97- KİTÂBU'L-İTİSÂM Bİ'L-KİTÂBİ VE'S-SÜNNETİ 3

1- Peygamber(S)'İn: "Ben câmialı sözler ile gönderildim Kavli Babı 4

2- Rasûlullah(S)'In (Sözleri, Fiilleri Ve Takrirlerini Şâmil Olan) Sünnetlerine Uymak Babı 4

3- Çok Suâl Sormanın Ve Kendini İlgilendirmeyen Hususlarda Külfet Ve Zorluk Aramanın Mekruh Olması Babı 7

4- Peygamber(S)'İn Fiillerine Uymak Babı 9

5- İşte Şiddetten Ve Derinlemeye Gitmekten; İlimde İhtilâf Hâlinde Nizâlaşmadan; Dînde Aşırılıktan Ve Bid'atlerden (Yânı Kitâb Ve Sünnette Olmayan Sonraki Uydurmalardan) Mekruh Olacak Şeyler Babı 9

6- Bir Bid'atçiyi Barındıran Kimsenin Günâhı Babı 13

7- (Kitâb, Sünnet Ve İcmâ'dan Bir Asıla Dayanmayan) Re'yin Kötülenmesi İle (Bu Asıllar Üzerine Olmayan) Tecili. Kıyâs Külfeti Ve Meşakkatinin Kötülenmesinin  Zikrolunması Babı 13

8- Peygamber (S) Kendisine Vahy İndirilmeyen Konularda Suâl Sorulduğunda "Bilmiyorum" Der Yâhud Kendisine O Konuda Vahy İndirilinceye Kadar, O Soruya Cevâb Vermezdi. Peygamber: 14

"Hakikat biz sana Kitâbh -Allah'ın sana gösterdiği vech ile- insanlar arasında hükmetmen için, hakk olarak indirdik..." (en-Nisâ: 105) Kavlinden Dolayı, Re'y İle De Kıyâs İle De Söz Söylemezdi Babı 14

9- Peygamber(S)'İn Ümmetinin Erkekleri Ve Kadınlarını Allah'ın Kendisine Öğrettiği Şeylerden Re'y Ve Temsîl (Yânı Kıyâs) Olmaksızın Doğrudan Doğruya Öğretmesi Babı 14

10- Peygamber(S)'İn: "Ümmetimden dâima hakk üzere mukaatele ederek gâlib ve zahir olacak bir taife hiç eksik olmayacaktır" Sözü Babı 14

11- Yüce Allah'ın: "... Yâhud sizi birbirine muhalefet eden birçok fırkalar yapmaya kaadirdir" (ei-En'âm: 65) Kavli Babı 15

12- Soranın Maksadı Anlaması İçin Bilinen Bir Asılı, Beyân Edilen Bir Asıla Benzeten Kimseye Allah Bu İkisinin Hükmünü Beyân Etmiştir Babı 15

13- Kaadıların Yüce Allah'ın İndirdikleri İle Hüküm Vermeleri İçin İctihâd Edip Çalışmaları Yolunda Gelen Şeyler Babı 16

14- Peygamber(S)'İn: "Muhakkak sizler kendinizden önce gelen milletlerin yoluna uyup gideceksiniz" Kavli Bâbi 16

15- İnsanları Dalâlete Da'vet Eden Yâhud Kötü Bir Çığır Açan Kimsenin Günâhı Babı 17

16- Peygamberin Zikrettiği Ve İlim Ehlinin İttifakına Teşvîk Eylediği Şeyler, İki Harem Ahâlîsinin; Mekke Ve Medine'deki Şahâbîlerin Üzerinde İttifak Ettikleri Şeyler, Medine'de Peygamber'in Hazır Bulunduğu Yerler, Muhacirlerin Ve Ensâr'ın Hazır Bulundukları Yerler, Peygamber'in Namaz Kıldırdığı Yerler İle Peygamber'in Minberi Ve Kabri Babı 17

17- Yüce Allah'ın: İşten hiçbirşey sana âid değildi (Âlu Imrân: 128) Kavli Babı 21

18- Yüce Allah'ın Şu Kavilleri Babı: 21

19- Yüce Allah'ın: "Böylece sizi vasat bir ümmet yapmışızdır, (hakikate) şâhidler olasınız,  bu Rasûl de sizin üzerinize tam bir şâhid olsun diye..," (el-Bakara: 143) Kavli İle Peygamber(S)'İn İlim Ehli Topluluğu Olan Cemâatten Ayrılmamayı Emretmesi Babı 22

20- Bâb: Âmil (Veya Âlim) Yâhud Hâkim Çalışıp İctihâd Ettiği Zaman (Muhalefet Kasdetmeksizin) İlimsiz Olarak Rasûlullah'ın Şerîatine Aykırı Bir Hatâ Yaparsa, Onun Bu Hükmü Reddedilir (Onunla Amel Edilmez) 22

21- Hâkim Hükmünde İctihâd Ettiği Zaman İsabet Etse Yâhud Hatâ Da Yapsa Ücret Alacağı Babı 22

22- "Peygamberin Hükümleri İnsanlar İçin Gizli Değil, Meydanda Olurdu. Sahâbîlerin Bâzısı İse Peygamber'in Hazır Bulunduğu Yerlerde Hazır Bulunamaz Ve İslâm İşlerinin Kararlaştığı Yerlerden Başka Yerlerde Bulunurlardı" Diyen Kimse Üzerine Hüccet Babı 23

23- Peygamber(S)'Den, Huzurunda Yapılan Veya Muttali' Olduğu Birşeyi İnkâr Etmemesini Hüccet Gören Kimse Babı 24

24- Delillerle Bilinecek Hükümler İle Delâletin Ma'nâsının Nasıl Olduğu Ve Bunun (Peygamber Tarafından) Tefsiri Babı 24

25- Peygamber(S)'İn "Kitâb Ehline (Şerîatle İlgili) Herhangi Birşey Sormayınız*' Kavli Babı 26

26- Şer'î Hükümlere- Muhalefet Etmenin Keraheti (Yânî Çirkinliği) Babı 26

27- Peygamber(S)'İn (Mübâhlığı Siyak Delâleti Yâhud Hâl Karinesi Yâhud Delîl Getirmekle) Bilinen Şeyleri Haram Kılmaya Karşı Nehyi Olduğu Babı 27

28- Yüce Allah'ın: "Onların işleri dâima aralarında müşavere iledir" (eş-Şûrâ: 38); "İş hususunda onlarla müşavere et... Bir kerre de azmettin mi, Allah'a güvenip dayan..." (Âlu İmrân: 159) Kavilleri Babı 28


Rahman ve Rahim olan Allah 'in ismiyle

 

97- KİTÂBU'L-İTİSÂM Bİ'L-KİTÂBİ VE'S-SÜNNETİ

(Allah'ın Kitâbı'na ve Peygamberin Sünnetine Sımsıkı Yapışıp Tutunmak Kitabı) [1]

 

1-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne, Mıs'ar'dan ve başkasından; on­lar da Kays ibn Müslim'den; o da Târik ibn Şihâb'dan. Târik ibn Şi-hâb şöyle demiştir: Yahûdîler'den bir adam, Umer'e:

— Ey Mü'minlerin Emîri, eğer şu "Bu gün sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nVmetimi tamamladım ve size dîn olarak müs-lümânlığı hoşnûd oldum... " (ei-Mâide: 4) âyeti biz Yahudiler üzerine in­miş olaydı, muhakkak bizler onun indiği günü bir bayram yapardık, dedi.

