1- Bâb: Sudan Yararlanma Payı Hakkındadır
4- Bâb: Bir Kimse Kendi Mülkünde Bir Kuyu Kazarsa (O
Kuyuda Meydana Gelen Zararı) Ödemez
5- Kuyu Hakkında Husûmet Ve Bu Konudaki Hüküm (Ve Kazanın
Beyânı) Babı
7-Su Yollarını Kapatma Ve Suyu Habsetme (Günâhını Beyân)
Babı
8- Yüksek Tarafta Bulunanın Aşağı Taraftakinden Önce Suyu
Alıp Kullanması Babı
9- Yukarı Taraftakînin Su Payının Ayak Topukları
Yüksekliğine Kadar Olması Babı
10- Suya Muhtâc Olan Herşeyi Sulamanın Fazileti Babı
11- Havuz Yâhud Kırba Sahibinin Kendi Suyuna Herkesten
Daha Haklı Olduğu Görüşünde Olan Kimse Babı
12- Bâb: Korumak Yalnız Allah'a Ve Rasûlü'ne Hasstır
13- İnsanların Nehirlerden, Akarsulardan Su Alıp İçmeleri
Ve Hayvanlarını Sulamaları Babı
14- Odun Ve Yaş, Kuru Ot Toplayıp Satma Babı
15- (Devlet Başkanının Bâzı Kimselere Kesip Verdiği)
Arazî Parçaları Babı
16- Devlet Başkanınca Verilen Arazîlerin (Sâhibleri Anîna
Tapularının) Yazılması Babı
17- Develerin Su Başlarında Sağılmaları Babı
(Meyve
Ağaçlarını Sulayıp Tımar Etmek Üzere Yapılan Ortaklık Akdi Kitabı) [1]
Ve Yüce Allah'ın şu
kavli: "Biz her diri şeyi sudan yarattık, hâlâ inanmayacaklarım?"(ei-Enbiyâ:
30)[3]
Ve zikri ulu olan
Allah'ın şu kavli:
"İçmekte
olduğunuz o suyu gördünüz mü? O suyu beyaz ve yağmur yüklü bulutlardan siz mi
indirdiniz, yoksa indiriciler biz miyiz? Eğer dileseydik onu acı bir su
yapardık. O hâlde şükretmeli değil misiniz?" (el-vâkıa: 68-70) [4].
"el-Ucâcu",
Mel-Murru(= Acı)" demektir. "el-Muznu", "es-Sehâbu (=
Bulut)" demektir.
Ve Usmân ibn Affân
şöyle dedi: Peygamber (S): Rûme
Kuyusu'nu -kendi kovası da müslümânların kovaları gibi bu kuyu içinde,
kendisine bir meziyet yırmaksızın müşterek faaliyette bulunmak üzere- kim satın
alır da müslümânlara karşılıksız hediye ederse, onun için cennet va'd
edilmiştir'* buyurdu.
Bunun üzerine Usmân
onu satın almış(ve vakıf yapmış)tır [6].
1-.......Sehl
ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'ebir bardak su getirildi. Peygamber
bundan (bir mikdâr) içti. Sağında sahâ-bîlerin en küçüğü bir genç bulunuyordu.
Yaşlılar da solunda idiler. Bu vaziyette Peygamber:
— "Ey genç, bardakta kalanı ihtiyarlara
vermeme izin verir misin?"dedi.
Genç sahâbî:
— Yâ Rasûlallah,
Sen'den gelecek artığımı hiçbir kimseye ihsan edecek değilim, dedi.
Bu cevâb üzerine
Rasûlullah bardakta kalan suyu bu gence verdi [7].
2-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Enes ibn Mâlik'in evinde bulunan bir elcil besi
koyununun sütü Rasûlullah için sağıldı. Bu koyunun sütü yine Enes'in evinde
bulunan kuyudan alınan bir mik-dâr su ile karıştırıldı ve Rasûlullah'a bir
bardak ile verildi. O da bu bardaktan içti. Nihayet bardağı ağzından ayırdığı
sırada solunda Ebû Bekr, sağında da bir A'râbî bulunuyordu. Umer, Rasûlullah'ın
(bu artığı) A'râbî'ye vermesinden korkarak: ;
— Yâ Rasülallah, yanındaki Ebû Bekr'e ver,
dedi. Rasûlullah ise artığını sağındaki A'râbî'ye verdi. Sonra:
— "Sağa; sıra ile sağa (ver)/"
buyurdu [8].
3-.......Ebû
Hureyre(R)'den: Rasûlullah (S): "Su fazlası men' edilmez. Bu men' ile
bin'n-netîce ot men' edilmiş olur" buyurmuştur [9].
4-.......Ebû
Hureyre(R)'den: Rasûlullah (S): "Fazla suyu (ihtiyâç sâhiblerinden) men'
etmeyiniz; bu men' ile neticede ot fazlasını men' etmiş olursunuz"
buyurmuştur [10].
5-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: RasûluIIah (S) şöyle buyurdu: "Ma'den ocağı
hederdir. Kuyu hederdir, hayvan hederdir (yânî yaptığı zararı sahibi ödemez).
Câhiliyet'ten kalma definede de beşte bir devlet vergisi vardır" [11].
6-.......Abdullah
ibnu Mes'ûd(R)'dan: (O, bir mecliste:) Peygamber (S): "Her kim müslümân
bir kimsenin malım koparmak için yemininde yalancı olarak and içerse, kıyamet
gününde Allah'ın öfkesine uğrayarak Allah 'a kavuşur" buyurdu. Ve
müteakiben de Yüce Allah'ın: "Hakikat, Allah'a olan ahidlerine ve
yeminlerine bedel az bir bahayı satın alanlar; işte onlar: Onlar için âhirette
hiçbir nasîb yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları
temize çıkarmaz. Onlar için pek acıklı bir azab vardır" (Âiu imrân: 77)
âyetini indirdiğini bildirdi, demiştir.
Bu sırada (meclise)
Eş'as ibn Kays gelmiş ve dinleyicilere hitaben: — Ebû Abdirrahmân ibnu Mes'ûd
size ne tahdîs ediyor? Bu âyet benim hakkımda indirildi. Şöyle ki: Amcaoğlumun
arazîsinde bana âid bir kuyu vardı. (O bunu inkâr ediyordu.) RasûluIIah bana:
"Şâ-hidlerini hazırla"buyurdu. Ben: "Şâhidlerim yoktur"
dedim. RasûluIIah: "Öyle ise yemin etmesini iste!" buyurdu. Ben: Yâ
Rasûlallah, o yalan yere yernîn eder, dedim. Bunun üzerine Peygamber (S):
"Her kim bir müslümânın malını koparmak için yalan yereyemîn
ederse..." hadîsini zikretti. Allah da Peygamberinin bu sözünü tasdik ederek,
bu âyeti indirdi, demiştir [13].
