87- KİTABLJ'L-MUHARİBIN MİN EHLİ'L-KÜFRİ
VE'R-RİDDETİ
3- Peygamber(S)'İn (Büyük Cürümler İşleyen) Muhariblerin
Gözlerini Kızgın Demirlerle Çıkartması Babı
4- Çirkinliği Apaçık Olan Günâhları Terkeden Kimsenin
Fazileti Babı
5- Zina Edicilerin Günâhı Ve Yüce Allah'ın Şu Kavilleri
Babı:
6- Zinâ Eden Evlinin Taşlanması Babı
7- Bâb: Deli Erkek Ve Deli Kadın (Zinâ Ettiklerinde) Recm
Olunmazlar
9- (Peygamber Mescidinin Kapısı Yanında) Düzgün Taşlarla
Döşenip Kaplanmış Yerde Recm Babı
10- (Cenazelere Namaz Kılınan) Musallada Recm Yânî
Taşlama Cezası Babı
14- İmâmın, Zina Suçunu İkrar Eden Kimseye "Sen
Evlendin Mi?" Dîye Sorması Babı
15- Zina İtirâfı(Mn Hükmünü Beyân) Babı
16- Zinadan Gebe Kalan Kadının, Evli Olduğu Zaman (Çocuğu
Doğurduğunda) Recm Edilmesi Babı
18- Maliyetler İşleyen Kimselerin Ve Kadınlara Benzemeye
Çalışan Erkeklerin Sürgün Edilmeıkri Babı
19- İmâmın Yokluğunda, Haddi Yerine Getirmeyi İmâmdan
Başka Birine Emreden Kimse Babı
20- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
21- Bâb: Câriye Zina Ettiği Zaman?
26- Karısının Beraberinde Yabancı Bir Adam Görüp Onu
Öldüren Kimse Babı
27- Ta'rîz Hakkında Gelen Şey Babı
28- Bâb: "Ta'zîr", Yânî Men' Etme Ve
Edeblendirme Cezalarının Sayısı Ne Kadardır?
30- İffetli Kadınlara Zina İftirası Atılması Ve Azız Ve
Celîl Olan Allah'ın Şu Kavli Babı:
31- Kölelere Zina İftirası Atmafnın Hükmü) Babı
32- bâb: imâm bir kimseye emreder ve o kimse de imâmdan
uzakta olarak hadd uygular mı?
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
(Küfr
Ehlinden ve Dînden Dönenlerden tslâm 'a Harb Açanlar Kitabı) [1].
"Allah'a ve
Rasûlü'ne harb açanların, yeryüzünde fesâdçılığa koşanların cezası, ancak
öldürülmeleri, ya asılmaları yâhud elleri ile ayaklarının çaprazvârî kesilmesi
yâhud da sürülmeleridir. Bu onların dünyâdaki rüsvâylığıdır" (ei-Mâide: 33)
[2].
1-.......Bize
el-Evzâî tahdîs etti. Bana Yahya ibn Ebî Kesîr tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû
Kılâbe el-Cermî tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ukl
kabilesinden bir topluluk Peygam-ber(S)'in huzuruna geldiler, İslâm Dîni'ne
girdiler. Fakat hastalandıklarından dolayı Medîne'de ikaamet etmek
istemediler. Peygamber de onlara Beytu'1-mâle âid sadaka develerinin bulunduğu
yere gitmelerini, develerin sidiklerinden ve sütlerinden içmelerini emretti.
Onlar Peygamberin dediğini yaptılar ve sağlıklarını kazandılar. Sonra dînden
geri döndüler, develerin çobanlarını öldürdüler ve develeri sürüp götürdüler.
Onların bu işleri Peygamberce ulaşınca arkalarına bir süvâ-rî birliği gönderdi.
Yakalanıp getirildiler. Peygamber onların ellerini ve ayaklarını kestirdi,
gözlerini oydurdu. Peygamber onların kesilen yerlerine kanın dinmesi için
dağlama ameliyyesi yapmayıp öylece ter-ketti. Nihayet öldüler [3].
2-.......Bana
el-Evzâî, Yahya'dan; o da Ebû Kılâbe'den; o da Enes(R)'ten şöyle tahdîs etti:
Peygamber (S) Urenîler'in ellerini, ayaklarını kestirdi de onların kesilen
yerlerine kanın dinmesi için dağlama tedavisi uygulamadı, nihayet onlar
öldüler [4].
3- Bize Mûsâ
ibn İsmâîİ, Vuheyb'den; o da Eyyüb'dan; o da Ebû Kılâbe'den tahdîs etti ki, Enes
(R) şöyle demiştir: Ukl kabilesinden bir topluluk Peygamber(S)'in huzuruna
geldiler de Suffa'da ikaamet eder oldular. Fakat kendileri rahatsız ve
hastalıklı olduklarından, Me-dîne'nin havasım ağır bulup burada ikaamet etmek
istemediler. Bunun üzerine:
— Yâ Rasûlallah! Bize süt arayıver! dediler. O
da:
— "Ben sizin için süt bulamam. Ancak
Rasûlullah'ın deve sürülerinin yanına katılmanız çâresini bulabilirim"
dedi.
Akabinde onlar deve
sürülerinin bulunduğu yere gittiler, onların sütlerinden ve sidiklerinden
içtiler, böylece nihayet sağlıklarına kavuştular, semizlenip kuvvetlendiler.
Sonra da çobanı öldürdüler ve develeri sürüp götürdüler. Akabinde Peygamber'e,
imdâd isteyen kişi gelip haber verince, Peygamber onların izleri üzerine onları
arayıcılar gönderdi. Gündüz yükselmeden onlar yakalanıp getirildiler. Peygamber
demir çubuklar getirilmesini emretti. Demir çiviler ateşte kızdırıldı.
Bunlarla onların gözlerini çıkarttı, ellerini ve ayaklarını kestirdi, kesilen
yerlere kanı dindirici bir dağlama tedâvîsi uygulamadı. Sonra bu cânîler Harre
denilen kara taşlık mevki'e atıldılar. Bunlar orada su istediler, fakat
kendilerine su verilmedi, nihayet öldüler.
Ebû Kılâbe: Bunlar
hırsızlık yaptılar, insan öldürdüler, Allah ve Rasûlü'ne de harb açtılar, demiştir.
4-.......Bize
Hammâd, Eyyûb'dan; o da Ebû Kılâbe'den; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle tahdîs
etti. Ukl veya Ureyne kabilelerinden bir topluluk -râvî: Ben onun ancak
Ukl'den dediğini biliyorum, demiştir- Medine'ye geldiler. Peygamber (S) onlar
için sütlü develer emretti. Onlara sadaka develerinin bulundukları yere
çıkmalarım, onların sidiklerinden ve sütlerinden içmelerini emretti. Onlar
gidip o develerin sütlerinden ve sidiklerinden içtiler, nihayet
hastalıklarından kurtulup iyileştikleri zaman çobanı öldürdüler de develeri
sürüp götürdüler. Bu haber kuşluk vakti Peygamber'e ulaşınca, hemen arkalarından
arayıcılar gönderdi. Gündüz yükselmeden yakalanıp getirildiler. Peygamber
onlarla ilgili emrini verdi. Onların ellerini, ayaklarını kestirdi, gözlerini
çıkarttı. Sonra onlar Harre mevkiine atıldılar. Onlar su istediler, fakat
kendilerine su verilmedi.
Ebû Kılâbe: İşte
bunlar hırsızlık yapmışlar, insan öldürmüşler, îmândan sonra Allah'ı inkâr
etmişler, bu büyük cürümlerle beraber Allah'a ve Rasûlü'ne de muhârib
olmuşlardır, demiştir [5].
5-.......Bize
Abdullah ibnu'l-Mubârek, Ubeydullah ibn Umer'den; o da Hubeyb ibn
Abdirrahmân'dan; o da Hafs ibn Âsım'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den haber verdi
ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Yedi kimseyi Allah kendi
gölgesinden başka hiçbir gölge bulunmayan kıyamet gününde, kendi gölgesi altında
gölgelendirecektir: Âdil imâm, Allah 'a ibâdet içinde gelişen genç, tenhâ bir
yerde A Hah 'ı (kalbi veya diliyle) anıp da gözleri yaş akıtan kimse, kalbi mescide
bağlanmış kimse, Allah yolunda birbirleriyle sevişen iki kimse, mevki' ve
güzellik sahibi olan bir kadın kendisini nefsini tetmîne çağırdığı zaman 'Ben
Allah'tan korkarım' diyen erkek bir sadaka verdiğinde bunu sol eli, sağ elinin
yaptığı işi bilmeyecek kadar gizli olarak veren kimse" [6].
6-.......Bize
Ebû Hazım Seleme ibn Dînâr, Sehl ibn Sa'd es-Sâidî(R)'den tahdîs etti ki,
Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Her kim bana iki bacağı arasındaki
organı ile, iki çene kemiği arasındaki organını günâhtan korumaya kejîl
olursa, ben de o kimseye cennete kefil olurum" [7].
"Onlar Allah'ın
yanına başka bir tanrı daha (katıp) tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana
haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunları yaparsa cezaya Çarpar1'
(el-Furkaan: 68);
"Zinaya
yaklaşmayın. Çünkü o şübhesiz bir hayâsızlıktır, kötü bir yoldur"
(ei-lsrâ: 32)[8].
7-.......Bize
Katâde haber verdi; Enes (R) şöyle demiştir; Ben size Peygamber'den işittiğim
öyle bir hadîs söyleyeceğim ki, benden sonra onu size hiçbir kimse
söyleyemiyecektir: Ben Peygamber(S)'den işittim, şöyle buyuruyordu:
"(Şunlar olmadıkça) saat ayağa kalkmaz" yâhud da Peygamber şöyle
buyurdu: "İlmin kaldırılması, cahilliğin meydana çıkıp kök/eşmesi, şarâbın
içilmesi, zinanın aşikâre olup çoğalması, erkeklerin azalıp kadınların
çoğalması kıyamet alâmetlerin-dendir. Kadınlar o kadar çoğalacak ki, elli kadın
için bir kayyım (yânî işlerini görücü) olacaktır" [9].
8-.......Bize
el-Fudayl ibnu Gazvân, İkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir:
Ra^ûlullah (S) şöyle buyurdu: "Kul, zina ettiği sıra (kâmil) bir mü 'min
olduğu hâlde zina edemez. Hırsızlık yaptığı sıra mü'min olduğu hâlde hırsızlık
edemez. İçki içerken de mü'min olduğu hâlde içki içmez. (Haksız olarak birini
öldürürken de) mü'min olarak öldüremez".
İkrime şöyle dedi: Ben
İbn Abbâs'a:
— Bu günâhları
işlerken ondan îmân nasıl sökülüp çıkarılır? diye sordum.
İbn Abbâs:
— İşte şöyle, diye ta'rîf etti de parmaklarını
birbirine geçirdi, sonra onları çıkardı. Bu günâhı işleyen kişi tevbe ederse
îmân tekrar ona döner, dedi ve bu dönüşü de parmaklarını birbirine geçirerek:
İşte böyle döner, diye gösterdi [10].
9-.......Bize
Şu'be, el-A'meş'ten; o da Zekvân'dan tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (R) şöyle
demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Zina edici kimse, zina ettiği sıra
mü 'min olduğu hâlde zina edemez; (hırsız kişi de) hırsızlık yaparken mü'min
olduğu hâlde hırsızlık yapamaz. (İçkici kimse de) şarâb içerken mü 'min olduğu
hâlde içemez. O bu günâhları işledikten sonra tevbe (kapısı kapatılmayıp, ona)
arzedilmiştir" [11].
10- Bize Amr
ibn Alî tahdîs etti: Bize Yahya ibn Saîd el-Kattân tahdîs etti: Bize Sufyân
es-Sevrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Mansûr ile Süleyman ibn Mıhrân, Ebû
Vâil'den; o da Ebû Meysere'den tahdîs etti ki, Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle
demiştir: Ben:
— Yâ RasûlaİIah! Hangi günâh en büyüktür? diye
sordurn. Rasûlullah (S):
— "Allah seni yarattığı hâlde Allah'a bir
ortak uydurmandır" buyurdu.
Ben:
— Sonra hangi (günâh büyüktür)? diye sordum.
Rasûlullah:
— "Seninle beraber yemek yemesinden
korktuğun için çocuğunu öldürmendir" buyurdu.
Ben:
— Bundan sonra hangisi (büyüktür)? dedim.
Rasûlullah:
— "Komşunun halîlesi olan zevcesiyle zina
edişmendir" buyurdu [12].
Yahya bin Saîd şöyle
dedi: Ve bize Sufyân es-Sevrî tahdîs etti. Bana Vâsıl ibn Hayyân, Ebû Vâil'den
tahdîs etti ki, bunda da Abdullah ibn Mes'ûd: "Ben: Yâ RasûlaİIah!...
diye sordum" deyip geçen hadîsin benzerini söylemiştir.
Amr ibnu Alî şöyle
dedi: Ben bu hadîsi Abdurrahmân ibn Meh-dî'ye zikrettim. Hâlbuki o da bu hadîsi
bize Sufyân es-Sevrî'den; o da el-A'meş'ten, Mansûr'dan, Vâsıl'dan; bu üçü de
Ebû Vâil'den; o da Ebû Meysere'den diye tahdîs ediyordu. Abdurrahmân ibn Mehdî
iki kerre: (İçinde Ebû Vâil ile Abdullah ibn Mes'ûd arasında Ebû Mey-sere'nin
zikri bulunmayan) bu isnadı terket, bu isnadı terket! Dedi [13].
el-Hasenu'1-Basrî:
Kendi kızkardeşiyle
zina eden kişinin haddi, zina eden kimsenin haddidir, demiştir [14].
11-.......
Bize Seleme ibnu Kuheyl tahdîs edip şöyle dedi: Ben eş-Şa'bî Âmir ibn
Şurahbîl'den işittim. O, Alî ibn Ebî TâIib(R)'in, cumua günü (Şurâha
el-Hamdâniyye denilen) kadını recmettiği zaman, Alî'nin:
— Ben bu kadım
Rasûlullah(S)'ın sünneti (yânî kaanûnu) ile rec-metmişimdir, dediğini tahdîs
ediyordu [15].
