1- Ramazân Orucunun Vucûbu Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli
Babı:
2- Oruç Tutmanın Fazileti Babı
3- Bâb: Oruç Tutmak (Günâhlara) Keffârettır
4- Bâb: Er-Reyyân (Kapısı) Oruç Tutanlar İçindir
5- Bâb: "Ramazân" Mı, Yâhud ''Ramazân Ayı"
Mı Denilir?
7- Bâb: Peygamber(S)'İn En Cömert Olduğu Zaman Ramazân
Ayı Olurdu
8- Oruçta İken Yalan Söylemeyi Ve Yalan İle Amel Etmeyi
Terkeylemeyen Kimse Babı .
9- Bâb: İnsan Söğüldücû Zaman "Ben Oruçluyum"
Der Mi?
10- Bekârlığın Baskısıyla Nefsinin Harama Düşmesinden
Endîşe Eden Kimsenin Oruç Tutması Babı
12- Bâb: İki Bayram Aylari Noksan Olmazlar
13- Peygamber(S)1N: "Biz Yazı Yazmaz Ve (Yıldız)
Hesabı Yapmayız" Sözü(NÜ Beyân) Babı
15- Zikri Ulu Olan Allah'ın Şu Kavli Babı
16- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
17- Peygamber(S)'in: "Sakın Sizleri Bilâvin Ezanı
Sahurunuzdan Men' Etmesin" Kavli Bâbl
19- Sahur İle Sabah Namazı Arasında Ne Kadar Zaman
Vardır? Babı
21- Bâb: İnsan Oruç Tutmaya Gündüzleyin Niyet Ettiği
Zaman (Sahîh .Olur Mu, Olmaz Mı)?
22- Cünüb Olarak Sabaha Giren Oruçlunun Hâli Babı
23- Oruçlu Olan Erkek Ve Kadının Derilerinin Birbirlerine
Sürüşmelerinin Hükmü) Babı
24- Oruçlu İçin Öpme(Nin Hükmü) Babı
26- Oruçlunun Unutarak Yediği Ve İçtiği Zamandaki Hükmü
Babı
27- Oruçlunun Yaş Ve Kuru Misvakla Dişlerini Fırçalaması
Babı
28- Peygamberdin : "Herhangi Biriniz Abdest
Aldığızaman Burnuna Su Çeksin" Hadîsi Babı
32- Oruçlu İçin Kan Aldırmanın Ve Kusmanın Hükmü Babı
33- Yolculukta Oruç Tutma Ve Oruç Tutmama(Nın Hükmü) Babı
34- Bâb: İnsan Ramazândan Birkaç Gün Oruç Tutsa, Sonra
Yolculuk Etse?
36- Bâb: Peygamberin Sahâbîleri Seferde Oruç Tutmak Ve
Tutmamak Hususunda Birbirlerini Ayıplamadılar
37- Yolculuk Sırasında İnsanlar Kendisini Görmeleri (Ve
Ona Uymaları) İçin Orucunu Bozan Kimse Babı
38- Bâb: "Oruca Takat Getirenler Üzerine (Eğer Oruç
Tutmazlarsa) Bir Fidye Vardır" (D-Bakara: 183) .
39- Bâb: Ramazân Orucunun Kazası Ne Zaman Yerine
Getirilip Ödenir?
40- Hayızlı Kadın Orucu Ve Namazı Bırakır Babı
42- Bâb: Oruçlunun İftar Etmesi Ne Zaman Halâl Olur?
43- Bâb: Oruçlu Kendisine Kolay Gelen Su Ve Diğer
Herhangibir Şeyle Orucunu Bozar
44- İftarın, Vaktinden Geciktirilmemesi Babı
45- Bâb: Oruçlu Ramazânda (Güneş Battı Sanarak^ Orucunu
Bozsa, Sonra Da Güneş Meydana Çıksa?
47- Visal Orucu (Yânî Bir Günün Orucunu Öbür Günün
Orucuna Yemeden İçmeden Ekleyip Ulamanın Hükmü) ;
48- Orucunda Birbirine Eklemeyi Çoğaltanlara (Peygamber
Tarafından) Ceza Verilmesi Babı
49- Bir Günün Orucunu Seher Vaktine Kadar Ulaştırmak Babı
51- Şa'bân Ayında Tutulan Oruc(Un Fazileti) Babı
52- Peygamber(S)'İn Nafile Orucu Tutması Ve Tutmaması
Nevinden Zikrolunan Şeyler Bâbı
53- Konuğun (Kendisini Konuklayıp Ağırlayan Kimsenin
Tutmakta Olduğu Nafile) Orucundaki Hakkı Babı
54- Nafile Oruç Tutmakta Bedenin {Sağlığının Gözetilmesi,
Merhamet Ve Şefkat Edilmesi) Hakkı Babı
55- Dehr (Yânı Bütün Sene) Orucu Babı
56- Nafile Oruç Hususunda Ehlin (Yani Çocukların, Eşît ve
Diğer Yakınların) Hakkı Babı
57- Bir Gün Oruç Tutmak Vş Bir Gün İftar Etmek Babı
58- Davud Alehi's-Selamın Orucu Babı
59- Her Ayın Onüç, Ondört, Onreşînci Günleri Olan
"Eyyâmu'l-Bîd"De Oruç Tutmak Babı
60- Bir Topluluğu Ziyaret Edip De Onların Yanında İftar
Etmeyen Kimse Babı
61- Ayın Sonunda Oruç Tutmak Babı
63- Bâb: İnsan Herhangi Bîr İbâdeti Günlerden Birine
Ayırıp Tahsis Eder Mi?
65- Ramazân Bayramı Gününde Oruç (Tutmanın Hükmü) Babı
66- Kurban Bayramının Birinci Gününde Oruç (Tutlmanın
Hükmü) Babı
67- Teşrîk Günlerinde Oruç Tutma(Nın Hükmü) Babı
68- Âşûrâ Günü Oruçu(Nun Hükmü) Babı
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
(Oruç
Tutmak Kitabı) [1]
Ey îmân edenler,
sizden evvelki(ümmet)lere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç tutmak
yazıldı, tâ ki
korunasımz" (el-Bakara:
183) [2]
1-.......Talha
ibnu Ubeydillah (şöyle demiştir): Bir A'râbî başının saçları dağınık hâlde
RasûlullarTa geldi ve:
— Yâ Rasûlallah! Allah
benim üzerime namazdan neyi farz kıldı, bana haber ver! dedi.
Rasûlullah:
— "Beş vakit namaz (farz etti), ancak
senin kendiliğinden bir şey kılman olabilir" buyurdu.
O zât:
— Allah benim üzerime
oruç tutmaktan neyi farz kıldı, bana haber ver! dedi.
Rasûlullah:
— "Ramazân ayını farz kıldı, ancak senin
kendiliğinden bir mikdâr oruç tutman olabilir" buyurdu.
O zât:
— Allah'ın benim
üzerime zekâttan farz kıldığı şeyi bana haber ver! dedi.
Rasûlullah p zâta
İslâm'ın ibâdet yollarım (zekâtı, mikdârlarını, haccı ve hükümlerini) haber
verdi. A'râbî:
— Sana (hakkı) ikram
eden Allah'a yemîn ederim ki, ben kendiliğimden gönüllü hiçbir şeyi yapmam,
Allah'ın benim üzerime farz kıldığı şeylerden de hiçbir şeyi eksik yapmam,
dedi.
Bu sözü üzerine
Rasûlullah (S):
"Eğer doğru
söylediyse felah buldu"; yâhud da: "Eğer doğ-ö'ylüyorsa cennete
girdi" buyurdu [3].
2-.......Ibn
Umer (R). şöyle demiştir: Peygamber (S) âşûrâ orucu tuttu ve âşûrâ orucunu
tutmayı emretti. Ramazân orucu farz kılınınca, âşûrâ orucu tutmak terk olundu.
(Râvî dedi ki:) Abdullah ibn Umer âşûrâ orucunu tutmazdı, ancak tutmakta olduğu
nafile oruca tesadüf etmesi olabilirdi [4].
3-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Kureyş, Câhiliyet devrinde âşûrâ günü oruç tutardı. Sonra
Rasûlullah (S) -Medine'ye gelince insanlara- bu âşûrâ orucunu tutmayı emretti.
Nihayet ramazân orucu farz kılınınca Rasûlullah: "Âşûrâ orucunu tutmak
isteyen, onu yine tutsun; isteyen de yesin" buyurdu [5].
4-.......Ebû
Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Ouıç bir
kalkandır. Oruçlu kimse kötü söz söylemesin ve cahillik yapmasın (yânî
Câhiliyet fiillerinden birşey yapmasın). Eğer herhangibir kimse kendisiyle
döğüşmeye yâhud söğüşmeye girişirse, ona iki defa 'Ben oruçluyum' desin. Nefsim
elinde olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlu ağızın kokusu, Yüce Allah katında
misk kokusundan daha temizdir. Yüce Allah: Oruçlu kimse benim için yemesini,
içmesini, cinsî arzusunu terk eder. Oruç, doğrudan doğruya bana edilen (riya
karışmayan) bir ibâdettir. Onun ecrini de doğrucan doğruya ben veririm.
Hâlbuki diğer güzel amellerin hepsi on misli ile ödenir"[6].
5-.....
Huzeyfe (R) şöyle demiştir: Umer ibnu'l-Hattâb: Peygamber(S)'den fitne
hakkındaki hadîsi kim ezberinde tutuyor? dedi. Huzeyfe dedi ki: Ben onu
Peygamber'den işittim: "İnsanın ehli, malı, komşusu yüzünden uğrayacağı
fitneye namaz kılması, oruç tutması, sadaka vermesi keffâret
ofar"buyuruyordu. Umer: Sormakta olduğum, bu fitne değildir. Ben denizin
dalgalanışı gibi dalgalanacak olan büyük fitneden soruyorum, dedi. Huzeyfe:
Muhakkak bunun önünde kilidli bir kapı vardır, dedi. Umer: O kapı açılacak mı,
yoksa kırılacak mı? dedi. Huzeyfe: Kırılır, dedi. Umer: Bu kırık kapı kıyamet
gününe kadar kilidlenmemeye lâyıktır, dedi [7].
Râvî Şakîk dedi ki:
Biz Mesrük'a: Huzeyfe'ye sor bakalım; Umer kapının kim olduğunu biliyor muydu?
dedik. Huzeyfe'ye sordu. Huzeyfe: Evet; Umer, yarından evvel bu gecenin
geleceğini bildiği gibi biliyordu, dedi [8].
6-.......Sehl(R)'den:
Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Cennette er~Reyyân denilen bir kapı vardır.
Bu kapıdan kıyamet gününde yalnız oruç tutanlar girer; ondan oruç tutanlardan
başka hiç kimse girmez. (Kıyamet gününde:) Oruç tutanlar nerede? denilir. Oruç
tutanlar kalkarlar ve o kapıdan girerler. Onlardan başka hiçbir kimse buradan
girmez. Onlar girdiği zaman kapı kapatılır, artık bu kapıdan hiçbir kimse
girmez"[9]
7-.......Ebû
Hureyre(R)'den: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Her kim Allah yolunda çift
sadaka verirse, cennet kapılarından: Ey Allah'ın kulu! (Buraya gel!) Bu kapı
hayırlıdır! diye çağırılır. Çok namaz kılanlardan olan kimse de (cennetin)
namaz kapısından çağrılır. Cihâd ehlinden olan kimse de cihâd kapısından
çağrılır. Oruç tutanlardan olan kimse de er-Reyyân kapısından çağırılır.
Sadaka sahihlerinden olan kimse de, sadaka kapısından çağırılır."
Bunun üzerine Ebû
Bekr:
— Babam, anam sana
feda olsun yâ Rasûlallah! Bu kapılardan çağırılan kimse üzerine bir zarar var
mıdır? Bir kişi bu kapıların hepsinden da'vet olunur mu? diye sordu.
Rasûlullah:
"Evet, hepsinden
da'vet olunur. Ve ben, senin onlardan ol-nan ümîd ediyorum" buyurdu [10].
Ve bu ta'bîrlerin
hepsini caiz gören kimse. Peygamber (S) de "Kim ramazân orucunu
tutarsa..." ve keza "Ramazânın önüne geçmeyin..." buyurmuştur [11]
8-...Ebû
Hureyre(R)'den: Rasûlullah (S): "Ramazân geldiği zamân\cennet kapıları
açılır" buyurdu [12].
9-.......İbnu
Şihâb şöyle dedi: Bana Temîmîler'in azâdhsı olan İbnu Ebî Enes haber verdi ki,
ona da babası Mâlik ibn Ebî Âmir, Ebû Hureyre'den işittiğini tahdîs etmiştir:
Ebû Hureyre şöyle diyordu: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Ramazân ayı
girdiği zaman gök kapıları açılır ve cehennem kapıları kapatılır, şeytânlar da
zincirlenir"[13].
10-.......
İbn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'den işittim, şöyle buyuruyordu:
"Ramazânı (yânî hilâlini) gördüğünüz zaman oruç tutun. Şevval hilâlini
gördüğünüz zaman da iftar edin (bayram yapm). Eğer size (gökyüzü bulutlu olmaktan
dolayı) hilâl gizli kalırsa, artık ramazân hilâlini (otuza tamamlamakla) takdir
ve he-sâb ediniz".
Leys ibn Sa'd'den
rivayet eden diğer râvî şöyle demiştir: Bana Ukayl ibn Hâlid ile Yûnus ibn
Yezîd tahdîs ettiler ki, Rasûlullah: "Ramazân hilâlini,." buyurmuştur
[14].
Ve Aişe (R),
Peygamber'in: "Onlar niyetleri üzere diriltilirler.." buyurduğunu
söylemiştir[15].
11-.......Ebû
Hureyre(R)'den: Peygamber (S): "Her kim inanarak ve sevabını Allah'tan
umarak Kadir Gecesi'nde kalkar ibâdet ederse, geçmiş günâhları onun lehine
mağfiret olunur. Her kim de ramazân orucunu inanarak ve mükâfatını ancak
Allah'tan umarak tutarsa, onun geçmiş (küçük) günâhları mağfiret olunur"
buyurmuştur [16].
12-......
İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) hayırda insanların en cömerdi idi.
En cömert olduğu zaman da ramazânda Cibril'in kendisine çokça kavuştuğu zamandadır.
Cibril aleyhi's-selâm ramazânın her gecesinde O'nunla buluşur, gündüz geceden
sıyrılıp çıkıncaya kadar -veya ramazan ayı çıkıncaya kadar- Peygamber Kur'-ân'ı
ona arzederdi. Cibril, Peygamber'e kavuştuğu zaman da Peygamber hayırda,
eserken maniaya uğramayan rüzgârdan daha cömert olurdu [17].
13-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "'Her kim yalan
söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, o kimsenin yemesini içmesini
bırakmasına Allah için hiçbir ihtiyâç yoktur" [19].
14-..... Ebû
Hureyre (R).şöyle diyordu:RasûlulIah (S) dedi ki: "Allah: 'Âdem oğlunun
işlediği her hayır iş kendisi içindir, fakat oruç böyle değildir. Oruç sırf
benim için edilen bir ibâdettir. Onun mükâfatım da ben veririm" buyurdu.
Oruç bir kalkandır. Herhangi birinizin oruç günü olduğu zaman artık o kimse
kötü söz ve fiil yapmasın, düşmanlık -veya bağırma-da yapmasın. Eğer bir kimse
ona söver yâfiud onunla döğüşürse, derhâl: Ben oruçlu bir kimseyim, desin.
Mu-hammed'in nefsi elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, oruçlu ağzın (açlık)
kokusu Allah indinde misk kokusundan daha hoş ve daha temizdir. Oruçlunun sevinip
neş'eleneceği iki sevinci vardır: Birisi orucu bozduğu zaman sevinir, öbürüsü
de Rabb'ına kavuştuğu zaman orucu(nnn mükâfatı) ile sevinir"[20].
15-.......Alkame
şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Mes'ûd'un beraberinde yürüdüğüm sırada Abdullah
(R) şöyle dedi: Bizler Peygam-ber'in beraberinde bulunuyorduk. Peygamber (S):
"Kim evlenmeye güçyetirirse evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan en çok
men3 eden, ferci de (yânî ırzı da) en sağlam muhafaza, eyleyendir. Kimin
evlenmeye gücü yetmezse oruç tutsun. Çünkü oruç, oruçlu için şehvet
kırıcıdır" buyurdu [21]
Ve Silâtu'bnu Zufer
el-Absî, Ammâr ibirYâsir'den söyledi ki o: "Kim şekk günü oruç tutarsa,
muhakkak
Ebû Kaasım(S)'a âsî
olmuştur" demiştir [23].
16-.......Abdullah
ibn Umer(R)'den (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) ramazânı zikretti de şöyle
buyurdu: "Hilâli görmedikçe oruç tutmayınız. Ve yine hilâli görmedikçe
iftar etmeyiniz. Eğer hilâl size karşı bulutla örtülürse, hilâl için takdir
(yânı hesâb) yapınız" [24]
17-.......Abdullah
ibn Umer(R)'den (o, şöyle demiştir): Rasülullah (S): "Bir ay, yirmi dokuz
gecedir. Hilâli görmedikçe oruç tutmayınız. Eğer hilâl size karşı bulutla
örtülürse, şa'bamn sayısını otuz güne doldurup tamamlayın" buyurdu [25].
18-.......Cebele
ibnu Suhaym şöyle dedi: Ben İbn Umer(R)'den işittim: Peygamber (S) -iki elinin
on parmağım açıp iki kerre işaret ederek-: "Ay şöyle şöyledir"
buyurdu, üçüncü işarette ise baş parmağını yumdu, diyordu [26].
19-.......Muhammed
ibn Ziyâd tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Ebû Hureyre(R)'den işittim, şöyle
diyordu: Peygamber (S) yâhud da Ebu'l-Kaasım (S) şöyle buyurdu: "Ramazân
hilâlini gördüğünüz vakit (oruca niyet edip) oruç tutunuz. Ve şevval hilâlini
gördükten sonra da iftar (yânı bayram) yapınız. Eğer üzerinize hilâl gizlenir
ise, şa'bân ayının günlerinin sayısını otuza tamamlayın"[27].
20........
Ümmü Seleme(R)'den (o, şöyle demiştir): Peygamber (S) bir ay kadınlarının
yanına girmemeye yemîn etmişti. Yirmidokuz gün geçince günün evvelinde yâhud
sonunda (Âişe'nin yanına) geldi. Kendisine:
— Sen bir ay
(yanımıza) girmeyeceğine yemîn etmiştin? denildi.
Bunun üzerine
Peygamber: - '"Ay yirmidokuz gün olur" buyurdu [28].
21-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) kadın arının yanına girmemeye
yemîn etti. Rasûlullah'ın bir ayağı yerinden ayrılmıştı (yânî çıkmıştı). Rasûlullah
yirmidokuz gece yüksekçe bir yerde ikaamet etti. Sonra aşağıya indi. Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah! Sen
bir ay (eve girmemeye) yemîn etmiştin? dediler.
Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Ay, yirmidokuz gün olur" buyurdu [29].
Ebû Abdillah el-Buhârî
dedi ki:
İshâk: "Bu iki
aydan herhangi biri (sayı ve hesâbca) eksik olsa bile, (ecr ve sevâb cihetiyle)
tam ve kâmildir" demiştir [30].
Muhammed de: "Bu
iki ay noksan olarak birleşmezler" dedi [31].
22-.......Ebû
Bekre(R)den (şöyle demiştir): Peygamber (S): "iki öay eksik olmazlar:
Bunlar iki bayram ayı olan ramazân ile zu'l-hicce'dir" buyurdu [32].
23-.......Abdullah
ibn Umer şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Biz Arab kavmi,
ümmî bir topluluğuz. Yazı yazmaz ve (yıldız) hesabı yapmayız- Ay, bazen
şöyledir, bazen böyledir". Râvî dedi ki: Peygamber bununla, bir defa ay
yirmidokuz, bir defa da otuzdur demek istiyor [33].
"Hiçbir kimse bir
günün ve iki günün orucuyla ramazânın önüne geçmesin".
24-.......Ebû
Hureyre(R)'den:(o, şöyle demiştir):Peygamber(S) şöyle buyurdu: "Sizin
hiçbiriniz bir günün yâhud iki günün orucuyla ramazânın önüne geçmesin. Ancak
i'tiyâd edindiği orucunu tutmakta bulunan bir kimse olması müstesnadır. O
kimse ramazânın önündeki bu günün orucunu tutsun" [34].
"Oruç
(günlerinizin) gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size halâl edildi. Onlar sizin
için, siz de onlar için birer
libâssınız. Allah
nefislerinize karşı za'f göstermekte olduğunuzu bildi de tevbenizi kabul etti,
sizi bağışladı. Artık (bundan sonra geceleri) onlara yaklaşın ve ^ Allah'ın hakkınızda yazdığını
isteyin..." (el-Bakara: 178) [35].
25-.......el-Berâibnu
Âzib (R) şöyle dedi: (Oruç ilk farz olduğu sırada) Muhammed(S)'in sahâbîleri
arasında bir kimse oruç tutar da iftar zamanında iftar edemederrüyursa, o kimse
ne gecesinde ne gündüzünde tâ akşama girinceye kadar birşey yiyemezdi.
Ensâr'dan Kays ibnu Sırme oruçlu olduğu birgün iftar vakti olunca evine gelmiş
ve kanısına:
— Yanınızda yiyecek var mı? diye sormuştu.
Karısı:
— Hayır yoktur, fakat gider senin için ararım,
demişti. Kays o gün arazîsinde çalışıyordu. Yorgunluğundan uyku ona galebe
etmiş, iftar zamanını uyku ile geçirmişti. Karısı ona gelip, Kays'ın uykuda
olduğunu görünce:
— Vay sana yazık oldu, dedi.
Gündüz olup gün yarıya
varınca Kays'a bir baygınlık geldi. Bu durum Peygamber'e söylendi. Bunun
üzerine şü âyet indi: "Oruç (günlerinizin) gecesinde kadınlarınıza
yaklaşmak size halâl kılındı. Onlar sizin için, siz de onlar için birer
libâssınız. Allah nefislerinize karşı zaf göstermekte olduğunuzu bildi de
tevbenizi kabul etti, sizi bağışladı. Artık (bundan sonra geceleri) onlara
yaklaşın ve Allah *ın hakkınızda yazdlğim İsteyin... " (el-Bakara: 178).
Bu âyetin inmesi
üzerine sahâbîler çok sevindiler. Müteakiben de: "(Bütün gece, sâdık) fecr
olan ak iplik kara iplikten size seçilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye
kadar orucu tamamlayın..." (el-Bakara: 178) kelâmı İndi [36].
"(Bütün gece,
sâdık) fecr olan ak iplik kara iplikten size seçilinceye kadar yiyin, için,
sonra geceye kadar orucu
tamamlayın..."
(el-Bakara: 178)
Bu bâbda el-Berâ*mn
Peygamber'den rivayet ettiği hadîs vardır[37].
26-.......Adiyy
ibn Hatim (R) şöyle demiştir: "Sîze beyaz iplik siyah iplikten seçilinceye
kadar yiyiniz içiniz..." (ei-Bakara: W8) âyeti indiği zaman ben hemen bir
siyah, bir de beyaz ip edindim ve bunları yastığımın altına koydum. Geceleyin
zaman zaman bunlara bakmaya başladım. Fakat bunlar bana birbirinden
seçilmiyordu. Kuşluk vakti Rasûlullah'a gittim ve bunu kendisine zikrettim.
Rasûlullah (S): "Bu kara iplik ile ak iplik, gecenin karanlığı ile
gündüzün aklığından ibarettir" buyurdu [38].
27-.......Sehİ
ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: "Size beyaz iplik siyah iplikten seçilinceye
kadar yiyiniz içiniz..." (ei-Bakara: i78> âyeti indiğinde
"Mine'I-fecri ( = Fecrden)" kaydı inmemişti. Birtakım adamlar oruç
tutmak istediklerinde bunlardan birisi ayağına beyaz iplik ve siyah iplik
bağlamış ve bunların görülmesi kendisine belirinceye kadar yemekten
vazgeçmemişti. Bunun üzerine Allah sonradan "MineH-fecri ( =
Fecrden)" kaydı ve beyânını indirdi de, böylece sahâbîler Yüce Allah'ın
"Beyaz iplik ve siyah iplik" kavliyle ancak gece ve gündüzü
kasdettiğini öğrendiler [39].
28-.......
Nâfi', İbn Umer'den; bir de el-Kaasım ibn Muhammed (106) Âişe(R)'den (şöyle
demiştir): Bilâl geceleyin ezan okur idi. Rasûlullah (S): Ümmü Mektûm oğlu ezan
okuyuncaya kadar yiyiniz, içiniz- Çünkü Ümmü Mektûm oğlu fecr tulü' etmedikçe
ezan okumaz" buyurdu [41].
el-Kaasım: Bu ikisinin
ezanı arasında ancak şunun (Ümmü Mektûm oğlu'nun) çıkması ve bunun (Bilâl'in)
inmesi kadar zaman vardı, demiştir [42].
29-.......Sehl
ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Ailem içinde sahur yemeğini yer idim de, sonra
Rasûlullah'ın beraberinde secdeyi, yânî sabah namazını yetiştirebilmek için
benim bir sür'atim (yânî acele edişim) olurdu [43].
30-.......Enes
ibn Mâlik'ten; o da Zeyd ibn Sâbit(R)'den. Zeyd
ibn Sabit şöyle
demiştir: Biz Peygamber(S)'in beraberinde sahur yemeği yedik. Sonra Peygamber
(sabah) namazına kalktı. Enes dedi ki: Ben de Zeyd'e:
— Sabah ezanı ile
sahur arasında ne kadar zaman bulundu? diye sordum.
Zeyd:
— Elli âyet (okuyacak) kadar, diye cevâb verdi [44].
31-.......
Abdullah ibn Umer(R)'den (o şöyle demiştir): Peygamber (S) orucunu arka arkaya
ekledi. Bâzı kimseler de oruçlarını arka arkaya eklediler. Fakat bu onlara ağır
geldi de, Peygamber onları, orucu, sahur yemeğini yemeksizin birbirine
ulamaktan nehyet-ti. Onlar:
— Sen orucunu ekliyorsun, dediler. Peygamber:
— "Benim hâlim sizin hâliniz gibi
değildir. Çünkü ben (Rabb'-im tarafından) doyurulurum ve sulanırım"
buyurdu [46].
32-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Sahur yemeğe yiyiniz. Çünkü
sahur yemeğinde bereket vardır" buyurdu [47].