7-.......el-A'meş
şöyle dedi: Ben Ebû Salih'ten işittim, şöyle diyordu: Ben Ebû Hureyre(R)'den
işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:
"Üç şahıs vardır
ki Allah kıyamet gününde onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz, onlar için
elem verici bir azâb vardır: (Birincisi) şu kimsedir: Kendisinin yol üstünde
ihtiyâcından fazla suyu vardır da, onu yolculardan men' etmiştir. (İkincisi) şu
kimsedir: Devlet başkanına yalnız dünyâ metâ'ı için bey'at etmiş; devlet başkanı
ona dünyalık verirse hoşlanır, vermezse öfkelenir. (Üçüncüsü) şu kimsedir ki,
bu da satılık malını ikindiden sonra (pazara) çıkarır ve: 'Kendisinden başka
ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki, ben bu mala emîn ol kat'î olarak şöyle
şöyle para verdim' der, satın alıcı olan kimse de onu tasdik eder (de o fiatla
satın alır)."
Bundan sonra
Rasûlullah (S) şu âyeti okudu:
"Hakikat, Allah'a
olan ahidlerine ve yeminlerine bedel az bir bahayı satın alanlar; işte onlar;
Onlar için âhirette hiçbir nasîb yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz,
onlara bakmaz, onlan temize çıkarmaz. Onlar için pek acıtıcı bir azâb vardır'9
(Âiuimrân: 72) [14].
8-.......Abdullah
ibnu'z-Zubeyr (R) şöyle demiştir: Ensâr'dan bir kimse, Harre mevkiindeki
hurmalıkları sulamakta oldukları su yollarından ve su nevbetinden dolayı
Rasûlullah'ın huzurunda Zu-beyr ibnu'l-Avvâm hakkında şikâyet arzetti. (Bu
yollardan geçen su evvelâ Zubeyr'in hurmalığına uğruyor, sonra da Ensârî'ninkini
suluyordu. Bir kerresinde Zubeyr suyu tarlasında tutup sulayacağı sırada)
Ensârî, Zubeyr'e:
— Suyu bırak da bize gelsin, demişti.
Fakat Zubeyr kendi
hurmalığım sulamadan bırakmak ve nevbe-tini komşusuna vermek istemedi. İki
taraf Peygamber'in huzurunda muhakeme oldular. Rasûlullah, Zubeyr'e:
— "Yâ Zubeyr, tarlanı sula, sonra suyu
komşuna doğru salıver!" buyurdu.
Ensârî öfkelendi de:
— Zubeyr halanın oğlu
olduğu için mi? diye (onu kayırdığına) ta'rîz etti.
(Onun bu saygısızca
sözünden dolayı) Rasûlulİah'ın yüzünün rengi değişti. Sonra Rasûlullah:
— "Yâ Zubeyr, hurmalığını sula, sonra suyu
habset; hurma ağaçlarının köklerine erişinceye kadar bırakma!" buyurdu.
Bu muhakemeyi nakleden
Zubeyr: Vallâhî ben şu âyetin bu hâdise hakkında indiğini sanıyorum, demiştir:
"Öyle değil, Rabb'ına and olsun ki, onlar aralarında kimi oraya, kimi
buraya çektikleri (kavga ettikleri) şeylerde seni hakem yapıp, sonra da
verdiğin hükümden yürekleri hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim
olmadıkça îmân etmiş olmazlar" (en Nisa: 65) [15].
(el-Câmi'u's-Sahîh'i
Buhârî'den rivayet eden Firabrî şöyle demiştir:)
Muhammed ibnu'l-Abbâs
(Öl. 266) dedi ki: Ebû Abdillâh el-Buhârî: "Abdullah ibnu'z-Zubeyr'den bu
hadîsi rivayet edenler içinde senedde Urve ibnu'z-Zubeyr'i zikreder hiç kimse
yoktur, sâdece el-Leys ibn Sa'd müstesnadır" demiştir [16].
9-.......Urve
ibnu'z-Zubeyr şöyle demiştir: ez-Zubeyr ile Ensâr'dan bir adam muhakeme
oldular. Peygamber (S):
— "Yâ Zubeyr, hurmalığını sula, sonra suyu
salıver"buyurdu. Bu hükme i'tirâz kasdeden Ensârî:
— (Bu hüküm) o, yânî
Zubeyr senin halanın oğlu olduğundan mı? dedi.
Bu saygısızca söz
üzerine Peygamber (S):
— "Yâ Zubeyr, hurmalığını sula, sonra su
hurma kökleri üzerindeki yumrulara ulaşır; sonra da suyu tut" buyurdu.
Zubeyr dedi ki: Ben şu
"Öyle değil, Rabb'ına and olsun ki, onlar aralarında çekiştikleri
şeylerde seni hakem yapıp hükmüne teslim oluncaya kadar îmân etmiş
olmazlar" (en-Nisâ: 65) âyetinin bu hâdise hakkında indiğini sanırım,
demiştir [17].
10-.......Urvetu'bnu'z-Zubeyr
şöyle tahdîs etmiştir: Ensâr'dan bir adam Harre mevkiindeki hurmalıkları
sulamakta olduğu su kanalları hakkında Zubeyr ile muhakeme oldu. Rasûlullah:
— "Yâ Zubeyr, sula" buyurdu da, ona
aralarında ma'rûf olan su payı mikdârını kullanmasını emretti. "Sonra da
suyu komşuna doğru salıver" buyurdu.
Ensârî, bunun üzerine:
— Zubeyr, senin halanın oğlu olduğu için mi?
dedi.
Bu i'tirâzdan
Rasûlullah'm yüzünün rengi değişti. Sonra:
— "Yâ Zubeyr, hurmalığını sula, sonra su
hurma ağaçlarının kökleri etrafındaki yumru çıkıntılara erişinceye kadar
habset" buyurdu.
Ve Zubeyr kendi
hakkını bol bol kullandı. Zubeyr: Vallahi şu * 'Öyle değil, Rabb Una and olsun
ki, onlar aralarında çekiştikleri şeylerde Seni hakem yapıp... hükmüne teslim
oluncaya kadar îmân etmiş olmazlar" (en-Nisâ: 65) âyeti muhakkak bu
muhakeme hakkında indirildi, demiştir.
İbn Cureyc dedi ki:
İbnu Şihâb bana şöyle dedi: Ensâr ve diğer insanlar Peygamber'in Zubeyr'e
söylediği "Sula, sonra su hurma köklerindeki yumru kabarcıklarına
ulaşıncaya kadar salmayıp habset" sözünün anlattığı yüksekliği ölçtüler ve
bu seviye ayak topuklarına kadar oldu [18].
11-.......Ebû
Hureyre(R)'den: Rasûhıllah (S) şöyle buyurmuştur: "Birisi yürürken birden
susuzluğu arttı. Hemen bir kuyuya indi, suyundan içti. Sonra kuyudan çıktı.
Adam orada bir köpek ile karşılaştı ki, hayvan susuzluktan dilini çıkarıp
soluyor, nemli toprağı yatıyordu. Yolcu (kendi kendine): Baha erişen hararet
ve susuzluğun benzeri bu hayvana da ulaşmış, dedi ve kuyuya inip ayakkabısını
su doldurdu. Sonra (kuyudan çıkarmak için) ayakkabıyı ağzı ile tuttu. Sonra
yükselip çıktı ve köpeği suladı. Bu yaptığından dolayı Allah o kulunu övdü ve
ona mağfiret eyledi".
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah,
hayvanları sulamakta bize de ecir var mıdır'dediler.
Rasülullah:
— "Her yaş ciğerde (yânî: Hayât eseri
olanı sulamakta) sevâb vardır" buyurdu [19].
