42- KITABU'L-MUSAKAAT. 2

1- Bâb: Sudan Yararlanma Payı Hakkındadır 2

2- Bâb: İçmeyi Ve Taksim Edilmiş Olsun Veya Taksim Edilmemiş Olsun Su Sadakasını, Hibesini, Vasiyyet Edilmesini Caiz Gören Kimse Hakkındadır 2

3- Peygamberdin: "Su Fazlası Men' Olunmaz'1 Kavlinden Dolayı"Su Sahibi Suya Kanıncaya Kadar Suyu Kullanmaya Herkesten Daha Ziyâde Hakk Sahibidir" Diyen Kimse Babı 3

4- Bâb: Bir Kimse Kendi Mülkünde Bir Kuyu Kazarsa (O Kuyuda Meydana Gelen Zararı) Ödemez. 3

5- Kuyu Hakkında Husûmet Ve Bu Konudaki Hüküm (Ve Kazanın Beyânı) Babı 3

6- İhtiyâcından Fazla Suya Sâhîb Olup Da Bunu Yolcuların Kullanmasından Men' Eden Kimsenin Günâhı Babı 4

7-Su Yollarını Kapatma Ve Suyu Habsetme (Günâhını Beyân) Babı 4

8- Yüksek Tarafta Bulunanın Aşağı Taraftakinden Önce Suyu Alıp Kullanması Babı 4

9- Yukarı Taraftakînin Su Payının Ayak Topukları Yüksekliğine Kadar Olması Babı 5

10- Suya Muhtâc Olan Herşeyi Sulamanın Fazileti Babı 5

11- Havuz Yâhud Kırba Sahibinin Kendi Suyuna Herkesten Daha Haklı Olduğu Görüşünde Olan Kimse Babı 6

12- Bâb: Korumak Yalnız Allah'a Ve Rasûlü'ne Hasstır 7

13- İnsanların Nehirlerden, Akarsulardan Su Alıp İçmeleri Ve Hayvanlarını Sulamaları Babı 7

14- Odun Ve Yaş, Kuru Ot Toplayıp Satma Babı 7

15- (Devlet Başkanının Bâzı Kimselere Kesip Verdiği) Arazî Parçaları Babı 8

16- Devlet Başkanınca Verilen Arazîlerin (Sâhibleri Anîna Tapularının) Yazılması Babı 8

17- Develerin Su Başlarında Sağılmaları Babı 9

18- Birisinin Bustânındaki Sudan Su Alma Hakkı Ve Yâhud Hurma Ağacından Faydalanma Hakkı Olan Kimsenin O Bustândan Ve Hurmalıktan Geçme Hakkı Da Olur Babı 9


42- KITABU'L-MUSAKAAT

(Meyve Ağaçlarını Sulayıp Tımar Etmek Üzere Yapılan Ortaklık Akdi Kitabı) [1]

 

1- Bâb: Sudan Yararlanma Payı Hakkındadır [2]

 

Ve Yüce Allah'ın şu kavli: "Biz her diri şeyi sudan yarattık, hâlâ inanmayacaklarım?"(ei-Enbiyâ: 30)[3]

Ve zikri ulu olan Allah'ın şu kavli:

"İçmekte olduğunuz o suyu gördünüz mü? O suyu beyaz ve yağmur yüklü bulutlardan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler biz miyiz? Eğer dileseydik onu acı bir su yapardık. O hâlde şükretmeli değil misiniz?" (el-vâkıa: 68-70) [4].

"el-Ucâcu", Mel-Murru(= Acı)" demektir. "el-Muznu", "es-Sehâbu (= Bulut)" demektir.

 

2- Bâb: İçmeyi Ve Taksim Edilmiş Olsun Veya Taksim Edilmemiş Olsun Su Sadakasını, Hibesini, Vasiyyet Edilmesini Caiz Gören Kimse Hakkındadır [5]

 

Ve Usmân ibn Affân şöyle dedi: Peygamber (S):   Rûme Kuyusu'nu -kendi kovası da müslümânların kovaları gibi bu kuyu içinde, kendisine bir meziyet yırmaksızın müşterek faaliyette bulunmak üzere- kim satın alır da müslümânlara karşılıksız hediye ederse, onun için cennet va'd edilmiştir'* buyurdu.

Bunun üzerine Usmân onu satın almış(ve vakıf yapmış)tır [6].

 

1-.......Sehl ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'ebir bar­dak su getirildi. Peygamber bundan (bir mikdâr) içti. Sağında sahâ-bîlerin en küçüğü bir genç bulunuyordu. Yaşlılar da solunda idiler. Bu vaziyette Peygamber:

  "Ey genç, bardakta kalanı ihtiyarlara vermeme izin verir misin?"dedi.

Genç sahâbî:

— Yâ Rasûlallah, Sen'den gelecek artığımı hiçbir kimseye ihsan edecek değilim, dedi.

Bu cevâb üzerine Rasûlullah bardakta kalan suyu bu gence ver­di [7].

 

2-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Enes ibn Mâlik'in evin­de bulunan bir elcil besi koyununun sütü Rasûlullah için sağıldı. Bu koyunun sütü yine Enes'in evinde bulunan kuyudan alınan bir mik-dâr su ile karıştırıldı ve Rasûlullah'a bir bardak ile verildi. O da bu bardaktan içti. Nihayet bardağı ağzından ayırdığı sırada solunda Ebû Bekr, sağında da bir A'râbî bulunuyordu. Umer, Rasûlullah'ın (bu ar­tığı) A'râbî'ye vermesinden korkarak:                                          ;

  Yâ Rasülallah, yanındaki Ebû Bekr'e ver, dedi. Rasûlullah ise artığını sağındaki A'râbî'ye verdi. Sonra:

  "Sağa; sıra ile sağa (ver)/" buyurdu [8].

 

3- Peygamberdin: "Su Fazlası Men' Olunmaz'1 Kavlinden Dolayı"Su Sahibi Suya Kanıncaya Kadar Suyu Kullanmaya Herkesten Daha Ziyâde Hakk Sahibidir" Diyen Kimse Babı

 

3-.......Ebû Hureyre(R)'den: Rasûlullah (S): "Su fazlası men' edilmez. Bu men' ile bin'n-netîce ot men' edilmiş olur" buyurmuştur [9].

 

4-.......Ebû Hureyre(R)'den: Rasûlullah (S): "Fazla suyu (ihti­yâç sâhiblerinden) men' etmeyiniz; bu men' ile neticede ot fazlasını men' etmiş olursunuz" buyurmuştur [10].

 

4- Bâb: Bir Kimse Kendi Mülkünde Bir Kuyu Kazarsa (O Kuyuda Meydana Gelen Zararı) Ödemez

 

5-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: RasûluIIah (S) şöyle bu­yurdu: "Ma'den ocağı hederdir. Kuyu hederdir, hayvan hederdir (yânî yaptığı zararı sahibi ödemez). Câhiliyet'ten kalma definede de beşte bir devlet vergisi vardır" [11].

 

5- Kuyu Hakkında Husûmet Ve Bu Konudaki Hüküm (Ve Kazanın Beyânı) Babı [12]

 

6-.......Abdullah ibnu Mes'ûd(R)'dan: (O, bir mecliste:) Pey­gamber (S): "Her kim müslümân bir kimsenin malım koparmak için yemininde yalancı olarak and içerse, kıyamet gününde Allah'ın öf­kesine uğrayarak Allah 'a kavuşur" buyurdu. Ve müteakiben de Yüce Allah'ın: "Hakikat, Allah'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel az bir bahayı satın alanlar; işte onlar: Onlar için âhirette hiçbir nasîb yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, on­ları temize çıkarmaz. Onlar için pek acıklı bir azab vardır" (Âiu imrân: 77) âyetini indirdiğini bildirdi, demiştir.

