Ve Aile Halkı Üzerine Yapılan Nafakanın Fazileti
1- Ehl Ve Iyâl Üzerine Harcama Yapmanın Vucûbu Babı
3- Bâb Ve Yüce Allah Şöyle Buyurdu:
4- Kocası Başka Yerde Olduğu Zaman Kadının Ve Çocuğunun
Nafakası Babı
5- Kadının, Kocasının Evinde İş Yapması Babı
7- Erkeğin Bizzat Ailesi İçinde Hizmet Etmesi Babı
9- Kadının, Kocasının Elindeki Malları Ve Nafakası
Hususlarında Kocasını Koruması Babı
10- Kocanın Kadını Ma'rûf Tarzda Giydirmesi Babı
11- Kadının Çocuğu Hususunda Kocasına Yardım Etmesi Babı
12- Bâb: Fakîr Kimsenin Kendi Aile Ferdlerini
Nafakalandırması Babı
15- Cariyelerden Ve Diğerlerinden Olan Süt Emzirici
Kadınlar Babı
(Nafakalar
Kitabı)
Ve Yüce Allah'ın şu
kavli:
"... Yine sana
hangi şeyi nafaka vereceklerini sorarlar. De ki: İhtiyâcınızdan artanı (verin).
Allah size böylece
âyetlerini açıklar.
Olur ki, dünyâ hususunda da, âhiret işinde de iyice düşünürsünüz..." (el-Bakara:
219-220) [2].
1-.......Bize
Şu'be ibnu'l-Haccâc tahdîs etti ki, Adiyy ibn Sabit şöyle demiştir: Ben
Abdullah ibn Yezîd el-Ensârî'den işittim; o da Ebû Mes'ûd el-Ensârî'den.
(Abdullah ibn Yezîd dedi ki:) Ben Ebû Mes'ûd'a:
— Sen bunu
Peygamber(S)'den mi rivayet ediyorsun (yâhud: Kendi içtihadınla mı
söylüyorsun)? diye sordum.
Ebû Mes'ûd (R):
— Ben bunu ancak
Peygamber'den rivayet ediyorum ki, O: "Her-hangibir müslümân kendi ev
halkına -Allah'ın rızâsını kasdederek-infâk ederse, bu infâk o müslümân için bir
sadaka olmuştur" buyurdu. [3].
2-.......Bana
Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti
ki, Rasûlullah (S): "Allah: Yâ Âdem oğlu, sen infâk et, ben de sana infâk
edeyim! buyurdu" demiştir [4].
3-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Dul kadınların ve fakirlerin
nafakalarım kazanmaya koşan müslümân kimse, Allah yolunda harb eden mücâhid
gibidir, yâhud gece namâzlı, gündüz oruçlu âbid kimse -gibidir" buyurdu [5].
4-.......Sa'd
ibn Ebî Vakkaas (R) şöyle demiştir: Ben (Veda Haccı sırasında) Mekke'de hasta
iken, Peygamber (S) beni iyâde ve ziyaret ederdi. Ben kendisine:
— Benim malım vardır;
malımın hepsini vasiyet edeyim mi? diye sordum.
Peygamber:
— "Hayır (vasiyet etme)/" buyurdu.
Ben:
— Yarısını? dedim. Peygamber:
— "Hayır!" buyurdu. Ben:
— Üçte bir? dedim.
Peygamber:
— "Üçte bir; üçte
bir de çoktur. Senin vârislerini zengin bırakman, onları muhtâc ve insanların
ellerindekini istemek için insanlara ellerini açar hâlde bırakmandan daha
hayırlıdır. Sen her ne in/âk edersen, o senin için bir sadakadır. Hattâ (yemek
yerken) kadınının ağzına yükselteceğin bir lokmaya varıncaya kadar sevâb
alırsın. Ümîd ederim ki, Allah seni yükseltir. Senin yüzünden birtakım insanlar
faydalanır ve diğeri de zarar görür" buyurdu [6].
5-.......Ebû
Salih tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Hureyre(R) tahdîs edip şöyle dedi:
Peygamber (S) şöyle buyurdu -."Sadakanın en faziletlisi, sadakanın
sahibini zengin bırakan (ve fakirliğe düşürmeyen) sadakadır. Çünkü yüksek el,
alçak elden hayırlıdır. (Ey mü'min!) Sen nafaka vermeye, nafakası üzerine vâcib
olan aile ferdlerinle başla (sonra başkalarına ver). (Aile ferdlerinin
nafakalarım vermezsen) kadın: Ya beni doyur, ya da beni boşa! der. Hizmetçi de:
Beni besle, beni çalıştır! der. Çocuk da: Beni doyur, beni kime bırakırsın?
der."'
Bu hadîsi rivayet
ederken Ebû Hureyre'nin yanında bulunanlar:
— Yâ Ebâ Hureyre! Sen
bu hadîsi bu şekilde Rasûlullah'tan işittin mi? dediler.
Ebû Hureyre de (bu
soruya sinirlendi de):
— Hayır, bu hadîs Ebû Hureyre'nin
kîsesindendir! diye (suâli inkâr ve ta'rîz ile) karşılamıştır [7].
6-.......
el-Leys tahdîs edip şöyle dedi: Bana Abdurrahmân ibnu Hâlid ibni Musâfir, İbn
Şihâb'dan; o da İbnu'l-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki,
Rasûlullah (S): "Sadakanın hayırlısı, zenginliğin sırtına dayanmakta olan
sadakadır. (Ey mü'min!) Sen sadaka vermeye, nafakası üzerine vâcib olanlarla
başla" buyurmuştur [8].
7-.......
Bize Vekî' haber verdi ki, İbn Uyeyne şöyle demiştir:
Ma'mer ibn Râşid bana
şöyle dedi: Sufyân es-Sevrî bana:
— Sen ailesi için onların bir senelik azığını,
yâhud senenin bir kısmında yiyecekleri azığı toplayan kimse hakkında birşey
işittin mi? diye sordu.
Ma'mer:
— Bana bu hususta birşey gelmedi, dedi.
Sonra bir hadîs
zikretti ki, o hadîsi bize İbn Şihâb ez-Zuhrî, Mâlik ibn Evs'den; o da
Umer(R)'den olmak üzere şöyle tahdîs etmişti:
— Peygamber (S) -kendine mahsûs olan-
Benu'n-Nadîr hurma mahsûlünü satardı ve ailesi için, onların bir senelik
azığını habsederdi [9].