12-.......Bize
Hâlid ibn Abdillah, eş-Şeybânî'den tahdîs etti ki, eş-Şeybânî şöyle demiştir:
Ben Abdullah ibn Ebî Evfâ(R)'ya:
— Rasûlullah (S) recmetti mi? diye sordum.
O da:
— Evet etti, diye
cevâb verdi.
Ben tekrar:
— Rasûlullah en-Nûr
Sûresi'nin inmesinden evvel mi, yoksa sonra mı recmetti? dedim.
Abdullah ibn Ebî Evfâ:
— Bunu bilmiyorum, dedi [16].
13-.......îbn
Şihâb şöyle demiştir: Bana Ebû Seleme ibn Abdirrahmân, Câbir ibn
Abdillah(R)'tan şöyle tahdîs etti: Eşlem kabilesinden (Mâiz ibn Mâlik isminde)
bir adam, Rasûlullah(S)'a geldi de, O'na kendisinin zina ettiğini söyledi. Ve
kendisi aleyhine dört defa şehâdet etti. Bu şehâdetler üzerine Rasûlullah
emretti de o adam recm olundu. Bu adam evli olduğu hâlde zina etmişti [17].
Alî ibn Ebî Tâlib,
Umer ibnu'l-Hattâb'a (zinadan gebe kalmış bir kadın getirildiğinde, onu recm
etmek isteyince):
Sen deliden,
iyileşinceye kadar; çocukta bulûğa erişinceye kadar; uyuyan kimseden de
uyanıncaya kadar kalemin kaldırılmış olduğunu bilmedin mi? demiştir [18].
14-.......Bizeel-Leys,
Ukayl'den; o daîbnŞihâb'dan; odaEbû Seleme ibn Abdirrahmân ile Saîd
ibnu'l-Müseyyeb'den tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah
(S) mescidde iken bir adam geldi de O'na nida etti ve:
— Yâ Rasûlallah! Ben zina ettim! dedi.
Rasûlullah ondan yüz
çevirdi. Bu adam bu şekilde kendi aleyhindeki i'tirâfını dört kerre tekrar
etti. Kendi aleyhine dört kerre şe-hâdet edince Peygamber onu çağırdı da:
— "Sende delilik var mı?" diye sordu.
O zât:
— Hayır (yoktur), dedi. Peygamber:
— "Sen evli misin?" diye sordu. O
zât:
— Evet (evliyim), dedi.
Bunun üzerine
Peygamber oradakilere:
— "Bunu götürünüz ve taşlayınız!"
emrini verdi.
Ibn Şihâb şöyle dedi:
Bana Câbir ibn Abdillah'tan işiten kimse haber verdi ki, Câbir:
— Ben o zâtı taşlayanların
içinde bulundum. Bizler onu (cenazelere namaz kılınan) musallada taşladık.
Taşlar ona isabet edip acıtınca kaçtı. Biz de ona Harre'de yetiştik ve
recmettik, demiştir [19].
'Zina eden için ancak
mahrumiyet vardır
15-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Sa'd ibn Ebî Vakkaas ile Abd ibnu Zem'a (bir oğlanın nesebi
hususunda) nizâlaşıp da'vâlaştılar. Peygamber (S): "Oğlan sana âiddiryâ
Abd ibne Zem'a! Çocuk, üzerinde doğduğu döşeğe âid olur. Ey Şevde! Sen de bu
çocuktan perdelen!" buyurdu.
el-Buhârî geçen
senedle: Bize Kuteybe ibn Saîd, el-Leys'ten yaptığı rivayetinde de Peygamber'in
"Zina eden için ancak mahrumiyet vardır" buyurduğunu ziyâde etti,
demiştir [20].
16-.......Ebû
Hureyre (R) Peygamber(S)'in "Çocuk, üzerinde doğduğu döşeğe âid olur. Ve
zina eden için ancak mahrumiyet vardır' dediğini işitmiştir.
17-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah(S)'a bir Yahûdî erkeği ile bir Yahûdî
kadını getirildi. Bunlar birbirleriyle çirkin bir iş (yânî zina fiili) meydana
getirmişlerdi. Rasûlullah Yahûdîler'e:
— "Sizler kitabınız Tevrat'ta zina edenler
için ne cezası buluyorsunuz?" diye sordu.
Onlar:
— Âlimleriniz, zina
edenin yüzünü kömürle karartma ve bir eşek üzerine (yüzlerini birbirine) ters
bindirme bid'atini çıkardılar, diye cevâb verdiler.
Abdullah ibn Selâm:
— Yâ Rasûlallah! Onlara Tevrat'ı getirmelerini
emret! dedi. Tevrat getirildi. Yahûdîler'den biri elini recm âyeti üzerine
koydu
da öncesini ve
sonrasını okumaya başladı. Abdullah ibn Selâm ona:
— Elini kaldır! dedi.
Bir de baktılar ki,
recm âyeti elinin altındadır. Bunun üzerine Rasûlullah zina eden o iki kimsenin
recm edilmesini emretti, onlar da recm olundular.
İbn Umer: Bu zina eden
iki kişi Mescid'in yanında düz taşlarla
döşenip kaplanmış olan
Balat denilen yerde recm olundular. Ben erkek Yahûdî'nin kadını taşlardan
korumak için üzerine kapandığını gördüm, demiştir [21].
18-.......Bize
Ma'mer ibn Râşid.ez-ZuhrTden; o da Ebû Seleme ibn Abdirrahmân'dan; o da Câbir
ibn Abdillah(R)'tan şöyle haber verdi: Eşlem kabîlesinden (Mâiz ibn Mâlik
el-Eslemî adında) bir adam Peygamberi geldi de zina ettiğini i'tirâf eyledi.
Peygamber (S) ondan yüz çevirdi. O adam kendi aleyhine dört kerre böyle şehâdet
edince, Peygamber ona hitaben:
— "Sende delilik var mı?" diye sordu.
O zât:
— Hayır (yoktur), dedi. Peygamber:
— "Sen evlendin mi?" diye sordu. O
zât:
— Evet (evlendim), dedi.
Bunun üzerine o adamın
recm edilmesini emretti ve o zât (cenazelere namaz kılınan) musallada recm
olundu. Taşlar ona isabet edip acıtınca adam kaçmaya başladı, kendisine
erişilip recm edildi, nihayet öldü. Peygamber onu hayırla zikretti ve üzerine
cenaze namazı kıldırdı.
Râvî Yûnus ile İbn
Cureyc, ez-Zuhrî'den yaptıkları rivayetlerinde "Üzerine namaz kıldı"
fıkrasını söylemediler.
Ebû Abdillah
el-Buhârî'ye:
— "Peygamber onun üzerine cenaze namazı
kıldı" fıkrası sa-hîh olur mu? diye soruldu.
Buharı:
— Bunu Ma'mer ibn
Râşid rivayet etti, diye cevâb verdi. Buhârî'ye:
— Bunu Ma'mer'den başkası rivayet etti mi?
denildi de, o:
— Hayır, diye cevâb verdi [22].
Atâ ibn Ebî Rebâh:
Peygamber (S), böyle bir ma'siyet işleyip de kendisine bunu haber veren kimseyi
(namaz kıİıncaya kadar ihmâl etti, namazdan sonra tekrar haber verdiğinde,
namazının ona keffâret olduğunu bildirdi de) ona hiçbir ceza vermedi, demiştir [23].
İbn Cureyc de:
Peygamber (S), eşiyle ramazân gündüzünde cinsî münâsebet yapan kimseye ceza
vermedi de, hattâ ona günâhına keffâret yapacağı hurmayı verdi.
Keza Umer
ibnu'l-Hattâb da, ihrâmlı olduğu hâlde geyik avlayan Kubeysa ibn Câbir'e ceza
vermemiş,
ancak kurban kesmekle
emretmiştir. Bu hükmün ma'nâsında olarak, Ebû Usmân en- Nehdfden; o da İbn
Mes'ûd(R)'dan; o da Peygamber(S)'den bunun benzeri rivayet vardır, demiştir [24].
19-.......Bize
el-Leys, İbn Şihâb'dan; o da Humeyd ibn Abdirrahmân'dan; o da Ebû
Hureyre(R)'den şöyle tahdîs etti: Bir adam ramazân ayında oruçlu iken karısı
ile cinsî münâsebette bulundu da Rasûlullah(S)'a gelip bunun hükmünü istedi.
Rasülullah ona:
— "Azâd edecek bir köle bulabilir
misin?" diye sordu. O zât:
— Hayır (bulamam), dedi. Rasülullah:
— "iki ay arka arkaya zincirlemesine oruç
tutmaya gücün yeter mi?" dedi.
Adam:
— Hayır (buna gücüm yetmez), dedi. Rasülullah:
— "Öyleyse altmış fakiri doyur!"
buyurdu.
Ve el-Leys, Amr
ibnu'l-Hâris'ten; o da Abdurrahmân ibni'l-Kaasım'dan; o da Muhammed ibn Ca'fer
ibni'z-Zubeyr'den; o da Ab-bâd ibnu Abdillah ibni'z-Zubeyr'den; o da
Âi.şe(R)'den şöyle söyledi: Mescidde iken Peygamber(S)'in yanına bir adam
geldi de:
— (Yâ Rasûlallah!) Yandım! dedi. Peygamber:
— "Bu yanman neden oldu?" diye sordu.
O adam:
— Ramazânda oruçlu
iken karımla cinsî münâsebette bulundum! dedi.
Peygamber ona
(sırasıyle köle azadı ve iki ay devamlı orucu zikrettikten sonra):
— "(Altmış fakîri doyuracak) sadaka
ver!" buyurdu. O da:
— Benim yanımda sadaka vereceğim hiçbirşey
yoktur, dedi. Ve orada oturdu. O sırada Peygamber'e bir insan, üzerinde yiyecek
birşey bulunan bir eşeği sürerek geldi.
Abdurrahmân
ibnu'l-Kaasım: Ben o yiyecek şeyin ne olduğunu bilmiyorum, dedi. (Ebû Hureyre
hadîsinde o yiyeceğin bir zenbîl hurma olduğu açıkça belirtilmiştir.)
O insan bu yiyecek
şeyi Peygamber'e verdi. Bunun üzerine Peygamber:
— "O yanan adam nerededir?" diye
seslendi. O adam:
— O benim; buradayım yâ Rasûlallah! dedi.
Peygamber:
— "Bu yiyecek taamı al da bunu keffâret
olarak sadaka ver!" buyurdu.
O adam:
— Benden daha muhtâc
olana mı vereceğim? Benim ailemin hiç-birşeyi yoktur! dedi.
Peygamber de ona:
— "Öyleyse bunu sizler yiyin!"
buyurdu.
Ebu Abdillah
el-Buhârî: Ebû Usmân en-Nehdî'den rivayet edilmiş olan birinci hadîs daha
açıktır. Oradaki sözü "Bunu kendi ailene yedir!" şeklindedir, dedi [25].
20-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'in yanında idim. O'na bir adam
geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Ben
hadd (yânî dînî ceza) gerektirecek bir günâha isabet ettim, bana bu cezayı
uygula! dedi.
Enes dedi ki:
Peygamber o adama işlediği günâhı sormadı.
Enes dedi ki: Bu
sırada namaz vakti geldi. O adam Peygamber'-le beraber namazı kıldı. Peygamber
namazı bitirince o adam Peygam-ber'e doğru kalktı da:
— Yâ Rasûlallah! Ben
bir hadde isabet ettim, bana Allah'ın Ki-tâbı'nı uygula! dedi.
Rasûlullah:
— "Sen şimdi bizimle beraber namaz kılmış
değil misin?" dedi. O da:
— Evet (namaz kıldım), dedi. Rasûlullah:
— "Şübhesiz ki, Allah senin lehine
günâhını -yâhud: cezanı- mağfiret etmiştir!" buyurdu [26].
21-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Mâiz ibnu Mâlik, Peygamber(S)'e gelip zina suçunu
i'tirâf ettiği zaman Peygamber (ondan birkaç defalar yüz çevirdikten, deli ve
sarhoş olup olmadığım araştırdıktan sonra) ona:
— "Belki sen o kadını öptün yâhud elinle
elleyip çimdikledin yâhud da sâdece baktın?" buyurdu.
Mâiz:
— Hayır yâ Rasûlallah!
diye zina ettiğini ısrarla belirtince, Rasûlullah hiçbir kinayeli lafız
kullanmayarak açıkça:
— "Sen erkeklik organını o kadının ferci
içine koydun mu?" diye sordu.
İbn Abbâs: Mâiz'in
açıkça zina ettiğini ikrar etmesi sırasında artık Rasûlullah onun recm
edilmesini emretti, dedi [28].
22-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) mescidde iken insanlardan (yânî başkan
ve şeriflerden olmayıp, halktan) bir adam geldi ve nida edip:
— Yâ Rasûlallah, ben
zina ettim! dedi; bununla kendini kasde-diyordu.
Rasûlullah ondan yüz
çevirdi. Bu sefer o adam Rasûlullah'ın yüzünü çevirdiği yöne geçerek yine:
— Yâ Rasûlallah! Ben zina
ettim! dedi.
Rasûlullah ondan yine
yüz çevirdi. O da yine Rasûlullah'ın yüzünü döndürdüğü tarafa geçti, bu
i'tirâfını tekrarladı. Nihayet bu suretle kendi aleyhinde dört kerre şehâdet
edince, Peygamber onu çağırdı da:
— "Sende delilik var mı?" diye sordu.
O zât:
— Hayır yoktur yâ Rasûlallah! dedi. Bu sefer
Peygamber ona:
— "Sen evlendin mi?" diye sordu. O
zât:
— Evet evliyim yâ
Rasûlallah! diye cevâb verdi. Bunun üzerine Rasûlullah yanında bulunanlara:
— "Bunu götürün
ve recm edin!" buhurdu.
