GÜNCEL DİNİ MESELELER İSTİŞARE TOPLANTISI-I

SONUÇ BİLDİRGESİ

18 Mayıs 2002 İSTANBUL


 

Temel görevi toplumu din konusunda aydınlatmak olan Diyanet İşleri Başkanlığı, kurulduğu günden beri bu görevini en iyi şekilde yerine getirme çabası içinde olmuştur.

Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmelerin hızlandırdığı sosyal değişim, geleneksel din anlayışlarını derinden etkilemiş, bir çok meselenin yeniden ele alınmasını zorunlu kılmış ve acil çözüm bekleyen yeni problemler ortaya çıkarmıştır.

            Bilimsel yöntemlerle çözümlenmesi gereken bu problemlerin, kamuoyu önünde tartışmaya açılması, sağlıklı çözümlere ulaşmayı engellediği gibi, toplumda zihinsel bir karmaşaya yol açmakta ve halkımızın dini duygularını rencide etmektedir.

            Buna bağlı olarak, dinî meselelerin gereksiz bir gerilim konusu olmaktan çıkarılması ve önerilen çözümlerin dinine bağlı halkımızı ikna ve tatmin edebilmesi için, spekülatif  beyanlar yerine, hem geleneksel tecrübeyi hem de çağdaş gelişmeleri dikkate alan yöntemlerden hareket edilmesinin bir zorunluluk olduğu açıktır.

            Dinî meselelerde görüş açıklanırken bilimsel bir yönteme dayanılması, dinî kaynakların keyfi bir şekilde,  “meşrulaştırma aracı” olarak kullanılmasını önlemesinin yanı sıra, halkın genelini tatmin eden çözümlere ulaşmayı mümkün kılacak ve din konusunda marjinal eğilimleri etkisizleştirecektir.

Dinin doğasını, Müslümanların tarihsel tecrübesini ve çağdaş dinî meseleleri akademik disiplinler çerçevesinde inceleyen ilahiyat fakültelerimizin  bilgi ve tecrübe birikimi, bu problemlerin üstesinden gelebilecek, hatta diğer İslam ülkelerine örneklik edebilecek bir potansiyele sahiptir.

            Diyanet İşleri Başkanlığı, İstanbul Büyük Tarabya Otelinde 15-18 Mayıs 2002 tarihlerinde Güncel Dinî Meselelerin Çözümü konusunda bu birikimden yararlanmak amacıyla, Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerini akademisyenlerle bilimsel bir zeminde buluşturan bir istişare toplantısı düzenlemeyi gerekli görmüş ve gerçekleştirmiştir.  

Bu toplantıda, farklı konuları  tartışmak üzere;

1. Dinî metinlerin doğru anlaşılıp yorumlanmasında gelenekçi ve modernist yaklaşımlar ve toplumsal yansımaları,

2. Çağdaş dünyada kadın problemleri ile ilgili dini tartışmalar,

3. Hac ibadeti ile ilgili tartışmalar,

4. İbadetler ile ilgili güncel tartışmalar,

adlarıyla oluşturulan 4 ayrı komisyonun  yürüttüğü çalışmalar sonucunda, halen yaşanmakta olan bazı problemler pratik çözüme kavuşturulurken, bazılarının çözümü için önemli adımlar atılmıştır. Genel kurulda görüşülerek kabul edilen bu kararlar, din ile evrensel değerler arasında özde bir çatışmanın bulunmadığını ve sosyal değişmenin ortaya çıkardığı problemlerin sağlıklı bir perspektifle çözümlenmesinin mümkün olduğunu göstermektedir.

Bu kararların dini konularda yaşanan zihin karışıklığını gidermesini, toplumsal uzlaşma ve barışın sürdürülmesine katkıda bulunmasını temenni ediyoruz.