Bunun üzerine Umer:

— Şübhesiz ben bu âyetin hangi gün indiğini muhakkak bilmek­teyim: Bu âyet bir cumua günü, Arafe'de inmiştir, dedi [2].

Sufyân ibn Uyeyne, Mıs'ar'dan işitti. Mıs'ar da Kays'tan işitti, Kays da Tarık'tan işitti.

 

2-.......Bize el-Leys ibn Sa'd, Ukayl'den tahdîs etti ki, İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik (R) haber verdi ki, kendisi, müslümânların Ebû Bekr'e bey'at ettiklerinin ertesi günü Umer'den işitmiştir. Umer, Ebû Bekr'den önce, Rasûlullah'in minberi üzerine doğrulmuş, şehâdet kelimelerini söylemiş, "Amma ba'du(= Sözün bundan sonrası şudur)" deyip şunları söylemiştir:

— Allah kendi Rasûlü'nü dünyâda sizin yanınızda olan şeyler üzerine kendi yanında bulunan şeylere (cennet derecelerinin yüksek­lerine ve keramet hazînelerinin huzuruna) seçip almıştır. Ve şu Ki-tâb, Allah'ın kendi Rasûlü'nü hidâyete ulaştırmış olduğu Kitâb'dır. Şimdi sizler de bunu alıp tutunun ki, doğru yolu bulaşınız. Ve çünkü Allah, ancak bu Kitâb vâsıtasıyle Rasûlü'ne hidâyet etmiştir! [3].

 

3-.......İbn Abbâs (R): Peygamber (S) beni kendisine çekip sar­maştı da:

— "Allah 'im, buna Kitâb ilmîni öğret!" diye duâ etti, demiştir [4].

 

4-.......Bize Mu'temir tahdîs edip şöyle dedi: Ben Avf'dan işit­tim, ona da Ebû'I-Minhâl haber vermiştir. O da Ebû Berze Nadle ibn Ubeyd el-Eslemî'den: Şübhesiz Allah Taâlâ İslâm Dîni ile ve Pey­gamberi Muhammed (S) ile sizleri zengin kılmış yâhud sizleri kaldı­rıp yükseltmiştir, dediğini işitmiştir [5].

 

5-.......Bize Mâlik, Abdullah ibn Dinar'dan tahdîs etti ki, Ab­dullah ibn Umer (R), Abdulmelik ibn Mervân'a bir mektûb yazdı da ona bey'atini şöyle bildirdi: "Allah'ın sünneti ve Rasûlü'nün sünne­ti üzerine gücümün yettiği kadar Mü'minlerin Emîri Abdulmelik ibn Mervân'a, emirlerini dinlemeğe ve itaat etmeye ikrar edip söz veriyo­rum" dedi [6].

 

1- Peygamber(S)'İn: "Ben câmialı sözler ile gönderildim Kavli Babı

 

6-.......Bize İbrahim ibn Sa'd, İbn Şihâb'dan; o da Saîd ibmı'l- Müseyyeb'den o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Ben câmialı sözler ile gönderildim. Ben (düş­man gönüllerine) korku salmak suretiyle yardım olundum. Bir de ben uyuduğum sırada kendimi gördüm ki, bana Yer hazînelerinin anah­tarları getirildi de benim elimin içine konuldu".

Ebû Hureyre: Rasûlullah (S) gitti, hâlbuki sizler o hazîneleri na­sıl rast gelirseniz öylece görmektesiniz yâhud sizler o hazîneleri bol bol emmek suretiyle faydalanmaktasınız yâhud da buna benzer bir kelime söylemiştir [7].

 

7-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle bu­yurdu: "Herbirpeygambere muhakkak îmân edilen mu 'cizelerin ben­zeri yâhud insanların o yüzden îmân ettiği mu'cizelerden verilmiştir. Hiç şübhesiz ki bana ihsan olunan (en büyük) mu'cize, Allah'ın ba­na vahyettiği Kur'ân'dır. Bu sebeble ben kıyamet günü bütün pey­gamberlerin en çok ümmetlisi olacağımı ümîd ediyorum!" [8].

 

2- Rasûlullah(S)'In (Sözleri, Fiilleri Ve Takrirlerini Şâmil Olan) Sünnetlerine Uymak Babı [9]

 

Ve Yüce Allah'ın: "Ve bizi takva sahihlerine önder kıl" (el-Furkaan: 74) kavli.

Bu duada o: "Bizden Öncekilere uyalım ve bizden sonrakilerin de bize uyacakları imamlar, önderler kıl" demiştir[10].

Abdullah ibn Avn el-Basrî et-Tâbiî şöyle demiştir:

Üç şey vardır ki, ben bunları hem kendim için, hem

de bütün mü'min kardeşlerim için arzu eder, severim:

a Şu Muhammed sünnetini insanların öğrenmeleri ve âlimlerinden bunu sorup istemeleri;

b-Kur*ân>ı iyi anlamaları ve ondan sorup istemeleri.

c İnsanları ancak hayırda bırakmaları (yâhud: insanları hayra da'vet etmeleri) [11].

 

8-.......Ebû Vâil şöyle dedi: Ben şu Ka'be mescidinde onun ba­kıcısı olan Usmân ibn Ebî Şeybe'nin yanına oturdum. O şöyle dedi: Benim yanıma Umer ibnu'l-Hattâb şu senin oturuşun gibi oturdu da:

— Şu Ka'be'nin içindeki sarı ve beyaz, yânî altın ve gümüş hiç-birşey bırakmayıp hepsini müslümânlar arasında (onların işleri için) taksim edeyim diye kasdettim, dedi.

Şeybe dedi ki: Ben Umer'e:

— Sen bunu yapmıyorsun? dedim. Umer:

— (Niçin yapmıyorum?) îki sahibin, yânî Rasûlullah ile Ebû Bekr de bunu yapmadıkları için dedim, dedi.