îbn Şihâb şöyle dedi:
Bana Câbir ibn Abdillah'tan işiten kimse haber verdi ki, Câbir:
— Ben o zâtı
taşlayanların içinde bulundum. Bizler onu (cenazelere namaz kılınan) musallada
taşladık. Taşlar ona isabet edip ız-dırap verince koşup kaçtı. Nihayet biz ona
Harre'de yetiştik ve orada recm ettik, demiştir [29].
23-.......Bize
Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Biz bu hadîsi ez-Zuhrî'nin ağzından
alıp ezberledik; o şöyle dedi: Bana Ubey-dullah haber verdi ki, kendisi Ebû
Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid el-Cuhenî(R)'den işitmiştir. Onların ikisi de şöyle
demişlerdir: Bizler Peygamberdin yanında bulunuyorduk. Bir adam ayağa kalktı
da:
— (Yâ Rasûlallah!)
Sana Allah adına yemîn eder ve aramızda yalnız Allah'ın Kitabı ile hüküm
vermeni isterim, dedi.
Ondan daha anlayışlı
olan hasmı da ayağa kalktı, o da:
— (Evet) aramızda
Allah'ın Kitabı ile hükmet ve (da'vâmı söylemek üzere) bana izin ver! dedi.
Rasûlullah ona:
— "Söyle!" buyurdu. O da şöyle
anlattı:
— Benin oğlum bu
adamın yanında ücretli çalışıyordu. Onun karısı ile zina etmiş. (Bana oğluma
recm lâzım geleceği söylendiğinden) ben bu adama yüz koyun ve bir de hizmetçi
fidye verdim, oğlumu kurtardım. Sonra ben bu mes'eleyi ilim sahibi olan
adamlara sordum. Onlar bana, henüz bekâr olan oğluma yüz deynek ile bir yıl
gurbete sürgün gönderme cezası; bunun karısına dâ recm cezası lâzım geldi-
ğini haber verdiler,
dedi. Rasûlullah da:
— "Nefsim elinde bulunan Allah'a yemîn
ederim ki, ben sizin aranızda elbette Azız ve Celıl olan Allah'ın Kitabı ile
hüküm vereceğim: Yüz koyunla hizmetçi sana geri verilir, senin oğluna da yüz
deynek vurulur ve bir yıl sürgüne gönderilir" buyurdu, sonra da Uneys'e:
— "Yâ Uneys! Bu adamın karısına git! Zina
suçunu i "tiraj ederse, onu recm et!" diye emretti.
Uneys, kadına gitti. O
da zina ettiğini i'tirâf edince onu recm etti.
Râvî Alî ibnu'l-Medînî
şöyle dedi: Ben Sufyân ibn Uyeyne'ye:
— "Benim oğlum bu
adamın yanında ücretli idi" diyen adam: "Bana, oğlumun üzerine recm
cezası olduğunu haber verdiler" sözünü söylememiştir, dedim.
Sufyân:
— Ben o hususta
ez-Zuhrî'den bunu işitip işitmediğimde şübhe etmekteyim. Onun için bazen bu
cümleyi söyledim, bazen de sükût ettim, diye cevâb verdi [30].
24-.......Abdullah
ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Umer ibnu'l-Hattâb (R) şöyle dedi:
— Ben insanlar üzerine
zamanın uzayıp da herhangi bir sözcünün: "Biz Allah'ın Kitâbı'nda recmi
bulmuyoruz" demesinden ve böylece Allah'ın indirmiş olduğu bir farizayı
terketmek suretiyle sapmalarından endîşe etmişimdir. Dikkat ediniz! Evli olduğu
hâlde zina eden kimse üzerine buna beyyine delâlet ettiği yâhud gebelik yâ-hud
i'tirâf olduğunda recm cezası sabit olmuş bir haktır! dedi.
Sufyân ibn Uyeyne: Ben
bunu böylece ezberledim: Umer:
— Dikkat edin!
Rasûlullah (S) recm etmiştir. O'ndan sonra biz de recm yaptık, dedi, demiştir [31].
25-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Ben Muhâcirler'den birtakım adamlara Kur'ân
okutuyordum. Bunlardan biri Abdurrahmân ibn Avf idi. Ben Umer'in yaptığı son
haccında Minâ'da Abdurrahmân ibn Avf in evinde bulunduğum sırada, Abdurrahmân,
Umer ibnu'l-Hattâb'ın yanında imiş, oradan evine benim yanıma döndü de şöyle
dedi: Eğer sen şu adamı göreydin muhakkak hayret ederdin: Bu gün
Emîru'l-Mü'minîn'in yanına bir adam geldi ve:
— Ey Mü'minlerin
Emîri! Fulân kişi hakkında ne düşünürsün: O kişi: Eğer Umer ölürse, ben
muhakkak Fulân kimseye (Talha ibn Ubeydilîah'a) bey'at ederim. Vallahi Ebû
Bekr'e yapılan bey'at isti-şâresiz, ansızın birdenbire yapılıp tamam oldu! diye
konuşarak bir fitne çıkarmak istedi.
Umer bu sözü işitince
çok öfkelendi. Sonra:
— Ben bu akşam üzeri
Allah isterse insanların arasında ayağa kalkıp bir hutbe yapacağım da milletin
mukadderatını gasbetmek isteyen bu adamları teşhîr ederek, bunların
te'vîlâtindan insanları sakındıracağım! dedi,
Abdurrahmân dedi ki:
Ben de Umer'e:
— Ey Mü'minlerin
Emîri! Böyle yapma! Çünkü hacc mevsimi insanların her türlüsünü ve şerr
işlerinde sür'atli olanlarını bir araya toplar. Sen hutbe için ayağa kalkacağın
zaman, bu kimseler sana yakın bir yerde olmakta diğer insanlara galebe
ederler. Ben senin ayağa kalkar da bu konuda bir konuşma yaparsan, bu
konuşmayı herbir uçurucunun senden alıp etrafa uçurmasından, onu belleyememeleri
ve ma'nâsını anlamamalarından ve o konuşmayı yakışmayacak birtakım yerlere
koymalarından endîşe ederim. Onun için sen yavaş ol, Medine'ye dönünceye kadar
sabret. Çünkü Medîne hicret ve sünnet yurdudur. Orada Suffa ehli ile,
insanların eşrafı ile toplanıp söylemek istediğin şeyleri o topluluğa sağlam
olarak söylersin, ilim ehli olanlar senin konuşmanı iyi belleyip anlarlar ve
onu uygun yerlerine koyarlar (da fitneyi önlerler), dedim [32].
Umer teklîfimi kabul
edip:
— Dikkat et! Vallahi
inşâallah Medîne'ye varıp ayağa kalkarak yapacağım i!k hutbemde bu mes'eleyi
muhakkak konuşacağım! dedi,
İbn Abbâs dedi ki:
Bizler zu'I-hicce ayının sonunda Medîne'ye geldik. Cumua günü olunca güneş
ortadan meylettiği zaman bizler mescide gidişte acele davrandık. Nihayet ben
Saîd ibn Zeyd ibn Amr ibn Nufeyl'i, minberin köşesinin yanında oturmuş olarak
bulup, onun etrafına oturdum. Benim dizim onun dizine dokunuyordu. Çok beklemedim,
Umer ibnu'l-Hattâb çıktı. Ben onun gelmekte olduğunu görünce Saîd ibn Zeyd ibn
Amr ibni Nufeyl'e:
— Umer bu öğleden
sonra öyle mühim bir konuşma yapacak ki, halîfe yapıldığı günden beri böyle bir
konuşma yapmamıştı! dedim.
Saîd ibn Zeyd benim
sözümü kabul etmedi ve:
— Umer'in şimdiye
kadar bundan önce söylemediği bir konuşma yapacağını neden ümîd ettin ki! diye
bunu uzak saydı.
Umer minber üzerine
oturup müezzinler de ezanları okuyup sükût ettikleri zaman ayağa kalktı.
Allah'a hamd ve lâyık olduğu yüce sıfatlarla övdükten sonra "Amma ba'du =
Sözün bundan sonrasına gelince" deyip şunları söyledi:
— Ben sizlere,
Allah'ın benim konuşmamı takdir etmiş olduğu bir konuşma yapacağım: Bilmiyorum,
belki bu konuşmam, benim ecelimin önündedir (vefatım yaklaşmış olabilir)! Her
kim bu konuşmamı akledip anlar ve onu iyi ezberler ise bineğinin ulaştırdığı
her yerde bunu söyleyip yaysın. Akledip kavramıyacağından endîşe eden kimseye
gelince, ben hiçbir kimseye benim üzerime yalan söylemesini halâl etmiyorum.
Şübhesiz ki, Allah,
Muhammed'i hakk peygamber gönderdi ve O'na Kitâb indirdi. Allah'ın indirdiği
şeyler içinde Recm Âyeti de vardı. Bizler o âyeti okuduk, akledip anladık ve
iyice ezberledik [33]. Bunun
içindir ki, Rasûlullah recm etti, O'ndan sonra biz de recm ettik. Ben insanlara
zaman uzayıp da bir sözcünün: "Biz Allah'ın Kitâbı'n-da recm âyetini
bulmuyoruz" demesinden ve Allah'ın indirmiş olduğu bir farizayı
terketmeleri suretiyle insanların sapıklığa düşmelerinden endîşe ediyorum.
Recm, Allah'ın Kitâbı'nda sabit bir haktır. Bu, erkeklerden ve kadınlardan
evlenip de zina eden, zinası da beyyine ile yâhud gebelik ile yâhud da i'tirâf
ile sabit olan kimselere uygulanır.
Sonra bizler Allah'ın
Kitâbı'ndan okumakta olduğumuz şeyler içinde: "Babalarınızdan yüz
çevirmeyiniz! Şu muhakkaktır ki, sizin babalarınızdan yüz çevirmeniz
(babalarınızdan başkalarına mensûb-luk iddia etmeniz) sizin küfrünüz,
nankörlüğünüzdür -yâhud: Sizin babalarınızdan yüz çevirmeniz, muhakkak sizin
için bir küfürdür-!" sözleri de vardı!
Dikkat edin! Sonra
Rasûlullah (S) şunu da buyurmuştur: "Sizler beni, Meryem oğlu îsâ 'nın
bâtıl üzere aşırı övülmesi gibi mübalağalı ve aşırı şekilde övmeyiniz. Sizler
bana 'Allah'ın kulu ve Rasûlü' deyiniz!"
Sonra şu da var ki,
içinizden bir sözcü çıkıp: "Vallahi Umer ölürse, ben fulân kimseye bey'at
ederim" demektedir. Sakın hiçbir kimse onun "Ebû Bekr'e yapılan
bey'at ancak istişâresiz, birdenbire olmuş ve tamamlanmıştır" demesiyle
aldanmasın! Dikkat ediniz! Hakîkaten o iş böyle çabuk olmuştur. Lâkin Allah, o
işin şerrinden ümmeti korumuştur. İçinizden hiçbir kimse kendisine sür'atle
gidilmekte develerin boyunlarının kopmasında Ebû Bekr gibi olamaz [34].
Bundan sonra her kim milletin istişaresi ve re'yi olmaksızın müslümânlardan bir
adama bey'at ederse, onun bey'ati kabul olunmaz. O bey'at eden de, bey'at
edilen de kendilerini öldürülme tehlikesine atmış olurlar!
Şu da bir hakikattir
ki, Allah, Peygamberi'ni vefat ettirdiği zaman bizim de haberimizden şunlar
meydana gelmişti: Ensâr cemâati bize muhalefet ettiler ve hepsi Sâide oğulları
sakîfesinde toplandılar. Alî ile ez-Zubeyr ve onların beraberinde olanlar da
bize muhalefet ettiler. Muhacirler, Ebû Bekr'in yanında toplandılar. Ben Ebû
Bekr'e:
— Yâ Ebâ Bekr! Bizi şu
Ensâr kardeşlerimizin yanma götür! dedim.
Akabinde bizler onlara
ulaşmak isteyerek yola koyulup gittik. Onlara yaklaştığımız zaman, bizleri
onlardan iki sâlih adam (Uveymir İbn Sâide ile Ma'n ibn Adiyy) karşıladılar da
topluluğun üzerine meyledip ittifak ettikleri görüşü (Sa'd ibn Ubâde'ye
bey'ati) bize zikrettiler ve:
— Ey Muhacirler
topluluğu! Sizler nereye gitmek istiyorsunuz? dediler.
Biz de onlara:
— Şu Ensâr kardeşlerimizin yanına gitmek
istiyoruz, dedik. Onlar da bize:
— Ensâr topluluğuna
yaklaşmayınız, siz kendi işinizin hükmünü veriniz! dediler.
Ben de onlara:
— Vallahi bizler muhakkak onların yanına
gideceğiz! dedim. Ve yürüdük, nihayet Sâide oğullan'nın meşveret ettikleri
sakî- fede Ensâr cemâatinin yanına vardık [35]. Bir
de baktık ki, onların arasında bir örtüye bürünüp sarınmış bir adam var! Ben:
— Bu kimdir? dedim. Onlar:
— Bu Sa'd ibn Ubâde'dir! dediler. Ben:
— Onun nesi var? dedim. Onlar:
— Sıtma ateşi var! dediler.
Biz birazcık
oturduğumuzda onların hatîbi (Sabit ibn Kays ibn Şemmâs) şehâdet kelimelerim
söyledi ve Allah'ı lâyık olduğu yüce sı-fatlarıyle sena etti. Bundan sonra
"Amma ba'du" hitâb fâsılmı söyledi ve şöyle devam etti:
— Bizler Allah'ın
Ensârı ve İslâm'ın büyük ordusuyuz. Siz Muhacirler cemâati ise Mekke'deki
kavminizden bize yürüyüp gelmiş olan bir azınliksınızdır. Böyle iken şimdi bu
azınlık bizi aslımızdan koparmak ve bizleri emirlik işinden dışarıya çıkarmak
istiyorlar! dedi.