Bu sırada (meclise) Eş'as ibn Kays gelmiş ve dinleyicilere hitaben: — Ebû Abdirrahmân ibnu Mes'ûd size ne tahdîs ediyor? Bu âyet benim hakkımda indirildi. Şöyle ki: Amcaoğlumun arazîsinde bana âid bir kuyu vardı. (O bunu inkâr ediyordu.) RasûluIIah bana: "Şâ-hidlerini hazırla"buyurdu. Ben: "Şâhidlerim yoktur" dedim. RasûluI­Iah: "Öyle ise yemin etmesini iste!" buyurdu. Ben: Yâ Rasûlallah, o yalan yere yernîn eder, dedim. Bunun üzerine Peygamber (S): "Her kim bir müslümânın malını koparmak için yalan yereyemîn ederse..." hadîsini zikretti. Allah da Peygamberinin bu sözünü tasdik ederek, bu âyeti indirdi, demiştir [13].

 

6- İhtiyâcından Fazla Suya Sâhîb Olup Da Bunu Yolcuların Kullanmasından Men' Eden Kimsenin Günâhı Babı

 

7-.......el-A'meş şöyle dedi: Ben Ebû Salih'ten işittim, şöyle di­yordu: Ben Ebû Hureyre(R)'den işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:

"Üç şahıs vardır ki Allah kıyamet gününde onlara bakmaz, on­ları temize çıkarmaz, onlar için elem verici bir azâb vardır: (Birinci­si) şu kimsedir: Kendisinin yol üstünde ihtiyâcından fazla suyu vardır da, onu yolculardan men' etmiştir. (İkincisi) şu kimsedir: Devlet baş­kanına yalnız dünyâ metâ'ı için bey'at etmiş; devlet başkanı ona dün­yalık verirse hoşlanır, vermezse öfkelenir. (Üçüncüsü) şu kimsedir ki, bu da satılık malını ikindiden sonra (pazara) çıkarır ve: 'Kendisin­den başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki, ben bu mala emîn ol kat'î olarak şöyle şöyle para verdim' der, satın alıcı olan kimse de onu tasdik eder (de o fiatla satın alır)."

Bundan sonra Rasûlullah (S) şu âyeti okudu:

"Hakikat, Allah'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel az bir bahayı satın alanlar; işte onlar; Onlar için âhirette hiçbir nasîb yok­tur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onlan temize çıkarmaz. Onlar için pek acıtıcı bir azâb vardır'9 (Âiuimrân: 72) [14].

 

7-Su Yollarını Kapatma Ve Suyu Habsetme (Günâhını Beyân) Babı

 

8-.......Abdullah ibnu'z-Zubeyr (R) şöyle demiştir: Ensâr'dan bir kimse, Harre mevkiindeki hurmalıkları sulamakta oldukları su yollarından ve su nevbetinden dolayı Rasûlullah'ın huzurunda Zu-beyr ibnu'l-Avvâm hakkında şikâyet arzetti. (Bu yollardan geçen su evvelâ Zubeyr'in hurmalığına uğruyor, sonra da Ensârî'ninkini su­luyordu. Bir kerresinde Zubeyr suyu tarlasında tutup sulayacağı sı­rada) Ensârî, Zubeyr'e:

  Suyu bırak da bize gelsin, demişti.

Fakat Zubeyr kendi hurmalığım sulamadan bırakmak ve nevbe-tini komşusuna vermek istemedi. İki taraf Peygamber'in huzurunda muhakeme oldular. Rasûlullah, Zubeyr'e:

  "Yâ Zubeyr, tarlanı sula, sonra suyu komşuna doğru salı­ver!" buyurdu.

Ensârî öfkelendi de:

— Zubeyr halanın oğlu olduğu için mi? diye (onu kayırdığına) ta'rîz etti.

(Onun bu saygısızca sözünden dolayı) Rasûlulİah'ın yüzünün ren­gi değişti. Sonra Rasûlullah:

  "Yâ Zubeyr, hurmalığını sula, sonra suyu habset; hurma ağaç­larının köklerine erişinceye kadar bırakma!" buyurdu.

Bu muhakemeyi nakleden Zubeyr: Vallâhî ben şu âyetin bu hâ­dise hakkında indiğini sanıyorum, demiştir: "Öyle değil, Rabb'ına and olsun ki, onlar aralarında kimi oraya, kimi buraya çektikleri (kav­ga ettikleri) şeylerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden yürekleri hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olma­dıkça îmân etmiş olmazlar" (en Nisa: 65) [15].

(el-Câmi'u's-Sahîh'i Buhârî'den rivayet eden Firabrî şöyle de­miştir:)

Muhammed ibnu'l-Abbâs (Öl. 266) dedi ki: Ebû Abdillâh el-Buhârî: "Abdullah ibnu'z-Zubeyr'den bu hadîsi rivayet edenler içinde senedde Urve ibnu'z-Zubeyr'i zikreder hiç kimse yoktur, sâdece el-Leys ibn Sa'd müstesnadır" demiştir [16].

 

8- Yüksek Tarafta Bulunanın Aşağı Taraftakinden Önce Suyu Alıp Kullanması Babı

 

9-.......Urve ibnu'z-Zubeyr şöyle demiştir: ez-Zubeyr ile Ensâr'dan bir adam muhakeme oldular. Peygamber (S):

  "Yâ Zubeyr, hurmalığını sula, sonra suyu salıver"buyurdu. Bu hükme i'tirâz kasdeden Ensârî:

— (Bu hüküm) o, yânî Zubeyr senin halanın oğlu olduğundan mı? dedi.

Bu saygısızca söz üzerine Peygamber (S):

  "Yâ Zubeyr, hurmalığını sula, sonra su hurma kökleri üze­rindeki yumrulara ulaşır; sonra da suyu tut" buyurdu.

Zubeyr dedi ki: Ben şu "Öyle değil, Rabb'ına and olsun ki, on­lar aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem yapıp hükmüne teslim oluncaya kadar îmân etmiş olmazlar" (en-Nisâ: 65) âyetinin bu hâdise hakkında indiğini sanırım, demiştir [17].

 

9- Yukarı Taraftakînin Su Payının Ayak Topukları Yüksekliğine Kadar Olması Babı

 

10-.......Urvetu'bnu'z-Zubeyr şöyle tahdîs etmiştir: Ensâr'dan bir adam Harre mevkiindeki hurmalıkları sulamakta olduğu su ka­nalları hakkında Zubeyr ile muhakeme oldu. Rasûlullah:

  "Yâ Zubeyr, sula" buyurdu da, ona aralarında ma'rûf olan su payı mikdârını kullanmasını emretti. "Sonra da suyu komşuna doğ­ru salıver" buyurdu.

Ensârî, bunun üzerine:

  Zubeyr, senin halanın oğlu olduğu için mi? dedi.

Bu i'tirâzdan Rasûlullah'm yüzünün rengi değişti. Sonra:

  "Yâ Zubeyr, hurmalığını sula, sonra su hurma ağaçlarının kökleri etrafındaki yumru çıkıntılara erişinceye kadar habset" buyurdu.

Ve Zubeyr kendi hakkını bol bol kullandı. Zubeyr: Vallahi şu * 'Öyle değil, Rabb Una and olsun ki, onlar aralarında çekiştikleri şey­lerde Seni hakem yapıp... hükmüne teslim oluncaya kadar îmân etmiş olmazlar" (en-Nisâ: 65) âyeti muhakkak bu muhakeme hakkında indirildi, demiştir.