Komisyonlarca hazırlanan ve Genel Kurulumuzda görüşülerek kabul edilen kararlar şunlardır:

1. Dinî metinlerin (Kur’an ve hadisler) anlaşılması ve yorumlanmasında izlenen yöntemleri “gelenekçi” ve “modernist” şeklinde ikili bir tasnif içinde ele almak, yönlendirici ve yanıltıcı olabilir. Anlama ve yorumlama konusunda İslam bilginlerince ilk dönemlerden itibaren geliştirilen klasik yöntemlerin yanı sıra, çağdaş yöntemlerden de yararlanılması gerekir.

2. Dinî metinlerin anlaşılması ve yorumlanmasının çok yönlü faaliyetler olduğu göz önünde bulundurularak, bu konunun özel bir proje olarak ele alınıp, farklı bakış açılarının tartışılacağı ihtisas toplantılarının yapılması ve ikinci istişare toplantısının bundan sonra gerçekleştirilmesi yararlı olacaktır.

Söz konusu ihtisas toplantılarında özellikle aşağıdaki konuların tebliğ ve müzakere hazırlığı yapılarak ele alınması uygun bulunmuştur:

a) Anlama ve yorumlama,

b) Tarihsellik,

c) Dil,

d) Klasik yöntemin sorunları,

e) Talil-taabbüd ayırımı ve sınırları,

f) Hz. Peygamber’in dindeki konumu,

g) Akıl-vahiy ilişkisi,

h) Din-toplum ilişkisi,

ı) Din-bilim ilişkisi.

3. Dinî metinlerin anlaşılmasında ve yorumlanmasında öznellik belli ölçüde kaçınılmaz ise de, metinlerin lafzi delaleti, İslam toplumlarının tarihsel tecrübesi ve bu tecrübenin ana gövdesini oluşturan icmâ anlayışı, bu öznelliği en aza indiren unsurlar olarak görülmelidir.

4. Dinî konularda yapılan açıklamalarda ve özellikle kamuoyu önünde cereyan eden tartışmalarda şu noktaların gözönünde bulundurulması yararlı olacaktır:

a) Kur’an ve hadislere anlam verirken ‘metne sadakat’ ilkesine riayet edilmesi,

b) Dile getirilen görüş ve çözüm önerilerinin birer kişisel yorum olduğu ve başka görüşlerin de teorik olarak doğruluk imkanına sahip bulunduğu belirtilmek suretiyle, herhangi bir yorumun mutlak hakikat olarak algılanmasına yol açacak üsluplardan kaçınılması ve muhataba tercih imkanı ve hareket alanı bırakılması,

c) İslam’ın temel kaynağının sadece Kur’an olduğu, Sünnet’in kaynak değeri taşımadığı izlenimine yol açacak üslup ve söylemlerden kaçınılması.

5. Klasik dinî kaynaklar Müslümanların tarihsel süreçte dinî metin ve meseleler etrafında geliştirdikleri zengin bir birikimi yansıtır. Bunlar gerek müelliflerinin bakış açılarını gerekse yazıldıkları döneme kadarki ilmî mirası yansıtmaları, ayrıca İslam’ın tarihsel tecrübesinin bir kesitini teşkil etmeleri yönüyle büyük bir önem taşırlar. Bununla birlikte, bu klasik kaynakların günümüz dinî problemlerinin çözümünde tek belirleyici kaynak olarak görülmesinin yetersiz olabileceği gibi, bunlar göz ardı edilerek doğrudan Kur’an’dan ve hadislerden çözüm üretilmesi de teorik ve pratik açıdan bazı olumsuzluklar taşıyacaktadır.

6. Klasik kaynaklarda dinî hükümlerin örneklendirilmesi ve günlük hayata uyarlanması tarzında yer alan olay ve yargılar, büyük ölçüde bunların telif edildiği dönemin ilmî ve kültürel birikiminin ürünüdür. Bu örnek olay ve yargıları, İslam’ın temel öğretisinin bir parçası olarak algılamak da, bunlardan seçilen olumsuz örnekleri günümüz anlayış ve bilgi düzeyi ile karşı karşıya getirerek onları peşinen mahkum etmek de isabetli değildir.