Umer şöyle dedi:
Ensâr'ın hatîbi susunca ben konuşmak istedim. Ben daha evvel, beğendiğim ve Ebû
Bekr'in önünde takdîm edip konuşmak istediğim bir makaale (bir hitabe)
hazırlamış idim. Ben Ebû Bekr'e arız olan keskinliğin yânî öfkenin bir kısmını
ondan def etmeye uğraşıyordum. Ben konuşmak istediğim zaman, Ebû Bekr bana:
— Yavaş ol (yumuşak ve
sükûnetli davran)! dedi.
Ben Ebû Bekr'i
öfkelendirmek istemedim. Ebû Bekr kendisi konuşmaya başladı. Ebû Bekr öfke
sırasında benden daha halım, daha sükûnetli, hedeflere yönelip ulaşmakta da
benden daha vakaarh idi. Vallahi Ebû Bekr benim hazırlamamda hoşuma giden
hiçbirşeyi ter-ketmedi, o konuşmasına başlamasında, doğru olan görüşü belirtmekte
benim hazırladığım hitabenin benzeri yâhud ondan daha üstün olan bir konuşmayı
susuncaya kadar sürdürdü. Bu konuşmasında şunları söyledi:
— (Ey Ensâr topluluğu!
Allah'a yemîn ederim ki, bizler sizin fad-lınızı, İslâm yolundaki belâlarınızı
ve bizim üzerimize vâcib olan hakkınızı inkâr etmiyoruz! -İbn İshâk
rivayetinden-) Sizler, kendinizde hayır bulunduğunu zikrettiniz, sizler bu
hayrın ehlisiniz. Fakat şu halifelik işi Kureyş'ten olan şu Muhacirler
topluluğundan başkasında asla tanınmayacaktır. Bu Kureyş topluluğu neseb ve
yurt bakımlarından Arablar'ın ortası, yânı en adaletlisi ve en üstünüdür. Ben
sizler için şu iki adamdan birine bey'at etmenizi teklîf edip buna razı
olmuşumdur. Şimdi bu ikisinden istediğinize bey'at ediniz! dedi.
Umer dedi ki: Bundan
sonra Ebû Bekr, kendisi aramızda oturmakta bulunduğu hâlde benim elimi ve Ebû
Ubeyde ibnu'l-Cerrâh'ın elini tuttu. Ben onun söylediklerinden bundan başkasını
kerîh görmedim. Vallahi benim öne geçirilip de boynumun vurulması (yânı) bir
günâhtan dolayı benim boynumun öne geçirilip de vurulmaya yak-laştırılmasi,
bana içlerinde Ebû Bekr'in mevcûd bulunduğu bir kavme emirlik yapmaklığımdan
daha sevimlidir. Ancak ölümüm sırasında şeytânın telkîniyle nefsimin bunu bana
süsleyip güzel göstermesi hâli müstesnada ki, ben şu saatte onu vicdanımda
hissetmiyor ve bulmuyorum!
Bu sırada Ensâr'dan
bir sözcü (Habbâb ibnu'I-Munzir) şöyle dedi:
— Bizler emirlik
ağacının faydalanılacak olan aslıyız, köküyüz (yânî uyuz develerin kaşınmaları
için ağıllara dikilen ağaç kökleriyiz, hasta develerin o ağaçlarla kaşınıp şifâ
buldukları gibi, bu emirlik işi de bizlerle şifâ bulup yaşar). Yine bizler
meyveleri düşmesin, kırılmasın diye yapraklarla, dallarla bağlanmış yüklü
hurma salkımlarıyız. Biz Ensâr topluluğundan bir emir, sizlerden de bir emir
olsun ey Kureyş cemâati! dedi.
Bunun üzerine karışık
sözler çoğaldı ve sesler yükseldi, hattâ ben bir ihtilâf çıkmasından korktum da
hemen:
— Uzat elini yâ Ebâ Bekr! (Sana bey'at edeyim!)
dedim.
O da elini uzattı. Ben
de ona bey'at ettim. Benden sonra Muhacirler ve sonra Ensâr Ebû Bekr'e bey'at
ettiler. Biz böylece Sa'd ibn
Ubâde'ye karşı çabuk
davranıp galebe sağlamış olduk. Onlardan bir sözcü:
— Sizler Sa'd ibn
Ubâde'yi öldürdünüz,(yânî onu yardımsız bırakmak ve kuvvetini gidermek
suretiyle onu ölü gibi yaptınız)! dedi.
Umer dedi ki: Bu
sözcüye karşı ben:
— (Hilâfet işine mâni'
olmaya çalıştığı için) Allah Sa'd ibn Ubâde'yi öldürsün! dedim [36].
Bundan sonra Umer o
cumua hutbesindeki konuşmasının sonunda şunları tekrar olarak söyledi:
— Bizler o zaman
Allah'a yemîn ederim ki, kendisinde hazır bulunup meşgul olduğumuz bu devlet
başkanlığı müzâkeresi işinden, Ebû Bekr'e bey'at edilmesi işinden daha kuvvetli
hiçbir iş ve meşguliyet bulmadık! Bizler Ensâr topluluğunun bizlerden ayrılıp
da topluca bir bey'at olmamasından, bizden sonra onların kendilerinden bir
adama bey'at etmelerinden korktuk. Bu takdirde ya bizler razı olmamamıza rağmen onlarla
bey'atleşecek, yâhud da onlara, muhalefet edecektik. Böylece de büyük bir
fesâd olacaktı. Artık bundan böyle müslümânların istişaresi ve rızâları
olmaksızın her kim bir adama bey'at edecek olursa (insanlar tarafından ne o
bey'at eden adama, ne de onun bey'at ettiği adama;) ikisinin de öldürülecekleri
korkusundan, bey'at olunmayacaktır! (Onun için hiçbir kimse bey'at olunmaya ve
kendisi için bey'atin -Ebû Bekr'e vâki' olduğu gibi- tamam olacağına tama'
etmesin)! [37].
"Zina eden
kadınla zina eden erkekten herbirine yüzer deynek vurun. Eğer Allah1 a ve ahir
et gününe inanıyorsanız bunlara Allah'ın dîni(ni uygulamak) hususunda
acıyacağınız tutmasın. Müzminlerden bir zümre de bunların azabına şâhid olsun.
Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan kadından başkasını nikahlamaz. Zina
eden kadını da zina eden veya müşrik olan bir erkekten başkası nikahlamaz. Bu
(suretle evlenmek) mü'minler üzerine haram kılınmıştır" (en-Nûr: 2-3) [38].
Sufyân ibn Uyeyne
"Allah'ın dîninde" sözünün tefsirinde: Allah'ın haddlerini tatbik
etmek hususunda sizi bir acıma tutmasın, demiştir.
26-.......Zeydibn
Hâlid el-Cuhenî (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'den işittim, O, evli olup
da zina eden kimseler hakkında yüz deynek vurmayı ve bir yıl sürgüne göndermeyi
emrediyordu.
İbn Şihâb şöyle dedi:
Ve bana Urve ibnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Umer ibnu'l-Hattâb da gurbete sürgün
cezası uygulamış, sonra bu, kaanûıı olmakta devam etmiştir.
27-.......Bize
el-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den; o da Ebû
Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) evlenmemiş olarak zina eden
kimseler hakkında hadd ikaamesiyle beraber (yânî deynekleme cezâsıyle beraber)
bir yıl sürgüne göndermekle hüküm vermiştir.
28-.......
İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) erkeklerden kadmlaşanlara,
kadınlardan da erkekleşenlere la'net etti ve: — "Bu gibi insanları
evlerinizden çıkarıp kovunuz!" buyurdu.
(İbn Abbâs dedi ki:)
Peygamber fulân kimseyi çıkardı, Umer de fulân kimseyi çıkardı [39].
29-.......Bize
Muhammed ibn EbîZi'b, ez-Zuhrî'den; o da Ubeydullah'tan; o da Ebû Hureyre ile
Zeyd ibn Hâlid(R)'den şöyle tahdîs etti: Bedevilerden bir adam Peygamber (S)
mescidde otururken geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Hasmımla aramızda Allah'ın
Kitabı ile hüküm ver! dedi.
Hasmı da ayağa kalktı
ve:
— (Evet) o doğru
söyledi, onun için Allah'ın Kitabı ile hüküm ver! deyip şöyle devam etti:
— Benim oğlum bu
bedevî adamın yanında ücretli (çoban) idi. Onun karısı ile zina etmiş. İnsanlar
bana oğlumun üzerinde taşlama cezası olduğunu haber verdiler. Ben bu adama yüz
koyun ile bir câriye fidye verip oğlumu kurtardım. Sonra ben bunu ilim sahibi
olanlara sordum. Onlar, oğluma yüz deynek Cezâsıyle bir yıl sürgüne gönderme
cezası olduğunu söylediler! dedi.
Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin
ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah 'in Kitabı ile hüküm veririm!
Koyunlara ve cariyeye gelince; bunlar sana geri verilecek ve oğluna da yüz
deynek vurma ve bir yıl sürgüne gönderme cezası uygulanacaktır!"
(Bedeviye hitaben de:)
— "Sana gelince yâ Uneys! Kalk bu adamın
karısına git (zina suçunu i'tirâf ederse) onu recm et!" buyurdu.
Uneys kuşluk vakti
gitti, (kadının i'tirâfı üzerine) ona recm cezası uyguladı [40].
"Sizden her kim
hürr ve müslümân kadınları nikâhla alacak bir bolluğa güç yetiştiremezse, o
hâlde sağ ellerinizin mâlik olduğu mü 'min cariyelerinizden alsın.
Allah sizin îmânınızı
çok iyi bilendir. Kiminiz kiminizdendir (cariyeler de sizin gibi insandır). O
hâlde fuhuşta bulunmayan, gizli dostlar da edinmeyen namuslu kadınlar olmak
üzere, onları sahihlerinin izniyle, kendinize nikahlayın. Ücretlerini
(mehirlerini) de güzellikle onlara verin. Onlar evlendikten sonra bir fuhuş
işlediler mi, o vakit üzerlerine hürr kadınlar üzerindeki cezanın yarısı
verilir. (Cariyeleri almak hususundaki) bu müsâade içinizden sıkıntıya düşmekten
(zinaya sapmaktan) korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha
hayırlıdır. Allah çok mağfiret edicidir, çok merhamet eyleyicidir*' (en-Nisâ:
25) [41]
30-.......Bize
Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Ubeydullah ibn Abdillah'tan; o da Ebû Hureyre ile
Zeyd ibn Hâlid(R)'den şöyle haber verdi: Rasûhıllah(S)'a evlenmemiş bir
cariyenin zina ettiği zamanki hükmünden soruldu. Rasûlullah:
— "Câriye zina
eder de zinası (beyyine ile yâhud gebelikle yâ-hud da ikrar ile) sabit olduğu
zaman, ona deynekleme cezası vurun. Sonra yine zina ederse, ona yine deynekleme
cezası uygulayın. Sonra yine zina ederse, ona yine deynekleme cezası uygulayın.
Sonra onu kıldan örülmüş bir ip karşılığında da olsa (ayıbını beyân ederek) satınız!"
buyurdu.
İbn Şihâb: Ben üçüncü
defadan sonra mı yâhud dördüncü defadan sonra mı satınız buyurduğunu
bilmiyorum, demiştir.
31-.......
Bize el-Leys, Saîd el-Makburî'den; o da babası Keysân'dan tahdîs etti ki,
Keysân, Ebû Hureyre(R)'den şöyle derken işit-miştir: Peygamber (S) şöyle
buyurdu: "Bir câriye zina eder de, zina ettiği (beyyine ile veya gebelikle
yâhud da ikrar ile) tebeyyün ederse,
efendisi ona celde
uygulasın (yânı deynekle derisine vursun), fakat sözle onu kınayıp ayıplamasın.
Sonra yine zina ederse, efendisi onu yine deynekle dövsün, fakat ayıbını yüzüne
vurup ezâ etmesin. Sonra üçüncü defa zina ederse, efendisi onu (ayıbını beyân
ederek) kıldan dokunmuş bir ip karşılığında bile olsa satsınl"
Bu hadîsi Saîd'den; o
da Ebû Hureyre'den; o da Peygamber'-den rivayet etmekte İsmâîl ibn Umeyye,
el-Leys'e mutâbaat etmiştir [43].
32-.......Bize
eş-Şeybânî tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Ebî Evfâ(R)'ya recm
cezasından sordum. O:
— Peygamber (S) recm cezası uyguladı, dedi.
Ben:
— en-Nûr Sûresi'nden
(yânı yüz deynek âyetinden) evvel mi yâ-hud sonra mı recm uyguladı? diye
sordum.
Abdullah ibn Ebî Evfâ:
— Bunu bilmiyorum, dedi.
Bu hadîsi eş-Şeybânî'den
rivayet etmekte Alî ibnu Mushir, Hâ-lid ibnu Abdillah, el-Muhâribî ve Ubeyde
ibnu Humeyd dörtlüsü, Abdu'l-Vâhid'e mutâbaat etmişlerdir. Bu râvîlerden biri
(yânî Ubeyde ibn Humeyd), Nûr Sûresi yerine "Yüz deynek (âyetin)den evvel
mi?" şeklinde rivayet etmiştir. Birinci rivayet (yânî "en-Nûr
Sûresi'nden evvel mi?" şeklinde olan rivayet) daha sahîh olanıdır [44].
33-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Yahûdîler, Rasûlullah(S)'a geldiler de O'na
kendilerinden bir adamla bir kadının zina ettiklerini zikrettiler (ve hükmünü
sordular). Rasûlullah onlara:
— "Siz recm hakkında Tevrat'ta ne
buluyorsunuz?" diye sordu.
Onlar:
— Biz zina edenlerin
ayıplarını ortaya koyup teşhir ederiz, bunlar bir deynekle de dövülürler,
dediler.
Abdullah ibn Selâm
bunlara:
— Yalan söylediniz! Tevrat'ta recm (âyeti)
vardır! dedi. Bunun üzerine onlar Tevrat'ı getirdiler ve kitabı açtılar. Yahû-
dîler'den birisi
(Abdullah ibn Surya) elini recm âyeti üzerine koydu, ondan önceki ve sonraki
âyetleri okumaya başladı. Abdullah ibn Selâm ona:
— Elini kaldır! dedi.
