1- Ekin Ekmenin Ve Ağaç Dikmenin Bunların -İv Hfrbirindfa
Yenildiği Zamanki Fazileti Bâbı
3- Zirâat İçin Köpek Edinilmesi Babı
4- Çiftçilik İçin Okuz Kullanılmasının Hikmeti) Babı
6- Ağaç Ve Hurma Ağacı Kesme(Ntn Hükmü) Babı
7- Bâb: (Bu, Geçen Babın Bir Faslı Gibidir)
9- Bâb: Arazî Sahibi Ekincilik Akdinde Belli Seneler Şart
Kılmadığı Zaman?
10- Bab (Bu, Geçen Babın Bir Faslı Gibidir)
11- Yahüdiler'le Ekincilik Akdi Yapmak Babı
12- Ekincilik Akdinde Mekruh Olan Şartlar Babı
15- Ölü Bir Arazîyi Diriltip İ'mâr Eden Kimse Babı
16- Bab (Bu, Geçen Babın Bir Faslı Gibidir)
19- Arazîyi Altın Ve Gümüş Para Karşılığında Kiraya
Verme(Nin Cevazı) Babı
20- Bâb (Bu, Geçen Babın Bir Faslı Gibidir)
21- Bitki Ve Ağaç Dikip Yetiştirmek Hakkında Gelen
Hadîsler Babı
Rahman ve Rahim olan A ilah 'in ismiyle
(Ekincilik
Akdi Yapma Kitabı) [1]
Ve Yüce Allah'ın şu
kavli:
"Şimdi bana
ekmekte olduğunuz tohumu haber verin. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa
bitirenler Biz miyiz? Eğer dileseydik muhakkak ki onu bir ot kırıntısı yapardık
da siz de şaşakalırdınız" (ei-vskıa: 63-65) [2].
1- Bize
Kuteybe ibnu Saîd tahdîs edip şöyle dedi: Bize Ebû Avâ-ne tahdîs etti. H ve
yine bize Abdurrahmân ibnu'l-Mübârek tahdîs edip şöyle dedi. Bize Ebû Avâne,
Enes'ten tahdîs etti. Enes (R) dedi ki:
Rasûlullah (S): şöyle buyurdu: -'Hiçbir müslümân yoktur ki, bir ağaç diker
yâhud ekin eker de bunların herbirinden bir kuş yâhud bir insan yâhud bir hayvan yesin de, kendisi
bundan faydalanmasın! Muhakkak buna mukaabil o müslümân için bir sadaka sevabı
olmuştur".
Ve yine bize Müslim
(ibnu İbrâhîm el-Ferâhîdî el-Basrî) söyleyip şöyle dedi: Bize Ebân tahdîs edip
şöyle dedi: Bize Kâtâde tahdîs edip
şöyle dedi: Bize Enes, Peygamber(S)'den tahdîs etti [3].
2-.......Ebu
Umâme el-Bâhilî (R) bir kerresinde bir demir saban ve zirâat âletinden birşey
gördü de hemen şöyle dedi: Ben Rasû lullah(S)'tan işittim, şöyle buyuruyordu:
"Bu âlet bir ailenin (sınırdaki evine girerse, o eve muhakkak bir zelîllik
(horluk, hakîrlik) girdirilir"[4]
Ebû Abdillah
el-Buhârî: Ebû Umâme'nin ismi Sudey ibnu Ac-lân'dır, dedi [5].
3-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:
"Her kim
(yanında) köpek tutarsa, şu muhakkak ki, her gün o kimsenin amelinden bir
kırat eksilir. Zirâat köpeği yâhud koyun köpeği edinmek bundan
müstesnadır",
İbnu Şîrîn ile Ebû
Salih, Ebû Hureyre'den; o da Peygamber'-den olmak üzere "Koyun köpeği
yâhud zirâat köpeği yâhud av köpeği müstesnadır" buyurdu, demişlerdir.
Râvî Ebû Hazım da yine
Ebû Hureyre'den; o da Peygamber'-den olmak üzere "Av köpeği yâhud davar
köpeği müstesnadır" buyurdu, demiştir [6].
4-.....
(Küçük sahâbîlerden olan) Sâhib ibn Yezîd tahdîs etti ki, kendisi Ezdu Şenûe
kabilesinden ve Rasûlullah'ın sahâbîlerinden bir adam olan Sufyân ibn Ebî
Zuheyr'den işitmiştir. Sufyân şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim,
şöyle buyuruyordu: "Her kim ne ekin, ne de sağım hayvanı korumayan bir
köpek edinirse, onun iyi amelinden her gün bir kîrât eksilir".
(Sâib ibn Yezîd dedi
ki:) Ben (hadîsi tesbît için Sufyân ibn Ebî Zuheyr'e): Hakîkaten sen bu hadîsi
Rasûlullah'tan işittin mi? dedim. O da cevâb olarak ve Ka'be'yi işaret ederek:
Şu Mescid'in Rabb'ine yemîn ederim ki, evet O'ndan işittim, dedi [7].
5-.......Ebü
Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Peygamber (S) şöyle dedi:
" Bir kimse bir
öküz üzerine binmişti. Bu sırada hayvan o kimseye yüzünü çevirip baktı da:
— Ben bunun için yaratılmadım;
ben tarla sürmek için yaratıldım, dedi."
Peygamber: "Ben
hayvanın böyle söylediğine inandım; Ebû Bekr ile Umer de inandı.
Bir kerre de bir kurt
bir koyunu yakaladı. Çoban onun arkasından gitti (ve koyunu bıraktırdı). Bunun
üzerine kurt, çobana hitaben:
— Yırtıcı hayvan gününde koyunu benden kim
kurtarır? O gün koyunun benden başka çobanı bulunmayacaktır! dedi".
Peygamber (S):
"Ben kurdun böyle söylediğine inandım; Ebû Bekr ile Umer de inandı"
buyurdu.
Râvî Ebû Seleme:
Peygamber'in bu kıssayı anlattığı gün Ebû Bekr ile Umer o cemâat içinde
yoklardı, dedi [8]
6-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle dedi: (Peygamber -S- Medine'ye geldiği zaman) Ensâr,
peygamber'e:
— Hurmalıklarımızı
bizimle Muhacir kardeşlerimiz arasında tak-sîm et, dediler.
Peygamber:
— ''Hayır (öyle olmaz)" buyurdu.
Bunun üzerine Ensâr
(Peygamber'in emriyle Muhâcirler'e):
— Terbiye etme ve
sulama işlerini siz üzerinize alın da, sizi mahsûlde ortak yapalım, dediler.
Bu suretle Ensâr ve
Muhacirler:
— (Peygamber'in emrini) işittik ve itaat ettik,
dediler [10].
Ve Enes: Peygamber (S)
hurma ağaçlarının kesilmesini emretti de ağaçlar kesildi, demiştir [11];
7-.......Abdullah
ibn Umer(R)'den (şöyle demiştir): Peygamber (S) Benu'n- Nadîr Yahûdî
kabilesinin Buveyre şehrinin hurmalıklarını yaktı ve kestirdi. İşte bu Buveyre
için şâir Hassan ibn Sabit şu
beyti söyler:
Ve hâne alâ serâti
Benî Lueyyin Harîkun bi'1-Buveyraü mustatîru
8-.......Râfi'
ibnu Hadîc (R) şöyle dedi: Biz Medîne ahâlîsinin ekin ekme yeri (yânî tarla) yönünden
en çoğu idik. Biz arazîden bir kısmı mal sahibine âiddir diye isimlendirilmiş
olarak diğer tarafını kiraya verir idik. Râfi' dedi ki: Bazen bu kısım musîbete
uğrar (helak olur), kiraya verilen arazî selâmete çıkar; bâzı defa da aksine,
kiraya verilen asıl arazî musîbete uğrar da, mal sahibine ayrılan kısım
âfetten selâmete çıkardı. İşte bunun için bu şekilde kiraya vermekten
nehyolunduk. Altın ve gümüşe gelince, o zamanda (bunlarla kira âdeti) yoktu [12].