Hammâd ibnu Seleme ile
er-Rabîu'bnu Müslim, bu hadîsi Mu-hammed ibnu Ziyâd'dan rivayet etmekte buradaki
râvîye mutâbaat etmişlerdir [20].
12-.......EsmâbintuEbîBekr(R)'den:
Peygamber (S) güneş tutulduğu bir sırada kusûf namazı kıldı da akabinde:
— "Bana namazda cehennem gösterildi.
Cehennem ateşi bana o kadar yaklaşmıştı ki, hattâ ben: Ey Rabb'im, ben de
cehennemliklerle beraber miyim? demiştim. Ben orada bir kadın gördüm."
-Esma, Rasûlullah'ın "Bu kadının yüzünü bir kedi tırmalıyordu"
buyurduğunu sanırım, dedi.-
Rasûlullah:
— "Bu kadının günâhı nedir?" diye
azâb meleklerine sormuştu
da, onlar:
— Bu kadın dünyâda bir
kediyi aç ölünceye kadar habsetmişti, diye cevâb vermişlerdir [21].
13-.......Abdullah
ibn Umer(R)'den: Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur. "Bir kadın aç ölünceye
kadar habsettiği bir kedi sebebiyle cehenneme girdi de azab edildi".
Devamla Rasûlullah: "Allah en iyi bilir ki, yâhud cehennemin bekçisi Mâlik
bu kadına:
— Ey kadın, sen bu
kediyi habsettiğin zaman onu yedirmedin, içirmedin, yerini böceklerinden
(nasibini bulup) yemesi için de salı-vermedinLdemiş(ve kadının ukubet sebebini
bildirmiş)" [22].
14-.......Sehl
ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'a bir bardak getirildi, O da bundan
içti. Sağında sahâbîlerin en genci olan bir oğlan bulunuyordu. Yaşlılar da
solunda idiler. Bu vaziyette Rasûlullah:
— "Ey delikanlı! Bardaktan kalanı
yaşlılara vermem için bana izin verir misin?" dedi.
Bunun üzerine o genç
sahâbî:
— Yâ Rasûlallah, ben
Sen'den gelen nasibimi hiçbir kimseye ihsan edici değilim, dedi de, Rasûlullah
bardakta kalanı bu gence verdi [23]
15-.......Muhammed
ibn Ziyâd şöyle demiştir: Ben Ebû Hureyre(R)'den işittim; Peygamber (S) şöyle
buyurmuştur: "Nefsim elinde olan Allah'ayemîn ederim ki (kıyamet gününde)
ben bir takım adamları, yabancı
devenin havuz başından
kovulup uzaklaştırıldığı gibi, muhakkak havuzumdan kovacağım"[24].
16-.......
İbnu Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Allah îsmâîl
Peygamber'in annesi Hâcer'e rahmet etsin! Hâcer Zemzem suyunu (ilk çıkışında)
kendi hâline bıraksaydı (yâhud da şöyle dedi: sudan avuçlamasaydı) elbette
Zemzem akıcı bir pınar hâlinde kaynar dururdu. Bir müddet sonra Cürhüm kabilesi
geldi de bunlar Zemzem'in sahibesi bulunan Hâcer'e:
— Senin yanına konup
mekân tutmamıza izin verir misin? dediler.
Hâcer bunlara:
— Evet, izin veririm;
fakat bu suda sizin mülkiyet hakkınız olmamak şartıyle, dedi.
Cürhümlüler de:
— Evet, Zemzem'de
mülkiyet hakkımız olmamak üzere, dediler" [25].
17-.......
Ebû Hureyre(R)'den: Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Üç kişi vardır ki
kıyamet gününde Allah onlara kelâm etmez, onlara bakmaz: aMetâ'ına revâc vermek
için, müşterinin verdiğinden daha fazla bedel vermiş olduğuna yalancı olarak
yemîn eden kimse. b-Müslümân bir kimsenin malım koparmak için ikindiden sonra
yalan bir yemîn ile yemîn eden kimse. cFazla suyu (susuzlardan) men' eden
kimse. Allah ona (kıyamet gününde):
— Bugün ben fadi ve
ihsanımı senden men' ediyorum. Nitekim sen (vaktiyle) ellerinin i'mâl etmediği
suyun fazlasını (susuzlardan) men' etmiş idin! buyurur" [26].
Râvî Alî ibnu'l-Medînî
şöyle dedi: Bize Sufyân ibn Uyeyne, bir kerre olmayarak Amr ibn Dinar'dan
tahdîs etti ki, kendisi Ebû Salih'ten işitmiştir. Ebû Salih Zekvân es-Semmân
bu hadîsi Peygam-ber'e ulaştırıyordu (yânî hadîs mürsel değil, merfû' bir
hadîstir).
18-.......Sa'b
ibnu Cessâme (R) şöyle demiştir: Rasülullah (S):
"Korumak yalnız
Allah'a ve Rasûlü'ne mahsûs(bu hakk)tur" buyurdu [27].
Ve Ebû Abdillah
el-Buhârî: Peygamber(S)'in en-Nakî' mevkiini koru edindiği, Umer
ibnu'l-Hattâb'ın da es-Seref ile er-Rebezete mın-takalarım koru edindiği haberi
bize ulaştı, dedi [28].
19-.......Ebû
Hureyre (R): Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "At bâzı kimse için bir
sevâbdır. Bâzı kimse için fakirlik ve ihtiyâcına bir perdedir. Bâzı kimse
üzerine de bir günâhtır. At kendisi için hayır olan kimseye gelince, o, atını
Allah yolunda cihâd için bağlamıştır. Atın bağını da bol otlu geniş bir sahada
veya çayırlıkta uzatmıştır. Bu bol otlu sahadan veya çayırlıktan atın bu uzun
ipinde iken yediği her ot, at sahibi için birer hasenedir, iyiliktir. Hele bir
de atın ipi kopsa da şahlanarak bir yâhud iki yüksek yerde koşsa, tırnaklarının
bıraktığı izleri ve onun gübreleri de sahibi için haseneler olur. Bir de hayvan
bu arada bir nehre uğrayıp da ondan içerse, sahibi sulamak istememiş olsa bile
bu su da sahibi için haseneler olur. Binâenaleyh cihâd için bağlanan bu gaza
atı, sahibi için büyük bir sevâbdır.
"Atını (onunla
kazanmak), halktan müstağni olmak, yâni insanlara muhtâc olmamak, iffetini
korumak için bağlayan, sonra hayvanlarının üzerindeki Allah hakkını ve
arkalarına takatinden fazla yüklememeyi unutmayan kimse için ise at (fakirliğe
karşı) bir engeldir.
"Atını öğünmek
için, gösteriş için, İslâm ehline düşmanlık için bağlayan kimseye ise, bu at
büyük bir günâhtır"
Rasûlullah'a
eşeklerden soruldu da, O: "Her hükmü toplayıcı bir vecize olan şu âyetten
başka bana (nasslanmış) birşey indirilmedi: Kini zerre ağırlığınca bir hayır
yaparsa onu görecek. Kim de zerre ağırlığınca bir şerr yaparsa onu
görecek" (ez-ziizâi: 7-8) âyetini söyledi [29].
20-.......