Yine Umer:

— (Çünkü) o ikisi kendilerine iktidâ edilip uyulan iki insandır­lar, dedi [12].

 

9-.......Ben el-A'meş'ten sordum. O Zeyd ibn Vehb'den söyle­di. O da Huzeyfe(R)'den şöyle derken işitmiştir: Bize Rasûlullah (S) şöyle tahdîs etti: "Emânet gökten insanların kalblerinin derinliğine iner (ve insanlar bunun üzerine fıtratlanmış olurlar). Sonra Kur'ân indi, onlar Kur'ân 'ı okudular. İnsanlar sünnetten emâneti ve onunla ilgili şeyleri öğrendiler. (Böylece insanlar için tabîat ve şerîat, emâ­netin korunması hususunda birleştiler)..." [13]

 

10-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle dedi: Şübhesiz sözün en güzeli Allah'ın Kitâbı'dır. Yolun en güzeli de Muhammed'in yo­ludur. İşlerin en şerrüleri de dînde sonradan îcâd edilen bid'atlerdir. Size va'd edilegelen şeyler (tekrar dirilmek ve hâlleri) muhakkak ge­lecek ve siz bunlardan kaçıp kurtulacaklar değilsiniz!" [14].

 

11-.......Bize ez-Zuhrî, Ubeydullah'tan; o da Ebû Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid(R)'den tahdîs etti ki, onlar: Biz Peygamber(S)'in ya­nında idik, Peygamber, da'vâlarını arzeden iki kişiye hitaben:

— "Yemîn olsun ki, ben sizin aranızda elbette Allah'ın Kitabı ile hüküm vereceğim..." buyurdu, demişlerdir [15].

 

12-.......Bize Hilâl ibnu Alî, Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S):

  "Ümmetimin hepsi cennete girecektir. Ancak imtina edenler girmeyecektir" buyurmuştur.

Sahâbîler:

  Yâ Rasûlallah! Kimler imtina edecekler? diye sordular. Rasûlullah:

  "Her kim bana itaat ederse cennete girecektir. Her kim de bana âsî olursa o da (da'vetimi kabulden ve emirlerime itaatten) çe­kinip imtina etmiş olur (ve cennete giremez)" buyurdu [16].

 

13-.......Bize Yezîd ibn Hârûn haber verdi. Bize Selîm ibn Hayyân tahdîs etti ve Yezîd ibn Harun'u hayırla övdü de şöyle dedi: Bize Saîd ibnu Mînâ tahdîs etti. Bize Câbir ibn Abdillah tahdîs etti yâ-hud: Ben Câbir ibn Abdillah'tan işittim, şöyle diyordu: Bir kerre Pey­gamber (S) uyurken yanına birtakım melekler geldi de, bunlardan bâzıları:

  Bu zât uyuyor, dedi. Bâzıları da:

  Gözü uyuyor, fakat kalbi uyanıktır, dedi.

Bunun üzerine bu melekler (birbirlerine):

— Bu dostunuzun yüksek sıfatı vardır (yüksek menkıbe sâhibidir). Haydi siz de bunun yüksek mevkiini haricî bir örnekle temsîl ediniz! dediler. Fakat bâzıları:

  İyi amma bu zât uyuyor, dediler. Bâzıları da:

  Hayır, O'nun gözü uyuyor, fakat kalbi uyanıktır, dediler. Bunun üzerine melekler:

— Bu Zât'ın haricî benzeri, şu bir kimsenin misâli gibidir ki, o kimse yeni bir ev yaptırır, o evde bir ziyafet yemeği tertîb eder ve bu ziyafete insanları da'vet etmek için bir da'vetçi gönderir. Bu da'vet-çinin da'vetine kim icabet ederse, o (mükemmel) eve girer ve ziyafet yemeğinden yer. Her kim de da'vetçinin da'vetine icabet etmezse o eve giremez ve ziyafet yemeklerini de yiyemez.

Bunun üzerine melekler yine birbirlerine:

  Haydi bu temsîli bu Zât'a îzâh ediniz de anlasın! dediler. Fakat yine bunlardan bâzıları:

  İyi amma bu Zât uyuyor, dediler. Bâzıları da:

  Hayır, gözleri uyuyor amma kalbi uyanıktır, dediler. Bunun üzerine melekler (kendi aralarında temsîli şöyle îzâh

ettiler):

— O ev cennettir, da'vetçi de Muhammed(S)'dir. Her kim Mu-hammed'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiştir. Her kim de Muham-med'e âsî olursa, Allah'a âsî olmuştur. Muhammed insanların arasını ayırdetmiştir (itaat ve isyan şiarını bildirip mü'minleri, münkirleri ayırdetmiştir) [17].

Bu hadîsi Kuteybe ibn Saîd, Leys'ten; o da Hâlid'den; o da Saîd ibn Ebî Hilâl*den; o da Câbir'den: "Peygamber bizim yanımıza çıktı" fıkrasıyle rivayet etmekte Muhammed ibn Abâde'ye mutâbaat etmiş­tir [18].

 

14-.......Huzeyfe (R) şöyle demiştir:

— Ey Kur'ân okuyucuları topluluğu! (Allah'ın emrine yapışmanız suretiyle) dosdoğru yola giriniz. (Eğer doğru yola girerseniz) şübhe-siz sizler açık bir öne geçişle öne geçirilmiş olursunuz. (Eğer emre mu­halefet edip de) dosdoğru yoldan sağa ve sola giden yolları tutarsanız, muhakkak pek uzak bir sapıklıkla sapmış olursunuz! [19].

 

15-....... Bize Ebû Usâme, Bureyd'den; o da Ebû Burde'den; o da Ebû Mûsâ el-Eş'arî(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Benim meselim (benzerim) ve beni kendisiyle size Al­lah'ın peygamber gönderdiği şeyin meseli, ancak şu adamın benzeri gibidir ki, o, kavmine geldi de:

— Ey kavmim! Ben şurada iki gözümle ordu gördüm. (Onlar beni soydular... ben kaçtım, şimdi haber veriyorum). Görüyorsunuz, ben çıplak bir nezîrim (sizi yarının musibetinden korkutuyorum). He­men kurtulmaya, hemen kaçmaya bakınız! der.

Bu haber üzerine kavminden bir taife ona itaat eder de bütün gece vakaar ve haysiyetle yürümüş ve kaçıp kurtulmuşlardır. Kavmin­den bir kısmı da onu yalanlamışlar da yerlerinde kalmışlardır. Bu­nun üzerine sabahleyin ansızın asker onları basıp helak etmiş ve köklerini kazımıştır.

