2- Hayz Oldukları Zaman Kadınlara Emr Babı
3- Hayızlı Kadının, Kocasının Başını Yıkaması Ve Taraması Babı
4- Erkeğin, Kadın Hayızlı İken Karısının Kucağında Kur'ân Okuması Babı
5- Nifâsa Hayz İsmini Veren Kimse Babı
6- Hayızl1 Kadının Cildine Dokunmak Babı
7- Hayızlı Kadının Oruç Tutmayı Terketmesi Babı
8- Bâb: Hayızlı Kadın. Beyti
Tavaf Etmek Müstesna, Bütün1 Hacc Fiillerini Yerine Getirir
11- İstihâzalı Kadının İ'tikâf Etmesi Babı
12- Bâb: Kadın, Hayız Olduğu Elbise İçinde Namaz Kılar Mı?
13- Hayızdan Yıkanması Sırasında Kadının Güzel Koku Sürünmesi Babı .
15- Kadının Hayızdan Yıkanması Babı
16- Kadının Hayızdan Yıkanması Sırasında Taranması Bâb1
17- Kadının, Hayız Yıkanması Sirasinda Saçlarını Çözmesi Babı
18- "Biz Sizleri... Hilkati Belirsiz Bir Çiğnem Etten,
Yarattık..."Babı
19- Hayızlı Kadın Hacca Ve Umreye Nasıl İhram Eder Babı
20- Hayzın Gelmesi Ve Gitmesi Babı
21- Bâb: Hayızlı Olan Kadın Namazı Kaza Etmez
22- Hayz Elbisesi İçinde İken Hayızlı Kadınla Beraber Uyumak Babı
23- Temizlik Hâli Elbisesinden Başka Hayız Elbisesi Edinen Kimse Babı
25- Hah: Kadın Bir Ayda Üç Hayız Olduğu Zaman (Hüküm Nedik?)
26- Hayız Günleri Hâricinde Kadının Göreceği Sarı Ve Boz Renkli
Islaklıklar Babı
28- İfâda Tavafından Sonra Hayız Olan Kadın Babı?
29- Bâb: İstihâzalı Kadın (Arada Kanı Dinmekle) Temizliği Görünce
(Yıkanıp Namaz Kılar)
30- Lohûsa (İken Ölen) Kadın Üzerine Cenaze Namazı Ve Bu Namazın Sünneti
Babı
31-Bâbb(Bu, Geçen Bâbdan Bir Fasıl Gibidir)
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın
İsmiyle
Ve bâzıları da:
Gönderilen hayzın ilki, İsrâîl oğulları (kadınları) üzerine oldu, dediler [4].
Ebû Abdillah Buhârî:
Peygamber'in (yukarıki) sözü daha şümullüdür, dedi[5].
1-.......el-Kaasım
şöyle diyor: Ben Âişe'den işittim, şöyle diyordu: Biz ancak hacc etmeği
düşünerek yola çıktık. Şerif mevkiine geldiğimiz zaman ben hayz oldum.
Rasûlullah (S) yanıma girdi; ben ise ağlıyordum. "Neyin var (hayız mı
oldun?)" diye sordu. Evet dedim. "Bu, Allah'ın Âdem kızları üzerine
yazdığı bir iştir. Binâenaleyh sen, hacıların eââ ettiği mensekleri eda et, şu
kadar ki, Beyt'i tavaf etme" buyurdu. Âişe dedi ki: Ve Rasûlullah, kendi
kadınları adına sığır kurbân etti .[7]
2-.......Âişe
(R): Ben hayızh olduğum hâlde Rasûlullah'ın başını tarar idim, demiştir [8].
3-.......
Bana Hişâm, Urve'den haber verdi ki, Urvetu'bnu'zZubeyr'e: Hayızh kadının bana
hizmet etmesi yâhud kadının cünüb iken yanıma gelmesi caiz midir? diye
sorulmuş. Urve de: Bana göre bunun hepsi caiz, öyle olan da, böyle olan da bana
hizmet eder. Bundan dolayı hiçbir taraf için be's yoktur. Bana Âişe haber
verdi ki, kendisi hayızlı ve hücresinde ikaamet ederken, Rasûlullah da
mes-cidde i'tikâf ettiği zaman, Rasûlullah başını ona doğru uzatır, o da
Rasûlullah'ın başını tarardı [9].
Ebû Vâil de, kendi hizmetçi
kadınını hayızlı olduğu hâlde Ebû Rezîn'e gönderirdi de, kadın Mushaf kesesinin
ipinden tutarak onu Ebû VâiPe getirir idi[10].
4-.......Âişe
(R): Peygamber (S), ben hayızh iken başını kucağıma yaslar, sonra Kur'ân
okurdu, diye tahdîs etmiştir. [11]
5-.......Ümmü
Seleme (R) tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Peygamber ile beraber bir aba
içinde yatmış hâlde idim. Derken hayz oldum. Yavaşça sıyrıldım. Ve hayız
elbisemi alıp giydim. Peygamber: "Nifâslandın mı (yânî âdetin mi
geldi)?" diye sordu. Ben: Evet, dedim.
Bunun üzerine
Peygamber beni çağırdı, ben de saçaklı kadîfenin altında onunla beraber yattım
[13].
6-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Ben, Peygamber ile birlikte her ikimizde cünüb iken bir
kabdan yıkanırdık. (Hayız olduğumda) O bana emrederdi, ben de futamı bağlardım.
Ben hayızlı iken Peygamber tenini tenime dokundururdu. Keza O (mescidde)
i'tikâfta iken, ben de hayızlı olduğum hâlde başını (i'tikâf yerinden dışarıya)
çıkarırdı da, ben onu yıkar idim .[15]
7-.......BizeEbû
İshâk -ki o Şeybânî'dir-, Abdurrahmân ibn Esved (99)'den; o da babası Esved ibn
Yezîd'den; o da Âişe'den haber verdi. O şöyle demiştir: Biz mü'minlerin
annelerinden biri hayız olduğu ve Rasûlullah da cildini onun cildine
dokundurmak istediği zaman o kadına hayzının hemen başlangıcında iken fûta
bağlamasını emreder ve ondan sonra tenini o kadının tenine dokundururdu. Âişe
dedi ki: Sizin hanginiz nefsine, Peygamber'in nefsine mâlik olduğu kadar mâlik
olabilir? [16]
Bu hadîsi Şeybânî'den
rivayet etmesinde ayrı ayrı Hâlid ibn Ab-dillah ile Cerîr ibn Abdilhamîd, Alî
ibn Mushir'e mutâbaat etmişlerdir .[17]
8-.......Bize
Şeybânî tahdîs edip şöyle dedi: Bize Abdullah ibnu Şeddâd tahdîs edip şöyle
dedi: Ben Meymûne'den işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S) kadınlarından bir
kadınla deri deriye sürüşmek istediği zaman, kadın hayızlı olduğu hâlde kadına
emreder, kadın da futasını bağlar idi.
Bu hadîsi Sufyân
es-Sevrî de Şeyb.ânî'den rivayet etmiştir. [18]
9-.......Bize
Muhammed ibn Ca'fer haber verip şöyle dedi: Bana Zeyd -ki o, Eslem'in
oğludur-, İyâd ibn Abdillah'tan; o da Ebû Saîd Hudrî'den haber verdi. O şöyle
demiştir: Bir kurban yâhud ramazân bayramında Rasûlullah (S) yanımıza, namaz
kılınacak musallaya çıktı. Kadınların yanma uğradı da:
— Ey kadınlar
topluluğu! Sadaka veriniz. Çünkü sizler bana cehennem ahâlîsinin çoğu olarak
gösterildiniz, buyurdu.
Kadınlar:
— Yâ Rasûlallah, neden? diye sordular. Rasûlullah:
— Çünkü siz çokça
la'net eder ve kocalarınıza karşı ni'metenankörlük yaparsınız. (Ne acîbdir ki
kendini zabt eden) tam akıllı ve ihtiyatlı kimsenin aklını, sizin kadar eksik
akıllı, eksik dinli hiçbir kimsenin çelebileceğini görmedim, buyurdu.
Kadınlar:
— Dînimizin ve
aklımızın eksikliği nedir? Yâ Rasûlallah? dediler.
