanılan şekliyle "Dönmelik" hareketi de bunlardan biridir. Fakat bu hareket ne yazık ki o kadar fazla etkili olmuştur ki, yaşandığı dönem sonrasından günümüze kadar süren etkileri modern Türkiye'nin tarihinde belirleyici olmuştur. Belki de sırf bu sebeple araştırılmaması konusunda daima baskılar olmuş, kapatılması ve konuşulmaması için özel bir çaba sarfedilmiştir. Konuyu araştıran kişiler daima engellenmiş, Türkiye tarihini araştıran şöhret sahibi bilimadamları dahi savundukları bilimsel araştırma ilkelerinin dışına çıkarak konuyu görmezden gelmişlerdir. Bu yazı Türkiye'nin bu çok önemli hareketini ve bu harekete bağlı olarak doğan ve hala devam eden cemaatlerin tarihini konu edinmiştir.

Yahudi dinsel sistemi iki ana düşünce üzerinde gelişmiştir. İlki "Torah-Talmud" ekolü, ikincisi ise "Torah-Kabbala" ekolüdür. Musa'ya (Moşe) Sina'da indiğine inanılan ve Türkçe'de Tevrat olarak bilinen kutsal metinlerin aslında Musa'ya verilen kısmı beş tanedir ve buna "Torah" denmektedir. Fakat daha sonra gelen peygamberlerin yorumlamalarına dayalı olan diğer kitaplar da vardır ki, bunlar "Neviim" ve "Ketuvim" olarak tanınırlar ve Torah ile beraber bunlara "Tanah" (Tevrat=Ahd-i Atik) denilmektedir. Bu kutsal metinlerin yorumlanmaları ve günlük hayata geçirilmeleri konusu daima bazı tartışmalara yolaçmıştır. İşte bu dönemde "Talmud" ortaya çıkar. Talmud hahamların Tevrat yorumlarıdır ve ortodoks Yahudiliğin temelini teşkil eden bir kaynaktır. Oysa daha sonraları İspanya Diasporası'nda (altın çağ) ortaya çıkan bir diğer anonim kaynak daha vardır ki bu da "Kabbala"dır. Kabbala tamamen mistik Yahudiliğin bir kaynağıdır ve kaynakları konusunda hala tartışmalar vardır, dini pratiklerdeki yeri konusu da çok açık değildir. Yahudiler genel olarak Kabbala'nın gizemli ve çekici dünyasından etkilenmişlerse de genelde korkuyla yaklaştıkları da bir gerçektir.



Bugünkü İsrail dinî otoritelerinin de Kabbalizme karşı çok sempati taşıdıkları söylenemez.


Talmud'un ve Kabbala'nın Torah'a karşı bakışları çok farklı olmuştur. Talmudist yaklaşım Torah'ı bir yasaklamalar bütünü olarak ele alıp, Tanrının insanları cezalandıran kurallar koyan bir güç olduğundan hareket etmektedir. Talmudistler Tanah'a dayanarak çıkardıkları "Mitzvotlar" (uyulması gerekli kurallar) yoluyla insan hayatını sınırlandırmaktadırlar. Onlara göre insan bu dünyaya bir sınav vermek için gelmiştir ve tamamen Tanrının gücü karşısında olduğunu bilerek hareket etmelidir. Bu görüş ve sıkı kurallar altında beş bin yıl boyunca ezilen Yahudi bireyi gettosunda tamamen dış dünyaya kapalı ve gizlilik içinde yaşamaya başlamıştır. Oysa Kabbala Talmud'dan bu yönüyle ayrılmaktadır. Kabbala Tanrıyı bir enerji olarak algılar ve insanın yaptığı eylemlerin negatif veya pozitif enerjinin bir parçası olduğuna inanır. Kabbalist, Tanrıyı ceza veren ve kurallar koyan biri olarak değil, aksine insanı özgür bırakan fakat kötülüklere karşı ona "tavsiyelerde" bulunan bir koruyucu olarak algılamaktadır. İnsanın Tanrıya yakarışları (dua) Talmudçulukta olduğu gibi bir ödev değil, aksine insanı rahatlatan bir eylem olarak benimsenir. Tanrıdan korkan insan O'nu nasıl sever sorusunu "arkadaşını kendin gibi sev" felsefesiyle özdeş kılan Kabbalistler Tanrıya ulaşmaya, "Adam Kadmon" (üstün insan) olmaya gayret etmektedirler. Talmud'un sınırcı ve kuralcı yaklaşımına karşı Kabbala tamamen serbest bırakmaktadır bireyi.