8-.......îbn
Şihâb şöyle demiştir: Bana Mâlik ibnu Evs ibn Hadesân haber verdi. (ez-Zuhrî
dedi ki:) Cubeyr ibn Mut'un*in oğlu Mu-hammed bana onun hadîsinden bir kısmını
zikretmişti. Ben gittim, nihayet Mâlik ibn Evs'in yanma girdim ve ona bu
hadîsten sordum. Bunun üzerine Mâlik ibn Evs de bana şöyle dedi: (Bana Umer
ibnu'l-Hattâb'ın elçisi geldi, seni Mü'minlerin Emîri çağırıyor, dedi; onunla
beraber) gittim, nihayet Umer'in huzuruna girdim. (Biz onun yanında otururken)
Umer'in kapıcısı Yerfa' geldi de:
— Ey Mü'minlerin
Emîri! Usmân, Abdurrahmân ibn Avf, Zu-beyr, Sa'd ibn Ebî Vakkaas geldiler,
senden izin isterler, dedi.
— Evet, deyip onların içeriye girmelerine izin
verdi.
Râvî dedi ki: Onlar
içeri girdiler, selâm verip oturdular. Biraz eylendikten sonra Yerfa' yine
geldi ve Umer'e:
— Abbâs ile Alî hakkında da iznin var mı? dedi.
Umer:
— Evet, deyip onlara da izin verdi.
Bunlar da girdiler,
selâm verip oturdular. Abbâs:
— Ey Mü'minlerin
Emîri, benimle şu Alî arasında hükmet, dedi.
(Allah'ın, Rasûlü'ne
fey' olarak tahsîs ettiği Nadîr oğullan hurmalığından dolayı Abbâs ile Alî
arasında ihtilâf vardı, birbirine sert sözler söylemişlerdi.)
Huzurda bulunan
topluluk Usmân ile arkadaşları:
— Ey Mü'minlerin Emîri! Bunların aralarında
hüküm ver de, birini diğerinden rahat ettir (yânî gönüllerini huzur ve sükûna
erdir), dediler.
Bunun üzerine Umer:
— Yavaş olunuz, acele
etmeyiniz! Gök ve yer emriyle, iradesiyle duran Allah hakkı için size sorarım:
Rasûlullah (S) kendisini de kasdederek: "Biz (peygamberler topluluğu)
vâris olunmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır" buyurduğunu biliyor
musunuz? dedi.
Usmân ile arkadaşları:
— Evet, Rasûlullah böyle buyurdu, diye tasdik
ettiler. Bunun üzerine Umer Alî ile Abbâs'a döndü de:
— Allah hakkı için
size de sorarım: Rasûlullah'm böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz?
dedi.
Alî ile Abbâs:
— Evet böyle buyurmuştur, diye tasdik ettiler.
Bunun üzerine Umer:
— Şimdi ben size bu
malın hukukî vaziyetini bildireyim: Şübhe-siz Allah Taâlâ bu fey'de tasarrufu
Rasûlü'ne tahsîs buyurdu, ondan başka kimseye bu hakkı vermedi. Allah,
Kur'ân'da: "Allah'ın
onlar(m malların)c?an
Rasûlü 'ne verdiği fey 'e gelince; siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip
koşmadınız. Fakat Allah rasûllerini dileyeceği kimselere musallat eder. Allah
herşeye kaadirdir" (ei-Ha$r:6) buyurmuştur. Binâenaleyh bu malda tasarruf
hakkı sâdece Rasûlullah'a hâss olmuştur. Vallahi bu mala sizden başka kimse
(ortak olup) toplamadı ve sizin zararınıza kimse tasarrufu kendisine seçip almadı.Muhakkak
bu fey' mallarının gelirini sizlere vermiş ve aranızda taksîm edip yaymıştır.
Nihayet fey'den o malın aslı mahfuz kaldı. Rasûlullah bu maldan ailesinin bir
senelik nafakasını ayırıp verir, onları infâk ederdi. Sonra bundan arta kalanı
alırdı ve onu Allah'ın malının konulacağı yere kordu (yânî müslümânlarm umûmî
işlerine sarfederdi). Rasûlullah hayâtında bu malı böyle kullandı. Şimdi size
Allah adiyle sürüyorum: Bunun böyle olduğunu biliyor musunuz? dedi.
Hazır bulunanlar:
— Evet, diye tasdik ettiler. Umer, Alî ile
Abbâs'a hitaben de:
— Size de Allah adiyle
soruyorum: Sizler de bunu böyle biliyor musunuz? dedi.
Alî ile Abbâs da:
— Evet, diye tasdik
ettiler. Umer devamla şöyle dedi:
— Sonra Allah Taâlâ, Peygamberi'ni vefat
ettirdi. Ebû Bekr: "Ben Allah Rasûlü'nün velîsiyim" deyip bu mallara
el koydu ve onları Rasûlullah'm kullandığı gibi kullandı.
(Ravî dedi ki:) Umer
»Alî ile Abbâs'a dönerek:
— Sizler (o zaman
hazırdınız; Ebû Bekr'in böyle muamele ettiğini hatırlarsınız.) Şimdi ise Ebû
Bekr'in şöyle şöyle yaptığını (sizleri Peygamber'in mirasından men' ettiğini)
iddia ediyorsunuz. Allah bilir ki, Ebû Bekr bu hareketinde doğru idi,
lûtufkârdı, akıl ve zekâ sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebû Bekr'i
vefat ettirdi. Ben de; "Rasûlullah'm ve Ebû Bekr'in velîsiyim ve
vekiliyim" dedim ve emirliğimin ilk iki yılında bu mala el koydum. Ve onu
Rasûlullah ile Ebû Bekr'in kullandığı gibi kullanıp idare ediyordum. Sonra
ikiniz beraberce bana geldiniz, sözleriniz bir, işiniz derli toplu idi (yânî
ara-
rızda niza' yoktu.