Ve Ümmü'd-Derdâ:
EbuM-Derdâ (bazen gündüz vakti): Yanınızda yiyecek birşey var mıdır? diye
sorardı. Eğer
biz: Hayır, yoktur
dersek, Ebu'd-Derdâ: Öyleyse ben bu gün oruçluyum, der(oruca niyet eder)di,
demiştir.
Ve böyle, gündüzleyin
oruca niyet etme fiilini Ebû Talha, Ebû Hureyre, İbn Abbâs ve Huzeyfe de (Allah
onlardan râzî olsun)
yapmışlardır [49].
33-.......Seleme
ibnu'l-Ekva'(R)'dan (o, şöyle demiştir): Peygamber (S) âşûrâ günü gündüzü bir
kimseyi insanlar arasında şunu nida ve i'lân etmesi için gönderdi: "Her
kim yemek yedi ise (gününün karnını yemeyerek) gününü tamamlasın -yâhud- oruç
tutsun. Birşey yememiş olan da artık birşey yemesin!"[50].
34-.......
Sumeyye, efendisi Ebû Bekr ibnu Abdirrahmân'dan işitmiştir. Ebû Bekr şöyle
demiştir:,Ben ve babam Abdurrahmân ibnu'l-Hâris, Âişe'nin ve Ümmü Seleme'nin
yanına girdiğimiz zaman... H Bize Ebû'UYemân tahdîs edip şöyle dedi: Bize
Şuayb ibnu Ebî Hamza, ez-Zuhrî'den haber verdi. O şöyle demiştir: Bana Ebû Bekr
ibnu Abdirrahmân ibn Haris haber verdi ki, babası Abdurrahmân, Mervân
ibnu'l-Hakem'e (vefatı: 65 H. Ramazânı) şunu haber vermiştir; Âişe ve Ümmü
Seleme bu Abdurrahmân'a, Rasûlullah (S) ehliyle cinsî münâsebetten dolayı cünüb
olduğu hâlde fecr ona erişirdi. Fecrden sonra Rasûlullah yıkanır ve orucu
tutardı, diye haber verdiler.
Bu haber üzerine vâlî
Mervân, Abdurrahmân ibnu'l-Hâris'e hitaben: Allah'a yemîn ediyorum ki, sen bu
haberi makaale ile Ebû Hu-reyre'yi muhakkak zorluğa düşürüyorsun, dedi. Ve
Mervân, o günlerde (Muâviye ibn Ebî Sufyân tarafından) Medîne üzerinde hâkim
bulunuyordu. Ebû Bekr dedi ki: Abdurrahmân, Mervân'ın bu sözünden hoşlanmadı.
Bundan bir müddet sonra Zu'1-Huleyfe'de bizim Ebû Hureyre ile birleşmemiz mukadder
oldu. Ebû Hureyre'nin orada bir arazîsi vardı. İşte bu buluşmada Abdurrahmân,
Ebû Hu-reyre'ye: Ben sana bir iş söyleyeceğim. Eğer Mervân o iş hususunda bana
yemîn etmiş olmayaydı, ben o işi sana zikretmezdim, dedi. Ve akabinde ona Âişe
ile Ümmü Seleme'nin yukarıda geçen sözlerini zikretti. (Ebû Hureyre'nin yüzü
renklendi ve:) Görüşüm böyledir (yânî cünüb olarak sabaha giren oruç tutmaz).
Bana el-Fadl ibnu Abbâs tahdîs etti, o daha iyi bilendir, dedi.
Ve Hemmâm ibn Münebbih
ile Abdullah ibn Umer'in oğlu, Ebû Hureyre'den olmak üzere, Peygamber (S) böyle
kişiyeiftâr ile emrederdi, diye söylemişlerdir. (Buhârî dedi ki): Birincisi,
yânî Âişe ve Ümmü Seleme hadîsi ittisal bakımından daha sağlamdır[51].
Ve Aişe (R): Oruçlu
erkeğe kadının, yalnız ferci haram olur, demiştir [53].
35-......
Âişe (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) oruçlu iken öper ve sarmaşıp derisini
kadının derisine dokundururdu. O, sizin nefsine en hâkim olanınızdı[54].
Buhârî dedi ki: İbn
Abbâs: "Me'reb", hacet; "Meârib" (Tâhâ: 18), hacetler
demektir, demiştir [55].
Tâvûs da: "Gayri
ulVl-ırbetV (en-Nûr: 3 i), kendisinin kadınlara bir ihtiyâcı olmayan ahmak kişi
demektir, demiştir [56].
Ve Câbir ibn Zeyd:
Eğer erkek karısına bakar da menî indirirse, orucunu tamamlar, demiştir [57].
36-.......Âişe(R):
Rasûlullah (S) oruçlu iken kadınlarının bâzısını muhakkak öperdi, demiş; sonra
da gülmüştür[58].
Ma'mer'den; o da
Tâvûs'un oğlundan; o da babasından., senediyle rivayet etmiştir (İbn Hacer,
Aynî, Kastallânî).
37-.......Ümmü
Seleme'ninkızıZeyneb'den: Annesi Ümmü Seleme şöyle demiştir: Ben Rasûlullah
ile beraber saçaklı kadife örtünün altında yattığımız sırada birden hayz
oldum. Bunun üzerine ben yavaşça sıyrılıp, hayza mahsûs elbisemi aldım.
Rasûlullah: "Neyin var, hayızın mı geldi?" diye sordu. Evet, dedim.
Akabinde O'nunla beraber saçaklı kadife örtünün içine girdim. Ümmü Seleme ve
Rasûlullah, ikisi de cünüblükten dolayı bir kab içinde yıkanırlardı. Ve Rasûlullah
oruçlu olduğu hâlde (ben) Ümmü Seleme'yi öperdi [59].
Ve İbn Umer oruçlu
iken bir bezi ıslatıp kendi üzerine atmıştır [60].
eş-Şa'bî de oruçlu iken hammâma girmiştir [61]
ibn Abbâs tencerede
pişmekte olan yemeği yâhud herhangi yiyecek şeyi tadmakta be's yoktur, dedi [62].
Hasen Basrî: Oruçlu
için suyu ağıza alıp çalkalamakta ve soğuk suya girip durmakla serinlemekte
be's yoktur, demiştir [63]. İbn
Mes'ûd: Herhangi birinizin oruç günü olduğu zaman yağlanmış . ve saçları
taranmış olarak sabaha girsin, demiştir [64].
Enes ibn Mâlik de:
Benim içinde yıkanılacak bazam (= Bakırdan edinilen bir havuzum, küvetim)
vardı. Ben
oruçlu iken (sıcak
hissettiğimde serinlemek için) kendimi onun içine atar dururdum, demiştir [65].
Ve Peygamber'in oruçlu
iken dişlerini misvakladığı zikrolunur [66]. İbn
Umer de: Oruçlu, gündüzün evvelinde
ve sonunda dişlerini
misvakla ovar, demiştir [67]. Atâ
ibn Ebî Rebâh: Eğer oruçlu kimse tükürüğünüm yutarsa, orucunu bozar demem,
demiştir [68]. İbn Şîrîn de: Yaş
misvakla misvaklamasında be's yoktur,
dedi. Kendisine: Yaş misvakın bir tadı vardır, denildi de o: Suyun da bir tadı
vardır. Hâlbuki sen abdest alırken ağzına su alıp çalkalıyorsun, dedi [69]. Enes
ibn Mâlik, Hasen Basrî, İbrahim Nahaî: Göze sürme ve herhangi bir ilâç sürmekte
oruçlu için hiçbir be's görmemişlerdir [70].
38-.......Âişe
(R): Peygamber (S) ramazânda ihtilâm olmaktan başka sebeble cünüb olduğu hâlde
kendisine fecr erişirdi, akabinde yıkanır ve orucunu tutardı, demiştir [71].
39- Bize
İsmâîl tahdîs edip şöyle dedi: Bana Mâlik, Ebû Bekr ibnu Abdirrahmân
ibni'l-Hâris ibn Hişâm ibni'l-Mugîre'nin himayesinde bulunan Sumeyy'den tahdîs
etti ki, bu Sumeyy, efendisi olan Ebû Bekr ibn Abdirrahmân'dan şöyle dediğini
işitmiştir: Ben babamla beraber gitmiş ve nihayet onun beraberinde olarak
Âişe'nin yanına girmiştik. Âişe (R): Rasûlullah (S) üzerine şehâdet ediyorum
ki, O, ihtilâmdan dolayı değil, cinsî münâsebetten ötürü cünüb bulunduğu hâlde
muhakkak sabaha girer, sonra da cünüb olarak girdiği o gününde oruç tutardı,
dedi. Bundan sonra biz Ümmü Seleme'nin yanına girdik. O da Âişe'nin söylediği
gibi söyledi [72].
Ve Atâ: Oruçlu burnuna
su çektikten sonra geri püskürürken burnundaki deliklerden boğazına su girerse,
kendisi buna mâlik olamamış ise, bunda be's yoktur, demiştir[73].
Hasen de: Eğer
oruçlunun boğazına sinek girerse, oruçluya birşey lâzım gelmez, demiştir [74].
Hasen ve Mücâhid: Eğer
oruçlu orucunu unutarak cinsî münâsebet yaparsa, kendisine hiçbirşey lâzım gelmez,
demiştir [75].
40-.......Muhammed
ibn Şîrîn, Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Oruçlu kimse
oruçlu olduğunu unutup da yediği ve içtiği zaman, orucunu (bozmayıp)
tamamlasın! Çünkü o oruçluya ancak Allah yedirmiş ve içirmiştir"
buyurmuştur [76].
Ve Âmir ibn Rabîa'nın:
Ben, Peygamber(S)'i oruçlu olduğu hâlde misvakla dişlerini temizlerken ihata edemiyeceğim
yâhud sayamacağım kadar çok gördüm, dediği zikrolunuyor[77].
Ebû Hureyre de:
Peygamber (S): "Ümmetime meşakkat verecek olmayaydım, her abdest alışta
dişlerini misvakla temizlemelerini onlara muhakkak emrederdim" buyurdu
demiştir [78]. Bunun benzeri olan
hadîs, Câbir ibn Abdillah'tan, Zeyd ibn Hâlid'den; onlar da Peygamber'den olmak
üzere rivayet olunuyor. (Buhârî dedi ki:) Peygamber bu hadîsinde oruçluyu
oruçsuzdan ayırmamıştır [79].
Ve Aişe: Peygamber
(S): "Misvaklanmak, ağızın temiz kalmasına ve Rabb'in razı olmasına
sebebdir" buyurdu
demiştir [80].
Atâ ile Katâde de:
Oruçlu tükürüğünü yutabilir, demişlerdir[81].
41-.......Humrân
şöyle demiştir: Ben Usmân ibn Affân(R)'ı abdest alırken gördüm. Şöyle ki:
Evvelâ elleri üzerine üç kerre su döküp yıkadı. Sonra ağzını çalkaladı ve
burnuna su verip yine çıkardı. Sonra yüzünü üç kerre yıkadı. Sonra sağ elini
dirseğe kadar üç kerre yıkadı. Sonra sol elini dirseğe kadar üç kerre yıkadı.
Sonra başını mes-hetti. Sonra sağ ayağını üç kerre, sonra sol ayağını da üç
kerre yıkadı. Sonra: RasûluIIah'ı şu benim abdest alışım gibi abdest alırken
gördüm. Rasûlullah (S) abdesti aldıktan sonra: "Her kim benim şu abdest
atışım gibi abdest alır, sonra da iki rek'at namaz kılar ve bu iki rek'at
içinde kendi nefsini birşeyle konuşturmaz (yânî hatırına namazla ilgisi
olmayan birşeyi getirmez) ise, muhakkak o kimsenin geçmiş günâhları kendi
lehine mağfiret olunur" buyurdu, dedi [82].
Buhârî dedi ki:
Peygamber bu hadîsinde oruçlu ile oruçsuz arasım ayırmamıştır [83]. Hasen
de: Eğer boğaza ulaşmazsa buruna dökülen burun ilâcında oruçlu için be's
yoktur. Oruçlu kişi gözüne sürme çekebilir, demiştir [84].
Ve Atâ ibn Ebî Rebâh
şöyle demiştir: Oruçlu kişi ağzına su alıp çalkalar, sonra ağzındaki suyu
dışarıya
boşaltır ve bu sulu
tükrüğünü yutmadığı takdirde bu ona zarar vermez. Zâten bunu boşaltınca ağzında
hâlis tükrükten başka ne kalır ki? Ben sakız çiğnemek orucu bozar demem.
Velâkin oruçlu sakız çiğnemekten nehyolunur. Oruçlu abdest alırken burnuna su
çekip çıkardığında boğazına su girerse be's yoktur. Çünkü o, boğazına
kaçırmamağa mâlik değildir [85].
Ve Ebû Hureyre'den,
onun şu hadîsi Peygamber'e yükseltir olduğu zikrolunur: "Her kim
ramazândan bir
günün orucunu özürsüz
ve hastalıksız olduğu hâlde bozarsa, o farz orucu -şayet tutsa- nafile olarak
tutacağı
dehr orucu kaza etmez
(onu ancak onun yerine tutacağı bir günlük kaza orucu öder)" [86]. İbn
Mes'ûd da bu Ebû Hureyre hadîsinin delâlet ettiği hükme kaail olmuştur [87].
Saîd ibn Müseyyeb, Şa'bî, İbn Cureyc, İbrâhîm Nahaî,
Katâde ve Hammâd ibn
Süleyman: Ramazân gündüzünde oruç bozan kişi, bozduğu orucun yerine bir gün
kaza orucu tutar, demişlerdir [88].
42-.......Âişe
(R) şöyle diyordu: Peygamber'e bir adam geldi de, kendini kinaye ederek:
— O yanmıştır, dedi. Peygamber ona:
— "Senin neyin var (hâlin nedir)'?"
diye sordu. O zât:
— Ramazân gündüzünde
bilerek eşime isabet ettim (yânî cinsî münâsebet yaptım), dedi.
Bu arada Peygamber'e
"Arak" denilen bir mıktel (yânîzenbile benzer bir sepet) içinde hurma
getirildi. Peygamber:
— "O yama kişi nerededir?" diye
sordu. O adam:
— Benim; buradayım, dedi. Peygamber (S):
— "Bu hurmaları (altmış fakire) sadaka
yap!" buyurdu [89].
43-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Bizler Peygarnber'in yanında oturmuş bulunduğumuz
sırada O'na bir-kimse geldi de:
— Yâ Rasûlallah, helak oldum! dedi. Rasûlullah
ona:
— "Sana ne oldu ki?" diye sordu. O
kimse:
— Oruçlu olduğum hâlde
kadınımın üzerine düştüm (yânî onunla cinsî münâsebet yaptım), dedi.,
Rasûlullah (S):
— "Hürriyete
kavuşturacağın bir köle bulabilir misin?" buyurdu. O zât:
— Hayır (bulamam),
dedi. Rasûlullah:
— "Öyle ise iki ay zincirleme oruç tutmaya
gücün yeter mi?" diye sordu.
O zât:
— Hayır, buna güç
yetiremem, dedi. Rasûlullah:
— "Altmış yoksulu doyurmak yolunu
bulabilir misin?" buyurdu.
O zât:
— Hayır (bulamam), dedi.
Ebû Hureyre dedi ki:
Peygamber bir süre bekledi. Bizler de bu bekleyiş üzerinde iken Peygamber'e
içinde hurma dolu bir arak getirildi. Arak, mıktel demektir. Peygamber:
— "O mes'ele soran kimse nerededir?"
buyurdu. O zât:
— Benim (buradayım
diye ayağa kalktı).
Peygamber:
— "Bu hurmayı al
da yoksullara sadaka eti" buyurdu. ft
O adam:
— Benden daha fakîr
olana mı vereceğim, yâ Rasûlallah? Allah'a yemîn ederim ki, Medine'nin iki
kara taşlığı arasında benim ev halkımdan daha fakîr bir ev halkı yoktur, dedi.
Râvî: İki lâbe ile,
iki kara taşlığı kaşdediyor, demiştir. Bu sözü üzerine Peygamber, köpek dişleri
meydana çıkıncaya kadar güldü. Sonra da o zâta:
— "Haydi bu hurmayı (al da) ailene
yedir!" buyurdu [91].
44-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Bir adam Peygamber'e geldi ve:
— Kavmin en gerisinde
olan bu insan ramazân gündüzünde kadınının üstüne düştü, dedi.
Peygamber ona:
— "Bir köleyi hürriyetine kavuşturacak
imkânı bulabilir misin?" buyurdu.
O zât:
— Hayır (bulamam), dedi. Peygamber:
— "Öyle ise zincirleme iki ay oruç tutmağa
güç yetirebilir misin?" buyurdu.
O zât:
— Hayır (güç yetiremem), dedi. Peygamber:
— "Altmış fakiri doyurabileceğin birşey
bulabilir misin?" buyurdu.
O zât:
— Hayır (bulamam), dedi.
.Ebû Hureyre dedi ki:
Bu sırada Peygamber'e içi hurma dolu bir arak getirildi. O zebbîl yânı zenbil
denilen kabdır. Peygamber o şahsa:
— "Bu hurmayı kendinden
keffâret olmak üzere fakirlere yedir" buyurdu.
O zât:
— Bizim aileden daha
muhtâc olanlara mı? Medine'nin iki lâ-besi, iki kara taşlık nahiyesi arasında
bizim ailemizden daha muhtâc bir ev halkı yoktur, dedi.
Peygamber:
— "Öyleyse bunu kendi ailene yedir!"
buyurdu [93].
Buhârî dedi ki: Ve
bana Yahya ibn Salih söyledi: Bize Muâviye ibn Sellâm tahdîs edip şöyle dedi:
Bize
Yahya ibn Ebî Kesîr,
Umer ibnu'l-Hakem ibn Sevbân'dan tahdîs etti. O, Ebû Hureyre'den işitmiştir.
Ebû Hureyre:
Oruçlu, ihtiyârsız
olarak kustuğu zaman orucu bozulmaz. Çünkü kusmak çıkarmaktır; girdirmek
değildir, demiştir [94].
Ve yine Ebû
Hureyre'nin: Oruçlu, kusarsa orucu bozulur, dediği zikrolunuyor. Birincisi
(yânî kusmak
orucu bozmaz rivayeti)
daha sahihtir [95].
İbn Abbâs ile İkrime
de: Oruç, içeri giren şeylerden kendini tutmaktır; dışarı çıkan şeyden kendini
tutmak
değildir, demişlerdir [96].
Ve İbn Umer oruçlu
iken gündüzleyin kendinden kan aldır ir di. Sonra gündüzleyin kan aldırmayı
terketti de,
artık geceleyin kan
aldırır oldu [97].
Ebû Mûsâ da geceleyin
kan aldırırdı [98]. Ve Saıdibn Ebî Vakkaas'ın
Zeyd ibn Erkam'ın, Ummü Seleme'nin de oruçlu oldukları hâlde kendilerinden kan
aldırdıkları zikrolunuyor [99].
Ve Bukeyr, Alkame'nin
anası Mercâne'nin: Biz Aişe'nin yanında kendimizden kan aldırdık da Aişe
bizleri bundan nehyetmedi,
dediğini söylemiştir [100].
Hasen Basrî'den; o da
birçok kimselerden: Şeddâd ibn Evs'ten, Usâme ibn Zeyd'den, Ebû Hureyre'den,
Sevbân'dan, Ma'kıl ibn
Yesâr'dan Peygamber'e yükseltilmiş olarak: Kan alan da, kan aldıran da
oruçlarını bozdu,
dediği rivayet olunuyor [101].
Buharı dedi ki: Ve bana Ayyaş söyleyip şöyle dedi: Bize Abdu'1-A'lâ tahdîs edip
şöyle dedi: Bize Yûnus, Hasen'den bunun benzerini tahdîs etti.Hasen'e:
Söylediğin bu söz (yânî, kan alan ve aldıran orucu bozdu sözü) Peygamber'den
mi? denildi de, Hasen: Evet, dedi.
Sonra bu kesin
söylemesinin ardından tereddüd ederek: Allah en bilendir, dedi [102].
45-.......
İbn Abbâs(R)'tan (o, şöyle demiştir): Peygamber (S) ihrâmlı iken kendisinden
kan aldırdı, Peygamber, oruçlu iken de yine kendisinden kan aldırdı [103]
46-.......tbn
Abbâs (R): Peygamber (S) oruçlu iken kendisinden kan aldırdı, demiştir [104].
47- Bize
Âdem ibn Ebî Iyâs tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şu'be. tahdîs edip şöyle dedi:
Ben Sabit el-Bunânî'den işittim; o, Enes ibn Mâlik'e:
—Siz oruçlu için kan
aldırmayı kerîh görür müydünüz? diye soruyordu.
Enes:
— Hayır, yalnız
oruçluyu zaîf düşüreceği için hoş görmem, dedi [105].
Râvîlerden Şebâbe şunu
ziyâde edip dedi ki: Bize Şu'be ibn Hac-câc bu hadîsi "Peygamber zamanında"
kaydıyle tahdîs etti [106].
48-.......Abdullah
ibn Ebî Evfâ (R) şöyle demiştir: Bizler Rasûlullah ile beraber (ramazân içinde)
bir seferde bulunduk. Rasûlul-lah birisine (yânı Bilâl'e):
— "İn de benim için sevîk karıştır!"
buyurdu. Bilâl:.
— Yâ Rasûlallah^ güneş (yânı güneşin nuru)
bakîdir, dedi. Rasûlullah tekrar:'
— "İn de bana sevîk bulamacı yap!"
buyurdu. Bilâl yine:'
— Yâ Rasûlallah, daha güneş var! dedi,
Rasûlullah üçüncü defa:
— "İn de benim için sevîk karıştır!"
buyurdu.
Bunun üzerine Bilâl
(devesinden) indi ve Rasûlullah için sevîk buladı. Rasûlullah o bulamacı içti
de sonra elini şu doğu tarafa atıp işaret etti, sonra:
— "Gecenin bu doğu taraftan belirdiğim
gördüğünüzde, oruçlunun iftar vakti girmiştir" buyurdu [107].
Bu hadîsin aslım Ebû
İshâk eş-Şeybânî'den rivayet etmekte Ce-rîr ibn Abdilhamîd ile Ebû Bekr ibn
Ayyaş, râvî Sufyân ibn Uyey-ne'ye mutâbaat etmişlerdir [108].
49-.......
Âişe(R)'den (o, şöyle demiştir): Hamza ibn Amr el Eslemî: Yâ Rasûlallah, ben
arka arkaya oruç tutuyorum, dedi [109].
50-.......Peygamber'in
zevcesi Âişe(R)'den (o, şöyle demiştir): Hamza ibn Amr el-Eslemî, Peygamber'e:
— Ben yolculukta oruç tutayım mı? diye sordu.
Bu zât çok oruç tutardı. Rasûlullah (S):
— "İstersen oruç tut, istersen ye!"
buyurdu [110].
51-.......
İbn Abbâs(R)'tan (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) Mekke fethi seferine
ramazân ayında çıktı. Tâ Kedîd mevkiine ulaşıncaya kadar oruç tuttu. Orada
iftar etti, O'nun beraberinde insanlar da iftar ettiler [112].
Ebû Abdillah
el-Buhâri: el-Kedîd, Usfân ile Kadîd arasında bir sudur, dedi [113].
52-.......Ebu'd-Derdâ
(R) şöyle demiştir: Biz Peygamber(S)'in maiyyetinde onun seferlerinden birisine
(ramazânda) sıcak bir günde çıktık. O kadar ki, insan sıcağın şiddetinden elini
başı üzerine koyuyordu. İçimizde Peygamber ile İbnu Revâha'dan başka oruçlu
kimse yoktu [114].
53-.......
Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bir seferde idi. Bir ara
halkın izdihamını ve üzerine güneşe karşı göl-jgelik tutulmuş bir kimse gördü
ve:
— "Bu
nedir?" diye sordu.
Sahâbîler:
— Oruçludur,
dediler.
Bunun üzerine
Rasûlullah (S)
— "Seferde oruç
tuîmük birr (yânî hâlis ibâdet) cümlesinden \değildir" buyurdu [115].
54-.......Enes
ibn Mâlik (R): Bizler Peygamber'in beraberinde
yolculuk ederdik de,
oruçlu olan oruç tutmayanı ve oruç tutmayan da oruç tutanı ayıplamazdı,
demiştir [116].
55-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Medine'den (fetih için) Mekke yönünde
yola çıktı. Yolda tâ Usfân mevkiine varıncaya kadar oruç tuttu. Sonra bir
mikdâr su istedi. Su dolu kabı, insanların kendinin bu fiilini görmeleri için,
iki elinin uzanabildiği kadar yukarıya kaldırdı ve onu içip orucunu bozdu.
Nihayet Mekke'ye geldi. Bu, ramazân ayında idi [117].
İbn Abbâs şöyle der
idi: Rasûlullah (S) seferde oruç tutmuş, bazen de tutmamıştır. Sahâbîlerden de
isteyen seferde oruç tutmuş, isteyen de tutmamıştır [118].
İbn Umer ile Seleme
ibnu'1-Ekva': Bu fidye âyetini, bundan bir âyet sonra gelen şu âyet nesh etti, demişlerdir
[120];
"0 ramazân ayı ki
insanları irşâd için hakk furkaanı, hidayet delili beyyineler hâlinde, Kur'ân
onda indirildi. Onun için sizden her kim bu ay hazarda ise onda oruç tutsun,
kim de hasta yâhud seferde ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerden kaza
etsin. Allah size kolaylık diliyor, zorluk istemiyor. Hem buyuruyor ki, sayıyı
ikmâl eyleyesiniz de size hidâyet buyurduğu vech üzere Allah yı tekbir ile
ululayasınız ve gerek ki (el-Bakara: 185) [121].
56-.......İbn
Ebî Leylâ tahdîs edip şöyle dedi: Bize Muhammed'in sahâbîleri şöyle tahdîs
ettiler: Ramazân orucu nazil oldu. Bu onlara ağır geldi. Oruç tutmaya takat
getirenlerden kimisi oruç tutmayı bıraktı da hergün bir fakîri doyurur oldu.
Çünkü bu hususta kendilerine ruhsat verilmişti. Müteakiben oruç tutmaya gücü
yetenlerin bu fidye verme ruhsatını "Oruç tutmanız sizin hakkınızda
(yemenizden ve fidye vermenizden) daha hayırlıdır, eğer bilirseniz"
(el-Bakara: i84> âyeti nesh edip kaldırdı da (mukîm ve kuvvetlilerin) hepsi
oruç tutmakla emro-lundular [122].
57-.......Nâfi'
şöyle demiştir: İbn Umer (R) "Fidyetun taâmu mesâktne = Miskinlerin taamı
olan fidye" şeklinde cemi' olarak okudu da: Bu fidye âyeti
neshedilmiştir, dedi [123].