İşte bin yıllar boyunca ortodokslar ile Kabbalistler arasındaki temel sorun burada yatmıştır. Fakat Yahudiliğin kendine özgü dekoru içinde bu iki zıt düşünce çatışmamaya gayret etmiş, birbirini dışlamamaya çalışmış, Talmudistler Kabbalistleri daima ihtiyatla fakat reddetmeden izlemişlerdir. Ancak çoğu kez yorumlarında da Kabbala'daki kelime-sayı bağlantılarını kullanmaktan da kaçınmamışlardır. Bu iki düşüncenin belki de en temel ortak noktalarından biri mesih inancı olmuştur. Talmudistler direkt olarak Torah'ta olmamasına karşın, ayetlere verilen birtakım anlamlar ile Kabbala kaynaklı olan mesihî düşünceyi kabul etmişlerdir. Kabbala ise kurtuluşu tamamaen mesih üzerine odaklamıştır. Luria'nın teorileri ile mesihçilik adeta bir öngörü haline gelmiştir. O kadar ki, sayısal hesaplamalar ve yöntemler hep mesihin geliş tarihi üzerine yoğunlaşmıştır. Daniel ve İşaya'daki ayetler gizemli bir yöntemle sorgulanmış ve kurtuluş tarihi belirginleştirmeye çalışılmıştır. Fakat bu çabalar ortodoksların katı kurallarına karşı illegal olarak yapılagelmiştir.


Kabbala her zaman gizlidir, gerek sözlü olan kısım ve gerekse "Zohar"a ve "Sefer Yetzirah"a dayalı olan bölümler her zaman gizli bir atmosferde incelenmiştir. Kabbalist, Tanrısal gücü keşfetmek için dinsel kurallara uymak gerekliliğine inanmakta ve eğer bunları yapmadan Kabbala yaparsa felâketler yaşanacağına inanmaktadır. Bu o kadar büyük bir gizdir ki halâ binlerce yıllık metinler sadece sözlü olarak Zfat'ta veya Galil'de (İsrail) tarikat üyeleri arasında dış dünyaya kapalı olarak tartışılmaktadır. Talmud ve Kabbala'nın rekabeti XVI. yüz yıl sonrasında doruğa çıkar. Zfat'a Polonya'dan gelen Rav İzak Luria Aşkenazi bu kentte kurduğu Kabalistik eğitim veren kolejiyle bir akımın başlatıcısı olur.


"Zfat Aslanları" olarak kendilerini tanıtan bu grup mesihî kurtuluş doktrinini temel alarak dini bir takım sonuçlara ulaşırlar. "Tzimzum" (büzülme), "Tikun" (tamirat, kurtuluş) kavramları burada önem kazanmaktadır. Luria yaratılışı bir kırılma teorisi ile özetlemektedir ve tamirat ancak mesihin gelişiyle olacaktır demektedir. Bu bekleyiş tüm Yahudi cemaatlerinde hızla yayılır, birbiri ardınca gelen katliamlar ve baskılar mesihî dönemin adeta habercisi olarak kabul edilir. Luria'nın ölümü sonrasında da bu ümit devam etmektedir, 1600'lü yıllara gelindiğinde ise had safhaya ulaşır.


Sabetay Sevi (Zwi=Sebi) 1622 yılında o dönemin en önemli Yahudi cemaatlerinden birinin yaşadığı İzmir'de doğar. Küçük yaşlardan itibaren dinî bir atmosferde büyür ve ailesinin isteklerinin tersine dinî bir eğitim alır. Bu dinî eğitim onu zamanla Kabbala'nın içine doğru iter. Kendi ruhî yapısının da elverişli olmasından dolayı genç yaşta mistik bir hayat tarzını benimsemiştir. Sevi'nin Zohar ile tanışması ve ardından da Luria'nın fikirlerini öğrenmesine paralel olarak gelişen düşünceleri başlarda pek fazla dikkate alınmaz. O İsrail ulusunun dünyanın her tarafında yaşadığı sıkıntılı ve acılarla dolu yaşantısını kendisine mal etmektedir. Ona göre mesihî kurtuluşun gerçekleşmesine az bir zaman vardır. Genç Sabetay mesih olduğu iddiasıyla sinagoglarda vaazlar vermeye başlar. Tamamen Zohar'a dayanan bazı yorumlar yapar, geleneksel olan dinî kuralları hiçe sayarak yeni düzenlemeler getirir, doğal olarak Yahudi cemaati onu dışlar. Yalnız özellikle Orta Avrupa'da meydana gelen Yahudi kıyımlarının yarattığı gerginlik ve korku da halkın mesih beklentisini kuvvetlendirmektedir.

