1- Bâb: Ortağın Ortağa Taksimde Ve Diğer İşlerde Vekâleti
Hakkındadır
3- Sarraflıkta (Yânı Nakdi Nakidle Satmakta) Ve Tartılacak Şeylerde Vekâlet Babı
5- Bâb: Şahidin Ve Gaibin Vekâleti Câîzdir
6- Borçları Ödeme Hususunda Vekâlet Babı
7- Bâb: Bir Kimse Bir Kavmin Vekilime Yâhud Şefaatçısına
Bırşey Hibe Ettiğinde Bu Hibe Caizdır
9- Kadının Nikâh Akdi (Yâni Kendisini Evlendirmesi)
Hususunda İmâma Vekâlet Vermesi Babı
13- Dînî Cezaları Yerine Getirmekte Vekâlet Babı
16- Emniyetli Kimseye Hazînecilik Ve Benzeri İşlerde
Vekâlet Verme Babı
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
(Vekâlet
Kitabı)
Peygamber (S), Alî'yi
kendi kurbanlığında ortak etmiş, sonra da ona kurbânın taksim edilmesini
emretmiştir [2].
1...... Alî
(R): Rasûlullah (S) bana kesilen kurbân develerinin çullarını ve derilerini
sadaka vermemi emretti, dedi [3].
2-..... Ukbe
ibnu Amir(R)'den: Peygamber (S) Ukbe ibnu Âmir'e, sahâbîlerine taksim etmek
üzere bir takım kurbanlık koyun vermiş. (Ukbe bunları taksim etmiş), bir
yaşında kuvvetli bir keçi oğlağı kalmıştı. Ukbe bunu Peygamber'e zikretmiş,
Peygamber de: "Onu da sen kes!" buyurmuştur [4].
3-.......
Salih ibnu İbrâhîm ibn Abdirrahmân ibn Avf, babası İbrahim'den; o da dedesi
Abdurrahmân ibn Avf tan: Bu Abdurrah-mân ibn Avf (R) şöyle demiştir: Ben
Mekke'deki malımı (yâhud yakınlarımı) muhafaza etmesi; ben de onun Medine'deki
malını ve yakınlarını korumam için Umeyyetu'bnu Halefe bir mektûb yazdım.
Mektubun üzerine Abdurrahmân imzasını koyup Rahman ismini zikredince, Umeyye:
Senin ibâdet ettiğin Rahmân'ı ben tanımam, sen bana Câhiliyet'teki isminle yaz,
dedi. Bu sefer ben ona " Abdu Amr" diye yazdım. Bedir gazvesi günü
geldiği zaman, ben o gün bir gece insanlar uyuduğu bir sırada Umeyye ibn
Halefi korumak için onu alıp bir dağa çıktım. Fakat Umeyye'yi Bilâl gördü.
Hemen koşup, nihayet bir Ensâr meclisinde durdu ve:
— Bu, Umeyyetu'bnu
Haleftir; yakalayın! Eğer Umeyye bu sefer kurtulursa ben kurtulmam! diye
haykırdı (Böylece Ensâr'ı Umeyye'yi öldürmeye teşvik etti) [5].
Bunun üzerine onun beraberinde
Ensâr'dan bir takım rnücâhid, bizim izlerimizde hareket edip, bizi ta'kîbe
koyuldular. (Benim bir elimi Umeyye, bir elimi de oğlu Alî tutuyordu.)
Mücâhidlerin bize yetişeceklerinden endîşe edince, ben Ensâr'a:
— Umeyye budur, diye
oğlu Alî'yi kendisine halef yapıp geri bıraktım.
Bunu, oğlu ile onları
meşgul edip Umeyye'yi kurtarmak için yaptım. Fakat onlar hemen Umeyye'nin
oğlunu öldürdüler. Sonra bizi kovalamak için direndiler. Umeyye şişman, ağır
bedenli bir adamdı. Kovalayanlar bize yetişince, ben Umeyye'ye:
— Çök, dedim; o diz üstü çöktü.
Ben hücumdan onu
korumak için kendimi onun üzerine attım. Fakat hücum edenler kılıçlarını
altımdan Umeyye'ye sapladılar ve nı-hâyet onu öldürdüler. Bu sırada
mücâhidlerden biri kılıcını benim ayağıma isabet ettirdi [6].
Bu hadîsi Abdurrahmân
ibn Avf'tan rivayet eden oğlu İbrâhîm: Babam Abdurrahmân ibn Avf, ayağının
üstündeki bu kılıç izini bize gösterir idi, demiştir.
Ebû Abdillah el-Buhârî
dedi ki: Râvî Yûsuf ibnu'l-Mâcişûn, İb-rânun'in oğlu Salih'ten işitti. İbrâhîm
de babasından işitti [7].
Umer ibn Hattâb ve
îbnu Umer, sarraflık hususunda vekâlet
vermişlerdir [8].