Ve Kays ibn Müslim,
Ebû Ca'fer Muhammed ibn Alî ibn Huseyn el-Bâkır'dan söyledi ki, o: Medine'de hiçbir
hicret evi sahibi müstesna olmamak üzere, bütün Muhacirler mahsûlün üçte biri,
dörtte biri tarla sahibine âid olarak zirâat ederler, demiştir [14] Alî,
Sa'd ibn Mâlik, Abdullah ibn Mes'ûd, Umer ibn Abdilazîz, Kaasım, Urve, Ebû Bekr
ailesi, Umer ailesi, Alî ailesi ve İbn Şîrîn hep müzâraa yânî ekincilik akdi
yaptılar [15].
Abdurrahmân ibn Esved
de: Ben amcam Abdurrahmân ibn Yezîd ile tarlalarımızda ekme ortaklığı yapardım,
demiştir [16]. Umer ibn Hattâb da
devlet başkanlığı zamanında ziraatçı insanlarla, eğer tarla ile beraber tohumu
da kendi yanından verirse mahsûlün yansı; eğer tohumu ziraatçılar getirirse
üçte biri gibi bir mikdârı kendisine âid olmak üzere, ekincilik akdi yapmıştır [17].
el-Hasen de: Tarlanın iki ekinciden birine âid olmasında ve masrafın iki ortak
tarafından ortaklaşa te'mîn edilmesinde hiçbir sakınca yoktur, demiştir, ez Zuhrî
de bu görüşü görmüştür [18].
Yine el-Hasen el-Basrî: Pamuk ve zeytin gibi mahsûlleri toplamak ve yarı yarıya
taksim etmek üzere ortaklıkta dînî bir sakınca yoktur, demiştir [19].
İbrâhîm Nahaî, İbn Şîrîn, Atâ ibn Ebî Rebâh, Hakem iı ibn Uteybe, Zuhrî ve
Katâde: Dokuyacağı bezin üçte bir ve dörtte bir gibi bir mikdân çulhaya âid
olmak üzere iplik verilerek ortaklık akdi yapmayı caiz görmüşlerdir [20].
Ma'mer ibn Râşid: Yük
hayvanını ta'yîn edilen bir müddete kadar, kazancı üçte bir yâhud dörfae bir hesabiyle
taksîm edilmek üzere kiraya vermekte sakınca yoktur, demiştir [21].
9-.......Abdullah
ibn Umer (R), Nâfi'e, Peygamber'den haber verip şöyle demiştir: Peygamber (S),
Hayber arazîsinden çıkacak meyveden, ekinden her mahsûlün yarısı Hayber
ahâlîsine âid olmak üzere muamele yaptı. Ve Rasûlullah bu mahsûlden
kadınlarına yüz vesk verirdi ki, bunun seksen veski hurma, yirmi veski de arpa
idi [22].
Sonra Umer, Hayber
arazîsini kıt'alara ayırdı ve Peygamber'in kadınlarım ya bu arazîden ve
suyundan birer parça almaları yâhud Peygamber zamanında olduğu gibi mahsûlünden
vesk almalarını yürüteceği hususunda muhayyer kıldı. Onlardan bâzıları
arazîyi, bâzıları da veski tercih ettiler. Âişe ise arazî almayı tercîh
etmişti [23]
10-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle dedi: Peygamber (S) Hayber arazîsinden çıkacak meyveden,
ekinden her mahsûlün yarısı Hayber ahâlîsine âid olmak üzere ekincilik
muamelesi yaptı [25].
11-.......Amr
ibn Dînâr dedi ki: BenTâvûs'a: Keski muhâbara akdini terketsen! Çünkü bâzı
sahâbıler, Peygamber (S) muhâbara yoluyla zirâatten nehyetti diyorlar, dedim.
Tâvûs: Ey Amr, ben onlara veriyorum ve onları zengin kılıyorum (yâhûd onlara
yardım ediyorum). Ve bana Peygamber bundan nehyetti diyenlerden daha bilgili
olan kimse, yânî İbn Abbâs haber verdi ki, Peygamber (S) bundan (yânî arazîyi
ücret mukaabili kiraya vermekten) nehyetmemiştir; fakat: "Sizden
birinizin tarlasını zirâat için dîn kardeşine (meçcânen) vermesi, kendisi için
o arazî mukaabilinde belli bir ücret almasından daha hayırlıdır"
buyurmuştur, dedi [26].
12-.......tbn
Umer(R)'den (şöyle demiştir): Rasûlullah (S) Hayber arazîsini Yahûdîler'e, o
arazîde çalışmaları ve onunla zirâat yapmaları ve arazîden çıkacak mahsûlün
yarısı kendilerinin olmak üzere verdi [28].
13-.......Râfi'
ibn Hadîc (R) şöyle demiştir: Biz Medine ahâlîsi içinde en çok tarlası olanlar
idik. Herbirimiz arazîsini "Şu parça bana, şu parça da sana âid
olsun" diyerek kiraya verir idi. Bazen burası mahsûl verirdi de şu taraf
mahsûl bitirmezdi (ve hakkı zayi' olurdu). Bunun için Peygamber (S) tarla
sahihlerini bu nevi' ekincilik akdinden nehyetti [29].
14-.......Abdullah
ibn Umer(R)'den: Peygamber (S) şöyle buyurdu [30].
"Üç kişilik bir cemaat yürümekteler iken onları yağmur yakaladı. Hemen
bir dağdaki bir mağaraya sığındılar. Akabinde girdikleri mağaranın ağzına
dağdan büyük bir kaya düştü ve üzerlerine mağarayı kapattı. Bunlar
birbirlerine;
— Allah için elverişli
olarak işlemiş olduğunuz bir takım ameller düşünün de onlarla Allah'a duâ
edin, belki Allah bu kayayı size açar, dediler.
Onlardan biri şöyle
dedi:
— Yâ Allah! Şu muhakkak ki benim ihtiyar yaşlı
babamla anam vardı. Bir de küçük kız çocuklarım vardı. Ben onlar üzerine çobanlık
yapardım. Yanlarına gittiğim zaman süt sağardım da babam ile anamdan başlar,
çocuklarımdan önce onlara süt içirirdim. Bir gün geç kaldım da akşama girinceye
kadar gelemedim. Geldiğimde onları uyumuşlar buldum. Yapageldiğim gibi süt
sağdım. Onları uyandırmayı ve onlardan önce çocuklara süt içirmeyi istemediğim
için, baş uçlarında dikildim. Çocuklar ayağımın yanında ağlıyorlardı. Nihayet
fecr doğdu. Eğer benim bu işi senin rızânı aramak için yaptığımı biliyorsan,
bize bu sıkıntılı hâlden bir açıklık aç da oradan gökyüzünü görelim! diye duâ
etti.
Bunun üzerine Allah
biraz açtı da onlar gökyüzünü gördüler. Bunlardan bir diğeri:
— Yâ Allah! Şu muhakkak ki, benim bir amucam
kızı vardı. Ben o kızı erkeklerin kadınları sevmekte olduklarından daha
şiddetli bir surette severdim. Ben ondan murâd almak istedim. O, ben kendisine
yüz dînâr getirmedikçe kabul etmeyip dayattı. Ben bu parayı aradım, nihayet yüz
dînârı topladım. Kızın iki ayağı arasına ulaştığım zaman kız bana: Ey Allah 'm
kulu! Allah'tan kork, yaratıcı kudretin bekâret mührünü açma; ona ancak hakkı
ile yâni nikâh ile aç, dedi. Bunun üzerine ben de kızın üstünden kalktım. Eğer
benim bu işi senin hoşnûdluğunu aramak için yaptığımı bilmekte isen, bize bir
açıklık ihsan et! diye duâ etti.
Bunun üzerine kaya
biraz daha açıldı.
Üçüncü de şöyle dedi:
— Yâ Allah! Ben onaltı
rıtl ölçeği ücret mukaabilinde ücretli bir işçi tutmuştum. İşini bitirince,
hakkımı bana ver dedi. Ben de hakkını kendisine sundum. Fakat o ücreti almadan
gitti. O günden sonra ben onun ücreti ile zirâat etmekte devam ettim. Nihayet o
ücretten çobanı ile beraber bir sürü sığır topladım. Sonra o işçi bana geldi
de:
— Allah'tan kork
(ücretimi ver), dedi. Ben de:
— Şu sığır sürüsüne ve çobanına gitve onları al,
dedim. O bana:
— Allah'tan kork da
benimle alay etme, dedi. Ben de:
— Ben seninle
eğlenmiyorum; onları al, dedim ve aldı. Eğer benim bu işi senin rızânı kazanmak
için yaptığımı bitmekte
isen, kalan kısmı da
aç, dedi.