Sabetay Sevi'nin hayatındaki dönüm noktası Gazze'li teolog Nathan Levi ile tanışması sonrasında olacaktır. Nathan, Sabetay Sevi'nin beklenen mesih olduğuna inanmaktadır ve Sevi'yi de buna inandırmıştır. Nathan, tüm Yahudi cemaatlerine mektuplar yazarak mesihin geldiğini ve mesihî dönemin başladığını belirtmektedir. Bu dönemde tüm kurallar ortadan kaldırılacaktır ve mesih, yeni tanrısal kurallar koyacaktır. Bunun ortodoks Yahudilerce kabul edilemez olduğu muhakkaktı ve kısa sürede cemaatler ikiye ayrıldı; Sevi'yi mesih kabul eden bazı cemaatler olmuşsa da genel olarak İzmir ve İstanbul cemaatleri ona karşıydılar. Fakat Sevi'nin hareketi beklenmedik bir hızla yayılmaya başladı, o kadar ki Amsterdam'dan Hamburg'a, Lugano'dan Kudüs'e Yahudiler gruplar halınde Osmanlı topraklarına gelmeye başladılar. Bu durum karşısında otoritelerini kaybetme korkusu içine giren Yahudi liderleri Sevi'yi öldürmeyi de başaramayınca, çareyi onu saraya ihbar etmekte buldular.


O zamana kadar saraydan herhangibir hareket gelmemesine karşılık bir anda kalabalıkların akını karşısında idareciler önlem almak durumunda kaldılar. Sevi tutuklanarak hapsedildi. Ancak bu müritlerini korkutacağına daha da güçlendirdi, hücresi bir kralınki gibiydi ve ziyaretçilerle dolup taşıyordu. Bu sıralarda siyasi ortam Osmanlı ülkesinde de karışıktı. Mehdi olduğu iddiasıyla ortaya çıkan bazı kişiler vardı ve Sevi'nin hareketi onlara göre Deccal'in işaretiydi, çünkü İslâm inancında Mehdi'nin gelişinden evvel Deccal'in geleceği rivayet olunmaktadır. Bu sıralarda, Sevi'nin çağdaşı olan Niyazi Mısri isminde bir şairi de dönemin önemli aktörlerinden biri olarak görmekteyiz. Mısri, Mehdi olduğu iddiasıyla ortaya çıkmıştı ve daha sonraları kaderi de tıpkı Sevi'ninki gibi olacaktı. Bazı kaynaklar bu iki din adamının İstanbul'da bir araya geldiğini yazmaktadırlar. 16 Eylül 1666'da Sevi divana çıkartılarak ölümü ve yaşamı arasında bir tercih yapmaya zorlanacaktır; ya müslüman olacaktır, ya da öldürülecektir. Sevi, İslâm dinini seçer. Sevi'nin din değiştirerek müslüman olması konusu oldukça tartışmalara açık bir meseledir. Tarihçiler bunu korkuya bağlı olarak algılamışlar ve Sevi'nin hareketinin düşünsel yapısını görmezden gelerek bunu basit bir sahte mesihlik hareketi olarak yorumlamışlardır. Sabetaycı kaynaklar bu konuda olabildiğince sessiz kalmışlardır, bunun nedeni Sevi'nin emirlerine dayanmaktadır. Sabetaycılığın daha sonra değinilecek dinî yapısında da görüleceği gibi inancın temelleri daima gizliliğe dayanmaktadır. Yalnız Zohar'da varolan bir inanca göre "mesih kendi cemaati tarafından kabul edilmeyeceği için bir başka dine geçecektir" ibaresi Sabetaycı tefsirlerinde anlatılmaktadır. İsa da yine aynı şekilde Yahudiler tarafından mesihliği kabul edilmeyerek ölüme mahkum ettirilmişti. Fakat Hıristiyan inancı onun öldüğünü kabul etmemiştir. Sevi, bizzat Nathan'ın yazdığı bir mektuba göre Yahudi cemaatinin yok edilmesini önlemek için bir din değişikliği yapmıştır. Fakat bu asla kalben yapılmamıştır ve daha sonraları Sevi'nin kayboluşundan evvel yaklaşmakta olan "Kipur" bayramı için Yugoslavya Yahudi Cemaatinden bir dua kitabı istemiş olması da bunun en önemli kanıtıdır. Ben daha evvelki makalelerimde de Sabetay Sevi'nin hayatı konusunda ayrıntılı bilgiler verdiğimden burada konuyu daha kısa tutmak istiyorum.