İbn Abbâs, Yüce
Allah'ın mutlak olan "Tutamadığı günler sayısınca başka günler tutar"
(ei-Bakam: i84i85)
kavlinden dolayı, kaza
oruçlarının ayrılmasında, yânî aralıklı tutulmasında be's yoktur, demiştir [124].
Saîd ibn Müseyyeb, üzerinde ramazân borcu olduğu hâlde zu'1-hiccenin ilk on
günü orucunu soran hakkında: Ramazânın kazasını ödemedikçe bunu tutmak doğru
olmaz, demiştir [125].
İbrâhîm Nahaî: Ramazân kazasını ödemekte gecikip de nihayet diğer ramazân
gelirse, ikisini de tutar demiş ve o kişi üzerine yedirmeyi re'y
etmemiştir [126].
Ebû Hureyre'den mürsel
olarak zikrolunur ve İbn Abbâs'tan da zikr olunur ki, o, diğer ramazâna kadar
borcunu ödeyemeyen
kişi, tutamadığı her bir gün yerine, bir fakire (bir müdd) yedirir, demiştir [127].
Buhârî dedi ki: Yüce
Allah böyle kişi hakkında yedirmeyi zikretmedi, ancak mutlak olarak
"Başka günler
sayısınca tutar" buyurdu.
58-.......Ebû
Seleme ibnu Abdirrahmân şöyle demiştir: Ben Âişe(R)'den işittim, o şöyle
diyordu: Bazen üzerimde ramazân orucundan borç bulunduğu olurdu da ben bu kaza
borcumu Ödemeye muktecür olamazdım, ancak şa'bân ayında Öderdim [128].
Râvî Yahya ibn Saîd:
Şuğl, yânî Âişe'ye mâni' olan iş, Peygam-ber'den yâhud da Peygamber'le
ilgilenmek, sebebidir, demiştir.
Ve Ebu'z-Zinâd (133)
dedi ki: Sünnetler ve hakkın vecihleri (yânî dînî işler) ekseriya re'yin (yânî
aklın ve kıyasın) hilafı üzere gelir de, müslümânlar onlara uymaktan bir
ayrılma ve çekinme bulamazlar. Hayızlının orucu kaza edip de namazı kaza
etmemesi bu nevi' işlerdendir [129].
59-.... Ebû
Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Kadın hayız gördüğü
zaman namaz kılmaz ve oruç tutmaz değil mi?" buyurdu. (Evet dediler.)
Rasûlullah: "İşte bu da kadının dîninin eksikliğinden" cevâbını verdi
[130].
60-.......Âişe(R)'den
(o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S): "Herhangi bir kimse üzerinde oruç
borcu olduğu hâlde ölürse, bu ölünün velisi onun adına (niyâbeten) oruç tutabilir"
buyurdu [132].
Bu hadîsi Amr
ibnu'l-Hâris'ten rivayet etmekte Muhammed ibn Musa'nın babasına Abdullah ibmı
Vehb mutâbaat etmiştir. Ve yine bu hadîsi Yahya ibnu Eyyüb da Ubeydullah ibnu
Ebî Ca'fer'den rivayet etmiştir [133].
61- Bize
Muhammed ibnu Abdirrahîm tahdîs edip şöyle dedi: Bize Muâviye ibnu Amr tahdîs
edip şöyle dedi: Bize Zaide, el-A'meş'ten; o da Müslim el-Batîn'den; o da Saîd
ibn Cubeyr'den; o da İbnu Abbâs'tan tahdîs etti ii, o şöyle demiştir:
Peygamberce bir adam geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Anam
üzerinde bir ay oruç borcu varken öldü. Ben anam adına bu orucu kaza edebilir
miyim? diye sordu.
Rasûlullah (S):
— "Evet, sen kaza et! Çünkü Allah 'a olan
borç ödenmeye daha lâyıktır" buyurdu [134].
Süleyman ibn Mıhrân
dedi ki: Müslim el-Batîn bu hadîsi tahdîs ettiği sırada bizler üç kişi oturmuş
olduğumuz hâlde, el-Hakem ibnu Uyeyne ve Seleme ibn Kuheyl ikisi de şöyle
dediler: Biz Mücâhid ibn Cebr'den işittik, o bu hadîsi İbn Abbâs'tan
zikrediyordu [135].
Ve Ebû Hâlid
el-Ahmer'den zikrolunuyor ki, o şöyle demiştir: Bize el-A'meş, el-Hakem'den,
Müslim el-Batîn'den ve Seleme ibn Ku-heyl'den; onlar da Saîd ibn Cubeyr'den,
Atâ ibn Ebî Rebâh'tan ve Mucâhid'den; bu son üçü de İbn Abbâs'tan tahdîs
ettiler. İbn Abbâs şöyle demiştir: Bir kadırt Peygamber'e hitaben: Kızkardeşim
öldü, dedi' [136].
Ve Yahya ibn Saîd ile
Ebû Muâviye Muhammed ibn Hazım şöyle dediler: Bize el-A'meş, Müslim
el-Batîn'den; o da Saîd ibn Cubeyr'-den; o da İbn Abbâs'tan tahdîs etti. İbn
Abbâs: Bir kadın Peygam-ber'e hitaben: Annem Öldü dedi, demiştir [137].
Ve Ubeydullah, Zeyd
ibn Ebî Uneyse'den; o da el-Hakem ibn Uyeyne'den; o da Saîd ibn Cubeyr'den; o
da îbn Abbâs'tan olmak üzere söyledi ki, İbn Abbâs: Bir kadın Peygamber'e
hitaben: Annem, üzerinde bir adak orucu borcu olduğu hâlde öldü dedi, demiştir [138].
Ve Ebû Harız dedi ki:
Bize İkrime, İbn Abbâs'tan tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R): Bir kadın,
Peygamber'e hitaben: Annem, üzerinde onbeş günlük oruç borcu olduğu hâlde öldü
dedi, demiştir [139].
Ve Ebû Saîd el-Hudrî,
güneşin kursu (yânı cirmi ve küresi) kaybolduğu zaman orucunu bozmuştur [140].
62-.......Umer
ibnu'l-Hattâb (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S)
şöyle buyurdu:
"Gece şu taraftan (yânî doğu tarafından) yönelip geldiği, gündüz de şu
taraftan (yânî batıdan) arkasına dönüp gittiği, güneş de battığı zaman oruçlu
orucunu bozmuştur (yânî orucunu bozma vakti girmiştir)" [141].
63-.......Abdullah
ibn Ebî Evfâ (R) şöyle demiştir: Biz, bir seferde Rasûlullah'ın beraberinde
idik, kendisi oruçlu hâldeydi. Güneş battığı zaman, topluluktan bir kimseye
hitaben:
— "Yâ Fulân! Kalk da bizlere sevîk
bulamacı yap!" buyurdu.
O zât:
— Yâ Rasûlallah, keski biraz daha geceye
girseydin! dedi. Rasûlullah:
— "İn ve bizler için sevîk karıştır!"
buyurdu. O kişi:
— Yâ Rasûlallah, biraz daha geceye girseydin!
dedi. Rasûlullah:
— "İn ve bizler için sevîk,karıştır!"
buyurdu. O kişi:
— Gündüz (yânî aydınlık) henüz üzerindedir!
dedi. Rasûlullah:
— "İn ve bizler için sevîk karıştır!"
buyurdu.
Bunun üzerine o zât
bineğinden indi de, kendileri için sevîk bulamacı karıştırdı. Peygamber ondan
içti ve sonra:
— "Geceyi şu doğu tarafından yönelip
gelmiş gördüğünüz zaman işte bu âh, oruçlunun iftar etme vaktidir"
buyurdu [142].
64-.......Abdullah
ibn Ebî Evfâ (R) şöyle demiştir: BizPeygamber'in maiyyetinde yolculuk ettik,
kendisi oruçlu hâldeydi. Güneş batınca sahâbîlerden birisine:
— "İn de bizim için sevîk karıştır!"
buyurdu.
O zât:
— Yâ Rasûlallah! Keski
akşama girseydin! dedi.
Rasûlullah:
— "İn de bizim için sevîkı su ile ezip
karıştır!" buyurdu.
O zât:
— Yâ Rasûlallah!
Gündüzün aydınlığı henüz üstündedir, dedi.
Rasûlullah:
— "İn de bizim
için sevîk bulamacı karıştır!" buyurdu.
Bunun üzerine o zât
bineğinden indi de sevîk bulamacı karıştırdı. Onu içtikten sonra Rasûlullah
(S) parmağıyla doğu tarafına işaret ederek:
— "Geceyi şu taraftan gelmiş gördüğünüzde
bu ân oruçlunun iftar vaktidir" buyurdu [143].
65-.......Sehli
ibn Sa'd(R)'den (o şöyle demiştir): Rasûlullah (S):
"İnsanlar-, vakti
girince iftar etmeye acele davrandıkları müddetçe dâima hayırla
beraberdirler" buyurdu [144].
66-.......Abdullah
ibn Ebî Evfâ (R) şöyle dedi: Ben Peygamber ile beraber bir yolculukta bulundum.
Peygamber oruç tuttu. Nihayet akşama girince birisine:
— "İn de benim için sevîk bulamacı
karıştır" buyurdu. O zât:
— Akşama girinceye kadar bekîeseydin! dedi.
Peygamber (S)
— "İn de benim için sevîk bulamacı
karıştır. Sen gecenin şu (doğu) taraftan geldiğini gördüğünde, oruçlu iftarını
yapar" buyurdu [145].
67-.......
Esma bintu Ebî Bekr (R): Bizler Peygamber'in hayatında yağışlı bir günde iftar
ettik, sonra da güneş meydana çıktı, demiştir.
Bu Esma hadîsinin
râvîsi Hişâm ibn Urve'ye:
— Onlar Peygamber
tarafından bu günün orucunu ödemekle em-rolundular mı? diye soruldu. Hişâm:
— Kaza etmekten
kurtuluş yoktur (yânî ödemek lâzımdır), dedi [147].
Ve Ma'mer ibn Râşid
şöyle dedi: Ben Hişâm ibn Urve'den işittim; o: Bu günün orucunu ödediler ini,
yâhud ödemediler mi, bilmiyorum, diyordu [148].
68-.......er-Rubeyyi'
bintu Muavviz (R) şöyle demiştir: Peygamber (S), âşûrâ günü kuşluk zamanı
-Medine yakınındaki- Ensâr köylerine şu haberi gönderdi: "Her kim iftar
ederek sabahladı ise gününün geri kalan zamanında imsak eîsin^Her kim de oruçlu
olarak sabaha ulaştı ise, orucunu tamamlastn".
er-Rubeyyi* dedi ki:
Biz bundan sonra âşûrâ orucunu tutardık, çocuklarımıza da tuttururduk. Oruçlu
çocuklarımıza boyalı yünden oyuncak düzerdik de bunlardan biri yemek üzerine
ağladığı zaman, iftar vakti oluncaya kadar ona bu oyuncağı verirdik [150].
Yüce Allah'ın:
"Sonra orucu
geceye kadar imsak ederek tamamlayınız..*" (ei-Bakara: 187) kavlinden
ötürü, geceleyin oruç yoktur diyen kimse [152];
Peygamber (S.) ümmetine bir rahmet olmak ve bedenlerinin kuvvetini bakî kılıp
korumak için visal orucu tutmaktan nehyetti [153]ve
bir
de teammuk'un, yânı
teklif edilmemiş bir şeyi , derinletmenin (derinlemesine yapmanın) mekruh !
I kılınması babı [154].
69-.......
Enes ibn Mâlik(R) ten: Peygamber (S):
— "Bir günün orucunu öbür günün orucuna
eklemeyiniz" buyurdu.
Sahâbîler:
— Sen orucu ekleyip
duruyorsun? dediler.
Peygamber:
_ "Ben sizden
hiçbiriniz gibi değilim. Çünkü ben yedirilir, içirilirim" yâhud:
"Çünkü ben yedirilir ve içirilir olduğum hâlde gecelerim" buyurdu [155].
70-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) visal orucu tutmaktan nehyetti. Sahâbîler:
Sen birbirine ekleyerek oruç tutuyorsun? dediler. Rasûlullah: "Çünkü ben
sizler gibi değilim. Ben doyurulur ve sulanırım" buyurdu.
71-.......
Ebû Saîd (R), Peygamber(S)'i şöyle buyururken işitmistir:
— "Sizler,
orucunuzu öbürüsüne eklemeyiniz. Hanginiz bir günün orucunu diğer günün
orucuna eklemek isterse, nihayet sahur vaktine kadar ulaştırsın".
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah! Sen birbirine ekleyerek oruç
tutuyorsun? dediler.
Rasûluİlah:
— "Ben sizin hey'etiniz gibi değilim.
Çünkü ben geceyi, beni doyuran bir doyurucum ve beni sulayan bir sulayıcım
olduğu hâlde geçiririm" buyurdu 157.
72-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûluİlah (S) ümmetine rahmeten oruçları birbirine
eklemekten nehy buyurdu. Sahâbîler:
— Sen bir günün
orucunu diğer günün orucuna ekleyip ulaştırıyorsun? dediler.
Rasûluİlah:
— "Ben sizin hey'etiniz gibi değilim.
Çünkü Rabb'im beni doyurur ve sular" buyurdu [156].
Ebû Abdillâh el-Buhârî
dedi ki: Râvîlerden Usmân ibn Ebî Şey-be bu hadîsteki "Rahmeten lehum(=
Ümmete rahmeten)" kısmını zikretmedi [157].
Bu cezây. Enes (R)
Peygamberin rivayet etmiştir [158].
73-.......EbûHureyre
(R) şöyle demiştir: Rasûluİlah (S) oruçta birbirine eklemekten nehyetmişti. Müslümanlardan
bir kimse Rasûlullah'a hitaben:
— Yâ Rasûlallah! Sen
bir günün orucunu, öbür günün orucuna
ekliyorsun! dedi.
Bunun üzerine
Rasûluİlah:
— "Sizin hanginiz benim gibidir? Ben,
Rabb'im beni doyurur ve sular bir hâlde gecelerim" buyurdu.
Fakat sahâbîler bir
günün orucunu diğer günün orucuna eklemekten vazgeçmekten (yine)
çekindiklerinde, Rasûluİlah oruçlarını bir gün, sonra bir gün daha (arka arkaya
iki gün) birbirine ekletti. Sonra (üçüncü günü) hilâli gördüler. Bunun üzerine
Rasûluİlah orucu birbirine eklemekten vazgeçmek istemeyenleri cezalandırma
yapar gibi:
— "Eğer hilâl
(bir ay) geri kalsaydı, eklemeyi sizin için (bir i'tibâr olsun diye) o kadar
artırırdım" buyurdu [159].
74-.......Hemmâm
ibn Münebbih es-San'ânî, Ebû Hureyre'den işitmiştir. Peygamber (S) sahâbîlerine
iki kerre: "Sizleri, orucunuzu öbür günün orucuna eklemekten
nehyediyorum" buyurdu. Kendisine: Sen orucunu öbür, günün orucuna
ekliyorsun, denildi. Peygamber: "Ben, Rabb'im beni doyurur ve sular hâlde
gecelerim. Bunun için sizler amellerden (ibâdetlerden) gücünüzün yeteceği
mikdânnı ma-habbet eyleyin (yânı: üzerinize alın)" buyurdu [160].
75-.......Ebû
Saîd el-Hudrî, RasûIullah(S)'i şöyle buyururkenişitmiştir:
— "Sizler orucunuzu öbür günün orucuna
eklemeyiniz. Hangi biriniz orucunu öbür günün orucuna eklemek isterse, nihayet
onu seher (yânî sahur) vaktine kadar ulaştırsın".
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah, sen
orucunu öbür günün orucuna ekliyorsun, dediler.
Rasûlullah:
— "Ben sizin hey'etiniz yânî hâliniz gibi
değilimdir. Çünkü ben, beni doyurmakta olan bir Doyurucum ve beni sulamakta
olan bir Su-layıcım olduğu hâlde gecelerim" buyurdu [162].
76-.......Ebû
Cuheyfe (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Selmân el-Fârisî ile Ebu'd-Derdâ
arasında kardeşlik akdi yaptı. Selmân, Ebu'd-Derdâ'yı ziyarete gitti.
(Ebu'd-Derdâ'yı evde bulamadı) ve karısı Ümmü'd-Derdâ'yı eski bir elbise
içinde perişan gördü de:
— Bu hâlin nedir? diye sordu. Ümmü'd-Derdâ:
— Kardeşin
Ebu'd-Derdâ'mn dünyâda bir işi ve ihtiyâcı yoktur (o, gündüz oruç tutar, gece
namaz kılar), deyip dert yandı.
Bu sırada Ebu'd-Derdâ
da geldi. Selmân için yemek yaptı (ve önüne getirdi). Selmân,
Ebu'd-Deryâ'ya:
— Sen de ye! dedi.
Ebu'd-Derdâ:
— Ben oruçluyum! demesi üzerine Selmân:
— (Vallâhî bu orucu
bozacaksın!) Ve sen yemedikçe ben de yemeyeceğim, dedi.
Ebû Cuheyfe dedi ki:
Ebu'd-Derdâ da (orucunu bozup konuğu ile) yedi. Gece olunca Ebu'd-Derdâ,
gecenin evvelinde namaza kalkmak istedi. Selmân onu:
— Uyu! diye men' etti.
Ebu'd-Derdâ da uyudu.
Sonra bir daha kalkmaya davrandı. yine Selmân:
— Uyu! deyip, onu
kalkmaktan men' etti. Gecenin son vakti olunca Selmân:
— Şimdi kalk, dedi.
(Kalktılar, abdest alıp) namaz kıldılar. Müteakiben Selmân, Ebu'd-Derdâ'ya:
— İnne ü-Rabbike
aleyhe hokkan •Ve li-nefsike aleyke hakkan Ve li-ehlike aleyke hakkan {Ve
lUdafyike aleyke hakkan) fe â'tı külle zî hakkın hakkahu
Muhakkak ki senin
üzerinde Rabb'in için bir hakk vardır.
Ve yine senin üzerinde
kendin için bir hakk vardır.
Ve yine senin üzerinde
ailen için de bir hakk vardır.
(Ve hattâ senin
üzerinde misafir için de bir hakk vardır) [164].
Binâenaleyh sen her
hakk sahibine hakkını ver!] dedi. Sonra Ebu'd-Derdâ Peygamber'e geldi de bu
vak'ayı O'na zikretti. Peygamber (S):
— "Selmân doğru
söylemiştir" buyurdu [165]
77-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) -bâzı aylarda çok- oruç tutardı. Hattâ biz
O'nu (bu ayda) hiç iftar etmiyor sanırdık. (Bâzı aylarda da o kadar çok) iftar
ederdi ki, biz O'nu hiç nafile oruç tutmuyor sanırdık. Ben Rasûlullah'ın
ramazândan başka bir ayın orucunu tamamladığını görmedim. Şa'bân ayındaki kadar
da kendisinde çok oruçlu olduğu bir ay görmedim [166].
78-.......Âişe
(R), Ebû Seleme'ye tahdîs edip şöyle demiştir: Peygamber (S), hiçbir ayda
şa'bândakinden daha çok nafile oruç tutar değildi. Çünkü Peygamber şa'bân
ayının çoğunda oruç tutar idi. Ve: "Amellerden (devam etmeye) gücünüzün
yeteceği mikdârı alınız. Çünkü Allah, sizler (amelden) bıkmadıkça (sevâb vermekten)
bıkmaz" buyururdu. Ve Peygamber'e en sevimli olan namaz, az olsa bile üzerinde
devam edilen namazdı. Peygamber herhangi bir (nafile) namazı kılmaya
başlayınca ona devam ederdi [167].
79-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) ramazândan başka asla bir ayı kamilen
oruç tutmadı. (Diğer aylarda) oruç tutardı; bir hâlde ki, O'nu gören: Hayır,
vallahi Peygamber (bu ay) iftar etmiyor, der idi. Yine Peygamber bir ay içinde
oruçsuz olurdu, ki O'nu gören: Hayır, vallâhî Peygamber (bu ay hiç) oruç
tutmuyor, der idi.
80-.......Humeyd
et-Tavîl, Enes ibn Mâlik'ten şöyle derken işitmiştir: Rasûlullah (S) ay içinden
(o kadar günlerde) oruç tutmaz idi ki, biz O'nu artık o ayın hiçbir gününde
oruç tutmayacak sanırdık. (Hâlbuki sonra O geri kalan günlerde tamamen veya
kısmen oruç tutardı.) Ve yine Rasüİullah aydan (o kadar günlerde) oruç tutar
idi ki, biz O'nu artık orucu bırakmayacak sanırdık. (Hâlbuki sonra O geri kalan
günlerde orucu bırakırdı.) Ve yine sen Rasûlullah'ı geceden bir kısmında namaz
kılar görmek istemezsin ki, muhakkak O'nu o sırada namaz kılar görürsün. O'nu
uyur görmek istemezsin» meğer O'nu uyur görürsün.
Ve râvî Süleyman ibn
Hayyân, Humeyd'den söyledi ki, Humeyd, Enes'ten Rasûlullah'ın orucu hakkında
suâl sormuştur [168].
81-......Humeyd
et-Tavîl dedi ki: Ben Enes'e Peygamber'in orucunun keyfiyyetinden sordum. Enes
(R) şöyle dedi: Ben Peygamber'i her aydan herhangi bir günde oruçlu görmek arzu
edince, muhakkak O'nu oruçlu görürdüm. Onu oruçsuz görmek arzu edince de muhakkak
O'nu oruçsuz görürdüm. Geceden herhangi bir kısmında namaz kılar görmek
isteyince, muhakkak O'nu namaz kılar görürdüm. Uyur görmek isteyince de
muhakkak uyur görürdüm. Ve ben Rasûlullah'ın elinden daha yumuşak ne bir yüne,
ne de bir ipeğe dokundum. Ve yine ben Rasûlullah'ın güzel kokusundan daha
gözel kokan ne bir misk, ne de bir anber kokladım [169].
82-.......Abdullah
ibnu Amr ibni'1-Âs (R) tahdîs edip, Rasûhıllah yanıma girdi, dedikten sonra,
bundan sonraki bâbda gelecek olan, yânî içinde Rasûlullah'ın:
İnne H-zevrike aleyhe
hokkan
Ve itine li-zevcike
aîeyke hakkan
(= Muhakkak senin
üzerinde konukların için bir hakk vardır ve yine muhakkak senin üzerinde eşin
için bir hakk vardır) sözleri bulunan hadîsini zikretti [171].
Abdullah dedi ki:
Rasûlullah en nihayet bana Dâvûd orucu tutmayı tavsiye edince, ben:
— Dâvûd Peygamber'in orucu ne kadardır? diye
sordum. Rasûlullah:
— "Senenin yarısıdır" buyurdu.
83-...JL.
Abdullah ibnu Amr ibni'1-As (R) tahdîs edip şöyle demiştir:
Rasûlullah (S) bana;
— "Yâ Abdellah! Senin gündüzleyin oruç
tutar ve geceleyin de namaz kılar olduğun bana haber verilmedi mi?"
buyurdu.
Ben de:
— Evet, yâ Rasûlallah, öyledir, dedim.
Rasûlullah:
— "Öyle yapma! Bâzı günler oruç tut, bâzı
günler oruç tutma. Gecenin bir kısmında namaz kıl, bir kısmında yat uyu.
Fe itme li-cesedike
aleyhe hokkan
Ve inne li-aynike
aleyke hakkan
Ve inne li-zeycike
aleyke hakkan
Ve inne li-zevrike
aleyke hakkan
{= Çünkü muhakkak
senin üzerinde şu bedenin için bir hakk vardır, Ve muhakkak senin üzerinde
gözlerin için bir hakk vardır, Ve muhakkak senin üzerinde eşin için bir hakk
vardır, Ve muhakkak senin üzerinde ziyaretçilerin için de bir hakk vardır.) Ve
muhakkak (bütün bu hakları edâ etmekle beraber) her ay üç gün oruç tutman sana
kâfidir. Çünkü sana herbir haseneye mukaabil on misli sevâb muhakkak olduğuna
göre, her ayın üç gün orucu, bütün sene orucu demektir" buyurdu.
Ben nefsim üzerinde
ibâdette şiddet yaptıkça bana şiddetlendirildi. Ben:
— Yâ Rasûlallah! Ben
bundan ziyâde ibâdet yapmak için kendimde kuvvet buluyorum! dedim.
Rasûlullah:
— "Öyleyse Allah'ın Peygamberi Dâvûd
aleyhi's-selâmın orucu gibi oruç tut, ondan fazla tutma!" buyurdu.
Ben:
— Allah'ın Peygamberi
Dâvûd aleyhi's-selâmın orucu ne kadardır? dedim.
— "Senenin yarısıdır" buyurdu.
Abdullah yaşlanıp da
nefsinde eskisi gibi ibâdete kuvvet kalmayınca "Ah, keski ben
Peygamber'in bahşettiği ruhsat ve kolaylığı kabul etmiş olaydım" der
dururdu [172].
84-....... Abdullah
ibn Amr (R) şöyle demiştir:
Vallâhî ben yaşadığım
müddetçe muhakkak gündüzleyin oruç tutacağım, geceleyin de muhakkak ibâdetle
kaaim olacağım demekte olduğum haberi Rasûlullah'a ulaştırılmış. Rasûlullah
bana bunu söyleyip söylemediğimi sordu. Ben de kendisine:
— Babam, anam sana
feda olsun, ben bu sözleri söylemiş, böyle adamışımdır, dedim.
Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Ama sen bu ağır ibâdeti yerine
getirmeye muktedir olamazsın. Onun için sen bazen oruç tut, bazen tutma; bazen
ibâdete kalk, bazen uyu. Sen (her) aydan üç gün oruç tut. Çünkü her hasene on
misli ile mükâfatlanır. Bu da (fazilet ve ecir kazanma bakımından) bütün sene
orucu gibidir" buyurdu [174].
— Ben bundan daha fazlasına kuvvet yetiririm,
dedim. Rasûlullah:
— "Öyleyse bir gün oruç tut, iki gün oruç
tutma" buyurdu.
— Ben bundan daha fazlasına kuvvet yetiririm,
dedim.
— "Öyleyse bir gün oruç tut, bir gün
tutma. İşte bu, Dâvûd Pey-ğfcmber'in orucudur. Bu, orucun en
fazîletlisidir" buyurdu.
— Ben bundan daha fazlasına kuvvet yetiririm,
dedim. Bunun üzerine Peygamber (S):
— "Bundan daha fazîletli oruç yoktur"
buyurdu [175].
Bu ehlin haklarını
tesbît eden hadîsi Ebû Cuheyfe, Peygamber(S)'den rivayet etmiştir [176].
85-.......