Zeyd ibn Hâüd (R) şöyle dedi: Rasûlullah'a bir adam geldi de O'na bulunmuş
malın hükmünü sordu. Rasûlullah ona:
— "Onun kılıfını ve ağzının ipini belle,
sonra onu insanlara bir sene bildir. Eğer sahibi gelirse ona ver; yok sahibi
gelmezse ona mâlik ol; kullan" buyurdu.
O kimse:
— Yitik davar (nasıl
olacak)? dedi. . Rasûlullah:
_ "O ya senindir,
ya kardeşinindir, ya kurdundur" buyurdu.
Adam: * — Yitik deve (nasıl olacak)? dedi.
Rasûlullah:
— "Ondan sana ne var? Su tulumu ve
ayakkabıları beraberin-dedir. Sahibi ona kavuşuncaya kadar su başına kendisi
gelir, ağaçları yer (yânı, onu kendi hâline bırak)" buyurdu [30].
21-.......ez-Zubeyr
ibnu'l-Avvâm(R)'dan: Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Sizden birinizin
bir takım ipler alıp da bir demet odun (toplayarak) alıp getirmesi ve bunu
satması ve böylece Allah'ın o kulunun şerefini koruması, elbette insanlardan
istemesinden hayırlıdır; istediği de ya verilir, ya verilmez".
22-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle diyordu: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Yemîn ederim ki
sizden birinizin dağdan sırtı üzerine bir demet odun toplaması, bir kimseden
sadaka istemesinden elbette daha hayırlıdır. O istediği kimse de ya verir yâhud
da vermez" [31].
23-.......İbnu
Cureyc haber verip şöyle dedi: Bana İbnu Şihâb, Alî ibn Hüseyn ibn Alî'den; o
da babası Hüseyn ibn Alî'den; o da Alî ibn Ebî Tâlib(R)'den haber verdi. Alî
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah ile beraber bulunduğum Bedr günü ganîmetten
yaşı kemâle ermiş bir deveye nail oldum. Alî dedi ki: Rasûlullah bana başka
bir yaşlı deve de verdi. Ben bir gün bu develerimi Ensâr'dan bir kimsenin kapısı
yanında indirmiştim. Bunlara ızhır otu yükleyip satmak ve para-sıyle Fâtıma'nın
düğün yemeği masrafına yardım sağlamak istiyordum. Yahûdî Kaynukaa kabîlesinden
(bu işi bilir) bir kuyumcu da benimle beraberdi. Bu sırada Hamza ibnu
Abdilmuttalib bu Ensârî'nin evinde, beraberinde bir şarkıcı kadın olduğu hâlde
içki içiyordu. Şarkıcı kadın Hamza'ya hitaben: "Elâ yâ Hamze
liiş-şurufi'n-nivâi(= Ey Hamza, semiz develere bak)" girişi ile başlayan
kasideyi söyledi. Bunun akabinde Hamza kılıcı ile hayvana doğru sıçradı ve
bunları boğazladı, hörgüçlerini kopardı, böğürlerini yardı. Sonra
ciğerlerinden birer parça aldı.
İbnu Cureyc dedi ki:
Ben İbnu Şihâb'a:
— H ör güçlerinden de? dedim.
— Hörgüçlerini kesti ve onları götürdü, dedi.
İbnu Şihâb dedi ki:
Alî devamla şöyle dedi: Beni korkutan bu manzaraya baktım. Akabinde Allah'ın
Peygamberi'ne geldim. Yanında Zeyd ibn Harise vardı. Hâdiseyi kendisine haber
verdim. Peygamber beraberinde Zeyd ibn Harise olduğu hâlde çıktı. Ben de
beraberinde gittim. Hamza'mn yanına girdi. Hamza'ya karşı gayz ve üzüntü
gösterdi. Hamza da gözlerini kaldırdı ve:
— Siz ancak babam
Abdulmuttalib'in köleleri değil misiniz? dedi. Rasûlullah da (amcasının
şuursuzluğundan sakınarak) arka arkaya çekildi, nihayet odadakilerin yanından
çıktı. Bu vakıa şarâbın haram kılınmasından önce olmuştu [32].
24-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Bahreyn'den bir kısım arazîyi rhukaataa
suretiyle Ensâr'a vermek istedi. Ensâr: Bize ayırıp vereceğin gibi muhacir
kardeşlerimize de arazî ayırıp vermeniz şartıyle, dediler. Peygamber:
"Benden sonra sizler yakın gelecekte şiddetli bir hodgâmlığa (yüksek
mevkilerde bulunanların dünyâ ni'metlerini hırsla kendilerine ayırışlanna)
şâhid olacaksınız. Sizler, bana kavuşuncaya kadar sabrediniz" buyurdu [33].
25- el-Leys
ibn Sa'd, Yahya ibn Saîd'den; o da Enes(R)'den söyledi ki, Peygamber (S)
Bahreyn'den bir kısım arazîyi kendilerine ayırıp vermek için Ensâr'ı da'vet
etti. Ensâr:
— Yâ Rasûlallah! Eğer
bu arazî ayırıp vermeyi yaparsan, Ku-reyş'ten olan kardeşlerimiz için de bunun
benzerini yaz, dediler.
Fakat bu kadar arazî
Peygamber'in yanında yoktu. Onların bu sözleri üzerine Peygamber:
— "Şübhesiz ki, sizler benden sonra
şiddetli bir kendine ayırma hod-gâmlığı göreceksiniz. Sizler bana kavuşuncaya
kadar sabrediniz! "buyurdu [34]
26-.......Ebû
Hureyre(R)'den: Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Develerdeki haklardan
biri de bunların sütlerinin su başlarında sağılmalarıdır (yânı sütün fakîrlere
ve yolculara sadaka yapılmasıdır)"[35].
Peygamber (S):
"Kim erkek hurma çiçeği asarak ıslâh edip sonra hurma ağacını satarsa, o
ağacın üstündeki meyvesi satıcıya âiddir" buyurmuştur [36]
Böyle olunca, mahsûl
kaldırılıncaya kadar satıcının sattığı bustânda geçme, yürüme hakkı ve su alma hakkı
vardır. Ariyye sahibinin de yine böyle bustânda yürüme ve ağacı sulama hakkı
vardır [37].
27-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim, şöyle buyumyordu:
"Her kim hurma ağacım (erkek çiçekle) aşıladıktan sonra satarsa, onun
meyvesi satanın hakkıdır; ancak müşteri ağaç üzerindeki mahsûlün kendisine âid
olacağını şart kılması hâli müstesnadır. Her kim, malı bulunan, yânı mallı bir
köleyi satarsa, bunun da malı satanındır; ancak müşteri bu malın da kendisinin
olacağını şart etmesi hâli müstesnadır" [38].
Bu köle satışı
hakkındaki hadîsi râvî Leys, Mâlik'ten; o da Nâ-fi'den; o da İbn Umer'den; o da
Umer'den olmak üzere de rivayet etmiştir [39].
28-.......Zeyd
ibn Sabit (R): Peygamber (S) kuru hurma olarak tahmin ve takdir etmek
suretiyle, ariyyelerin satılmasına ruhsat verdi, demiştir [40].
29-.......Câbir
ibn Abdillah (R) Peygamber (S) muhâbara'dan, muhâkala'dan, muzâbene'den ve
salâhı meydana çıkıncaya kadar ağaç .üstündeki yaş meyveyi satmaktan nehyetti.