İbn Cureyc dedi ki: İbnu Şihâb bana şöyle dedi: Ensâr ve diğer insanlar Peygamber'in Zubeyr'e söylediği "Sula, sonra su hurma kök­lerindeki yumru kabarcıklarına ulaşıncaya kadar salmayıp habset" sözünün anlattığı yüksekliği ölçtüler ve bu seviye ayak topuklarına kadar oldu [18].

 

10- Suya Muhtâc Olan Herşeyi Sulamanın Fazileti Babı

 

11-.......Ebû Hureyre(R)'den: Rasûhıllah (S) şöyle buyurmuş­tur: "Birisi yürürken birden susuzluğu arttı. Hemen bir kuyuya indi, suyundan içti. Sonra kuyudan çıktı. Adam orada bir köpek ile karşı­laştı ki, hayvan susuzluktan dilini çıkarıp soluyor, nemli toprağı ya­tıyordu. Yolcu (kendi kendine): Baha erişen hararet ve susuzluğun benzeri bu hayvana da ulaşmış, dedi ve kuyuya inip ayakkabısını su doldurdu. Sonra (kuyudan çıkarmak için) ayakkabıyı ağzı ile tuttu. Sonra yükselip çıktı ve köpeği suladı. Bu yaptığından dolayı Allah o kulunu övdü ve ona mağfiret eyledi".

Sahâbîler:

— Yâ Rasûlallah, hayvanları sulamakta bize de ecir var mıdır'dediler.

Rasülullah:

  "Her yaş ciğerde (yânî: Hayât eseri olanı sulamakta) sevâb vardır" buyurdu [19].

Hammâd ibnu Seleme ile er-Rabîu'bnu Müslim, bu hadîsi Mu-hammed ibnu Ziyâd'dan rivayet etmekte buradaki râvîye mutâbaat etmişlerdir [20].

 

12-.......EsmâbintuEbîBekr(R)'den: Peygamber (S) güneş tu­tulduğu bir sırada kusûf namazı kıldı da akabinde:

  "Bana namazda cehennem gösterildi. Cehennem ateşi bana o kadar yaklaşmıştı ki, hattâ ben: Ey Rabb'im, ben de cehennemlik­lerle beraber miyim? demiştim. Ben orada bir kadın gördüm." -Esma, Rasûlullah'ın "Bu kadının yüzünü bir kedi tırmalıyordu" buyurdu­ğunu sanırım, dedi.-

Rasûlullah:

  "Bu kadının günâhı nedir?" diye azâb meleklerine sormuştu

da, onlar:

— Bu kadın dünyâda bir kediyi aç ölünceye kadar habsetmişti, diye cevâb vermişlerdir [21].

 

13-.......Abdullah ibn Umer(R)'den: Rasûlullah (S) şöyle bu­yurmuştur. "Bir kadın aç ölünceye kadar habsettiği bir kedi sebe­biyle cehenneme girdi de azab edildi". Devamla Rasûlullah: "Allah en iyi bilir ki, yâhud cehennemin bekçisi Mâlik bu kadına:

— Ey kadın, sen bu kediyi habsettiğin zaman onu yedirmedin, içirmedin, yerini böceklerinden (nasibini bulup) yemesi için de salı-vermedinLdemiş(ve kadının ukubet sebebini bildirmiş)" [22].

 

11- Havuz Yâhud Kırba Sahibinin Kendi Suyuna Herkesten Daha Haklı Olduğu Görüşünde Olan Kimse Babı

 

14-.......Sehl ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'a bir bar­dak getirildi, O da bundan içti. Sağında sahâbîlerin en genci olan bir oğlan bulunuyordu. Yaşlılar da solunda idiler. Bu vaziyette Rasûlullah:

  "Ey delikanlı! Bardaktan kalanı yaşlılara vermem için bana izin verir misin?" dedi.

Bunun üzerine o genç sahâbî:

— Yâ Rasûlallah, ben Sen'den gelen nasibimi hiçbir kimseye ih­san edici değilim, dedi de, Rasûlullah bardakta kalanı bu gence verdi [23]

 

15-.......Muhammed ibn Ziyâd şöyle demiştir: Ben Ebû Hureyre(R)'den işittim; Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Nefsim elin­de olan Allah'ayemîn ederim ki (kıyamet gününde) ben bir takım adamları, yabancı

devenin havuz başından kovulup uzaklaştırıldığı gibi, muhakkak havuzumdan kovacağım"[24].

 

16-....... İbnu Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Allah îsmâîl Peygamber'in annesi Hâcer'e rahmet etsin! Hâcer Zemzem suyunu (ilk çıkışında) kendi hâline bıraksaydı (yâhud da şöyle dedi: sudan avuçlamasaydı) elbette Zemzem akıcı bir pınar hâlinde kaynar dururdu. Bir müddet sonra Cürhüm kabilesi geldi de bunlar Zemzem'in sahibesi bulunan Hâcer'e:

— Senin yanına konup mekân tutmamıza izin verir misin? dediler.

Hâcer bunlara:

— Evet, izin veririm; fakat bu suda sizin mülkiyet hakkınız ol­mamak şartıyle, dedi.

Cürhümlüler de:

— Evet, Zemzem'de mülkiyet hakkımız olmamak üzere, dediler" [25].

 

17-....... Ebû Hureyre(R)'den: Peygamber (S) şöyle buyurmuş­tur: "Üç kişi vardır ki kıyamet gününde Allah onlara kelâm etmez, onlara bakmaz: aMetâ'ına revâc vermek için, müşterinin verdiğin­den daha fazla bedel vermiş olduğuna yalancı olarak yemîn eden kim­se. b-Müslümân bir kimsenin malım koparmak için ikindiden sonra yalan bir yemîn ile yemîn eden kimse. cFazla suyu (susuzlardan) men' eden kimse. Allah ona (kıyamet gününde):

— Bugün ben fadi ve ihsanımı senden men' ediyorum. Nitekim sen (vaktiyle) ellerinin i'mâl etmediği suyun fazlasını (susuzlardan) men' etmiş idin! buyurur" [26].

Râvî Alî ibnu'l-Medînî şöyle dedi: Bize Sufyân ibn Uyeyne, bir kerre olmayarak Amr ibn Dinar'dan tahdîs etti ki, kendisi Ebû Sa­lih'ten işitmiştir. Ebû Salih Zekvân es-Semmân bu hadîsi Peygam-ber'e ulaştırıyordu (yânî hadîs mürsel değil, merfû' bir hadîstir).

 

12- Bâb: Korumak Yalnız Allah'a Ve Rasûlü'ne Hasstır

 

18-.......Sa'b ibnu Cessâme (R) şöyle demiştir: Rasülullah (S):

"Korumak yalnız Allah'a ve Rasûlü'ne mahsûs(bu hakk)tur" bu­yurdu [27].

Ve Ebû Abdillah el-Buhârî: Peygamber(S)'in en-Nakî' mevkiini koru edindiği, Umer ibnu'l-Hattâb'ın da es-Seref ile er-Rebezete mın-takalarım koru edindiği haberi bize ulaştı, dedi [28].