İbn Cureyc şöyle demiştir: Ben Atâ'dan işittim; ona da Mekkeli meşhur şâir
Ebu'l-Abbâs es-Sâib haber vermiştir ki, kendisi Abdullah ibn Amr(R)'dan
işitmiştir. Abdullah şöyle diyordu: Pey-gamber'e benim arka arkaya oruç tutar
ve geceleyin namaz kılar olduğum haberi ulaşmış. Bundan Ötürü ya bana haberci
yolladı, yâ-hud da ben kendisine kavuşunca bana:
— "Senin ara vermeden oruç tutar olduğun
ve uyumayarak namaz kılar olduğun bana haber verilmedi mi? Oruç tut, iftar et,
namaz kıl ve uyu! Çünkü senin üzerinde iki gözün için bir pay vardır. Ve çünkü
senin üzerinde nefsin ve ehlin için de birer pay vardır"
buyurdu.
Abdullah:
— Ben bu ibâdet için elbette kuvvetliyimdir,
dedi.
Rasûlullah:
— "Öyleyse sen Dâvûd aleyhi's-selâm orucu
tut" buyurdu.
— Dâvûd Peygamber'in orucu nasıldır? dedi.
Rasûlullah:
— "Dâvûd bir gün oruç tutar, bir gün
tutmaz idi. Ve o düşmanla karşılaştığı zaman kaçmazdı" buyurdu.
Abdullah:
— Ey Allah'ın
Peygamberi! Bu düşmandan kaçmamak hasletini bana kim te'mîn eder? dedi.
(Peygamber: "O
bir ilâhî ihsandır" buyurdu.) Râvî Atâ ibn Ebî Rebâh şöyle dedi: Ben bu
kıssada ebed orucunu nasıl zikrettiğini bilmiyorum, ancak ben râvîninşöyle
dediğini ezberimde tutuyorum: Peygamber (S) iki kerre:
— "Dâima oruç tutan kimse, oruç
tutmamıştır" buyurdu [177].
86-.......Abdullah
ibn Amr(R)'dan: Peygamber (S):
— "Aydan üç gün
oruç tut!" buyurdu. Abdullah:
— Ben bundan çoğuna
takat getiririm, dedi ve devamla daha ço-una takat getireceğini söyledi.
Nihayet, Peygamber:
— "Bir gün oruç tut, bir gün oruçsuz
ol" dedi ve "Kur'ân 'ı da her bir ay içinde okuyup hatm eyle!"
buyurdu.
Abdullah:
— Ben daha çoğuna da
takat getiririm, dedi ve böyle demekten ayrılmadı.
Nihayet, Peygamber:
— "Kur'ân'ı üç gece içinde oku!" buyurdu
[178].
87-.......Bize
Habîb ibnu Ebî Sabit tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebu'l-Abbâs el-Mekkî'den
işittim; o bir şâir idi ve hadîsi hususunda ittihâm edilmezdi. Dedi ki: Ben
Abdullah ibn Amr ibni'l-Âs(R)'tan işittim: Dedi Peygamber (S) bana hitaben:
— "Muhakkak ki sen her gün oruç tutuyor ve
bütün gece ibâdetle kaaim oluyorsun" buyurdu.
Ben:
— Evet öyle yapıyorum,
dedim.
Peygamber:
— "Sen böyle yaptığın zaman muhakkak
bundan dolayı göz zayıflayıp göz çukuru içine çökecek, nefis de çok
yorulacaktır. Her gün oruç tutan, oruç tutmamıştır. Her aydan "üç gün oruç
tutmak, senenin tamâmını oruç tutmaktır" buyurdu.
Ben:'
— Ben bundan daha çoğuna takat getiririm,
dedim.
Peygamber:
— "Öyle ise Dâvûd aleyhi's-selâmm orucu
gibi oruç tut. O bir gün oruç tutar, bir gün oruç tutmaz idi ve düşmanla
kavuştuğu zaman da kaçmaz idi" buyurdu.
88-.......Ebû
Kılâbe şöyle dedi: Bana Ebu'l-Melîh haber verip şöyle dedi: Ben baban ile
beraber Abdullah ibn Amr'ın yanına girdim. Abdullah bize şöyle tahdîs etti:
Benim oruç tutuşum Rasûlul-lah'a zikrolunmuş. Rasûlullah bunu duyunca benim
yanıma girdi. Ben hemen kendisi için lîf dolu deriden bir yastık koydum.
Rasûlullah yer üzerine oturdu. O yastık benimle O'nun arasında kaldı. Akabinde
bana:
— "Sana her aydan üç gün oruç tutmak
yetmiyor mu?"'buyurdu. Ben:
— (Yetmez) yâ Rasûlallah! dedim. Rasûlullah:
— "(Her aydan) beş gün tut" buyurdu. Ben:
— (Her aydan beş gün de yetmez) yâ Rasûlallah!
dedim.
— "(Her aydan) yedi gün tut!"
buyurdu. Ben:
— (Her aydan yedi gün
oruç bana yetmez) yâ Rasûlallah! dedim.
— "(Her aydan) dokuz gün tut"
buyurdu. Ben:
— Yâ Rasûlallah (bu da yetmez)! dedim.
— "(Her aydan) onbir gün oruç tut"
buyurdu. Sonra Peygamber (S):
— "Dâvûd Peygamber'in orucunun üstünde
oruç yoktur. O, senenin yarısını oruç tutmaktır. Bir gün oruç tut, bir gün
iftar et" buyurdu [180].
89.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Kalbi dostum (Rasûlullah) bana üç şey vasıyyet
etti: Her aydan üç gün oruç tutmak, (her gün) iki rek'at duhâ namazı kılmak,
uyumadan önce vitr namazı kılmak [182].
90-.......Enes
ibn Mâlik(R)'ten (şöyle demiştir):
Peygamber (S) -annem-
Ümmü Süleym'in yanına girdi. Annem de O'na hurma ve yağ getirip ikram etti.
Peygamber:
— "Yağınızı tulumuna, hurmanızı da kendi
kabı içine geri koyunuz. Çünkü ben oruçluyum" buyurdu.
Sonra evin
kenarlarından bir tarafına doğru kalktı, durup farz olmayarak (iki rek'at
nafile) namaz kıldı. (Peygamber ile biz de kıldık.) Peygamber Ümmü Süleym'e ve
evinin halkına dua etti. Ümmü Süleym:
— Yâ Rasûlallah! Benim
bir hâssacığım var (ona da duâ ediver), dedi.
Rasûlullah:
— "Hâssacık nedir?" diye sordu.
Ümmü Süleym:
— Hizmetçin Enes'tir, dedi.
Enes dedi ki: Bunun
üzerine Rasûlullah âhiretin ve dünyânın hiçbir hayrını bırakmayarak bana duâ
etti:
"Allâhumme'nukhu
mâlen ve veleden ve bârik lehu (= Yâ Allah! Enes'i çok mal ve çok evlâd ile
rızıklandır ve kendisi için bu rızkı bereketli kıl)" dedi. İşte bu duâ
bereketliyle ben malca Ensâr'ın en zenginlerindenim.
H yine Enes şöyle
dedi: Kızım Umeyye bana söyledi ki Haccâc'-m Basra'ya geldiği (hicri 75
târihine) kadar sulbî evlâdımdan yüzyir-mi bu kadar kişi gömülmüştür [184].
91- Bize
İbnu Ebî Meryem tahdîs edip şöyle dedi: Bize Yahya (ibn Eyyûb el-Gâfıkî
el-Mısrî) haber verip şöyle dedi: Bana Humeyd et-Tavî! tahdîs etti ki, kendisi
Enes'ten; o da Peygamber(S)'den işitmiştir [185].
92-.......İmrân
ibnu Husayn(R)'dan: Peygamber (S) İmrân'a sordu, yâhud da başka bir kimseye
sordu da İmrân işitiyordu. Peygamber:
— "Yâ Ebâ Fulânin! Bu ayın son günlerinde
oruç tuttun mu?" diye sordu.
-Hadîsin râvîlerinden
Ebu'n-Nu'mân: Ramazânı kasdediyor dediğini sanıyorum demiştir.-
O adam:
— Hayır, yâ Rasûlallah! diye cevâb verdi.
Rasûlullah:
— "(Ramazândan
çıkıp) iftar ettiğinde iki gün oruç tut'* buyurdu. Hadîsin sonuncu râvîsi olan
es-Salt ibn Muhammed: "O ramazânı kasdediyor zannediyorum" fıkrasını
söylemedi.
Ebu Abdillah el-Buhârî
dedi ki: Sabit, Mutarnf tan; o da İmrân ibn Husayn'dan; o da Peygamber'den olan
rivayetinde "Min sereri şa'bâne = Şa'bânın sonundan" (bedel) dedi [186].
İnsan sırf cumua günü
oruçlu olarak sabaha girdiği zaman orucunu bozması lâzım gelir [187].
93-.......
Muhamtned ibn Abbâd şöyle demiştir: Ben Câbir'e:
Peygamber (S) cumua
günü orucundan nehyetti mi? diye sordum. Câ-bir: Evet nehyetti, dedi.
Ebû Âsım'dan başka
râvîler "Yalnız cumua günü oruç tutmaktan" fıkrasını ziyâde ettiler.
94-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'den işittim: "Sizden herhangi
biriniz cumuadan bir gün evvel yâhud bir gün sonra da oruç tutmadıkça sakın
yalnız cumua günü oruç tutmasın!" buyuruyordu.
bu bir adak orucu idi.
Ebû Hureyre hadîsinin son fıkrasında ise ramazân orucunu şa'bândanbu nevi'
oruçlar tutarak karşılamakta bir mahzur olmadığı görülmüştü.
95-.......Ebü
Eyyûb el-Ensârî'den; o da Peygamber'in zevcesi Cuveyriye bintu'l-Hâris
el-Musta'lıkıyye(R)'den:
Bir cumua günü
Cuveyriye orüçlu.iken Peygamber (S) onun yanına girdi de:
— "Dünkü gün oruç tuttun mu?" diye
sordu. Cuveyriye:
— Hayır tutmadım, dedi. Rasûlullah:
— "Yarın oruç tutmak istiyor musun?"
dedi. Cuveyriye:
— Hayır, tutmayacağım, deyince Rasûlullah:
— "Öyleyse orucunu boz" buyurmuştur [188].
Râvî Hammâd
ibnu'1-Ca'd, Katâde'den işittiğini söyledi. Katâ-de şöyle demiştir: Bana Ebû
Eyyûb tahdîs etti ki, kendisine de Cuveyriye; Peygamber ona emretmiş, o da
orucunu bozmuş olduğunu tahdîs etmiştir [189].
96-.......
Alkame şöyle demiştir: Ben Âişe(R)'ye:
— Rasûlullah (S)
günlerden bâzılarını herhangi birşeye tahsis eder miydi? diye sordum.
Âişe:
— Hayır, tahsis
etmezdi. Onun ameli ve ibâdeti (bahar yağmuru gibi) aralıksız ve devamlı idi.
Rasûlallah'm edasına takat getirdiği hayır ve ibâdete hanginiz takat yetiştirir
ki? diye cevâb verdi [190].
97-.......Ümmü'1-Fadl
bintu'l-Hâris(R)'ten (şöyle demiştir): Bir takım insanlar Arafat'ta arefe günü
Ümmü'l-FadFin yanında Pey-gamber(S)'in oruçlu olup olmadığı hususunda şübhe ve
ihtilâf ettiler. Bâzısı Peygamber oruçludur dedi, bâzısı da oruçlu değildir
dediler. Bunun üzerine Ümmü'1-Fadl, Peygamber'e bir kadeh süt yolladı. Peygamber
de devesi üzerinde vakfe yapmakta iken o sütü içti [191].
98-....... Mü'minlerin annesi Meymûne bintu'l-Hâris
el-Hilâliyye(R)'den:
Arefe günü Arafat'ta
insanlar Peygamber'in orucu hususunda şübheye düştüler. Peygamber vakfe yerinde
vakfe yaparken Meymûne O'na bir kab süt yolladı da insanlar bakıp dururlarken
Peygamber o sütü içti [192].
99-.......İbnu
Ezher oğlunun himayesinde bulunan Ebû Ubeyd şöyle dedi; Ben Umer
ibnu'l-Hattâb'ın beraberinde bayram(namâ-zın)da hâzır bulundum. Umer hutbede:
İşte bu iki bayram günleri; Rasûlullah (S) bu bayram günlerinde oruç tutmaktan
nehyetti: Biri oruçtan çıktığınız ramazân bayramınızın günü oruç tutmanızdan
nehyetti, diğer gün ise; onda kurbânlarınızdan yersiniz [193]
100-......
Ebû Saîd (R) şöyle dedi: Peygamber (S) iftar bayra-nı günü ile kurbân bayramı
günü oruç tutmaktan; elleri, ayakları sım-ıkı bağlayacak ve hareketten
alıkoyacak biçimde elbiseye bürünmek-en; insanın bir tek bez içinde üyeleri
üzerine oturup bacaklarını dikip, ) hey'et üzere sarınmaktan ve bir de sabah ve
ikindi namazlarından tonra namaz kılmaktan nehyetti [194].
101-.......Ebû
Hureyre (R): İki oruçtan ve iki ahş-verişten nehyolundu: Oruçtan çıkma ve
kurbân kesme günleri orucundan, mulâ-bese ve munâbeze (el değdirme ve birbiri
üzerine atma) suretiyle pazarlık ve alış-verişten, demiştir [195].
102-.......Ziyâd
ibn Cubeyr şöyle dedi: Bir adam İbn Umer'e geldi de bir zâtın bir gün oruç
tutmayı adadığını söyledi ve zannediyorum ki o pazartesi gününü söyledi. Ve bu
adanan pazartesi günü de bir bayram gününe tesadüf etti, dedi. Bunun üzerine
İbn Umer (R): Allah adağın yerine getirilmesini emretti; Peygamber (S) de bu
bayram gününde oruç tutmaktan nehyetti, dedi [196].
103-.......Bize
Haccâc ibnu Minhâl tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şu'be tahdîs edip şöyle dedi:
Bize Abdulmelik ibn Umeyr tahdîs edip şöyle dedi: Ben Kazaa ibn Yahya'dan
işittim. Bu Kazaa şöyle dedi: Ben Ebû Saîd el-Hudrî'den işittim. O,
Peygamber'in beraberinde oniki gazveye iştirak etmiş idi. Ebû Saîd: Ben
Peygamber'den dört şey işittim, dedi ki, bu dört şey beni hayrete düşürüp
sevindirmiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Beraberinde eşi veya mahrem
sahibi bulunmadıkça bir kadın iki günlük mesafeye yolculuk etmez. Ramazân
bayramının ilk günü ile kurbân bayramının dört gününden ibaret olan ramazân ve
kurbân bayramı günlerinde oruç tutulmaz. Sabah namazından sonra güneş doğup
yükselinceye kadar; ve ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar namaz
kılınmaz. Namaz kılmak için şu üç mescidden başka hiçbir mescide semerler bağlanmaz,
yânı sefer edilmez: Mescidu'l-Harâm, Mescidu'l-Aksâ ve benim şu mescidim" [197].
104-.......Ebû
Âbdillah el-Buhârî şöyle dedi: Ve bana Muhammed ibnu'l-Müsennâ şöyle dedi: Bize
Yahya (ibn Saîd el-Kattân), Hi-şâm'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Bana
babam Urvetu'bnu'z-* Zubeyr haber verip şöyle dedi: Âişe (R), Minâ günlerinde
oruç tutar idi, babası Ebû Bekr de bu Minâ günleri oruç tutardı [199].
105-.......
Muhammed ibn Müslim ibn Şihâb ez-Zuhrî, Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da Âişe'den;
ve yine ez-Zuhrî, Sâlim'den; o da babası Ibnu Umer'den rivayet etti ki, Âişe ve
İbnu Umer (R) her ikisi de: Ka'be'ye hediye edecek kurbân bulamayan hacılardan
başkaları için teşrik günlerinde oruç tutmağa ruhsat verilmedi, demişlerdir [200].
106- Bize
Abdullah ibn Yûsuf tahdîs edip şöyle dedi: Bize İmâm Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da
Abdullah ibn Umer'in oğlu Sâlim'den; o da babası İbn Umer'den haber verdi. İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Üç gündeki oruç hacca kadar umre ile temettü' edip de
arefe gününe ulaşan kimseler içindir. Eğer böylesi bir kurbân bulamaz ve arefe
günü girinceye kadar oruç tutmamış ise, Minâ günlerinde oruç tutar [201].
İmâm Mâlik, İbn
Şihâb'dan; o da Urve'den; o da Âişe'den bu İbn Umer hadîsi gibi rivayet etti.
İbrâhîm ibn Sa'd, bu
hadîsi İbn Şihâb'dan rivayet etmekte İmâm Mâlik'e mutâbaat etmiştir [202].
107- Bize
EbûÂsim,Umer ibnu Muhammed'den; o da Sâlim'-den; o da babası İbn Umer'den
tahdîs etti. İbn Umer (R): Peygamber (S): "Âşûrâ günü, insan isterse oruç
tutar" buyurdu demiştir [204].
108-.......ez-Zuhrî
şöyle dedi: Bana Urveibnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Âişe (R) şöyle demiştir:
Rasûlullah (S) âşûrâ günü orucunun tutulmasını emretmiş idi. Ramazân orucu
farz kılınınca isteyen âşûrâ orucunu tuttu, isteyen tutmadı.
109-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Câhiliyet devrinde Kureyş âşûrâ günü oruç tutar idi.
(Hicretten evvel) Rasûlullah da âşûrâ orucu tutardı. Medine'ye geldiği zaman da
(mu'tâdı üzere) bu orucu tuttu ve sahâbîlerine de bu orucu tutmalarını emretti.
(İkinci sene) ramazân orucu farz kılınınca âşûrâ günü orucunu terketti. Artık
isteyen bu orucu tuttu, dileyen de onu terketti.
110-.......Humeyd
ibnu Abdirrahmân, Ebû Sufyân'ın.oğlu Muâviye'den işitti ki, Muâviye (R) hacc
ettiği (44. hicret) yılında âşûrâ günü Peygamberin minberi üzerinde yaptığı
hutbede şöyle diyordu: Ey Medine ahâlîsi! Âlimleriniz nerede? (Biliniz ki) ben
Rasûlullah(S)'tan şöyle buyururken işittim: "Bu gün âşûrâ günüdür., Âşûrâ
günü oruç tutmak sizlere farz kılınmamıştır. Hâlbuki ben oruçluyum. Dileyen
oruç tutsun; dileyen de iftar etsin" [205].
111-.......İbnu
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Medine'ye geldiğinde Yahûdîler'in
âşûrâ günü oruç tuttuklarını gördü de:
— "Bu ne orucudur? diye sordu. Yahudiler:
— Bu gün iyi bir
gündür. Bu gün Allah'ın İsrâîl oğulları'nı düşmanlarından kurtardığı bir
gündür. Mûsâ Peygamber (bu ilâhî lûtfa şükr olarak) bu gün oruç tutmuştur,
dediler.
Rasûlullah:
— "Biz Musa'ya sizden daha ziyâde
haklıyızdır" buyurdu da (Mekke'deki gibi) o günü oruç tuttu, ve
sahâbîlerine bu orucu tutmalarını emreyledi [206].
112-.......
Ebû Mûsâ (el-Eş'ârî-R) şöyle demiştir: Yahudiler bu âşûrâ gününü bir bayram
saymakta idiler. Peygamber (S) sahâbîlerine: "Bu gün sizler de oruç
tutunuz!" buyurdu.
113-.......
İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'i başkası üzerine üstün tuttuğu
bir günde oruç tutmaya samîmi kasd ve azmeder görmedim; ancak şu âşûrâ günü ve
bir de şu ramazân ayı müstesna [207].
114-.......Selemetu'bnu'1-Ekva'
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Eşlem kabilesinden (Hind ibnu Esma isminde)
bir adama, insanlar içinde şunu i'lân et diye emretti: "Her kim yemek
yediyse günün geri kalanında yemekten kendini tutsun! Yememiş olan kimse ise
oruç tutsun. Çünkü bu gün âşûrâ günüdür" [208].
[1] Buhârî nüshalarının çoğunda böyle
"Kitâbu's-Savm" şeklinde; en-Nesefî rivayetinde ise
"Kitabu's-Siyâm" şeklindedir.
es-Savm ve es-Siyâm,
ikisi de bir ma'nâyadır ki, oruç tutmak demektir. Bu kelime lugatta
yemekten,,içmekten, söylemekten, yürümekten, cinsî yaklaşmaktan kendini
tutmaktır. Müellifin el-Basâir'dc beyânına göre, savm, fiilden imsak ve sükûn
ma'nâsına konulmuştur. Şeriat Örfünde beyaz iplik siyah iplikten ayrılacak
vakitten gün'batanına kadar ibâdet niyetiyle yemek, içmek ve cinsî münâsebetten
kendini tutmakta kullanıldı (Kaamûs Ter.).
[2] Bu âyet, ramazân orucunun hem bu ümmete, hem de eski
ümmetlere farz yazılmış olduğunu, binâenaleyh öteden beri tatbîk edilegelen
ilâhî bir kaanûn olduğunu göstermektedir. Oruca beşeriyetin terbiye ve tehzîb
noktasından büyük bir ihtiyâcı ve tatbîkında hesâbsız fâideleri vardır: Çok
emredici nefis bu mücâdele ile tehzîb olunur; fenalığa olan hırslan bununla
teskin edilir. Oruç hayâtın lezzetini ve irâdenin kıymetini artıran en güzel
bir haslettir. Oruç şehveti kırar, nef sânî hevesleri mağlûb eder; azgınlıktan,
çirkin fiillerden men* eder; hadîs dünyevî lezzetleri, mevki' ve üstünlük
da'vâlarını hor kılar; hayâtın lezzetini artırır, kalbin Allah tarafına
meylini artırır; ona melekî bir zevk ve safa bahşeyler. İnsanları her defde
sokan şehvetlerin esâsı, karın ve fere şehvetidir. İnsanın insanlığı da bunlara
hâkim olmasındadır. Oruç iseilk evvel bu ikisini kırar, ta'tîl eder. Onların
zorlamalarım ıztırârdan ihtiyara tahvil eder... (Hakk Dîni, I, 624-627).
[3] Hadîsin bâb başlığına delâleti "Allah benim
üzerime oruç tutmaktan neyi farz kıldı, bana haber ver, dedi. Resûlullah:
Ramazân ayım farz kıldı... buyurdu" kavlidir.
Bu hadîs îmân Kitâbı'nda
da sened ve metin farkıyla geçmişti. Hadîs ramazân ayından başka farz oruç
olmadığına açıkça delâlet etmektedir. Binâenaleyh ramazân ayı orucu Kitâb ve
sünnet delilleriyle sabit olmuştur. Peygamber devrinden beri devam edip gelen
ve kıyamete kadar devam edip gidecek olan bu oruç ibâdeti, en kuvvetli bir
icniâ deliline de dayanmış bulunmaktadır.
[4] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ramazân orucu farz
kılınınca" sözündedir.
[5] Başlığa uygunluğu "Nihayet ramazân orucu farz
kılındı" sözündedir
[6] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır: "Oruç bir
kalkandır" cümlesi çok beliğdir. Bununla orucun oruçluya melekî bir
haslet bahşettiği ve ona böylece ihtiras kapılarını kapayıp, şerr ve ma'siyet
yüzü göstermediği bildirilmiştir. Yemek içmek gibi beşerî hallerden uzaklaşıp,
bir zaman için melekî sıfatlar kazanan oruçluyu doğrudan doğruya Allah'ın
mükâfatlandırması, mükâfatın kemmiyet ve keyfiyetinin ta'yîrı edilemiyecek
derecede yüksekliğini ifâde eder.
Hadîsin son kısm'ı,
kudsî hadîstir. Yânî ma'nâ yâhud ma'nâ ve lâfız Allah'tan, ifâde
Peygamber'dendir.
Güzel amelin on katı ile
mükâfatlandıracağı Kur'ân'la da sabittir: "Kim bir iyilikle, güzellikle
gelirse, işte ona bunun on katı var. Kim de bir kötülükle gelirse bu, o
mikdârdan başkasıyle cezalanmaz. Onlar (yânî iyilik edenler ds, fenalık
yapanlar da) haksızlığa uğratılmazlar"(el-En'âm:16).
[7] Çünkü sağlam kapı bir daha kilidlenebilir. Kırık kapı
ise yerinde duramaz ki kilid vurulabilsin. Kapının kırılması Usmân'ın
şehâdetidir. Bu fitne Usmâri'ın şehîd edilmesiyle başlayıp, Muhammed Ümmeti'nin
birbirine girmesine sebeb olan büyük fitnedir ki, o günden bugüne kadar
sönmemiştir.
[8] Başlığa uygunluğu "Namaz kılmak ve oruç tutmak
günâhlara keffâret olur" sözündedir. Bu hadîs MevâkîtuVSalât Kitâbı'mn
"Namaz keffârettir" babında da geçmişti. İnşâallah Alâmâtu'n-Nübüvve
ile el-Fiten kitâblarında da gelecektir
[9] Hadîsin başlığa dehiliği meydandadır. er-Reyyân, İçip
kanmak ma'nâsına olan1 er-Reyy masdarından türemiş, suya kanmış ma'nâsına bir
isimdir. Oruç tutanların cennete girmelerine mahsûs olan bir cennet kapısıdır.
[10] Hadîsin başlığa uygunluğu "Oruç tutanlardan olan
kimse de er-Reyyân kapısından çağrılır" sözündedir.
Herhangi bir hayrı ve
ibâdeti diğer dînî vazîfelerden daha fazla ve daha şuurlu yapan mü'min, o hayır
ve ibâdetle ihtisas ve İmtiyaz kazanarak, kıyamet gününde cennetlikler cennete
girerken, o İbâdete mahsûs olan ve onunla anılan cennet kapısından gireceği bu
hadîste bildirilmiştir. Oruçluların kapısı da er-Reyyân'dır. Çift sadaka
ta'bîri, diğer rivayet tariklerinde kendi malından iki sığır, iki koyun, iki
dirhem olarak tasrîh edilmiştir.
| Peygamber'in Ebû Bekr
hakkındaki temennisi, onun yüksek derecesini ve amelî vazîfelere tam bağlılığım
ifâde eder. Onun için Buhârî bu hadîsi "Ebû Bekr'in faziletleri
bâbı"nda da getirmiştir.
[11] Bâb başlığındaki her iki söylenişin doğruluğuna delîl
olmak üzere ilâve edilen Peygamber'in sözleri, bundan sonra gelecek olan merfû'
hadîslerden birer parçadır.