O da elini kaldırınca
recm âyeti görülüverdi. Yahûdîler:
— Yâ Muhammedi
Abdullah ibn Selâm doğru söyledi, hakîkaten Tevrat'ta recm âyeti vardır!
dediler.
Tahkîkaatle zinanın
sabit olması üzerine Rasûlullah bu iki zinâ-cının recm olunmalarını emretti,
onlar da recm olundular. Abdullah ibn Umer:
— Ben, recm edilirken
Yahûdî erkeğini, kadını atılan taşlardan korumak için, kadının üzerine meyleder
hâlde gördüm, demiştir [45].
(Cevâb: Evet'tir.)
34-.......Ebû
Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid (R) şöyle haber vermişlerdir: İki adam
Rasûlullah(S)'m huzurunda çekişip da'vâlaştılar. Biri:
— Aramızda Allah'ın
Kitabı ile hükmet! dedi. Diğeri de ikisinin daha anlayışlısı olduğu hâlde:
— Evet yâ Rasûlallah!
Aramızda Allah'ın Kitabı ile hükmet ve da'vâmı söylemem için bana izin ver!
dedi.
Rasûlullah ona:
— "Konuş!" buyurdu.
O da da'vâsım şöyle
arzetti:
— Benîm oğlum bu
adamın yanında ücretli idi. -Râvî İmâm Mâlik: "Asîf"
"Ecîr" yânı "Ücretle çalışan" demektir, dedi.- Bunun karısı
ile zina etmiş. İnsanlar bana oğlum üzerine recm cezası olduğunu haber
verdiler. Ben de oğlumdan bu adama yüz koyun ile bir de kendime âid olan bir
cariyeyi fidye verip, oğlumu kurtardım. Sonra ben bunu ilim ehline sordum.
Onlar da bana oğlum üzerine yüz dey-nek ile bir yıl gurbete gönderme cezası
olduğunu ve recm'in, yânı taşlama cezasının ise ancak onun kansına düştüğünü
haber verdiler! dedi.
Rasûlullah (S):
— "Dikkat edin! Nefsim elinde bulunan
Allah 'a yemin ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah'ın Kitabı ile hüküm
vereceğim: Senin koyunlarına ve cariyene gelince; bunlar sana geri
verilir!"'buyurdu ve onun oğlunu, yüz deynek vurup bir yıl gurbete
gönderdi.
Uneys el-Eslemî'ye de
diğer adamın karısına gitmesini emretti de:
— "Eğer zina suçunu i'tir af ederse onu
recm et!" buyurdu. Kadın zina suçunu i'tirâf etti, o da kadını recm etti [46].
Ebû Saîd de
Peygamber(S)*in:
"Biriniz namaz
kıldığı sırada bir kimse onun önünden geçip gitmek isterse, onu iteleyip def
etsin. O kimse dinlemeyip ille geçmekte dayatırsa, onunla doğuşsun!" buyurduğunu
söylemiş.
Ve Ebû Saîd kendisinin
de böyle yaptığını bildirmiştir [47].
35-.......Âişe(R)
şöyle demiştir: Ebû Bekr (benim yanıma) geldi. Rasûlullah (S) o sırada başım
benim dizimin üzerine koymuş vaziyette idi. Ebû Bekr:
— Sen Rasûlullah'ı da,
insanları da yollarından habsedip alıkoydun, hâlbuki onlar su başında
değiller, dedi ve beni azarlardı, eli ile de böğrümü dürtmeye başladı.
Beni kıpırdamaktan,
Rasûhıllah'ın dizim üzerinde bulunmasından başka hiçbir şey men' etmiyordu.
(Sabah olunca Rasûlullah kalktı, hiç su yoktu.) Allah Taâlâ Teyemmüm (ei-Mâide:
6) âyetini indirdi [48].
36-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: (Gerdanlığım kaybolup da insanlar susuz bir yerde ikaamet
ettikleri zaman) Ebû Bekr benim yanıma geldi de bana şiddetli bir vuruşla
vurdu ve:
— Sen insanları bir
gerdanlık sebebiyle habsedip yollarından alıkoydun! dedi.
Vurması benim canımı
acıtmış olduğu hâlde, Rasûlullah'ın dizim üzerinde uyumakta olup O'nu
uyandırmam korkusuyla ölüm beni tutmuşçasına hareketsiz durdum... Bu hadîs de
geçen hadîs tarzındadır.
Ebû Abdillah
el-Buhârî: "Lekeze" ve "Vekeze" ikisi de bir olup
"Parmakları yumarak vurmak" ma'nâsınadır, dedi.
37-.......Bize
Abdulmelik ibn Umeyr, el-Mugîre'nin kâtibi olan Verrâd'dan tahdîs etti.
el-Mugîre ibn Şu'be (R) şöyle demiştir: Sa'd ibn Ubâde (R):
— Karımla beraber bir
erkek görürsem, hiç aman vermeden onu kılıcımın keskin ağzıyle vurur
öldürürdüm, demişti.
Onun bu sözü
Peygamber(S)'e ulaşınca, yanında bulunanlara:
— "Sizler Sa'd'ın bu kıskançlığına şaşıyor
musunuz? Emîn olunuz ki, ben ondan daha kıskancım. Allah da muhakkak benden daha
çok kıskançtır" buyurdu [49].
38-.......Bana
Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre(R)'den
şöyle tahdîs etti: RasûluIlah(S)'a bir bedevi geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Benim
karım siyah bir oğlan doğurdu (karımdan şübheleniyorum), dedi.
Rasûlullah da ona:
— "Senin develerin var mı?" diye
sordu. Bedevî:
— Evet var! dedi.
Rasûlullah:
— "Develerin renkleri nasıldır?" diye
sordu. O:
— Kırmızıdır, diye cevâb verdi. Rasûlullah:
— "Bunların içinde beyazı siyaha çalar boz
renkli deve var mıdır?" dedi.
Bedevî:
— Evet vardır, diye cevâb verdi. Rasûlullah:
— "O boz renk nereden oldu?" diye
sordu. Bedevî:
— Soyunun bir damarına
çekmiş olduğunu zannediyorun, dedi. Rasûlullah:
— "Senin bu oğlun da eski bir soy köküne
çekmiş olabilir" buyurdu [50].
39-.......Ebû
Burde Hâni' ibnu Niyâr el-Evsî (R): Peygamber (S): "Allah'ın ta'yîn ettiği
haddlerden birinde ve hukukunda olmadıkça, hiçbir kimse on deynekten fazla deyneklenmez"
buyurdu, demiştir [52].
40-.......
Bize Müslim ibnu Ebî Meryem tahdîs etti. Bana Abdurrahmân ibnu Câbir,
Peygamber'den işiten kimseden tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Allah'ın
ta'yîn ettiği haddlerden biri hususunda olmak müstesna, on vuruştan fazla
ukubet yoktur" buyurmuştur.
41-......Bana
Abdullah ibnu Vehb tahdîs etti. Bana Amr ibnu'l-Hâris haber verdi ki, ona da
Bukeyr ibn Abdillah el-Eşecc tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Süleyman ibn
Yesâr'm yanında otururken oraya Abdurrahmân ibn Câbir geldi ve o, Süleyman ibn
Yesâr'a tahdîs etti. Sonra bizim yanımıza Süleyman ibn Yesâr yönelip geldi de
şöyle dedi: Bana Abdurrahmân ibn Câbir tahdîs etti ki, ona da babası Câbir ibn
Abdiilah (R), Ebû Burde eî-Ensârî(R)'den işittiğini tahdîs etmiştir. O şöyle
demiştir: Ben Peygamber(S)'den işittim: "Allah'ın ta'yîn ettiği haddlerden
birinde olmak müstesna, hiçbir kimseye on kamçıdan fazla deynek vurmayın!"
buyuruyordu [53].
42-.......Bize Ebû Selerne tahdîs etti ki, Ebû Hureyre
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S), orucu (arada sahur yemeden) birbirine eklemekten
nehyetmişti. Müslümanlardan bâzı adamlar O'na:
— Yâ Rasûlallah! Sen
bir günün orucunu öbür güne ekliyorsun? dediler.
Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Sizin hanginiz bana benzer? Ben, Rabb
'im beni doyurur ve içirir bir hâlde gecelerim" buyurdu.
Fakat sahâbîler
(sahûrsuz) ekleme orucu tutmaktan vazgeçmemekte ısrar edince, Rasûlullah
onlara bir gün ekleme orucu tutturdu. Sonra bir gün daha (arka arkaya iki gün)
ekleme orucu tutturdu. Sonra (üçüncü günü) hilâli gördüler. Bunun üzerine
Rasûlullah onların orucu eklemekten vazgeçmedikleri zaman, onlara ceza verici
bir tavırla:
— "Eğer Ay geri kalsaydı (sizler ondan
âciz kalıncaya kadar bir ceza olarak) ben sizlere daha fazla ekleme orucu
tuttururdum!" buyurdu.
Bu hadîsi ez-Zuhrî'den
rivayet etmekte Şuayb, Yahya ibn Saîd, Yûnus üçlüsü de Ukayl'e mutâbaat
etmişlerdir.
Abdurrahmân ibn Hâlid
de İbn Şihâb'dan; o da Saîd ibnu'I-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre'den; o da
Peygamber'den söylemiştir [54].
43-.......Bize
Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Sâlîm'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den
tahdîs etti ki, onlar Rasûlullah (S) zamanında ölçüsüz tartısız götürü
pazarlıkla yiyecek maddesi satın aldıklarında, bu malları bulundukları
yerlerinden kabzedip de kendi evlerine taşıyıncaya kadar onları satmaktan men'
olunurlar ve böyle yapmayanlar dövülürler imiş [55].
44-.......
Âişe (R): Rasûlullah (S) kendisine getirilen hiçbirşey hususunda, Allah'ın
haramlarından birine saygısızlık edilmedikçe, kendi nefsi için intikaam
almamıştır. Haramlardan birine saygısızlık edildiğinde de Allah için intikaam
alırdı, demiştir [56].
45-.......Bize
Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti. ez-Zuhrî Sehl ibn Sa'd'den söyledi. Sehl ibn
Sa'd (R) şöyle demiştir: Ben onbeş yaşında iken bir karı-kocanın
la'netleşmeleri meclisinde hazır bulundum. Peygamber (S) la'netleşmelerinden
sonra onların arasını ayırdı. Kadının kocası:
— Yâ Rasûlallah! Eğer
ben bu kadını nikâhımda tutarsam ona iftira etmiş olurum, dedi (de Rasûlullah
ona boşamayı emretmeden önce kesin olarak boşadı).
Sufyân: Ben
ez-Zuhrî'den bundan sonrasını şöyle ezberledim, dedi: "Eğer kadın şöyle
şöyle sıfatta (yânî kara gözlü, kaim kalçalı) bir çocuk getirirse, adam kadın
aleyhindeki sözünde doğru söyleyicidir. Eğer kadın şöyle şöyle sıfatta, kızılca
keler gibi kırmızı bir çocuk getirirse, adam iddiasında yalancıdır" dedi.
Sufyân şöyle dedi: Ben
ez-Zuhrî'den işittim: Bu kadın, sevilmeyen sıfatta bir çocuk getirdi, diyordu [57]
46-.......Bize
Ebu'z-Zinâd tahdîs etti ki, el-Kaasım ibn Muhammed şöyle demiştir: İbn Abbâs,
la'netleşme yapan iki- kişiyi zikretmişti. Abdullah ibnu Şeddâd da:
— İşte o kadın,
Rasûlullah(S)'m "Eğer ben bir kadını beyyine-siz olarak recm edici
olaydım, bunu recm ederdim" buyurduğu kadındır, dedi.
İbn Abbâs:
— Hayır, bu, çirkinliği ve fucûru açıkta yapan
kadındır, dedi.
47-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'in yanında la'netleşme zikrolunmuştu.
Âsim ibn Adiyy de bu konuda bir söz söylemişti. Sonra Âsim ayrılıp evine gitti.
Akabinde ona kendi kavminden olan (Uveymir adında) bir adam geldi ve kendi
karısının yanında bir adam bulduğunu söyleyip şikâyet ediyordu. Bunun üzerine
Âsim:
— Ben bu belâya ancak kendi sözümden dolayı
uğramışımdır, dedi ve o adamı Peygamber'in yanına götürdü.
Peygamber'e, o adamın
karısını beraberinde bulduğu kimseyi haber verdi. Bu adam sarı benizli, az
etli, düz saçlı idi. Onun, ailesinin yanında bulduğunu iddia ettiği adam ise
esmer, kalın ve dolgun bacaklı, çok etli şişman bir kimse idi.
Peygamber:
— "Allâhumme, beyyin^ Allah'ım, beyân
buyur!" dedi. Sonunda kadın, kocasının yanında bulduğunu zikrettiği adama
benzer bir çocuk
doğurdu. Peygamber bu karı-koca arasında la'netleşme yaptırdı...
Abdullah ibn Şeddâd,
bulundukları bu mecliste Abdullah ibn Ab-bâs'a hitaben:
— İşte o kadın, Peygamber(S)'in "Eğer ben
beyyinesiz olarak recm edici bir kişi olsaydım, işte bu kadını recm
ederdim"^buyurduğudur, dedi.
İbn Abbâs da:
— Hayır, o kadın,
İslâm içinde kötülüğü açıkça yapan bir kadındı, dedi [58].
"Namuslu ve hürr
kadınlara iftira atan, sonra dört şâhid getirmeyen kimselere de seksen deynek
vurun. Onların ebedi şâhidliklerini kabul etmeyin. Onlar âşıkların tâ
kendileridirler. Ancak bundan sonra tevbe eden ve hâllerini iyileştiren
müstesnadır. Çünkü Allah çok mağfiret edicidir, çok merhamet eyleyicidir" (en-Nûr:
4-5)î
"Namuslu,
(kötülüklerden) habersiz mü'min kadınlara iftira atanlar dünyâda da, âhirette
de la 'nete uğratıldılar. Onlar için büyük bir azâb vardır" {en-Nûr: 23) [59];
"Zevcelerine zina
iftirası atan, kendilerinin kendilerinden başka şâhidleri de bulunmayan
kimseler; onlardan herbirinin yapacağı şâhidlik, kendisinin hakîkaten
sâdıklardan olduğunu Allah'a yemin ile dört (defa tekrar edeceği) şâhidliktir.