Allah da mağarayı
tamâmiyle açtı (onlar da yürüyüp gittiler) [31].
Ebû Abdillah el-Buhârî
dedi ki: Ve İsmâîl ibnu Ukbe, Nâfi'den yaptığı rivayette hadîsteki
"Bağaytu (= Aradım)" kelimesi yerine "Sa-aytu( = Çalıştım)"
lâfzını söylemiştir [32].
Ve Peygamber (S),
Umer'e: "Sen bunun kökünü alınıp satılmamak, lâkin onun mahsûlü in/âk
olunmak üzere sadaka yap" buyurdu. Umer de onu bu suretle vakfetti [33].
15-.......Zeyd
ibn Eslem'in babası Eşlem şöyle demiştir: Umer ibnu'l-Hattâb (R): Eğer
müslümânların sonu (yânî müstakbel hayâtı endîşesi) olmasaydı, Peygamber(S)'in
Hayber'i taksim ettiği gibi, ben de fethettiğim herbir köyü muhakkak ganimet
sahihleri arasında taksim ederdim, dedi [34] .
Ve Alî ibn Ebî Tâlib,
Kûfe'ye geldiğinde harâb ve metruk Küfe toprağının i'nıânnı, ölü arazîyi
diriltme
esâsını kabul ile
sağlamıştır.
Umer de: "Her kim
ölü bir arazîyi diriltip i'mâr ederse, onun mülkiyeti kendisine âiddir",
demiştir [35].
16-.......Ve
Umer ile Amr ibn Avf tan bu "Her kim ölü toprağı diriltirse ona mâlik
olur" sözü Peygamber'den olmak üzere rivayet olunuyor [36].Ve
Amr ibn Avf, kendi rivayetinde "Sahibinin izni olmaksızın toprağını fuzûlî
olarak diriltmek isteyen zâlimin, o toprakta tasarruf hakkı yoktur"
sözünü ziyâde etmiştir [37]. Ve
yine bu konuda Câbir ibn Abdillah'tan, o da Peygamber (S)'den olmak üzere
bunun benzeri bir metin rivayet olunuyor [38].
17-.......Bizeel-Leys,
UbeydullahibnuEbîCa'fer'den; oda Muhammedibn Abdirrahmân'dan; odaUrve'den;
odaÂişe(R)'dentah-dîs etti ki, Peygamber (S): "Her kim, hiçbir kimseye âid
olmayan bir arazîyi i'mâr ederse işte o kimse (bu yere) daha haklıdır" buyurmuştur [39].
Urve: Umer
ibnu'l-Hattâb kendi halifeliğinde bu hükümle hükmetti, dedi [40].
18-.......Mûsâ
ibn Ukbe, Salim ibn Abdillah'tan; o da babası Abdullah ibn Umer'den (şöyle
demiştir): Peygamber (S) Veda Hac-cı'nda Akîk vâdîsinin ortasındaki
Zu'1-Huleyfe'de gecelemek üzere konakladığı yerde iken (ru'yâsında) kendisine
"Şübhesiz sen mübarek bir vâdîde bulunuyorsun" denilmiştir.
Seneddeki üçüncü râvî
Mûsâ ibn Ukbe şöyle dedi: Hacc seferinde Salim ibn Abdillah, babası Abdullah
ibn Umer'in vaktiyle Zu'l-Huleyfe'de bineğinden inip, gecelemek üzere devesini
çöktürdüğü yere bizi indirdi. Abdullah ibn Umer'in: Rasûlullah Veda Haccı'na
giderken bu vâdîde devesinden inip gecelediği yerdir, diye arayarak buraya
gelip indiğini Salim görmüştü. Burası vâdînin içindeki mescidin alt tarafında,
vâdî ile yol arasında tam ortalama bir mevki' idi [41].
19-.......İbnu
Abbâs, Umer ibnu'l-Hattâb(R)'dan: Peygamber (S) Vâdî'l-Akîk'te iken şöyle
buyurmuştur: "Bu gece bana Rabb'im tarafından bir elçi geldi: Bu mübarek
vâdîde namaz kıl ve bu umre hacc içindedir de, dedi"[42]
20-.......İbn
Umer(R)'den (şöyle demiştir): Umer ibnu'l-Hattâb, devlet başkanlığı zamanında
Yahûdî ve Nasrânîler'i Hicaz toprağından çıkardı. Rasûlullah (S) da Hayber
üzerine gâlib geldiği zaman bunları Hayber'Üen çıkarmak istemişti. Çünkü Hayber
üzerine gâlib geldiği zaman arazî Allah'a, Rasûlü'ne ve müslümânlara âid olmuş
da Rasûlullah Yahûdîler'i oradan çıkarmak istemişti. Bunun üzerine Yahudiler,
Rasûlullah'tan hurmalıkların işlerini görmek ve mahsûlün yansı kendilerinin
olmak üzere, kendilerini Hayber'de bırakmasını istediler. Bu istek akabinde
Rasûlullah onlara.
— "Dediğiniz
şartlara göre istediğimiz müddetçe sizleri burada
bırakıyoruz"
buyurdu.
Böylece onlar, Umer
bunları Teymâ ve Erîha'ya sürünceye kadar Hayber'de kaldılar [43].
21-.......el-Evzâî,
Râfi' ibn Hadîc'in himayesinde olan Ebu'n- Necâşî Atâ ibn Suhayb'dan haber
verdi. O şöyle demiştir: Ben Râfi' ibn Hadîc'den işittim; o da amucasi Zuheyr
ibn Râfi'den. Zuheyr:
— Rasûlullah (S)
bizleri, bize kolay olan bir işten nehyetti, dedi. Ben:
— Rasûlullah'ın söylediği şey elbette bir
hakikattir, dedim. Zuheyr:
— Rasûlullah beni çağırdı ve:
"Tarlalarınızla ne yapıyorsunuz (yânî onları nasıl idare
ediyorsunuz)?" dedi. Ben de: Bunları, sulak tarafı (bizim) olmak üzere ve
hurmadan, arpadan vesk(denilen Ölçekler mukaabilinde îcâra (yânî kiraya)
veririz, dedim. Rasûlullah: "Öyle yapmayınız. Onları ya kendiniz ekiniz,
ya (ücretsiz olarak başkalarına verip) ektiriniz veyâhud da onları boş
tutunuz!" buyurdu.
(Bu hadîsi amucasından
işiten) Râfi':
— Ben senin kelâmını
işitiyorum ve itaat ediyorum dedim, demistir (yânî: Ey Peygamberim, senin
sözünü işittim ve sana tamâmiyle Ûâat ettim, demektir) [45].
22-.......Câbir
(R) şöyle demiştir: Sahâbîler (Peygamber asrında) arazîleri, mahsûlün üçte
biri veya dörtte biri yâhud yarısı mukaabilinde zirâat ederlerdi. Bunun
üzerine Peygamber (S):
— "Kimin tarlası
ve toprağı varsa onu ya kendisi eksin, yâhud onu bir atıyye olarak versin
(ektirsin); bunu da yapmazsa tarlasını (boş) tutsun" buyurdu [46].
Ve Ebû Tevbe er-Rabî'
ibnu Nâfi*(241) şöyle dedi: Bize Muâvi-ye ibn Sellâm, Yahya ibn Kesîr'den; o da
Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti. Ebû Hureyre (R) şöyle
demiştir: Rasûlullah (S): "Kimin arazîsi varsa onu kendisi eksin yâhud bir
atıyye olarak dîn kardeşine versin; bunu da yapmaktan çekinirse (icara
vermeyip) arazîsini (boş) tutsun" buyurdu [47].