İşte bu bana itaat eden ve benim getirdiğime uyan kimse ile ba­na âsî olan ve benim getirmiş olduğum hakkı yalanlayan kimsenin meselidir" [20].

 

16-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) vefat ettiği ve ondan sonra Ebû Bekr halîfe yapıldığı, Arab kabileler inden tekrar kâfir olanlar küfürlerine döndükleri zaman (Ebû Bekr-onlarla harb etmek istediğinde) Umer, Ebû Bekr'e:

  Sen bu insanlara karşı nasıl harb açarsın? Rasûlullah (S): ' 'Ben, insanlar Lâ ilahe ille 'Hah diyene kadar şirk ehli olanlarla harb etmeye emredildim. Her kim bu Lâ ilahe ille'llah şehâdet kelimesini söylerse, benden malını ve canını muhafaza etmiş olur, ancak (ha­ram kılınmış bir nefsi öldürmek yâhud farzlardan birini inkâr etmek gibi) İslâm hakkının gerekli kıldığı ceza müstesnadır. (Gizli küfür ve ma'siyetinin) hesabı Allah'a âiddir" buyurdu! demişti.

Ebû Bekr de Umer'e:

— Vallahi her kim namazla zekât arasını ayırırsa, ben muhak­kak bu zümre ile harb ederim. Çünkü zekât mâlî bir haktır. Allah'a yemîn ederim ki, bunlar Rasûlullah'a ödemekte oldukları bir ipi (yâ-nî az olsa bile meydana gelen zekât hakkım) benden men' ederlerse, onun men' edilmesi üzerine ben muhakkak onlarla harb ederim! dedi.

Bunun üzerine Umer:

— Vallahi gördüm ki, dînden dönenlerin katli hakkındaki Ebû Bekr'in bu hükmü, Allah'ın Ebû Bekr'in gönlünde yarattığı genişli­ğin eseridir. Bu sayede (getirdiği delilden dolayı) onlarla harb etme­nin hakk olduğunu öğrendim, dedi (ve Ebû Bekr'in kararını doğru­ladı).

Yahya ibn Bukeyr ile (Leys'in kâtibi olan) Abdullah ibn Salih, İmâm el-Leys'den "Anâkan( = Bir dişi oğlağı)" şeklinde söylemişler­dir ki, bu daha sahihtir [21];

 

17-.......Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Bir ara Uyeyne ibn Hısn ibni Huzeyfe ibn Bedr, Medîne'ye gelmiş ve kardeşi oğlu Hurr ibn Kays ibn Hısn'ın evine inip ona konuk olmuştu. Hurr ibn Kays ise Umer'in yakınlarındandi. Meclisinde genç, ihtiyar birtakım kurrâ ve fakîhler bulunurdu. Halîfe onlarla mühim âmme işlerini da­nışır, istişare ederdi. Uyeyne, kardeşinin oğlu Hurr ibn Kays'a:

— Ey kardeşim oğlu! Senin Halîfe'nin yanında yüksek mevki'-in vardır. Benim için yanına girmeye bir izin alsan da onu ziyaret et­sem! dedi.

Hurr de ona:

— Ben senin için onun yanına girmene izin isteyeceğim! dedi.

İbn Abbâs dedi ki: Hurr, Uyeyne için izni aldı. Uyeyne huzura girdiğinde:

— Ey Hattâb oğlu! Vallahi sen bize ne bol dünyalık verirsin, ne de aramızda adaletle hükmedersin! dedi.

Bu sözü üzerine Umer öfkelendi, hattâ Uyeyne'yi dövmeye kas-dedip üzerine yürüdüğü sırada, kardeşi oğlu Hurr ibn Kays müdâha­le edip:

— Ey Mü'minlerin Emîri! Şübhesiz Yüce Allah, Peygamberi'-ne: "Sen affı -kolaylığı- tut. İyiliği emret. Câhillerden yüz çevir" (ei-A'râf: 199) buyurdu. Şübhesiz bu Uyeyne de o câhillerdendir, dedi.

İbn Abbâs dedi ki: Vallahi Hurr ibn Kays bu âyeti okuyunca, o haşmetli Umer olduğu yerde çakılmış gibi irkildi. Vallahi bir adım ileri gitmedi. Esasen Umer Allah Kitâbı'nın mukaddes huzurunda çok durucu bir kimse îdi (yânî onun hükmünü geçmezdi) [22].

 

18-.......Esma bintu Ebî Bekr (R) şöyle demiştir: Ben güneş tu­tulması sırasında Âişe'nin yanına geldim. İnsanlar hep namaza dur­muşlar, Âişe de ayakta durmuş, namaz kılıyordu. Ben:

  İnsanlara ne oluyor ki (neden korkuyorlar)? dedim.

Âişe (güneş tutulması meydana geldiğini anlatmak için) gökyü­züne doğru eli ile işaret etti de:

— Subhânallâhi, dedi.

Ben:

— Bu bir (azâb için olan) âyet mi (yâhud kıyametin yaklaşması alâmeti mi)? diye sordum.

Âişe başı ile:

— Evet! diye işaret etti.

Rasûlullah (S) namazı bitirince, Allah'a hamd ve sena eyledi. Son­ra şöyle buyurdu:

  "Ben cennet ve cehenneme kadar evvelce görmediğim hiçbir-şey kalmadı ki, bu makaamımda hepsini görmüş olmayayım. Bana vahyolundu ki, sizler kabirlerinizde Mesih Deccâl-yüzünden çekile­cek fitneye yakın bir imtihan geçireceksiniz. Mü'min yâhud müslim -râvî Fâtıma bintu'1-Munzir: Esmâ'nın bu iki lâfızdan hangisini söy­lediğini bilmiyorum, demiştir- o kimse, Muhammed hakkında sorul­duğunda:

—Oy Muhammed'dir; O bize beyyineler getirdi, biz de O'nun da'veiine icabet edip îmân eyledik! diyecek. Ona sorucu melekler tarafından:

— Sen iyi hâlde yat uyu! Biz senin kat'î inanmış kimse olduğu­nu bildik, denilir.

Münafık yâhud kalbinde şübhesi olan kimseye gelince -Fâtıma bintu'l-Munzir: Ben Esmâ'mn bu iki ta'bîrden hangisini söylediğini bilmiyorum, demiştir- o kimse de:

—Ben O'nun kim olduğunu bilmiyorum. Ben insanlardan işit­tim. O'nun hakkında birşeyler söylüyorlardı, ben de onu söyledim, diyecektir" [23].