 

13- İnsanların Nehirlerden, Akarsulardan Su Alıp İçmeleri Ve Hayvanlarını Sulamaları Babı

 

19-.......Ebû Hureyre (R): Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "At bâzı kimse için bir sevâbdır. Bâzı kimse için fakirlik ve ihtiyâcına bir perdedir. Bâzı kimse üzerine de bir günâhtır. At kendisi için hayır olan kimseye gelince, o, atını Allah yolunda cihâd için bağlamıştır. Atın bağını da bol otlu geniş bir sahada veya çayırlıkta uzatmıştır. Bu bol otlu sahadan veya çayırlıktan atın bu uzun ipinde iken yediği her ot, at sahibi için birer hasenedir, iyiliktir. Hele bir de atın ipi kopsa da şahlanarak bir yâhud iki yüksek yerde koşsa, tırnaklarının bırak­tığı izleri ve onun gübreleri de sahibi için haseneler olur. Bir de hay­van bu arada bir nehre uğrayıp da ondan içerse, sahibi sulamak istememiş olsa bile bu su da sahibi için haseneler olur. Binâenaleyh cihâd için bağlanan bu gaza atı, sahibi için büyük bir sevâbdır.

"Atını (onunla kazanmak), halktan müstağni olmak, yâni in­sanlara muhtâc olmamak, iffetini korumak için bağlayan, sonra hay­vanlarının üzerindeki Allah hakkını ve arkalarına takatinden fazla yüklememeyi unutmayan kimse için ise at (fakirliğe karşı) bir engeldir.

"Atını öğünmek için, gösteriş için, İslâm ehline düşmanlık için bağlayan kimseye ise, bu at büyük bir günâhtır"

Rasûlullah'a eşeklerden soruldu da, O: "Her hükmü toplayıcı bir vecize olan şu âyetten başka bana (nasslanmış) birşey indirilme­di: Kini zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onu görecek. Kim de zerre ağırlığınca bir şerr yaparsa onu görecek" (ez-ziizâi: 7-8) âyetini söyledi [29].

 

20-....... Zeyd ibn Hâüd (R) şöyle dedi: Rasûlullah'a bir adam geldi de O'na bulunmuş malın hükmünü sordu. Rasûlullah ona:

  "Onun kılıfını ve ağzının ipini belle, sonra onu insanlara bir sene bildir. Eğer sahibi gelirse ona ver; yok sahibi gelmezse ona mâ­lik ol; kullan" buyurdu.

O kimse:

— Yitik davar (nasıl olacak)? dedi. .      Rasûlullah:

_ "O ya senindir, ya kardeşinindir, ya kurdundur" buyurdu.

Adam: *      — Yitik deve (nasıl olacak)? dedi.

Rasûlullah:

  "Ondan sana ne var? Su tulumu ve ayakkabıları beraberin-dedir. Sahibi ona kavuşuncaya kadar su başına kendisi gelir, ağaçla­rı yer (yânı, onu kendi hâline bırak)" buyurdu [30].

 

14- Odun Ve Yaş, Kuru Ot Toplayıp Satma Babı

 

21-.......ez-Zubeyr ibnu'l-Avvâm(R)'dan: Peygamber (S) şöy­le buyurmuştur: "Sizden birinizin bir takım ipler alıp da bir demet odun (toplayarak) alıp getirmesi ve bunu satması ve böylece Allah'ın o kulunun şerefini koruması, elbette insanlardan istemesinden ha­yırlıdır; istediği de ya verilir, ya verilmez".

 

22-.......Ebû Hureyre (R) şöyle diyordu: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Yemîn ederim ki sizden birinizin dağdan sırtı üzerine bir demet odun toplaması, bir kimseden sadaka istemesinden elbette da­ha hayırlıdır. O istediği kimse de ya verir yâhud da vermez" [31].

 

23-.......İbnu Cureyc haber verip şöyle dedi: Bana İbnu Şihâb, Alî ibn Hüseyn ibn Alî'den; o da babası Hüseyn ibn Alî'den; o da Alî ibn Ebî Tâlib(R)'den haber verdi. Alî (R) şöyle demiştir: Rasû­lullah ile beraber bulunduğum Bedr günü ganîmetten yaşı kemâle er­miş bir deveye nail oldum. Alî dedi ki: Rasûlullah bana başka bir yaşlı deve de verdi. Ben bir gün bu develerimi Ensâr'dan bir kimsenin ka­pısı yanında indirmiştim. Bunlara ızhır otu yükleyip satmak ve para-sıyle Fâtıma'nın düğün yemeği masrafına yardım sağlamak istiyordum. Yahûdî Kaynukaa kabîlesinden (bu işi bilir) bir kuyumcu da benimle beraberdi. Bu sırada Hamza ibnu Abdilmuttalib bu Ensârî'nin evin­de, beraberinde bir şarkıcı kadın olduğu hâlde içki içiyordu. Şarkıcı kadın Hamza'ya hitaben: "Elâ yâ Hamze liiş-şurufi'n-nivâi(= Ey Hamza, semiz develere bak)" girişi ile başlayan kasideyi söyledi. Bu­nun akabinde Hamza kılıcı ile hayvana doğru sıçradı ve bunları bo­ğazladı, hörgüçlerini kopardı, böğürlerini yardı. Sonra ciğerlerinden birer parça aldı.

İbnu Cureyc dedi ki: Ben İbnu Şihâb'a:

  H ör güçlerinden de? dedim.

  Hörgüçlerini kesti ve onları götürdü, dedi.

İbnu Şihâb dedi ki: Alî devamla şöyle dedi: Beni korkutan bu manzaraya baktım. Akabinde Allah'ın Peygamberi'ne geldim. Ya­nında Zeyd ibn Harise vardı. Hâdiseyi kendisine haber verdim. Pey­gamber beraberinde Zeyd ibn Harise olduğu hâlde çıktı. Ben de beraberinde gittim. Hamza'mn yanına girdi. Hamza'ya karşı gayz ve üzüntü gösterdi. Hamza da gözlerini kaldırdı ve:

— Siz ancak babam Abdulmuttalib'in köleleri değil misiniz? dedi. Rasûlullah da (amcasının şuursuzluğundan sakınarak) arka ar­kaya çekildi, nihayet odadakilerin yanından çıktı. Bu vakıa şarâbın haram kılınmasından önce olmuştu [32].

 

15- (Devlet Başkanının Bâzı Kimselere Kesip Verdiği) Arazî Parçaları Babı

 

24-.......Enes (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Bahreyn'den bir kısım arazîyi rhukaataa suretiyle Ensâr'a vermek istedi. Ensâr: Bize ayırıp vereceğin gibi muhacir kardeşlerimize de arazî ayırıp ver­meniz şartıyle, dediler. Peygamber: "Benden sonra sizler yakın gele­cekte şiddetli bir hodgâmlığa (yüksek mevkilerde bulunanların dünyâ ni'metlerini hırsla kendilerine ayırışlanna) şâhid olacaksınız. Sizler, bana kavuşuncaya kadar sabrediniz" buyurdu [33].

 

16- Devlet Başkanınca Verilen Arazîlerin (Sâhibleri Anîna Tapularının) Yazılması Babı

 

25- el-Leys ibn Sa'd, Yahya ibn Saîd'den; o da Enes(R)'den söy­ledi ki, Peygamber (S) Bahreyn'den bir kısım arazîyi kendilerine ayı­rıp vermek için Ensâr'ı da'vet etti. Ensâr:

— Yâ Rasûlallah! Eğer bu arazî ayırıp vermeyi yaparsan, Ku-reyş'ten olan kardeşlerimiz için de bunun benzerini yaz, dediler.

Fakat bu kadar arazî Peygamber'in yanında yoktu. Onların bu sözleri üzerine Peygamber:

  "Şübhesiz ki, sizler benden sonra şiddetli bir kendine ayırma hod-gâmlığı göreceksiniz. Sizler bana kavuşuncaya kadar sabrediniz! "bu­yurdu [34]

 

17- Develerin Su Başlarında Sağılmaları Babı

 

26-.......Ebû Hureyre(R)'den: Peygamber (S) şöyle buyurmuş­tur: "Develerdeki haklardan biri de bunların sütlerinin su başlarında sağılmalarıdır (yânı sütün fakîrlere ve yolculara sadaka yapılmasıdır)"[35].