23-.......Amr
ibnu Dînar şöyle demiştir: Ben yukarıda geçen ve içinde kiradan nehiy bulunan
Râfi ibn Hadîc hadîsini Tâvûs'a zikrettim. Tâvûs, if âl babından
"Yuzriu" (yânı kira ile başkasına ektirir) dedi de, (delîl getirmek
için şunu ilâve etti): Çünkü İbnu Abbâs (R) şöyle dedi: Şübhesiz Peygamber (S)
mahsûlün bir kısmı ile ekincilik akdi yapmaktan nehyetmedi. Fakat:
"Arazîsahibinin, toprağını mü'min kardeşine karşılıksız ekime vermesi,
belli birşey almak üzere kiraya vermesinden hayırlıdır" buyurdu [48].
24-.......İbn
Umer'in himayesinde olan Nâfi' şöyle demiştir: İbn Umer (R) Peygamber (S)
zamanında Ebû Bekr, Umer, Usmân zamanlarında ve Muâviye'nin emirliği zamanında
ekim arazîlerini kiraya verirdi. Sonra Râfi' ibn Hadîc'ten Peygamber'in
tarlaları kiraya vermekten nehyettiği rivayet olundu. Bunun üzerine İbn Umer,
Râfi* ibn Hadîc'e gitti. Ben de onunla birlikte gittim. Râfi'den bu rivayetini
sordu. O da:
— Peygamber (S) tarlaları kiraya vermekten
nehyetti, dedi. Bu cevâb üzerine İbn Umer bana hitâb ederek:
— Ey Nâfi', sen kesin
olarak bilirsin ki, biz tarlalarımızı Rasû-lullah'ın zamanında, tarlanın sulak,
verimli yerlerinin mahsûlü arazî sahibine âid olmak ve samandan da birşey verilmek
üzere, kiraya verirdik, dedi [49].
25-.......
İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Salim haber verdi ki, babası İbn Umer (R): Ben
iyi bilmekteyim ki, Rasûlullah (S) zamanında tarla kiraya verilirdi, demiştir.
Sonra Abdullah ibn Umer, Peygamber'in arazîyi kiraya vermek hususunda
kendisinin bilmediği bir hüküm ortaya çıkarmış olmasından korktu da (her
ihtimâle karşı) arazîyi kiraya vermeyi terketti [50].
Çünkü İbn Abbâs: Sizin
yapmakta olduğunuz işlerin en faziletlisi, içinde dikili ağaç olmayan arazîyi
altın, gümüş akçe ile seneden seneye kirâlamanızdır, demiştir [51].
26-.......Râfi'
ibn Hadîc şöyle demiştir: Bana amucalanm (Zuheyr ile Muzhir), Peygamber (S)
zamanında sahâbîler, tarlanın sulak parçasında biten mahsûl ile yâhud arazî
sahibinin istisna ettiği (mahsûlün üçte bir, dörtte bir gibi) bir mikdârı
kendisine verilmek üzere, tarlayı kiraya verirlerdi. İşte Peygamber bu suretle
arazîyi kiraya vermeyi nehyetti, diye tahdîs ettiler.
Râvî Hanzala:
Râfi'e:
— Dînâr ve dirhem ile kiraya vermek nasıldır?
dedim..Râfi':
— Dînâr ve dirhem ile icar etmekte be's yoktur,
dedi [52].
el-Leys ibn Sa'd dedi ki: Öyle sanırım ki, kendisinden nehyolu-
nan husus öyle
birşeydir ki, eğer halâl ve haramı anlama sahibi olan kimseler onda
düşünselerdi, içindeki tehlikeden (yânî helak üzerinde oluşundan) dolayı ona
cevaz vermezlerdi [53].
27-.......
Ebû Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Peygamber (S) bir gün yanında çöl
ahâlîsinden bir adam bulunduğu hâlde şunu anlatıyordu:
"Cennet ehlinden
bir kimse (cennette) zirâat etmek hususunda Rabb'inden izin istedi de Allah
ona:
— (Ey kulum!) Sen,
arzu ettiğin hâlde değil misin? diye sordu. O kimse:
— Evet, lâkin ben zirâat yapmayı arzu ediyorum,
dedi." Peygamber devamla dedi ki:
"Akabinde bu
kimse tohum attı, tohumu hemen çabucak çıkmaya, büyümeye ve biçilmek devrine
erişmeye başladı. Taneler yığını dağlar misâli oldu. Bunun üzerine Yüce Allah:
— Ey Âdem oğlu, al
işte! Şu muhakkak ki, seni hiçbirşey doyurmaz, buyurur!"
Bunun üzerine çöl
Arabi:
— Vallahi bu
zirâatçiyi ancak ya Kureyşli yâhud Ensârî bir kimse bulursun. Çünkü Kureyş ile
Ensâr zirâat sahihleridirler. Biz bedevilere gelince, bizler zirâat sâhibleri
değiliz, dedi.
Bedevinin bu sözü üzerine
Peygamber (S) gülümsedi [54].
28-........
Sehl ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Biz cumua gününün gelmesiyle sevinir,
ferahlanirdık. Şöyle ki: Bizim ihtiyar bir hanım ninemiz vardı. O her cumua
günü, bizim su kenarlarına dikmekte olduğumuz silk (çoğundur) denilen bitkinin
köklerinden alıp toplar, onları bizim için bir çömleğin içine koyar ve buna
arpa taneleri de ilâve ederek pişirirdi. RâvîYa'kûbdediki: İyi bilmiyorum amma
Sehl; Bu yemeğin içinde ne iç, ne de et yağı vardı, demişti. Cumua namazını
kılınca biz bu kadıncağızı ziyaret ederdik. O da hazırladığı bu yemeği bize
yaklaştırır, ikram ederdi. İşte biz cumua günü olunca bu kadının hazırladığı bu
yemekten dolayı sevinirdik. Biz kuşluk yemeğini cumua namazından sonra yer,
öğlen uykusunu da muhakkak cumua namazından sonra uyurduk [56].
29-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: İnsanlar: EbûHureyre çok hadîs rivayet ediyor,
derler. Ben kasden ihtiyarımla yalan söylersem, Allah bunu benden sorar. Yine
insanlar: Muhacirler ve Ensâr için Ebû Hureyre'nin hadîsleri kadar hadîs
söylemek müyesser olmuyor, derler. Fakat Muhacir kardeşlerimi çarşılardaki
alışverişleri meşgul ederdi. Ensâr kardeşlerimi de mallarındaki ekim, dikim
işleri meşgul ederdi. Ben ise (Suffe ehlinden) miskin bir kişi idim. Karnım
tokluğuna Rasûlullah(S)'ın meclisine devam eder,,O'ndan ayrılmazdım. Ensâr ve
Muhâcirler'in huzurda bulunamadıkları zaman ben hâzır bulunur, onlar
Peygamber'in tebliğlerini unuttukları zamanlarda ben ezberler idim.
Bir gün Peygamber (S):
"Sizden biriniz elbisesini ben şu hitabemi bitirinceye kadar yayar da
sonra elbisesini toparlayıp göğsüne basarsa, muhakkak ki o benden işittiği
makaalemden hiçbir şeyi ebeden unutmaz" buyurmuştu. Ben de yünden bürdemin
bir parçasını Peygamber hitabesini söyleyip bitirinceye kadar yarısını yere
serdim. Üzerimde başka elbisem de yoktu. Sonra o elbiseyi toplayıp bağrıma bastım.
Peygamber'i hakk ile gönderen Allah'a yemîn ederim ki, O'nun bu konuşmasından
bu güne erişinceye kadar hiçbir şeyi unutmadım [57].
(Ebû Hureyre devamla:) Allah'a yemîn ederim ki, Allah'ın Kitâbi'ndaki iki âyet
olmasaydı, size ben kat'iyyen bir şey rivayet etmezdim, demiş ve şu âyetleri
okumuştur:
"Hakikat
indirdiğimiz o açık açık âyetlerimizi ve doğruyu, biz Kitâb 'da insanlara onu
pek aşikâr bir surette bildirdikten sonra gizleyenler; işte onlara hem Allah
la'net eder ve hem la'net etmek sânından olanlar la 'net eder. Ancak tevbe
edenler, düzeltenler ve hakikati iyice açıklayanlar başka. Ben artık onların
günâhlarından geçerim. Ben en çok tevbe kabul edenim, en çok merhamet
edenim" (ei-Bakara: 159-160) [58]
[1] Bu kitâb başlığı Buhârî nüshalarında farklı şekillerde
gelmiştir:
Asîlî ve Kerîme
nüshalarında "Mâ câe fi'1-Harsi ve'1-Muzâraa" şeklinde gelmiş. Yûnînî
ve Kastallânî nüshalarında da bu rivayet tercîh edilmiştir.