 

19-.......Bize Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; oda Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuş­tur: "Sizler, sizi bırakıp teklif etmediğim hususlarda beni kendi hâli­me bırakınız! Sizden evvelki ümmetler ancak çok suâl sormaları ve peygamberlerine karşı ihtilâfları sebebiyle helak olmuşlardır. Ben siz­leri birşeyden nehyettiğim zaman, ondan sakınınız. Sizlere birşey em­rettiğim zaman da emrimi tutunuz. Gücünüzün yettiği kadar onu yerine getiriniz!" [24].

 

3- Çok Suâl Sormanın Ve Kendini İlgilendirmeyen Hususlarda Külfet Ve Zorluk Aramanın Mekruh Olması Babı

 

Ve Yüce Allah'ın şu:

"Ey îmân edenler, Allah'ın affettiği şeyleri... ve eğer size açıklanırsa ve siz bunları Kur 'ân inerken sorup da hükmü kendinize açıklanırsa fenanıza gidecek şeyleri sormayın. Allah çok mağfiret edicidir, çok halimdir; cezada da aceleci değildir9* (ei-Mâide: ıoi) kavli [25].

 

20-.......Bana Ukayl, İbn Şihâb'dan; o da Âmir ibn Sa'd'dan; o da babası Sa'd ibn Ebî Vakkaas(R)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Müslümanların müslümânlar hakkında şübhesiz en büyük gü­nahlısı o kimsedir ki, insanlara haram edilmedik birşeyin hükmünü sorar da o şey, sırf onun bu sormasından dolayı haram kılınır" buyur­muştur [26].

 

21-.......Bize Mûsâ ibn Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebu'n- Nadr (Salim ibn Ebî Umeyye)'dan işittim, o Busr ibnu Saîd'den; o da Zeyd ibn Sâbit(R)'ten şöyle tahdîs ediyordu: Peygamber (S) mes-cid içind i'tikâf için hasırdan bir hücre edinmişti. (Ramazânın son onunda) birkaç geceler buradan çıkıp cemâatle hem farz ve hem de terâvîh namazı kılmıştı. Sonunda cemâatin birikip çoğaldığım görünce bir gece yalnız yatsı namazını kıldırıp bu hasır odasına çekilmiş, terâ­vîh için çıkmamıştır, Rasûlullah'ın hücresinde sesini işitmediklerin­de uyudu zannettiler ve uyansın da çıksın diye sahâbîlerin bâzısı öksürmeye başladı. Bunun üzerine Rasûlullah, bekleyen cemâate hi-tâb edip şöyle buyurdu:

— "Cemâatle terâvîh namazı kılmak hususunda sizde gördüğüm bu yaptığınız iş ve arzu devamlıdır. Fakat böyle cemâat hâlinde bu ibâdete devam ederken, cemâatin farz kılınmasından ve farz kılındığı takdirde hepinizin bu namazı cemâatle edasına muktedir olamama­nızdan korkarım. Onun için ey insanlar! Sizler bu namazı kendi ev­lerinizde kılınız. Çünkü farz namaz müstesna, kişinin namazının en faziletlisi kendi evinde kıldığı namazıdır" [27].

 

22-.......Ebû Mûsâ el-Eş'arî (R) şöyle demiştir: Bir kerresinde Rasûlullah(S)'tan hoşlanmadığı bâzı şeyler soruldu. Sahâbîler bu gi­bi soruları çoğalttıklarında Rasûlullah öfkelendi ve:

  "Bana istediğinizi sorun!" diye buyurdu.

Bunun üzerine (Abdullah isminde) bîr adam ayağa kalktı da:

— Yâ Rasûlallah! Benim babam kimdir? dedi. Rasûlullah ona:

  "Senin baban Huzâfe'dir!" buyurdu.

Bundan sonra (Sa'd isminde) başka biri ayağa kalktı ve:

  Yâ Rasûlallah! Benim babam kimdir? dedi. Rasûlullah ona da:

  "Senin baban Şeybe'nin âzâdlısı Sâlim'dir" buyurdu. Umer ibnu'l-Hattâb, Rasûlullah'm yüzündeki öfke alâmetini

görünce:

— Yâ Rasûlallah! Biz Azîz ve Celîl olan Allah'a tevbe ediyoruz! dedi [28].

 

23-.......Bize Abdulmelik ibn Umeyr tahdîs etti ki, el-Mugîre'nin âzâdlısı ve kâtibi olan Verrâd şöyle demiştir: Muâviye, el-Mugîre'ye: "Rasûlullah(S)'ın namazdan sonra okuduğunu işittiğin şeyi bana yaz!" diye mektûb gönderdi. el-Mugîre de ona şöyle yazdı:

— Allah'ın Peygamberi (S) her (farz) namazdan sonra şunu söylerdi: Lâ ilahe ille llâhu vahdehu lâ şerike lehu. Lehu 'l-mulku ve lehu 7-hamdu ve huve ala külli şey'in kadir. Allâhumme lâ mania limâ a'-teyte velâ mu 'tiye limâ mena 'te velâ yenfau ze 'l-ceddi minke H-ceddu

( = Tek Allah'tan başka ilâh yoktur, O'nun hiçbir ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na mahsûstur. Herşeye kudreti yeten de O'dur. Allah'ım, Sen'in verdiğine mâni' olabilecek hiç yok, vermediğini ve­rebilecek de hiç yok. Baht ve sâmân sahibinin baht ve samanı Sen'in lütuf ve ihsanının yerine geçip de kendisine fayda vermez)/"

el-Mugîre, Muâviye'ye mektubunda şunu da yazdı: — Rasûlullah (S) bir de kîl ve kaalden, çok çok suâlden, mal telef etmekten nehyeder idi. Yine Rasûlullah, analara itaatsizlikten, kızları diri diri gömmekten, verilecek şeyi vermemekten, almak hak­kı olmayan şeyi istemekten de nehyederdi [29].

 

24-.....,. Bize Hammâd ibn Zeyd, Sabit el-Bunânî'den tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (R): Bizler Umer ibnu'l-Hattâb'ın yanında idik. Umer (R): Bizler üzerimize renç ve meşakkatli iş olmaktan nehyo-lunduk, dedi, demiştir [30].

 

25-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik(R) şöy­le haber verdi: Peygamber (S) güneş gündüzün ortasından meylettiği zaman hücresinden çıktı ve öğle namazını kıldırdı. Selâm verince min­ber üzerine çıkıp ayakta durdu. Kıyamet saatini zikretti ve onun önün­de pek büyük işler olacağını söyledi. Sonra:

  "Bana birşey sormak isteyen varsa şimdi sorsun. Vallahi bu makaamimda durduğum müddetçe bana her ne sorarsanız hemen siz­lere haber vereceğim!" buyurdu.