7. Dinî hükümlerin zaman ve mekan bağlamında değişmesi, temel itikat ve ahlak esaslarında ve ibadetlere ilişkin dinî metinlerin açık hükümlerinde söz konusu olmayıp, genelde ibadetlerin ifasının içtihada açık ayrıntı ve şartlarında ve formel hukuki hükümlerde gündeme gelmekte ve gerek izlenen yönteme gerekse çağın bu alandaki mevcut telakki ve uygulamasının etkisine bağlı olarak farklı eğilimler ortaya çıkmaktadır.

8. Din ve değişme konusu bazı münferit örneklere indirgenerek bu örneklerden hareketle genellemelere gidilmesi, dinle çağdaş değerler arasında çatışma olduğu izlenimi yaratmakta, Kur’an ve Sünnet’in sağlıklı anlaşılmasını önlemekte ve bunların asli işlevi olan hidayet kaynağı olma vasfını önemli ölçüde gölgelemektedir.

9. Dinî hükümlerde amaç-araç (makâsıd-vesâil) ayırımı, bunlarla gözetilen maslahatlar, kamu yararı düşüncesi, ictihat yöntemleri, hükümlerin konuluş gerekçesinin bilinip bilinemeyeceğine ilişkin ölçütler, tarihsel ve metinsel bağlam gibi hususların dikkatle incelenmesi, günümüzde dinî hükümlerin ne ölçüde ve ne yönde değişebileceği tartışmasına ciddî boyutta katkılar sağlayacaktır.

10. Toplumun dinî nitelikli sorunlarını tespit etmek ve çağdaş ihtiyaçlara cevap verecek yeni yorumlara dayanak oluşturmak üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde, veri tabanları oluşturacak ve gerekli istatistik çalışmaları yapacak bir araştırma merkezinin kurulması yararlı olacaktır.

11. "Kadın problemi", sadece günümüzün değil, insanlık tarihinin temel bir sorunudur. Özü itibariyle dinler bu sorunu hak ve adalet ölçüleri çerçevesinde çözmek için önemli düzenlemeler getirmişlerdir. İslâm dininin getirdiği esaslar bu açıdan özel bir öneme sahiptir. Ancak erkek egemen toplum yapıları, dinlerin getirdiği bu iyileştirmeleri kabullenmekte zorlanmış, zaman içerisinde bunu tersine çevirecek bir arayış içine girmiştir. Hatta, kadın aleyhtarı düşünce zaman zaman dinî bir kisveye bürünmüştür.

12. İslâm'ın temel kaynaklarına (Kitap ve sünnet) göre, kadın ve erkek eşit ve birbirini tamamlayan varlıklardır. Gerek ontolojik olarak, gerekse dinî sorumluluk, hukukî ehliyet, temel hak ve hürriyetler bakımından ilkesel bazda kadın erkek ayrımı söz konusu değildir. Ancak kadının konumunun belirlenmesinde, bu ilkesel esasların yanı sıra, İslâm'ın doğup geliştiği toplumlardaki sosyal ve kültürel çevre, özellikle ataerkil aile yapısı etkili olmuştur. Bu durum, İslâm toplumlarında farklı kadın anlayışlarının ortaya çıkmasının da sebebidir.

13. Kadın ile ilgili Kur'an ayetlerini anlamada ve yorumlamada, ayetlerin sosyo-kültürel nüzul süreci ve literal (lafzî) anlamının yanı sıra hangi gayelerin esas alındığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, kadının sosyal ve hukuki statüsü konusunda daha ileri adımlar atılması Kur'an'ın ruhuna aykırı değildir. Bunun yanı sıra Kur'an-ı Kerim'in ana ilkeleri ve Hz. Peygamber'in kadın ile ilgili genel tavır ve prensipleri ışığında, cinsiyet ayırımını çağrıştıran, kadını kadın olduğu için aşağılayan ve temel hak ve hürriyetlerden mahrum bırakan bütün haber ve rivayetlerin ya özünden saptırılmış ya da uydurma olduğu dikkate alınmalıdır. Söz konusu uydurma haber ve rivayetlerden dolayı, İslâm dinini ve Peygamberini suçlama ilmî ve ahlakî değildir.