Ancak meraklıları için Gershom Scholem'in "The Mystical Messiah:Sabbatai Şevi" isimli devasa çalışması bu konudaki başyapıttır. Sonuçta Sevi kendisine verilen bir paye ile devlet hizmetine alınır (kapıcıbaşı). Fakat zamanla Sevi'nin bu dini gerçekte benimsemediği anlaşılacaktır ve kendisi Arnavutluk'a sürgün edilecektir. Onun Arnavutluk'a gitmesi sonrasında dinî prensiplerine inanan bir topluluk ortaya çıkmıştır. Bu topluluk onunla beraber değil onun kayboluşu sonrasında İslâm dinine toplu olarak geçmişlerdir ve Sabetay Sevi'nin mesih olduğuna inanan ve Kabbalizmin ışığında yepyeni bir Yahudi düşüncesini benimseyen Sabetaycılar tarih sahnesine çıkmışlardır. Sevi'nin Arnavutluk'ta bir mağarada kaybolduğu inancı vardır. Bu sebeple her sabah Sabetaycıların deniz kıyılarına giderek mesihi beklemeleri buna dayanmaktadır. Sevi'nin öldüğüne inanmayan müritleri onun tekrar geleceğini kabul etmektedirler.


Sevi'den sonra Yakov Qerido (kayınbiraderidir) cemaat yönetimine geçer. Fakat zamanla cemaat arasında bazı dinî konularda tartışmalar yaşanacaktır. Cemaat önce Yakov Qerido'nun Sevi'nin halifesi olduğunu benimseyen "Yakubîler" daha sonra da Sevi'ye bağlı kalanların oluşturduğu "Kapancılar" ve Baruhya Ruso isimli bir hahamın Sevi'nin halifesi olduğuna inanan "Karakaşlar" olarak üç gruba ayrılır. Bu gruplar zamanla kendi içlerinde yeni bir takım Kabbalistik yorumlar getirmişlerdir ve her birinin dinî inançları arasında farklılıklar olmuştur. Fakat Sevi'ye en bağlı olan grup Kapancılar olmuştur. Bu cemaatler 1924 yılına kadar Selânik'te birbiriyle ilişki kurmadan yaşamışlardır. Fakat özellikle XIX. yüz yıl sonrasında toplumsal hayata girmeye başlamışlardır.


Sabetaycıların dinî inançlarını tahlil ederken gözönüne alınması gereken nokta her cemaatin farklı özellikler taşımasıdır. Genel olarak bu cemaatlere bakıldığında bunlar içte Yahudi, dışta tamamen Müslüman bir kimlik içinde olmuşlardır. Benzet-benzeme prensibini esas alan Sabetaycılar Selânik'te kendilerine ait dinî mekânlarda dua ederlerdi ve bunlar dışarıdan farkedilemeyecek kadar gizli evlerdi. "Khal" veya "Ortaevi" denilen bu dinî merkezlerde "Hoca" (Kapancı), "Ogan" (Karakaş), "Peytan" (Yakubî) gibi sıfatlarla adlandırılan din adamları görev yapmaktaydılar. Bu din adamları cemaatin kendi okullarında eğitim görmekteydiler.