4-....,. Ebû
Saîd eî-Hudrî ile Ebû Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Rasûlullah (S) bir
kimseyi Hayber üzerine harâc âmili ta'yîn etti. Sonra bu zât Hayber'den Cenîb
(denilen en iyi cins) hurması ile geldi. Rasûlullah ona:
— "Hayber'in bütün hurmaları böyle
mi?" diye sordu. O sahâbî:
— Biz bu en iyi
hurmadan bir sâ' ölçeği, (âdı hurmanın) iki sâ' ölçeği ile, ve yine (bu iyi
hurmadan) iki sâ' ölçeği üç sâ' ölçek (âdî) hurma ile alıp değiştirmekteyiz,
dedi.
Rasûlullah (S):
— "Böyle yapma! Âdî karışık hurmayı para
ile sat, sonra bu para ile Cenîb (nev'i hurma) satın al." Buyurdu [9].
Ve Rasûlullah,
tartılacak şeylerde de bunun benzerini söyledi [10].
5-.......Ka'b
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ka'b ibn Mâlik ailesinin Seli' Dağı'nda güdülür
bir sürü davarı vardı. Bunları güden cariyemiz, bu sürüden bir koyunun ölmek
üzere olduğunu gördü. Hemen (sert) bir taşı kırdı da bu taş parçasıyle koyunu
kesti. Bunu duyunca Ka'b, aile halkına: (Durun)! Bunu Peygamber'den soruncaya
kadar, yâhud Peygamber'e soracak bir kimse gönderinceye kadar, koyunun etinden
yemeyiniz, dedi. Ve Peygamber'e bu koyunun kesilme suretinden, bizzat kendisi
yâhud birisini gönderip, sordu. Peygamber (vS) de Ka'b'a, bu koyunun etini
yemeyi emretti [12].
RâvîUbeydullah: O
çobanın bir câriye olması ve o cariyenin koyunu kesmesi beni sevindiriyor,
demiştir. Abdetu, Ubeydullah'tan rivayette Mu'temir'e mutâbaat etmiştir. Buhârî
bu mutâbaatı Zebâih Kitâbı'nda senediyle getirdi.
Abdullah ibn Amr da
kendi kahramanına (yânı işlerini gören vekiline) o kendisinden uzakta iken,
küçük büyük bütün ailesi halkının fit ir sadakalarını vermesini yazmıştır [13].
6-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle dedi: Bir adamın Peygamber üzerinde muayyen yaşta bir deve
alacağı vardı. Bir gün o adam Peygamber'e geldi de bu alacağını ödemesini
istedi. Peygamber hâzır olan
me'mûrlarına hitaben:
— "Bu adama onun devesi yaşında bir deve
veriniz'' buyurdu.
Sahâbîler onun devesi
yaşında bir deve aradılar. Fakat ona verilecek yaşta deve bulamadılar, ancak
onun devesinden daha değerli yaşta bir deve buldular. Bunun üzerine Peygamber
(S):
— "Bunu ona veriniz" buyurdu. ; Deve kendisine verilen adam:
— Sen bana alacağımı
fazla verdin, Allah da sana bol versin, dedi. Peygamber bu vesile ile şöyle
buyurdu:
— "Şübhesiz sizin en hayırlınız, borç
verimi en güzel olantnızdır"[14].
7-.......Ebû
Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Bir adam Peygamber'e geldi de ondan alacağını
ödemesini istiyordu. İstemesinde kabalık ve sertlik yapmıştı. Peygamber'in
sahâbîleri de onu (söz ve fiille) cezalandırmak istediler. Bunun üzerine
Rasûlullah (S):
— "Onu serbest bırakın (dokunmayın). Çünkü
her hak sahibinin söz söyleme hakkı vardır" buyurdu. Sonra da: "Ona
kendi devesinin benzeri yaşta bir deve veriniz" buyurdu.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah, biz ancak onun devesinden daha
değerlisini
buluyoruz (onun devesi
gibisini bulamıyoruz), dediler. Bunun üzerine Rasûlullah:
daha olan deveye ona
veriniz. Çünküsizin borç ödeme yönünden ?n güzeliniz, en hayırlı olamnızdand.r»
buyurdu
Çünkü kendisinden,
müslümânların Huneyn'de aldıklar ganimetleri geri vermesini istedikleri zaman,Peygamber’in
Havazin Heyeti'ne söylediği sözü buna . Peygamber (S) onlara: "Benim o
ganîmelen olan payım sizin olsun"
demiştil6.
8-.......Mervân
ibn Hakem ile Misver ibn Mahreme (R) Urve'ye şöyle haber vermişlerdir: (Huneyn
seferinde) Rasûlullah'a Havâ-zin kabilesinin temsilci hey'eti müslümânlar
olarak geldikleri ve Rasûlullah'tan mallarının ve esirlerinin kendilerine geri
verilmesini istedikleri zaman, Rasûlullah (S) onlara şunları söyledi:
— "Bana sözün en sevimlisi, en doğrusudur.