Ve bu yaş meyvelerin dînâr ile ve dirhem ile olmaktan başka şeyle satılmasını
da nehyetti. "Yalnız ariyyeier müstesnadır (o, yaş ve kuru hurma ile
satılabilir)*' buyurdu, demiştir [41].
30-.......Ebû
Hureyre (R): Peygamber (S) kuru hurma tahmîn etmek suretiyle beş veskin
aşağısında yâhud beş vesk mikdârında ariy-ye satışı hususunda ruhsat verdi,
demiştir. Bu "Beş veskin aşağısında yâhud beş veskte" diye şekkli
söyleyen, râvî Dâvûd ibn Husayn' dır [42].
31-.......Râfi'
bin Hadîc ile Sehl ibn Ebî Haşmete (R) şöyle tahdîs etmişlerdir: Rasûlullah (S)
muzâbene'den, yaş hurmayı (ağacında ölçekle tahmîn ederek) kuru hurma ile
satmaktan nehyetti. Bu nehiy-den ariyye sâhiblerini müstesna tuttu. Çünkü
Rasûlullah ariyye sahihlerine (bu suretle satışa) izin verdi [43].
Ebû Abdillah el-Buhârî
dedi ki: Muhammed ibn İshâk da: Bana Beşîr ibn Yesâr bu hadîsin benzerini
tahdîs etti, demiştir.
[1] el-Cömi'u's-Sahîh'in çeşitli nüshalarında bu
başlık "Kitâbu'l-Musâkaat",
"Kitâbu'ş:Şirb", "Kitâbu'l-Miyâh" diye farklı şekillerde gelmiştir.
el-Musökaat: Lûgatta sulamak ma'nâsına olan es-Sakyu masdarından alınmıştır.
Fıkıhta Musâkaat: Ağacı sahibinin, mahsûlünün bir kısmı mukaabilinde sulayıp
ıslâh etmek bir kimseye vermesidir (ei-Ta'rîföi). Buna göre Musâkaat, bir
taraftan ağaçlar, öbür taraftan ağaçları sulayıp terbiye ve tımar etmek ve
hâsıl olan meyve aralarında taksim olunmak üzere ağaç sahibi İle bahçıvan arasında
akdedilen bir nevi' ortaklıktır. Bu da diğer akidler gibi îcâb ve kabul ile
gerçekleşir.
[2] eş-Şirb, lügatte sudan isabet eden haz ve nasibe
denir. Fıkıhta Şirb: Ekin ve hayvan sulamak için su ile faydalanma nevbetidir.
Bu konuda bir de Hakkı Şefe = Su İçmek Hakkı vardır. Bu, yalnız insan ve
hayvana mahsûstur. Hakkı Şirb, tarlalar, insanlar ve hayvanları şâmil olduğundan
daha umûmîdir.
[3] "Allah her debelenen hayvanı sudan yarattı. İşte
bunlardan kimi karnı üstünde yürüyor, kimi iki ayağı üstünde yürüyor, kimi de
dört ayağı üstünde yürüyor,
.Allah ne dilerse yaratır. Çünkü Allahherşeye hakkıyle kaadirdir"
{en-Nûr: 45) âyeti de canlıların sudan yaratıldığını anlatır.
[4] Buhârî başlıkta bu iki âyeti suyun hayât için olan
büyük önemini belirtmek mak-sadıyle getirmiştir. Buhârî, kitâb başlığındaki bu
âyetlerle yeryüzündeki suların bütün insanlar için ilâhî bir ihsan olduklarına
işaret etmiştir, el-Vakıa âyetinde-ki iki kelimenin tefsirini de vermiştir.
"el-Ucâc" kelimesinin tefsirini Ebû Ubey-de'den, "el-Muznu"
kelimesinin tefsirini Mücâhid ile Katâde'den nakletmiştir (Fethu'l-Bârî).
[5] Buhârî bu başlık ile suların mülk edilme sebeblerine
işaret etmiştir. Buhârî burada mülk edinme sebeblerinden yalnız sadaka, hibe,
vasiyyet ve mîrâsçıhğı açıkça söyleyip, şirb hakkının ortaklar arasında taksim
olunup olunmamasının hukukî vaziyete etkili olmadığını bildirmiştir.
[6] Usmân'ın bu hadîsini Tirmizî, Nesâî ve İbn Huzeyme
senediyle rivayet etmişiir.
Bu Rûme Kuyusu hadîsi
Hz. Usmân'ın şehîd edilmesi vak'asında kendisini muhasara eden âsîlere karşı
evinin üst katından yaptığı uzun hitabesinin bir parçasıdır.
Şârih İbn Battal bu
Rûme Kuyusu işini şöyle anlatıyor: Rûme Kuyusu Medîne'de bir Yahudi'ye âid İdi.
Bu Yahûdî zaman zaman kuyunun ağzına kilit vurup gidermiş. Su içmeye ve almaya
gelen müslümânlar su alamadan geri dönmeye mecbur olurlarmış. Allah'ın
insanlara bahşettiği su ni'metinden bir Yahûdî'nin insanları men' etmesinden
üzülen sahâbîter bunu Peygamber'e arzettiklerinde, Peygamber metindeki sözleri
söylemiştir. Bunun üzerine Usmân bu kuyuyu otuzbeş bin dirheme satın alıp
vakfetmiştir. Kelbî de kuyu satın alınıncaya kadar Yahûdî'nin bu kuyununİıer
kırba suyunu bir dirheme sattığını nakletmiştir.
Buhârî bu hadîsle
yeraltındaki suların da bütün insanlara ni'met olduğunu, çıkaran sâhiblerinden
satın alınabileceğini, vakıf yapılabileceğini... mülk edinilebileceğini
bildirmek istemiştir
[7] Bu Sehl hadîsinin burada getirilmesinin sebebi, su
taksîminin meşru' olduğunu ve suyun mülk edilmesinin kaabil olduğunu isbâî ve
beyân içindir. Şayet su mülk I edinilebilir eşyadan olmasaydı, Rasûlullah
İçtiği suyun kalanını hadîste bildirildiği şekilde ihsan etmezdi.
Bu vakıada sağında
amcası oğlu Fadl İbn Abbâs, diğer bir rivayete göre de Abdullah ibn Abbâs
bulunuyordu. Solunda da Hâlid ibn Velîd bulunuyormuş. Rasûlullah'ın âdeti bîr
şeyi içtiğinde bakiyyeyî sağında bulunana vermek üzere cereyan edegelmiştir.
[8] Hadîsin, konumuz olan su payı ve su mülkiyetine
münâsebeti, su ile karışık olan sütü Rasûlullah'ın taksîtn etmesi ve kalan
bir kısmını A'râbî'ye ihsan etmiş olmasıdır.
"el-Eymen
fe'1-eymen" ta'biri nasb zabtına goremahzûf "ver" fiilinin
mef-ûlü ref' zabtına göre mübtedâ olup, bir haber takdir edilir, o da "Sağ
ikrama daha lâyıktır" demek olur.
Bu hadîsten alınan bir
hüküm de sütün su ile karıştırılmasının harâmhğı satılan süte âİd olup, kişinin
kendi İçeceği, ailesine İçireceği sütün içine su koymakta sakınca olmamasıdır.