— Kadının şahadeti,
erkeğin şahadetinin yarısı değil midir?
Kadınlar:
— Evet, dediler.
— İşte bu aklının
eksikliğindendir. Hayız olduğu zaman da namaz kılmaz, oruç tutmaz değil mi?
buyurdu.
Kadınlar:
— Evet, dediler.
— İşte bu da dîninin
eksikliğindendir, cevâbını verdi [19].
Ibrâhîm en-Nahaî:
Hayızlı kadının âyet okumasında be's yoktur, demiştir [20]. İbn
Abbâs da: Cünübün kıraat
etmesinde bir be's
görmemiştir [21].
Peygamber(S) de
zamanlarının hepsinde (yânî her hâlinde) zikrederdi. Ümmü Atıyye de: Biz,
hayızh kadınların (namazgaha) çıkmaları, mü'minlerin tekbîrleriyle tekbîr
etmeleri ve duâ etmeleri ile emrolunur idik, dedi.[22]
İbn Abbâs da şöyle
dedi: Bana Ebû Sufyân haber i verdi ki: Hıraklıyus, Peygamber'in mektubunu
istemiş ve okumuştur. Bu mektûbda: Bismillahirrahmânirrahîm ile "Ey kitâb
ehli, hepiniz bizimle sizin aranızda musâvî bir kelimeye gelin:
Allah'tan başkasına
tapmayalım, O'na hiçbir şeyi ortak tutmayalım, Allah'ı bırakıp da kimimiz
kimimizi
RabbHar edinmeyelim...
" (âiu imrân:64)sözleri de vardı [23].
Ve Atâ ibn Ebî Rebâh,
Câbir'den: Âişe hayz oldu da Beyt'i tavaf hâriç, bütün hacc fiillerini yaptı ve
namaz
kılmıyordu, dedi [24]. Ve
Hakem ibn Uteybe: Ben cünüb iken hayvan keserim. Allah da: "Üzerlerine
Allah'ın ismi anılmayanlardan yemeyin; çünkü bu muhakkak bir flSktir... "
(el-En'âm:121) buyurdu, demiştir [25].
10-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Bizler Peygamber'in maiyyetinde, haccdan başka bir şeyi
düşünmeyerek yola çıktık. Serîf mev-kîine geldiğimiz zaman ben hayız oldum. Ben
ağlar hâldeyken Peygamber (S) yanıma girdi ve: "Seni ağlatan nedir?"
dedi. Ben: Val-lâhî çok arzu etmiştim; Allah'a yemîn ediyorum ki, ben bu yıl
hacc etmedim, dedim. Peygamber: "Muhtemel ki sen hayz oldun" dedi.
Evet, dedim. "Şübhe yok, sendeki bu hâl, Allah 'in Âdem kızları üzerine
yazdığı bir şeydir. Binâenaleyh hacıların yapacakları fiilleri sen de yap, şu
kadar ki, temizleninceye kadar Beyt'i tavaf etme" buyurdu [26].
11-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Fâtıma bintu Hubeyş, RasüIullah'a hitaben: Yâ Rasûlallah,
ben temiz olamıyorum, namazı terk edeyim mi? diye sordu. Rasûlullah (S):
"Bu, ancak bir damar (ka-m)dır, hayız değildir. Hayız (vakti) geldiği
zaman namazı bırak, hayız zamanı geçince kendinden kanı yıka ve namaz
kıl" buyurdu .[27]
12-....... Bize
Mâlik, Hişâm'dan; o da Fâtıma
bintu'lMunzir'den; o da Esma bintu Ebî Bekr'den haber verdi. O şöyle demiştir:
Bir kadın, Rasûlullah'tan sorup: Yâ Rasûlallah, birimiz, elbisesine hayzmdan
kan isabet ederse nasıl yapsın buyurursun? dedi. Rasûlullah: "Birinizin
elbisesine hayzından kan bulaşırsa, onu parmaklarıyla yâhud tırnağıyla
kazısın, sonra azar azar üzerine su döküp yıkasın, ondan sonra o elbise içinde
namaz, kılsın" buyurdu. [28]
13-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Birimiz hayız olurdu da, sonra temiz olduğu zaman
elbisesinden kanı parmaklarıyla kazır ve onu yıkar, müteakiben elbisesinin
diğer kısımları üzerine azar azar su döker, ondan sonra da bu elbisenin içinde
namaz kılardı. [29]
14-.......BizeHâlidibnu
Abdillah, Hâlid ibn Mihrân'dan; oda İkrime'den; o da Âişe'den tahdîs etti (o
şöyle demiştir): -Bir kerre-Peygamber (S) ile birlikte kadınlarından biri
istihâzah hâlinde ve kanı görüp dururken i'tikâf etti. Bazen kanının
akmasından dolayı altına bir leğen koyduğu da olurdu.
İkrime dedi ki: Âişe
usfur bitkisinin suyunu gördü de: Bu öyle bir şeydir ki, fulanca kadın istihâza
zamanında onu bulundurur idi, dedi [30].
15-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Kadınlarından biri Rasûlullah ile birlikte i'tikâf etti. Bu
kadın leğen altında iken (kırmızı) kanı ve sarılığı görüyor idi ve bu hâlde o,
namaz kılardı[31].
16-.......Bize
Mu'temir, Hâlid'den; o da İkrime'den; o da Âişe'den tahdîs etti ki,
mü'minlerin annelerinden biri istihâzah iken i'tikâf etmiştir [32].
17-.......Âişe
(R): Bizim her birimiz için, içinde hayız olduğu bir tek elbiseden başkası
yoktu. Eğer o elbiseye kandan bir şey bulaşırsa, tükürüğü ile onu ıslatır,
sonra onu tırnağı ile ovalar(yıkar)dı, dedi. [34]
18-.......Bize
Abdullah ibnu Abdilvahhâb tahdîs edip şöyle dedi: Bize Hammâd ibn Zeyd, Eyyûb
(es-Sahtıyânı)'dan; o da Hafsa (bintu Sîrîn)'dan tahdîs etti. Ebû Abdillah dedi
ki: Yâhud Hişâm ibn Hassan, Hafsa'dan; o da Ümmü Atiyye'den; o da
Peygamber'den.
Ümmü Atıyye (R) şöyle
demiştir: Biz bir ölü üzerine üç günden ziyâde süslenmeyi terk etmekten (yânî
yas tutmaktan) nehy olunurduk, ancak zevç üzerine dört ay on gün yas tutardık.
Bu müddet içinde gözlerimize sürme çekmez, güzel koku sürünmez ve (süs için)
boyanmış kumaş giyinmezdik, ancak asb (denilen Yemen kumaşı) müstesna. Hayzın
dinmesi zamanında birimiz hayızdan yıkanmak istediğinde azıcık Azfâr kustu
(tırnak buhuru) kullanması bize müsâade edilmişti[35].
Bizler .cenazenin ardından gitmekten de nehy olunurduk.
Ebû Abdillah dedi ki:
Bu hadîsi Hişâm ibn Hassan, Hafsa'dan; o da Ümmü Atıyye'den; o da Peygamber'den
rivayet etmiştir[36].
19-.....
Bize îbnu Uyeyne, Mansûr ibn Safiyye'den; o da annesinden; o da Âişe'den
tahdîs etti ki (o şöyle demiştir): Bir kadın Peygamber'e hayızdan sonra
yıkanmasının mâhiyyetinden sordu. Peygamber de ona nasıl yıkanacağını şöylece
emretti: "Miske bulanmış bir yün veya pamuk parçası al da onunla temizlen
" buyurdu. Kadın: Nasıl temizleneyim? dedi. Peygamber: "Onunla
temizlen" buyurdu. Kadın tekrar: Nasıl? diye sorunca: "SubhânaUah!
Temizlen işte!" buyurdu. Bunun üzerine ben kadını kendime çektim de:
Onunla kan değen yeri (yânî ferci) sürtele, dedim [37].
20-.......BizeMansûr,
annesi Safiyye bintu Şeybe'den; o daÂişe'den tahdîs etti (şöyle demiştir):
Ensâr'dan bir kadın Peygamber (S)'e: Hayızdan nasıl yıkanayım? diye sordu.