Nesefî ve Kuşmeyhenî
nüshalarında "Kitâbu'l-Muzâraa" şeklinde gelmiş, Besmele de unvandan
sonraya konulmuş. Müstemiî nüshasında "Kitâbu'1-Hars" bâzı nüshalarda
da "Kitâbu'1-Hars ve'I-Muzâraa" şeklindedir.
el-Muzâraa: Mufâale
vezninde, ekincilik veçhile muamele eylemek ma'nâsı-nadır ki, meselâ biri tarla
ve tohum verip, diğer işlemek veçhile olan ortaklık muamelesi gibi... (Kaamûs
Ter.)
Fıkıh'ta Muzâraa, bir taraftan arazî, öbür taraftan çalışma ve mahsûl
aralarında belli nisbetle taksim olunmak üzere yapılan bir nevi' ortaklık
akdidir. Bu akd de diğer akidler gibi îcâb ve kabul île gerçekleşir.
[2] Yânî bu bâb ekin ekmenin ve ağaç dikmenin, bunlardan
yenilip faydalandığı zaman sahibine âid olacak sevabı ve fazileti hakkındadır.
Buhârî'nin bu âyeti
burada getirmesi "O tohumu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler biz
miyiz?" sorusu ile gayet belîğ bir ni'met hatırlatması ihtiva etmesinden
dolayıdır. Bu sebeble Nesefî, Tefsîr'inde Ebû Hureyre'den Rasûîullah(S)'ın:
"Hiçbiriniz ekini ben zer' ettim, ben bitirdim demesin, fakat ben hars
ettim, yânî tohum attım, desin" buyurduğu nakledilmiştir. Bu hadîsi İbn
Ebî Hatim merfû' olarak rivayet etmiştir.
Bu âyette ekin ekmenin
mubâhlığma delîl getirme noktası şöyledir: Yüce Allah, ekmekte olduğumuz
tohumları bitirmekle bize ni'met hatırlatması yapmıştır. Bu da tohum ekmenin
caiz olduğuna delâlet etmiştir. Çünkü yasak edilmiş olan bir şeyle ni'met
hatırlatması yapılmaz (Kastallânî).
[3] Buhârî bu hadîsi bu babında ayrı ayrı üç sened İle
vesîkalandırmıştır ki, bu da hadîsin ilmî kuvvetini gösterir.' Bu hadîs diğer
hadîsçiler tarafından da on kadar sahâbîden ayrı ayrı sened ve metinlerle
rivayet edilmiştir. Böylece bu zirâat ve ağaç dikme hadîsinin sahîhliği ve
mu'teberliği yönünden ayrı bir mevkii vardır. Hiç şübhesiz Rasûlullah ekime ve
dikime pek büyük bir ehemmiyet vermiş ve sahâbîlerine bunları tavsiye etmiştir
ki, sahâbîler tarafından bunlar bize çeşitli şekillerde nakledilmiştir.
Bunlardan bâzılarının tercemeîerini kaynaklanyle birlikte verelim:
"Ağaç diken hiçbir
kimse yoktur ki, Allah ona diktiği ağaçtan çıkan meyve kadar ecr ve sevâb
yazmasın" (Ahmed ibn Hanbel, Ebû Eyyûb'dan).
"Ağaç diken herbir kimseye o ağaçtan yenilen mahsûl muhakkak bir
sadaka olur. O ağaçtan çalman da yine onun İçin bir sadaka olur. Vahşî
hayvanların yediği de o kimse hesabına bir sadaka olur. Kuşların yediği de bir
sadakadır. Her insanın ondan yiyip eksilttiği mahsûl de onu diken için bir
sadakadır" (Müslim, Atâ ibn Ebî Rebâh yolu ile Câbir'den).
"Câbir dedi ki:
Ümmü Ma'bed yâhud Ümmü Mübeşşir el-Ensârî kendisine âic hurmalıkta iken yanma
Peygamber geldi ve kadına: "Bu hurmaları kim dikti, müslim mi: kâfir
mi?" dedi. Kadın: Müslim, diye cevâb verdi. Bunun üzerine Peygam ber (S):
"Bir müslümânm diktiği ağacın meyvesinden, ektiği ekinin mahsûlünden
herhangi bir insan, bir hayvan veya herhangi bir şey yerse, o yenilen meyvt
ağacı, diken müslim için sadaka olur" buyurdu" (Müslim, Câbİr'den).
Ebu'd-Derdâ Şam'da ağaç
dikerken kendisine birisi uğramış da: Vay ser Rasûhıllah'ın yân ve arkadaşı
olduğun hâlde ağaç mı dikiyorsun? dedi. Ebu'd-Derdâ da: Dur, acele etme! Ben
Rasûlullah'm "Bir kimse bir ağaç diker de ağaçtan bir insan yâhud A ilah
'm mahlûkundan herhangi bir mahlûk meyve yerse, muhakkak bu yenilen mahsûl,
diken kimse için sadaka olur" buyurduğunu işittim, demiştir (Ahmed, Müsned).
[4] Hadîsin bâb başlığına uygunluk noktası, Rasûluliah'ın
demir saban görünce söylediği sözdür. Bu hadîse göre başlık "Saban giren
eve zillet, horluk giriyor; öyleyse onunla meşgul olmanın akıbetlerinden
sakınmak vâcib olur" hükmünü ifâde eder.
Zirâatten sakınmayı
telkin eden bu el-Bâhilî hadîsi i!e bundan önce geçen ekincilik ve ağaç dikmeyi
teşvîk eden Enes ibn Mâlik hadîsi arasında açık bir zıdhk vardır.
Buhârî, bu zahirî
zıdlığı giderme ve iki hadîsi uyuşturmayı başlıktaki iki suretle işârei etmiştir:
a. Sabanla, zirâat aletiyle meşgul olmanın akıbetlerinden; b. Zirâatte
emredilmiş olan sının geçmekten sakınmak suretiyle. Hadîsin sarihleri biraz
kapah olan bu başlığı "Zirâatle meşgul olmanın diğer dînî vazifeleri
yerine getirmeye mâni' olmasından sakınmak" suretinde tefsîr ediyorlar.
Dâvûdî: Zirâatten
sakındırmayı ifâde eden bu Ebû Umâme hadîsi, hudûd boyunda vatanı savunma ve
korumaya me'mûr edilmiş olanlara mahsûstur, demiştir. Şu hâlde cebhedeki
mücâhidler zirâatten ve hattâ cihâda mâni her nevi meşgul yetten men' edilmiş
oldukları hâlde, gerideki müslümânlar "Siz de on lara karşı gücünüzü/ı
yettiği kadar kuvvet., hazırlayın.." (el-Enfâl: 60) emri gereğince,
zirâatle ve ordunun ihtiyâçlarım sağlamak için her türlü iş seferberliği ile
vazifeli bulunurlar. İşte hadîsin asıl ma'nâsı da "Bir millet tamamen
ziraatçı olur da vatanın korunması vazifesi ihmâl edilirse, o memlekete ebedî
bir horluk çöker" demek olur.
[5] Bu, Buhârî'nin el-Müstemlî nüshasında gelmiştir.
Bir rivayette: Ebû Umâme'nin râvîsi Muhammed ibn Ziyâd el-Elhânî, Ebu
Umâme'nin adı Sudey ibn Aclân'dır dedi, demiştir
[6] Buhârî burada hadîsi üç yoldan rivayet etmiş. Bu üç
yolun rivayetleri birbirini tamamlayarak zirâat, koyun ve av köpeklerinin
müstesnâlığı bildirilmiş, böylece zirâat ve koyun sâhibleriyle avcıların köpek
edinip kullanmalarının mübâh olduğu anlaşılmıştır. Başlığa uygunluğu da işte
burasıdır.