 

18- Birisinin Bustânındaki Sudan Su Alma Hakkı Ve Yâhud Hurma Ağacından Faydalanma Hakkı Olan Kimsenin O Bustândan Ve Hurmalıktan Geçme Hakkı Da Olur Babı

 

Peygamber (S): "Kim erkek hurma çiçeği asarak ıslâh edip sonra hurma ağacını satarsa, o ağacın üstündeki meyvesi satıcıya âiddir" buyurmuştur [36]

Böyle olunca, mahsûl kaldırılıncaya kadar satıcının sattığı bustânda geçme, yürüme hakkı ve su alma hakkı vardır. Ariyye sahibinin de yine böyle bustânda yürüme ve ağacı sulama hakkı vardır [37].

 

27-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim, şöyle buyumyordu: "Her kim hurma ağacım (er­kek çiçekle) aşıladıktan sonra satarsa, onun meyvesi satanın hakkıdır; ancak müşteri ağaç üzerindeki mahsûlün kendisine âid olacağını şart kılması hâli müstesnadır. Her kim, malı bulunan, yânı mallı bir köle­yi satarsa, bunun da malı satanındır; ancak müşteri bu malın da ken­disinin olacağını şart etmesi hâli müstesnadır" [38].

Bu köle satışı hakkındaki hadîsi râvî Leys, Mâlik'ten; o da Nâ-fi'den; o da İbn Umer'den; o da Umer'den olmak üzere de rivayet etmiştir [39].

 

28-.......Zeyd ibn Sabit (R): Peygamber (S) kuru hurma olarak tahmin ve takdir etmek suretiyle, ariyyelerin satılmasına ruhsat ver­di, demiştir [40].

 

29-.......Câbir ibn Abdillah (R) Peygamber (S) muhâbara'dan, muhâkala'dan, muzâbene'den ve salâhı meydana çıkıncaya kadar ağaç .üstündeki yaş meyveyi satmaktan nehyetti. Ve bu yaş meyvelerin dînâr ile ve dirhem ile olmaktan başka şeyle satılmasını da nehyetti. "Yalnız ariyyeier müstesnadır (o, yaş ve kuru hurma ile satılabilir)*' buyurdu, demiştir [41].

 

30-.......Ebû Hureyre (R): Peygamber (S) kuru hurma tahmîn etmek suretiyle beş veskin aşağısında yâhud beş vesk mikdârında ariy-ye satışı hususunda ruhsat verdi, demiştir. Bu "Beş veskin aşağısın­da yâhud beş veskte" diye şekkli söyleyen, râvî Dâvûd ibn Husayn' dır [42].

 

31-.......Râfi' bin Hadîc ile Sehl ibn Ebî Haşmete (R) şöyle tahdîs etmişlerdir: Rasûlullah (S) muzâbene'den, yaş hurmayı (ağacında öl­çekle tahmîn ederek) kuru hurma ile satmaktan nehyetti. Bu nehiy-den ariyye sâhiblerini müstesna tuttu. Çünkü Rasûlullah ariyye sahihlerine (bu suretle satışa) izin verdi [43].

Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Muhammed ibn İshâk da: Bana Beşîr ibn Yesâr bu hadîsin benzerini tahdîs etti, demiştir.



[1] el-Cömi'u's-Sahîh'in çeşitli nüshalarında bu başlık  "Kitâbu'l-Musâkaat", "Kitâbu'ş:Şirb", "Kitâbu'l-Miyâh" diye farklı şekillerde gelmiştir.

el-Musökaat: Lûgatta sulamak ma'nâsına olan es-Sakyu masdarından alın­mıştır. Fıkıhta Musâkaat: Ağacı sahibinin, mahsûlünün bir kısmı mukaabilinde sulayıp ıslâh etmek bir kimseye vermesidir (ei-Ta'rîföi). Buna göre Musâkaat, bir taraftan ağaçlar, öbür taraftan ağaçları sulayıp terbiye ve tımar etmek ve hâsıl olan meyve aralarında taksim olunmak üzere ağaç sahibi İle bahçıvan ara­sında akdedilen bir nevi' ortaklıktır. Bu da diğer akidler gibi îcâb ve kabul ile gerçekleşir.

[2] eş-Şirb, lügatte sudan isabet eden haz ve nasibe denir. Fıkıhta Şirb: Ekin ve hay­van sulamak için su ile faydalanma nevbetidir. Bu konuda bir de Hakkı Şefe = Su İçmek Hakkı vardır. Bu, yalnız insan ve hayvana mahsûstur. Hakkı Şirb, tarlalar, insanlar ve hayvanları şâmil olduğundan daha umûmîdir.

[3] "Allah her debelenen hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde yürüyor, kimi iki ayağı üstünde yürüyor, kimi de dört ayağı üstünde yürüyor,

.Allah ne dilerse yaratır. Çünkü Allahherşeye hakkıyle kaadirdir" {en-Nûr: 45) âyeti de canlıların sudan yaratıldığını anlatır.

[4] Buhârî başlıkta bu iki âyeti suyun hayât için olan büyük önemini belirtmek mak-sadıyle getirmiştir. Buhârî, kitâb başlığındaki bu âyetlerle yeryüzündeki suların bütün insanlar için ilâhî bir ihsan olduklarına işaret etmiştir, el-Vakıa âyetinde-ki iki kelimenin tefsirini de vermiştir. "el-Ucâc" kelimesinin tefsirini Ebû Ubey-de'den, "el-Muznu" kelimesinin tefsirini Mücâhid ile Katâde'den nakletmiştir (Fethu'l-Bârî).

[5] Buhârî bu başlık ile suların mülk edilme sebeblerine işaret etmiştir. Buhârî bu­rada mülk edinme sebeblerinden yalnız sadaka, hibe, vasiyyet ve mîrâsçıhğı açıkça söyleyip, şirb hakkının ortaklar arasında taksim olunup olunmamasının huku­kî vaziyete etkili olmadığını bildirmiştir.

[6] Usmân'ın bu hadîsini Tirmizî, Nesâî ve İbn Huzeyme senediyle rivayet etmişiir.

Bu Rûme Kuyusu hadîsi Hz. Usmân'ın şehîd edilmesi vak'asında kendisini mu­hasara eden âsîlere karşı evinin üst katından yaptığı uzun hitabesinin bir par­çasıdır.

Şârih İbn Battal bu Rûme Kuyusu işini şöyle anlatıyor: Rûme Kuyusu Medîne'de bir Yahudi'ye âid İdi. Bu Yahûdî zaman zaman kuyunun ağzına kilit vurup gidermiş. Su içmeye ve almaya gelen müslümânlar su alamadan geri dönmeye mecbur olurlarmış. Allah'ın insanlara bahşettiği su ni'metinden bir Yahûdî'nin insanları men' etmesinden üzülen sahâbîter bunu Peygamber'e arzettiklerinde, Peygamber metindeki sözleri söylemiştir. Bunun üzerine Usmân bu kuyuyu otuzbeş bin dirheme satın alıp vakfetmiştir. Kelbî de kuyu satın alınıncaya kadar Yahûdî'nin bu kuyununİıer kırba suyunu bir dirheme sattığını nakletmiştir.

Buhârî bu hadîsle yeraltındaki suların da bütün insanlara ni'met olduğu­nu, çıkaran sâhiblerinden satın alınabileceğini, vakıf yapılabileceğini... mülk edi­nilebileceğini bildirmek istemiştir

[7] Bu Sehl hadîsinin burada getirilmesinin sebebi, su taksîminin meşru' olduğunu ve suyun mülk edilmesinin kaabil olduğunu isbâî ve beyân içindir. Şayet su mülk I edinilebilir eşyadan olmasaydı, Rasûlullah İçtiği suyun kalanını hadîste bildiril­diği şekilde ihsan etmezdi.