Peygamber: "Miske bulanmış bir yün veya pamuk parçası al da uzuvlarım
üçer defa yıkayarak temizlen " buyurdu. Ondan sonra Peygamber (S) utandı
da yüzünü çevirdi. -Yâhud da Peygamber "Buparça ile temizlen"buyurdu.-
Bunun üzerine ben o kadını tutup, kendime doğru çektim de, Peygam-ber'in
anlatmak istediği şeyi ona haber verdim. [39]
21-.......Bize
İbnu Şihâb, Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Ben Veda
Haccı'nda Râsûlullah (S) ile birlikte ihrama girip, yüksek sesle telbiye ettim.
Ben temettü' haccina niyet edip kurbân sevk etmeyen kimselerden biri idim.
(Râvî der ki:) Âişe hayız olduğunu ve Arafe gecesi girinceye kadar temiz olmadığını
söyledi. O gece: Yâ Rasûlallah, işte bu gece Arafe gecesidir. Ben ise ancak umre
niyeti ile ihrama girmiştim, demiştir. Rasûlullah da ona: "Yıkanmak üzere
saçlarını çöz, taran ve umre niyetinden vaz geç" buyurmuş. {Âişe dedi ki:)
Ben de öyle yaptım. Haccı yerine getirdikten sonra, Muhassab'da bulunduğumuz
gece Rasûlullah (erkek kardeşim) Ab-durrahmân'a emretti. O da bana, evvelce
başlamış olduğum umre'-nin yerine Ten'îm'den yeni bir umre yaptırdı[40].
22........
Bize Ebû Usâme, Hişâm ibn Urve'den; o da babasından; o da Âişe'den tahdîs
etti. Âişe (R) şöyle demiştir: Bizler zu'l-hicce ayının hilâline doğru
(Medine'den yola ) çıktık. Rasûlullah: "Her kim umre ile ihrama girmek
isterse öyle ihram etsin. Bana gelince, eğer ben kurbanlık sevk etmemiş
bulunaydım, ben de muhakkak umre ile ihram ederdim" buyurdu. Bunun üzerine
kimi umre ile, kimi de hacc niyeti ile ihrama girdiler. Ben hayızlı iken Arafe
günü bana erişti. Ben Peygamber'e hâlimi söyledim. "Umreni bırak,
saçlarını çöz, taran ve hacc niyetiylejhrâm et" buyurdu. Ben de öyle
yaptım. Nihayet Muhassab'da kaldığımız gece olunca, erkek kardeşim Abdurrahmân
ibn Ebî Bekr'i benimle beraber gönderdi. Ben Ten'-îm'e kadar çıktım da (ilk
başlayıp terk ettiğim) umremin yerine bir umre ile ihram ettim. Hişâm ibn Urve
şöyle dedi: Bundan dolayı (kef-fâret olarak) ne kurbân lâzım geldi, ne oruç, ne
de sadaka [42].
23-.......Bize
Hammâd (ibn Zeyd), Ubeydullah ibni Ebî Bekr'den; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten
tahdîs etti. Peygamber (S) şöyle buyurmuştur:
"Şübhesiz Azîz ve
Celîl olan Allah, rahime bir melek tevkil etti. O melek: Ey Rabb 'im! Bir
nutfedir. Ey Rabb 'im! Bir kan pıhtı-sıdır. Ey Rabb'im! Bir çiğnem ettir, der.
Allah onu yaratmayı hükmetmek istediği zaman melek: Erkek midir, yoksa dişi
midir? Bedbaht mıdır, yoksa mes'ûd mudur? Rızık nedir, ecel nedir? sorularını
sorar. Bunlar anasının karnında iken yazılır"[44].
24-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Biz Veda Haccı'nda Peygamber'le birlikte (Medine'den yola)
çıktık. Bizden kimi umre niyetiyle, ihrama girmiş, kimi de hacc niyetiyle
ihrama girmişti. Nihayet Mekke'ye geldik. Rasûlullah (S): "Umre
niyyetiyle ihrama girip de kurbân göndermeyen, ihramdan çıksın. Umre niyetiyle
ihrama girip de kurbân gönderen, tâ kurbânını kesmek suretiyle ihramdan çıkıncaya
kadar, ihramdan çıkmasın. Hacc niyetiyle ihrama girmiş olan ise, haccını
tamamlasın" buyurdu. Âişe dedi ki: Ben hayız oldum ve tâ Arat e günü
oluncaya kadar hayızlı olmakta devam ettim. Ben ise başka değil, sırf umre
niyetiyle ihrama girmiştim. Peygamber (S) bana saçımı çözmemi, taranmamı, hacc
niyetiyle ihram etmemi ve umreyi terk eylememi emretti. Ben de bunları yaptım.
Nihayet haccımı yerine getirince Ebû Bekr'in oğlu Abdurrahmân'ı benim
maiyyetimde gönderdi ve bana eski umrenin yerine Ten'îm'den bir umre
yapmakhğımı emreyledi [46].
Bir takım kadınlar
Aişe'ye, içinde sarı lekeli pamuk bulunan bir bez götürürlerdi de, Aîşe onlara:
Pamuğu
beyaz göreceğiniz
vakte kadar acele etmeyin, der idi.
Bu sözü İle de hayzdan
temize çıkmayı murâd ederdi[47]. Bir
takım kadınların gece ortasında kandiller isteyip (tutundukları şeydeki) temizliğe
bakar oldukları haberi Zeyd ibn Sâbit'in kızı Ümmü Kulsüm'e ulaştı da: Kadınlar
bu işi yapmazlardı, deyip, o kadınları ayıpladı[48].
25-.......
Bize Sufyân, Hişâm'dan; o da babasından; o da Âi-şe'den tahdîs etti ki (o şöyle
demiştir): Fâtıma bintu Ebî Hubeyş isti-hâzaya tutulur durur idi. Bunu
Peygamber'e sordu. Peygamber (S): "Bu bir damardır, hayız değildir.
Hayızın müddeti geldiği zaman namazı bırak, hayzın müddeti geçtiği zaman yıkan
ve namaz kıl" buyurdu [49].
Câbir ve Ebû Saîd,
Peygamber'den olmak üzere: Hayızlı kadın namazı terk eder, dediler [50].
26-.......Bize
Katâde tahdîs edip şöyle dedi: Bana Muâze şöyle tahdîs etti: Bir kadın Âişe'ye:
Biz kadınlardan biri temiz olduktan sonra (hayz zamanındaki) namazını kaza
etmeli mi? diye sordu. Âi--şe: Sen Harûriyye misin? Biz Peygamber (S) ile
birlikte iken hayız olurduk da bize bunu emretmezdi; yâhud da biz bunu
yapmazdık, diye cevâb verdi [51].
27-.......Ümmü
Seleme (R) tahdîs edip şöyle demiştir: Ben, Peygamber (S) ile beraberinde bir
katîfe içinde bulunurken hayız oldum. Yavaşça sıyrıldım da o örtüden dışarıya
çıktım, havza mahsûs elbisemi aldım, giydim. Rasûlullah bana: "Hayız mı
oldun?" diye sordu. Ben: Evet, dedim. Bunun üzerine beni çağırdı ve beni
kendisi ile beraber o saçaklı kadife örtünün içine soktu. Zeyneb şöyle dedi:.Ve
.Ümmü Seleme bana tahdîs etti ki, Peygamber (S) oruçlu olduğu hâlde, Ümmü
Seleme'yi öper idi ve (Ümmü Seleme dedi ki): Ben, Peygamber ile beraber bir
tek kaptan cünüblükten dolayı yıkanır idim. [52]
28-.......
Ümmü Seleme (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) ile saçaklı bir örtü içinde
yatıyordum. Hayız oldum. Sıyrılıp hayza mahsûs elbisemi aldım. "Hayız mı
oldun?" dıyt sordu. Evet, dedim. Bunun üzerine beni çağırdı, saçaklı
kadifenin altında onunla beraber yattım [53].
29-...,...
Hafsa bintu Şîrîn şöyle demiştir: Biz tazelerimizi bayramlarda (namazgaha)
çıkmaktan men' ederdik. (Basra'ya) bir kadın gelip Halef oğullan kasrına indi.