Sizinle görüştüm. Sonra ayrı ayrı geldiniz. Yâ Abbâs!) Sen bana geldin, benden
kardeşinin oğlundan isabet edecek hisseni istiyordun. (Alî'yi kasdederek:) Bu
da gelip benden eşinin babasından düşen mîrâs payını istiyordu. Bunun üzerine
ben sizlere: (Rasûlullah "Bizpeygamberler vâris olunmayız; bizim
bıraktığımız mal sadakadır" buyurduğu cevâbını verdim. Müteakiben bu malı
size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi düşündüm ve:)
— İsterseniz bu hurmalıkları
size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz, bu malı
Rasûlullah'ın, Ebû Bekr'in ve Halîfe yapıldığım zamandan beri benim bu
mallardaki amelimiz gibi amel edip idare edersiniz. Şayet bu şartla kabul
etmezseniz, artık bu mallar hususunda bana birşey söylemeyiniz, dedim.
Bu teklifim üzerine
siz de:
— Bu şartla o mallan bize ver! dediniz.
Ben de bu şartla o
malları ikinize teslim ettim.
(Râvî dedi ki: Sonra
Umer, oradaki topluluğa hitaben:)
— Sizlere Allah hakkı
için soruyorum: Ben o malları bu ikisine bu şartla teslim ettim mi? dedi.
Topluluk:
— Evet (bu şartla teslim ettin), diye tasdîk
ettiler.
Râvî dedi ki: Bunun
üzerine Umer, Alî ile Abbâs'a döndü ve onlara da:
— Allah hakkı için
size de soruyorum: Ben bu malları size bu şartla teslim ettim mi? dedi.
İkisi de:
— Evet, diye tasdîk ettiler. Umer:
— (Aranızda çıkan
ihtilâf üzerine) şimdi benden bunun hâricinde bir hüküm vermemi mi
istiyorsunuz? Gök, yer izniyle, iradesiyle duran Allah'a yemin ederim ki, ben
kıyamet kopuncaya kadar bunun hâricinde bir hüküm vermem. Eğer siz malları bu
şartla idareden âciz olduysanız, onları
bana geri veriniz. Ben onları sizin
hesabınıza yeterlilikle idare ederim! dedi [10].
'Anneler çocuklarını
iki bütün yıl emzirirler. Bu hüküm emmeyi tamâm yaptırmak isteyenler içindir.
Onların (annelerin) ma'rûf veçhile yiyeceği, giyeceği, çocuk kendisinin olan
babaya âiddir. Kimse takatinden ziyadesiyle mükellef tutulmaz. Ne bir anne
çocuğu yüzünden, ne de çocuk kendisinin olan (bir baba) çocuğu sebebiyle zarara
sokulmasın. Mirasçıya düşenvazife de bunun gibidir. Eğer ana-baba aralarında
rızâ ve müşavere ile (ittifakla çocuğu iki sene dolmadan) memeden kesmeyi arzu
ederlerse, ikisinin üzerine de vebal yoktur. Çocuklarınızı (başkalarına)
emzirtmek isterseniz meşru' surette verdiğiniz (emzirme ücretini) teslim etmek
sortiyle yine üzerinize vebal yoktur. Allah'tan korkun ve bilin ki, şübhesiz
Allah, ne yaparsanız hakkıyle görücüdür'' (el-Bakara: 233).
Yine Yüce Allah şöyle
buyurdu: "... Anası onu zahmetle taşıdı, zahmetle de doğurdu. Onun bu
taşınması ile sütten kesilmesi müddeti otuz aydır... '* (el-Ahkaaf: 15).
Ve yine şöyle buyurdu:
"(Boşanan) o
ka'dınları, gücünüzün yettiği kadar, ikaamet ettiğiniz yerin bir kısmında oturtun.
(Evleri) başlarına dar etmek için kendilerine zarar yapmayın.
Eğer onlar yüklü
iseler yüklerini koyuncaya kadar nafakalarını verin. Eğer çocuklarınızı sizin
fâidenize emzirirlerse onlara ücretlerini verin. Aranızda (bu hususta) güzelce
müşavere edin. Eğer güçlüğe uğrarsanız, o hâlde çocuğu, babanın hesabına bir başkası
emzirecektir. Genişliği olan nafakayı genişliğine göre versin. Rızkı kendisine
daraltılmış bulunan fakır de nafakayı Allah'ın ona verdiğinden versin. Allah
hiçbir nefse, ona verdiğinden başkasını yüklemez* Allah güçlüğün arkasından
kolaylık ihsan eder" (et-Talâk: 6-7) [11].
Yunus ibn Yezîd
el-Eylî, ez-Zuhrî*den şöyle söylemiştir: Allah, ananın çocuğu sebebiyle zarara
uğratılmasım nehyetti. Bu "Kimse takatinden fazlasıyle mükellef tutulmaz.
Ne bir anne çocuğu yüzünden, ne de çocuk
kendisinin olan bir
baba çocuğu yüzünden zarara sokulmasın... " (d-Bakam: 233) kavlidir.
Babanın zarara sokulması, çocuğun anasının: Ben bu çocuğu emzirici değilim,
demesidir. Hâlbuki anası, çocuğun gıdası bakımından çocuk için daha faydalı,
çocuğa daha şefkatli ve çocuğuna başka kadınlardan daha yumuşaktır. Böyle
olunca, babasının kendinden, Allah'ın kendi üzerine vazife kıldığı mikdârı
kadına vermesinin ardından, kadının çocuğu emzirmekten çekinme hakkı yoktur.
Çocuk kendisinin olan baba da çocuğu sebebiyle zarara sokulmaz. Babası zarar
vermek için başka kadına emzirtip de anasını çocuğu emzirmekten men' etmek
suretiyle anasına da zarar veremez. Eğer ana-baba kendi gönül hoşluklanyle
çocuğu başka bir emziriciye emzirtmek isterlerse üzerlerine günâh yoktur. Yine
kendilerinin rızâlaşmaları ve müşavereleri ile çocuğu sütten ayırmak
isterlerse, bu istek ve kararları kendi aralarında bir rızâlaşma ve müşavereden
meydana gelmiş olmasının ardından ikisine de günâh yoktur.
"Fısâluhu",
"Sütten kesmek" ma'nâsınadır [12].
9-.......Bize
Yûnus ibn Yezîd, İbn Şihâb'dan haber verdi. Bana Urve haber verdi ki, Âişe (R)
şöyle demiştir: Utbe'nin kızı Hind geldi de:
— Yâ Rasûlallah!