Beşinci de eğer onlar yalancılardan ise, Allah'ın la'neti muhakkak üstüne (olmasını
ifâde etmesi)dir" (en-Nür: 6-9) [60]
48-.......Bize
Süleyman ibn Bilâl, Sevr ibn Zeyd'den; o daEbû'l- Gays'tan; o da Ebû
Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) bir kerresinde:
— "Helak edici yedi şeyden
sakınınız!" buyurdu. Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah! Bu yedi şey nedir? diye
sordular. Rasülullah:
— "Allah'a ortak kılmak, sihir yapmak,
Allah'ın haram kıldığı bir hayâtı öldürmek, haklı öldürücüler müstesnadır; faiz
kazancı yemek, yetim malı yemek, düşmana hücum sırasında harbden kaçmak,
zinadan korunmuş olup hatırlarından bile geçmeyen mü'min kadınlara zina isnâd
etmektir" buyurdu [61].
49-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben Ebû'l-Kaasım salla'llâhu aleyhi ve sellem'den
işittim, şöyle buyuruyordu: "Her kim mâliki olduğu kölesine zina isnâd
eder, köle de onun söylediği bu is-nâddan berî bulunursa, o kimse kıyamet
gününde dövülür, ancak kölenin onun söylediği gibi olması hâlinde
dövülmez" [62].
Umer ibnu'l-Hattâb
bunu yapmıştır.
50-.......Bize
Sufyân ibn Uyeyne, ez-Zuhrî'den; o da Ubeydullah ibn Abdillah ibn Utbe'den; o
da Ebû Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid el-Cuhenî(R)'den tahdîs etti. Bu iki sahâbî şöyle
demişlerdir: Peygam-ber(S)'e bir adam geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Sana karşı Allah adına yemîn
eder, muhakkak bizim aramızda Allah'ın Kitabı ile hüküm vermeni isterim, dedi.
Bunun üzerine hasmı da
ayağa kalktı. Hasım ötekinden daha anlayışlı ve dirayetli hâldeydi. O da:
— (Evet) o doğru
söyledi, aramızda Allah'ın Kitabı ile hükmet ve da'vâmı söylemem için bana izin
ver yâ Rasûlallah! dedi.
Peygamber ona:
— "Söyle!" buyurdu. O da şöyle
anlattı:
— Benim oğlum bu adamın ailesi içinde ücretli
idi, onun karı-sıyle zina etmiş. Ben bu adama oğlum adına yüz koyun ve bir
erkek hizmetçi fidye verip, oğlumu kurtardım. Ve ben bu mes'eleyi ilim ehlinden
birtakım adamlara sordum. Onlar bana, oğluma yüz deynek ve bir yıl sürgün
cezası gerektiğini, bu adamın karısına da taşlanma cezası gerektiğini haber
verdiler! dedi.
Rasûlullah da:
— "Nefsim elinde bulunan Allah'a yemîn
ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah'ın Kitabı ile hüküm veririm: Yüz
koyun ve hizmetçi sana geri verilir, oğlun üzerinde de yüz deynek ve bir yıl
gurbete gönderme cezası vardır. Yâ Uneys! Sen de b,u adamın karısı üzerine git
de ona sorup bu isnadı tahkik et! Eğer kadın zina suçunu (sabit olacak tarzda)
i'tirâf ederse, onu recm et!" buyurdu.
Uneys kadına gitti,
tahkîkaatta kadın zina ettiğim i'tirâf edince ona recm cezası uyguladı [63].
[1] Bu, küfretmek, dîninden dönmek, yol kesmek
suretlerinden birisiyle Allah'a ve Rasûlü'ne karşı harb açanların ceza
hükümlerine âid hadîsler kitabıdır.
[2] Ölüm cezası yalnız öldürene, asma cezası öldürmekle
beraber yol kesen ve mal alan kimseye; kesme cezası yalnız mal alana, sürgün
cezası da bunlardan başka suretlerde fesad yapanadır. îbn Abbâs ile İmâm
Şafiî'nin kavli budur. İmâm A'zam'a göre nefyden maksad hapistir (Celâleyn).
Bu âyetlerin daha geniş
ve doyurucu tefsiri Elmalılı Muhammed Hamdı Ya-zır, Hakk Dîni, II,
1660-1667'den okunmaya değer.
[3] Bu hadîsin bir rivayeti Vudû'da geçti. Burada birkaç
rivayeti geleceği için hâdiseyi siyerden özetleyerek nakledelim:
Ukl ve Ureyne
kabilelerinden olan bu kimselere karşı Kureyş reislerinden olup Mekke fethi
senesinde şehîd olan Kurz ibn Câbir el-Fıhrî(R)ınin kumandasında bir seriyye
gönderildi. Vâk'a hicretin altıncı senesinde bir rivayete göre şevval ayında
cereyan etti. Sebebi de şu idi: Ukl ve Ureyne kabilelerinden yedi-sekiz kişi
Peygamber'in huzuruna gelerek İslâm üzere bey'at, tevhîd kelimesini telâffuz ve
müslimân olduklarını izhâr eylediler. Ve: "Yâ Rasûlallah, biz fakî-riz,
bizi barındır, yedir içir" diye rica ettiler. Rasûlullah onları Suffa sahâbîleri
arasına aldı. Biraz ikaametten sonra, Medîne havası mîzâçlanna uygun gelmediği
için Peygamber'e: "Yâ Rasûlallah! Biz çölde yaşamağa alışmış, koyun, deve
sâhibleri idik; çayırı, çimeni, bağı bahçesi bol yerlere alışık değiliz,
Medîne'de ikaamet hoşumuza gitmiyor. Develerinizin bulunduğu yere çıkmamıza
izin verseniz..." dediler. Rasûlullah bunların ihtiyâçlarını düzeltmek
için, çobanıyle beraber bir deve sürüsü tahsis edilmesini emretti. Develer
sadaka develeri, yânî Beytu'1-mâle âid idi. Bunlara: "Develerin bulunduğu
yere gidip sütlerini ve bevl-lerini içerek tedavi ediniz" buyurdu. Bunlar
oraya gittiler, tedâvî edip sıhhat kazandılar. Vücûdları sağlamlaşınca dînden
çıkarak Peygamber'in çobanı Ye-sâr'ı öldürdüler, develeri sürüp götürdüler. Bu
Yesâr, Peygamber'in azâdüsı idi. Hâinler onu öldürdükleri zaman musle yaptılar,
yânî elini, ayağını kestiler ve gözlerine diken hatırdılar... Vak'a hakkında
Medine'ye haber gelince, Rasûlul-lah onları yakalamaya yirmi atlıyı, Kurz ibn
Câbir kumandasında gönderdi. Kurz onları yakalayıp getirdi. Peygamber de dînden
çıkma, ni'mete nankörlük, yol kesmek, öldürme ve işkence gibi fiillerine kısas
olmak üzere ellerinin, ayaklarının kesilmesini, gözlerinin çıkarılmasını
emretti. Baş taraftaki âyetin nüzul sebebi de budur. Hadîsin âyete uygunluğu
ise şübhesizdir.
[4] Bu da buradaki başlığın delîli olmak üzere sevkettiği
kısaltılmış başka bir rivayettir.
[5] İşte Rasûhıllah, ni'mete küfrân, hırsızlık, yol kesme,
öldürme ve işkence gibi fiillerine kısas olmak üzere ellerinin, ayaklarının
kesilmesini, gözlerinin oyulmasını emretmiştir. Ebû Kılâbe de birbirine
atfedilmiş cümleleriyle el-Mâİde Sû-resi'ndeki "Allah'a ve Rasûlü'ne harb
açanların cezalan... "âyetinin hükmünü infaz buyurduğunu haber vermiş
olmaktadır. Bu hadîslerdeki uygulama ile âyetin hükmü arasında tam bir
mutâbakaat vardır. Peygamber ilâhî hükmü tatbîk ve infaz eylemiştir.
[6] Başlığa uygunluğu "Mevki' ve güzellik sahibi bir
kadın kendisini nefsini tatmin için çağırdığı..." sözlerinden alınır.
Haseb, neseb sahibi,
mallı güzel bir kadın kendini arzedip, onunla buluşmaya hiçbir mâni' olmadığı
hâlde, sırf Allah korkusuyle ondan yüz çevirmek şübhesiz takva mertebelerinin
en kâmili ve en büyük tâattir: "Amma, kim Rabb'-inin makaamından korktu,
nefsim nevasından alıkoyduysa, işte muhakkak ki cennet onun varacağı yerin tâ
kendisidir" (en-Nâziât: 40-41); "Rabb'inin huzurunda durmaktan
korkan kimseler için iki cennet vardır" (er-Rahmân: 46) yânî bir gün
Rabb'inin huzurunda hesâb vereceğini düşünerek ma'siyeti terkeden kimse için...
(Celâleyn, Medârik).
Bu âyetler bu fazîleti
bildirmektedir.
Hadîsin son fıkrası da
sadakada riya etmemek faziletini beyândır. Bu fıkra da "Eğer sadakaları
açıktan verirseniz, o ne güzel. Eğer onları gizler, onları gizlice fakirlere
verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır..." (el-Bakara: 271)
âyetinin tasdik ettiği husustur. Bu hadîsin bâzı rivayetleri Namaz, Zekât ve
Rikaak'ta da geçmişti.
[7] Başlığa uygunluğu, dilini ve fercini koruyan kimseye
bu koruması, çirkinlikleri terketmede bir fadl olması bakımındandır.
[8] Âyetlerin başlığa delâletleri açıktır. Yânî zinayı
işlemek şöyle dursun, gerek ona niyet etmek, gerek başlangıç olabilecek
sebeblere yapışmak suretiyle de yaklaşmayın
[9] Bu erkeklerin azalıp kadınların çok olması alâmeti,
yeryüzünde birtakım fitnelerin ve şiddetli harblerin meydana gelmesi sırasında
erkek zayiatının çok olacağı, pek çok kadının himayesiz, korumasız kalıp bir
tek erkeğin bu kadar çok sayıda kadının işlerini üzerine alacağı şeklinde îzâh
edilmiştir. Bu hadîsin birer rivayeti İlim'de ve Zekât'ta geçmişti.
[10] Hadîsin bir
rivayeti Hudûd'un evvelinde küçük bir farkla geçmişti.
Tayyîbî şöyle dedi:
Anılan îmân noksanlığının haya noksanlığı olması muhtemel olur ki, bu eksiklik
diğer bir hadîste nûr ile ta'bîr edilmişti. "Haya îmândandır" hadîsi
de geçmiştir. Buna göre takdir: Zina eden kişi, zina fiilini işlediği sıra
Allah'tan haya eder olduğu hâlde zina edemez demek olur. Çünkü o kimse
Allah'tan haya etse ve O'nun kendi hâline şâhid olduğunu bilir olsaydı, bu
günâhı işlemezdi. Buna göre İbn Abbâs'ın parmaklarını birbirine geçirerek,
sonra onları birbirinden çıkarıp ayırarak işaret etmesi... sahih olur
(Kastallâ-nî).
[11] Bunu Müslim de îmân'da getirmiştir.
[12] Bu hadîsin bir rivayeti Tefsîr, el-Bakara: 22'de
geçmişti, Tevhîd'de de gelecektir.
[13] Fethu'I-BârVde şöyle dedi: Bunun hâsılı şudur:
es-Sevrî bu hadîsi üç kişiden tahdîs etti. O üç kişi de bunu Ebû Vâil'den
tahdîs etmişlerdir. Amma el-A'meş ile Man-sûr'a gelince onlar Ebû Vâil ile İbn
Mes'ûd arasına Ebû Meysere'yi girdirdiler. Vâsıl ise onu hazfetmişti. Bunu
Yahya el-Kattân, Sufyân'dan böylece mufassal olarak zabtetti. Abdurrahmân1 a
gelince, o bu hadîsi evvelâ tafsîlsiz olarak tahdîs etti de Vâsıl'm rivayetini
Mansûr ve el-A'meş'in rivayeti üzerine hamletti. Ve üçünü bir yere topladı ve
Ebû Meysere'yi de senede soktu. Amr ibnu Alî ona, Yahya'nın tafsîl ettiğini
zikredince, onda tereddüd eder gibi, hadîsi Sufyân'dan; o da Mansûr'dan ve
el-A'meş'ten senediyle kısaltarak tahdîs etti... işte "Onu terket, onu
terket'-' sözünün ma'nâsı, "İçinde Ebû Meysere bulunmayan senedi
terket" demek oluyor... (Kastallânî).
[14] Hasen Basrî'nin bu görüşü, Buhârî nüshalarının çoğunda
böyle vâki' olmuştur. Bunu İbn Ebî Şeybe de rivayet etmiştir.
[15] Bunu en-Nesâî de Recm'de rivayet etti. Kıssası
şöyledir: Alî, Şurâh adındaki kadına perşembe günü deynekleme cezası uygulamış,
cumua günihde taşlama cezası uygulamış. Kendisine: Sen iki haddi bu kadın
üzerinde birleştirdin mi? denildiğinde, Alî: Ben onu Allah'ın Kitabı ile
deynekledim, Rasûiullah'ın sünneti ile de recm ettim, demiştir (Aynî).