O kadın kız kardeşinin -ki kocası
Peygamber ile birlikte
on iki gazada bulunmuş, kendisi de bizzat altısına iştirak etmiş idi-: Biz
yaralılara ilâç yapar, hastalara bakardık, dediğini rivayet ettikten sonra,
şöyle dedi: Kız kardeşim Peygamber'e: Birimizin örtünecek çarşafı olmazsa,
namaz yerine çıkmamasında be's var mı? diye sormuş. Peygamber: "Arkadaşı
kendi cilbâbiann-dan birini ona giydirsin de hayr (meclisin)^e ve müslümânların
duasında hâzır bulunsun" buyurmuştur.
(Hafsabintu Şîrîn der
ki:) Ümmü Atıyye buraya geldiği zaman: Bunu sen Peygâmber'den işittin mi? diye
sordum. Ümmü Atıyye: O'na babam feda olsun, evet işittim, dedi. -Hafsa bintu
Şîrîn: Ümmü Atıyye ne zaman Peygamber'i anarsa"bi-ebî = O'na babam feda
olsun" der idi, dedi.- Ümmü Atıyye şöyle devam etti: Babam O'na feda
olsun, ben Peygamber'den işittim, O şöyle buyuruyordu: "Tazelerle perde
sahibi kadınlar -yâhud: Perde sahibi tazeler ile- hay izli kadınlar çıkıp hayır
(meclisin)^e1 ve müzminlerin duasında hâzır bulunsunlar. Yalnız hayızlı
kadınlar namaz yerinden uzakça dursunlar". Hafsa dedi ki: Ben Ümmü
Atıyye'ye karşı: Hayızlılar da mı? diye sordum. Ümmü Atıyye cevaben:
Hayızlılar Arafat'ta, fulân fulân yerlerde hâzır bulunmuyorlar mı? dedi [54].
Yüce Allah'ın:
"Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç hayız ve temizlenme müddeti
beklerler, eğer onlar Allah'a ve âhiret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın, kendi rahimlerinde
yarattığı (hayzı ve hamli) gizlemeleri onlara halâl olmaz... " (ei-Bakara:
228) kavlinden dolayı hayız müddeti, hami müddeti ve hayızdan mümkin olabilecek
şey (yânı tekrar) hususunda kadınların tasdik olunacakları şeyler [55].
Alfden ve
Şurayh(98)'dan zikrolunur ki, eğer bir kadın dîninden (ve emînliğinden) râzî
olunacak nevi'den kendi hususiyetlerine vâkıf bulunan kadınlardan, bir ayda üç
hayz gördüğüne beyine getirirse, tasdik olunur [56].
Atâ ibn Ebî Rebâh:
Kadının iddet içindeki hayızları iddetten önce âdeti olan hayızlarıdır,
demiştir.
Ibrâhîm Nahaî de buna
kaail olmuştur [57]. Ve Atâ: Hayzın en azı
bir gün, en çoğu da on beş gündür, demiştir[58].
Mu'temir ibn Süleyman,
babasından, şöyle dedi: Ben İbn Sîrîn'e temizliğinden sonra onbeş gün kan gören
kadını sordum. O: Kadınlar bunu daha iyi bilicidir, dedi[59].
30-.......Ben
Hişâm ibn Urve'den işittim, şöyle dedi: Bana babam, Âişe'den haber verdi ki
(o, şöyle demiştir): Fâtıma bintu Ebî Hubeyş, Peygamber'e sorup: Ben istihâzaya
ma'rûz kılınıyorum, temiz olamıyorum. Binâenaleyh ben namazı terk edeyim mi?
dedi. Peygamber: "Hayır, çünkü bu bir damardır. Lâkin sen namazı, içinde
hay izli bulunduğun günler kadar terk et, sonra yıkan ve namaz kıl"
buyurdu. [60]
31-.......Bize
îsmâîl (ibn Uleyye), Eyyûb'dan; o da Muhammed. (ibn Sîrîn)'den; o da Ümmü
Atıyye'den tahdîs etti. O: Biz sarılığı ve bozluğu hiçbir şey (yânî namaza
mâni') addetmezdik, demiştir[61].
32-.......Bana
îbnu EbîZi'b, İbn Şihâb'dan; o da Urve'den ve Amre (98)'den; onlar da
Peygamber'in zevcesi Âişe'den tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Cahş kızı Ümmü
Habîbe yedi yıl istihâzaya müb-telâ kılındı. RasûluIIah'a bunu sordu.
Rasûlullah ona yıkanmasını emretti de "Bu bir damardır" buyurdu.
Artık Ümmü Habîbe her namaz için yıkanır oldu [62].
33-.......Abdurrahmân
kızı Amre'den; o da Peygamber'in zevcesi Âişe'den haber verdi. O,
RasûluIIah'a: Yâ Rasûlallah, Safiyye bintu Huyey hayız oldu diye haber
vermiştir. Rasûlullah (S): ''İhtimâl ki o bizi yolumuzdan alıkoyacak! O
sizinle beraber ifâda tavafını yapmış değil mi idi?" dedi. Evet, dediler.
"Öyle ise çık" buyurdu[63].
34-.......Bize
Vuheyb, Abdullah ibn Tâvûs (132)'tan; o da babası Tûvûs ibn Keysân'dan; o da
İbn Abbâs'tan tahdîs etti. İbn Ab-bâs (R): Hayızlı kadına, ifâda tavafını
yaptığı zaman (veda tavafını yapmaksızın) vatanına dönmek ruhsatı verildi,
demiştir. (Tâvûs der ki:) İbn Umer ilk emrinde hayızlı kadın veda tavafını
yapmadıkça memleketine dönmez, der idi. Sonra kendisinden işittim: Hayızlı kadın
memleketine döner, çünkü Rasûlullah onlara ruhsat verdi, diyordu. [64]
İbn Abbâs: Böyle
kadın, temizlik süresi bir saat olsa bile yıkanır, namaz kılar ve kocası da
kendisine gelir. İstihâzalı namaz kılmak isteyince yıkanır, namaz kılar. Namaz
kılmak (cimâdan) daha büyüktür, demiştir [65].
35-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Hayz geldiği zaman namazı terk et.
Hayız müddetinin sonu gittiği zaman ise, kendinden kanı yıka ve namaz
kıl" buyurdu [66].
36-.......Bize
Şu'be Hüseyin el-Muallim, İbnu Bureyde'den; o da Semure ibn Cundub (59)'dan
haber verdi ki (o,şöyle demiştir): Bir kadın lohûsahğında vefat etti. Peygamber
(S) ona cenaze namazı kıldı. (Kılarken de bedeninin) ortasına doğru dikeldi[67].
37-.......BizeEbû
Avâne-ki onun ismi el-Veddâh'tır- kendi kitabından haber verip şöyle dedi:
Bize Süleyman eş-Şeybânî, Abdullah ibn Şeddâd'dan haber verdi. Abdullah şöyle
dedi: Ben Peygamber'in zevcesi teyzem Meymûne'den işittim: Bazen öyle olurdu
ki, Meymûne hayızlı bulunur, namaz kılmaz, Rasûlullah seccadesi üzerinde namaz
kılarken, secde yerinin hizasında uzanmış bulunurdu. Rasûlullah secde ettiği
vakit elbisesinin bâzı yerleri Meymûne'ye dokunurdu [68].
[1] Hayz ve onunla birlikte zikrolunan istihâza İle
nifâsın hükümlerini beyân kitabı. Kitabın hayz ile isimlendirilmesi, hayzın
diğerlerinden daha çok vâki' olmasındandır. Hayz'ın on tane ismi vardır: Hayz,
tams dıhk, ıkbâr, ı'sâr, dırâs, ırak, fırâk, tams , nifâs.