(Kocam) Ebû Sufyân çok sıkı cimri bir kimsedir. Ona âid olan maldan ailemize
yedirmemde bana günâh var mıdır? diye sordu.
Rasûlullah (S):
— "Örfe göre bir ailenin yiyebileceği
mikdâr ile aile halkını yedirmende sana bir günâh yoktur" buyurdu.
10-.......
Hemmâm ibn Münebbih şöyle demiştir: Ben Ebû Hureyre(R)'den işittim ki,
Peygamber (S): "Kadın, kocasının kazancından, onun izni olmaksızın in/âk
ettiği zaman, o infâkın sevabının yarısı kocaya âid olur" buyurmuştur [13].
11-.......Şu'be
şöyle dedi: Bana el-Hakem ibn Uteybe, Abdurrahman ibnu Ebî Leylâ'dan tahdîs
etti: Bize Alî ibn Ebî Tâlib (R) şöyle tahdîs etti: Fâtıma aleyha's-selâm
Peygamber'e geldi de, O'na el değirmeni çevirmekten elinde meydana gelen
rahatsızlığı şikâyet ediyordu. Kendisine, Peygamber'e harb esirlerinden bir
takım köle gelmiş olduğu haberi ulaşmıştı. Fâtıma evde Peygamber'e tesadüf
etmedi. Ve bu şikâyetini Âişe'ye zikretti.
Alî ibn Ebî Tâlib dedi
ki: Peygamber eve gelince Âişe, kendisine Fâtıma'nın bir istek için geldiğini
haber verdi.
Alî dedi ki: Bunun
üzerine Peygamber (S) bize geldi. Biz yataklarımızı alıp yatmıştık. Biz hemen
kalkmağa davrandık. Peygamber:
— "Yerinizde durunuz" buyurdu ve
gelip benimle Fâtıma'nın arasına oturdu.
Hattâ ben karnımın
üzerine dokunan iki ayağının soğukluğunu hissettim. Bundan sonra Peygamber:
— "Dikkat edin! Ben size benden istemiş
olduğunuz şeyden daha hayırlı bir şeye delâlet ediyorum: Siz yataklarınızı
aldığınızda yâ-hud döşeklerinize girdiğinizde otuz kerre Subhânallah, otuz üç
kerre el-Hamdu UMhi, otuz dört kerre deAllâhu ekber deyiniz. İşte bu sizler
için hizmetçiden daha hayırlıdır" buyurdu [14].
12-.......Bize
Ubeydullah ibnu Ebî Yezîd tahdîs etti: O, Mucâhid'den işitti (O, şöyle
demiştir): Ben Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ'dan işittim; o, Alî ibn Ebî
Tâlib'den şöyle tahdîs ediyordu: Fâtıma aleyhi's-selâm Peygamber'e geldi de
O'ndan bir hizmetçi istiyordu. Peygamber (S):
— "İyi dinle! Ben sana istediğinden daha
hayırlı olan birşey haber vereceğim: Uyuyacağın sırada otuz üç kerre Allah'ı
teşbih edersin, otuz kerre Allah'ı tahmîd edersin, otuzdört kerre de Allah'ı
tekbîr edersin" buyurdu.
Sonra Sufyân ibn
Uyeyne: Onlardan biri (ta'yîn edilmeksizin) otuzdörttür, demiştir. Alî (R):
— Ben bu sözleri
(Peygamber'den işittiğimden sonra bu sayıda söylemeyi) hiç terketmedim, dedi.
Kendisine:
— Sen bunları Sıffîn gecesinde de mi
terketmedin? denildi. ,
— Hayır, Sıffîn gecesinde
de terketmedim, dedi [16].
13-.......
(el-Esved ibn Yezîd şöyle demiştir:) Ben Âişe'ye:
— 'Peygamber (S)
evinde ne işler yapardı? diye sordum. Âişe:
— Kendi ev halkının
hizmetinde bulunurdu. Ezanı işitince (namaz kıldırmak üzere mescide) çıkardı,
dedi [17].
14-.......
Hişâm şöyle demiştir: Bana babam Urvetu'bnu'z- Zubeyr, Âişe(R)'den şöyle haber
verdi: Hind bintu Utbe:
— Yâ Rasûlallah!
Şübhesiz ki, Ebû Sufyân cimri bir adamdır. Bana ve çocuğuma yetecek nafakayı
vermiyor. Ancak ben o bilmeden, onun malından almişımdir, dedi.
Rasûlullah (S):
— "Sen onun malından örfe göre sana ve
çocuğuna yetecek mik-dârı al!" buyurdu [18].
15-.......Bize
Abdullah ibn Tâvûs, babası Tâvûs ibn Keysân'dan ve Ebu'z-Zinâd'dan; o da
el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S):
"Kadınların hayırlısı deve binen Ku-reyş kadınlarıdır" buyurmuştur.
Diğer râvî olan İbn
Tâvûs şöyle rivayet etti: "Kureyş kadınlarının iyisi çocuğa küçüklüğünde
en şefkatli olanı ve kocası üzerine elindeki malları hususunda en muhafaza
edicisidir".
Muâviye ibn Ebî
Sufyân'dan ve İbn Abbâs'tan; onlar da Peygamber'den olmak üzere, İbn Tâvûs'un hadîsi
tarzında zikrolunu-ycr [19].
16-.......
Şu'be şöyle demiştir: Bana Abdulmelik ibnu Meysere haber verip şöyle dedi: Ben
Zeyd ibn Vehb'den işittim ki, Alî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bana Sıyerâ
hüllesi (yânî ipekli bir elbise) verdi. Ben de onu giymiştim. Bunun üzerine
Peygamber'in yüzünde öfke alâmeti gördüm. Ben de onu parçaladım da kadınlar
arasında (yânî Fâtıma ve yakınları olan kadınlar arasında) bölüştürdüm [20].
17-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Babam Abdullah öldü. Yedi yâhud dokuz tane
yetîm kız bıraktı. Ben de dul bir kadınla evlendim. Rasûlullah (S) bana:
— ''Evlendin mi yâ Câbir?" diye sordu. Ben
de:
— Evet, dedim. Rasûlullah:
— "Bakire ile mi yoksa dul ile mi
evlendin?" dedi. Ben:
— Bakire ile değil, dul kadınla evlendim,
dedim. Rasûlullah:
— "Senin kendisiyle, onun da seninle
oynaşacağı; senin onunla, onun da seninle gülüşeceği genç bir kızla
evlenseydin!" buyurdu.