[12] Bu hadîste "Ay" sözü olmaksızın, sâdece
"Ramazân geldiği zaman... '* denilmiş ve başlıktaki ilk söyleyişin
doğruluğuna delîl olmuştur.
[13] Burada da "Ramazân ayı" şeklindeki izâfetli
söylenişin doğruluğunun delili verilmiştir.
[14] Buhârî bu ikinci ta'lîk ile Ukayl ve Yûnus'ım,
Rasûlullah'ın zamîri olan şeyi izhâr ettiğini rivayet etmiş olduklarını
bildirmek istemiştir
[15] Bu, Buhârî'nin Kitâbu'l-Buyû'un evvellerinde mevsûlen
rivayet ettiği hadîsin bir parçasıdır. Buharı bu parçayı burada, amellerde
aslolanın niyet olduğunu ten-bîh etmek için zikretmiştir. Bununla başlıktaki
niyet kelimesi arasındaki uygunluk ciheti de işte budur.
[16] Başlık hadîsin bir parçası olduğu^cin, aralarındaki
uygunluk meydandadır. Bu hadîs, îmân Kitâbı'nda da iki başlık altında geçmişti.
[17] Bu hadîs, sened ve metinde bâzı değişiklik ile Vahy Kitâbı'nda
da geçmişti.
[18] Buhârî, hadîsteki ile yetindiği için cevâbı ayrıca
zikretmem iştir.
[19] Başlık hadîsin bir, parçası olduğu için aradaki
uygunluk meydandadır. Bu hadîste oruçlunun yalan ve gıybet gibi kötü
fiillerden sakındırılması, bunlar esasen yasak iken oruçlu için bunların daha
ziyâde fena olduğunu ve orucun kemâli, ancak bunlardan sakınıldığında hâsıl
olacağını tenbîh içindir. Binâenaleyh yalan ve gıybet, âlimlerin cumhuruna göre
orucu bozmaz ise de, oruçtan istenen kemâl ve fazîlet hâsıl olmaz.
Sufyânes-Sevrî gıybet; Mücâhid ise gıybet ve yalan orucu bozar demiştir
[20] Hadîsin başlığa delîlliği "Bir kimse ona söver
yâhud onunla döğüşürse, derhâl: Ben oruçlu bir kimseyim, desin"
sözündedir. Bu hadîs biraz farklı bir metinle beş bâb evvel de geçmişti.
[21] Başlık ve hadîsin iyi anlaşılması için bâzı
kelimelerin ma'nâlanm verelim:
el-Azb: Ehli, yânî
zevcesi olmayan kişiye denir ki ergen ta'bîr olunur sultanlıktır. Cem'i A 'zâb
gelir. Müennesinde Azbe denir... ve Azîb
de İsmi faildir. Mısbâh'm beyânına göre ismi faili Âzib'dir..
el-Vzbe, cur'a
vezninde; Ve'l-Uzûbe, İki dammeile isimlerdir, ergenlik hâ-letine denir. Ve
Uzûbe masdar olur ergen ma'nâsına, birinci bâbdan. ei-Taazzub, ergen durmak
ma'nâsmadır. Nikâhı terkettiği zaman Taazzube'r-Raculu denir.
el-Uzûb, gurûb vezninde
gâib ve yok olmak ve gitmek ma'nâsmadır ve ikinci bâbdandır...
el-Bev'u: Bir nesneye
rucû edip varmak, bir kavle göre şâir eşyadan bi'I-külliye kesilip ol nesneye
mütehassıs olmak. Müellif Basâir'de dedi ki, Bevâ' maddesi asıl bir mekânın
cüz'lerinîn müsavatı, yânî her yeri düz ve beraber olmak ma'nâsına
konulmuştur.'.. Diğer ma'nâlar bilcümle ona râci'dir. Meselâ bir şeye rucû' ve
inkıta' gûyâ ki ona muvafık mekân bulmakla ona râci' ve muntaki' olmuş olur...
Kufu' adîl ikrar ve i'tirâf ma'nâlannda dahi tesâvî (beraberlik) haleti
der-kârdır...
el-îbâetu: Bir nesneyi
başka şeye irca' eylemek, ve kaatili kısâsen kati eylemekle kanı maktulün
kanma beraber tutulmak, ve konağa kondurmak, konağa konup yerleşmek.
el-Bâetu ve'l-Bâu, nikâh
ma'nâsmadır ki tezevvüc ve cima'dan eamdır. Ve bu istirahat ve itmi'nân olan
menzil ma'nâsmdan alınmıştır. Ve Böe konağa denir menzil ma'nâsına.
et-Tebvî', tef'îl
vezninde nikâh eylemek, yânî cima' yâhud tezevvüc eylemek ma'nâsmadır... Ve
bir kimseyi konağa kondurmak, ve konağa konup yerleşmek...
el-Bîe, bâ'nın kesri ve
medd ile İbâe'dtn isimdir; yurda ya konağa konmak haletine denir, ve yurda ve
konağa Bîe ıtlak olunur.
et-Tebevvu', yurda've
konağa konup yerleşmek.
el-Bevâ, bâ'nın
fethiyle beraberlik, sevâ' ma'nâsmadır.
el-Vec', el İle, ya
hançer ve bıçak ile urmak ma'nâsmadır, ikinci bâbdandır. Ve cima' eylemek
ma'nâsmadır.
Viçâ, kitâb vezninde,
koçun, ya tekenin hayalarını çıkarmayıp belki hayalarının damarlarını iki taş
arasında doğup inemek ma'nâsmadır ki, bu surette hayaları salim kalır. Bir
kavle göre hayaları hurdahaş edinceye kadar döğmek-tir, tâ ki sünüp inmiş
hükmünde olsun. Mezkûr vech üzece döğmeyip yumurtalar çıkarılır ise(U^ )denir,
ve ale'1-aks Vicâ' denir.
et-fycâ': Bir kimseyi
baştan savıp bertaraf eylemek (Kaamûs Tercemesi)-,
[22] Bu başlık ayniyle Müslim'in rivayet ettiği hadîsin
lâfzıdır. Bu babın hadîsleri içinde başlığın aynı olan hadîs, ancak budur.
Diğerleri mâ'nâca buna yaklaşırlar.
[23] Bu haberi Dört Sünen sâhibleri rivayet etmiştir. Bunu
sahâbî kendi re'yinden söyleyemiyeceği için, bu lâfzan mevkuf, hükmen
merfû'dur. Bunun başlığa uygunluğu şu cihettendir: Bunun ma'nâsının gereği,
şekk gününde oruç olmamasıdır. Çünkü Peygamber oruç tutmayı ramazân hilâlinin
görülmesine ta'lîk etmiştir. Binâenaleyh şa'bâmn sonu olan günde, onun
şa'bândan mı, yoksa ramazândan mı olduğu hususunda şekk edildiği zaman oruç
tutulmaz.
Şekk günü, halkın
hilâlin görülmesini konuştuğu fakat görülmenin sabit olmadığı gündür.
[24] Hadîsin başlığa uygunluğu, başlığın lâfzının ma'nâsı
bu hadîsin ma'nâsına dönmekte olması cihetinden ve ikisinin hâsılı musâvî
olmasındandır. Bu, "Ramazan mı yoksa ramazan ayı mı denilir bâbı"nda
da geçmişti (Aynî).
[25] Bu hadîs, bundan evve! geçen hadîsteki "Hilâli
takdir ediniz" kavlini tefsir ve beyân edicidir. Ve bu hadîs ile tefsir
edilmesi en lâyık ve (doğruya) en yakın olan tefsirdir (Kastallânî).
[26] Hadîsin başlığa uygunluğu şu cihetledir: Başlığın
ma'nâsı orucun ancak hilâlin görülmesiyle vâcib olacağına delâlet eder. Hilâl
de bazan yirmidokuz gün olur. İşte hadîs bunu beyân ediyor (Aynî).
Peygamber on parmağını
açarak iki defa işaret etmiş; bu, yirmi eder. Üçüncü defasmdaki işaretinde bir
baş parmağı yummuş; bu da dokuz eder-; toplamı yirmidokuz olur. Hâsılı i'tibâr
hilâl iledir. Ay bazen otuz olur, bazen yirmidokuz olur. Ve bazen de
görülmeyebilir. Bu takdirde sayının otuza tamamlanması vâcib olur. Ay, arka
arkaya iki veya üç defa yirmidokuz olabilir. Dört aydan daha fazla da
yirmidokuz olması vâki' olmaz (Kastallânî)
[27] Li-ru'yetihî" kelimesindeki lâm tevkît İçindir;
yânı vakit ma'nâsınadir. Bu lâm= Güneşin Jjıeva\ vakûnâe)kayması ânından gecenin
kararmasına kadar güzelce namaz Arı/..." (el-İsrâ': 78) âyetindeki lâm'ın
benzeridir. İbn Mâlik ile İbn Hİşâm bu lâm " -^ = Ba'de = Sonra"
ma'nâsınadır,
demişlerdir. Buna göre
ma'nâ: Güneşin zevalinden sonra" ve "Hilâlin görül-* meşinden
sonra" demek olur.
Bu kelimenin sonundaki
zamir de hilâle âiddir. Her ne kadar bu zamîr için bir ismin zikri geçmemiş ise
de, siyak buna delâlet ettiği için, zamirin hilâle delâlet edeceği bellidir.
Bu hadîste, İbn Umer
hadîsinde otuza tamamlanması emrolunanın şa'bân ayından olduğu da açıkça
bildirilmiştir (Kastallânî).
[28] îylâ, lügatte mutlak yekmîn ma'nâsmadir. Fakîhler
örfünde ise husûsî bir yemindir ki, kocanın cinsî muamelede bulunmamak üzere
karısından çekinmeye yemîn etmesidir. Bu çekinme dört aydan fazla veya noksan
olmamak üzere bir bir vakitle mukayyed bulunur. Bu fıkhî iylâ,".. £* *~jî
[£'} ^~i & öj>% ^AU ~ Kadınlarına yaklaşmamaya yemîn edenler için dört
ay beklemek vardır" (et-Bakara: 226) âyeti mucibince dört ay çekinmektir.
Peygamber'in bu hadîste
bildirilen iylâsı ise bir şer'î İylâ değil, sâdece bir yemîn idi. Nitekim İbn
Abbâs "İylâ haddi olan dört aya ulaşmayarak, kişinin bir, iki, üç ay eşine
yaklaşmaktan çekinmek hususundaki yemini, iylâ değildir" demiştir (İbn Ebî
Şeybe, Musanna/). Bu menfî hüküm Atâ, Tâvûs, Saîd ibn Cu-beyr ve Şa'bî'den de
nakledilmiştir.,Şafiî ile Ahmed dört ayı geçmelidir demişlerdir...
Rasûlullah'ın bu çekinme
'yemininin iylâ olmadığını Müslim Sahîh'mde, dşe'den gelen şu hadîs de te'yîd
etmektedir: "Rasûlullah kadınlarının odaları-ıa bir ay girmemeye yemîn
etti".
Şer'î.ma'nâdaki iylânm
hükmü, iylâ eden kimse, iylâ müddeti içinde karısına yaklaşırsa yeminini bozmuş
olacağından, yemîn keffâretinin gerekmesidir. Yemininde sebat edip zevcesi ile
dört ay zarfında cinsî münâsebette bulunmazsa bir talâk vâkVölur.. Birçok fer'î
mes'eleleri cami' olan iylâ'nın tafsilâtı fıkıh kitâblarından ra'kîb
edilmelidir.
[29] Bu Enes hadîsinin başlığa uygunluğu da açıktır. Enes
hadîsi, Ümmü Seleme hadîsini hem takviye, hem de biraz daha tafsil etmektedir,
[30] Bu İshâk, İshâk ibn Râhûye veya İshâk ibn Suveyd ibn
Hubeyre el-Ada'vî olmak muhtemildir. îshâk ibn Suveyd, bâb hadîsinin tarîklerinden
birinin de râ-vîsidir. İshâk'ın bu sözü aynı zamanda bâb hadîsinin bir
tefsiridir.
[31] Bu Muhammed, Muhammed ibn Şîrîn veya bizzat müellif
Muhammed ibn îs-mâîl olmak muhtemildir.
Bu ihtimâlden dolayıdır ki, biz de bu Muhammed'i künyesiz olarak yazdık.
[32] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır.
İki bayram ayının hiç
noksan olmaması keyfiyeti, âlimler tarafından çeşitli vecihlerle tevcih
edilmiştir. Meselâ bâzısı: Bu iki ay, kendilerinde eksiklik olduğu hâlde bir
sene içinde birleşmezler, demiştir. Tahâvî de şöyle demiştir: Hadîsin medlulü
umûmî değildir. Yânî her sene bu iki ay otuzar gün olur denilmek
istenilmemiştir. Çünkü müteaddid senelerde yirmidokuz olduklarına tesadüf
ettik. Belki hadîsin ma'nâsı iki bayram ayı olan ramazân İle zu'1-hicce yirmidokuz
gün olsalar bile noksan değildir, kâmillerdir. Bunun birisinde oruç tutulur,
öbürüsünde hacc edilir. Ve her iki ibâdet, hükümler cihetiyle tam ve kâmildir,
nakıs değildir, demektir. Şârih Kirmanı de Tahâvî'nin bu tevcihini şöyle
açıklamıştır: "Havanın kapalı olması cihetiyle ramazânın sayısı eksilse,
Arafat'ta vukufun zamanı olan Arefe günü bir gün evvel veya sonra değişse bile
oruçlunun ve hacının ecri eksilmez." Bu kavil Atâ'dan, Hasen Basri'den,
Nâfi'den ve Ebû Ha-nîfe'den de nakledilmiştir.
[33] Buhârî bu hadîsi çok kısa rivayet etmiştir. Müslim'in
rivayeti daha tafsîllidir: Rasûlullah (S) bir kerre iki elinin on parmağını
açarak: "Bir ay şöyledir, şöyledir" buyurdu ve üçüncüsünde bir baş
parmağını yumarak: "Şöyledir" buyurdu. Sonra: "Bâzı ay da şöyle,
şöyle, şöyledir" buyurdu ve on parmağını üç defa açıp kapayarak bâzı ayın
otuz olduğunu işaret etti.
Bu hadîste kamerî
ayların bazen yirmidokuz, bazen otuz olduğu bildirilmiştir. Bundan evvelki üç
hadîsle beraber bu dört hadîs hey'et yânî astronomi ilmiyle alâkalıdır.
Peygamber İslâm ümmetinin her ferdi için kamerin matla'la-fına âid hesâblan
inceden inceye araştırmaya gerek olmayıp, bâzı ayların yirmi-dokuz, bâzı
ayların otuz olduğunu bilmek kâfi olduğunu bildirmiş ve hilâli görmekle oruç
tutulup bayram edilmesini, hava kapalı olunca da ayın otuza doldurulmasını
Öğretmekle riyâzîve astronomik hesâblar külfetinden ümmeti âzâ-de kılmıştır.
İslâm Dînî
ibâdetlerimizi en basit ve en açık alâmetlere bağlamıştır. Bunun için Peygamber
kamerî ayı İle ta'rîf ederken halkın en İbtidâdî kısmının seviyesine inerek,
sağırların, dilsizlerin, Arabça bilmeyen yabancıların bile anlayabilmeleri
için eliyle, parmaklanyle işaret buyurmuştur (İbn Battal ve diğerleri). ' Arab
kavmi ümmî bir topluluktu (el-Cumua:2). Okur yazar, riyâzî bilgi sahibi
kimseler Saadet Asn'nda az idi. Bunun için oruç, hacc gibi vakitleri, ka-tner
hilâliyle ta'yîn buyurulan ibâdetlerde hilâli görmekle ve otuza tamamlamakla
vakit ta'yînine müsâade buyurulması, ümmet üzerinden büyük güçlüğün kaldırılmasıdır
ve büyük bir kolaylaştırmadır.
Fakat Saadet Asrı'ndan
bir müddet geçtikten sonra ve bilhassa Abbâsîler'-den Hârûn ve Me'mûn
devirlerinde İslâmî ilimlerin her dalında olduğu gibi beşerî ilimlerde ve
hey'et ilminde en yüksek derecelere ulaşıldığı herkesçe bilinen ve kabul edilen
bir hakikattir...
Zaman geçtikçe ve
kamerin ve diğer yıldızların medar ve menzilleri hakkındaki bilgiler
yayıldıkça muvakkıtların hesâblan, namaz vakitlerinde amel düstûru olmağa
başlamıştır... (Tecrîd Ter., VI, 309-313).
[34] Kişinin i'tiyâd edindiği orucu, Dâvûd orucu yâhud
.haftanın, ayın belli günlerinde tutmayı âdet edinip de bu orucun ramazândan
bir iki gün evveline tesadüf, etmesi gibidir. Adak ve kaza oruçları da bu
suretle müstesnadır.
Hadîsteki nehyin ve
sakındırmanın sebebini âlimler şöyle açıklamışlardır: Hadîsin ma'nâsı, ramazâna
ulaşmak kasdıyle bir iki gün evvelki oruçla ramazânı karşılamayınız demektir.
Bu nehiy, Hristiyanlar'm kendi bozuk re'yleriyle ilâhî farzların sayı ve
mikdânnı artırma alışkanlığından sakındırmayı ihtiva eder. Peygamber Kitâb
ehlinin ve umumiyetle geçmiş ümmetlerin yapmış oldukları ilâhî rızâya aykırı
işlerden ümmetini sakındırırdı.
Bu hadîsteki nehiy
tahrîmî midir, yoksa tenzîhî bir nehiy midir? Tirmİzî ilim ehlinden bunun
kerâhate hamledildiğini nakletmiştir. Seleften bâzıları bu hadîsin zahirine
dayanarak şa'bânın son günü oruç tutmak caiz değildir demişlerdir ki, bu görüş
Umer, Alî, Ammâr, Huzeyfe, İbn Mes'ûd ile tabiîlerden Sa-îd ibn Müseyyeb,
Şa'bî, Nahaî, Hasen Basrî, İbn Sîrîn'den nakledilmiştir. Şafiî'nin görüşü de
böyledir.
İbn Abbâs ve Ebû
Hureyre, ramazân orucu ile diğer günlerin orucu arası bîr iki gün ayrılmalıdır
diye emretmiş ve farz namazla nafile arası kelâm, kıyam, Öne ve arkaya geçmek
gibi bir fiil ile ayırmak nasıl müstehâb ise, ramazân orucu ile diğer günler
oruçlarının arasını ayırmak da Öyle müstehâbdır, demişlerdir. İkrime de şekk
günü oruç tutan kimse Allah'a ve Rasûlü'ne âsî olur der imiş...
Bâzı âlimler de tatavvu'
orucu caiz görmüşlerdir... (Aynî).
[35] Ebû Zerr rivayetinde başlık yapılan kısım "Allah
'in size yazdığım isteyin" kavline kadardır. Diğerlerinin rivayetinde ise
âyetin sonu olan "Tâ ki korunsunlar" kavline kadarki kısımdır. Buhârî
bu âyeti, bunun inmesinden evvelki hâli beyân etmek İçin başlık yapmıştır.
Bunun inmesine Umer ibn Hattâb ile Kays ibn Sırme'nin hâdiseleri sebeb
olmuştur. Umer de iftardan sonra gece içinde kadınına yaklaşmış ve bunu
Peygamber'e arz edip pişmanlık izhâr eylemişti
[36] Hadîsin başlığa uygunluğu, hadîsin başlıktaki âyetin
inme sebebini beyân etmesi yönündendir.
Oruç ilk farz olduğu
sırada yatsı namazını kıldıktan, uyuduktan sonra yemek, içmek ve kadınlara
yaklaşmak caiz değildi. Bâzıları yatsı namazından sonra kadınlarına yaklaştı,
fakat bilâhare pişman oldu.
Âyetteki "Havn"
kelimesinde za'f ma'nâsı da vardır.
[37] Buhârî burada haber verdiği bu Berâ hadîsini bundan
önceki bâbda mevsûlen rivayet etmişti.
[38] Hadîsin başlığa uygunluğu ve onu açıklayışı
meydandadır.
[39] Bu "Minel-fecri" kaydı ya beyândır yâhud
teb'îzdir. Kelâm bu kaydın inme-, sinden evvel istiare iken, bu kayıd ile
temsile dönmüştür.
[40] Müslim ile Dört Sünen sahihleri Semûre İbn Cündeb'den
şu hadîsi rivayet ettiler: O şöyle demiştir: Resûlullah (S) "Sakın
sizleri ne Bilâl'ın ezam, ne de müstatil fecr sahurunuzdan men' etmesin. Lâkin
sizler ufuktaki mustatîr fecre i'tibâr ^
ediniz". Bu hadîste "Fecri kâzib"den fecri mustatîl;
"Fecri sâdik"tan da fecri j-
mustatîr ile ta'bîr buyurulmuştur. Fecri mustatîl, sabahlan doğu
tarafında ak-wı çil, donuk ve uzun bir
nûrânî piramit şeklinde görülen ışık hadisesidir ki, bunun tabanı ufukta ve
güneşin bulunduğu cihettedir. Mihveri de ufkun üstünde 10; semâya doğru burçlar dâiresi boyunca uzanmış
olur. Ziyası kehkeşân ziyasına 1$.
benzer. Bu nûrânî amudun ziyası, ufkun üstünde başa doğru uzayıp
gittikçe in-'!»: çeldiği için, şerîat
dilinde "Fecri m'ustatîl" veya "Beyaz mustatîl"
denilmiştir. Bu mustatîl beyazlığı karanlık ta'kîb eder. Onu müteâkib de ufukta
"fecri sâdık" zuhur eder ki, bu da bütün doğu ufkuna boydan boya bir
hadd gibi uzanmış ışıktan ibarettir. Ziyanın böyle boylu boyunca istitâre ve
intişârından dolayı buna da "Fecri mustatîr" denilmiştir. Buna
"Fecri sâdık", "Subhi sâdık" da denilir ki, oruçlu için
yemekten, içmekten kendini tutmak ve çekinmek zamanıdır. Sabah namazının da
vakitlerinin evvelidir...
Peygamber (S) kâzib ve
sâdık fecrleri en basit ve en sâde bir uslûb ile ta'rîf etmiştir: Abdullah İbn
Mes'ûd: Rasûlullah "Fecr böyle değildir, böyle olmayınca fecr olmaz"
buyurdu. Rasûlullah "Fecr böyle değildir" derken, parmaklarım
yukarıya kaldırıp dikti. "Tâ böyle olmayınca"derken de şehâdet ve
orta parmaklarını üstüste bindirip sağa sola uzatarak işaret etti, demiştir
(Buhârî, Kitâbu'1-Ezân, Tecrîd Ter., II, 488; VI, 319-320).
Rasûlullah'ın yalancı fecre
dâir işareti, ufuktan baş semtine doğru uzanan nûrânî amudu gösteriyordu.;
Sâdık fecri ta'rîf için de işaretle enlemesine olan nuru göstermişti. Ve
hakîkaten en basit zekâ sahibi insanların bile anlayabileceği bir şekilde
ta'rîf buyurmuştu.
[41] Kitâbu'I-Ezân'da İbn Mes'ûd'dan gelen hadîs daha
tafşîlli olup bu erken ezânm maksadlarını da bildirmektedir: "Tâ ki kaaim
olanınızı vazgeçirsin, uykuda olanınızı da uyandırsın..".
Buhârî burada hadîsi
-ayrı ayrı İki senedle- İbn Umer'den ve Âişe'den rivayet etmiştir.
[42] "İkisinin ezanı arasında yalnız birinin çıkıp,
diğerinin ineceği kadar fasıla bulunurdu" fıkrasından anlaşılabileceği
üzere, birincisi fecri kâzibin, diğeri fecri sâdıkm tulû'unda ezan
okurlarmış...
Bilâl'in sabah
vaktindenevvel geceleyin ezan okuması namaza da'vet İçin değil, uykuda olan
uyansın, oruç tutacak olan sahurunu hemen yesin, gece namazında olan kısa
kesip vitre başlasın içindir.
[43] Sehl'in sahur yemeği yedikten sonra Peygamber'in
beraberinde sabah namâzına yetişmek için acele hareket etmesi cihetinden,
hadîsin başlığa delîlliği açıktır. Bu hadîs, Buhârî'nin ferdlerindendir; bunu
Namaz Vakitleri Kitâbı'nm "Sabah Namazının vakti bâbı"nda
getirmişti.
[44] Hadîs, iki yüksek sahâbîden geldiği için kuvvet ve
sıhhatçe müstesna bir vasfı . hâizdir.
İki sahâbînin biri diğerinden rivayet etmiştir. Bu hadîs Namaz Vakitleri
Kitâbı'nda "Sabah namazının vakti bâbı"nda da geçmişti.
Bu hadîsten sabah
namazının erken ikaame edildiği ve sahurun fecrin tulû-una yakın zamana kadar
geri bırakıldığı anlaşılır. Elli âyet okuyacak zaman mik-dârı dört-beş dakîka
olarak takdir edilmiştir ki, bir abdest alacak zamandır.
tmsâktan onsekiz dakîka
sonra fecri sâdık tulu' etmiş bulunacağından, sa-. bâh namazının ilk vakti
girmiş olur ve sabah namazını kılmak sahîh olur. Fakat Hanefiler'e göre efdal
olan elli dakîka kadar bir zaman geçmelidir. (Tecrîd Ter., VI, 321).
[45] Sîn'in Ötresi ile "Suhûr", oruç tutmak
maksadıyle fecr doğmadan-evvel yemek yemek, sîn'in fethasıyle "Sahur"
ise o vakitte yenilen yemektir
[46] Yânî Rabb'im tarafımdan bana yemek yiyen ve su içen
kimsenin kuvveti verilir. Murâd hakîkaten yedirilmek, içirilmek değildir.
Çünkü hakîkaten yemiş olaydı, orucu eklemek durumu olmazdı (Kastallânî).
[47] Buradaki bereket çeşitli şekillerde tefsir edilmiştir:
Sahur yemeği az da olsa bollanır, sahur yemekle oruca kuvvet kazanılır, sahur
yemekle ibâdetin daha iyi yerine getirileceğinden ecri ve sevabı bol olur...
gibi.
Eğer bereketle murâd,
ecr ve sevâbdır dersek, kelime ötre ile "Suhûr" olmalıdır; çünkü
Suhûr, tasahhur (seherde yemek yemek) ma'nâsma masdardır. Ecr ve sevâb da fiile
âiddir. Masdar, fiili temsîl eder. Eğer bereket, kuvvei ve kuvvetlendirmedir,
der isek, o zaman kelime fetha ile "Sahur" olmalıdır (Kastallânî).
[48] Buhârî bu başlığı gerek farz, gerek nafile oruca
gündüzleyin niyet etmenin sa-hîh olduğunu bildirmek için açmıştır. Fakat bu
hususta âlimler arasında görüş ayrılığı olduğundan, hükmü açıkça söylememiştir.