Şimdi siz iki şıktan birini tercih ediniz: Ya esirleri, ya malı. Ben
(taksîmden evvel) sizin gelmenizi beklemiş idim (siz geciktiniz)" buyurdu.
Ve hakîkaten Rasûlullah
Tâif ten (Cı'râne'ye) döndüğü zaman, on bu kadar gece Havâzin elçilerinin
gelmesini beklemişti. Havâzin Hey'eti'ne Rasûlullah'ın kendilerine ancak iki
şıktan birini geri vereceği açıkça belli olunca, bunlar:
— Biz esirlerimizin geri verilmesini tercîh
ediyoruz, dediler.
Bunun üzerine
Rasûlullah (musallaya gitti), müslümânlar arasında ayağa kalktı. Allah'a lâyık
olduğu sıfatlarla sena etti. Sonra "Amma ba'du" (fasıl hitâbiyle
başlayarak):
— "Bu Havâzin temsilcileri kardeşleriniz
kusurlarından tevbe ediciler olarak bize gelmişlerdir. Ben de (benim ve
Abdulmuttalib oğul-ları'nın payı olan) esirleri kendilerine geri vermeyi uygun
gördüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (karşılıksız vererek) kardeşlerinizin
gönlünü hoş etmeyi severse, bunu yapsın! Sizden her kim kendi payı üzerine
bağlı kalmak (karşılıksız vermemek) arzu ederse, (bu bedeli) biz ona, Allah'ın
bize ihsan edeceği ilk ganimet malından veririz. Bu kanâatle o da böyle
yapsın!" buyurdu.
Bunun üzerine halk
(bir ağızdan):
— Rasûlullah'ın hatırı
için bizler Havâzin esirlerini kendilerine vermekle bu hoşnûdluğu yaptık,
dediler.
Bunun ardından
Rasûlullah:
— "Şimdi biz,
sizden esirini vermeye rızâsı olan kimseleri, rızâsı olmayanlardan bilip
ayıramıyoruz- Onun için siz gidiniz de, sizin muvafakat emrinizi bize iş bilir
nakîbleriniz arzetsinler!" buyurdu.
İnsanlar yerlerine
döndüler. Kabilelerin iş bilir kişileri kendi halk-larıyle konuştular. Sonra
Rasûlullah'a dönüp, herbiri kavminin esîr-lert geri vermekten memnun
olduklarını ve Rasûlullah'a bu hususta izin verdiklerini hafcer verdiler [15].
9- Bize
Mekkî ibnu İbrâhîm tahdîs edip şöyle dedi: Bize tbnu Cureyc, Atâ ibn Ebî
Rebâh'tan ve bir de bâzısı bâzısı üzerine artırarak ondan başkalarından tahdîs
etti. Bu hadîsin tamâmını onların hepsi teblîğ etmedi, fakat onlardan bir tek
adam tebliğ etti. Câbir ibn Ab-dillah (R) şöyle demiştir:
Ben bir seferde
Peygamber'İn maiyyetinde idim ve ağır hareket eden bir deve üzerinde yolculuk
ediyordum. Bu deve ancak insanların sonunda idi. Derken yanıma Peygamber (S)
uğradı da:
— "Bu arkada kalan kimdir?" dedi.
Ben:
— Câbir ibn Abdillah'tır, dedim. Peygamber:
— "Neyin var ki (geri kaldın)?'* buyurdu.
Ben de:
— Ben yürüyüşü yavaş bir deve üzerindeyim,
dedim. Peygamber:
— "Beraberinde deve sürecek bir çubuk var
mı?" dedi,
— Evet var, dedim.
— "Onu bana ver" buyurdu.
Ben çubuğu kendisine
verdim. O da bu deynekle deveye vurdu ve azarladı. Artık deve Peygamber'İn ona
vurduğu bu yerden i'tibâ-ren ordunun önde gidenlerinden oldu.
— "Deveyi bana sat" dedi. Ben de:
— Fakat o (bedelsiz olarak) senindir yâ
Rasûlallah, dedim.
— "Onu bana sat. Ben bu deveyi senden dört
dînâr karşılığında aldım. Medine'ye kadar onun sırtı (yânî binme hakkı)
senindir" buyurdu.
Medine'ye
yaklaştığımız zaman ben hızlı gitmeye başladım. Peygamber:
— "Nereye gitmek istiyorsun?" diye
sordu.
— Kocası ölmüş dul bir kadınla evlendim, dedim.
Peygamber:
— "Onun seninle, senin de kendisiyle
oynaşacağınız bakire bir kızla evlenseydin yâ!" buyurdu.
— Babam vefat etti ve
bir takım kız çocukları bıraktı. Bu sebeb-le ben tecrübe kazanmış, kendinden
toyluk gitmiş bir kadınla evlenmek istedim, dedim.