Câbir dedi ki: Ben de
O'na:
— Babam Abdullah
(Uhud'da) öldürüldü ve birkaç yetîm kız bıraktı. Ben de onların arasına
kendileri gibi bir genç kız getirmekten hoşlanmadım. Bu sebeble onların
işlerini görecek ve onların hâllerini iyileştirecek olgun bir kadınla
evlendim, dedim.
Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Allah sana (eşin hakkında) bereketler
ihsan etsin -yâhud: Hayır ihsan eylesin-!" dedi [21].
18-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber'e bir adam geldi de:
— Helak oldum, dedi.
Peygamber (S):
— "Neden helak oldun?" dedi.
Adam:
— Ramazânda oruçlu
iken ailemle cinsî münâsebet yaptım, dedi.
Peygamber (S):
— "(Keffâret olarak) bir köle âzâd
et" buyurdu. Adam:
— Bende köle alacak mal yoktur, dedi.
Peygamber:
— "Öyleyse arka arkaya iki ay oruç
tut" buyurdu. Adam:
— Ben bu oruca güç yetiremem, dedi. Peygamber:
— "Altmış fakiri doyur" buyurdu.
Adam:
— Ben o kadar insanı doyuracak şeyi bulamam,
dedi. Derken Peygamber'e içi hurma dolu bir zenbîl getirildi. Bunun
üzerine Peygamber:
— "Hani o soran kimse nerededir?"
buyurdu. Adam:
— İşte benim, buradayım, dedi. Peygamber:
— "Bu hurmayı al da yoksullara sadaka
et" buyurdu. Adam:
— Benden daha fakır
bir yoksula mı vereceğim yâ Rasûlallah? Seni hakk ile gönderen Allah'a yemîn
ederim ki, Medine'nin kara taşlı iki tarafı arasında benim ailemden daha muhtâc
bir aile yoktur, dedi.
Bunun üzerine
Peygamber (S) dişleri meydana çıkıncaya kadar güldü. Ve:
— "O takdirde siz buna (başkasından) daha
haklısınız" buyurdu [22].
“... Annelerin masruf
veçhile yiyeceği, giyeceği, çocuk kendisinden olan babaya âiddir...” Mirasçıya
düşen
vazife de bunun
gibidir,.,"
(el-Bakara: 233).
Ana olan kadına çocuk
emzirmekten birşey (bir vazîfe) var mıdır? [23]
'Allah şu iki kişiyi
de misâl getirdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbirşey beceremez ve o,
efendisinin üzerinde bir yüktür. 0, bunu nereye gönderse hayır getirmez. Hiç bu
adaletle emreden, kendisi dosdoğru bir yol üzerinde bulunan kişi ile bir olur
mu?" (en-Nahl: 76) [24].
19-.......Hişâm,
babası Urve'den; odaEbû Seleme'nin kızı Zeyneb'den; o da annesi Ümraü
Seleme'den şöyle haber vermiştir: (Üm-mü Seleme -R- şöyle demiştir:)
— Yâ Rasûlallah! Ebû
Seleme'nin çocukları hakkında benim onları infâk etmemden dolayı bana sevâb
var mıdır? Ben onları şöyle şöyle muhtâc hâlde bırakıcı değilim. Çünkü onlar
benim de oğulla-rımdırlar, dedim.
Rasûlullah (S):
— "Evet, sana
onlar üzerine yaptığın harcamanın ecri, sevabı vardır" buyurdu [25].
20-.......
BizejSufyân ibn Uyeyne, Hişâm ibn Urve'den; o da babasından; o da Âişe(R)'den
şöyle tahdîs etti: Utbe kızı Hind:
— Yâ Rasûlallah!
Şübhesiz (kocam) Ebû Sufyân cimri bir adamdır. Onun malından bana ve oğullanma
yetecek kadar almamda bana günâh olur mu? dedi.
Rasûlullah (S):
— "Örfe göre (onun malından sana ve
oğullarına yetecek mik-dârı) al!" buyurdu [26].
21-.......
Bize el-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Ebû Seleme'den; o da Ebû
Hureyre(R)'den şöyle tahdîs etti: Rasû-lullah'a, üzerinde borç varken ölrnüş
kimsenin cenazesi getirildi de O:
— "Bu kimse borcu için bir fazla mal
bıraktı mı?" diye sorardı.
Eğer kendisine o
kişinin borcuna yetecek mal bıraktığı söylenirse, onun cenaze namazını
kıldırırdı. Borç ödeme karşılığı mal bırakmamış ise, müslümânlara hitaben:
— "Arkadaşınızın namazını kılınız!"
buyururdu. Nihayet Allah kendisine fetihler yolunu açtığı zaman:
— "Ben mü'minlere kendi öz nefislerinden
daha yakınımdır. Mü'minlerden kim ölür de bir borç bırakırsa, onu ödemek bana
âid-dir. Mal bırakırsa bu da veresesinindir" buyurdu [27].
22-.......Bize
el-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan tahdîs etti. (İbn Şihâb şöyle
demiştir:) Bana Urve haber verdi; ona da Ebû Seleme'nin kızı Zeyneb haber
vermiştir: Peygamber'in zevcesi Üm-mü Habîbe şöyle demiştir: Ben:
— Yâ Rasûlallah! Ebû
Sufyân'ın kızı olan kızkardeşimi kendine nikâh et, dedim.
Rasûlullah (S):
— "Sen bunu arzu eder misin?"
buyurdu. Ben de:
— Evet arzu ederim.
Çünkü Sen'in için ortaktan boşahcı değilim. Ben hayırda bârı kızkardeşimin
bana ortak olmasını isterim, dedim.
Bunun üzerine
Rasûlullah (S):
— "İyi bil ki, kızkardeşin bana halâl
olmaz" buyurdu. Ben de:
— Yâ Rasûlallah!
Vallahi biz Sen'in, Ebû Seleme'nin kızı Dur-re'yi nikâh etmek istediğini
aramızda konuşup duruyoruz, dedim.