Bu vakıada sağında amcası oğlu Fadl İbn Abbâs, diğer bir rivayete göre de Abdullah ibn Abbâs bulunuyordu. Solunda da Hâlid ibn Velîd bulunuyor­muş. Rasûlullah'ın âdeti bîr şeyi içtiğinde bakiyyeyî sağında bulunana vermek üzere cereyan edegelmiştir.

[8] Hadîsin, konumuz olan su payı ve su mülkiyetine münâsebeti, su ile karışık olan sütü Rasûlullah'ın taksîtn etmesi ve kalan bir kısmını A'râbî'ye ihsan etmiş ol­masıdır.

"el-Eymen fe'1-eymen" ta'biri nasb zabtına goremahzûf "ver" fiilinin mef-ûlü ref' zabtına göre mübtedâ olup, bir haber takdir edilir, o da "Sağ ikrama daha lâyıktır" demek olur.

Bu hadîsten alınan bir hüküm de sütün su ile karıştırılmasının harâmhğı satılan süte âİd olup, kişinin kendi İçeceği, ailesine İçireceği sütün içine su koy­makta sakınca olmamasıdır. Hattâ bu sülün ağırlığını hafifletmek, çocuklar ve yaşlılar için daha yararlı hâle getirmek yönünden, sıhhate'daha elverişli olabilir.

[9] Başlığa uygunluğu, fazla suyun men' edilmesi, fazla su bulunmadığı zaman su sahibinin asıl suya daha haklı olduğuna delâlet etmesi yönündendir

[10] Bunun da başlığa delâleti, yukarıki hadîsin delâleti gibidir.

Bu konuyu daha iyi anlatan bâzı hadîsler:

Üç şey asla men' edilmez: Su, ot, ateş"(\\m

Mâce).

"jİJı £ iiJ Vj eUİı J^î ç£î. H= İhtiyâçtan fazla su men' edilmez; kuyudan

faydalanmakta kimse men' edilmez" (İbn Mâce, Âişe'den).

"oÇiiı fj: Üjai iîii İ^i *ü Jlai ^ 'J.= Her kim ihtiyâçtan fazla bir suyu (muh-tâc olanlardan) men' ederse, Allah da kıyamet gününde fadlını ve yardımını ondan men' eder" (Ebû Ya'lâ; Sa'd ibn Ebî Vakkaas'tan).

" Üjü j^-j I* iîii i^; *î-*r jliî '.i ı!U jjıi £p ^*= Her kim ihtiyâcından faz­la suyunu, fazla otunu (halkın kullanmasından) men' ederse, Azız ve Celîl olan Allah da ondan fazi ve keremini men' eder" (Ahmed ibn Hanbel; Amr İbn Şu-

ayb'dan).

Bu hadîslerle Rasûlullah'ın zirâat sâhibleriyle hayvancılık yapan sürü sâ-hiblerinin birbirlerine yardım etmelerine büyük bir ehemmiyet verdiği görülür.

Su fıtraten ot gibi Allah'ın mübâh kıldığı en büyük bir ni'met olduğu hâl­de, zatî ihtiyâcının fazlasının ihtiyâç sahihlerinden esirgenmesi en hasîs bir cim­rilik olup, bilhassa köy hayâtında müslümânlar arasında istenen İyilik, yardımlaşma ve içtimaî nizâmı bozar. İşte bunun içindir ki fazlayı men' etmek yasaklanmıştır. Hadîslerde ki nehyin tahrîmî veya tenzîhî olduğunda âlimler ara­sında görüş ayrılıkları vardır; uzun tafsiller İçin fıkıh kitâblarına bakılmalıdır.

[11] Hadîsin başlığa uygunluk noktası, kişinin kendi mülkünde kazdırdığı kuyu yü­zünden meydana gelen zarar ve cinayetten mes'ûl olmaması ve ödeme İle mü­kellef tutulmamasidır. İşte Buhârî hadîsi burada, bu ma'nâyı isbât için getirmiştir.

Hadîs, Zekât Kitâbı'nda da geçmişti.

[12] Bu bâb ve altındaki hadîs de önceki bâbda yazılan hükmü kuvvetlendirmek İçin getirilmiştir.

[13] Buhârî bu hadîsi Sahih 'inin İşhâs, Şahâdât, Nezirler, Tefsir ve Hükümler Ki-tâbları'nda da getirmiştir. Bunu Altı Kitâb Sâhibleri de bâzı küçük farklılıklar­la getirmişlerdir. Bunu îbn Mes'ûd'dan başka daha dokuz-on sahâbî de rivayet etmiştir.

Hadîsin başlığa uygunluk noktası, Rasûlullah'ın bu kuyu da'vâsında evve­lâ Eş'as ibn Kays'tan -ki da'vâcıdır- beyyine istemiş; da'vâcının beyyine getir­mekten aczi hâlinde de müddeâ aleyhin, yânî da'vâlının yemîni ile hükmetmiş olmasıdır.

Hadîsten, beyyinenin da'vâcıya, yeminin de da'vâlıya düşeceği esâsı alın­mıştır.

[14] Hadîsin burada getirilme sebebi, Allah'ın kendilerine bakmayacağı... üç kim­seden birincisinin "Yol üstünde ihtiyâcından fazla suyu olup da bunu yolcular­dan men' eden kimse" olmasıdır. Rasûlullah bu su cimriliğini diğerleri derecesinde bir cürüm saymıştır. Çünkü havuzlanmamış suda bütün insanların ve hayvanla­rın içme ve sulama hakkı vardır.

[15] Hadîsin başlığa delîlliği "Suyu salıver de bize uğrasın! dedi, fakat Zubeyr ka­bul etmedi, suyu salmadı, hattâ suyu kapattı" sözlerinden alınır.

Vadilerde akan mübâh sulardan halkın su nevbeti hakkı nehrin akışı ta'kîb edilerek evvelâ yukarıki istifâde eder. Nevbet sahibi suyu kendi tarlasına, bos­tanına çevirerek sarfedilecek mikdâr su aldıktan sonra, alt taraftaki komşusu­na bırakır. O da bu suretle su alma hakkım kullanır.

Bu da'vâda Peygamber, Zubeyr ile Ensârî arasında evvelâ sulh yoluyla hükmetmek istemişti. Sulama ile yetinip suyun habsedilmemesini emr etmişti.Ensâ-rî'nİn i'tirâzı üzerine iki tarafın haklarım tam kullanmasını emretmiştir. Âyetin inme sebebinin bu hâdise olduğunun bildirilmesi de çok kıymetli bir bilgidir. Peygamber'in hiçbir hükmüne i'tirâz edİlemiyeceği bununla isbât edilmiş oluyor.

[16] Bu ziyâde yalnız Ebû Zerr'in Hamavî'den; onun da Firabrî'den rivayet ettiği nüs­hada vardır, başka nüshalarda yoktur. İbn Hacer ile Aynî de şerhlerinde bu nüs­hayı esas almışlardır. Firabrî'nin, sözünü naklettiği Muhammed ibnu'l-Abbâs, Buhârî'nin akranıdır; hicrî 266 yılında vefat etmiştir.

Buhârî bu sözüyle, senedle Urve'yi zikretmekte Leys'in teferrüdünü (yânî yalnız kaldığını) açıklamış oluyor. Urve, Abdullah ibn Zubeyr'in kardeşidir. Ha­dîs bu kardeş tarafından da rivayet edilmiş oluyor.