Gündüzleyin niyet etmenin sahîhliğine Ebu'd-Derdâ'nın ve diğerlerinin haberini
delîl olmak üzere getirmiştir
[49] Ümmü'd-Derdâ'nm haberini İbn Ebî Şeybe mevsûlen
rivayet etmiştir.
Buhârî burada Ebû Talha,
Ebû Hureyre, İbn Abbâs ve Huzeyfe'nin de gündüzleyin oruca niyet ettiklerini
ta'lîken bildirmiştir. Bu ta'lîklerden Ebû Tal-ha'ya âid olanı Abdurrazzâk; Ebû
Hureyre'ye âid olanı Beyhakî; İbn Abbâs'ınkini Tahâvî; Huzeyfe'ninkini
Abdurrazzâk muttasıl senedle rivayet etmişlerdir. Bunlar arasında Tahâvî'nin
ibn Abbâs'tan rivayeti hepsinden daha açıktır: İbn Abbâs "Bir sabah
kalktım. Oruç tutmak arzusunda değildim. Henüz yemek yememiş, su da
içmemiştim. Yiyecek birşey bulamayınca oruca niyet ettim" demiştir
(Kastallânî).
[50] Bu hadîs, Buhârî'nin üç râvî ile Peygamber'e ulaşan
sülâsiyât hadîslerindendir ve bu beşincisidir.
Âlimler fecri sâdık'ın
tulû'undan sonra oruca niyet edilip edilmeyeceği hususunda ayrı görüşlere
gitmişlerdir. Evzâî, Mâlik, Şafiî, Ahmed ibn Hanbel, İs-hâk, ramazân orucuna
geceden niyet edilmedikçe caiz değildir, demişlerdir. Zâhirîler'in görüşü de
böyledir.
Nahaî, Sevrî, Ebû
Hanîfe de ramazân, muayyen adak ve nafile oruçlara zevalden evvele kadar niyet
etmek sahih ve caiz olduğuna hükmetmişlerdir.
îbn Munzir'in beyânına
göre, oruç tutmak tasavvurunda olmayarak, sabahlayan bir kimse, bilâhare
nafile oruç tutmak isterse,bu vaziyetteki kimsenin orucu ve niyeti hakkında da
âlimler görüş ayrılığına düşmüşlerdir: Bir kısmı, ne zaman olursa olsun
gündüzleyin niyetle oruç tutmayı tecviz etmişlerdir. Bir kısmı da buna cevaz
vermemiş, oruca geceden .niyet etmek lâzımdır, demişlerdir. İmâm Mâlik, nafile
oruca da geceden niyet edilmesine tutunarak "Gündüzün evvelinde yemekten,
içmekten kendini tutup çekinmek niyetsiz ameldir; açlıktan ibarettir"
demiştir,..
[51] Buhârî hadîsi evvelâ İmâm Mâlik'ten kısaca; bunun
ardından da İbn Şihâb ez-Zuhrî'den uzun olmak üzere iki tarîkten getirmiştir.
Hadîsin başlıktaki suâle cevâblığı açıktır.
İbn Hacer özetlenmiş
olarak şöyle demiştir: Ben derim ki: Bana zahir olan Buhârî'nin muradı, birinci
rivayetin (yânî Âİşe ve Ümmü Seleme rivayetinin) isnâdca daha kuvvetli olduğudur.
Bu rivayet, tercîh edilme bakımından da böyledir. Çünkü bu hadîs Âişe ile Ümmü
Seleme'den bir ma'nâda olarak pek çok yollardan gelmiştir. Hattâ İbnu
Abdi'1-Berr: O sahih ve mütevâtir oldu demiştir. Ebû Hureyre'den bu konuda
gelen rivayetlerin çoğu ise, onun Fadl ve Usâ-me yolundan gelen bu görüşle
fetva verir olduğudur. Kendisi bunu Peygamber'e yükseltiyordu. Bizzat kendisi
bunu Peygamber'den işitmemişti. Ebû Hureyre bunu ancak Fadl ve Usâme
vâsıtasıyle işitmiştir. Onun, Peygamber'in bunu söylediğine yemîn etmesine
gelince, kendisi Fadl ile Usâme haberlerine şiddetle i'tı-mâd etmesinden dolayı
olmalıdır. O bu görüşünden dönmüştür.. (Fethu'l-Bârî).
Âişe ve Ümmü Seleme'nin
bu müşterek rivayetleri mü'minlerin kalblerin-den bir şübheyi gidermiştir ki,
böyle cünüb olarak âmdan fecr vaktine erişen oruçlunun orucunun bozulması
şübhesidir. Bâzı sahâbîler fecrden evvel herhalde yıkanılmasi gerektiğine
kaail olmuşlardı da, mü'minlerin bu iki şefkatli anası bu zannı derhâl
gidermeye sür'at etmişlerdir. Hattâ şer'î vaziyeti kemâliyle aydınlatmak için
bu cünüblüğün bir ihtilâm neticesi olmadığını da "Min ehlihî= Ailesine
yaklaşmaktan" diyerek açıklamışlardır. Allah onlardan râzî olsun.
[52] el-Mubâşir, mufâ'ale vezninde, bir işe kişi bizzat
kendi başlamak ma'nâsınadır ki, başkasına havale etmemekten ibarettir. Ve cima
eylemek ma'nâsınadır, bir kavle göre İkisi bir sevb içinde derilerini
biribîrine sürüşmek ma'nâsınadır (Ka-amûs Ter.). Burada cima ma'nâsma değil,
sâdece sarmaşıp derilerini birbirine dokundurmaları ma'nâsınadır (Aynî).
[53] Aişe'nin bu sözünü Tahâvî senediyle rivayet etmiştir:
Hâkim İbn İkâl dedi ki: Ben Aişe'ye: Ey mü'minlerin anası! Ben oruçlu iken bana
kadınımın hangi uzvu haram olur? dedim. Âişe: Ferci, diye cevâb verdi.
Buna benzer bir rivayet de
şudur: Mesrûk dedi ki: Ben Âişe'ye: Ey mü'minlerin anası! Kadının hangi
mahalli oruçlu olan kocası için haramdır? dedim. Aişe: Kadının oruçlu olan
kocasına her tarafı halâldır, yalnız galîz avret yeri değil, diye cevâb verdi
(Ibnu Hazm, el-Muhallâ)
[54] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Hadîsteki
"Irb" kelimesi hacet, cinsiyet âleti olan uzuv, kadınlara duyulan
hevâ ve nefis ma'nâlannadır. Nefis ma'nâsı Muvatta'da bu hadîsin Ubeydullah'tan
gelen rivayet tarîkinde geimiştir. Bu se-beble Tirmizî de G5m/'inde "Irb
"ı nefs ile tefsîr etmiştir. Hafız Zeynuddîn Irâ-kî de: "Bu manâ
doğruya en yakın olan bir ma'nâdır. Çünkü hadîslerin garîb kelimelerini
tefsîrde evlâ olan, hadîslerin diğer tarîklerinde gelen tefsirdir" demiştir.
Aişe bu son sözü ile,
siz bu mubah olan öpme ve sarılıp oynaşmadan sakınınız! Sonra nefsinize hâkim
olamayıp bir kusur işlersiniz! tenbihinde bulunmuş oluyor.
[55] Buhârî âdeti üzere hadîste geçen garîb kelimenin,
Kur'ân'daki geçişini işaret etmek suretiyle tefsirini veriyor. İbni Abbâs'm
"Irb" kelimesi hakkındaki bu tef-sîrini, İbn Ebî Hatim, Alî ibn Ebî
Talha tarîkinden; o da İbn Abbâs'tan olmak üzere senediyle mevsûlen rivayet
etmiştir
[56] Tâvûs'un aynı kelime hakkındaki bu tefsirini de
Abdurrazzâk kendi tefsirinde
[57] Câbir ibn Zeyd'in bu haberini, îbn Ebî Şeybe senediyle
mevsûlen rivayet etmiştir. Bu haber çoğunluğun rivayetlerinde burada vâki'
olmuştur. Ebû Zerr'in rivayetinde ise geçen babın sonunda vâki' olmuştur.
[58] Hadîsin başlığa delîlliği "Rasûlullah oruçlu iken
kadınlarından bâzısını muhakkak öperdi" sözündedir. Aişe'nin bu sözden
sonra gülmesi, bu kıssanın sahibesi kendisi olduğunu tenbîh içindir. Bu da ya
kıssaya i'timâdda daha belîğ olması için yâhud bu hususta kendisine muhalefet
eden kimselerden hayret olarak yâ-hud da kendi nefsine taaccüb ettiği içindir.
Çünkü kadınların erkeklere zikretmesi haya edilecek nevi'den bir şeyi
söylemiştir. Fakat Âişe'yi, ilmi teblîğ etmek zarureti bunu zikretmeye mecbur
etmiştir. Yâhud da Aişe'nin bu gülüşü, Rasûlullah nazarındaki mevkii ve
Peygamber'in kendisine olan mahabbetîyle sevinmesinden ötürü olmuştur
(Kastallânî).
[59] Başlığa delîlliği "Rasûlullah oruçlu iken (ben)
Ümmü Seleme'yi öperdi" sözün-dedir. Bu hadîs, Hayz Kitâbı'nda da geçmişti
[60] İbn Umer'in bu fiilini, ibn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet
etmiştir. Bunun başlığa uygunluk ciheti, ıslak bez beden üzerine atıldığında
onu ıslatır; bu da üzerine su döküldüğü zamanki hâline benzer olmasıdır.
[61] Şa'bî'nin fiilini de İbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet
etti.'
[62] ibn Abbâs'ın bu sözünü, İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî,
mevsûlen rivayet etmişlerdir. Başlığa delîllik ciheti, bir şeyi yutmaksızın
ağıza girdirmek olan tatmak, oruca zarar vermez; öyleyse suyu bedene ulaştırmak
evlâ tarikiyle zarar vermez olmasıdı
[63] Bunu Abdurrazzâk, ma'nâsı ile rivayet etmiştir.
[64] Buhârî bununla, oruçlu için yıkanmayı kerîh göreni
reddetmek İstemiştir. Çünkü o kişi, oruçlunun yıkanmasını suyun boğaza
ulaşacağı edîşesiyle kerîh gör-düyse, bu illet, ağıza su alıp çalkalamak,
misvak kullanmak, pişen yemeği tadmak gibi şeylerle bâtıldır. Eğer refâhiyet,
yânî geçim bolluğu ve yaşama huzuru olduğu için kerîh gördüyse, muhakkak ki
seıef, oruçlu için rahat ve huzur üzere olmayı, süslenmeyi, taranmayı, yağ
sürünmeyi, sürme çekmeyi ve benzeri şeyleri müstehâb saymışlardır. İşte Buhârî
bu eserleri bunun İçin sevkeylemiştir (İbnu'l-Munzir.)
[65] Enes'İn bu küvet haberini Kaasım ibn Sabit mevsûlen
rivayet etmiştir
[66] Peygamber'in bu fiilini Ebû Dâvud ve diğerleri rivayet
etti.
[67] İbn Umer'in bu sözünü İbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet
etti.
[68] Sırf temiz olduğu ve mi'deden ayrılmamış bulunduğu
takdîrde "böyledir. Çünkü bundan sakınmak zordur...
[69] İbn Sîrîn'in bu sözünü îbn Ebî Şeybe senediyle rivayet
etti.
[70] Hasen'inkini Abdurrazzâk; İbrâhîm Nahaî'ninkini Saîd
ibn Mansûr sahîh bir isnâd ile rivayet etmişlerdir (Kastallânî)
[71] Hadîsin başlığa delîlliği son cümlededir. Bu hadîs iki
bâb evvel de geçmişti.
[72] Bunun da başlığa delîlliği meydandadır. Bu da biraz
önce geçmişti.
[73] Atâ'mn bu sözünü İbnu Ebî Şeybe mevsûlen rivayet
etmiştir.
[74] Hasen Basrî'nin bu sözünü de tbn Ebî Şeybe rivayet
etti.
[75] Hasen Basrî ile Mücâhİd'İn bu sözlerini Abdurrazzâk
mevsûlen rivayet etmiştir.
[76] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır.
Taybî: Bu unutma Allah
tarafından oruçlu kullar hakkında müstesna bir fadl ve ihsandır. Bu, onlara bir
kolaylaştırma ve zorluğu def etmedir, demiştir.
Hattâbî de: Unutmak bir
zarurettir. Zarurî fiiller, hüküm hususunda failine muzâf olmaz. Ve fail
zarurî fiillerinden dolayı muâhaze edilmez ve Allah en bilendir, demiştir
(Kastallânî).
[77] Bunun Ebû Dâvûd ve Tİrmizî rivayet etti.
[78] Bu Ebû Hureyre hadîsini en-Nesaî rivayet etti.
[79] Câbir'in hadîsini Ebû Nuaym; Zeyd ibn Hâlid'inkini
Ahmed ibn Hanbel ile Sünen sâhibleri rivayet etmişlerdir.
[80] Âişe hadîsini AHmed, Nesâî, İbn Huzeyme ve tbn Hıbbân
rivayet etmişlerdir
[81] Atâ'nın sözünü, Saîd ibn Mans'ûr; Katâde'ninkini
Abdu'bnu Humeyd kendi tef-sîrinde İbn Cureyc'den rivayet etmiştir.
[82] Bu hadîs Kitâbu'1-Vudû', "Üçer üçer abdest alma
bâbı"nda da geçmişti. Bunların senedleri farklıdır.
Bu hadîste oruç
hükümlerinden birşey yoktur. Bunu burada zikretmesinin münâsebeti "Abdest
aldı" sözündedir. Çünkü bunun ma'nâsı bütün sünnetlerini cami', kâmil bir
abdest aldı demektir. Misvak kullanmak da kâmil abdestin sünnetleri
cümlesindendir.
îbn Battal dedi ki: Bu
Usmân hadîsi yaş olsun, kuru olsun, her cins misvakı kullanmanın mübâhlığı
hususunda açık bir hüccettir. Bu İbn Sîrîn'in çıkardığı hükümdür... (Aynî).
[83] Bu, Müslim'in rivayet ettiği hadîsin bir tarafıdır.
[84] Hasen Basrî'nin bu sözünün benzerini Hasen'den
muttasıl sened ile İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir. Eğer burnuna dökülen
"Saût" yânî burun İlâcı boğaza, dola-yısiyle karına kaçarsa oruç
bozulur ve bir gün kaza orucu tutar (Kastallânî).
[85] Atâ ibn Ebî Rebâh'ın bu sözlerini Saîd ibn Mansûr
rivayet etmiştir.
[86] Yânî farz orucun faziletini nafile oruçta bulamaz.
Bu Ebû Hureyre hadîsini
Dört Sünen sahihleri rivayet etmiş, İbn Huzeyme de sahihtir, demiştir.
[87] İbn Mes'ûd'un bu görüşünü Beyhakî rivayet etmiştir
el-Mugîre ibn Abdillah
dedi ki: Bana Abdullıh ibn Mes'ûd'un şöyle dediği tahdîs olundu: "Her kim
ramazândan bir günün orucunu illetsiz olarak bozarsa ona dehr orucu kifayet
etmez. Nihayet Allah'a kavuşur, isterse mağfiret eder, isterse azâb eder"
(Kastallânî).
[88] Saîd'in görüşünü Müsedded; Şa'bî'nin, İbn Cubeyr'in ve
İbrahim'in görüşlerini sırasıyle İbn Ebî Şeybe; Katâde'nin görüşünü
Abdurrazzâk; Hammâd'mkini Ebû Hanîfe'den olmak üzere yine Abdurrazzâk mevsûlen
rivayet etmişlerdir (Kastallânî).
Yânî bu âlİm.ler,
ramazân gündüzünde bilerek oruç bozanlar hakkında, üzerine keffâretsiz bir gün
oruç kazası vâcib olduğuna kaail olmuşlardır. İbn Battal dedi ki: Ben
Buhârî'nin isimlerini zikrettiği bu tabiî âlimlerinin bu konudaki kavillerine,
musannaf kitâblarında baktım; onların keffâretin düşmesi kaville rini görmedim.
Bu keffâret düşmesi kavilleri yalnız yemek suretiyle oruç bozan hakkındadır.
Cinsî münâsebet suretiyle oruç bozan hakkında değildir. Onlar nazarında yemek
ve cima' etmek, keffâretin düşmesinde müsâvî olması da muhte-mil olur. Çünkü
yemekten, içmekten, cimâ'dan olsun oruç bozan şeye fıtr ismi vâki' olur. Onun
fâüi bunun muftırı yânî orucunu bozucudur.. (Umdetu'l-Kaarî).
[89] Hadîsin başlığa delîlliği "Ramazânın gündüzünde
eşime isabet ettim" sözünde-dir ki, o, bu sözüyle cinsî münâsebeti
kasdetmiştir.
el-Mikteî: Onbeş sa'
alır zenbile tenir;
el-Arak:... Hurma
yaprağından Örülmüş zenbile denir (Kaamûs Ter.).
Altmış fakire sadaka
edileceği bundan sonra gelen Ebû Hureyre hadîsinde açıkça bildirilmiştir. Her
bir fakire bir müdd verilir ki, bu, sâ'ın dörtte biridir. Bu altmış fakire
verilmesi keffâreti, köle âzâdıve iki ay zincirleme oruç tutmaktan acizlik
hâlinde uygulanacak keffârettir
[90] Bu başlıkta şiddetli fakirliğin keffâreti
düşürmeyeceğine işaret vardır.
[91] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Çünkü "Ben
oruçlu iken bilerek kadınımın üstüne düştüm" sözü cinsî münâsebetten
ibarettir.
İki lâbe, Medine'yi
çevreleyen iki dağdır. Uhud'la Âir dağlarına Löbetân denilir. Bu iki dağ
arasındaki sahaya Medîne Haremi denildiği Hacc Kitâbı'nda îzâh edilmişti.
Bu hadîste kadın
hakkındaki hüküm bildirilmediğinden, bu sükût ile ihticâc eden Şafiî ve Dâvûd
Zahirî, kadın ile erkeğin ikisine, yalnız bir keffâret lâzım gelir,
demişlerdir. Ebû Hanîfe, Mâlik ve Ebü Sevr'e göre kadının i'tirâzsız itaati
hâlinde, erkek gibi kadına da ayrıca keffâret lâzım gelir.
Bir de bu hadîste dîn
mürşîdlerine dîni öğretmekte izlenecek en güzel yol gösterilmiştir. Dîn
âlimlerinin güler yüzlü olmaları, muhâtablarını yumuşaklıkla dîne
ısındırmaları öğretilmiştir. Nitekim Peygamber tanımadığı bir bedeviye sert
olmayarak şer'î cezaları sırasıyle saymış ve aldığı olumsuz cevâbların
bey-yinelerini aramamıştır. Bununla diyânî işlerde semahat ve genişlik yolunun
tutulması öğretilmiştir.
[92] Buharı, suâlin cevâbını, hadîs metninde verilen
cevâbla yetindiği için, zikretmemiştİr.
el-Mahâvîc; muhtâc'ın
cem'i olarak muhtaçlar demektir. Fakat çok ihti-yâclı ma'nâsına olan Mihvâc'm
cem'i de olması muhtemildir. Fakirlikte mübalağa İçin âlet İsmi sîgası
getirilir (Aynî).
Bu başlık ile bundan
önceki arasında zıdlık yoktur. Çünkü önceki başlık, içinde "Oruçlu
hiçbirşeyi yokken cima' ettiği ve kendisine sadaka verildiğinde bunu keffâret
yapsın" sözü bulunduğu için, çok fakır olmanın, zimmetten kef-fâreti
düşürmeyeceğini bildirmiştir. İkinci başlık ise keffâret etme hususunda
kendisine izin verilen kişinin keffâreti kendisine tasarruf edip etmiyeceği hakkında
tereddüd ortaya koymuştur... (İbn Hacer).
[93] "Onu ailene yedir" sözü, başlıktaki soruya
cevâb ve delîl olmuştur.
[94] Bu hadîs, buradaki senedle merfû*dur
[95] Buhârî, Ebû Hureyre'nin ikinci sözünü
et-Târîhu'l-Kebîr'mde: "Kim oruçlu iken kusmak kendine galebe-ederse,
üzerine kaza yoktur; eğer kendisi kusmak isterse kaza etsin" lâfzıyle
rivayet etmiştir. Lâkin Buhâri bunu zaîf sayıyor. Bunu dört Sünen sâhibleri de
rivayet etmişlerdir. Tİrmizî: İlim ehli indinde amel bunun üzerinedir,
demiştir. Kusuğün az veya çok olmasının farkı yoktur, ihtiyâr-sız ağız dolusu
kusmak da, azı gibi orucu bozmaz.
[96] İbn Abbâs ile İkrime'nin bu sözlerini İbn Ebî Şeybe
rivayet etti.
[97] îbn Umer'in bu fiilîni İmâm Mâlik el-Muvatta'da
rivayet etti.
[98] Ebû Musa'nın bu fiilini İbn Ebî Şeybe rivayet etti.
[99] Bunlardan Saîd'in fiilini İmâm Mâlik ve İbn
Abdi'1-Berr; Zeyd'inkini Abdur-razzâk; Ümmü Seleme'ninkini İbn Ebî Şeybe
rivayet etmişlerdir.
[100] Bukeyr'in haberini Buhârî et-Târîh'indt rivayet etti.
[101] Bu sahâbîlerin merfûan rivayet ettikleri bu haberi en
Nesâî birçok tarîklerden tahrîc etmiştir.
[102] Buhârî bunu et-Tdrfh'inde; Beyhakî de kendi tarîkinden
rivayet etmiştir. (Bu haşiyeler Kastallânî ve diğerlerindendir.)
[103] Bu İbnAbbâs hadîsi, Hasen Basrî'nin rivayet ettiği
"Kan alan da, kanı alınan da orucu bozdu" hadîsini nesh edicidir.
Çünkü hadîsin bâzı tarîklerinde bunun Veda Haccı'nda olduğu gelmiştir.
Bu hadîs, Hasen
Basrî'nin rivayetine muarızdır. Bunun İçin bir kısım âlimler bu İbn Abbâs
hadîsinin "Kan aldırmak, hem kan alıcının,"hem de kanı alınanın
orucunu bozar" hadîsini-nesh ettiğine kaail olup, kan aldırmanın orucu
bozmayacağını kabul etmişlerdir. Atâ ibn Yesâr, Kaasım ibn Muhammed, Zeyd ibn
Eşlem, İbrahim Nahâî, Sufyân Sevrî, Ebu'l-Âliye, Ebû Hanîfe, Mâlik, Şafiî, kan
aldırma ne kan alıcının, ne de kanı alınanın orucunu bozmaz demişlerdir.
Atâ ibn Ebî Rebâh,
Evzâî, Mesrûk, Muhammed ibn Şîrîn, Ahmed ibn Han-bel de bozacağı
görüşündedirler (Vmdeiu'l-Kaarî)
[104] Bu da İbn Abbâs hadîsinin başka bir tarîkidir.
[105] Böyle olunca hadîs her ne kadar nesh edilmiş de olsa,
kan aldırmak bedeni zaîf düşüreceğinden, bedenleri zayıflatmaktan sakınmak ve
bunun orucu bozup bozmayacağı hususundaki ihtilâftan kurtulmak için, daman
yarıp kan çıkarmak gibi, bunun da terkedilmesi mendûb olur (Kast.allânî).
[106] Bu, Şebâbe hadîsinin isnâd ve metinde Âdem hadîsine
uygunluğuna iş'âr eder. Ancak Şebâbe, bunda hadîsin merfû'luğunu te'kîd eden
şeyi ziyâde etmiştir (tbn Hacer).
[107] Bu hadîsten yolculukta ramazân orucunu tutmanın,
tutmamaktan daha faziletli olduğu hükmü çıkarılmıştır. Çünkü hem Rasûlullah
ramazânda sefer hâlinde oruçlu bulunmuş, hem de Yüce Allah "Oruç tutmanız
sizin için (yemenizden ve fidye vermenizden) daha hayırlıdır, bilirseniz"
(el-Bakara: 184) buyurmuştur... (Kastallânî).
Hadîste inip de sevîk
karıştırılması emredilen kimsenin Bilâl olduğu Ebû Dâvûd ile İbn BeşkuvaPm
rivayetlerinde apaçık gelmiştir. Bilâl güneşin kursu gâib olsa bile nuru ve
ışığının bakî olmasını İftara mâni'dir zannettiği İçin, Ra-sûfullah'a iki kerre
bunu söylemiş, Rasûlullah da her defasında bunun oruca zarar vermeyeceğini
bildirmiş demektir. Nihayet doğu taraftaki ufukta karanlığın belirmesi, iftar
vaktinin girmesi demek olduğunu öğretmiştir.
[108] Buhârî Cerîr'in hadîsini Talâk'ta; Ebû Bekr ibn
Ayyâş'm hadîsini de "İftarı erken yapmak bâbr'nda mevsûlen rivayet
etmiştir
[109] Hadîsin başlığa uygunluğu, arka arkaya oruç tutmanın
yolculukta da oruç tutmayı şâmil olması cihetindendir. Nitekim~hazarda da
aslolan oruç tutmaktır (Aynî).
[110] Bu, aynı hadîsin İkinci tarîkidir ve daha tafsîllidir.
Bu babın hadîslerinden
âlimler üç türlü hükme varmışlardır: Birisi seferde oruç tutmanın daha
faziletli olduğu hükmüdür ki, baş taraftaki hadîsin haşiyesinde delîlİ ile
birlikte belirtilmiştir. Esved ibn Yezîd, Ebû Hanîfe bu ictihâdda-dır. İkincisi
seferde oruç tutmamanın kuvvet sebebi olduğu için daha faziletli olduğudur.
Umer ibn Abdilazîz, Şa'bî, Katâde, Muhammed İbn Alî, Şafiî, Ah-med, İshâk bu
görüştedirler.
Üçüncüsü de, yolculukta
oruç tutmak ve tutmamakta yolcu muhayyerdir, görüşüdür. Bu üçüncü görüşe babın
son hadîsi açıkça delâlet etmektedir. îbn Abbâs, Enes, Ebû Saîd, Saîd ibn
Müseyyeb, Atâ, Saîd ibn Cubeyr, Hasen Bas-rî, Nahaî, Mücâhid, Evzâî, Leys ibn
Sa'd bu görüştedirler (Özetle, Umdetu'i-Kaarî, V, 365-366).
[111] Yânı oruç yemek mübâh olur mu olmaz mı? Buhârîizânm
cevâbını, bâbda zikredilenle yetinerek, söylememiştir.