[16] en-Nûr Sûresi ile maksadı "Zina eden kadınla zina
eden erkekten herbirine yüzer deynek vurun..." (Âyet: 2) kavlidir. Bunun
recmi neshedip etmediğini.sormuş oluyor. Bu suâlin fâidesi şudur: Eğer recm bu
âyetten önce vâki' olmuşsa, recmin bu nass ile neshini ileri sürmek ve zinanın
cezası yüz deynek vurmaktır demek mümkün olur. Eğer recm cezasının tatbiki bu
âyetin inmesinden sonra vâki' oldu ise, bu takdîrde evli zânîler hakkında
deynek cezasının mensûhluğu-nu istidlal etmek mümkün görülebilir. Muhakkak olan
şu ki, burada neşh yoktur, ancak bu âyetin hükmünün sünnetle evli olmayan
zânîlere tahsîsİ vardır (İbn Hacer). Müslim Ter., V, 302, 13. haşiye.
[17] Başlığa uygunluğu meydandadır, tafsilâtı gelecektir.
[18] Alî'nin bu sözünü el-Bagavî, el-Ca'diyyâfU. mevkuf
olarak rivayet etti. Hâlbuki bu hükmen merfü'dur. Bunu Ebû Dâvüd, en-Nesâî,
Ibn Hıbbân merfû olarak (yânî Peygamber'in sözü olarak) İbn Abbâs'tan rivayet
etmişlerdir.
[19] Başlığa uygunluğu "Sende delilik var mı?"
sözünden alınır. Çünkü bunun anlamı, eğer delilik varsa recm edilmeyeceğidir.
Bunun birçok yollardan gelen rivayetlerini Müslim Hudûd'da sıralamıştır:
Müslim Ter., V, 287-298 "1691-1699".
[20] Bunun birkaç rivayeti Ferâiz'de ve başka yerlerde daha
bütün olarak geçmişti. Burada getirmekten murâd, "Hacr" kelimesinin
taş ma'nâsmı ileri sürenlerin bulunduğuna işaret etmektir. Buhârî evli
zânîlerin taşla öldürülmeleri görüşünü tercîh ettiğini îmâ etmiş gibidir...
(Kastallânî).
[21] Başlığa uygunluğu, hadîsin son fıkrasındadır. Bunu
Müslim de Hudûd'da rivayet etmiştir.
[22] Hadîsin son Kısmı Müslim'de HudûdKitâbı'nda daha
geniştir: "... Bunun üzerine Rasûlullah Mâiz'in recm edilmesini emretti,
o da recm edildi. Halk Mâiz hakkında iki fırkaya ayrılmıştı. Bir kısmı: Yemîn
olsun Mâiz'in günâhı kendisini sardı ve helak oldu, dedi. Bir kısmı da: Mâiz'in
tevbesinden faziletli bir tevbe olmaz. Çünkü o Peygamber'e geldi, elini O'nun
eli içine koyduktan sonra: Beni taşlarla öldür! diye konuştu. Böylece iki
yâhud üç gün geçti. Sonra Rasûlullah sahâbîleri oturur hâlde iken onların
yanma geldi ve onlara selâm verdikten sonra oturup: "Mâiz ibn Mâlik için
istiğfar ediniz" buyurdu. Onlar da: Allah Mâiz'i mağfiret eylesin!
dediler. Bunun ardından Rasûlullah: "Mâiz öyle bir tevbe ile tevbe etti
ki, eğer bir ümmet arasında taksim edilseydi, onların hepsini kaplariyeter
artandı" buyurdu {Müslim Ter., V, 292-293 "1695").
[23] Atâ'nm işaret ettiği vak'a, Buhârî'nin birkaç yerde
getirdiği sahîh bir hadîstir
[24] İbn Cureyc'in Umer'den haber verdiği sözünü, Saîd ibn
Mansûr, Kubeysa'dan sahîh bir senedle rivayet etmiştir. İbn Mes'ûd'un hadîsini
de Buhârî, Mevâkıtu's-Salât'ın evvellerinde "Namaz keffârettir bâbf'nda
getirdi
[25] el-Buhâri, el-Leys'ten sevkettiği bu ta'lîkı
et-Târihu's-Sagîfde senedli olarak rivayet etmiştir. el-Buhârî bu
"Birinci hadîs" sözüyle, Ebû Usmân en-Nehdî hadîsini kasdetmiş ve bu
bâbda o en açık hadîstir demek istemiştir. Bu son fıkra, birçok Buhârî
nüshalarında vâki' olmamıştır (Aynî).
[26] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti
Namaz Kitâbı'nda Ebû Hu-reyre'den gelmiştir. Oradaki hadîste bu zâtın bir
kadını öptüğü, sonra bundan pişmanlık duyarak Peygamber'e gelip bu suçunu haber
verdiği, sonra "Gündüzün iki tarafında, gecenin de yakın saatlerinde
dosdoğru namaz kıl. Çünkü güzellikler kötülükleri (günâhları) giderir. Bu, iyi
düşünenlere bir öğüttür" (Hûd: 114) âyeti indiği bildirilmektedir.
Öpülen kadının
Ensâr'dan olduğu, fakat isminin zikredilmediğı, öpen sahâ-bînin de en sahîh
kavle göre Ebu'l-Yeser Ka'b ibn Amr ibn Abbâd el-Ensârî es-Selemî olduğu
nakledilmiştir.
Peygamber'in o zâta söylediği son fıkradan ve bu âyetten, beş namazın küçük
günâh işleyenlere göre tevbe yerine geçeceği ma'nâsı çıkar.
[27] Suâlin cevâbını hadîs açıklayacaktır.
Rasûlullah bu lafzı açıkça zikretti, çünkü haddler, kinayelerle sabit
olmaz.
[28] Bu hadîste suçunu ikrar eden kimseye haddlerde imâmın
telkîn etmesi, hadd için telâffuz edilmesine zorlayıcı ihtiyâç bulunan kelimeyi
utanmayarak açıkça söylemesini öğretmesinin cevazı hükmü vardır.
[29] Bunun bir iki rivayeti yakında geçti. Müslim de bunun
birçok rivayetlerini Hu-dûd'da arka arkaya sıralamıştır.
Bu hadîste Mâiz ibn
Mâlik için büyük bir menkabe vardır. Çünkü tevbe-siyle beraber, temizlenmesinin
tam olması için kendisine hadd uygulanması isteğinde çok ısrar etmiş, beşer
tabîati canın gitmesini gerektirecek bir ikrar üzerinde ısrar etmemeyi
gerektirmekle beraber, ikrarından geri dönmemiş, nefsiyle bunun üzerinde
mücâhade etmiş ve nefsine karşı kuvvetli olup gâlib gelmiştir.
Bunda bir müslümânın hayâtını giderecek cezalarda suçun iyice sabit olmasını
araştırmak, canlan mümkin olduğu kadar korumak düstûru da vardır. Çünkü bu
kıssada Peygamber ona ikrarından dönmesini tekrar tekrar îmâ etmiş, eğer
zinanın ma'nâsmda hatâ ettiğini veya fercden başka yerine dokunmak, öpmek gibi
bir şekilde mübaşeret ettiğini iddia ederse, bu iddianın kabul edileceğine
işaret eylemiştir (Kastallânî).
[30] Başlığa uygunluğu "Kadın zina ettiğini i'tirâf
edince onu recm etti" sözünde-dir. Bu hadîs Vekâlet'te Ebû'l-Velîd'den, Şurût'ta
Kuteybe'den, Nuzûr'da İs-mâîl ibn Ebî Uveys'den olarak geçmişti. Daha başka
yerlerde de geçti. Bunu Altı Kitâb sâhibleri de rivayet etmişlerdir.
[31] Umer'İn, "Allah'ın indirmiş olduğu bir
fariza" dediği "Evli bir erkek ile evli bir kadın zina ederlerse,
onları, Allah'ın cezası olarak, recm edin. Allah azizdir, hakimdir"kelâmıdır.
Bu keyfiyet Hz. Umer'İn rivayetine dayanmaktadır. Bu lafzın okunması nesholunup
hükmü ibkaa olunmuştur. Bu lafza âid hadîsler Ebû Dâvûd, İbn
Mâce, Ahmed ibn Hanbel ve Mâlik ibn Enes'in hadîs mecmualarında
mevcûddur.
[32] Abdurrahmân ibn Avf in bu sözlerini özetlersek, şöyle
demiş oluyor: Ey Mü' minlerin Emîri, böyle yapma! Çünkü hacc mevsiminde halk
ayakta iken yol üzeri böyle bir fitneyi ortaya koymak büyük bir ihtilâle sebeb
olabilir. Hicret ve sit -net yurdu olan Medîne'ye vardığımızda, orada işleri
bağlama ve çözmeyi bilen ilim sâhibleri karşısında bir konuşma yapar, bu
mes'eleyi onlara söylersen fesadı onlarla beraber daha iyi önlersiniz.
[33] UmerMn Recm Âyeti diye kasdettiği, 24. hadîsin
haşiyesinde metni ve tercümesi verilen "Evli erkek ve evli kadın zina
ettikleri zaman onları kesin olarak taşlayın... " sözleridir...
[34] Umer şöyle demiştir: İşitiyorum ki, bâzı kimseler Ebû
Bekr'in bey'atine i'tirâz ederek hakîkati inkâr etmişler ve ben ölünce bey'at
edilecek zâtı hazırlamışlardır! diyerek Ebû Bekr'e bey'atin târihini ortaya
koymuş ve bundan kuvvetli seçim olmayacağını bildirmiş, bundan sonra şöyle
demiştir: Ben şundan korkarım ki, bize muhalif olan bu zümre, bizden sonra içlerinden
birisine, müslümânla-rın meşveretine lüzum görmeyerek bey'at edecekler. Halk ne
o halîfeye, ne de bu zümreye tâbi' olmayarak, müslümânlar arasında harbe sebeb
olacaktır... (Tec-rîd Ter., XII, 443).
Bu sözün özeti şudur: Sizin içinizde fazilette ve millete güzel
idarecilikle önderlik etmekte Ebû Bekr gibisi yoktur. Bunun içindir ki, onun
bey'ati birden bire çabucak olmuş, tamamlanmıştır. Bundan sonra hiçbir kimse
böyle çabucak bir bey'ate tama' etmesin! (Aynî).
[35] Benû Sâide Sakîfesi, Ensâr'dan Hazrediler'in toplantı
yeri olan üstü kapalı bir sofadır. Sâide ibn Ka'b ibn Hazrec tarafından
kurulmuş olacaktır. Sakîfe, sofa demektir, buna "Sâbât" da denilir
ki, İki evin arasına bir umûmî yolun üstüne yapılan tavandan ibaret olup,
altından yol geçer olacaktır.
Hazrecliler hicretten evvel müslümân oldukları ve İslâm'a pekçok yararlılıkları
dokunduğu için Rasûiullah arasıra buraya gelip otururdu. Ebû Bekr'e bey'at da
burada yapıldığı için, bu Sâide oğullan sakîfesi islâm târihinde tanınan
yerlerden biri olmuştur. (Tecrid Ter., VII. 552)
[36] Peygamber'in techîz ve tekfini ile meşgul bulunan Alî
ve Hâşimîler de bir müddet sonra bey'at etmişlerdir. Bu bey'atten geri kalan
yalnız Sa'd ibn Ubâde olmuştur. Hulâsa''da bildirildiğine göre, Sa'd ibn Ubâde
Medine'den çıkmış, Şâm bölgesinden Havrân'a gitmiş ve hicretin ondört veya
onaltmcı senesinde orada vefat etmiştir.
Sa'd ibn Ubâde'nin bu
çok yanlış hareketiyle beraber İslâm'a geçen hizmetleri de pek büyüktür.
Evvelâ: Akabe bey'atinde bulunmuş nakîblerdendir. İkinci olarak: Bedir'den
i'tibâren bütün gazalarda bulunmuş, Ensâr'ın sancak-dârlığı vazifesini îfâ
etmiştir. Hazrecliler'in seyyidi idi. Çok cömert ve yüksek bir yazıcı idi.
Yazmak, at binmek gibi sporculukları meşhurdu... Allah onların hepsinden razı
olsun!
Umer'İn ve Ebû Bekr'in bu yerinde tedbirleriyle bu çok mühim mes'ele çok
iyi bir surette sona ermiştir.
[37] Hadîsin başlığa uygunluğu "Erkeklerden ve
kadınlardan evli olup da zina eden ve zinası beyyine ile ... sabit olan.."
sözlerindedir.
Hz. Umer'in bu uzunca
hutbesi, İslâm'da devlet başkanlığı ve âmme velayeti hususunda milletin
istişaresi ve rızâsı esâsını koyması ve ihtiva ettiği eskimez düstûrlar
bakımından çok kıymetlidir.
İslâm'da devlet
başkanlığı ve âmme velayeti ve idaresi işleri dâima milletin veya seçtikleri
vekillerinin istişare ve kararlaştırılması suretiyle gerçekleşip tes-bît
edilir. Onun içindir ki, ilk önceleri Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde başkanlık
kürsüsü üzerinde " Ve bunların işleri dâima aralarında müşavere
iledir" (eş-Şûrâ: 38)âyeti yazılmış idi. Sonradan bu âyetin yerine
"Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ibaresi konulmuştur.
[38] Bu âyette emrolunan yüz celde, zinadan men' ve zecrin
gayet basit, sâde ve her türlü külfet ve mahzurdan ârî, en salim bir yoludur.
Bu âyetin inmesinden önce İslâm'da en-Nisâ: 14. âyetleri hükmünce, kadınlar
için vefat edinceye kadar ve-yâhud Allah bir yol açıncaya kadar evlerde hapis;
erkekler için de hâkimin re'y ve takdirine bırakılmış bir ceza ile ta'zîr idi;
takdir edilmiş bir haddi yoktu. Bu âyetin inmesiyle bekârlar hakkında ikisi de
yüz celde ile sınırlandı ve va'd olunan yol gösterilmiş oldu. Ki bunda iki
taraf için de zina zevkine mukaabil mü-sâvî olarak yeterli zecr ifâde edecek
âdil bir te'sîr mevcûd olduğu gibi, zarardan âzâde masraftan uzak olmak
i'tibâriyle de birçok cihetten güzellikleri vardır... {Hakk Dîni, IV, 3471).