Peygamber:
— "Bu evlilik sana mübarek olsun"
dedi. Medine'ye geldiğimizde:
— "Yâ Bilâl, Câbir'e devesinin bedelini
öde ve bedeli biraz da artır" buyurdu.
Akabinde Bilâl,
Câbir'e dört dînâr verdi ve bedeli bir kîrât da artırdı.
Câbir: Rasülullah(S)'m
bu ziyâdesi artık benden ayrılmasın, dedi.
2140/Sahîh-iWuH8tî ve
Tercemesi
(Râvî tfŞ mndan ayrilm)
Artık bu kîrât, Câbir ibn Abdillah'ın kılıcının kı-z oldu, dedi [17].
10-.......Sehl
ibn Sa'd (R) şöyle dedi: Bir kadın Rasûhıllah(S)'a geldi de: Yâ Rasûlallah, ben
nefsimi sana hibe ettim, dedi. Akabinde bir adam: Bu kadını bana zevce yap,
dedi. Rasûlullah (S): "Kur'ân'-dan ezberindeki sûrelerdi ona öğretmen)
karşılığında, bu kadını sana zevce yaptık" buyurdu [18].
Eğer vekîl, vekîl
edildiği maldan bir şeyi ta'yîn edilmiş bir müddete kadar ödünç verse, bu da
(müvekkil icazet verdiği takdirde) caiz olur.
11-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) beni ramazân zekâtım korumaya vekîl
ta'yîn etti. (Bir gece) bana bir gelen geldi ve zekât hurmasından avuçlamaya
başladı. Ben onu yakaladım ve: Allah'a yemîn ederim ki, seni muhakkak
Rasûlullah'a götüreceğim, dedim. O da: Ben muhtacım, üzerimde de bana muhtâc
bir aile (nafakası) vardır; benim bu aldığım şeye şiddetli bir ihtiyâcım
vardır, dedi. Ebû Hureyre dedi ki: Bunun üzerine ben de onun yolunu boşalttım
(yânî onu salıverdim). Sabaha girdiğimde Peygamber (S):
— "Yâ Ebâ Hureyre, dün gece esirin ne
yaptı?*' dedi. Ben de:
— Yâ Rasûlallah, şiddetli ihtiyâcdan ve
ailesinin çokluğundan şikâyet etti. Ben de ona acıdım ve yolunu boşalttım (yânî
salıverdim), dedim.
Rasûlullah:
— "Fakat o muhakkak sana yalan
söylemiştir, ve yakında yine gelecektir" buyurdu.
Rasûlullah
"Yakında yine gelecek" buyurduğu için, onun geleceğini bildim de,
onu gözetledim. Geldi ve hurmadan avuçlamağa başladı. Onu yakaladım ve: Seni
elbette Rasûlullah'a götürürüm, dedim. O: Beni bırak, çünkü ben muhtacım ve
üzerimde büyük bir aile (yükü) vardır. Bir daha dönmem, dedi. Ben de ona
acıdım ve yolunu açtım. Sabaha eriştiğimde Rasûlullah bana:
— "Yâ Ebâ Hureyre, esirin ne yaptı?"
buyurdu. Ben de:
— Yâ Rasûlallah,
şiddetli bir ihtiyâcdan, ailesinin çokluğundan şikâyet etti de ona acıdım ve
yolunu açtım (yânî salıverdim), dedim.
Rasûlullah:
— "Fakat o muhakkak sana yalan
söylemiştir; yakında gelecektir" buyurdu.
Onu üçüncü defa
gözetledim. Geldi ve hurmadan avuçlamaya başladı. Onu yine yakaladım ve: Bu
defa seni muhakkak Rasûlullah'a götürürüm. Artık bu üç defanın sonudur. Sen bir
daha dönmem dersin, sonra yine dönersin, dedim. O: Beni bırak da sana bir
takım kelimeler öğreteyim ki, Allah sana bu kelimelerle fayda ihsan eder,
dedi. Ben: Bu kelimeler nedir? dedim. O da: Yatağına girdiğinde Kürsî Ayeti'ni:
Allâhu lâ ilahe illâ huvel-Hayyul-Kayyûm âyetini bitirinceye kadar oku.
Muhakkak senin üzerinde Allah tarafından bir koruyucu bulunmakta devam eder ve
sana sabaha kadar hiçbir şeytân yaklaşamaz, dedi. Ben de onun yolunu açıp
salıverdim.