[2] Ma hız, mimli masdâr veya mekân İsmi veya zaman ismi
olabildiğine göre, hayız, hayız yeri veya hayız zamanı demek olur. Hayız,
lûgatta seyelân ma'nâsm-dan alınmış olarak, kadınların âdeti olan kan
akıntısının ismidir ki, rahimden vakit vakit gelen kirli ve tabiî ifraz olup,
şahıslara ve hâllere göre müddeti farklı olur. İmâm Şafiî, en azı bir, en çoğu
onbeş gün olduğuna; İmâm Mâlik en az ve en çoğunun ta'yîrıi mümkün olmadığına
kaail olmuşlardır. İki hayz arasındaki temizlik müddetine tuhur denilir. Hayzın
şer'î hükümleri namaz ve oruca mâni' olması, mescide girmekten, Kur'ân
okumaktan ve Mushaf'a dokunmaktan çekinilmesi, kadının bununla bulûğa .ermesi
ve bu hâlde cimâ'ın haram ol-. maşıdır
ki, burada mensûs olan da budur (Hakk Dîni, I, 775-776).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/395.
[3] Çünkü hayz,
kadınların hilkatlarınin aslındandır ki, onda kendilerinin salâhı vardır. Bu
salâha Yüce Allah'ın şu kavli delâlet eder: ' 'Zekeriyyâ 'yi da an. Hani o
Rabb *ına; Rabb 'im beni yalnız başıma bırakma. Sen vârislerin en hayırlısı-sın
diye niyaz etmişti. Biz onun bu duasını kabul ettik ve kendisine Yahya 'yi
ihsan eyledik. Eşini(doğurmaya) elverişli kıldık... "(el-Enbiyâ:89-90).
Buradaki is--lâh, onun karısını kısırlığının ardından kendisine hayzı tekrar
vermek suretiyle doğurmaya elverişli kılmakla tefsir edilmiştir.
Hâkim, sahîh bir
İsnâdla İbn Abbâs'tan: "Hayzın başlaması, cennetten indirilmesinden sonra
Havva üzerinde oldu" hadîsini rivayet etmiştir.
[4] Buharî bununla, Abdurrazzâk'ın sahîh bîr isnâdla İbn
Mes'ûd'dan rivayet ettiği şu hadîsi işaret ediyor gibidir: îbn Mes'ûd şöyle
demiştir: "îsrâîl oğullan'nda erkekler ve kadınlar beraberce namaz
kılıyorlardı. Kadın erkeğe bakıyordu. Allah o kadınlar üzerine hayzı bıraktı
da onları mescidlerden men' etti". Abdur-razzâk'ta, Âişe'den de bu ma'nâda
bir hadîs vardır.
[5] Yânî Peygamber'in "Hayz Allah'ın Âdem kızları
üzerine yazdığı bir şeydir" sözü, o, bâzılarına âid olan sözden daha
şümullüdür. Çünkü Peygamber'in sözü isrâîl oğulları kadınlarına ve diğerlerine
şâmildir.
Dâvûdî: Bu iki söz arasında
muhalefet yoktur. Çünkü isrâîl oğullan kadınları da Âdem kızlanndandır, dedi.
Muhalefet ise görüldüğü
üzere apaçıktır. Çünkü bu sözden İsrâîl oğulları "kadınlarından başkasına
hayz gönderilmemiş olması lâzım gelir. Hadîs ise İsrâ-îllİler olsun, gayrılan
olsun, bütün Âdem kızlarına hayzın yazılmış olduğunda zahirdir.
İbn Hacer bunu şöyle
cevâbladi: Ta'mîme kaail olmakla beraber, İsrâîl oğulları kadınlarına
mevcudiyetinin başlangıcı olarak değil de, bir ceza olmak üzere
hayz müddetinin
uzatılması şeklinde anlaşılmak suretiyle, iki söz arasını cem' etmek mümkün
olur, dedi.. (Kastallânî).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/396.
[6] Bu bâb ile ismi, nüshaların bâzısında düşmüştür.
[7] Metinde "bi'1-bakari" rivayeti olduğu gibi,
"biU-bakarati" rivayeti de vardır. İkinci rivayette bir sığır kurbân
edilmiş olduğu taayyün eder. Birincisine göre ise, sığırların birden fazla
olması ihtimâli de anlaşılır ki, her iki ihtimâli gözeterek tercemesinde
"bir"siz olarak yalnız "sığır" denildi (Ahmed Naîm).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/397.
[8] Hristiyanlar, hayza hiç ehemmiyet vermezler, hayızlı
kadınlarla cinsî münâsebette bile be's görmezler, bu tefrittir; işi
küçültmektir. Yahudiler ise, cinsî münâsebet şöyle dursun, hayızh kadınlarla
bir odada bile oturmazlar, öerâber yiyip içmezler; bu da ifrattır; tedbîrde
ileri gitmektir.
Câhiliyyet Arablar'ı,
Yahûdîler'in ifratına tâbi' olmuşlardı. İslâm şerîatİ ise bu ifrat ve tefriti
kaldırarak, yalnız hayızh kadınlarla cinsî münâsebeti haram kılmış ve bu
hâldeki kadınları cünüb menzilesinde tutmuştur. Baş tarafta zikredilen
el-Bakara:222. âyeti, yalnız hayızlı kadınlarla cinsî münâsebeti yasak ettiği
gibi, bundan sonraki hadîslerde de Arab'ın hayızlı kadınlar hakkındaki bâtıl
i'tikaadlarını yıkar ve bu husustaki şer'î hükümleri beyân eder (Tecrid Ter.,
I, 183-184).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/398.
[9] Mü'minlerin annelerinden her birine mahsûs olan
hücrelerin kapılan mescide açılırdı. Bu ta'rîfegöre Rasûlullah, Âişe'nin
hücresine bitişik bir halvet yerinde i'tikâf etmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/398.
[10] Bu haberi îbnu
Ebî Şeybe, kendi Musannafmda sahîh bir isnâd ile mevsûlen rivayet etmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/399.
[11] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken
Yayınları: 1/399.
[12] Bu babın ismi
kalbedilmiştir: Çünkü bunun hakkı "Hayz'a nifâs ismi veren"
denilmekti, denildi.
Bu, takdîm ve te'hîre
hamlolunur. Takdîr "Hayz'a nifâs ismi veren"dir. Keza "ismi
veren" sözü ile murâd, "Nİfâs lâfzım hayız ma'nâsına kullanan"
olması da muhtemildir. Buna göre haberdekine tekellüfsüz olarak mutabık olur da
denildi (tbn Hacer).
Buhârî'nin irâde ettiği
şeyin hâsılı şudur: Hayz'ın nifâsa ıtlâkı, nifâsm hayza illâki Arablar arasında
şâyi'dir. Binâenaleyh hayız için sabit olan hükümler, öylece nifâs için de
sabit olur... (Şâh Veliyyullah).
[13] el-Hamîsa: Sefine vezninde bir gûnâ siyah abaya denir
ki, dört köşeli ve iki tarafı zencefli olur.
el-Hamîle: Sefîne
vezninde... ve kadifeye denir ki ma'rûftur.
el-Hamle: Temre
vezninde, bu dahî kadîfeye denir. Ve kilim ve ihram ve zeylu
ve çuha ve mıkrame
makûlesi havlı ve saçaklı nesneye denir.. (Kaamûs Ter.).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/399-400.
[14] Yânî izârm üst tarafındaki derilerde teni tene
sürüşmek caizdir. İzârın altındaki derilere gelince, âlimlerin bâzısının
hilâfına olarak, caiz değildir. Çünkü bâzı âlimler fercden ve kan yerinden
sakınmakla beraber, bunu da caiz görürler... (Şâh Veliyyullah).
[15]
el-Mubâşere:.....ve cima' eylemek ma'nâsınadır. Bir kavle göre, bir bez
içinde beşereleri (yânî cildleri, tenleri) biribirine sürüşmek ma'nâsınadır
(Kaamûs Ter.).
Bu lâfzı burada cinsî
münâsebet ma'nâsına almağa İmkân yoktur. Çünkü hayızlı kadınla cinsî münâsebet
etmek, bi'1-icmâ haramdır, büyük günâhtır...
Mehmed Sofuoğlu,
Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/400.
[16] Bu son sözden
Âişe'nin, nefsine güven olmaksızın cild cilde sürtüşmenin kerahetine kaail
olduğu zahir oluyor (Şâh Veliyyullah).
[17] Hâlid'in mutâbaatını, Ebu'l-Kaasım et-Tenûhî; Cerîr'in
mutâbaatım ise Ebû Dâ-vûd ile el-İsmâîlî mevsûlen rivayet etmişlerdir (İbn
Hacer, Aynî, Kastallânî).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/401.