[7] Bu hadîsin, hadîs usûlü bakımından şu ehemmiyetli
özellikleri vardır:
a. Râvîlerin işitmesine dayanması.
b. İlk râvînin rivayetini yemîn ile te'yîd etmiş
bulunması.
c. Sahâbînin sahâbîden
rivayet etmiş olmasıdır ki, Sâib'in Sufyân'dan riâyetidir ve Sâib'in babası da
sahâbîdir.
d. Kabilesi zikredildiğihâlde ismi ta'yîtı edilmeyen Ezdu Şenûe'nin de
sa-hâbî olmasıdır ki, bir isnâdda üç sahâbînin birleşmesi pek az vâki' olan bir
meziyyettir.
[8] Hadîsin bâb başlığına uygunluk noktası, öküze izafetle
hikâye edilen "Ben çiftçilik için yaratıldım" sözüdür. Ve bununla
çiftçilik için çift sürme hayvanı kullanılmasının cevazına işaret edilmiştir.
Buhârîbu hadîsi İsrâîl
oğulları babında da getirmek suretiyle, kıssanın onlar zamanında cereyan
ettiğini anlatmıştır. Maamâfîh hayvanın bir mu'cize olarak kelâm etmesi, her
ümmette görülmüştür.
Bu hadîste Peygamber
iki halîfesinin imânlarının kemâline yüksek bir i'ti-mâdını ifâde etmiş,
Allah'ın kudretini tanıma ve îmânlarındaki salâbetİ kendi menzilesine
yükseltmiştir,
"Yevmu's-Sebu"'
ta'bm hadîsin ma'nâsı müşkil bir yeridir. Lügat yönünden "Yırtıcı
canavarların hüküm icra ettiği gün" demektir. Bunun delâlet ettiği şeyi
ta'yînde çeşitli îzâhlar ve ihtimâller ileri sürülmüştür. Bu hususta Kurtubî,
İbnu'î-Arabî, Kaadi İyâz ve Nevevî'nin görüşleri dikkate değer.
Hulâsa: Hadîsteki "Yevmu's-Sebu"', bir ihtilâlin meydana
getirdiği icti-mâî karışıklık zamanı olabilir. Peygamber bunun fecî'
netîcelerini bir kurdun ağzından belîğ bir hikmet diliyle bildirmiş, ümmeti
nifak ve ayrılıktan sakındırıp İçtimaî dayanışmaya teşvik etmiştir (Kâmil
Mîrâs, Tecrîd Ter,, VI. 199).
[9] Buhârî, hadîsteki ile yetinerek, hüküm zikretmemiştir
[10] Hadîsin bâb başlığına delîlliği "Terbiye etme ve
sulama işlerini üzerinize alın da sizi mahsûlde ortak yapalım" sözündedir.
Fıkıh örfünde buna "Musâkaat Akdi" denilir: Bir tarafta mal, bir
tarafta çalışıp işleme ve mahsûlde belli nis-bette ortaklaşma akdidir.
Ensâr hurmalıklarının mülkiyetinin Muhâcirler'le aralarında taksimini
tek-lîf etmişlerdi. Peygamber, yardımiaşmanm bu derecesini fazla görüp, akann
mülkiyeti Ensâr'm üzerinde kalmak üzere, Muhâcirler'in çalışma İle
ortaklıkları şeklini teklif etmiş, böylece Ensâr'ın aslî ve temel mülkiyet
hakkını korumuştur.
[11] Bu, Namaz Kitâbı'nda; Mescidler bölümünde, Câhilİyet
kabirlerinin deşilmesi babında senediyle getirdiği uzunca hadîsin bir
parçasıdır. Bu Enes hadîsi ile bâ-»ba delîl olmak üzere getirilen İbn Umer
hadîsi bir İhtiyâç için veya harb gibi fbunu gerekli kılan bir zaruretle ağaç
kesmenin câizliğini gösterir. Peygamber enu'n-Nadîr üzerine yapılan seferde,
onların Buveyre mıntakasındakİ hurma-ihklarıni harb zarureti İle yaktırıp
kestirmişti.Şâir Hassan ibn Sabit bu Buveyre vak'asını metindeki beyti ile yâd
etmiştir.
[12] Bu hadîsin buraya yazıcılar tarafından yersizce
konulmuş olduğu söylenmiş ise de, buna şöyle cevâb verilmiştir: Hadîsin buraya
girmesi şu vecihtendir: Bir arazîyi bir müddetle kiralayan kimsenin o arazîde
istediği şeyi ekmek ve dikmek hakkı vardır. Müddet tamâm olunca arazî
sahibinin, o dikilen şeyleri söktürmeyi istemek hakkı vardır. İşte bu da ağaç
kesme mübâhhğındandır. Bu kadarcık ilgi,-mutâbakaatta yeterlidir (Kastallânî).
Hadîste bildirilen bir
nevi1 ortaklıktır: Bir tarafta arazî sahibinin toprağı, öbür tarafta yarıcının
arazî sahibine âid arazînin bir parçası üzerine ekmek suretiyle ortaklıkları
vardır. Fakat bu yolda kurulan ortaklık tehlikeli bir muamele olduğundan, men'
edilmiştir. Çünkü arazî sahibine ve işçiye âid olmak üzere iki kısma ayrılarak
ekilen arazîden bazen bir kısmının, bazen öbür kısmının âfete uğraması ve bu
suretle iki taraftan birisinin zarar görmesi çok oluyordu.
[13] Buharı bu başlıktan sonra sahâbî ve tabiîlerden bir
haylî âlimlerin cevaz hükmünü ifâde eden sözlerini ve fiillerini ta'lîkler
hâlinde rivayet etti. Bu rivayetleri diğer hadîsçiler senedleriyle
getirmişlerdir
[14] Bunu Abdurrazzâk da Sufyân es-Sevrî'den senediyle
rivayet etmiştir
[15] Bu ta'lîklerini de birçok hadîsçiler kendi eserlerinde
senedleriyle ulaştırarak rivâyet etmişlerdir.
[16] îbn Ebî Şeybe bu ta'lîkte şunu ziyâde etmiştir: Diğer
amcam Esved ile büyük amcam Alkame'nin mahsûlünden hisselerini Alkame ile
Esved'e götürüp verirdim. Eğer amcalarım ekincilik akdinde dînî bir sakınca
görselerdi herhalde beni bu ekincilik akdinden men' ederlerdi, demiştir.
[17] Umer'in bu uygulamasını Beyhakî, Umer ibn Abdİlazîz
vâsitasıyle mevsûlen ve daha tafsîlli surette rivayet etmiştir: Umer İbn
Abdİlazîz dedi ki: Umer halîfe olunca Necrân, Fedek, Teymâ, Hayber ahâlîsini
sürdü ve bunların evlerini barklarını, bütün mallarını Beytü'1-Mal hesabına
satın aldı. Ya'lâ ibn Umeyye'yi bu mallar ve arazî üzerine âmil ta'yîn etti.
Ya'lâ'ya verdiği ta'lîmâtta: "Bu arazîyi ,-, zîrâatçilere ekincilik suretiyle vermesi,
eğer Umer nâmına zirâatçiye tarla ile be-f,
râber tohum, çift hayvanı, demir saban da verirse mahsûlün üçte ikisi
Umer'e, üçte biri de çiftçiye âid olması, eğer tohum, çift hayvanı, saban gibi
zirâat âletleri ve edevatı çiftçi tarafından Üstlenilİrse mahsûlün yarısı
çiftçiye, yarısı da *' Umer'e âid
olmak üzere ortalama taksim edilmesi; hurma, üzüm gibi meyvelerin üçte biri
işçiye, üçte ikisi Umer nâmına taksîmi" emr olunmuştu (İbn Ha-
cer, Aynî).
[18] İbn Hacer, bu ta'lîki Saîd ibn Mansur senediyle
rivayet etti dedi. Aynî ise, ben bunu çok aradım, hadîs kitâblarında bulamadım,
dedi.
[19] İbnu Battal, Ahmed ibn Hanbel'in mezhebi de bu
olduğunu, fakat Ebû Hanî-fe, Mâlik, Şafiî'nin bunu men' ettiklerini
bildirmiştir. Men' sebebi mechûl semen üzerine akdedilen icâre olmasıdır.
[20] Bu zevatın görüşlerini sırasıyle el-Esrem ile îbn Ebî
Şeybe rivayet etmişlerdir.