Sabaha girince
Rasûlullah bana:
— "Dün gece
esirin ne yaptı?" dedi. Ben de:
— Yâ Rasûlallah, bu
esîr bana bir takım kelimeler öğreteceğim, unlar sebebiyle Allah'ın bana hayır
ve yarar ihsan edeceğini söyle-
di. Ben de yolunu açıp
salıverdim, dedim. Rasûlullah:
— "Bu kelimeler nedir?" buyurdu. Ben
de:
— Bana, yatağıma
girdiğimde Kürsî Âyeti'ni evvelinden bitirinceye kadar A llâhu lâ ilahe illâ
huve 'l-Hayyu H-Kayyûm.. diye oku dedi. Ve yine bana o: Sabaha girinceye kadar
senin üzerinde Allah'tan bir koruyucu bulunmakta devam eder; asla ayrılmaz ve
sana şeytân da yaklaşamaz dedi, diye cevâb verdi.
— Sahâbîler hayır
öğrenmeye pek hırslı idiler,- Bunun üzerine Peygamber (S):
— "Dikkat!Bu esîr çok yalancı olduğu hâlde
sana doğru söylemiştir. Yâ Ebâ Hureyre, üç geceden beri sana hitâb edip
konuşan kimdir bilir misin?" buyurdu.
Ben Ebû Hureyre de:
— Hayır, dedi(m). Rasûlullah:
— "İşte ot (insan suretinde) bir
şeytândır" buyurdu [19].
12-.......Ebû
Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: (Bir kerresinde) Bilâl Peygamber'e bernî
denilen en iyi cins hurma getirdi. Peygamber, Bilâl'e:
— "Bu hurma neredendir?" dedi. Bilâl:
— Yanımızda ergin
nevi'den hurma vardı. Ondan iki sâ' ölçeğini bunun bir sâ' ölçeği ile
değiştim. Bunu Peygamber'e yedirmek için yaptım, dedi.
Bunun üzerine
Peygamber (S):
— "Evveh, evveh! Bu ribânın kendisidir; bu
ribânın kendisidir; sakın böyle yapma!.. Fakat iyi hurma satın almak
istediğinde âdı hurmayı ayrıca sat, sonra onun parası ile bu iyi hurmayı satın
al" buyurdu [20].
13-.......Amr
ibn Dînâr. Umer ibnu'l-Hattâb'ın sadakası, yânî vakıf yaptığı malı hususunda
Umer'in: Vakfın işini üstlenen velî üzerine o maldan yemesinde ve mal
toplayıcı olmayarak arkadaşına yedirmesinde günâh yoktur, dediğini İbn
Umer'den rivayet etmiştir.
İbn Umer kendisi
Umer'in vakfına velilik eder, bu maldan Mekke ahâlîsinden insanlara, onlar
üzerine inerek (yânî konuk olarak) hediye eder idi [21].
14-.......Zeyd
ibn Hâlid ile Ebû Hureyre(R)'den; şöyle demişlerdir: Peygamber (S): "Yâ
Uneys (ibne'd-Dahhâk), şu zina suçu isnâd edilen kadına git, eğer o kadın zina
ettiğini V tirâf ederse ona recm cezası uygula" buyurdu [22].
15-.......Ukbetu'bnu'l-Hârise
şöyle demiştir: (Medine'de) Nuaymân yâhud Nuaymân'ın oğlu içki içmiş (yânî
sarhoş) olarak (evine) getirildi. Hem Rasûlullah (S) evde bulunan kimselere bu
sarhoşu dînî ceza olarak dövmelerini emretti. Ukbe: Ben de onu dövenler
arasında idim. Biz onu nalınlarla, kabuğu soyulmuş hurma deyneği ile dövdük,
demiştir [23]
16-.......Amre
bintu Abdirrahmân, Ebû Bekr ibn Hazm'ın oğlu Abdullah şunu haber verdi ki,Âişe
(R) şöyle demiştir: Ben (hicretin dokuzuncu yılında) Rasûlullah'ın Ka'be'ye
hediye gönderdiği kurbanlık develerin gerdanlık iplerini kendi iki elimle
büktüm. Sonra Ra-sûlullah (S) onlara kendi iki eliyle gerdanlıklarım taktı.
Sonra da bu kurbanlıkları babam Ebû Bekr ile Mekke'ye gönderdi. Bu işten
dolayı Allah'ın kendisine halâl kıldığı (ihrâmlıya haram olan şeylerden)
hiç-birşey Rasûlullah'a haram olmadı. Bu kurbânlar kesilinceye kadar Allah ona
ihrâmlıya haram olan şeyleri halâl kıldı [24].
Bir adam kendi
vekiline: Bunu Allah'ın sana gösterdiği yere (yânı istediğin yere) koy, dediği
ve vekili de:
Söylediğin şeyi
işittim, dediği zaman (yânî o şeyi istediği yere koyduğu zaman bu caiz o!ur).
17- Bana Yahya
ibn Yahya tahdîs edip şöyle dedi: Ben Mâlik'in huzurunda okudum. O da îshâk ibn
Abdillah ibn Ebî Talha'dan ki, o amcası Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle derken
işitmiştir; Ebû Talha Medîne'de hurmalık yönünden Ensâr'ın en zengini idi.