Kapancılar XX. yüz yılın ortalarına kadar süren aktif dinî yaşamlarında, Khal denilen dinî merkezleri kullandılar. Hoca veya "Sakallı" denilen din adamları belirli zamanlarda yapılan merasimleri yönetirdi. Dualar tamamen Yahudilerinki ile aynı olmakla beraber Sabetay Sevi için okunan şiirler mevcuttu ve bunların yanısıra "Mezmurlar" (Tehilim) denilen Tanah bölümü hergün okunmaktaydı. Cemaat bir organizasyon olarak birbirine bağlıydı, zenginlerden fakirlere doğru işleyen bir yardım mekanizması vardı. Zengin kişiler fakir olanlara yardım ederlerdi. Bu yardımlaşma o kadar ileri gitmişti ki Selânik'ten Türkiye'ye gelinirken her Sabetaycının gemi ücretini o dönemin en zengin kişilerinden olan tütüncü Kâzım Emin Efendi ödemişti. Kapancılar, dinî geleneklerinde Yahudiliğe en bağlı olan gruptu.


Karakaşlar, Sabetay Sevi'nin halifesi olarak kabul ettikleri Osman Baba'ya (ya da dede) inanırlardı. Baruhya Ruso isimli bu kişi zamanının önemli Kabbalistlerinden biri olarak kabul edilmekteydi. Onun soyundan gelen kişilerde bir kudsiyet olduğuna inanılmaktadır. Bugün halâ dinî yapılarını muhafaza eden Karakaşlar, Sabetay Sevi'nin prensiplerinden giderek uzaklaşmışlardır. Daha ziyade İspanyolca duaların ağırlıklı olduğu dinî sistemlerinde Osman Baba'ya kudsiyet yükleyen ifadeler mevcuttur. Bu grubun kendine ait din adamlarına "Ogan" denilmekle beraber "Hoca" lâkabı da kullanılmaktadır. Cemaat üyeleri arasında bir yardımlaşma genelde vardır. Din adamları bugün halâ mevcudiyetini koruyan "Yeşivalar"da eğitim almaktadırlar. Hoca olabilmek için kişinin anne ve babasının Karakaşlardan olması ve evli olunması koşulu vardır. Genel inanç, mesihin tekrar kendi gruplarından çıkacak biri olacağıdır.



Yakubîler ilk olarak ana cemaatten ayrılan gruptur ve bunlar genellikle İslâm inancına en yakın grup olmuştur. Özellikle dışa en fazla açılan grup olarak ailelerde önemli ölçüde Avrupa'lılarla evlenmeler olmuştur. Yakov Qerido'yu mesih olarak bekleyen Yakubîlerde dinî yapı bozulmuş olmakla beraber özellikle İzmir'de çok önemli bir toplulukları olduğunu bilmekteyiz. Türk siyasi hayatındaki çok önemli kişiler bu cemaat kökenliydi. XIX. Yüx yılın sonundan itibaren Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşanan kargaşalık Sabetaycıları da yakından etkilemiştir. O döneme kadar tamamen gizli olarak sürdürdükleri dinî yaşantılarına paralel olarak asla entegre olmadıkları devlet sistemine karşı bu tarihten itibaren bir yakınlaşma hissetmeye başlamışlardır. Bunun en önemli nedeni belki de Sabetaycıların da milliyetçilik fikirlerinden etkilenmelerinde aranmalıdır. O yıllarda herkesin kendi kaderini tayin etme zorunluğunun ortaya çıktığını farkeden cemaatler, ellerinde bulundurdukları servetleri sayesinde politik roller üstlenmeye başlamışlardır. Özellikle Selânik'in merkezden uzak ve kozmopolit yapısı içinde İttihat ve Terakki, Masonluk ve Osmanlı tarikatlerinde etkili oldukları söylenebilir. O kadar ki bu kurumların içindeki önemli noktalarda Sabetaycıları görmekteyiz.