[112] Hadîsin başlıktaki soruya cevâblığı, Peygamber'in
Mekke'yi feth için yola çıktığı, birkaç gün oruç tutup, sonra orucu
tutmamasındadır.
Rasûlullah fetih
gazasına ramazânın yirmisine tesadüf eden çarşamba günü ikindiden sonra
çıkmıştı. Zu'1-Huleyfe civarındaki Salsâl Dağı'na geldiklerinde Rasûlullah
tarafından ordu içinde "Oruç tutmak isteyenler oruç tutsun, tutmak
istemeyenler de tutmasın" diye nida ettirildi. Kedîd mevkiine geldiklerinde
de ikindiden sonra Rasûlullah herkes tarafından görülmek üzere devesi üzerinde
orucu bozmuş, sahâbîler de bozmuşlardır (Umdetu'l-Kaari). Bu oruç ' bozmanın ikindiden
sonra olduğu Müslim'de de tasrîh edilmiştir. Câbir'den gelen rivayette ona
denildi ki, sahâbîlere oruç çok ağır geldi. Ancak sahâbîler ne yapılacağını
bekliyorlardı. Rasûlullah ikindiden sonra bir kadeh su istedi... Bu hadîste
yolcunun ramazânın bir kısmım tutması, bir kısmını tutmamasının cevazı hükmü
vardır.
[113] Buhârî'nin bu tefsîri Magâzî'de diğer bir tarîkten
mevsûlen gelecek hadîsin içindedir. el'Kedîd, Medine'den yedi merhale,
Mekke'ye iki merhale uzaklıkta bir yerdir. Usfân, Mekke'ye 48 mil uzaklıkta
büyük bir köydür. Kadîd, Mekke yakınında bir yerdir.
[114] Hadîsin başlığa cevâblığı meydandadır. O da yolculukta
oruç tutmak ve tutmamak şıkları mübâh olmayaydı, Peygamber ve İbn Revâha oruç
tuttukları zaman sahâbîler oruç yemezlerdi (Aynî).
[115] Başlık hadîsin bir parçası olduğu için delîlliği
açıktır.
Bu hadîsi Müslim de
rivayet etmiştir. Müctehİdler oruçlu olarak yola çıkan kimsenin o günkü orucunu
tamamlamasının kendisine vâcib olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Ancak
bilerek orucunu bozduğu yâhud bozulmasını mûcib olacak bir fiil işlediği
takdirde, üzerine keffâretin vâcib olmasında ihtilâf etmişlerdir. Mâlikîler,
Hanefîler ve Hanbelîler'e göre böyle kimsenin oruç bozması haram olur, eğer
bozarsa üzerine keffâret değil, de kaza lâzım gelir... (Feyzu'l-Gafför... I,
143-144).
[116] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Çünkü başlık
hadîsin bir bölümünden ibarettir. Sahâbîlerin yolculuk esnasında kendisinde
kuvvet bulan oruç tutar, bulmayan da oruç tutmazdı. Her iki grup da bu
fiillerinden dolayı birbirlerini ayıplamazlardt.
[117] Hadîsin başlığa uygunluğu "Sonra Peygamber su
istedi; onu insanların kendisini görmeleri için ellerinin uzandığı yere kadar
yükseltip orucunu bozdu" sözlerindedir.
Peygamber ancak
insanların kendisini görmeleri ve kendisine uymaları yânî oruçlarını bozmaları
için bu seferde böyle orucunu bozmuştur. Çünkü oruç sahâbîier.e zarar vermekte
idi. Düşmanla karşılaşıp harb etmek durumu da vardı. İşte bu sebeble Peygamber
"Allah size kolaylık diler, size güçlük istemez'\e\-Bakara: 185) kavline
tutunarak, onlara rıfkı ve kolaylaştırmayı istemiştir. Bu hadîs 55 rakamıyle de
geçmiş ve bâzı açıklamalar orada verilmişti.
[118] İbn Abbâs bu haberi diğer sahâbîlerden öğrenmiştir. Çünkü kendisi o zaman Mekke'de bulunuyordu. Peygamber'in ve sahâbîlerin duruma ve isteğe göre kâh oruç tutup, kâh tutmamaları, bir görüşe göre efdaliyeti değil, cevazı ifâde etmektedir
[119] Burada itâka, yâ istitâa yânî takat getirmek veya tatvîk yânî takat getirmemek ma'nâsına olacaktır. İstitâa ma'nâsına olursa "Gücü yetenler oruç tutmadıkları takdirde fidye versinler" demek olur ki, muhayyer vucûb İfâde eder ve oruç tutmak muraccah olur. İtâkaya bu ma'nâ verilirse "Sizden her kim ramazân ayında hâzır bulunursa, onda oruç tattım "(el-Bakara:185) emrinin ıtlak ve ten-cîziyle mensûh olduğunda şübhe yoktur. Bunun için bu tefsire kaail olanlar, bunun mensûh olduğunda ittifak etmişlerdir... (Hakk Dîni, I, 633).
Bu fidye-hükmü, Medine devrinin başlarında idi; isteyen oruç tutar, isteyen fidye verirdi, sonra gücü yetenler hakkında bu muhayyerlik kaldırıldı (Kas-tallânî).
[120] İbn Umer'in rivayeti 57 rakamıyle bu bâbda gelecektir. Seleme ibnu'l-Ekva'nın' rivayetini ise Buhârî, Tefsir Kitâbi'nda mevsûlen rivayet etmiştir.
[121] Ayet burada, yukarıdaki oruç veya fidye verme muhayyerliğini nesh edici âyet olduğunu göstermek için getirilmiştir. Bâbdaki hadîsler ve açıklamalarıyİe bu hususta kâfi bilgiler verilmiştir. Âyetin tefsiri, Tefsir Kitâbi'nda geniş olarak gelecektir.
[122] îbn Ebî Leylâ, Muâz ibn Cebel'den şunu rivayet etmiştir: "Peygamber (S) Medine'ye geldiği zaman âşûrâ günü ve bir de her aydan üç gün oruç tutmuş idi. Sonra Allah ramazân orucunu farz kıldı. "Ve ale'llezîne yutîkuneku"y& kadar ulaştı. Bunun üzerine dileyen oruç tutuyor, dileyen bir fakîr doyuruyordu. Daha sonra sahih, mukîm olanların hepsine oruç tutmak farz kılındı ve doyurmak ancak oruç tutmaya kuvveti olmayan, çok ihtiyar kimseler hakkında sabit kaldı, da, Allah ' 'Sizden hasta olur yâhud bir yolculuk üzerinde bulunursa..." âyetini indirdi" (Beyhakî, Ebû Nuaym, Ebû Dâvûd).
Yine İbn Ebî Leylâ rivayet etti ki: Rasûlullah Medine'ye geldiği zaman her. aydan üç gün tatavvu'an ve farz olmayarak oruç tutmalarını emretmiş idi. Sonra ramazân orucu farz oldu. Hâlbuki o zaman kavim henüz oruca alışmamış idi; oruç kendilerine pek şiddetli, pek güç geliyordu. Binâenaleyh tutamayan, bir fakîr doyuruyordu. Bundan sonra "Sizden her kim ramazân ayına şâhid olursa, onda oruç tutsun" âyeti İndi. Binâenaleyh ruhsat ancak hasta ve yolcuya münhasır kaldı ve hepimiz oruç tutmaya me'mûr olduk" (Keza).
[123] Buhârî bu rivayetle, babın başında ta'lîk suretinde verdiği İbn Umer'in sözünü senedlemek ve mevsûlluğunu göstermek istemiştir. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi bu mensûhiyet yalnız sahih ve mukîmlerin fidye vermelerinin neshine münhasırdır. Yaşlılar, oruç tutamayacak devamlı zaîfler hakkında mensûh değil, hüküm bakîdir.
Nitekim bunun Öyle
âciz kimseler hakkında mensûh olmadığını İbn Abbâs da açıkça belirtmiştir:
"Bu âyet mensûh değildir. Oruç tutmaya kuvveti olmayan yaşlı erkek ve
kadın hakkındadır. Bunlar her gün için bir fakîr doyururlar" {Buhârî).
Âyetteki
"Miskîn"i müfred olarak okuyan birinci kıraate göre, her orucun
fidyesi; mesâkin şeklindeki cemi' okuyuşa göre mecmûunun fidyesi anlaşılır.
Bir fakir taamı şer'an sâ' denilen ölçek ile buğdaydan yarım ölçek; arpa,
hurma, kuru üzüm vesâireden bir ölçektir. Bir sâ', şer'î dirhem ile binseksen
dirhemdir. Şer'î dirhem, on'u yedi miskal gelen-ve vezni sebi' denilen dirhemdir
ki, bizim şimdiki dirhemlerimizden iki kırat kadar küçüktür. Binâenaleyh yarım
sâ' buğday, onaltı kıratlık örfî dirhem ile bir okka yetmişikibuçuk dirhem
demektir. Demek ki İslâm şerîati nazarında en fakır bir kimsenin iki öğün
i'tibâriyle günlük yemeği budur. Bu mİkdâr, fitr sadakası vesâir keffâretlerde
esâstır. Ancak bu hesâb fıtr sadakası gibi fakirin eline aynen veya kıymeten
temlik takdirindedir. Çünkü bilfiil ibâha ile doyurulmak istenildiği zaman bir
fakirin iki öğünde doyabilmesi kadar yemesi mu'teberdİr ki, insanına göre daha
az veya daha çok olabilir... {Hakk Dînî, I, 631).
[124] İbn Abbâs'm bu sözünü Abdurrazzâk, Ma'mer'den; o da
Zuhrî'den olmak üzere rivayet etmiştir.
Çünkü mutlakın hükmü,
ıtlâkı üzere cereyan etmektir. Ayrılmağa da, ayrılmamağa da şâmildir
[125] Saîd ibnu'l-Müseyyeb'İn görüşünü İbn Ebî Şeybe rivayet
etti.
[126] İbrahim'in görüşünü Saîd ibn Mansûr rivayet etti. Ebû
Hanîfe'nin mezhebi de budur.
[127] Ebû Hureyre'ninkini Abdurrazzâkl tbn Abbâs'ınkini de
Saîd ibn Mansûr ile Dâ-rakutnî rivayet ettiler.
[128] Hadîsin başlığa uygunluğu, başlıktaki mübhemliği tefsir
eder olması dhetinden-dir. Çünkü başlık "Ramazân kazası ne zaman
ödenecek?" sorusu idi. Hadîs ise kaza orucunun herhangi vakit içinde
ödeneceğine delâlet eder. Ancak ödeme ikinci ramazân girinceye kadar geri
bırakılırsa Şafiî'ye göre üzerine fidye vâcîb olur. Bu husustaki görüş
ayrılığını biraz önce zikretmiştik (Aynî).
[129] Bu gibi işler yapılır, bunlardaki hikmet, akıl ve
kıyas kavrayamasa da Şâri'e havale edilir ve onlarla i'tirâzsiz ibâdet olunur.
Re'yin gereği oruç ile
namazın hükümde müsâvî olmalarıdır. Çünkü bunların her ikisi de bir özürden
dolayı terkedilir. İbâdettir. Lâkin kıyâsa muhalif olarak gelen dînî işlerde
hikmet ciheti aranmaz da, onun işi Allah'a tevkîl edilir. Zîrâ Allah'ın
fiilleri hikmetten boş değildir, fakat bunun çoğu insanlara gizli olur,
akıllar, onları idrâk edemezler (Kastallânî).
[130] Başlığa delîlliği "Kadın hayız gördüğünde namaz
kılmaz, oruç tutmaz" sözünden alınır. Başlık da namazı ve orucu bırakması
hakkındadır. Bu hadîs, Hayız Kitâbı'nda "Hayızlımn orucu bırakması"
bâbi'nda da geçmişti. Bu, o hadîsin kısaltılmış bir rivayetidir (Aynî).
[131] Başlık "Üzerinde oruç borcu varken ölen kimse
adına bunu ödemek meşru' olur mu, olmaz mı?" Ve... meşru olursa bu ödeme
yine oruç olarak mı, yoksa sadaka suretiyle mi olacaktır? gibi suâlleri ihtiva
etmektedir.
Hasen'in sözü bu
sorulardan birine müsbet cevâb olmuştur. Bunu Dâra-kutnî senediyle rivayet
etmiştir.
[132] Bu Âişe hadîsi, başlıktaki soruya aynı şekilde müsbet
bir cevâb olmaktadır
[133] îbnu Vehb'in mutâbaatmı Müslim, Ebû Dâvûd ve diğerleri
senediyle rivayet etmişlerdir. Yahya ibn Eyyûb'un rivayetini de Beyhakî, Ebû
Avâne, Dârakutnî, Bezzâr rivayet etmişlerdir.
[134] Bu İbnu Abbâs hadîsi de başlıktaki birinci soruya açık
bir cevâb teşkîl etmekte dir. Fakat bu cevazın tafsilinde ve tatbikatında yâni
bu borç yine oruç olarak, yoksa sadaka şeklinde mi olacağı hususunda görüş
ayrılıkları olmuştur. Bu ayrılıkları babın sonunda kısaca özetleyelim.
Bu İbn Abbâs hadîsini
Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce de rivayet etmişlerdir.
[135] Bu İsnâdlann hâsılı şudur: A'meş bu hadîsi bir
mecliste üç kişiden işitmiştir. Evvelâ Müslim İbnu'l-Batîn'den; o da Saîd ibn
Cubeyr'den; sonra el-Hakem'den ve Seleme'den; onlar da Mücâhid ibn Cebr'den.
[136] Bu isnâd da A'meş hadîsi üç şeyhden ve üç şeyhden
herbiri de üç şeyhden rivayet ediyor. Bunu Tirmizî de rivayet etmiştir.
[137] Yahya ile Ebû Muâviye'nin bu hadîsleri, Nesâî ve
diğerlerinin rivayet ettikleri hadîslerdendir.
[138] Ubeydullah'm hadîsini Müslim de rivayet etmiştir.
Arnned ibn Hanbel'deki rivayette Ebû Bişr bu adağın sebebini "Bir kadın
gemiye bindi de bir ay oruç tutmayı adadı ve bunu tutamadan öldü" diye
beyân etmiştir.
[139] Ebû Harîz, Sîcistân kaadısıdır. Bu hadîsi İbn Huzeyme
ve diğerleri senediyle rivayet etmişlerdir.
Bu rivayetlerde bir
kadın, bir adarru bir ay, İki ay ve onbeş gün şeklindeki ihtilâflar, vakıaların
ayrı ayrı oluşlarına hamledilir. Bunların ortak noktası, ölü adına oruç
tutmanın cevazıdır (Kastallânî).
İmâm Şafiî bu hadîse
dayanarak kadîm görüşünde borçlu bulunan ölünün nâmına velîsinin oruç tutmasına
cevaz vermişti. Yeni görüşünde ise hiçbir kimsenin başkası hesabına oruç
tutması caiz olmadığı, ancak Ölü nâmına sadaka verebileceği içtihadında
bulunmuştur ki, İmâm Ebû Hanîfe ve İmâm Mâlik'in mezhebleri de böyledir. Şu
kadar ki, bunlara göre ölünün vasiyeti üzerine sadaka verilir.
Sadakanın mikdânna
gelince, İmâm Şafiî ile İmâm Mâlik'e göre bir müdd, İmâm Ebû Hanîfe'ye göre
buğdaydan yarım sâğ diğer hububattan bir sâ' ta-sadduk edilir.
İmamların bu konuda
dayandıkları naklî delillerden birisi Peygamber'in "Hiçbir kimse başka
birisi hesabına namaz kılamaz, fakat sadaka verir" hadîsidir (en-Nesâî,
İbn Abbâs'tan.)
Aklî delilleri de,
orucun ve namazın bedenî ibâdet olmalarıdır.
[140] Başlıktaki suâlin cevâbı mukadderdir, takdiri
"Güneşin batmasıyle halâl olur"-dur. Yânî geceden bir parçanın
girmesi beklenmez,
Ebû Saîd'in bu fiili de
başlıktaki sorunun cevâbıdır. Bunu Saîd ibn Man-sûr ile Ebû Bekr ibnu Şeybe
rivayet etmişlerdir.
[141] Bu Umer ibnu'l-Hattâb hadîsi de başlıkta bulunan soru
tarzındaki mübhemliği açıklamaktadır.
Güneş battığı zaman,
oruçlunun orucunu bozma vakti girmiştir, yâhud da oruçlu hükmen orucunu
bozmuştur. Çünkü gece oruç için şer'î bir zarf değildir. Onun için geceden bir
cüz'ün geçmesini beklemek lüzumsuzdur
[142] Bu İbnu Ebî Evfâ hadîsi "Seferde oruç tutmak
bâbı"nda da başka bîr sened ve küçük bir lafız farkıyle geçmişti. Orada da
belirttiğimiz üzere, Rasûlullah'ın mükerreren inip de sevîk bulamacı
karıştırmasını emrettiği zâtın, Bilâl Habeşî olduğu, diğer rivayetlerde gelmiştir.
[143] el-Cedhu; Sevîk yânî kavrulmuş unu su ile karıştırıp
bulamaç yapmak;
el-İcdâh: Kavud
dedikleri kavrulmuş buğday veya unu ezerek su ile bula-yıp karıştırmak demektir
(Kaamûs Ter.).
Hadîs, su ve diğer
şeylerle oruç bozulduğunun delili olduğundan, oruçlu bulabildiği ve kendisine
elde edilmesi kolay olan her bir şeyle İftar eder.
Bu hadîs bundan önce de
iki defa geçmişti. Nitekim bundan sonraki bâbm ikinci hadîsi olarak da
gelecektir
[144] Bu Sehl ibn Sa'd hadîsi, iftar vakti girdikten sonra
orucu bozmakta acele davranmanın müstehâb olduğunun delilidir. Abdurrazzâk'ın
rivayetinde Amr ibn Meymûn: Muhammed'in sahâbîleri İftara çabuk, sahuru
geciktirmek hususunda insanların en ileri gidenlerindendi, demiştir. İbn
Abdi'1-Berr de: l£târı çabuk, sahuru da geç yapmağa dâir rivayet olunan
hadîslerin hepsi sahihtir, mütevâtirdir, demiştir.
Enes İbn Mâlik'ten de
Peygamber'in İftar etmedikçe akşam namazı kılmadığı, hiç olmazsa bir yudum su
içtiği, rivayet edilmiştir (Umdetu'l-Kaarî).
[145] Abdullah ibn Ebî Evfâ hadîsinin başlığa delîlliği
açıktır. Güneşin battığı sabit olduktan sonra iftarı geciktirmemek, sünnetin
gereği olmuştur.
[146] Yânî ramazânda pruçlu, güneş battı sanarak orucunu
bozduktan sonra güneş meydana çıksa, o kimse bu günün orucunu tekrar tutup öder
mi, yoksa ödemez mi? Bu günün orucunun ödenip ödenmeyeceği hususunda görüş
ayrılığı bulunduğu için Buhârî, izâ'nın cevâbı olan hükmü bildirmemiştir.
[147] Hadîste soru hemzesi mukadderdir. Böyle yanılma ile
oruç sakatlanırsa, bunu kaza etmek lâzım olduğunda Dört İmâm ittifak etmişlerdir.
Günün kalanında vakta hürmeten yenmez. Bunda keffâret lâzım gelmez.
[148] Mücâhid'den, Atâ'dan ve Urve ibnu'z-Zubeyr'den bu
günün orucunun kaza edilmeyeceği rivayet olunmuştur. Onlar bunu unutarak yemek
yiyen kimse menzilesinde tutmuşlardır.
İbnu'l-Munîr:
Mükellefler ancak zahir ile hitâb olunmuşlardır. Binâenaleyh bu hususta
ictihâd edip de yanılırlarsa, bunda üzerlerine güçlük yoktur, demiştir.
Ma'mer'in bu hadîsini
Ebû Dâvûd, İbn Mâce rivayet etmişlerdir (Kastallânî).
[149] Umer'in bu fiilini Saîd ibn Mansûr ile el-Bagavî
senediyle rivayet etmişlerdir. Bu haberin başlığa uygunluğu "Çocuklarımız
bile oruçludurlar" sözündedîr.
[150] Müslim'in rivayetinde Ensâr köylerinin Medîne
civarında bulunduğu, bu çocukların küçük yaşta oldukları ve oruç tutturmakla
beraber bu çocukları yanlarına alarak beraberlerinde mescide götürüp İslâm
ibâdetine alıştırdıkları açıkça be-. lirtilmiştir. Müslüman çocuklarını oruç,
namaz gibi îslâm ibâdetlerine küçük yaşlardan i'tibâren alıştırma çalışmaları
Peygamber devrinden beri devam ede-gelmektedir. Âlimlerin cumhuruna göre bulûğ
çağma ulaşmayan çocuklara,oruç vâcib değildir. Seleften İbn Şîrîn ile Zuhrî
gibi bâzıları müstehâb olduğuna kaa-il olmuşlardır. îmâm Şafiî de bu içtihada
tutunarak, çocuğun oruç tutmaya bedenî kuvveti yetecek derecede olursa temrin
için, alıştırmak için oruçla emredilirler demiş ve bunun da haddini yedi ve on
yaş olarak ta'yîn etmiştir.
[151] Buhârî bâb içinde zikrettiği hadîslerle yetindiği için
hükmü söylememiştir.
[152] Yânî gece cjruç için bir mahall ve bir zarf değildir.
Çünkü el-Bakara:187. âyeti, oruç vaktinin geceye kadar devam ettiğini ve
gecenin oruç vaktinin sonu olduğunu beyân etmiştir. Allah orucun sınırını
geceye kadar diye sınırlamış ve ta'yîn buyurmuştur.
[153] Buhârî işaret ettiği bu nehiy hadîsini Âişe'den olmak
üzere, babın sonunda senediyle rivayet etmiştir.
[154] et-Teammuk, bir şeyi derinletmek ve derenliğine gitmek
demektir. Burada ise teklif edilmemiş olan bir işin külfetini yüklenmekte
mübalâğa etmekten ibarettir.
[155] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu açıktır. Çünkü hadîs
başlığın istediği cevâbı açıklamaktadır.
[156] Burada getirilmiş olan Abdullah ibn Umer, Ebû Saîd ve
Âişe hadîslerinin hepsi de aynı mealde olarak birbirine eklemek suretiyle oruç
tutmaktan nehyi ifâde etmektedirler.
Hz. Âişe hadîsinde bu
nehyin ümmet için rahmet olduğu ziyâdesi vardır.
[157] Bu Âişe hadîsi burada Usmân ibn Ebî Şeybe ile Muhammed
ibn Selâm tarîkinden getirilmiştir.. Buhârî bu sözü ile hadîsin Muhammed ibn
Selâm rivayeti olduğuna delâlet etmiştir. Bu hadîsi Müslim, Usmân ibn Ebî
Şeybe tarîkinden bu .ziyâde ile getirmiştir. Şu hâlde Usmân bu ziyâdeyi kâh
vermiş, kâh vermemiş oluyor (Kastallânî).
[158] el-Nekâl, en-Nukle, el-Menkel; işkence ve ukubete
denir ki, sairlere medarı ibret olur.
ei-Tenkıl: Bir adama
şâirlere korku ve ibret olacak bir iş eylemek ma'nâsı-nadır. Enes'İn rivayet
ettiği bu tenkîl hadîsini Buhârî, Kitâbu't-Temennfde mevsûlen getirmiştir.
"Eksere =
Çoğaltan" ile kayıdlamadan, bunu az yapana ceza olmadığı anlaşılabilir.
Çünkü az sayıda günü birbirine eklemek meşakkat olmayacağı düşünülür. Lâkin
cezanın olmamasından, cevazın subûtu lâzım gelmez {lbn Hacer).
[159] Peygamber'in sahâbîlerine, oruçları eklemekten
nehyettiği hâlde sahâbîlerin bundan vazgeçmeyi kabul etmemeleri, Rasûlullah'ın
hükmüne muhalefet demek olduğundan, bu nasıl mümkin olabilir diye bir suâl
hâtıra gelir. Bedruddîn Aynî bu suâle: Sahâbîler bu nehyi tahrîmî bir nehiy
değil, tenzîhî bir nehiy olarak anlamışlardı diye cevâb veriyor.
[160] el-Kelif: Âşık ve aşüfteye denir. "O onun
âşıkı" yerine "Huve kelifu fulânete" denilir. el-Kulf, Ekle/u ve
Kelfâu'nun cem'idir. ei-Kelifmasdar olur, bir kimseye ziyadesiyle aşk ve
mahabbet eylemek; el-Külfeîu: ... zahmet ve yorgunlukla işlenen işe ve irtikâb
olunan meşakkatli işe denir.
et-Tekettüf: bir adam
üzerine rene ye meşakkatli iş olmak; et-Teklîf: Bir adama rene ve meşakkatli
bir iş işlemekle emreylemek ma'-nâsıhadır (Kaamûs Ter.).
[161] Yânî bir günün orucunu ertesi günün seher vaktine
kadar ulaştıranın cevazı bâ-bi. Burada orucu seher vaktine kadar ulaştırmaya, bunun
surette asıl ulaştırmaya benzemesinden dolayı visal denilmiştir. Yoksa
ulamanın hakîkati gündüz olduğu gibi, gecenin bütününde de imsak edilmesidir.
Lâkin ulamanın, ancak gecenin bütününde hakikat olduğu da'vâsının subûtuna
ihtiyâç duyulur. Pey-gamber'in orucunu sahur vaktinden diğer günün sahur
vaktine kadar ulaştırır olduğu rivayeti gelmiştir. Bunu Ahmed ile Adurrazzâk,
Alî'den rivayet etmişlerdir (Kastallânî).
Bu tatbîkat îmâm Ahmed
ve bâzı hadîsçilerin mezhebidir. Şâfiîlerden bu, hakîkî visal değildir diyenler
vardır (Aynî).
[162] es-Seher (es-Sahar): (iki fetha İle) subhtan, yânî tan
yeri açılmazdan evvelce olan vakte denir... (Kaamûs Ter.).
Bu hadîsin aslı, biraz
evvel 71 rakamıyle de geçmiş idi.
[163] Nafile olarak oruçlu bulunan birisine bir dîn kardeşi
orucunu bozdurmaya ye-mîn etse ve bunun üzerine o kimseye orucunu bozmak daha
hayırlı olduğu kanâati belirip de bozsa, kendisine kaza lâzım gelmez.
Buhâri'ye göre bu yemîn o kimse için bir Özür oluyor.Selmân, Ebu'd-Derdâ,
Mücâhid, Tâvûs, Atâ, Sev-ri, Şafiî, Ahmed ve İshâk'a göre de nafile orucu
özürlü, özürsüz bozan kişiye kaza lâzım
gelmez. Diğer gruba göre başlama ile taahhüd edilmiş bir ibâdetin iftar hâlinde
kaza ile ikmâl ve telâfi edilmesi gerekir.