Kendisince mallarının en sevimlisi de Bîruhâ denilen bustânı idi. Bîruhâ,
Mes-cid'in karşısında idi. Rasûlullah Bîruhâ'ya girer ve onun içindeki güzel
sudan içerdi.
"Siz sevdiğiniz
şeylerden (Allah yolunda) harcayıncaya kadar asla hâlis iyiliğe ermiş
olmazsınız. Her ne infâk ederseniz şübhesiz Allah onu bilicidir" (Âiu
imrân: 92) âyeti inince Ebû Talha, Rasûlullah'a geldi de şunları söyledi:
— Yâ Rasûlallah: Yüce
Allah kendi Kitâbı'nda "Siz sevdiğiniz şeylerden harcayıncaya kadar asla
hâlis iyiliğe ermiş olmazsınız..*"
buyuruyor. Mallarımın
bana en sevimli olanı da Bîruhâ'dır. Bu se-beble Bîruhâ Allah için bir
sadakadır. Ben bu sadakanın hayrım ve sevabını Allah yanında biriktirip
bulacağımı ümîd ediyorum. Yâ Rasûlallah, sen bu bustânımı istediğin "yere
koy (sarfet)! Bunun üzerine Rasûlullah:
— "Ne hoş şey! Bîruhâ gidici (veya kazanç
verecek) bir maldır, Bîruhâ gidici (yâhud kazanç verici) bir maldır. Onun
hakkında senin söylediğin şeyi işittim (maksadını bildim). Ben bu malı senin
kendi yakınlarına tahsis etmeni uygun görüyorum" buyurdu.
Ebû Talha da:
— Yâ Rasûlallah, ben de öyle yaparım, dedi.
Ve Ebû Talha Bîruhâ'yı
en yakınları ve amca oğulları arasında taksim etti [25].
Mâlik'ten rivayet eden
İsmâîl, Yahya ibn Yahya'ya mutâbaat etti. Ravh da Mâlik'ten olan rivayetinde
"Râbihun (= Kazanç getirici)" şeklinde söyledi.
18-......
Ebu Musa(R) dan: Peygamber (S):
'(Efendisi tarafından) emredilen şeyi kamilen, bol bol emredilen
kimseye gönül hoşluğu ile infâk etmekte -ve belki de şöyle buyurdu: Vermekte-
olan emniyetli hazineci, sadaka veren iki hayır sahibinden birisidir" buyurmuştur
[26]
[1] Vekâlet, bir kimsenin bir işi başkasına tevfiz ve
sipariş etmesi ve bu işte o kimseyi kendi yerine geçirmesidir. Tevfiz edene
Müvekkil; yerine geçene Vekîl, vekâlet verilene ise Mevkûlün bih denir. Tevkil
de bir işte tasarrufu başkasına tevdi' etmektir. Vekâlet, lügat yönünden
"korumak'' ma'nâsına da gelir.
Risâlet, bir kimsenin
sözünü, tasarrufta dahli olmayarak başka bir kimseye tebliğ etmektir.
Gönderene Mürsil; gönderilene Mürselün ileyft,
aradaki vâsıtaya Rasûl denilir.
Vekâlet de bey' gibi
îcâb ve kabul ile gerçekleşir.
[2] Buhârî bunu Şerîket ve Hacc Kitâblan'nda senediyle
rivayet etti.
[3] Bu hadîs de Hacc Kitâbı'nda geçti. Bunun başlığa
delîlliği, Peygamber'in onu ortak kılmasıdır.
[4] Butıârî bunu Danaya ve Şerîket Kitâblan'nda da
getirmiştir.
Bu hadîsin Vekâlet
başlığında getirilme sebebi, Peygamber'in Ukbe ibn Âmir'i, kurban koyunlarını
sahâbîlerine taksîm etmeye tevkil buyurmuş olmasıdır.
[5] Umeyye ibn Halef, yazdığı mektûbda "Ben senin ibâdet ettiğin Rahmân'ı tanımam (yânı O'nun tevhidini İ'tirâf etmem)" demiş, Câhiliyet'teki ismini yazmasını istemiş olan azılı bir müşrik ve İslâm düşmanı idi. Mekke'de müslümanlara ve bu arada Bilâl'a çok eziyetler etmişti. İşte Bilâl'ın Ensâf'ı harekete geçirmesi, onüç sene Mekke'de çekilen azâbların intikaamı ve va'd edilen zaferin şaheser bir tecellîsidir.
[6] Bu hadîsin başlığadelîlliği şöyledir: Abdurrahmân ibn Avf'ın, küfür yurdunda bulunan Umeyye ibn Halefe vekâlet vermesidir. Küfür yurdundaki bir kâfirin müslümân tarafından tevkili caiz olunca, İslâm yurdunda kendisine emân verilip müste'mer. oİan bir kâfiri tevkîl etmek evleviyetle caiz ve sahîh olur.