Hattâ bu sülün ağırlığını hafifletmek, çocuklar ve yaşlılar için daha yararlı
hâle getirmek yönünden, sıhhate'daha elverişli olabilir.
[9] Başlığa uygunluğu, fazla suyun men' edilmesi, fazla su
bulunmadığı zaman su sahibinin asıl suya daha haklı olduğuna delâlet etmesi
yönündendir
[10] Bunun da başlığa delâleti, yukarıki hadîsin delâleti
gibidir.
Bu konuyu daha iyi
anlatan bâzı hadîsler:
Üç şey asla men'
edilmez: Su, ot, ateş"(\\m
Mâce).
"jİJı £ iiJ Vj
eUİı J^î ç£î. H= İhtiyâçtan fazla su men' edilmez; kuyudan
faydalanmakta kimse
men' edilmez" (İbn Mâce, Âişe'den).
"oÇiiı fj: Üjai
iîii İ^i *ü Jlai ^ 'J.= Her kim ihtiyâçtan fazla bir suyu (muh-tâc olanlardan)
men' ederse, Allah da kıyamet gününde fadlını ve yardımını ondan men'
eder" (Ebû Ya'lâ; Sa'd ibn Ebî Vakkaas'tan).
" Üjü j^-j I* iîii
i^; *î-*r jliî '.i ı!U jjıi £p ^*= Her kim ihtiyâcından fazla suyunu, fazla
otunu (halkın kullanmasından) men' ederse, Azız ve Celîl olan Allah da ondan
fazi ve keremini men' eder" (Ahmed ibn Hanbel; Amr İbn Şu-
ayb'dan).
Bu hadîslerle Rasûlullah'ın zirâat sâhibleriyle hayvancılık yapan sürü
sâ-hiblerinin birbirlerine yardım etmelerine büyük bir ehemmiyet verdiği
görülür.
Su fıtraten ot gibi
Allah'ın mübâh kıldığı en büyük bir ni'met olduğu hâlde, zatî ihtiyâcının
fazlasının ihtiyâç sahihlerinden esirgenmesi en hasîs bir cimrilik olup,
bilhassa köy hayâtında müslümânlar arasında istenen İyilik, yardımlaşma ve
içtimaî nizâmı bozar. İşte bunun içindir ki fazlayı men' etmek yasaklanmıştır.
Hadîslerde ki nehyin tahrîmî veya tenzîhî olduğunda âlimler arasında görüş
ayrılıkları vardır; uzun tafsiller İçin fıkıh kitâblarına bakılmalıdır.
[11] Hadîsin başlığa uygunluk noktası, kişinin kendi
mülkünde kazdırdığı kuyu yüzünden meydana gelen zarar ve cinayetten mes'ûl
olmaması ve ödeme İle mükellef tutulmamasidır. İşte Buhârî hadîsi burada, bu
ma'nâyı isbât için getirmiştir.
Hadîs, Zekât Kitâbı'nda
da geçmişti.
[12] Bu bâb ve altındaki hadîs de önceki bâbda yazılan
hükmü kuvvetlendirmek İçin getirilmiştir.
[13] Buhârî bu hadîsi Sahih 'inin İşhâs, Şahâdât, Nezirler,
Tefsir ve Hükümler Ki-tâbları'nda da getirmiştir. Bunu Altı Kitâb Sâhibleri de
bâzı küçük farklılıklarla getirmişlerdir. Bunu îbn Mes'ûd'dan başka daha
dokuz-on sahâbî de rivayet etmiştir.
Hadîsin başlığa uygunluk
noktası, Rasûlullah'ın bu kuyu da'vâsında evvelâ Eş'as ibn Kays'tan -ki
da'vâcıdır- beyyine istemiş; da'vâcının beyyine getirmekten aczi hâlinde de
müddeâ aleyhin, yânî da'vâlının yemîni ile hükmetmiş olmasıdır.
Hadîsten, beyyinenin da'vâcıya, yeminin de da'vâlıya düşeceği esâsı alınmıştır.
[14] Hadîsin burada getirilme sebebi, Allah'ın kendilerine
bakmayacağı... üç kimseden birincisinin "Yol üstünde ihtiyâcından fazla
suyu olup da bunu yolculardan men' eden kimse" olmasıdır. Rasûlullah bu
su cimriliğini diğerleri derecesinde bir cürüm saymıştır. Çünkü havuzlanmamış
suda bütün insanların ve hayvanların içme ve sulama hakkı vardır.
[15] Hadîsin başlığa delîlliği "Suyu salıver de bize
uğrasın! dedi, fakat Zubeyr kabul etmedi, suyu salmadı, hattâ suyu kapattı"
sözlerinden alınır.
Vadilerde akan mübâh
sulardan halkın su nevbeti hakkı nehrin akışı ta'kîb edilerek evvelâ yukarıki
istifâde eder. Nevbet sahibi suyu kendi tarlasına, bostanına çevirerek
sarfedilecek mikdâr su aldıktan sonra, alt taraftaki komşusuna bırakır. O da
bu suretle su alma hakkım kullanır.
Bu da'vâda Peygamber,
Zubeyr ile Ensârî arasında evvelâ sulh yoluyla hükmetmek istemişti. Sulama ile
yetinip suyun habsedilmemesini emr etmişti.Ensâ-rî'nİn i'tirâzı üzerine iki
tarafın haklarım tam kullanmasını emretmiştir. Âyetin inme sebebinin bu hâdise
olduğunun bildirilmesi de çok kıymetli bir bilgidir. Peygamber'in hiçbir
hükmüne i'tirâz edİlemiyeceği bununla isbât edilmiş oluyor.
[16] Bu ziyâde yalnız Ebû Zerr'in Hamavî'den; onun da
Firabrî'den rivayet ettiği nüshada vardır, başka nüshalarda yoktur. İbn Hacer
ile Aynî de şerhlerinde bu nüshayı esas almışlardır. Firabrî'nin, sözünü
naklettiği Muhammed ibnu'l-Abbâs, Buhârî'nin akranıdır; hicrî 266 yılında vefat
etmiştir.
Buhârî bu sözüyle, senedle Urve'yi zikretmekte Leys'in teferrüdünü (yânî
yalnız kaldığını) açıklamış oluyor. Urve, Abdullah ibn Zubeyr'in kardeşidir. Hadîs
bu kardeş tarafından da rivayet edilmiş oluyor.
[17] Hadîsin baslığa delîlliğî "Yâ Zubeyr sula, sonra
salıver" sözünden alınır. Bundan Zubeyr'in yukan tarafta olduğu bilinir.
Çünkü suyu salıvermek ancak yukarıdan aşağıya doğru olur. Hadîs biraz önce
daha uzun bir metin ile geçmişti.
[18] Hadîsin başlığa delîl olan yeri bu son kısmıdır.
Sahâbîler hurma köklerindeki yumruların uzunluk ve kısalıkça değiştiğini
görünce, kıssada vâki' olan yüksekliği ölçtüler ve onu ayak topukları
yüksekliğine ulaşır buldular. Ve bunu sıra ile evvel olanın su kullanma hakkı
için bir mî'yâr yaptılar. Bu, husûsî olmayan su ile arazî sulamakta cumhurun
üzerinde müttefik olduğu görüştür.