14. Yukarıda ifade edilen kadın ile ilgili bütün yanlış düşünce ve telakkilerin ortadan kaldırılması sağlıklı bir eğitime bağlıdır. Nitekim Cumhuriyetimizin ve çağdaşlaşma konseptinin temel hedeflerinden biri, kadının aile ve toplum içindeki statüsünün yükseltilmesidir. Bu hedefe ulaşabilmek, kız çocukların ve kadınların eğitim ve çalışma haklarının güvence altına alınmasına; fırsat ve imkan eşitliğinden tam olarak yararlandırılmalarına; olumlu ayrımcılık yöntemleriyle teşvik edilmelerine bağlıdır. Bu sebeple kız çocukları ve kadınların, eğitim ve çalışma olanaklarını kısıtlayan, engelleyen ya da engelleme ve kısıtlama ihtimali taşıyan anlayış ve uygulamalar yeniden gözden geçirilmeli ve gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

15. Evlenme İslâm kültüründe tarafların hür iradeleriyle oluşan bir sözleşme olarak düzenlenmiştir. Şahitler huzurunda yapılması gibi aleniyeti sağlayan şekil şartları dışında özel bir merasimi gerektirmez. Halk arasında dinî nikah olarak bilinen uygulama, Türkiye'ye özgü tarihi, dinî ve hukukî şartların ürünüdür. Ancak, eşlerin evlilikten doğan haklarının zayi olmaması açısından, bu uygulamanın resmî nikahtan sonra yapılması tavsiyeye değer bulunmuştur.

16.  Evlilik birliğinin devamı asıl gaye olmakla birlikte İslâm dini, eşlerin, birbirleri ile uyuşamadığı ve ayrılmanın zaruret haline geldiği durumlarda, Kur'an ve Hz. Peygamber'in gözettiği amaçlar ve hukukî süreç dikkate alınarak bu birliği sona erdirme haklarının bulunduğunu kabul eder.

17. Müslüman hanımların gayrimüslim erkeklerle evliliği konusunun daha detaylı incelenerek bir sonraki istişare toplantısında görüşülmesi uygun olacaktır.

18. Şahitlik konusunda, borçlanma ayetinde belirtilen ve dönemin şartları ışığında, kadınların ticarî faaliyetlerdeki pasif rolünden kaynaklanan farklılık, genel düzenleme içermez; ilgili diğer ayetler bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Bu sebeple, borçlanma ayetindeki farklılığın, kadınların zihinsel eksikliğinin sonucu olarak gösterilmesi kabul edilemez.

19. Miras paylaşımında kadınların payının erkeklere nispetle genel olarak farklı düzenlenmesi, erkeğin çeşitli alanlardaki mali sorumluluğunun kadına nispetle daha ağır olmasıyla doğrudan ilişkilidir. Öte yandan, kadının ihtiyacının daha fazla olduğu veya erkeğin mali sorumluluğun daha az bulunduğu durumlarda, karşılıklı rıza ile bu paylaşım daha farklı bir şekilde yapılabilir.

20. Kadınların özel hallerinde, namaz yükümlülüğünden muaf tutulmaları, onların temiz olmamaları sebebiyle değil, psikolojik ve fizyolojik yüklerini hafifletme düşüncesiyledir. Ancak kadınlar, bu gibi durumlarda, Kur'an okuyabilecekleri gibi mescitlere de girebilirler. Çoğunluk bilginler karşı olmakla birlikte, bazı bilginlerce tavaf yapabilecekleri de ifade edilmiştir.