— "Ebû Seleme'nin kızını mı nikâh
edecekmişim?" buyurdu. Ben:
— Evet, dedim. Rasûlullah:
— "Allah'ayemîn ederim ki, Ebû Seleme'nin
kızı benim vesayet ve terbiyem altında üvey kızım olmasa bile yine bana nikâhı
olmazdı. Çünkü o benim süt kardeşimin kızıdır. Beni ve onun babasını Suveybe
kadın emzirmiştir. Bir daha bana kızlarınızı ve kızkardeşle-rinizi teklif
etmeyin" buyurdu.
Râvî Şuayb ibn Ebî
Hamza, ez-Zuhrî'den söyledi: Urve:
— Suveybe, Ebû
Leheb'in (Peygamber'in doğduğunu müjdelediği zaman) hürriyete kavuşturduğu
kadındır, demiştir [28].
[1] en-Nesefî nüshasında bu kısmın başında "Bâb"
olup, sonrasına muzâftır.
Nafaka, zarurî ihtiyâç
ve yaşamaya sarfolunacak para ve azık nev'ine denir. Helak ma'nâsına olan
Nufûk'tan, yâhud revâc ma'nâsma olan "Nefâk" masdarından türemiştir.
ez-Zemahşerî: Birinci harfi nûn, orta harfi fâ olan her kelime hurûc ve zehâb,
yânî çıkmak ve gitmek ma'nâsma delâlet eder: Nafaka, Nefere, Nefaha, Nefese ve
Nefeze gibi, demiştir (Kastallânî).
en-Nufûk: Ölmek; en-Nafaka: Hacetlere ve yaşamaya sarfolunacak akçe ve
azık makalesine denir, et-tnfâk: Bir adamın malı tükenmek; fakır olmak; bir
kimse malını sarfedip tüketmek; et-Munâfaka ve'n-Nifâk: Bir kâfir, küfrünü
gizleyip sûretâ îmân ve Islâmı izhâr eylemek ma'nâsınadır... (Kaamûs Ter.).
[2] "Mâzâ yunfıkûn" İki ma'nâya gelir. a.Birisi
neye infâk yapılacağım sormak; b.Diğeri de ne infâk edileceğini sormaktır ki,
evvelkinde "Men lehun nafaka-tu", yânî "Nafaka verilecek, mal
sarfedilecek kimseler ve cihetler"; ikincide de verilecek mal, yânî
nafakanın kendisi sorulmuş oiur. Yukarıda evvelkinin cevâbı verilmiş idi. Şimdi
ikinciye cevaben: De ki affı infâk ediniz, yânî malınızın zarurî
ihtiyâcınızdan fazlasını infâk ediniz. Meşru' yollarla mal kazanınız ve bu
maldan nefsinizin ve ailenizin zarurî hacetlerine yetecek olanından fazlasını
yukarıda beyân olunan cihetlere ve hayır yollarına harcayınız. Diğer âyetlerde
de görüleceği üzere küçük çocuklar, zevce, muhtâc olan ana-baba ve bunlara
katılmış olan usûl, ehl ve lyâldendir. Ehlu ıyâlin nafakası, kişinin kendi nafakasından
sayılmıştır... (Hakk Dîni, I, 767).
[3] Kişinin ehli, karısı, çocuğu ve nafakası kendisine âid
olan kardeşleri, amcası, amcaoğlu ve evinde beslediği yabancı fakîr çocuktan
İbaret aile halkıdır diye ta'rîf edilmiştir ki, hadîsteki "Ehl"
lafzının medlulü bunları şâmildir. Kişinin ehl ve ıyâîini beslemesi icmâ ile
vâcibdir. Şu hdde nafakası üzerine vâcib olanları infâka hadîste
"Sadaka" denilmesi, aileyi infâk vecîbesinin ecirsiz ve se-vâbsız
sayılmaması içindir.
[4] Bu, kudsî hadîslerdendir. Buhârî bunun bir rivayetini
Hûd Sûresi tefsirinde getirmişti. Bu hadîste aileyi infâk eden kimsenin infâka
ve sevaba nail olacağı te'-mînâti vardır.
[5] Bu hadîs, infâk için çalışanların fadlını en belîğ
şekilde bildirmiştir. Kendisine yakın olmayanlara infâk eden kimseye bu fazilet
sabit olunca, yakınlara infâk edici, bu sıfatlara daha lâyıktır.
[6] Hadîsin başlığa uygunluğu "Her ne infâk edersen,
o senin için bir sadakadır" sözündedir. Peygamber'in bu hadîsteki ümîdi
vâki' olmuş, Sa'd iyileşmiş, bundan sonra kırkbeş sene daha yaşamış, Irak'ı
fethetmiş, hakîkaten onun yüzünden birtakım kavimler dînleri ve dünyâları
hususunda faydalanmış, kâfirler de zarar görmüşlerdir.
Bu hadîste insan, infâkı üzerine vâcib olan aile ferdlerini infâk
ederken Allah rızâsını kasdederse, hem vacibi yerine getirmiş olur, hem de
infâk ve tasad-duk sevabına nail olacağı hükmü vardır. Bunun bir rivayeti
Cenazeler Kitabı'-nda geçmişti
[7] Bâzı aileler, hadîsin son fıkrası Ebû Hureyre'nin
hadîsten istinbât ettiği kısımdır, Ebû Hureyre'nin soranlara verdiği cevâb da
buna delîldir. Çünkü Ebû Hureyre: Bu, Rasûlullah'tan işittiğimden değil, Ebû
Hureyre'nin kîsesinden, yânî benim sözümdendir demiştir, dediler. Buna göre, bu
kısım mevkuf hadîs olmuş olur.
[8] "Zahrı ğunâdan" ta'bîriyle kuvvetli bir
servete dayanan, bol bir servetten ayrılıp verilen sadaka kasdedilmiştır. Ki
ailesini, hısımlarını fakirleştiren, sıkıntıya sokan sadakanın hayırlı ve kâmil
bir sadaka olmadığı anlatılmış oluyor.
Bunun bir rivayeti Zekât Kitâbı'nda da geçmişti.
[9] hadisin başlığa uygunluğu son fıkrasında apaçıktır
[10] Hadîsin başlığa uygunluğu "Rasûlullah bu maldan
ailesinin bir senelik nafakasını ayırıp verir, onları infâk ederdi..."
kavlindedir. Bu hadîsin bir rivayeti Beşte bir'in farz olması bölümünde
geçmişti.