[18] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken
Yayınları: 1/401.
[19] Küll hakkında verilen hükmün o küll ferdlerinden her
ferde sâdık olması lâzım gehnez.Nitekim erkeklere taş çıkartır nice kadınlar
vardır. Hüküm çoğunluğa göredir. Amel îmândan- cüz'dür ve îmân, ziyâde ve
noksan kabul eder diyenler
Peygamber'in bu sözünü-
zahirine hamleder ve te'vîline hâcel görmezler. İbâdeti eksik olanların dînini
de eksik sayarlar. Muhalifleri ise, îmân, İslâm ve dîn'İn zâtında ziyâde ve
noksan terettübü mümkün değildir, bu ziyâde ve naks sıfata râci'dir, derler
(Tecrîd Ter., I, 188).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/402.
[20] Bunu Dârimî
mevsûlen rivayet etti.
[21] Bunu İbnu Munzİr, İbn Abbâs'tan isnâdiyle rivayet
etti.
[22] Bunu Buhârî, "Kitâbu'l-Iyd"de mevsûlen
rivayet etti. Yânî bayramda tekbîr getirmeleri evlâ tarîkiyle caiz olur.
[23] Bunu Buhârî,
"Bed'u'l-Vahy"de mevsûlen rivayet elti.
Bu, Peygamber'in, tâ
Allah'ın zikrini mâni' olan kâfirlere olan mektûblaş-malanna kadar her hâlinde
Allah'ı zikreder olduğuna delildir. Binâenaleyh müs-lümânlar hakkında evlâ
tarîkıyledir.
[24] Bunu Buhârî,
"Kitâbu'l-Ahkâm"da mevsûlen rivayet etti.
[25] Bunu Bağâvî mevsûlen rivayet etti. "Allah şöyle
buyurdu.." ifâdesi, delîl için ikinci bir mukaddime menzilesindedir. Yâni
cünüblükle beraber hayvan kesmek caizdir; şu kadar var ki, bu boğazlama dahî
Allah'ı zikretmeksizin caiz olmaz. Cünüblük ve hayzın hükümleri de bi'l-icmâ
musâvîdir.
Buhârî bu babın ta'lîklerini
-'ednâ mulâbese" için (yânîen yakın bir bulaşma için) getirmiştir.
Nitekim bu gizli olmaz. Bunun benzerleri müellifte çoktur.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/403-404.
[26] Âişe'nin en
baştaki ifâdesi, eskiden hacc aylan içinde umreye niyet edilmez i'tikaadında
bulunduğu içindir. Câhiliyyet zamanında İbrâhîm dîninin öğrettiği nu-suk ve
ibâdetlerden yalnız hacc ve umre ayakta kalmıştı ki, o da birçok bid'atler ve
bâtıl bâtıl i'tikaadiarla karışmış bir hâlde idi. Bu cümleden olmak üzere hacc
ayları içinde umre 'niyetiyle ihrama girip, telbiye ile ses yükseltmek caiz
sayılmazdı. Veda haccma kadar bu i'tikaadı bozacak yeni bir teşrî' vâki'
olmamıştı.: Bundan dolayı müslümânlar
ihrama girdikleri vakit, hep hacc niyetiyle girmiş
; bulunuyorlardı.
Bilhassa kurbân sevk etmiş olan Rasûlullah'ın niyetine uyarak, hepsi o niyette
idi. Hacc kaafİlesi Mekke'ye yaklaştığında Şerif mevkîinde Peygamber
"Beraberinde kurban getirenlerden mâada her kim varsa, haccıfesh ederek
umre'ye niyet etsin" diye tebliğ
buyurdu. Ve Câhiliyyet Arabi'nin bu husustaki amel ve i'tikaadını bozdu.
İsteyenler, hacc ayları içinde de Umre'den istifâdeye imkân buldular. Fakat
herhalde Medine'den çıkarken umûmun niyei hacc idi. Bundan dolayı mü'minlerin
annesi Âişe "Hacc'dan başka bir niyeti-
miz olduğunu
bilmeksizin..." demiştir.
Âişe'nin ağlaması
hayızlı hâlde iken hem haccın, hem umrenin rükünlerinden olan ifâda tavafının
mümkin olmamasındandır. Bilindiği üzere hayızhnın tavaf etmesi caiz değildir.
İşte bu sebeble Peygamber Âişe'ye, metindeki şekilde hareket etmesini
emretmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/404.
[27] Bunun ma'nâsı: O, rahim kanı değildir ki namazı ve
orucu bırakmayı mûcib olsun; o bir damar kanından ibarettir, denildi. Tabîblere
göre istihâza da rahimden gelir; öyleyse "Bu ancak bir damardır"
sözünün ma'nâsı nedir? denilirse, ben şöyle derim: Onun ma'nâsı: Bu ancak bir
rahatsızlık ve onda bir hastalıktır. Damar söylenip, hastalık ve rahatsızlık
irâde edilmesidir. Çünkü kanın toplanması ve bozulması orada olur. Bu da
ekseriyyâ rahatsızlığa ve hastalığa sebeb olur. Buna göre hadîs ile tabîblerin
söylediği arasında muhalefet yoktur. Çünkü tabîbler de hastalıkların çoğunun
damarlardaki bir mizâc kötülüğünden meydana gelmekte olduğunu i'tirâf
etmektedirler (Şâh Veliyyullah).
el-Mustahâza, şu hâtûna
denir ki, kanı hayz kanı olmayıp, yâni rahimden gelmeyip âzİI dedikleri
damardan gelir. Bu, mechûi binası olan Ustuhîzat sîga-sındandır.
"Ustuhîzati'l-meretu ve hiye mustahâzatun" denilir, yâni kanı
ha-yızdan değil de, azil damarından olarak akar (Kaamûs Ter.),
Buna göre mustahâza,
hayız müddetinin en büyüğü geçtikten sonra yine kanı dinmeyen kadına denir.
Bunun hükmü, bâzı hususlarda hayızlıdan farklı olup, daimî özürlü hükmündedir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/405.
[28] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken
Yayınları: 1/406.
[29] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken
Yayınları: 1/406.
[30] İstihâzah kadın, hayız müddetinin çoğu geçtikten sonra
yine kanı dinmeyen kadın demek olduğu, daha önce bildirildi.
Usfur: Bir nebat adıdır
ki, kalîz eti mühre eder ve tohumuna kurtum derler. Türkçe'de tahrif ile âspûr
ve tohumuna âspûr tohumu dedikleridir. Pişirildiği zaman ete izafe olunsa,
sür'atle mühre eder ve onunla sarı boyanır (Kaamûs Ter.).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/407.
[31] Bu kadın, mü'minlerin annelerinden Şevde bintu Zem'a
yâhud Ümmü Habîbe Remle bintu Ebî Sufyân yâhud da Ümmü Seleme'den biri idi.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/407.
[32] Hayızlmın mescide girmesi caiz değil ise de, bu
hadîslerden, istihâzah kadının i'tikâfı bile -mescidin kirletilmeyeceğine
emniyet edildiği takdirde- caiz olduğu
istinbât olunur. Hadesi
devamlı olan özürlü kimseler hakkındaki hükümler de, zâten istihâzalı kadının
hükümlerine kıyâs ediliyor.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/407.
[33] Babın maksadı, bunun câizliğini isbâttır. Çünkü İslâm'dan
evvel kadınların i'-tiyâdı, hayzın dinmesinin ardından elbiseyi değiştirmek
idi, ve onlar bunu vâcib görüyorlar idi (Şâh Veliyyullah).
[34] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken
Yayınları: 1/408.
[35] Asbı sevbi: Yemen dokumalarından boyalı bir kumaşın
adıdır; iplikleri boyanır, sonra dokunur idi.