Abdurrahmân'in Mekke'deki Umeyye ile aralannda sıkı bir dostluk vardı. Bu hadîste Abdurrahmân, yaptığı ahd ve vekâlete hârika bir vefakârlık örneği vermiştir.
[7] Bunun fâidesi, râvîlerin birbirlerinden işitmelerini
tesbît ve tahkîk etmektir. Bu-rttahia metindeki isnâddan işitme olmadığı zannma
düşülmesi önlenmiş olur.
[8] Bu iki fa'iîki Saîd ibn Mansûr ayrı ayrı senedleriyle
mevsûlen rivayet etmiştir.
[9] Hadîsin başlığa~üyğunluğu şöyledir.
Peygamber'inme'mûra söylediği sözü, alım satımda bir nevi' vekâlet vermektir.
Hurmanın hurma ile elden ele peşin alınıp satılması da müsavi olarak sarraflık
gibidir. Bu muamele, ma'nâda sarraflığın benzeridir.
[10] Yânı bir ntl, iki rıtl mukaabilinde satılmaz. Fakat
para ile sat, sonra da para ile satın al.
[11] Başlıktaki şartın cevâbı hazfedilmiş olup, takdîri
parantez içinde gösterilendir
[12] Hadîsin terdîdli rivayet edilmesi, râvînin şekkinden
ileri gelmiştir. Hadîs, müvekkilin malına zarar ve fesâd oîacağı vekîl
Tarafından anlaşılırsa, müvekkilin izni eklenmiş olmaksızın, vekilin müvekkelun
bİh olan malda tasarrufu caiz olduğunu ve tazmini gerekmîyeceğinİ beyân için
sevkolunmuştur.
Yİne bunun gibi bağ
bekçisi meyvenin olgunlaştığını görür de toplanmasının geri kalmasında zarar
olacağından endîşe eder ve bunları toplarsa, hüküm bunda da aynıdır.
[13] Buhârî, babın altına yazdığı hadîsten, hâzırın
vekâleti açıkça anlaşılmakla beraber gaibin vekâleti eksik bulunduğundan bu
eksiği tamamlamak için Abdullah ibn Amr'ın İş vekîlİ olan uzaktaki adamına
yazdığı vekâletnameyi ta'ltk hâlinde getirmiştir. Bu isim bâzı Buhârî
nüshalarında Abdullah ibn Umer şek-.linde gelmiştir. Kahraman, farsça bir
kelime olup, işleri gören vekil ma'nâsınadır.
[14] Hadîsin bâb başlığına delîlliği sarihtir. Hadîsin son
fıkrası hârika bir borç ödeme adalet ve cömertlik düstûrudur. .
[15] Hadîsin bâb başlığına delîlliği şöyledir: Havâzin
temsilciler hey'eti esirlerin geri
[16] Bâb başlığında mahzûf olan cevâb, parantez içinde
verildiği şekilde "Bu caizdir" veya "Sahihtir, mu'teberdir"
ifâdeleri olabilir. Sevkedilen hadîsin içindeki Peygamber'İn uygulaması bunun
delilidir.
[17] Hadîsin başlığa uygunluğu, Peygamber'in "Yâ
Bilâl, Câbir'e devesinin bedelini öde ve bedeli biraz da artır"
kavimdedir. Bilâl Câbir'e dört dînâr bedeli verdi ve bir kîrât da artırdı.
Şübhesiz Peygamber artırma emrini verdiği sırada vereceği fazlanın mikdânnı
zikretmemiştir. Bilâl bu hususta örfe dayanarak bedeli bir kîrât artırmıştır
(Aynî).
[18] Hadîsin başlığa delîlliği, kadın, Rasûlullah'a:
"Nefsimi sana hibe ettim" dediği zaman bu söz, Rasûlullah'ın onu
kendine zevce yapması yâhud zevce yapmayı uygun gördüğü kimselerden birine
zevce yapması üzerine verdiği vekâlet gibi olması cihetindendir (Aynî).
[19] Bu uzun Ebû Hureyre hadîsinin bâb başlığına uygunluk
ciheti şudur: Ebû Hureyre ramazân zekâtını, yânî fıtr sadakasından toplanmış
hurmaları korumak için bir vekîl idi. Ebû Hureyre bu sadaka malından bir
mikdârmın alınmasına sükût etmiş ve Rasûlullah'a arzettiğinde o da ilâve bir
icazet ifâde eder bir hâlde bu hususta sükût etmiştir. Bu da Peygamber'den bir
icazettir (Aynî).
[20] Hadîsin bir rivayetinde bildirildiğine göre, Bilâl
gidip bu hurmayı sahibine reddetmiştir. Hadîsin bâb başlığına uygunluğu;
Peygamber'in "Bu ribânın kendisidir, bunu yapma" kavlinden
anlaşılır. Çünkü ribâ alışverişinin reddedilmesi vâcib olan şeylerden olduğu
bilinmiştir.