Fey', harbsiz ve sulhan
galebe suretiyle kâfirlerden alınan maldır. Bunda mü'minlerin harb İle hizmeti
geçmediği için bu suretle alınan malın hepsini, âlimler cumhuruna göre, Allah,
Rasûlü'ne tahsis buyurmuştur. Ganîme! ise harb ve kıtal ile alınan maldır. Bu
ganimet mallarının beşte biri, Rasûlullah'a beşte dördü gazilere âiddir.
Rasûluİlah bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırdıktan sonra,
kalanından işçi ücretini çıkarır, gerisini vakıf yaparak müslümânların cihâd
gibi umûmî işlerine sarfederdi.
[11] Buhârî el-Ahkaaf: 15. âyetini, vâcib olan emzirme
müddetinin mikdârına işaret için; et-Talâk: 6-7. âyetlerini de İfnâk mikdârına
ve onun infâk edicinin hâline göre olacağına işaret için zikretmiştir.
[12] Anne ile baba beraber müşavere ederlerken, herhalde
yavrularının menfaatini gözetirler. Böyle ikisinin re'yi ve içtihadı birleşip
de rızâ gösterdiler mi, artık hatâ ihtimâli pek az olur. Olsa bile iyi niyetle
ehlinden ve yerinde vâki' olan İctihâdda hatâ affedilmiştir. Fakat müşavere
etmezler veya birinin rızâsı olmadan yapılmış ise günâh olur... {Hakk Dîni, I,
798).
Demek ki, çocuk doğunca o-na baktırmak, infâk etmek vazifesi esâs
i'tibâ-riyle babalara âiddir. Emzİrecek süt anayı baba tutacak, masrafını baba
verecektir. Ananın da hıdâne, yânî çocuğu kendi kucağında bulundurup ona
bi'I-fiil bakmak hakkı vardır. Çocuğun hakkı da evvel emirde ana sütünü
emmektir. Onun için boşanmış olan ana hıdâne hakkını kullanıp da babasının
hesabına olarak ücretle o çocuğu emzirecek olursa, babanın o çocuğu ondan
almayıp, emzirme ve bakma ücretini vermesi lâzım gelir. Yok eğer babası
hesabına değil de ana kendi hesabına emzirecek olursa, o vakit babanın o anaya
emzirme ücreti vermesi lâzım gelmez. Yalnız giyim vesâir masraflarını verir ve
bütün bunlar aralarında kararlaştırılır... {Hakk Dîni, VI, 5072-5074).
[13] Örf ve âdet, Kitâb ve Sünnet'le tahkim ve te'sîs
olunan şer'î bir delildir ve fıkhın dayandığı asıllardan biridir. Örfün
tahkimini ifâde eden bâzı âyetler:
a. "Sen kolaylığı tut, örfü (iyiliği)
emret, câhillerden yüz çevir" (el-A'râf: 199);
b. "Kim zengin ise kaçınsın. Kim de fakır
ise, o hâlde örf e göre bir mik-dâr yesin... " (en-Nisâ: 6).
c. "Ma'rûfu emret, münkerden nehyet"
(Lukmân: 17; el-A'râf: 199). Bu hadîsteki "A/a>«/" halk arasında
verilmesi âdet olup, dînin ta'yîn ve
aklın güzel gördüğü
ikramlar, ihsanlar, içtimaî yardımlardır.
Erkeğin kazancından kadının tasarrufu en nâzik içtimaî mes'delerdendir. Onun
için bu tasarruf bâzı kayıdlara ve şartlara tâbi' tutulmuştur. Bunlardan en
mühimmi, ifsâd edici olmayarak yânî masraf, haddi aşarak aile maişetinin, aile
dirliğinin bozulmaması şartıdır... {Müslim Ter., III, 214, 25. bâb).
[14] Başlığa uygunluğu "El değirmeni çevirmekten
elinde meydana gelen rahatsızlığı arz ve şikâyet ediyordu" sözünden
alınır. Bu söz Fâtıma'nın hububat öğütmekte olduğuna, un yapan kadının da
hamur yoğurup ekmek pişirir olduğuna delâlet etmektedir... (Aynî).
Hadîste Allah'ı zikre
devam edene, hizmetçinin çalışmakta olduğu kuvvetten daha büyük bir kuvvet
verileceği hükmü vardır. Yâhud da murâd, tesbîhin yaran âhirete hâsstır,
hizmetçinin faydası dünyâ yurduna hâsstır. Âhiret ise daha hayırlı ve daha
devamlıdır...
Bunun bâzı rivayetleri
Beşte bir'de, Menâkıb'da da geçti; Dualar da da gelecektir (Kastallânî).
İbn Teymiyye de şöyle
demiştir: Kim uyku uyuyacağı sırada hadîste bildirilen zikre devam ederse, ona
meşakkat ve yorgunluk ânz olmaz. Çünkü Fâtıma, çok çalışmaktan meydana gelen yorgunluktan
şikâyet etmişti de Rasûlullah ona bu yolda zikre devam etmesini tavsiye
etmişti.
Bu yolda tesbîh, tahmîd ve tekbîr'in toplamı yüz oluyor ki, bu, Güzel
Isim-ler'İn sayısına eşittir.
[15] Yânî erkeğin kadın için hizmetçi tutması meşru' olur
ve lâzım gelir mi?
[16] Hadîsten anlaşılan, zevç üzerine zevceye hizmetçi
tutmak vâcîb olmadığıdır. Zahir olan, bunun güzel geçinme ve güzel ahlâk
nev'inden örf edinilen şeye hamledil-mesidir... Yoksa koca üzerine hürre
zevceye hizmetçi tutmak vâcib olur. Sıffîn', Alî ile Muâviye arasında Irak
ordusu ile Şâm ordusu arasında çarpışma yapılan yerin ismidir... (Kastallânî).