Kust Üçü de lügattir. Buna Kustu Azfâr denildiği
gibi, kustu Zafâr da denir. Zafâr, Aden sahilinde bir şehrin ismidir ki,
tırnak şeklinde olan Hind kustu, Hindistan'dan evvelâ oraya gelir. Bundan
dolayı Arab kadınlarının yıkanma esnasında çirkin kokuyu gidermek için
kullandıkları bu ıtra ''Kustu Azfâr" dedikleri gibi "Kustu
Zafâr" da derler. Yânî bu Zafâr ile Azfâr lâfzı hakkında iki rivayet
vardır: Birinciye göre ma'lûm yere nisbettir. İkinciye göre ise tırnak
ma'nâsına olan "zıfr"m cem'idir. Murâd tırnak şekli üzere olan güzel
buhurdur.
[36] Buhârî, bunu
Kitâbu't-Talâk'ta mevsûlen rivayet etmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/408-409.
[37] Misk, mim'in
kesriyle ma'Iûm ıtrin adıdır.
Meşk, mim'in fethiyle
deriye denir. Hadîste bu kelime meşk şeklinde de rivayet edilmiştir. Buna göre
"Bir gön parçası al.." temek olur. Buhârî'nin diğer rivayetinde
"fursaten mümesseketen" de gelmiştir ki "miske bulanmış yün
parçası" demektir. Bir rivayette de "mümseketen" i'fâl babında
fail ve mef'ûl isim bî-nâsıyle de okunmuştur ki, "eski bir bez parçası
taşı" denmiş olur.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/409-410.
[38] Yânî bu yıkanma
vâcibdir, sabittir. Hadîsin bâb ismiyle münâsebeti şudur: En-sârlı kadının
"Ben nasıl yıkanayım?" sözü, yıkanmanın aslının subûtu müsellem
olduğuna ve suâlin ancak yıkanmanın keyfiyyetinden ibaret olduğuna delâlet eder
(Şâh Veliyyullah).
Bir rivayete göre bu
bâb "Bâbu gasli'l-mahîd" şeklinde zabtedilmiştir. Bu zabte göre
mahîd, ismi mekân olarak hayız yeri, yânî fere demek olacağından, ma'nâsı
"Hayız yerini yıkamak babı" olacaktır. Böyle olunca, hadîsle bâb isminin
münâsebeti açıktır.
[39] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken
Yayınları: 1/410.
[40] Muhassab, Mekke ile Minâ arasında bir yerdir. Teşrik
günlerinden sonraki gece -ki bayramın dördüncü günü bittikten sonraki gecedir-
orada geçirilir. Buraya "Hayfu Benî Kinâne= Kinâne oğullan hayfı" da
denilir.
Ten'îm, Harem'in
hâricinde Mekke'ye bir fersah mesafede bir yerdir. Mek-keliler'in üç
Mikat'ından biridir. Orada Âişe Mescidi denilen bir de mescid vardır.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/411.
[41] Yânî bu vâcib midir, yoksa değil midir? Hadîsten zahir
olan vâcib olmasıdır. Ancak bu, çok mübtelâ olunduğu ve zorluk lâzım geleceği
için, cünüblük yıkanmasında kadından düşmüştür.... (Şâh VeHyyullah).
[42] Hadîste tasrih edildiği üzere bu son söz, Âişe'nin
değil, kız kardeşinin torunu ve bu hadîsin râvîsi olan Hişâm ibn Urve ibn
Zubeyr'indir. Ancak bu sözden bir müşkil çıkıyor: Âişe, kıran haccı yapan da
olsa, temettü' haccı yapan da olsa, üzerine kıran kurbânı yâhud temettü'
kurbânı vâcib olduğuna -Dâvûd Zâ-hirî'den başka- bütün fakîhler müttefik olduğu
hâlde, nasıl olmuş da bunların hiçbiri lâzım gelmemiş? Buna verilen cevâb da:
"Hişâm, bunlardan hiçbirinin yapıldığına dâir kendisine hiçbir haber
erişmemiş olduğundan, hiçbiri lâzım gelmediğini zannetmiş. Hâlbuki bir şeyin
vâki' olmadığını bilmemekle nefselemr'-de vâki' olmamasına hükmetmek gerekmez.
Nitekim Câbir'in rivayetinde Peygamber'in Âişe için bir sığır kurbân ettiği
beyân ediliyor" denilmiştir.
Bir de: "Hişâm'ın
bu sözünün zahiri, o haccın kıran haccı ve temettü' haccı olmayıp, ifrâd haccı
olduğudur" (Şâh Veliyyullah).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/412.
[43] Buhârî, bu bâb
ismini burada, Kur'ân'dan olan bu İki ta'bîri, hayızla İlgileri dolayısıyle
tefsîr etmek İçin, yâhud da hâmile kadından gelen kanın hayız olmayacağını
tenbîh etmek için getirmiştir. İkinci şık, mezheb imamları arasında ihtilaflıdır.
Bâb ismindeki "muhallakatın" ve "gayrı muhaltakatın"
ta'bûierini ihtiva eden Kur'ân âyetinin meali şöyle devam ediyor:
"Ey insanlar, eğer
siz öldükten sonra tekrar dirilmek hususunda herhangi bir şübhe içinde iseniz,
şu muhakkaktır ki, biz sizi topraktan, sonra insan suyundan, sonra pıhtılaşmış
bir kandan, sonra da hilkati belli belirsiz bir çiğnem etten yarattık, size
(kudretimizi apaçık) gösterelim diye. Sizleri dileyeceğimiz muayyen bir vakte
kadar rahimlerde durduruyoruz, sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz, daha
sonra da kuvvetinize ermeniz için (büyütüyoruz). Kiminiz Öldürülüyor, kiminiz
de bilgiden sonra hiçbir şey bilmemek üzere ömrün en fenasına doğru gerisin
geri itiliyor... "(el-Hacc:5)
[44] İnsanın yaratılma ve tekâmül safhaları el-Mu'minûn:
12-16. âyetlerinde dokuz kademe olarak zikredilmiştir. İnsanı bir hamlede
yaratmaya kaadir olan Allah'ın, onun tabiî şeklini alıncaya kadar bir takım
tavırlara, kaanûnî tahavvüllere tâbi' tutmasında hiç şübhesiz husûsî ve umûmî
birçok hikmetler ve faydalar vardır. Bu hikmetleri ilgili ilim dallarındaki
mütehassıslar bulmakta ve yazdıkları eserlerde uzun uzun anlatmaktadırlar. Bu
hususlarda tafsîlât için tıbb, biyoloji, fizyoloji ve benzeri dallarda yazılan
eserlere müracaat etmelidir (Müslim Ter., VIII, 118).
Hâmile kadının hayız
olmayacağı mes'elesindeki görüşleri mufassal şerhlerden ta'kîb etmelidir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/413.
[45] Şârih Kastallânî, bunun ma'nâsı hakkında: Burada
keyfiyyetle murâd sıfat değil, fakat hayızlı kadının ihram ve telbiye
etmesinin isbâtım beyândır, dedi. Bana göre bu, zahiri üzeredir. Maksad,
hayızlı ihram ettiği zaman, ihram ve telbiyenin sıfatını isbât etmektir ki, o
da ihramının gusle makrûnolmasıdır, bu gusül hayız esnasında olsa bile.
Âişe'nin guslünün'buna ihtimâli vardır (Şâh Ve-liyyullah).
[46] Bilindiği üzere ihram, Arafat'ta durma, tavaf, sa'y,
tıraş gibi menseklerin şer'î
ismi
hacc'dır. Bu menseklerin vakfeden ve Minâ işlerinden mâadasına umre de-nİr, ve
edası hacc aylarına kasr edilmiş değildir. Umreye "Küçük Hacc" dedikleri
de vardır. Nitekim vakfeyi de Minâ'daki işleri de içine alan menseklerin topuna
"Hacc" denildiği gibi "Haccu Ekber" de denir... İşte bu
rivayetten anlaşıldığına göre
Mü'minlerin Annesi Âişe
Veda Haccı'nda, ibtidâ temettü' niyetiyle ihrama girmiş bulunuyordu...
Peygamber teşrîk günlerinden sonra, yânî bayramın dördüncü gününden sonra,
Mekke ile Minâ arasında bir yer olan Mu-hassab'da, Âişe'ye bu umresini yapma
emri vermiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/414.
[47] Bu haberi Mâlik el-Muvatta'âa. Alkame İbn Ebî Alkame
hadîsinden; o da Âişe'nin hizmetçisi olan annesi Mercâne'den olmak üzere
rivayet etti. Bundan hay-zın gelmesinin kan gelmesiyle, hayzm gitmesinin de
kuruluk ve beyazlıkla olacağı bilinmiştir.