Bu alışverişin merdûd
olduğu hükmü, bu hadîsten şu suretlerle alınır: "Evveh" ta'bîrinin
tekrarlı zikredilmesiyle; "Bu ribânin kendisidir" ta'bîr
bu-yurulmasıyle; hadîsin sonunda ribâdan salim bir mübadele sureti Öğretilmiş
bulunmakla (Aynî).
Buhârî'nin Kuşmeyhenî
nüshasında "İndenâ" şeklinde; Hamavî ve M üstemi! nüshalarında ise
"İndî" şeklinde gelmiştir. Ebû Zerr'den başka bütün Bu-hârî
nüshalarında "Li-yat'ama'n-Nebiyy = Peygamber'in yemesi için"
şeklinde, Ebû Zerr nüshasında ise "Li-nut'İme'n-Nebiyye = Peygamber'i
yedirmemiz için" şeklinde gelmiştir.
Evveh, şikâyet,
hüzünlenme, demlenme ifâde eden bir kelimedir. Dilimiz-âh, vâh, oh, of denilir.
[21] Hadfeînbâbbaşlığına uygunluğu açıktır. Çünkü hadîs
başlıktaki dört şeyi içine almakta ve onları şâmil bulunmaktadır.
İbn Umer'in bu
uygulaması e!-Câmi'u's~Sahîh'm el-İsmâîlî nüshasında bu isnâdla mevsûlen
rivayet edilmiştir.
Umer ibn Hattâb'ın
"Mütevelli olan kimsenin örfe göre vakıf maldan yemesinde günâh
yoktur" demesi, vakıf idare edenlerin ma'rüf derecede o maldan
faydalanmalarının caiz olduğunu beyân etmiştir.
[22] Hadîsin başlığa delîlliği "Yâ Uneys,bu
todmag/r..."sözlerindedir.Çünkü Peygamber'in bu emri, Uneys'e bu işi
tevfîz etmektir.
[23] Hadîsin başlığa uygunluğu, Peygamber'in bizzat dînî
cezayı uygulamayıp başkalarına emretmeyidir ki, bu da o işi gördürmeye
başkasını tevkil etmektir. Bundan devlet başkanının cezalan uygulamayı bizzat
üzerine almayıp, başkalarını tevkil etmesinin caiz olduğu ve bir de sarhoşa
cezanın hemen uygulanması hükmü alınmıştır.
[24] Hadîsin bâb başlığına delîlliği açıktır. Bu, Hacc
Kitâbı'nın "Gerdanlık iplerini eliyle takan kimse bâbı"nda daha uzun
sened ve metinle verilen hadîsin bir parçasıdır. O hadîsin baş tarafı
şöyledir:
Amre bintu Abdirrahmân
şöyle haber vermiştir: Ziyâd ibn Ebî Sufyân, Ai-şe'ye bir mektûb gönderdi de,
mektubunda:
— Abdullah ibn Abbâs:
"Kim ki Mekke'ye kurbanlık gönderip Ka'be'ye hediye ederse, kurbânı
kesilinceye kadar hacılara ihrâmlı iken işlenmesi haram olan şeyler, O kimseye
haram olur" diyor; siz ne dersiniz? diye sormuştu.
Âişe cevaben:
— Bu mes'ele İbn Abbâs'ın dediği gibi değildir.
Ben (hicretin dokuzuncu yılında) Rasûlullah'ın Ka'be'ye hediye gönderdiği
kurbanlıkların gerdanlık iplerini iki elimle büktüm... diyerek, yukarıdaki kısmı
söyledi.
Hadîsin burada
getirilme sebebi, Rasûlullah'ın iki eliyle gerdanlık taktığı kurbanlık
develerinin Mekke'ye gönderilmesi ve nahr gününde kestirilmesi hususunda Ebû
Bekr'i tevkil etmesidir.
[25] Hadîsin bâb başlığına uygunluk yeri, Ebû Talha'nın Rasûlullah'a:
"Yâ Rasûlullah, bu bustân Allah için bir sadakadır... Sen bu bustânımı
istediğin yere tahsis et" diye Rasûlullah'a vekâlet vermesi, Rasûlullah'm
da bunu reddetmemiş olmasıdır. Şu var ki Rasûlullah bu vekâleti bizzat infaz
etmeyip, Ebû Talha tarafından yakınlarına taksimini emretmiştir. Rasûlullah
tarafından bu vekâletin kabul edilmesinden de vekâletin kabû! ile tamâm olacağı
hükmü alınmıştır.
[26] Hadîsin başlığa delîlliği, emniyetli hazinecinin
âmirinin kendisine olan emrine göre hazîneden harcama yapması, mal vermesi
tefvîz edilmiş olmasıdır. Bu hadîs Zekât Kitâbı'nda "Hizmetçinin
ecri" babında da geçti.