[21] Ma'mer'in görüşünü, Abdurrazzâk senedli olarak rivayet
etmiştir.
[22] Vesk, Peygamber sâ'ı İle altmış sâ'dır. Sâ ve müdd
hesabı hakkındaki ihtilâflar Zekât Kitâbı'nda geçmişti. Hanefîler'ce bir sâ'ın
1040 dirhem olduğu da orada bildirilmişti.
[23] Hadîsin başlığa uygunluğu "Peygamber Hayber
arazîsinden çıkacak meyve ve ekinden her mahsûlün yarısı üzerine muamele
yaptı" sözündedir (Aynî).
Bu hadîste muzâraa ve muhâbara akdi yapmanın cevazı vardır. Çünkü Peygamber
bunu takrir etmiş ve bu takrîr de Ebû Bekr devrinde ve Umer'in onları oradan
sürmesine kadar devam etmiştir (Kastallânî)
[24] Buharı, caiz olur veya olmaz'dan ibaret olan
"izâ"nın cevâbını, o konuda görüş ayrılıkları bulunduğu için
zikretmemiştir.
[25] Bu hadîs, daha tam olarak biraz önce geçti. Burada
başlık için ayrı bir yoldan kısaca getirdi. Hadîste müddet beyânına bir girişme
bulunmadığı için, başlıkla arasındaki uygunluk meydandadır.
[26] Bu îbn Abbâs hadîsi, arazî sahibinin kira bedeli ve
ücreti almasının caiz olduğunu İfâde etmektedir. Bunda Peygamber'in kirayı
nehyetmediği açıkça zikredilmekle beraber, kişinin kendi toprağını mü'min
kardeşine ücretsiz olarak zirâat ettirmesinin daha hayırlı olduğu bildirilmesi,
ücret almanın cevazını ifâde eder. Çünkü ücretin terkedilmesinin hayır ve
fazilet olması ücret almının cevazına aykın değildir.
[27] Buhârî bu başlıkla, müslümânlarla zimmet ehli arasında
ekincilik akdi yapmanın cevazında hiçbir fark olmadığını kasdetmiştir. Ancak
hüküm zimmet ehlini şâmil olmakla beraber sâdece Yahûdîler'i zikretmiştir.
[28] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu apaçıktır
[29] Hadîsin başlığa uygunluğu "Şu kıt'a bana
âid..." sözünden alınır. Bu söz hakikatte çekişmeye götürücü bir şarttır.
Hadîs yakında geçmişti
[30] Bu Abdullah ibn Umer hadîsi Icâre Kitâbı'nın 13.
babında da geçti. Oradaki metin ile bunun arasında öne geçirme, geri bırakma,
artırma, noksan, lâfız değiştirme gibi bâzı farklar bulunmakta beraber,
kıssanın ruhunda ve şeklinde hiçbir fark ve karışma yoktur. Her iki metin
karşılaştınlırsa bu pek iyi anlaşılır.
[31] Hadîsin başlığa delîllik noktası şöyledir. Ücretle
işçi tutan kimse ücretli için bir ücret ta'yîn etti. İşçinin ücretinden yüz
çevirip gitmesinden sonra ücrette onun lehine iyilik ve salâh olan surette
tasarruf etti. Eğer onun ücretindeki bu tasarruf caiz olmasaydı, elbette bir
ma'sîyet olacak ve onu Yüce Allah'a ulaşmaya vesile yapamıyacaktı.
[32] Buhârî bu ta'liki, İsmâîl ibn Ukbe'nin Nâfi'den
yaptığı rivayetinin amcası Mûsâ ibn Ukbe'nin metindeki rivayetinin aynı
olduğunu, yalnız "Saaytu" lâfzında ayrılık bulunduğunu bildirmek için
getirmiştir.
Buhârî, İsmail'in bu rivayetini Edeb Kitâbı'nda "Ana babasına itaat
edenin duasının kabulü bâbı"nda senediyle getirmiştir.
[33] Bu başlığın birinci kısmının delilidir. Peygamber'İn
Umer'e: "Aslını ebediyyen sadaka et... " sözü sahâbînin vakfının
hükmüdür. Diğer sahâbîlerin vakıflarının hükmü de böyle olacaktır.
Buhârî Umer'in bu vakfı ile ilgili hadîsini Vasıyyetler Kitâbı'nda
senediyle getirmiştir.
[34] Yânî: Lakin müslümânların sonunu düşünmek, fethettiğim
köyü taksim etmememi, fakat onu müslümânlar üzerine bir vakıf yapmamı
gerektiriyor.
Bu Umer hadîsi,
başlığın ikinci cüz'ü olan harâc arazîsinin ekincilik suretiyle işletilmesini
ifâde etmektedir. Hakîkaten Umer kendi devlet başkanlığında fethettiği köylerin
arazîsini gâzîler arasında taksim etmeyip, bu arazîyi fethedilen köylerin
ahâlîsine ekincilik suretiyle verip işletmiştir, ki vakıf hâlinde idare edilen
bu arazîden müstakbel nesillerin fakirlerinin istifâdeleri sağlanmıştır.
islâm'ın evvelinde fethedilen arazîler, gâzîler arasında taksim edildiği
hâlde, Umer'in böyle vakıf hâlinde -velev ki müslümânların umûmunun yararı
adına olsa bile- bir idare nizâmı kabû! etmesi, Peygamber'İn bir emir1 ve
beyânına dayanmaktadır. Buhârî buna başlıkta işaret etmiştir. Hadîsin tamâmını
Vasıyyet Kitâbı'nda getirecektir.
[35] Umer'in bu kaanûnunu İmâm Mâlik el-Muvatta'da
senediyle rivayet etmiştir. Ebû Ubeyd Kaasım ibn Sellâm da Kitâbu'f-Enıvâl.'ds
Umer'in bu kaanûnunu bir emir ile i'lân ettiğini rivayet etmiştir.
[36] Bunu İbn Ebî Şeybe kendi Müsned'indt senediyle rivayet
etmiştir
[37] Bunu tshâk ibn Râhûye senediyle rivayet etmiştir
[38] Bunu da Tirmizî rivayet etmiştir.
[39] Rasölullah'm bu aslî hadîsiyle râvî Amr ibn Av fin
ziyâdesi birlikte ele alındığında j ma'nâsı: Bir kimse ölü ve hiçbir
müslümânın hakkı ile ilgisi bulunmayan bir arazîyi diriltirse, o toprak onun
olur. Fakat zâlimin, yânî başkasının tasarrufunda bulunan arazîyi ekmek,
dikmek., suretiyle istimlâke kalkışan zâlimin, bu toprakta tasarruf hakkı
yoktur demek olur.
[40] Umer'in bu hükmü bâb başlığında geçmiştir.
[41] Bu hadîsin buraya girme ciheti şöyledir: Buhâri
bununla Zu'1-Huleyfe'nİn insanların oraya inmesi men' edildiği için i'mâr ile
mülk edilmiyeceğine, ölü arazîden faydalanmak ise caiz olacağına; buranın kimse İçin mülk edinilmiş olmadığına işaret
etmiş olmasıdır. Bu kadarcık ilgi mutâbakaat vechinde yeterlidir (Aynî).
[42] Bu hadîsle bundan önceki hadîs, her ikisi de Hacc
Kitâbı'nda geçmiştir. Bu hadîsin oradaki rivayetinde râvîlerin işitmesi
belirtilmiştir.
[43] Hadîsin başlığa uygunluğu "Bu şartlara göre
istediğimiz müddete kadar sizleri burada bırakıyoruz" sözündedir.
Rasûlullah vefatı
günlerinde bu müddete nihayete erdiğini bildirmiş ve gayrı müslimlerin Arab
Yarımadasından tamamen çıkarılmalarını vasıyyet etmişti.