[17] Hadîsin baslığa delîlliğî "Yâ Zubeyr sula, sonra salıver" sözünden alınır. Bun­dan Zubeyr'in yukan tarafta olduğu bilinir. Çünkü suyu salıvermek ancak yu­karıdan aşağıya doğru olur. Hadîs biraz önce daha uzun bir metin ile geçmişti.

[18] Hadîsin başlığa delîl olan yeri bu son kısmıdır. Sahâbîler hurma köklerindeki yumruların uzunluk ve kısalıkça değiştiğini görünce, kıssada vâki' olan yüksek­liği ölçtüler ve onu ayak topukları yüksekliğine ulaşır buldular. Ve bunu sıra ile evvel olanın su kullanma hakkı için bir mî'yâr yaptılar. Bu, husûsî olmayan su ile arazî sulamakta cumhurun üzerinde müttefik olduğu görüştür.

Müstemlî nüshasında burada "el-Cedru kökten İbarettir" ibaresi vardır. Bu, hadîste zikredilen "el-Cedr" lâfzının Buhârî tarafından yapılan bir tefsîri-dir (İbn Hacer...)

[19] Hadîsin başlığa delîlliği açıktır. Hadîste hayâttan kinaye olarak gelen "Heryaş ciğerde sevâb vardır" fıkrası, susuzluktan henüz ölmemiş, fakat ölmeye yüz tut­muş, kendisinde hayât eseri olarak biraz nemlilik bulunan her hayvan ve hattâ her bitkiyi sulamakta sevâb vardır, demektir. Bundan su hayrının Allah'a ya­kınlık sebebi olduğu anlaşılır. Bâzı tabiî âlimleri: "Günâhı çok olanlar susuzla­rı sulasın" demişlerdir. Susuz bir köpeği sulamak mağfirete vesile olunca, bir insanın susuzluğunu ve su ihtiyâcını gidermenin rahmet ve mağfirete vesile ola­cağı muhakkaktır.

[20] Bu mutâbaa Buhârî nüshalarında düşmüştür.

[21] Hadîsin başlığa uygunluğu, bu kadının o kediyi açlıktan ve susuzluktan ölünce­ye kadar habsetmesinden dolayı bu azabı hakk etmiş olmasıdır. Eğer kediyi ye­dirmiş içirmiş olaydı azâb olunmayacaktı. Buradan da sulamanın fazileti bilinir.

[22] Bunun da başlığa delîl olarak uygunluğu, bundan önce geçen hadîsin uygunlu­ğu gibidir.

[23] Bu hadîste Rasûlullah'm sağındaki gençten, solundaki yaşlılara vermek için onun rızâsını ve iznini istemesi, sağında bulunan gencin evvelâ alma hakkı yânî mülkiyet hakkı bulunduğuna delâlet eder. Rasûlullah'm sâdece sağında oturmak bardaktaki suya hakk kazandırırsa, suya sâhib olan kimsenin kendi suyuna mün­hasıran mâlik olması evleviyetle sabit olur. İşte Buhârî bu hadîsi buna delîl yap­mak için burada tekrar getirmiştir. Buna göre suyu havuz, kırba, testi, fıçı, küp, bardak gibi birşeyde toplayan kimse, bu suda herkesten ziyâde tasarruf hakkına sâhibtir. O satar, hibe eder, sadaka yapar. Zaruret hâli müstesna, başkalarının bu suda tasarruf haklan yoktur.

[24] Hadîsin başlığa delîlliği, Peygamber'in "Benim havuzum..." sözüyle havuzu kendi nefsine izafe etmesidir. Bu da havuzdaki mülkiyeti ve ondaki suda her­kesten ziyâde tasarrufa hakkı olduğunu ifâde eder

[25] Hadîsin başlığa delîlliğİ, Hâcer'in Cürhüm kabilesine "Suda sizin hiçbir hakkı­nız olmamak şartıy/e" sözünden alınır. Çünkü Hâcer Zemzem suyuna başkala­rından daha ziyâde haklı idi.

Hâcer Zemzem suyunun yegâne mâliki bulunduğundan Cürhüm kabilesi Ye-men'den Mekke'ye gelip orada mekân tutmak için kendisinden izin istedikle­rinde, su üzerinde mülkiyet hakkının kendisine âid olduğunu kabul etmeleri şartıyle onlara müsâade etmiş, onlar da bu şartı kabul etmişlerdir.

İşte Buhârî hadîsi burada, yukarıda geçenler gibi, biriktirilen suyun mülki­yetinin sahibine âid olduğunu isbât için sevketmiş olmaktadır

[26] Başlığa uygunluğu "Sufazlasını men'eden kimsedir..."sözünden alınır. Çün­kü cezayı hakk etmesi, fazla suyu men' etmesindendir. Bu da onun havuzunda veya kırbasmdaki asıl suya, başkalarından daha haklı olduğuna delâlet etmiştir.

Bu Ebû Hureyre hadîsinin aslı, bu kitabın 6. babında geçmişti. Fakat her ^    iki metin lâfızca birbirinden farklıdır. Bu farklar metinlerin birlikte okunup in­celenmesinden anlaştır. Buradaki metinde suyun fazlasını ihtiyâç sahihlerinden men' eden cimri kimseye kıyamet gününde de kendi suçu cinsinden olmak üze re ilâhî fadldan men' edildiği bildirilmiştir. Bir de bu metinde su sahibinin suyu kendi zâtı çalışmasıyle i'mâl etmediği; bunun ilâhî bir atıyye olduğu hatırlatıl­mış ve suda cimriliğe hakkı olmadığı bildirilmiştir. Binâenaleyh vasıtasız ilâhî bir ni'met olan suyu, susuzlardan men' etmeye kimsenin hakkı yoktur. Vaziye­tin gereğine göre her suda her insanın ya şirb hakkı, yâhud da içme hakkı (hak­kı şefe'si) vardır.

[27] Hadîs başlığın aynıdır. Bundan daha kuvvetli bir mutâbakaat yoktur.

Hımâ: Lügatçe'halktan korunan ve halkın girmesine ve hayvanların otla­masına izin verilmeyen otlu yerdir. Buna göre Hımâ, fiâl vezninde isim olup, mef'ûl ma'nâsınadir. Fıkıhta Hımâ, boş arazîden devletin beylik hayvanlar için koruduğu ve halkın burada hayvanlarını otlatmasını yasak ettiği bir arazî par­çasıdır.

Câhiliyet devrinde Arab şerîfleri istedikleri yerleri koru yapar, insanların oralardan faydalanmalarını yasak ederlerdi. Peygamber bu âdeti kaldırdı. "Ko­ruma hakkı yalnız Allah 'in ve Rasûlü'nündür" buyurdu ki bu, devlete âid bir haktır demektir.

[28] Buhârî'ye bu haber İbn Şihâb ez-Zuhrî'den ulaşmıştır. Naki', Medine'ye yirmi fersahlık uzakça bir yerdir. Bu korunun genişliği bir mil, uzunluğu sekiz mil imiş. Umer'in edindiği korular Mekke civarındadır. Bunu İbn Ebî Şeybe sahîh bir isnâdla rivayet etmiştir.

[29] Başlık, herkesin akarsulardan su içmek, hayvanını sulamak hakkına sâhib ol­duğunu beyân hakkındadır. Hadîsin bu başlığa uygunluğu "At bir nehre uğra­yıp da ondan içerse, sahibi sulamak istememiş olsa bile, bu su da sahibi için haseneler olur..." kavlindedir.

Akarsuların suyu mubahtır. Hiç kimsenin husûsî mülkü değildir. Bu sular­dan herkesin faydalanma hakkı vardır. Nehirlerin, akarsuların mâliki Allah'tır. Allah bu sulan İnsanlar, hayvanlar, bitkiler için yaratmıştır.