Müstemlî nüshasında burada "el-Cedru kökten İbarettir" ibaresi
vardır. Bu, hadîste zikredilen "el-Cedr" lâfzının Buhârî tarafından
yapılan bir tefsîri-dir (İbn Hacer...)
[19] Hadîsin başlığa delîlliği açıktır. Hadîste hayâttan
kinaye olarak gelen "Heryaş ciğerde sevâb vardır" fıkrası,
susuzluktan henüz ölmemiş, fakat ölmeye yüz tutmuş, kendisinde hayât eseri
olarak biraz nemlilik bulunan her hayvan ve hattâ her bitkiyi sulamakta sevâb
vardır, demektir. Bundan su hayrının Allah'a yakınlık sebebi olduğu anlaşılır.
Bâzı tabiî âlimleri: "Günâhı çok olanlar susuzları sulasın"
demişlerdir. Susuz bir köpeği sulamak mağfirete vesile olunca, bir insanın
susuzluğunu ve su ihtiyâcını gidermenin rahmet ve mağfirete vesile olacağı
muhakkaktır.
[20] Bu mutâbaa Buhârî nüshalarında düşmüştür.
[21] Hadîsin başlığa uygunluğu, bu kadının o kediyi
açlıktan ve susuzluktan ölünceye kadar habsetmesinden
dolayı bu azabı hakk etmiş olmasıdır. Eğer kediyi yedirmiş içirmiş olaydı azâb
olunmayacaktı. Buradan da sulamanın fazileti bilinir.
[22] Bunun da başlığa delîl olarak uygunluğu, bundan önce
geçen hadîsin uygunluğu gibidir.
[23] Bu hadîste Rasûlullah'm sağındaki gençten, solundaki
yaşlılara vermek için onun rızâsını ve iznini istemesi, sağında bulunan gencin
evvelâ alma hakkı yânî mülkiyet hakkı bulunduğuna delâlet eder. Rasûlullah'm
sâdece sağında oturmak bardaktaki suya hakk kazandırırsa, suya sâhib olan
kimsenin kendi suyuna münhasıran mâlik olması evleviyetle sabit olur. İşte
Buhârî bu hadîsi buna delîl yapmak için burada tekrar getirmiştir. Buna göre
suyu havuz, kırba, testi, fıçı, küp, bardak gibi birşeyde toplayan kimse, bu
suda herkesten ziyâde tasarruf hakkına sâhibtir. O satar, hibe eder, sadaka
yapar. Zaruret hâli müstesna, başkalarının bu suda tasarruf haklan yoktur.
[24] Hadîsin başlığa delîlliği, Peygamber'in "Benim
havuzum..." sözüyle havuzu kendi nefsine izafe etmesidir. Bu da havuzdaki
mülkiyeti ve ondaki suda herkesten ziyâde tasarrufa hakkı olduğunu ifâde eder
[25] Hadîsin başlığa delîlliğİ, Hâcer'in Cürhüm kabilesine
"Suda sizin hiçbir hakkınız olmamak şartıy/e" sözünden alınır. Çünkü
Hâcer Zemzem suyuna başkalarından daha ziyâde haklı idi.
Hâcer Zemzem suyunun
yegâne mâliki bulunduğundan Cürhüm kabilesi Ye-men'den Mekke'ye gelip orada
mekân tutmak için kendisinden izin istediklerinde, su üzerinde mülkiyet
hakkının kendisine âid olduğunu kabul etmeleri şartıyle onlara müsâade etmiş,
onlar da bu şartı kabul etmişlerdir.
İşte Buhârî hadîsi burada, yukarıda geçenler gibi, biriktirilen suyun
mülkiyetinin sahibine âid olduğunu isbât için sevketmiş olmaktadır
[26] Başlığa uygunluğu "Sufazlasını men'eden
kimsedir..."sözünden alınır. Çünkü cezayı hakk etmesi, fazla suyu men'
etmesindendir. Bu da onun havuzunda veya kırbasmdaki asıl suya, başkalarından
daha haklı olduğuna delâlet etmiştir.
Bu Ebû Hureyre
hadîsinin aslı, bu kitabın 6. babında geçmişti. Fakat her ^ iki metin lâfızca birbirinden farklıdır. Bu
farklar metinlerin birlikte okunup incelenmesinden anlaştır. Buradaki metinde
suyun fazlasını ihtiyâç sahihlerinden men' eden cimri kimseye kıyamet gününde
de kendi suçu cinsinden olmak üze re ilâhî fadldan men' edildiği
bildirilmiştir. Bir de bu metinde su sahibinin suyu kendi zâtı çalışmasıyle
i'mâl etmediği; bunun ilâhî bir atıyye olduğu hatırlatılmış ve suda cimriliğe
hakkı olmadığı bildirilmiştir. Binâenaleyh vasıtasız ilâhî bir ni'met olan
suyu, susuzlardan men' etmeye kimsenin hakkı yoktur. Vaziyetin gereğine göre
her suda her insanın ya şirb hakkı, yâhud da içme hakkı (hakkı şefe'si)
vardır.
[27] Hadîs başlığın aynıdır. Bundan daha kuvvetli bir
mutâbakaat yoktur.
Hımâ: Lügatçe'halktan
korunan ve halkın girmesine ve hayvanların otlamasına izin verilmeyen otlu
yerdir. Buna göre Hımâ, fiâl vezninde isim olup, mef'ûl ma'nâsınadir. Fıkıhta
Hımâ, boş arazîden devletin beylik hayvanlar için koruduğu ve halkın burada
hayvanlarını otlatmasını yasak ettiği bir arazî parçasıdır.
Câhiliyet devrinde Arab şerîfleri istedikleri yerleri koru yapar,
insanların oralardan faydalanmalarını yasak ederlerdi. Peygamber bu âdeti
kaldırdı. "Koruma hakkı yalnız Allah 'in ve Rasûlü'nündür" buyurdu
ki bu, devlete âid bir haktır demektir.
[28] Buhârî'ye bu haber İbn Şihâb ez-Zuhrî'den ulaşmıştır.
Naki', Medine'ye yirmi fersahlık uzakça bir yerdir. Bu korunun genişliği bir
mil, uzunluğu sekiz mil imiş. Umer'in edindiği korular Mekke civarındadır. Bunu
İbn Ebî Şeybe sahîh bir isnâdla rivayet etmiştir.
[29] Başlık, herkesin akarsulardan su içmek, hayvanını
sulamak hakkına sâhib olduğunu beyân hakkındadır. Hadîsin bu başlığa uygunluğu
"At bir nehre uğrayıp da ondan içerse, sahibi sulamak istememiş olsa
bile, bu su da sahibi için haseneler olur..." kavlindedir.
Akarsuların suyu
mubahtır. Hiç kimsenin husûsî mülkü değildir. Bu sulardan herkesin faydalanma
hakkı vardır. Nehirlerin, akarsuların mâliki Allah'tır. Allah bu sulan
İnsanlar, hayvanlar, bitkiler için yaratmıştır.
Hadîsin sevk ve hüccet getirme noktası, cihâd için beslenen atın nehre
uğrayıp da su içmesidir. Eğer nehrin suyu bir kişiye hass olsaydı, onun izin
ve müsâadesini almağa ihtiyâç görülürdü. Şâri'in mutlak olarak tebliği,
akarsuların kimsenin mülkü olmadığını bildirir.