Ebü Bekr'in devlet
başkanlığı zamanında dînden dönme isyanlarının söndürülmesi ile
uğraşıldığından, nisbeten ikinci derecedeki işlere bakılamamıştı. Ebû Bekr
İslâm'ı sarsan bu isyanları bertaraf edip İslâm birliğini sağlayarak vefat
etti. Umer, Rasûlullah'ın vasıyyetini yerine getirmek zamanı geldiği için
Hayber Yahûdîleri'ni Arabistan'dan Teymâ ve Erîha'ya sürdü. Teymâ, Arabistan'ın
kuzeyinde Şâm ile Vâdfl-Kurâ arasmda>>Iedîne'nin 350 km. kuzeyinde bir
şehirdir. Erîha, Kudüs'ün 20 km. kuzeydoğusunda, Lût Denİzi'nin kuzeybatısında
bir kasabadır.
[44] Yânî Peygamber(S)'İn sahabelerinden arazî
sahihlerinin, toprağı olmayanları zirâat ve meyve hususlarında ücretsiz olarak
ortak yapmaları ve yardımlaşmaları babı.
[45] Hadîsin başlığa uygunluğu: "Tarlalarınızı ya
kendiniz ekiniz, ya karşılıksız başkalarına verip ektiriniz...
"sözündedir.İşte karşılıksız verip ektirme, onların sıkıntılarına ortak
olmak ve yardımlaşmaktır. Peygamberin bu sözü sahîh icâreden nehiy değil,
icârenin cevazı ile beraber ücretsiz ektirilerek mü'minin mü'.mine sıkıntısında
ortak olması ve yardımının daha hayırlı olduğunu bildirmektir.
[46] Hadîsin başlığa uygunluğu: "Tarlayı atıyye olarak
versin" sözündedir. Çünkü "Menha", atıyye yermek, karşılıksız
verip yardımlaşmaktır.
[47] Bu Ebû Hureyre hadîsi de geçen Câbir hadîsi
ma'nâsmdadır. Bunu MÜstûn de Buyu' Kitâbı'nda .getirmiştir.
[48] ibn Abbâs'm bu hadîsi ekincilik akdi yapmanın
Peygamber tarafından nehye-dilmediği, fakat mü'minlerin birbirlerine şefkatli
ve müsamahalı olmalarının emredildiği hususunda gayet açıktır.
[49] İbn Umer'in bu hadîste tasvir ve ta'rîf ettiği
ekincilik akdi, bambaşka bir mâhiyettedir. Mahsûlün yarısı, üçte biri, dörtte
biri gibi bir cüz'ü mukaabilinde ak-dolunmuş değildir. Fakat tarlanın sulak bir
kısmının bitirdiği mahsûl arazî sahibine âid olmak üzere yapılmış, zararlı bir
ekincilik akdidir. İşte Abdullah ibn Umer, hadîsteki nehiy bu nevi' akidlere
yöneliktir demek istemiştir. Yânî Rasûlullah'ın nehyettiği arazî kiralaması,
içinde zararlı şart bulunan kirâlama dır. Râfi' ailesi sulak kısmın mahsûlü
kendilerine âid olmak ve samandan da bir pay verilmek üzere kiraya verirlerdi.
Bu ise mechûl üzere olan, zararlı ve çekişmeli olabilecek bir akiddir. İşte bu
nehyedilmiştir. Yoksa mutlak olarak kiraya vermek değil.
[50] Buhârî de, İbn Umer de bu hadîsle yukarıdaki Râfi'
hadîsinin mâhiyetini izhâr etmek istemiştir.
[51] Arazî mahsûlünün bir mikdârı mukaabilinde arazîyi
kiraya vermenin cevaz veya kerâhatini ifâde eden iki muhtelif rivayet
karşısında arazînin nakidlerle kiralanmasının cevazında ihtilâf edilmemiştir.
Buhârî İbn Abbâs'ın hadîsini ta'lîl için buraya koymuştur. Bu ta'lîkİ Vekî'
kendi Musantıaf'mda senediyle İbn Ab-bâs'tan, bu metin ile rivayet etmiştir.
[52] Hadîsin başlığa uygunluğu "Dînâr ve dirhem ile
arazî İcar etmekte be's yoktur" sözündedir,
Râfi'nin bu sözü ya kendi içtihadıdır yâhud bunun cevazına nass
tarikiyle bir bilgisi eklenmiştir, yâhud dînâr ve dirhem ile kiranın nehiyde
dâhil olmadığını bilmesine dayanmıştır
[53] Ebû Zerr nüshasında burada "Buhârî dedi ki:
el-Leys şöyle dedi" şeklinde gelmiştir. Bu kışıma da yukarıdaki sened ile
utanmıştır.
[54] Buhârî'nin bu hadîsi burada getirme sebebi, Ensâr ve
Muhacirler'in zirâat sâ-hiblerinden olmaları delaletiyle, arazî kirasından
nehye dâir gelen hadîslerdeki nehyin, tenzîhî nehy olup tahrimî nehy
olmadıklarım bildirmektir.
"Eğer bu hadîsin buraya
girdirilmesinin sebebi nedir? dersen, İbnu'l-Munîr buna şöyle cevâb vermiştir:
Şuna tenbîh için girdirilmiştir: Kiradan men' etme hadîsleri ancak mendûbluk
için gelmiş, vâcib kılma üzere gelmemiştir. Çünkü Âdem oğlu'un en şiddetli
surette hırslı olduğu hususlarda âdet, o şeylerle me-tâ'lanmaktan men'
olunmamasıdır. Cennet ehlinden olan bu harisin zirâate hırsının ve cennette
bile ondan faydalanma isteğinin bakî olması, onun bu iş üzerine öldüğüne
delildir. Çünkü insan yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere diriltilir.
Bu da onların dünyâdaki son işlerinin; arazî ile faydalanmanın cevazına ve
bunun devam etmesine delâlet etmiştir. Şayet arazîyi kiraya vermek ona ha» râm
kılınmış olaydı, o şahıs buna hırstan nefsini keserdi ve nihayet zihninde bu
kadar subût sabit olmazdı" (Kastallânî, IV, 183).
"Sen dilediğin hâlde yaşıyor değil misin" vecizesinden, beşer
nefsinin dünyâ emellerinden ve lezzetlerinden her ne arzu ederse cennette
bulunduğu anlaşılır. "Onlar altın tepsiler ve testilerle tavaf edileceklerdir.
Canlarının isteyeceği, gözlerinin hoşlanacağı ne varsa hepsi oradadır ve siz
içinde ebedî kalacak olanlarsınız" (ez-Zuhruf: 71).
[55] Yânî dikilmesi âdet olan bitki ve ağaç köklerinin
dikilip yetiştirilmeleri hakkında gelen hadîsler babı.
[56] Hadîsin başlığa delil yapılan yeri, kökü yenilen
çoğundur bitkisinin dikilip yetiştirilmesidir. Bunun gibi yenilmesi âdet olan
her nebatın dikilip yetiştirilmesinin gerekli olduğu bildirilmiş oluyor.
Hadîsin bu kitaba girdirilmesi ise ekim ile dikimin bir bâbdan olmaları
yönündendir.
Bu Sehl hadîsi, Cumua Kitâbı'nın sonunda da geçmiştir.
[57] "O kimse benden duyduğunun hiçbir parçasını asla
unutmaz" fıkrasındaki unutmama, Peygamber'in sâdece o meclisteki
konuşmasına sıkışmış değildir. Bundan sonra Ebû Hureyre'nin Peygamber'den
işittiği bütün tebliğlerini şâmildir. Ebû Hureyre'nin bu unutmamayı yemîn
ederek haber vermesi de buna delâlet eder. Ondaki bu hârika ezberleme kuvveti,
Peygamber'in duası bereketi ile kuvvet kazanmıştır.
[58] Buhârî bu hadîsi biraz daha kısa bir metin ile ilim
Kitâbı'nda getirmişti. Burada getirme sebebi ise, Ensâr'ın zirâatle, ağaç
dikmekle uğraşmalarını beyân etmektir. Hadîsteki "Mallarının işleri"
ta'bîrinden maksad, kendi arazîlerinde zirâatle ağaç dikip yetiştirmekle meşgul
olmalarıdır.
Âyet, Peygamber'in tebliğlerini öğrenip de başkalarına öğretmeyerek gizleyenlere
çok şiddetli bir ceza haber vermektedir. Onun için bütün öğreticiler, âlimler
üstlendikleri ilmi ve hakikatleri öğretip neşretmeli, görevlerini tam
yapmalıdırlar