Enes şöyle dedi: İnsanlar (Peygamber'in gadabından müteessir olarak) pek çok ağlaştılar. Rasûlullah da tekrar tekrar "Banasorunuz" demeyi çoğaltıyordu.

Enes dedi ki: Bu sırada bir adam O'na doğru ayağa kalktı da:

  Yâ Rasûlallah! Benim gireceğim yer neresidir? diye sordu. Rasûlullah ona:

  "Cehennemdir" cevâbını verdi.

Derken Abdullah ibn Huzâfe es-Sehmî (R) ayağa kalktı ve:

  Yâ Rasûlallah! Benim babam kimdir? diye sordu. Rasûlullah ona da:

  "Baban Huzâfe'dir!" buyurdu.

Râvî dedi ki: Sonra Rasûlullah yine "Banasorunuz, banasoru-

nuz" demeyi çoğalttı. Bunun üzerine Umer ibnu'l-Hattâb (R) iki di­zi üzerine çöktü de:

  (Yâ Rasûlallah, bu kadarı yeter!) Biz Allah Taâlâ'yı Rabb, İslâm'ı dîn, Muhammed'i rasûl olarak kabul ve tasdîk ettik, dedi.

Râvî dedi ki: Umer bu sözü söylediği zaman Rasûlullah biraz sükût ettikten sonra şöyle buyurdu:

  "Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, demincek ben namaz kılarken cennet ile cehennem şu duvarın yüzünde bana arz olundu. Ben hayırda ve şerrde bu günün benzeri bir gün görmüş değilim" buyurdu [31].

 

26-.......Bize Şu'be tahdîs edip şöyle dedi: Bana Basra Kaadısı Mûsâ ibnu Enes haber verip şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik(R)'ten işittim, şöyle dedi: Bir adam:

— Ey Allah'ın Peygamberi! Benim babam kimdir? diye sordu. Rasûlullah (S) da ona:

  "Senin baban Fulân'dır (yânî Huzâfe'dir)/" buyurdu. Bunun üzerine ' 'Ey imân edenler! Size apaçık söylenirse fenanı­za gidecek şeyler sormayınız..." (ei-Mâide. ıoi) âyeti indi [32].

 

27-.......Bize Verkaa ibn Amr, Abdullah ibn Abdirrahmân'dan tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik(R)'ten işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S):

— "İnsanlar birbirlerine birtakım suâller sormaktan asla vaz-geçmiyeceklerdir. Hattâ: 'Herşeyi yaratan Allah'tır, fakat Allah'ı kim yaratmıştır?' diyeceklerdir" buyurdu [33].

 

28-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Ben Medîne'de Peygamber'in beraberinde bir tarlada yürüyordum. O da hurma dalından bir deyneğe dayanıyordu. O sırada birkaç Yahudi'ye rast­ladı. Onların bâzısı:

  O'na ruhtan sorun, dedi. Bâzısı da:

— Hayır, O'na sormayın, olur ki size hoşlanmayacağınız bir ce-vâb işittirir, dedi.

Derken Ona doğru kalkıp geldiler ve:

  Yâ Eba'l-Kaasım! Bize ruhun mâhiyetini söyle! dediler. Rasûlullah bu suâl üzerine bir müddet bakarak dikeldi. Ben O'na

vahy edilmekte olduğunu anladım da O'ndan biraz geriye çekildim. Nihayet vahy yükselip kalktı. Sonra:

— "Sana ruhu sorarlar. De ki: Rûh Rabb 'imin emrindendir. Si­ze az bir ilimden başkası verilmemiştir" (ei-isrâ: 85) âyetini söyledi [34].

 

4- Peygamber(S)'İn Fiillerine Uymak Babı [35]

 

29-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) altından bir mühür yüzük edinmişti. Bunu görünce insanlar da altın­dan birtakım yüzükler edindiler. Bunun üzerine Peygamber:

— "Ben altından bir mühür yüzük edinmiştim" buyurdu da onu parmağından çıkarıp attı ve: "Ben bundan sonra ebediyyen bu altın yüzüğü takmayacağım" buyurdu.

Bunun üzerine insanlar da kendi altın yüzüklerini çıkarıp attı­lar [36].

 

5- İşte Şiddetten Ve Derinlemeye Gitmekten; İlimde İhtilâf Hâlinde Nizâlaşmadan; Dînde Aşırılıktan Ve Bid'atlerden (Yânı Kitâb Ve Sünnette Olmayan Sonraki Uydurmalardan) Mekruh Olacak Şeyler Babı [37]

 

Çünkü Yüce Allah'ın şu kavli vardır: "Ey kitâb ehli, dînîniz hususunda haddi aşmayın. Allah'a karşı hakk olandan başkasını söylemeyin...

(en-Nisâ: 171) [38]

 

30-....... Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S):

  "İftar yapmayarak iki ve daha fazla orucu birbirine ulama-yın!" buyurdu.

Sahâbîler:

— Yâ Rasûlallah, Sen orucu bazen birbirine ekliyorsun! dediler. Rasûlullah:

  "Ben sizden hiçbiriniz gibi değilim. Çünkü ben, Rabb'im be­ni yedirir ve içirir hâlde gecelerim" buyurdu.

Fakat sahâbîler oruçları birbirine eklemekten vazgeçmeyince Pey­gamber oruçlarını arka arkaya iki gün yâhud iki gece birbirine uladı. Sonra (üçüncü gün) hilâli gördüler. Bunun üzerine Peygamber, oruç­larını birbirine ulamaktan çekinmeyenleri ta'kîb ve tevbîh eder gibi:

  "Eğer hilâl daha da geri kalsaydı, ulamayı sizin için (bir ceza ve ders olsun diye) o ana kadar daha artırırdım!" buyurdu [39]

 

31-.......Bana İbrâhîm ibn Yezîd et-Teymî tahdîs etti. Bana Yezîd ibn Şurayh tahdîs edip şöyle dedi: Alî ibn Ebî Tâlib bizlere pişirilmiş tuğladan yapılmış bir minber üzerinde hutbe yaptı. Üzerinde, kının­da asılı bir sahîfe bulunan bir kılıç vardı.

Alî:

— Vallahi bizim yanımızda okunan hiçbir yazı yoktur, ancak Al­lah'ın Kitabı ve bir de şu sahîfedeki şeyler vardır, dedi ve sahîfeyi açtı.