[164] Bu fıkra Tirmizî ile İbn Huzeyme tarafından rivayet
edilmiştir. Buhârî'nin bundan sonra gelecek 53-54,'bâblannda "înne
li-zevrike aleyke hakkan = Muhakkak ziyaretçilerin için de bir hakk
vardır" seklindedir.
[165] Hadîsin başlığa uygunluğu Ebu'd-Derdâ'nın Selmân için
yemek yapması, Ebu'd-Derdâ oruçlu İken konuşmadan sonra orucunu bozması, sonra
Peygamber'e gelip bunu zikretmesi, Peygamber'İn ona kaza etmeyi emretmemiş
olması ciherinden-dir... (Aynî).
Son fıkra, hadîsin
Peygamber tarafından tasvîb ve takririni isbât eder. Bu hadîste dört nevi' hakk
zikredilmiştir: Allah hakkı, zatî hakk, aile hakkı, konu-komşu yânî vatandaşlık
hakkı. Her hakk bir vazife mukaabili bulunduğundan "Her hakk sahibine
hakkı verilmelidir" emriyle de bu vazifelere işaret ; buyurulmuştur. Vazifenin bu yolda taksimi,
ahlâkçıların amelî ahlâka göre yap, tıklan taksîmin esâsıdır. Dînî, zatî,
beytî, medenî vazîfelerdir. Şu kadar ki, ahlâkçılardan bir kısmı dînî vazifeyi
almakta, bir kısmı bırakmaktadır. Vazife, insan için yapılması bir borç
olduğuna göre, en heybetli kürrelere kadar bütün kâinatın yaratılış gayelerine
göre bir vazifenin, bir seyir ve hareketin esîri oldukları görülüp dururken,
insanın bu umûmî hareket kaanûnundan kendisini müstesna tutması hiç doğru
olmaz. Kur'ân bu umûmî hareketi ve nizâmı, Hâlık'a ibâdet mâhiyyetinde
bildirmiştir. Onun için insanın ahlâkî vazîfelerinin başında hadîsin bildirdiği
gibi, Rabb'ine karşı yapılacak vazifeler sayılmalıdır. Hadîs, ahlâkın ana bölümlerini en vecîz
biçimde tesbît edip bildirmesinden başka şu fıkhı hükümleri de bildirmektedir:
Müstehâb olan ibâdetlerin îfâsı bev, denî ve ruhî kuvvetlerimizin ziyamı ve
kırılmasını mûcib olmaması ve vâcib olan asıl vazifelerimizin ifâsına mâni1
olacak dereceye varmaması; bu derece sıkıcı -s zühdî bir hayâttan bizleri men' etmesi;
kardeşlik kurmanın meşruluğu; kardeşleri ve tanıdıkları ziyaretin dînî ve
medenî bir davranış olduğu; bir lüzum üzerine yabancı bir kadınla görüşüp
konuşmanın cevazı; hayırdan ve vazifeden gaflet eden bir müslimin irşâd
edilmesi.. (Ibn Hacer, Aynî).
[166] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Şa'bân ayındaki
kadar kendisinde çok oruçlu olduğu bir ay görmedim" sözündedir.
Bu hadîste Rasûlullah'ın
şa'bân ayındaki orucunun ve buna kıyâsen diğer İbâdetlerinin başka aylara
nisbetle daha çok olduğu bildirilmiştir. Bunda ramazânı fazla ibâdetle ve
yüksek bir ubudiyet şuuru ile karşılama hazırlığı da vardır.
[167] Bu hadîsteki "Rasûlullah şa'bân ayının hepsini
oruç tutar idi" sözü ile, geçen rivayetteki "Şa'bân ayındaki kadar
kendisinde çok oruçlu olduğu bir ay görmedim" sözü arasında müşkil
görülmüştür. Buna buradaki "Kullunu = Hepsini" kavliyle
"Gâlibuhu = Çoğunu" ma'nâsı kasdedilmiş olup, birinci hadîs ikinciyi
tefsîr edici, beyân edicidir diye cevâb verilmiştir. Bâzıları da, Rasûlullah
şa'bânın bazen evvelinde, bazen ortasında, bazen de sonunda oruç tutardı ve
şa'bâm oruçsuz bırakmazdı, ma'nâsınadır demişlerdir.
[168] İbn Abbâs hadîsinin de Enes ibn Mâlik hadîsinin de
metinleri müşkildir. Her iki sahâbînin bu hadîsleriyle anlatmak İstedikleri
ma'nâ güçlükle anlaşılıyor. Her iki hadîsin bu müşkilliğinden dolayı sarihler
çeşitli tasarruflara gitmişlerdir. Fakat hepsinin ortak oldukları cihet şudur:
İbn Abbâs'ın da, Enes'in de bu haberleriyle Peygamber'in nafile namaz kılmak
ve oruç tutmak hususunda muayyen.-ve düzgün bir programa tâbi' olmadığını
bildirmek istemeleridir.
[169] Enes hadîsinin ma'nâsı, nafile namaz kılmak ve nafile
oruç tutmak hususunda Peygamber'in hâli muhtelif idi. İcâbına göre gâh ayın ilk
günlerinde, gâh ortasında, bâzı ayların da son günlerinde oruç tutardı. Yine
böyle, Peygamber bâzı defa gecenin önünde, bâzı defa ortasında, bâzı geceler de
sonunda namaz kılardı. Gecenin bu muhtelif zamanlarında namaz kıldığını, yine
böyle gündüzleri oruçlu bulunduğunu her görmek isteyen sahâbî Peygamber'i
mükerreren gözleyerek namaz kılarken yâhud oruçlu iken rastlar ve dilediği
gibi görürdü... İşte hadîsin ma'nâsı budur. Yoksa Peygamber mütevâliyen oruç
tutardı yâhud bütün gece namaz kılardı denilmek istemiyor (Aynî).
İbn Abbâs hadîsi
Peygamber'in ramazândan başka hiçbir ayda baştan başa oruçlu olmadığını açıkça
öğretmiştir. Hadîsin bu fıkrası, bu hususta bir nasstir. İşte bu nassın ve
açıklığın irşâd ve delaletiyle, hadîsin'bundan sonrasında şöyle demiş olduğunu
anlıyoruz: Peygamber'in ramazândan gayrı aylarda tuttuğu oruçların zamanları
ve günleri ta'yîn edilip belirlenmiş değildi. Bir ayın önündeki, ortasındaki,
sonundaki günlerde hem oruçlu olduğu, hem de oruçsuz olduğu günler bulunurdu.
Bundan dolayı ayın her gününü oruçlu veyâhud oruçsuz sanırlardı.
Enes ibn Mâlik de kendi
hadîslerinde aynı hakîkati ifâde etmiş oluyor. Oruç hususunda böyle olduğu gibi
namaz hususunda da böyleydi. Bir gecenin birkaç . saatinde yatmak, kalkıp namaz
kılmak hâlleri sık sık tekerrür ediyordu. Onun bu hâllerini gözleyen ve
müşahede edenler, Peygamber'i adetâ bütün gece namaz kılar veyâhud bütün gece
uyur zannederlerdi {Tecrid Ter,, IV, 120-121).
Hadîsin son fıkrası,
Peygamber'in yaratılışça da, huyca da en mükemmel sıfatlar üzere olduğunu,
bunun da kemâlin tamâmı ve cemâlin bütünü olduğunu ifâde etmektedir
(Kastatlânî).
[170] Yânî konuğun, kendisini konuklayıp ağırlayan kişinin
tutmakta bulunduğu nâ-file oruçtaki hakkı. Bununla nafile oruç tutmakta olan ev
sahibinin, konuğu sebebiyle orucunu bırakması kasdedümektedir.
[171] Buhârî hadîsin tamâmını değil de sâdece buradaki
başlığa delîl olacak kısmını kısaltılmış olarak getirmiştir. Konuğun ev
sahibinin orucundaki hakkı, ev sahibinin konuğunu râm ve enîs eylemek ve
genişlik yapmak için nafile orucunu bozmasıdır. Eşin eşi üzerindeki haklarından
biri de cinsî münâsebet ihtiyâcının yerine getirilmesidir. Arka arkaya nafile
oruç tutan ve geceleri çok nafile namaz kılan eş ise böylece zayıf
düşeceğinden, eşinin bu ihtiyâcını yerine getiremi-yecektir.
[172] Hadîsin başlığa delîUiği ''Muhakkak senin üzerinde
bedenin için bir hakk vardır.,. " sözündedir.
Nafile ibâdet yapan
kişi, bedenini zayıf düşürüp de diğer farzları yapmaktan âciz kılmamak için
bedenini hoş ve sıhhatli tutması, kendi boynunda sabit bir borç ve hakktır.
[173] Yânı bütün sene oruç tutmak caiz olur mu, olmaz mı? Bu
hususta deliller tearuz ettiği, bir de men'in Abdullah'a mahsûs
olması.ihtimâlinden dolayı Buhârî hükmü beyân etmemiştir.
[174] Hadîsin başlığa delîl yeri "Bu da bütün sene
orucu gibidir" fıkrasıdır.
[175] Yânî Dâvûd Peygamber'in orucundan daha fazîletli oruç
yoktur. Peygamber'-in bu son sözü, başlıkta açıklanmayan hükmü açıklamış
oluyor.
[176] Bundan beş bâh önce geçen 50. bâbdaki Selmân- ile
Ebu'd-Derdâ kıssası hadîsi ki, Peygamber, Selmân'm sözlerini takrir etmiş idi.
Nafile ibâdette ehlin
hakkı, onlara rıfkla muamele etmek ve kendilerine in-fâk eylemektir. Devamlı
ibâdetle meşgul olununca bu vazifeler yerine getirilemez.
[177] Peygamber'in iki defa tekrarladığı bu sakındırma,
ibâdette şiddete gidilmesinin men'ine delâleti i'tibâriyle çok mühimdir.
Nafile ibâdetlerde
şiddete gidilmesi, bedene zayıflık, meşakkat ve meşguliyet meydana
getireceğinden nefse, aileye, hısımlara ve derece derece bütün vatandaşlara
karşı yerine getirilmesi gerekli hakklar ve vazifeleri aksatacak ve bunları
engelleyecektir.
[178] Hadîsin bâb başlığına delîlliği bellidir. Buhârî bu
hadîsi daha uzun bir metin ile FadâiluM-Kur'ân Kitâbı'nda da getirmiştir.
[179] Geçen babın ardından bunu getirmesi birinci ile bir
gün oruç, bir gün iftarın efdaliyyetine tenbîh; bu ikinci ilede Dâvûd
Peygamber'in bu fiiline uymayı İşaret içindir.
[180] Her iki hadîsin başlığa delîlliği meydandadır.
[181] Eyyâmu'l-Bîd, bâ'nın kesriyle
"Eyyâmu'1-Leyâlî'l-Bîd" takdirindedir ki, parlak olan gecelerin
günleri demektir. Her ayın onüç, ondört ve onbeşinci günleridir. Bir kavle
göre oniki, onüç ve ondördüncü günlerinden ibarettir. Hulâsa bu kelâm, bu
takdîr üzere olduğundan izâfetsiz "el-Eyyâmu'1-Bîd" demek caiz
değildir. Şârihdediki: "Peygamber (S) bizlere eyyâmu'l-bîdde oruç
tutmamızı emrederdi" hadîsi bundandır. Bu günler, onüçüncü, ondördüncü ve
onbeşinci, yâhud da onikinciden ondördüncü günlere kadardır. Bütün gece mehtâb
olduğu için böyle isimlendirildiler (Kaamûs Ter,),
[182] Buhârî bu hadîsi küçük bir lâfız farkıyle
Ebvâbu't-Tatavvu', "Bâbu salâti'd-duhâ fî'I-hadar.." bölümünde de
rivayet etmişti. Üç gün oruç tutmaktan zahiren anlaşılan, her ayın onüç,
ondört ve onbeşinci günleri olan eyyâmu'l-bîd'dir. Maamâfîh ayın arka arkaya üç
günü olmak da muhtemildir.
Her ayın üç günü oruca
ayrılması, h'er hasene ve her hayrın on misli sevâb ile karşılanacağı va'd
edildiğinden (el-En'âm: 160) bu hesâbca her ayın oruçlu geçirilmiş gibi olması
gayesine dayandırılmıştır.
[183] Yânî kendisi nafile orucu tutmakta iken bir topluluğu
ziyaret edip de onların yanında iftar etmeyen kimse. Bu, on bâb önceki
"Kardeşine, tutmakta olduğu nafile orucu bozdurmaya yemîn eden kimse"
babına karşılık olan bir bâbdır (Aynî).
[184] Hadîs metnindeki Huveysa lâfzı Hâssa isminin
küçültmesidir. "Senin hizmetine tahsis olunan küçük" demektir. Bâzı
rivayetlerde Uneys gelmiştir ki, bu da Enescik demektir. Ahmed ibn Hanbel de
"Huveydimüke( = Senin küçük hizmetçin)" şeklinde rivayet etmiştir.
Enes ibn Mâlik'in hâl
tercemesine daha önceki bölümlerde İşaret edilmişti. Enes Basra'da ikaamet
etmiş ve orada 93 hicrî yılında yüz yaşını aşkın olarak vefat etmiştir.
Haccâc'm Basra'ya gelişinde seksen küsur yaşında bulunduğu bildiriliyor.
Tezkirâtu't-Huffâz'da en son vefat eden sahâbîdir deniyor.
Enes'İn bu hâli ve
hadîste bildirdiği zürriyetçokluğu, Peygamber'in kendisi hakkındaki duasının
kabul olunduğunun en güzel misâlidir.
[185] Bu tarîkin zikredilmesinin fâidesi, Humeyd'in bu
hadîsi Enes'ten işitmesini beyândır. Çünkü Humeyd'in bazen Enes üzerine tedlîs
eder olduğu meşhur olmuş tur. Zâİde de Humeyd, halîfeler işinden birşeye
girişinden ötürü Humeyd'in hadîsini atmıştı. Hâlbuki Buhâri Humeyd'in nakdîn
hadîslerini, içlerinde işitme tasrîhi bulunan tarîklerle tahrîce ehemmiyet
vermiştir... (Kastallânî).
[186] Hadîs metnindeki "Serer" lâfzı, ayın son
yirmisekiz, yirmidokuz ve otuzuncu günleridir. Bu günlerde ay gizlendiği, açık
görülmediği için, bu günlere "es-Serer" ismi verilmiştir.
Bu hadîs, yukarıda Ebû
Hureyre'nin rivayet ettiği "Sakın ramazânı bir gün, iki gün evvel oruç
tutarak karşılamayın " hadîsine zahiren zıdd görülürse de zıdlık yoktur.
Muhtemil ki bu adam şa'bâmn sererinden evvel de oruçlu idi. Yâhud
[187] İbn Hacer: Bu ziyâde Firabrî'den yâhud da onun
berisindeki râvîlerden olmuşa benziyor. Çünkü bu Buhârî'nin en-Nesefî
rivayetinde vâki' olmadı., demiş.ise de, Aynî, bunun Nesefî rivayetinde
gelmemesi, bunun Buhârî'nin gayrısından olmasını gerektirmez, diye i'tirâz
etmiştir (Kastallânî).
Bu ifâdelere göre bu
ziyâde, hadîslerin birinden alınmış bir hüküm olarak bizzat Buhârî'nin de
olabilecektir.
[188] 190 Müctehidler
bu hadîslerden üç türlü hükme varmışlardır:
a. Cumua günü orucunun
mutlak surette kerâhatidir. Nahaî, Şa'bî, Zuhrî, Mücâhid, Âlî, Ahmed, Ishâk...
b. Kerâhatsiz olarak mutlak surette mübâh
olduğudur. İbn Abbâs, Muham-med ibn Munkedir, İmâm Mâlik, Ebû Hanîfe...
c. Yalnız cumua günü
oruç tutmanın kerâhatidir. Cumuadan bir gün evvel veyâhud bir gün sonra tutarsa
mekruh değildir. Ebû Hureyre, İbn Şîrîn, Tâvûs, Şafiî...
d. Harâmhğıdır. Bu da nehy hususunda gelen
nasslafın zahirine dayanan îbn Hazm'ın görüşüdür.
[189] Bu Hammâd ibnu'1-Ca'd zaîftir. Ebû Hatim:
"Hadîsinde be's yoktur" demiştir. Bu zâtın Buhârî'de buradan başka
yerde hadîsi yoktur. Bağavî bu hadîsi "Hudbetu'bnu Hâlid'in hadîsinin
cem'inde" mevsûlen rivayet etmiştir. Buhârî bununla burada bir hadîsiyle
mutâbaa olarak istişhâd etmiştir (Aynî ve Kastallânî}.
[190] Başlığa uygunluğu, başlıktaki suâlin cevâbının hadîs
içinde bulunması cihetiy-ledir. O da Peygamber'in günlerden herhangi birini bir
ibâdete tahsis etmediğidir. Hadîsin bu başlıkla getirilmesi tahsisi terketmeye
delâlet eder (Aynî).
[191] Ümmü'1-Fadl1 m ismi Lubâbe'dir. Abn Abbâs'm anasıdır.
el-Fadl büyük oğlu olduğu için Ümmü'1-Fadl diye künyelenmiştir.
Peygamber'in Arafat'ta
oruçlu olup olmadığı sahâbîler arasında araştırma konusu edilmiş. Bunu İşiten
Ümmü'1-Fadl bir kadeh süt göndermiş. Hutbeden sonra Peygamber vakfe hâlinde
bunu içmekle, orçlu olmadığı anlaşılmıştır. Bu sebeble hacılar için Arafat'ta
oruçlu bulunmamak müstehâb sayılmıştır.
[192] Bu hadîste süt gönderenin Meymûne;birirîci hadîste ise
kızkardeşi Ümmü'1-Fadl olduğu bilinmiştir. Buna göre hâdisenin iki kerre
olmasına yâhud her iki kadın beraberce süt gönderdiler de hâdise onlardan
herbirine nisbet edilmiş olmasına hamledilir. Hâlin açıklığa kavuşması için
Meymûne'nin, Ummü'l-Fadl'ın isteği üzerine süt göndermiş olması ve aksi de
(yânî Ümmli'l-Fadl'ın, Meymûne'nin İsteği ile süt göndermiş olması da) olabilir
(Kastallânî).
[193] Hadîs, başlıktaki mübhemliği açıklar olduğu cihetten
hüccetliğe uygun düşmüş tür. O açıklama da, ramazân bayramı gününde oruç
tutmanın sahîh olmayacağıdır (Aynî).
Ramazân bayramının ilk
günü İle teşrik günleri dediğimiz kurbân bayramının dört gününde oruç tutmak
Hz. Umer'in bu hadîsinin serinliğinden dolayı nehyedilmiştir; haramdır.
[194] Bu hadîs Kitâbu's-Salât'ın evvellerinde "Avretten
örteceği mikdâr babı" ile diğer birkaç yerde daha geçmiş ve gerekli
açıklamalar oralarda verilmiş idi.
[195] Hadîs başlıktaki mübhemliği beyân eder olması yönünden
başlığa hüccetliği uygun düşmüştür.
[196] Peygamber (S) şu günde oruç tutmaktan nehyetti sözü,
başlıktaki mübhemliği açıkladığı için, başlığa hüccetliğe uygun düşmüştür.
İbn Umer
"Nezirlerini îfâ etsinler'\eİ~Hacc:29) âyetiyle Peygamber'in bayram günü
oruç tutmayı nehyetmesinin karşılaşmış olduğunu belirtmiş oluyor. Zerkeşî: İbn
Umer kendi nazarında deliller karşılaştığı için kesin bir fetva yîK vermekte
duraklamıştır, dedi.
el-Bedru'd-Demâmînî de
onu şu görüşle çürütmeye çalıştı: İş Zerkeşî'nin zannettiği gibi değildir.
Bil'akis İbn Umer, iki hükümden birinin, yâni nezirleri, îfâ emrinin âmm,
diğerinin, yânı bayram günü oruçtan men' ise hâss olduğunu &hi tenbîh
etmiştir. Sanki o sorucuya âmm'a karşı hâss ile hükmü yerine getireceğini
anlatmıştır,.. Maamâfîh bu görüşe de İ'tirâz edilmiştir... (Kastallânî).
[197] Bu hadîsin de başlığa hüccetliği meydandadır. Bu hadîs
Kitâbu's-Salât'ın sonlarında, "Kudüs Mescidi bâbı"nda da geçmişti.
[198] Teşrik günleri, İbn Umer ile âlimlerin çoğuna göre
nahr gününden sonraki üç gündür. İbn Abbâs'tan ve Atâ'dan ise bunların nahr
günü ile ondan sonraki üç gün olmak üzere dört gün olduğu rivayet edildi. Atâ
bu dört günü teşrik.günleri diye isimledi. Birinci görüş daha zahirdir.
Peygamber (S); "Mînâ günleri üçtür. Kim iki günde (Minâ'dan dönmek için)
acele ederse üstüne günâh yoktur. Kim de geri kalırsa ona da günâh yoktur "(e\-Bakara:203)
buyurmuştur (Sünen sâhib-leri). Bu hadîs Minâ günlerinin teşrik günleri
olduğunda sarihtir. Teşrik günlerinin en faziletlisi birincileridir ki, o da
Yevmu'l-Karr'dır. Çünkü Minâ ahâlîsi bu günde kararlı, yânî sabit ve sakin
olmak isterler. Bu günde Nefr yânî Minâ'dan dağılmak caiz olmaz. Bunlar
"Sayılmış günler" ve Minâ günleridir. Teşrik günleri diye
isimlendirilmişlerdir. Çünkü kurbân etleri bu günlerde güneşe serilir
(Kastallânî).
Teşrik günleri, nahr
gününden sonraki günlerdir. Bunların iki yâhud üç olduğunda İhtilâf
edilmiştir. Bunların teşrik günleri diye isimlendirilmesi, bunlarda kurbân
etlerinin güneşte serilmesinden, yâhud kurbânın güneşin parlamasına kadar
kesilmiyeceğinden, yâhud bayram namazının güneş parladığı sırada vâki' olmasındandır,
denildi. Bir de teşrik, herbır namaz ardındaki tekbîrdir, denildi... (İbn
Hacer).
Teşrik günlerinde oruç
hakkında başlıca üç görüş vardır:
a. Hedy sevkedemeyen mutemetti1 olsun, başkası
olsun; teşrik günlerinde oruç tutmak mutlak surette caiz değildir.
b. Mutlak surette caizdir.
c. Kurbânı olmayan
mutemetti' hacı için bu günlerde oruç tutması caizdir. Buhâri'ye göre bu üçüncü
göFüş üstün olduğu içindir ki bu başlığın altında
Âişe ile İbn Umer'in
hadîslerini getirmiştir.
[199] Âişe ve babasının bu fiilleri, başlıktaki mübhemliği
açıkladığı için, delîllİğe uygun düşmüştür.
[200] Âişe ile ibn Umer'in bu hadîsleri, başlıktaki
mutlaklığı kayıdlamak suretiyle açıkladıklarından dolayı delîlliğe uygun
düşmüşlerdir. Başlığın mutlak olması, teşrik günlerinde oruç tutmak
hususundaki ihtilâf sebebiyle idi. Buhârî bu ıtlâkin tazammun etmekte olduğu
ihtilâfı Âişe haberi ile ve yine Âişe ve İbn Umer haberi ile açıklamış oldu
ki, o da teşrik günlerinde orucun cevazı mutlak olarak değil de, sâdece kurbân
bulamayan mutemetti'e mahsûs olduğudur.
[201] Başlığa delîlliği "... Minâ günlerinde oruç
tutar" sözünden alınır. Çünkü bu kelâm, geçen hadîsin haşiyesinde
zikrettiğimiz gibi başlığın mutlaklığım tavzih ediyor.
[202] Buradaki rivayet ve mutâbaat, yukanki hadîsi daha da
kuvvetlendirmektedir.
[203] el-Aşûrâu, el-Aşûrâu, ve'l-Âşûr: Kâfur vezninde
muharrem ayının onuncu, bir kavle göre dokuzuncu gününe denir. Biraz sonra
zikri gelecek olan el-Işr kelimesinden alındığı için, bir hesâbca yine onuncu
olur. Sâme'l-âşûra denir ki, muharremin onuncu yâhud dokuzuncu günü oruç tuttu
demektir.
el-Işr; ayn'ın kesriyle,
deve kısmı su içtiği günün onuncu günü su içmek için suya gelmeye denir, yâhud
dokuzuncu günü gelmesine denir ki, deveyi sekiz gün dokuz gece sudan alıkoyup
dokuzuncu günü suya getirirler. Hâsılı içtiği günden hesâbla yine onuncu
olur... (Kaamûs Ter.}.
[204] Musannif Buhârî başlıktan sonra evvelâ âşûrâ orucunun
vâcib olmadığına delâlet edici haberleri getirmekle işe başladı. Sonra da bu
orucun tutulmasını rağ-betlendirmeye delâlet edici haberleri getirdi... (İbn
Hacer).
[205] Muâviye'nin bu hutbeyi bu suretle Medîne âlimlerine
meydan okurcasına îrâd etmesine kendisini sevkeden sebeb, görünüşe göre âşûrâ
orucu hakkında vâcib, haram, mekruh olmak üzere ihtilâf edildiğini işitmiş ve
mübâh ve müstehâb olduğunu bildirmek istemişe benziyor (Nevevî).
[206] Buradaki emretme, Şâfiiyye'ce müstehâblığın kuvvet
kazanması ma'nâsına ham-ledilmiştir. Peygamber'İn bu günde oruç tutması, sırf
onların sözleriyle Yahû-dîler'i tasdik için değildir. Peygamber bu orucu bundan
evvel de tutuyor idi. Nitekim bu Âişe hadîsinde açıkça belirtilmiştir..
(Kastaltânî).
[207] Âşûrâ orucu hakkındaki fıkhî hükme gelince, bu orucun
vâcib değil, sünnet ol duğunda âlimlerin İttifakı vardır. Yalnız İslâm'ın
başlangıcındaki hükmünde ihtilâf edilmiştir. Bâzıları vâcib İdi, bâzıları
sünnet veya müekked sünnet İdi; şu kadar ki ramazân orucu farz kılındıktan
sonra müstehâb olmuştur demişlerdir,
[208] Bu hadîs, Buhârî'nin sülâsiyâtından, yânî üç râvî
vâsıtasıyle Peygamber'e ulaşan hadîslerinden biridir.
Şârih Bedruddîn Aynî,
Umdetu'l-Kaarrde bu oruç hakkında rivayet edilen haberlerin hepsini hayret
edilecek bir himmetle toplayıp nakietmiştir. Allah hepsinin sa'ylerini meşkûr
eylesin! Âmîn!