[48] Bu eseri de İmâm Mâlik, Muvatta'da Abdullah ibn Ebî
Bekr'den; o da halasından; o da Zeyd ibn Sâbit'in kızından tahrîc etmiştir.
Kadınları ayıblaması,
bu işin kötülenmiş olan zorluğu gerektireceğinden dolayıdır (Kastallânî ve
diğerleri).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/415.
[49] İstihâzalı kadın her namaz vaktinde yıkanıp, namazını
kılar. İşte bu hüküm, bu ve benzeri hadîslerden alınmıştır.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/416.
[50] Câbir'den gelen sözü müellif Buhârî,
Kitâbu'l-Ahkâm'da, Âişe'nin haccda hayz olması kıssasında tahrîc etti. Ebû
Saîd'den gelen sözü de Kitâbu VSavm'da ha-yızlının orucu terketmesi babında
tahrîc etti. Bunun ma'nâsı hayızlı kadın namazı terk eder ve kaza etmez
demektir. Çünkü namazı terk etmek, ödenmemesini gerektirir. Zîrâ Sâri' onu terk
etmekle emretti; terk edilmekle emredilen şeyin işlenmesi vâcib olmaz;
binâenaleyh kaza edilmesi de vâcib olmaz.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/416.
[51] Soran kadının Muâze bintu Abdillah el-Adeviyye olduğu
Buhârî'nin bir rivayetinde tasrîh edilmiştir.
Diğer bir rivayette,
Muâze, Âişe'ye suâlini. Hayızlı neden orucu kaza ediyor da
namazı etmiyor?" şeklinde sormuştur. Cevâbdan anlaşılıyor ki, namazı kaza
etmemeğe ruhsat verilmesi tahfif içindir: Günde beş defa tekerrür eden bir
ibâdeti kaza etmek kolay değildir. Ramazân orucu ise yılda bir kerre farz olur.
Sene içinde birkaç günlük orucu ödemek daha kolaydır.
Harûrîler Küfe
yakınındaki Harûra' köyüne mensûb Haricîler fırkasidır. Bu taifenin ilk
toplantısı orada olduğu için, kendilerine bu isim verilmiştir. Bunlar dîn
işinde şiddetlendirme tarafını tuttuklarından dolayı pek çirkin dalâletlere
sapmışlardır. Harûrîler, hayızhnm hayız zamanında geçen namazları kaza etmesi
vâcib olduğuna kaail olurlardı ki, ümmetin icmâına muhaliftir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/416.
[52] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken
Yayınları: 1/417.
[53] Ümmü Seleme'nin bu "Sıyrılıp, hayıza mahsûs
elbisemi aldım" sözü, şu iki şeyi muht emildin
Birisi, kadının hayız
kanı geldiği zaman tutunduğu bez, diğeri de kadının hayız kanı geldiği zaman
tutunduğu bezden ayrı olarak, insanın giydiği elbiseden ayrı bir elbise.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/418.
[54] Hayır meclislerinden maksad, dînlerini öğrenecekleri
ilim meclisleri, fıkıh ve hadîs meclisleri, hasta ziyareti yapılacak evler,
hastahâneler ve buralara benzer hayırlı ve sevâb kazanılacak olan yerlerdir.
Hayızlılann mescide
girmesi caiz değil ise de, belde haricindeki namazgaha gitmelerine cevaz
olduğu, bundan anlaşılmıştır. Çünkü namazgah, yalnız namaza mahsûs mahal
değildir. Bununla beraber hayızlılann namazgahta namaz kılan erkeklerden biraz
uzakça durup, karışmamaları lâzım gelir.
Kadınların bu gibi
hayır ve bereket meclislerine gidip duâ etmeleri, duâ edenlerle beraber
"Âmîn" demeleri müstehâbdır.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/418-419.
[55] Yânî bu
mümkindir. Kadın bunu iddia ettiği zaman, kadın bu sözünde tasdîk olunur. Ayet
de kadının bu husustaki sözünün makbul olduğuna delâlet eder. Babın bütün
ta'lîkleri de, hayızda bir tahdîd olmadığına ve bunun mümkin olan hususlarda
kadının sözüne bırakılmış bulunduğuna delâlet etmektedir (Şâh Ve-liyyullah).
[56] Bunu Dârimî,
Şa'bî'den; râvîleri sıka olan bir isnâdla mevsûlen rivayet etmiştir.
[57] Bunu Abdurrazzâk, îbn Cureyc'den mevsûlen rivayet
etti. Yânî, kadın iddet bekleme zamanında muayyen bir müddette, meselâ bir ayda
sayılmış hayizlar iddia etse, iddia ettiği şey kendi mu'tâdı ise kabul edilir.
İddeti İçinde daha evvelki durumuna muhalif birşey iddia etse, iddiası kabul
edilmez.
İbrahim en-Nahaî'nin
görüşünü de, yine Adurrazzâk mevsûlen rivayet etmiştir.
[58] Atâ'nın bu görüşünü de Dârimî mevsûlen rivayet
etmiştir.
[59] Bunu da Dârimî mevsûlen rivayet etmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/420.
[60] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken
Yayınları: 1/421.
[61] Hayız günleri hâricinde kanın bu renkleri
kastediliyor. Yoksa hayız günlerinde kan ne renkte olursa olsun, hayz kanıdır.
Ebû Davud'un rivayetinde "tuhur-dan sonra" kaydının bulunması da buna
delildir.
Kan renkleri siyah,
kırmızı, sarı, bozuk yânî bulanık, yeşilimtırak ve toprak rengi olmak üzere
altıdır.
Cumhur, sarılık ve
bulanıklığın hayız günlerinde hayız olduğuna, hayız günlerinden mâadasında
hiçbir şey olmadığına kaaildir. İmâm Alî'den de böyle rivayet edilmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/421.
[62] Peygamber'in "yıkan" emri, mutlaktır;
binâenaleyh bu emr tekrarı ifâde etmez. Bu yıkanmaya, Ümmü Habîbe'nin bunu
i'tiyâd edinmesi sebebiyle olmuştur, yâhud da tatavvu'dur; vâcib olduğu için
değildir, İşte bu tevcih sayesinde Fâtıma hadîsiyle Ümmü Habîbe hadîsi arasında
uygunluk olur.
Cumhur da buna kaail
olup: Mustahâzaya her bir namaz için yıkanmak vâcib olmaz, ancak abdest almak
vâcib olur, dediler (Kastallânî ve Şâh Veliyyullah).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/422.
[63] Bu hâl Mekke'den Medine'ye dönüleceği sırada meydana
gelmişti. Bundan anlaşılıyor ki, İfâda Tavafı, haccın rükünlerinden biridir.
Bunu edâ etmeyen hayızlı kadın temizleninceye kadar bekler, tavaf etmedikçe de
bu tavaf uhdeden çıkmaz.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/422.
[64] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken
Yayınları: 1/423.
[65] Bunu İbnu Ebî Şeybe ve Dârimî mevsûlen rivayet
etmişlerdir. "Namaz kılmak daha büyüktür" demek, kadına namaz kılması
caiz olunca, cima yapması evlâ tarikiyle caiz olur demektir. Bu son cümle,
kocası istihâzalı kadına nasıl cirnâ eder? şeklindeki mukadder bir suâle
cevâbdır (Kastallânî).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/423.
[66] Bu, Fâtıma bintu Ebî Hubeyş hadîsinden kısaltılmjştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/424.
[67] Vefat eden kadın Ümmii Ka'b el-Ensâriyye idi. ölü
erkek olursa, namazı kılan imâm yâhud münferid göğsünün hizasına doğru durur.
Kadın olursa göğsü hizasına doğru mu, yoksa ortası hizasına doğru mu durmak
daha faziletlidir hususunda ihtilâf vardır, ikinci re'yde bulunanların
hücceti, bu hadîstir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/424.
[68] Maksad, hayızlının necs yânî murdar olmadığını
anlatmaktır. Nitekim yukarıki hadîste de lohûsanın necs olmadığı anlaşılmıştı.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/425.