İçinde diyet develerinin yaşlan ile ' 'Medine A îr Dağı 'ndan şura­ya kadar haremdir. Kim Medine'nin bu haremi içinde bir bid'at çı­karırsa, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların la'neti onun üzerine olsun. Allah o kimseden hiçbir sarf ve adi kabul etmesin!" hadîsi, bir de "Müslümanların emânı birdir. O emânı müsjtümânların (ka­dın ve köle nev'inden) en aşağı bir ferdi de üzerine alır. Her kim bir müslümânın verdiği ahdi bozarsa, Allah'ın, meleklerin ve bütün in­sanların la'neti onun üzerine olsun. Allah o kimseden hiçbir sarf ve hiçbir adi kabul etmesin!"

Yine o sahîfede "Her kim de kendi efendilerinden başka bir kav­mi, efendilerinin izni olmaksızın velî ve efendi edinirse, Allah'ın, me­leklerin ve bütün insanların la'neti onun aleyhine olsun; Allah ondan hiçbir sarf ve hiçbir adi kabul etmesin!" hadîsi yazılmıştır [40].

 

32-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir iş yaptı da o hususta ruhsat verdi. (Birtakım insanlar Peygamber'in yapıp da ruh­sat verdiği o iş kendisine hâstır zannedip) o işi yapmaktan çekindi­ler. Onların bu çekinmesi Peygamber'e ulaşınca, Allah'a hamdettikten sonra:

— "Birtakım topluluklara ne oluyor ki, onlar benim yapmakta olduğum birşeyiyapmaktan çekiniyorlar! Allah'ayemîn ederim ki, ben onların Allah'ı en çok bilenleri ve Allah'tan en çok korkanları-yımdır!" buyurdu [41].

 

33-.......Abdullah ibnu Ebî Muleyke şöyle demiştir: Çok ha­yırlı iki zât Ebû Bekr ile Umer helak olmaya yaklaşmışlardı: Peygamber'in huzuruna Temîm oğulları hey'eti geldiği zaman, bu ikisinden biri (yânî Umer), "Mucâsi' oğullan'nın kardeşi olan el-Akra ibn Habis et-Teymî el-Hanzalî'yi onlara emîr yap" diye işaret etti. Diğeri de baş­kasını (yânî Ka'kaa ibn Ma'bed ibn Zurâre et-Teymî'yi) emîr yap di­ye işaret etti. Bunun üzerine Ebû Bekr, Umer'e:

  Sen sırf bana muhalefet etmek istedin! dedi. Umer de:

  Hayır sana muhalefet etmek istemedim, dedi.

Peygamber'in yanında münâkaşa ettiler ve sesleri yükseldi. Bu­nun üzerine şu âyetler indi: "Ey imân edenler, seslerinizi Peygam­ber'in sesinden yüksek çıkarmayın. Ona sözle, birbirinize bağırdığınız gibi bağırmayın ki, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider... "

(el-Hucurât: 2-3).

İbnu Muleyke şöyle dedi: Abdullah ibnu'z-Zubeyr şöyle dedi: Artık Umer bu âyetin inmesinden sonra -İbnu'z-Zubeyr bunu, dede­si Ebû Bekr'i kasdederek anasının babasından zikretmedi- Peyganı-ber'le bir hadîs konuştuğu zaman, O'na gizli şeyler söyleyen bir kardeş gibi konuşur, Peygamber anlamak isteyip soruncaya kadar sesini O'na işittirmezdi [42].

 

34-....... Bana Mâlik, Hişâm ibn Urve'den; o da babası Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da mü'minlerin anası Âişe(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) vefâtiyle netîcelenen hastalığı içinde:

 

  "Ebû Bekr'e söyleyin de insanlara namazı kıldırsın!" buyurdu. Âişe şöyle dedi: Ben:

— Ebû Bekr Sen'in makaamında (yânî namaz kıldırdığın mih-râbda) durursa, ağlamaktan kıraati insanlara işitteremez. Umer'e em­ret de insanlara o namaz kıldırsın! dedim.

Rasûlullah yine:

  "Ebû Bekr'e söyleyin de insanlara namaz kıldırsın!'"buyurdu. Âişe şöyle dedi: Ben Hafsa'ya da:

— Peygamber'e: Ebû Bekr Sen'in makaamında durursa ağlamak­tan kıraati insanlara işittiremez. Onun için Umer'e emret de insanla­ra o namaz kıldırsın! diye söyle! dedim.

Hafsa dediğimi yaptı. Onun üzerine Rasûlullah:

  "Şübhesiz ki, sizler elbette Yûsuf Peygamber'in sahibeleri olan kadınlarsınız (yânî onun günündeki kadınlar gibisiniz)/ Ebû Bekr'e emredin de insanlara namazı o kıldırsın!" buyurdu.

Bunun üzerine Hafsa, Âişe'ye hitaben:

— Zâten senden bana hayır gelecek değildi! dedi (de canının sı­kıntısını açıkladı) [43].

 

35-.......Bize ez-Zuhrî tahdîs etti ki; Sehl ibn Sa'd es-Sâidî (R) şöyle demiştir: Uveymir el-Aclânî, Aclân oğullan'nın başkanı olan Âsim ibn Adiyy'e geldi de:

— Bana re'yini haber ver: Bir adam karısı ile beraber bir adamı bulsa, kadimn kocası o adamı öldürmeli, siz de öldürdüğü adama mu-kaabil onu öldürmeli misiniz?(Yoksa bu koca nasıl yapar?) Yâ Âsim, sen bu mes'eleyi benim için Rasûlullah'a soruver! dedi.

Bunun üzerine Âsim bunu Peygamber'e sordu. Peygamber de böyle soruları, hoşlanmayıp, ayıpladı. Akabinde Âsim ailesi yanına döndü, Uveymir de geldi. Âsim, Uveymir'e Peygamber'in böyle so­rulardan hoşlanmayıp ayıpladığını haber verdi. Bunun üzerine Uvey­mir:

— Vallahi ben bizzat kendim Peygamber'e gideceğim de bunu soracağım! dedi ve Peygamber'e geldi.

O sırada Yüce Allah, Âsım'm ardından- "Zevcelerine zina is-nâd eden, kendilerinin kendilerinden başka şâhidleri de bulunmayan kimselere gelince, onlardan herbirinin yapacağı şâhidlik, kendisinin hakîkaten sâdıklardan olduğunu Allah 'a yemin ile dört kerre tekrar edeceği şâhidliktir. Beşinci şehâdet de eğer yalancılardan ise Allah 'in la yneti muhakkak kendisinin üstüne (olmasını ifâde etmesi)<//r..." (en-Nûr: 6-9) âyetleri olan - Kur'ân indirmişti. Peygamber, Uveymir'e:

  "Allah senin ve karın hakkında Kur'ân âyeti indirdi" dedi ve onların ikisini çağırdı.