1924'de Türkiye'ye yaptıkları zorunlu göç sonrasında Sabetaycıların ilk anlarda büyük bir boşluk yaşadıkları farkedilebilir. O dönemdeki siyasi baskılar sebebiyle giderek dini yapılarda çözülmeler başlamıştır. Artan dış evlilikler yoluyla kapancılar ve yakubiler genel olarak asimile olma sürecine girmişlerdir. Siyasi hayatta etkinlik kazanan bazı kişilerin Sabetaycı kökenleri konusunun Türk basınında tartışma konusu yapılmasına paralel olarak Sabetaycılık giderek artan bir şekilde hedef alınmaya başlanmıştır. Savaş sonrasının yarattığı milliyetçi ortamda Sabetaycılar "dönme" lâkabıyla aşağılanmışlar, bu kökenden gelen kişilere karşı hakarete varan ifadeler kullanılmıştır. Giderek Almanya'daki nasyonel sosyalizme paralel gelişen şovenizm Dönme-Mason-Yahudi üçgeni saplantısına kapılarak olayların arkasında bu sebepleri aramıştır. Selânik'teki serbest ve birleşik yaşam sonrasında yaşanılan dağılma cemaatleri derinden sarsmıştır. Baskı ve korkular dinî ritüellerin yapılmasını azaltmış, cemaat üyeleri genel olarak kimliklerini gizleme yolunu seçmiştir. Bu sıralarda aslını sormadan "Kendini Türk kabul eden herkes Türktür" felsefesine dayalı Kemalist milliyetçilik anlayışı Sabetaycıların sıkı sıkıya sarıldıkları bir ideoloji haline gelmiştir. Kaybettikleri menevî oratamı da Masonluğun ritüelleriyle ikame yoluna gitmişler böylelikle Türkiye halkının üstüne Modern-Atatürkçü-Batıcı bir anlayışla egemen olmuşlardır. Bugün halâ Atatürkçü Düşünce Dernekleri üyeleri arasında Sabetaycı kökenli kişilerin olması bunun bir kanıtıdır.


Sabetaycı kimlik konusu ise oldukça muallakta kalmıştır. Yaptığım incelemeler genel olarak Sabetaycıların özellikle ilk iki kuşağında kimliğin tamamen gizlenmesi ve Selânik'li olduğunu söylememe şeklinde görülmektedir. Ancak üçüncü kuşağın kökenini öğrendiğinde, ailesi ve kendisiyle bir mücadeleye girdiği görülüyor. Bazı genç Sabetaycılar kendilerini Yahudi olarak görmekte, bazıları bu konunun kapanması gerektiğine inanmakta, bazıları ise Sabetaycı inançlarından bir kimlik oluşturmaktadırlar. Bu konuda hehangi bir kesin yargıya şu an için ulaşılamadığı açıktır. Fakat Sabetaycı gençlerin bazı kurumsal hareketleri olduğu da bilinmektedir.


Kuşkusuz zamanla Sabetaycılığın daha fazla araştırılması ile en azından insanların Sabetaycı kökenlerinden utanmamayı öğrenebileceklerini tahmin etmek herhalde çok yanlış olmayacaktır. Başta Türkiye Yahudi Cemaati olmak üzere hiçbir Yahudi cemaati ve İsrail Sefarad ve Aşkenaz hahambaşılıkları Sabetaycılığı Yahudi dininin ve kültürünün bir parçası olarak görmemektedirler. Sabetaycıların 1917, 1991 ve 1996 da Yahudi dinine geçiş istekleri reddedilmiştir özellikle son iki çaba İsrail'de politik olarak algılanmıştır. Bugünün Türkiye'sinde özellikle devlet ve siyasi hayatta topluma yön veren önemli kişlerin Sabetaycı kökenli olmaları ve bunların Kemalist bir düşünceyi benimsemeleri toplumun bazı kesimlerinden tepkilere neden olmaktadır. Bu durumda alınacak bir dinİ kararın Türkiye Yahudi Cemaati içinde bir tehlike yaratılacağına inanılmaktadır. Fakat 1996'da İsrail "Giyur" (din değiştirme) hahambaşılığının verdiği bir karar dikkat çekicidir. Buna göre Diaspora'da yaşayan bir cemaatin Yahudiliği meselesinin İsrail'de önemli olmadığı belirtilmektedir. Halbuki "Falaşalar" (Etiyopyalı Yahudiler) de ülkelerinde yaşadıkları dönemde Yahudilikleri meselesi tartışılmıştı. Görülüyor ki, bu konudaki kararlar tamamen politik olmaktadır. Ayrıca Türkiye Hahambaşılığı da iki güncel olay sırasında (Halil Bezmen'in A. B. D deki demeçleri ve İsrail gazetelerinde Sabetaycılıkla ilgili yayımlanan yazılar sonrasında) konuyla ilgili sorular yöneten basın mensuplarına Sabetaycıların Yahudilikle ilgisi olmadığını ısrarla belirtmişlerdir. Fakat Sabetaycılar kültür olarak Sefarad kültürünün bir parçasıdırlar. Gelenekler ve kültürü oluşturan diğer unsurlar (yemekler, müzik, yaşam biçimi gibi) açısından Sefarad Yahudileri ile aynı kültür evrenini paylaşmaktadırlar. Bu sebepledir ki, gündelik hayatta bu cemaatle ilişkileri olduğu bilinmektedir.