Buhârî buradaki âyetin birincisini celdenin, yânî deynekleme cezasının
Allah'ın Kitabı ile sabit olduğunu beyân etmek için, ikincisini de daha öncesi
ile alâkalı olduğu için zikretmiştir (Aynî).
[39] Bunun bir rivayeti Ljbâs'ta geçmişti.
Erkeğin kadınlaşması,
sesini kadın sesi gibi incelterek söylemesi, kadın gibi kınla döküle yürümesi
ve kadın gibi nâz ve şîve izhâr etmesidir, Kadının erkekleşmesi de sözünde,
fiillerinde ve hareketlerinde erkeklere benzemesidir, İslâm içtimâi adabına
göre her iki insan nev'inin fazileti, aslî fıtratlarını muhafaza etmelerinde
bulunduğundan fıtrat ve tabîate aykırı hareket edenleri Peygamber la'netleyip
kovmuştur. Şârih Kirmânî'nin beyân ettiği gibi erkeğin kadına, kadının da
erkeğe sözünde ve hareketlerinde benzeyişi bazen fıtrî olur. Bunlar hadîsteki
kınama ve ta'zîrden müstesnadırlar.
Buhârî bu muhannesler hakkındaki sürgün etme hükmünün diğer bâzı
ma'-siyetleri bir yerde çok işleyenlere de tatbik edilebileceğine işaret etmiş
oluyor. Çünkü yer değişiklikliğinin insan tabîadndeki bâzı huyların
değişmesinde iyileştirici te'sîrleri olduğu sabittir.
[40] Hadîsin bir rivayeti yakında "Zinayı i'tirâf
bâbı"nda 22 rakamı İle geçmişti. Peygamber Uneys'i kadına gönderdi. Çünkü
kadın evli idi. Peygamber Uneys'i, oğluna zina haddi uygulama isteğiyle
göndermedi. Çünkü zina haddi erkek için araştırılmaz, fakat İmâmın ikrar edene
ikrarından dönmeyi telkîn etmesi müs-tehab olur. Peygamber Uneys'i ancak
kadına, kocasının o adamın oğluyla zina etti isnadında bulunduğunu bildirmek ve
eğer isterse o adama iftira haddi vurdurması yâhud affetmesi hakkı olduğunu
bildirmek için göndermiştir. Allah en bilendir (Kastallânî).
[41] Siz birbirinizden: Mü'minlerin hüir olanlarıyla
olmayanlarınız bir dînden, bir cinstensiniz. İyi niyetle onlarla evlenmek
îcâb-ı halinde bir erkek için züll değildir. Zina tehlikesi daha büyük bir
zülldür. Şu kadar ki, bunları hürre olan kadınlara tercîh etmek de hürrelerin
hukukuna tecâvüzdür. Bunun için nikâh altında hürre bir mü'mine bulunan bir
adamın, onun üzerine câriye ile evlenmek asla caiz olmayacağı gibi, hürre bir
mü'mineyi nikâh edebilmek kudretine mâlik hürr bir erkeğin de câriye ile
evlenmesi mekruh veya haramdır. Ve o zaman câriye nikâhı bir zülldür. İmâm
Şafiî âyetin mehâlık mefhûmunu nazar-ı dikkate alarak buna haram demiş ise de,
İmâm A'zâm kerahetine kaail olmuş, haram olan ancak hürre üzerine câriye
nikâhına kalkışmak olduğunu beyân etmiştir... {Hakle Dîni, II, 1330-1331).
Buhârî asıllarında böyle vâki' olmuştur, burada hadîs zikretmemiştir.
İbn Battal bu bâb'a, bundan sonra gelecek bâbdaki Ebû Hureyre hadîsini başka
bir yoldan getirip koymuştur... (Aynî).
[42] Buhârî hadîste gelecek olanla yetinerek ayrıca cevâb
zikretmedi.
[43] Bu hadîslerin birer rivayeti Buyû'da da geçmişti.
Câriye zina eder de bu delille sabit olursa, ona deynekleme cezası
vurulur, fakat ayıbı yüzüne karşı söylenmez ve bu ayıbı ile kendisi azarlanıp
hakaaret edilmez.
[44] Bunun bir rivayeti yakında geçmişti. Buhârî âdeti
üzere hadîsin bâzı tarîklerinde gelen tafsilâta İşaret etmiştir. Ahmed,
Taberânî ve Ismâîlî'nin eş-Şeybânî'den rivayetlerinde o: Peygamber recm yaptı
mı? diye sordum da, Abdullah ibn Evfâ: Evet, bir Yahûdî erkeğini ve bir Yahûdî
kadınını recm etti, dedi, diye gelmiştir... (Aynî).
[45] Bunun bir rivayeti yakında "Balâtta recm
bâbı"nda; bir rivayeti de Nübüvvet Alâmetleri'nde geçmişti.
Bu hadîste birçok
fâideler vardır:
a. Zımmî zina ettiği zaman hadd vurulur, bu,
cumhur kavlidir.
b. Zimmet ehlinin birbirleri üzerine
şâhidliklerinin kabulü.
c. Zımmîler'in nikâhlarının sahîh olduğu.
d. Yahûdîler'in Tevrat'ta olmayan şeyi Tevrat'a
nisbet eder oldukları.
e. Allah nakzedip bozmadığı müddetçe, bizden evvelki milletlerin
şerîatle-ri, kaanûnlan bizim için de geçerli birer kaanûn olduğu. İmâm Ahmed
ile Şafiî bununla hüccet getirmişlerdir (Aynî).
[46] Tahkîkaatinden sonra, kadının i'tirâfını tesbîtte
mübalağa olmak üzere Peygam-ber'e haber vermesinin ardından recm etmiştir.
Hadîsteki uygulama, başlıktaki sorunun olumlu cevâbım ihtiva etmektedir.
Hadîs yakında birkaç kerreler geçti. Nevevî: Adamın Peygamber'den konuşmak
için izin istemesi, onun daha fakîh, yânî daha anlayışlı olduğunun delilidir,
demiştir (Aynî).
[47] Bu hadîsin bir rivayeti Namaz Kitabı, "Namaz
kılan önünden geçeni def eder bâbı"nda geçti. Bu hadîs, kişinin ehlinden
başkasını edeblendirmesine delâlet etmektedir.
[48] Bunda da Ebû Bekr'in kızını, Peygamber'in huzurunda
ondan izin istemeden edeblendirmiştir. Hadîs uzunca bir metinle Teyemmüm bâbı'nda
geçti.
[49] Gayret, kişinin adına ve namusuna leke verecek
haletten kendini himaye eyle mek ma'nâsmadır ki, kıskançlık ta'bîr olunur. Ve
Allah Taâlâ kullarına rahmet indirmek, hayır ve bol rızk ihsan eylemek
ma'nâsmadır (Kaamûs Ter.)
Allah'ın kıskançlığını
Ebû Hureyre'nin rivayetinde Rasûlullah (S): "Mü1-minin Allah Taâlâ'nın
haram kıldığı şeyleri istememesidir" diye tefsîr etmiştir. Abdullah ibn
Mes'ûd'un rivayetinde de Rasûlullah: "Allah kullan hakkında herkesten çok
gayret sahibi olduğu içindir ki, kullarına kötü söz ve kötü isten ibaret olan
çirkin huyları haram kıldı" buyurmuştur. Bunların birer rivayeti Nikâh'ta
geçmişti.
[50] Başlığa uygunluğu "Siyah çocuk" sözünden
alınır. Bunun ma'nâsı: Ben beyazım, çocuk siyahtır. O benden değildir; annesi
zina etmiştir., diye ta'rîz etmektir. Hadîsin fâidesi, renk değişikliği gibi
zayıf emarelerle çocuğun nefyedilme-yeceği, kuvvetli deliller bulmanın zarurî
olduğudur. Bunun da bir rivayeti Ta-lâk'ta geçti.
[51] Ta'zîr, lügatte levm, tevbîh, reddvemen' etmek demektir.
Şerîatte ise hadd îcâb etmeyen bir suçtan dolayı te'dîb eylemektir. Bu te'dîb
icâbına göre hapis, dayak, tokat, kulak çekme, azarlama veya hâkimin surat
asarak bakması gibi muhtelif şekillerde olur. Bâzı fakîhlere göre, dayak
atmanın en azı üç, en çoğu otuz dokuz deynektir. Çünkü "Ta'zîr"'m "Hadd"
derecesine varmaması gerekir. "Hadd"in (yânî cezanın) en azı mikdân
köleye vurulandır ki, zina iftirası ve içkide kırk sopadır.
Ta'zîr üç bakımdan
Hadd'e benzemez:
a. Ta'zîr, şahısların hâllerine göre değişir.
b. Ta'zîr'de şefaatte bulunmak caizdir, haddlar
için şefaat asla caiz değ!! dir.
c. Ta'zîr sebebiyle telef olan
şahıs ödenir.
[52] Allah'ın hukuk ve emirleri cümlesinden olup, kemmiyeti
nassan bilinen şer'î cezalar: Dînden çıkma, zina, hırsızlık, içki, namuslu
kadınlara zina isnadı, şakî-lik gibi suçlara âid olanlardır. Bunların dışında
nassla cezası ta'yîn edilmemiş olan suçlar, ma'siyetler hakkında ta'zîrler yânî
men' ve edeblendİrme cezaları meşru' kılınmıştır. Bu hadîslere göre bunların
a'zamî haddi on deynektir. Bu mikdârı geçmemek üzere ceza ta'yîni, devletin ve
hâkimlerin re'y ve ictihâdlan-na bırakılmıştır.
[53] Allah'ın ta'yîn ettiği hadd"lerden maksad,
âyetlerde Allah tarafından belli mikdârlarda ta'yîn edilen cezalardır ki,
bunlar: Zina haddi, hırsızlık haddi, içki içme haddi, iftira etme haddi gibi
cezalardır. Bu hadîse göre bu suçlar dışında kalan suçlar ve kabahatlere on
kırbaçtan fazla vurulmayacaktır. Ahmed ibn Han-bel ve Şâfiîler'den bir cemâat
bu hadîsle amel etmişlerdir. Hanefîler'den bâzılarına göre ta'zîrin en azı
mikdârı üç sopadır. Bâzılarına göre bu iş, hâkimin re'yine kalmıştır.
[54] Başlığa uygunluğu "Onlara ceza verici bir
tavırla" sözünden alınır Bunun bir
rivayeti Oruç Kıtâbı'nda geçmişti.
[55] Başlığa uygunluğu "Götürü pazarlıkla aldıkları
malları kabzedip de evlerine taşımadan satış yapanların dövülmeleri"
fıkrasından alınır. Bunun bir rivayeti Bu-yû'da geçti.
[56] Başlığa uygunluğu, Rasûlullah'm, Allah'ın
haramlarından birine saygısızlık edilip parçalandığı zaman, dövmek, habsetmek veya
sevilmeyecek diğer birşeyle cezalandırır olması bakımındandır. Bunların hepsi
ta'zîr ve te'dîbde dâhildir. Bunun bir rivayeti "Peygamber'in sıfatı
bâbı"nda geçmişti.
[57] Kadın, kendisiyle zina ettiği iddia edilen adama
benzer sıfatta bir çocuk getirmiş, bu sebeble çocuk anasına nisbetle
anılmıştır. Zina suçu da, zina iftirası da isbât edilemediği için la'netleşme
yapılmış, bu suretle karı-koca ayrılmış, başkaca bir hadd uygulanmamıştır.
Bunun daha geniş bir rivayeti Talâk'ta geçmişti.
[58] Nevevî şöyle dedi: Bu kadının kötülük işlediği
yayıldı, bu kadın kötülük işlemekle meşhur oldu; fakat onun bu kötü fiillerine
beyyine sabit olmadı, kendisi de i'tirâf etmedi. Bu hadîs beyyine veya i'tirâf
ile sabit olmadıkça, sâdece kötülük işlediği şâyî olmakla hadd vurulmayacağına
delâlet etmiştir.... (Aynî)
[59] Bu iki grup âyetin zikredilmesi şundandır: Birincisi,
zina iftirasına âid haddin hükmünü beyâna delâlet etmekte, ikincisi de bu
iftiranın büyük günâhlardan olduğuna delâlet etmektedir (Aynî).
[60] Bu da zevcelerine zinan isnâd edenlerin ve bu
isnâdlarını isbât edemeyenlerin tâbi' tutulacakları muameleyi tesbît eden
âyettir. Hâsılı zina iftirası, zina gibi çok çirkin ve zevcİyet namusunda gayet mühim olduğundan, bir taraf bakımından
iftira haddi, bir taraf bakımından da zina haddi makaarrima kaaim olacak olan
Hân da böyle mühim bir kurtuluştur ki, bunları Allah kaanûn yaptı... Bunların
daha geniş açıklamaları Tefsîr ve diğer yerlerde geçmişti.
[61] Bu hadîsin bâzı rivayetleri Vasiyetler ile Tıbb'da da
geçmiş ve açıklamalar oralarda verilmişti. Müslim de bunu îmân'da, "Büyük
günâhları ve en büyüğünü beyân bâbı"nda, 145 "89" rakamıyle
getirmiştir. Hadîsle âyet arasındaki uygunluk meydandadır.
[62] Kölelik kaldırılmıştır. İslâm Dîni'nin gayesi de bu
idi. fslâm hukukunun ana düstûrlarından biri, insanların hürr doğması ve hürr
yaşamasıdır. Onun için Peygamber, hayâtı müddetince köleleri yükseltmeye
çalışmıştır. Kölelik dışında insanların himayeleri altında bulunanlar bu gün
de vardır, her devirde de bu nevi' kimseler bulunacaktır. İşte bu himaye
altında bulunan zayıf kimselere kendileri böyle suçtan uzak oldukları hâlde
zina veya diğer bir suç isnâd edenler hadîste bildirilen uhrevî cezaya
çarpılacaklardır.
[63] Bu hadîs, şimdiye kadar birçok kerrcler ayrı ayrı
başlıklara delil olmak üzere geçti, Peygamber'in bu işi Uneys'e tahsîs etmesi,
Uneys'in de, o kadının da Eşlem kabîlesine mensûb bulunmalanndandır.