21. Kadınlar, günlük namazlara, bayram, Cuma ve cenaze namazlarında cemaate  iştirak edebilirler.  Hz. Peygamber dönemindeki uygulama dikkate alarak, Cuma ve Bayram namazlarının kadın ve çocuklar için özendirilmesi gerekir.

22. Nisa 34. ayetinde geçen "kavvam" ifadesi erkeklere hak ve sorumluluk yüklemektedir. Ayetin literal (lafzî) anlamı konusunda farklı görüşler olmakla birlikte, söz konusu ayetin, bugün de yaygın olarak görülen aile içi şiddete dayanak yapılamayacağı, aksine kadınlara yönelik davranış biçiminin belirlenmesinde Hz. Peygamber'in uygulamasının örnek alınması gerektiği özenle vurgulanmıştır.

23. Konu ile ilgili ayetlerin bütünlüğü ve Hz. Peygamberin sünneti gözönünde bulundurulduğunda hac: “bilinen aylarda” yani Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayları içerisinde vakfesi Zilhiccenin 9. gününde olmak üzere yılda bir defa yapılabilen bir ibadettir.

24. Hac ibadeti ile mükellef olanlar bu ibadeti istedikleri yılda yapabilirler. Can ve mal güvenliğinin ciddi bir şekilde tehlikeye düşmesi dışında hac ibadeti engellenmemelidir. Kaldı ki, can ve mal tehlikesi halinde bu mükellefiyet, tehlike devam ettiği sürece ertelenir.

25. Hac ve umre niyetiyle doğrudan Mekke’ye gidildiği takdirde, “Hill” bölgesi içinde kalan Cidde’de ihrama girilemez.

26. İhram yasaklarının ihlali durumunda öngörülen cezalarda, İslam bilginlerinin farklı görüşleri göz önünde bulundurularak, kolaylık ilkesine riayet edilmelidir.

27. Müzdelife vakfesinin, bayram gecesi gece yarısından itibaren güneşin doğuşuna kadarki süre içerisinde yapılabileceği görüşü benimsenmiştir.

28. Hz. Peygamberin uygulaması ile sabit olan Cemerat’a taş atmanın haccın menasikinden olduğu bilinmeli ve taş atmanın günü ve zamanı konusunda da İslâm bilginlerinin uygulamayı kolaylaştırıcı görüşlerinden istifade edilmelidir.

29. Ayetler, hac ve umre ile ilgili kurbanların (hedy) Harem bölgesinde kesilmesi gerektiğini açıkça ifade etmektedir. Dolayısıyla niyet edilen haccın çeşidi kurban kesmeyi gerektiriyorsa  bu kurbanlar sadece Harem bölgesinde kesilir.

30. Hac’dan önce veya sonra Medine’de Hz. Peygamber’in kabrini ziyaret etmek ve Mescid-i Nebevi’de 40 vakit namaz kılmak haccın menasikinden değildir. Ancak hacca giden bir kişinin Hz. Peygamberin kabrini ziyaret edip imkanlar ölçüsünde Mescid-i Nebevi’de namaz kılması da uygun bir davranıştır.

31. Haccın yanında  ömürde bir kez umre  yapmanın da farz olduğunu söyleyen görüş kabul edilmemiş, bunun  müekked bir sünnet olduğu görüşü benimsenmiştir.

32. Hac menasiki,  mümkün olan en kısa süreye indirilmelidir. Bu durum, maliyetleri düşüreceği gibi kurban kesmeyi gerektiremeyen İfrad Haccı’na da özendirici olacaktır.

            33. İlmi bir komisyon tarafından biri görevlilere, diğeri hacılara yönelik olmak üzere anlaşılır bir Türkçe ile ihtilafların en aza indirgendiği fotoğraf, harita ve kroki gibi görsel unsurlarla desteklenen fıkhi boyutunun yanısıra haccın tarihi ahlaki kültürel boyutlarının da ele alındığı teorik ve pratik bilgileri içeren iki ayrı kitap hazırlanmalıdır.Benzer bir çalışmanın video kaseti ve CD şeklinde de hazırlatılması cihetine gidilmelidir.