[17] Bu hadîste Peygamber'in ailesinin hizmeti ile meşgul
olduğu ve yüksek tevâzu'u meydana çıkıyor. Âişe'nin Tirmizî'nin Şemâir'mdekı
lafza şöyledir: O da her beşer ferdi gibi bir ferd idi. Elbisesini temizler,
davarını sağar, kendi hizmetçiğini görürdü. İbn Hıbbân ile Ahmed ibn Hanbel
rivayetlerinde: Elbisesini diker, ayakkabılarını dikerdi. Hâkim'in //r/f/'deki
rivayetinde: Eliyle ne bir kadına, ne bir hizmetçiye vurduğunu görmüş değilim,
demiştir. Allah O'na salât ve selâm eylesin!
[18] Erkeğin malından kadının tasarruf sureti aile
haklarına, âİle dirlik ve düzenliğine âid mühim mes'elelerden olduğu, bunun
için bu tasarrufun birtakım kayıd ve şartlara bağlanması gerektiği önce geçen
bir haşiyede işaret edilmişti. Bu gibi tasarruflarda Peygamber'in de "Örfe
göre" diye kayıdlamış olması sebebiyle, iyi örf ve âdetler şaşmaz bir ölçü
olmaktadır.
[19] Başlığa uygunluğu "Kocası üzerine elindeki mallar
hususunda en koruyucu olandır" sözlerindedir.
[20] Başlığa uygunluğu "O ipekli kumaşı parçaladım da
kadınlarım arasında taksim ettim" sözünden alınır. Bu alınma vechi de
şöyledir: Fâtıma'ya da bundan bir parça düşmüş ve o da bundan hoşnûd olmuştu.
Bunun bir rivayeti Hibe'de de geçmişti.
[21] Buhârî Câbir'in karısının yetîm kızkardeşlerinin
işlerini görmesi, onların hâllerini iyileştirip onlara mürebbiyelik
yapmasından, kadının, kocasının çocukları üzerinde kaaim olmasını istinbât
etti. Buhârî bunun bir rivayetini Dualar Kitâ-bı'nda da getirmiştir (Aynî).
[22] Başlığa uygunluğu, fakirin kendi ailesine nafakasını
isbât etmesi yönündendir. Çünkü Peygamber o zenbîl içindeki hurmayı keffârete
değil de, ailesine sarf etmesini tecviz etmekle, nafakalandırrnayı keffâretin
önüne geçirmiştir. Bunun bir rivayeti Oruç Kitâbı'nda geçmişti (Aynî).
[23] "Vâris üzerine de onun gibidir". Çocuğun
babası ölürse emziren kadının yiyeceği, giyeceği, içeceği mirasçısına düşer.
Zeyd ibn Sabit: Bir ana ve amca bıraktığı zaman, bunlardan herbirine alacağı
mîrâs mikdârına göre çocuğu emzirme külfeti vardır, demiştir. Buhârî: Ana olan
kadına çocuk emzirmekten birşey, bir vazîfe var mıdır? sözüyle, ZeydMn bu
görüşünü işaret etmiştir. Buradaki soru nefî içindir. Buhâri bununla Zeyd'1 in
sözünün reddine İşaret etmiş, sonra da getirdiği en-Nahl: 76 âyetiyle bunu
kuvvetlendirmek istemiştir. Kadım vâristen, dilsiz menzilesine indirmiş ve onu
nafakası kendilerine düşen kimseler üzerine bir asalak, bir yük kılmıştır.
[24] Allah bu âyette kendisine ortak tanınan putları başlı
başına tasarruftan âciz, memlûk bir köleye, kendisini de o kulu rızıklanyle
besleyen, ona mâlik olan, onda ancak kendisi tasarruf eden, onu kendi malından
infâk eyleyen hürr bir efendiye benzetmiştir. Kul ile efendi bir cinsten ve
ikisi de mahlûk olduğu hâlde birbirine eş ve müsâvî olmazlarsa, yaratılanların
en âcizi putlarla, Ganî ve Mutlak Kaadir olan Allah nasıl müsâvî olabilir?
(Beydâvî).
[25] Başlığa uygunluğu, çocuğun anasının babası üzerine bir
yük olması ve kadın üzerine kocasının çocuklarının nafakası vâcib olmaması
yönündendir. İşte bunun için Peygamber, Ummü Seleme'ye kocasının çocukları
üzerine infâk etmekle emretmedi de sâdece "Sana onlara yaptığın in/âkın
ecri vardır" buyurdu (Aynî).
[26] Hadîsin başlığa uygunluğu Peygamber'in Hind'e, baba
malından oğullarının nafakasını almaya izin vermesi yönündendir. Bu da
nafakanın kadına değil de, erkek üzerine vâcib olduğuna delâlet etmiştir.
Buhârî'nin maksadı, babalarının hayâtında çocukların nafakaları analarına lâzım
gelmediği gibi, bu hüküm, babalardan sonra da devam edici olduğudur. Buhârî
bunu "Annelerin ma'rûf surette yiyeceği ve giyeceği, çocuk kendisinden
olan babaya âiddir" kavliyle kuvvetlendirmektedir... (Kastallânî).
[27] Buhârî bu hadîsi Nafakalar bâbları içine girdirmekle
şunu işaret etmek istemiştir: Çocukları olup da ölmüş ve çocuklar İçin bir şey
de bırakmamış olan kimsenin çocuklarının nafakaları Beytu'l-mâlden ödenmesi
vâcib olur, demek istemiştir. Bunun bir rivayeti Kefâlet'te "Borç bâbı"nda geçmişti (Fethu'l-Bârî).
[28] Başlığa uygunluğu "Beni ve Ebû Seleme'yi Suveybe
kadın emzirdi" sözünde-dir. Suveybe, Ebû Leheb'in cariyesi idi.
Peygamber'i de emzirmişti. öyle olunca cariyenin emzirmesi mekruh olmaz. Bunun
bîr rivayeti Nikân'ta "Ve sizi emzirmiş olan süt analarınız bâbı"nda
geçmişti (Aynî).
Buhârî'nin bunu burada zikretmekle maksadı, başlığa uygunluk için
Su-veybe'nin câriye olduğuna işaret etmektir. Bunu Nafakalar bâbları içinde
getirmesi, annenin emzirmesi vâcib olmadığına, fakat faydalanmak hakkı bulunduğuna,
çocuğu emzirtmenin babaya yâhud velîye âid olduğuna, emzirenin hürre, köle,
ücretli, ücretsiz olabileceğine işaret etmek içindir (Kastalîânî).