Hadîsin sevk ve hüccet getirme noktası, cihâd için beslenen atın nehre uğ­rayıp da su içmesidir. Eğer nehrin suyu bir kişiye hass olsaydı, onun izin ve mü­sâadesini almağa ihtiyâç görülürdü. Şâri'in mutlak olarak tebliği, akarsuların kimsenin mülkü olmadığını bildirir.

[30] Bu hadîs ilim Kitâbi'nda da geçmişti. İki metin arasında öne geçirme, geriye bırakma farkları vardır.

Hadîsin buraya uygunluğu "Su tulumu ve tabanları berâberindedir. Ken­disi su başına gelir, ağaçları yer" fıkrasıdır. Yânî deveye hiçkimse mâni' ola­maz. Çünkü Allah nehirleri insanlar, hayvanlar için yarattı. Nehirlerin Allah'tan başka mâliki yoktur. İşte hadîs bunu isbât için getirildi.

[31] Bu iki hadîsin burada getirilmesi, şahıs mülkü olmayan arazîlerde yetişen odu­nun da, su gibi mübâh olduğunu; herkesin bunlardan faydalanma hakkı bulun­duğunu isbât içindir. Bu iki hadîs de insanların ortak malı olan, kimsenin husûsî mülkiyetinde olmayan böyle arazîlerden odun biriktirip toplamanın ve bununla

geçim sağlamanın mübâhhğına açıkça delâlet etmektedirler.

[32] Hadîsin başlığa uygunluk noktası, Alî'nin: "Ben bu develerin üzerine izhır otu yükleyip satmak istiyordum" demiş bulunmasıdır. Bu söz başlıkta zikredilen odun ve ot toplamanın mübâh olduğuna; bunları toplayanın bunların mâliki olup satmak, hibe ve hediye etmek gibi tasarrufa hakkı bulunduğuna açıkça delâlet eder.

Bu hadîsin senedi, hadîsçiler arasında "Silsiletu'z-Zeheb = Altm Zincir" diye meşhur olan kıymetli seneddir.

Şarkıcı kadının irticalen söylediği kasidenin devamı şudur:

Ve hunne muakkalâtun hi'1-finâi          (Evin önündeki sahada ayaklan sımsıkı

Da'issikkîne fi'1-lebbâti minhâ              bağlanmıştır. Haydi Hamza, bunların bo-

Ve danic hünne Hamzatu biddİmâİ     Sazlarına bıçağı daya, boyunlarını kana

Ve accil nün etâyîbibâ li-şerbin            boy,aJ -Ve ^nlann en nefîs parçalarından

.         J              /   .                  şarab içenler için çömlek eti yahud kebab

Kadıden mm tahhm ev şıvaı                 yapmaya çabuk davran!)

t (Aynî, VI, 34; Kastallânî, IV, 201).

[33] Hadîsin başlığa delîlliği açıktır. Bu, "Bahreyn'den bir kısım arazîyi kesip ver­mek istedi" kavlinden bilinir.

el-îktd': Devlet başkanının harâc arazîsinden bir kısmını bâzı kimselere ayırıp jvermesidir. Bu veriş ya temlik suretiyle, yâhud da belli bir zaman için o arazî­nin gelirinden istifâde etmesi suretiyle olur... Kendilerine arazî verilenler devlete, millete büyük hizmetler yapmış yüksek devlet me'mûrlan, valiler, kuman­danlar, mücâhidler... gibi kimselerdir.

[34] Bu hadîste de devlet başkanınca verilen arazînin,   verilenin elinde nizâlaşmayı def edecek bir vesikanın bulunması için arazî verilen kimse adına bir yazı yazıl­ması hususu açıkça belirtilmektedir

[35] Peygamber bu hadîsinde hayvan sahihlerinin sürülerini su başlarına getirdiklerinde sütlerinden birer mikdârını sağıp oralardaki fakirlere ve yolculara ikram etmelerini, bunun hayvanlardaki farz olan zekât hakkı dışında, bir sadaka ve ikram hakkı olduğunu bildirmiştir. Su başlarında süt ikram etmek Arablar'm âdeti idi. Onun için fakirler ve yolcular bu ikrama kavuşmak maksadiyle ora­larda toplanırlardı.

Bu hadîs Zekât Kitâbi'nda daha uzun bir metinle geçmişti

[36] Bu hadîs Buhârî'nin Buyu' Kitâbi'nda Ibn Umer'den senediyle getirdiği hadîsin bir parçasıdır. Hadîsin oradaki devamı şudur: "Mahsûlün satışta dâhil olduğu müşteri tarafından şart kılınması hâli müstesnadır".

[37] Bu, Buhârî'nin yukarıki delillerden ictîhâdla ulaştığı hükmüdür.

Ariyye, beş veskten az olmak şartıyle bir veya iki ağaç yaş hurmayı ağacı üze­rinde kuru hurma İle değiştirmektir. Bunu İbn Esîr en-Nihâye'de şöyle tasvîr ediyor: Birisinin yaş hurma mevsiminde ne hurmalığı, ne de yaş hurma alacak parası bulunmadığından, çocuklarına hurma alamıyor. Yalnız bunun evinde ih­tiyâcından fazla kuru hurması bulunuyor. Bir bustân sahibine varıyor: Şu hur­malıktaki ağaçlardan bîr iki tanesini, üzerindeki hurmasıyle beraber bana kiralarsan, sana şu kadar kuru hurma veririm, diyor. Uyuştuklarında o belli ağaçları teslîm alır. Ve ağaçlar üzerinde hurma bitinceye kadar ariyye sahibi, bustânda yürüme, geçme hakkını da elde eder. Bustân sahibi buna mâni' ola­maz. Çünkü bu müşteri ağaçtan faydalanma hakkı ile beraber oradan geçme hak­kını da kazanmıştır. İşte Buhârî bubâbi bir mal üzerinde hem mülkiyet, hem de faydalanma hakkının birleştiğini; bu durumda ayrı ayrı haklar doğduğunu bildirmek için açmıştır

[38] Hadîsin başlığa delîlliği ilk kısmıdır.

İncir ağaçlarına erkek incir, yânîbaba incir astığımız gibi, hurma ağaçları­na da mahsûl doğduktan ve büyümeye başladıktan sonra telkih için erkek hur­ma asılır. Meyvenin telkîhi zamâm, meyvenin müşteriye veyâhud satıcıya âid olduğunu ta'yîn için en iyi ayırıcı bir sınır oluyor.

[39] Buhârî bununla hadîsin diğer bir senedini bildirmiş oluyor

[40] Bu hadîs, ağaç üzerindeki azıklık hurmanın kuru hurma ile takdir edilerek alı­nıp satılmasına ruhsat verildiğini açıkça belirtmektedir

[41] Bu hadîs de yine ağaç üzerindeki azıklık yaş hurmanın yaş, kuru hurma ile al­tın, gümüş İle alınıp satılmasının cevazım belirtmiştir.

[42] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ariyye satışı hususunda ruhsat verdi" sözünden alınır. Bunun delâletini geçen hadîslerde açıklamıştık

[43] Bunun da başlığa uygunluğu "Bu nehiyden ariyye sâhiblerini müstesna kıldı" sözünden alınır.

Bu bâbda getirilen hadîslerin hepsi Buyu' Kitâbı'nda geçmiş ve hadîslerdeki terimlerin açıklamaları orada verilmiş idi.

Buharı bu hadîslerdeki ağaçtan faydalanma hakkının bustânda yürüme hak­kını doğuracağını isbât etmek istemiş oluyor.