            34. Hac menasiki esnasında ortaya çıkan çeşitli aksaklık ve ihtiyaçların giderilmesi için İslam ülkelerinin katılacağı bir hac şurası düzenlenmesinin faydalı olacağı kanaatine varılmıştır. 

 35. Kur’an-ı Kerim’in değişik dillere çevrilmesi ve anlaşılır tefsirlerinin yapılmasına büyük ihtiyaç vardır. Fakat şu da unutulmamalıdır ki, hiçbir tercüme, aslının yerini tutamaz ve her bakımdan aslına tam bir uygunluk arz etmez. Çevirisine Kur’an denilemeyeceği ve o çevirinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam bilginleri görüş birliği içerisindedir.

Namazda kıraat, hem Kur’an’ın belirlemeleri hem de Hz. Peygamberin açıklama ve örnekleriyle kesin ve sabit bir farz olup, kendi özgün dilinde okunmasıyla yerine getirilebilecek  bir rükündür. Herkesin konuştuğu veya dilediği dilde kıraat farzını yerine getirmesi halinde, bir çok kargaşanın, çekişmenin ve bölünmenin ortaya çıkacağı açıktır. Böyle bir uygulama, beraberliği zedeleyeceği, toplumsal bütünlüğü bozacağı, ibadetlerden beklenen asıl amacı ortadan kaldıracağı için de mahzurludur. Fakat namazın ihmal ve tehir edilemeyeceği dikkate alınarak, Kur’an’ın asli lafzını okuyamayanların, öğreninceye kadar tek başına namaz kılarken mealiyle kılması mümkündür.

Dua ise, kulun doğrudan Yaratıcısına sığınıp ondan istekte bulunması demek olduğundan, bunun herkesin kendi diliyle yapılmasından daha tabii bir şey olamaz.

36. Ezan İslam’ın değişmez bir simgesidir. Dünyanın neresinde olursa olsun, Müslüman varlığının ve kimliğinin bir göstergesidir. Özgün dilinde okunması konusunda 15 asırlık bir gelenek ve  bir ittifak  söz konusudur. Ezanın asıl amacı, vaktin girdiğini bildirip namaza davet olduğundan değişik dilleri konuşan Müslümanların hepsine bu davetin ulaştırılması, ancak yine hepsinin ortak bilincine hitap etmekle olur ki, bunun yolu da bilinen asli lafızlarıyla okunmasından geçer.

37. Namazın günde 5 vakit oluşu Kur’an, Sünnet ve Müslümanların ittifakı ile sabittir.

Bununla birlikte Hz. Peygamber’in bazı uygulamaları sefer halinde öğle ile ikindinin ve akşam ile yatsının hem takdim hem de tehir biçiminde (birini diğerinin vaktinde) cem edilerek bir arada kılınabileceğini göstermektedir. Hz. Peygamberin mukim iken de bazen cem yaptığına dair rivayetler ve sahabe yorumları bir bütün halinde  değerlendirildiğinde bunun sebepsiz olmadığı, alışkanlık haline getirilmemek kaydıyla dinen geçerli bir mazerete dayandığı anlaşılmaktadır.

38. Meşruiyyetini Kur’an ve sünnetten alan kurban ibadeti, Ebu Hanife’ye göre vacip; İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre ise sünnettir.

Ancak bir ibadetin farz olmayışı, onu ibadet olmaktan çıkarmayacağı gibi, ifa şeklinin değiştirilmesini de gerektirmez. Bu itibarla, kurban kesmek yerine bedelinin tasadduk edilmesi, bu ibadetin yerine geçmez.