Dolayısıyla bu dışlanma sunî olarak ortada bulunmaktadır. Zaten giderek Sabetaycı-Yahudi evliliklerinde de son dönemlerde bir artış olduğu gözlenmektedir. Üstelik özellikle A. B. D ve Batı Avrupa'da Sabetaycıların Yahudi topluluklarına karıştıkları da bilinmektedir. Sabetaycılar bugün genel olarak dinsel aktivitelerini kaybetmişlerse de, halen her üç topluluk içinde de varolan ve geleneksel yapıyı muhafaza eden aileler olduğu da bir gerçektir. Özellikle, Karakaşların cemaatçi yapıyı korudukları bilinmektedir.



Sabetaycı kökenli ailelerden gelen kişilerin bugünkü Türkiye'de ekonomik ve toplumsal yönden önemli roller üslenmiş oldukları gözardı edilemez. Her ne kadar bu kişilerin genelde Sabetaycılığa yaklaşımları kendilerini gizleme ve konuyu unutturma şeklinde olmaktaysa da, unutulmamalıdır ki bu kişileri sahip oldukları sosyal statüye ulaştıran etkenlerin başında Batılı bir eğitim anlayışında gelişen ve Sabetaycı kültürün özelliklerine dayalı olan aile yapılarının geleneksel Müslüman-Türk aile yapısından farklı olması gelmektedir. Nitekim gerek toplumda milli gelirden aldıkları pay açısından, gerek Türkiye'nin genel eğitim seviyesinin üst sınırında yeralmalarından dolayı Sabetaycılar kolaylıkla gündelik yaşamda bir takım avantajlar elde etmişlerdir. Kimliklerini gizlemelerinin de en önemli nedeni sahip oldukları ekonomik üstünlükleri kaybetme korkusuna dayanmaktadır. Özellikle varlık vergisi sırasında devletin cemaat mensuplarına karşı takındığı olumsuz tavır ve ayrımcılık böyle bir endişenin nedeni olarak algılanabilir. Benim yapmış olduğum araştırmalarda, ailelerin ellerinde halen çok önemli ilk el kaynaklar olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak anlamadıkları bir lisanda (İbranice ve Ladino) yazılmış olan bu aile yadigârları maalesef bu korkular nedeniyle gün yüzüne çıkartılmamaktadır. Bu arada yine bana gelen bilgiler doğrultusunda, sanıldığının aksine Sabetaycıların sadece büyük kentlerde yaşamadıkları 1924 mübadelesi sonrasında Bergama, Uşak, Dikili, Soma gibi Ege'deki önemli merkezlere de yerleştiklerini tespit ettim. Bu merkezlerin özellikle günümüz de Türkiye ekonomisinde taşıdıkları değer düşünülürse araştırmaların ne kadar yetersiz kaldığı ortaya çıkmaktadır. Sonuçta bugün bütün karşı çıkışlara ve reddetmelere rağmen bir Sabetaycı cemaatin varolduğu açıktır. Bu cemaat üyelerinin üç farklı bakış açısını bir kez daha belirlemek gerekiyor. Genel olarak ilk iki kuşak Sabetaycılığın unutularak tarihe mal olması arzusundadır. Üçüncü kuşakta da bu fikri destekleyenler olduğu gibi kendini Sabetaycı inancın içinde gören ve geleneksel yapıyı muhafaza etmek isteyenlerin yanısıra tamamen Yahudi olduğuna inananlar da mevcuttur. Dolayısıyla Türkiye'de yaşayan bu gizli ve önemli cemaatin tarihinin bir an evvel antropologlar, sosyologlar ve özellikle de tarihçiler tarafından ele alınması gerektiğine inanıyorum.

 

======================================================================