[30] Bu hadîs ilim Kitâbi'nda da geçmişti. İki metin
arasında öne geçirme, geriye bırakma farkları vardır.
Hadîsin buraya uygunluğu "Su tulumu ve tabanları berâberindedir.
Kendisi su başına gelir, ağaçları yer" fıkrasıdır. Yânî deveye hiçkimse
mâni' olamaz. Çünkü Allah nehirleri insanlar, hayvanlar için yarattı.
Nehirlerin Allah'tan başka mâliki yoktur. İşte hadîs bunu isbât için getirildi.
[31] Bu iki hadîsin burada getirilmesi, şahıs mülkü olmayan
arazîlerde yetişen odunun da, su gibi mübâh olduğunu; herkesin bunlardan
faydalanma hakkı bulunduğunu isbât içindir. Bu iki hadîs de insanların ortak
malı olan, kimsenin husûsî mülkiyetinde olmayan böyle arazîlerden odun
biriktirip toplamanın ve bununla
geçim sağlamanın mübâhhğına açıkça delâlet etmektedirler.
[32] Hadîsin başlığa uygunluk noktası, Alî'nin: "Ben
bu develerin üzerine izhır otu yükleyip satmak istiyordum" demiş
bulunmasıdır. Bu söz başlıkta zikredilen odun ve ot toplamanın mübâh olduğuna;
bunları toplayanın bunların mâliki olup satmak, hibe ve hediye etmek gibi
tasarrufa hakkı bulunduğuna açıkça delâlet eder.
Bu hadîsin senedi,
hadîsçiler arasında "Silsiletu'z-Zeheb = Altm Zincir" diye meşhur
olan kıymetli seneddir.
Şarkıcı kadının
irticalen söylediği kasidenin devamı şudur:
Ve hunne muakkalâtun
hi'1-finâi (Evin önündeki sahada
ayaklan sımsıkı
Da'issikkîne
fi'1-lebbâti minhâ
bağlanmıştır. Haydi Hamza, bunların bo-
Ve danic hünne Hamzatu
biddİmâİ Sazlarına bıçağı daya,
boyunlarını kana
Ve accil nün etâyîbibâ
li-şerbin boy,aJ -Ve ^nlann en
nefîs parçalarından
. J / . şarab içenler için çömlek eti
yahud kebab
Kadıden mm tahhm ev
şıvaı yapmaya çabuk
davran!)
t (Aynî, VI, 34; Kastallânî, IV, 201).
[33] Hadîsin başlığa delîlliği açıktır. Bu,
"Bahreyn'den bir kısım arazîyi kesip vermek istedi" kavlinden
bilinir.
el-îktd': Devlet
başkanının harâc arazîsinden bir kısmını bâzı kimselere ayırıp jvermesidir. Bu
veriş ya temlik suretiyle, yâhud da belli bir zaman için o arazînin gelirinden
istifâde etmesi suretiyle olur... Kendilerine arazî verilenler devlete, millete
büyük hizmetler yapmış yüksek devlet me'mûrlan, valiler, kumandanlar,
mücâhidler... gibi kimselerdir.
[34] Bu hadîste de devlet başkanınca verilen arazînin, verilenin elinde nizâlaşmayı def edecek bir
vesikanın bulunması için arazî verilen kimse adına bir yazı yazılması hususu
açıkça belirtilmektedir
[35] Peygamber bu hadîsinde hayvan sahihlerinin sürülerini
su başlarına getirdiklerinde sütlerinden birer mikdârını sağıp oralardaki
fakirlere ve yolculara ikram etmelerini, bunun hayvanlardaki farz olan zekât
hakkı dışında, bir sadaka ve ikram hakkı olduğunu bildirmiştir. Su başlarında
süt ikram etmek Arablar'm âdeti idi. Onun için fakirler ve yolcular bu ikrama
kavuşmak maksadiyle oralarda toplanırlardı.
Bu hadîs Zekât
Kitâbi'nda daha uzun bir metinle geçmişti
[36] Bu hadîs Buhârî'nin Buyu' Kitâbi'nda Ibn Umer'den
senediyle getirdiği hadîsin bir parçasıdır. Hadîsin oradaki devamı şudur:
"Mahsûlün satışta dâhil olduğu müşteri tarafından şart kılınması hâli
müstesnadır".
[37] Bu, Buhârî'nin yukarıki delillerden ictîhâdla ulaştığı
hükmüdür.
Ariyye, beş veskten az olmak şartıyle bir veya iki ağaç yaş hurmayı
ağacı üzerinde kuru hurma İle değiştirmektir. Bunu İbn Esîr en-Nihâye'de şöyle
tasvîr ediyor: Birisinin yaş hurma mevsiminde ne hurmalığı, ne de yaş hurma
alacak parası bulunmadığından, çocuklarına hurma alamıyor. Yalnız bunun evinde
ihtiyâcından fazla kuru hurması bulunuyor. Bir bustân sahibine varıyor: Şu hurmalıktaki
ağaçlardan bîr iki tanesini, üzerindeki hurmasıyle beraber bana kiralarsan,
sana şu kadar kuru hurma veririm, diyor. Uyuştuklarında o belli ağaçları teslîm
alır. Ve ağaçlar üzerinde hurma bitinceye kadar ariyye sahibi, bustânda yürüme,
geçme hakkını da elde eder. Bustân sahibi buna mâni' olamaz. Çünkü bu müşteri
ağaçtan faydalanma hakkı ile beraber oradan geçme hakkını da kazanmıştır. İşte
Buhârî bubâbi bir mal üzerinde hem mülkiyet, hem de faydalanma hakkının
birleştiğini; bu durumda ayrı ayrı haklar doğduğunu bildirmek için açmıştır
[38] Hadîsin başlığa delîlliği ilk kısmıdır.
İncir ağaçlarına erkek incir, yânîbaba incir astığımız gibi, hurma
ağaçlarına da mahsûl doğduktan ve büyümeye başladıktan sonra telkih için erkek
hurma asılır. Meyvenin telkîhi zamâm, meyvenin müşteriye veyâhud satıcıya âid
olduğunu ta'yîn için en iyi ayırıcı bir sınır oluyor.
[39] Buhârî bununla hadîsin diğer bir senedini bildirmiş
oluyor
[40] Bu hadîs, ağaç üzerindeki azıklık hurmanın kuru hurma
ile takdir edilerek alınıp satılmasına ruhsat verildiğini açıkça
belirtmektedir
[41] Bu hadîs de yine ağaç üzerindeki azıklık yaş hurmanın
yaş, kuru hurma ile altın, gümüş İle alınıp satılmasının cevazım belirtmiştir.
[42] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ariyye satışı
hususunda ruhsat verdi" sözünden alınır. Bunun delâletini geçen hadîslerde
açıklamıştık
[43] Bunun da başlığa uygunluğu "Bu nehiyden ariyye
sâhiblerini müstesna kıldı" sözünden alınır.
Bu bâbda getirilen hadîslerin
hepsi Buyu' Kitâbı'nda geçmiş ve hadîslerdeki terimlerin açıklamaları orada
verilmiş idi.
Buharı bu hadîslerdeki ağaçtan faydalanma hakkının bustânda yürüme hakkını
doğuracağını isbât etmek istemiş oluyor.