Kurbanların İslam’ın öngördüğü temel şartlara uyularak, çevre temizliğine gereken duyarlılığı göstererek kesilmesi esastır. İhtiyaç halinde kesim esnasında, canlı olarak kesmek kaydıyla, kurbanlık hayvanın uygun tekniklerle bayıltılmasında bir sakınca yoktur.

39. Fıtır sadakasının belirlenmesinde, bir kişinin ortalama  bir günlük normal gıda ihtiyacını karşılayacak miktarı ölçü olarak alınmalıdır.

            Zekat nisabının belirlenmesinde ise, Hz. Peygamberin belirlediği miktarların aynen korunması veya  asgari geçim ve benzeri endekslerin dikkate alınması şeklinde görüşler bulunmakla birlikte, geniş ve çok boyutlu olduğundan,  konunun daha sonra düzenlenecek istişare toplantısında etraflıca müzakere edilmesi benimsenmiştir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

 

 

Mehmet Nuri YILMAZ

Divan Başkanı

 

Prof. Dr. Ali TOKSARI
Divan Başkan Yardımcısı
 

Doç. Dr. Şamil DAĞCI
Divan Başkan Yardımcısı
 

Prof. Dr. Mehmet AYDIN
Sekreter
 

Prof. Dr. Hamza AKTAN
Sekreter
 

Prof. Dr. Mehmet ERKAL
Sekreter
 

Prof. Dr. Celal KIRCA
Sekreter
 

 

Recep AKAKUŞ

Üye

 

Prof. Dr. Salih AKDEMİR

Üye

 

Ali AKIN

Üye

 

Doç. Dr. Ali AKPINAR

Üye

 

Prof. Dr. Hamza AKTAN

Üye

 

Yusuf ALTAŞ

Üye

 

Mehmet ALTUNKAYA

Üye

 

Prof. Dr. Yunus APAYDIN

Üye

 

Fahrettin AŞIK

Üye

 

Prof. Dr. Fahrettin ATAR

Üye

 

Prof. Dr. Ali Osman ATEŞ

Üye

(Toplantıya Katılmadı)

 

Prof. Dr. Süleyman ATEŞ

Üye

 

Abdullah AYAN

Üye

 

Prof. Dr. M. Akif AYDIN

Üye

 

Prof. Dr. Mehmet AYDIN

Üye

 

Dr. Ali Arslan AYDIN

Üye

 

Doç. Dr. Ali BAKKAL

Üye

 

Prof. Dr. Mustafa BAKTIR

Üye

 

Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU

Üye

 

Doç. Dr. Abdülaziz BAYINDIR

Üye

 

Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI

Üye

 

Prof. Dr. Mehmet BAYRAKTAR

Üye

 

Prof. Dr. İ. Lütfi ÇAKAN

Üye

 

Rıdvan ÇAKIR

Üye

 

Prof. Dr. Orhan ÇEKER

Üye

 

Hüseyin ÇINAR

Üye

 

Yaşar ÇOLAK

Üye

 

Doç. Dr. Şamil DAĞCI

Üye

 

Doç Dr. Nihat DALGIN

Üye

 

Dr. Lüfti DOĞAN

Üye

 

Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN

Üye

 

Prof. Dr. İ. Kafi DÖNMEZ

Üye

 

Prof. Dr. Ömer DUMLU

Üye

 

Doç. Dr. Hasan ELİK

Üye

 

Dr. Sadık ERASLAN

Üye

 

Prof. Dr. Mehmet ERDOĞAN

Üye

 

Prof. Dr. Mehmet ERKAL

Üye

 

Prof. Dr. İsmet ERSÖZ

Üye

 

Doç. Dr. Bünyamin ERUL

Üye

 

Prof. Dr. Osman ESKİCİOĞLU

Üye

 

Prof. Dr. Hüsnü EZBERBODUR

Üye

 

Prof. Dr. Ethem  Ruhi FIĞLALI

Üye

(Toplantıya Katılmadı)

 

Doç. Dr. H. Tekin GÖKMENOĞLU

Üye

 

Halil GÜNENÇ

Üye

 

Doç. Dr. Mehmet GÖRMEZ

Üye

 

Prof. Dr. Beşir GÖZÜBENLİ

Üye

 

Prof. Dr. Mevlüt GÜNGÖR

Üye

 

Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ

Üye

(Toplantıya Katılmadı)

 

Prof. Dr. Nasuhi Ünal KARAARSLAN

Üye

 

Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ

Üye

 

 

M. Zeki KARAKAYA

Üye

 

Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN

Üye

 

Doç. Dr. Fikret KARAMAN

Üye

 

Doç. Dr. Mualla KAVUNCU

Üye

 

 Dr. Hüseyin KAYAPINAR

Üye

 

Mehmet KESKİN

Üye

 

Doç. Dr. M.Fatih KESLER

Üye

 

Prof. Dr. Sadık KILIÇ

Üye

 

Prof. Dr. M. Hayri KIRBAŞOĞLU

Üye

 

Prof. Dr. Celal KIRCA

Üye

 

Mehmet Kaya KURT

Üye

 

Prof. Dr. Mehmet MAKSUDOĞLU

Üye

 

Necmettin NURSAÇAN

Üye

 

Prof. Dr. Hasan ONAT

Üye

 

Doç Dr. Salim ÖĞÜT

Üye

 

Dr. Fatma ÖMEROĞLU

Üye

 

Doç. Dr. M. Emin ÖZAFŞAR

Üye

 

Şükrü ÖZBUĞDAY

Üye

 

Harun ÖZDEMİRCİ

Üye

 

 

Doç.Dr. Talip ÖZDEŞ

Üye

 

Doç. Dr. Ömer ÖZSOY

Üye

 

Prof. Dr. Y. Nuri ÖZTÜRK

Üye

 

Dr. İbrahim PAÇACI

Üye

 

Prof. Dr. Selahattin POLAT

Üye

 

Prof. Dr. Bilal SAKLAN

Üye

 

Prof. Dr. Kemal SANDIKÇI

Üye

 

Prof. Dr. Ekrem SARIKÇIOĞLU

Üye

 

Prof. Dr. Rıza SAVAŞ

Üye

 

Mehmet SAVAŞ

Üye

 

Doç. Dr. Necdet SUBAŞI

Üye

 

Ayşe SUCU

Üye

 

Dr. Muzaffer ŞAHİN

Üye

 

Dr.Hidayet ŞEFKATLİ TUKSAL

Üye

 

Prof. Dr. Mehmet ŞENER

Üye

 

Necati Tayyar TAŞ

Üye

 

Prof. Dr. Ali TOKSARI

Üye

 

Prof. Dr. Bekir TOPALOĞLU

Üye

 

Prof. Dr. Salih TUĞ

Üye

 

Prof. Dr. Şahin UÇAR

Üye

 

Prof. Dr. Süleyman ULUDAĞ

Üye

 

Doç. Dr. Serpil Sancar UŞUR

Üye

(Toplantıya Katılmadı)

 

Prof. Dr. İsmail Hakkı ÜNAL

Üye

 

Yrd. Doç. Dr. A. Kerim ÜNALAN

Üye

 

Mustafa VARLI

Üye

 

Prof. Dr. İsmail YAKIT

Üye

 

Doç. Dr. Ahmet YAMAN

Üye

 

Prof. Dr. Y. Vehbi YAVUZ

Üye

 

Mehmet YAVUZ

Üye

 

Prof. Dr. Davut YAYLALI

Üye

 

Prof. Dr. Celal YENİÇERİ

Üye

 

Prof. Dr. Ali YILMAZ

Üye

 

Prof. Dr. Osman ZÜMRÜT

Üye

 

Doç. Dr. Halil ALTUNTAŞ

Üye

(Toplantıya Katılmadı)

 

Prof. Dr. Mualla SELÇUK

Üye

(Toplantıya Katılmadı)