Bu karı-koca, Peygamber'in önüne geçip birbiriyle la'netleşme yemîni yaptılar. Uveymir:

— Yâ Rasûlallah! Eğer ben bu kadını yanımda tutarsam, ben bunun aleyhine yalan söylemiş olurum! dedi de Peygamber ona ka­dınından ayrılmasını emretmeden o kadını boşayıp ayrıldı.

Artık, la'netleşme yapanlar hakkında onların birbirlerinden ay­rılmaları sünnet yânî kaanûn oldu. Peygamber meclistekilere:

— "Bu kadına bakınız! Eğer bu kadın keler fasilesinden kızılca kurt gibi kısa bir çocuk getirirse, ben Uveymir'in kadına ancak iftira ettiğini sanırım. Eğer kadın bedeni siyah, iri gözlü ve kıçının iki yanı büyük tipte bir çocuk getirirse, ben Uveymir'in kadına zina isnadın­da doğru söylediğini sanırım" buyurdu.

Sonra kadın, çocuğu sevilmeyen iş üzerine getirdi (yânî esmer,

iri gözlü hâlde getirdi; çünkü bu, âdette kadının zinasının sübütunu tazammun etmekteydi) [44].

 

36-.......İbn Şihâb şöyle dedi: Bana Mâlik ibn Evs en-Nasrî ha­ber verdi. (İbn Şihâb dedi ki:) Muhammed ibn Cubeyr de bana bu gelecek hadîsten şöyle zikretti: Ben Mâlik ibn Evs'in yanına girdim de, oria bu hadîsi sordum. O şöyle dedi: Ben gittim, nihayet Umer'in yanma girdim. Ben onun yanında otururken, kapıcısı Yerfa, Umer'e geldi de:

—(Ey Mü'minlerin Emîri!) Usmân ibn Affân, Abduijahmân ibn Avf, ez-Zubeyr ibnu'l-Avvâm, Sa'd ibn Ebî Vakkaas geldiler, senin huzuruna girmeye izin isterler, onlara iznin var mı? dedi.

Umer:

  Evet vardır, dedi.

Onlara izin verdi. Girdiler, selâm verip oturdular. Biraz sonra Yerfa yine geldi ve:

— Alî ile Abbâs da geldiler, izin isterler, müsâade var mı? dedi. Umer  onlara da izin verdi. Bunlar da girdiler. Abbâs:

— Ey Mü'minlerin Emîri! Benimle (Alî'yi işaret ederek) şu zâlim arasında hükmet! dedi ve bu ikisi birbirine kaba ve sert sözler söylediler [45]

Orada bulunan topluluk, Usmân ve diğer arkadaşları:

— Ey Mü'minlerin Emîri, bunların aralarında hükmedip gönül­lerine huzur ve sükûn ver! dediler.

Bunun üzerine Umer:

— Sabrediniz, acele etmeyiniz! Gök ve Yer izni iradesiyle duran Allah hakkı için size sorarım: Siz bilirsiniz ki, Rasûlullah (S): "Biz peygamberler camiasının terîkesi vâris olunmaz. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır, vakıftır!" buyurdu. Ve bu sözüyle Rasûlullah kendi­sini kasdediyordu, değil mi? dedi.

O topluluk, yânı Usmân ile arkadaşları:

  Evet, Rasûlullah böyle buyurdu! diye tasdîk ettiler. Bunun üzerine Umer, Alî ile Abbâs'a dönüp:

— Allah hakkı için size de sorarım: Rasûlullah'ın, kendisini kas-dederek böyle buyurduğunu siz de bilirsiniz, değil mi? dedi.

Alî ile Abbâs da:

  Evet, diye tasdîk ettiler. Bunun üzerine Umer:

  Şimdi ben size bu malın hukukî vaziyetini söyleyip bildire­yim! diye şöyle îzâh etti: Allah Taâlâ bu fey'de tasarrufu Rasûlul-lah'a tahsîs buyurdu. O'ndan başka kimseye bu hakkı vermedi. Çünkü sânı yüce olan Allah Kur'ân'da "Allah 'in onlardan Rasûlü 'ne verdiği fey 'e gelince; siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız. Fa­kat Allah rasûllerini dileyeceği kimselere musallateder. ABfûı herşeye hak-kıyle kaadirdir... " (ei-Haşn 6-8) buyurmuştur. Bundan dolayı bu mal­da tasarruf etme, sâde Rasûlullah'ın hakkı idi. Sonra vallahi bu mala sizden başka kimse ortak olmadı. Ve sizin zararınıza kimse tasarruf da iddia eylemedi. Rasûlullah bu fey' malının nemasını size verdi ve onu aranızda taksim edip dağıttı. Nihayet fey'den o malın aslı mah­fuz kaldı. Peygamber bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayı­rır, onları infâk ederdi. Sonra bundan arta kalanı alırdı. Onu Allah'ın malı (vakıf) kılardı. (Cihâd ve hayır yollarına harcardı.) Bu malı Peygamber sağlığında böyle kullandı. Ey cemâat! Size Allah adiyle so­ruyorum:   Sizler de bunu böyle biliyor musunuz? dedi. Onlar da:

  Evet, dediler.

Sonra Umer, Alî ile Abbâs'a:

  Ben sizlere de Allah adiyle soruyorum: Siz ikiniz de bunun böyle olduğunu biliyor musunuz? dedi.

Onlar da:

  Evet biliyoruz, dediler. (Umer devamla:)

— Sonra Allah, Peygamber'ini vefat ettirdiğinde Ebû Bekr: Ben Rasûlullah'ın vekîliyim! diye bu mallara el koydu ve Rasûlullah'ın kullandığı gibi kullandı.

Sonra Umer Alî ile Abbâs'a doğru dönerek:

— Ebû Bekr'in bu suretle muamele ettiği zamanı siz de hatırlar­sınız.

Umer dedi ki:

  Siz ikiniz o zaman Ebû Bekr'in o mal hakkında şöyle şöyle yaptığını söylüyordunuz. Allah bilir ki, Ebû Bekr bu hareketinde doğru idi, lutufkârdı, akıl ve zekâ sahibi idi. Hakka uymuştu. Sonra Allah Ebû Bekr'i vefat ettirdi. Ben de: Rasûlullah'ın ve Ebû Bekr'in hale­fiyim! dedim. Ve emaretimin ilk iki yılında bu mala el koydum. Ve Rasûlullah ile Ebû Bekr'in kullandığı gibi idare ettim. Sonra ikiniz müştereken bir kelime üzerinde birleşip bana geldiniz. İşiniz toplu olup aranızda niza yoktu. (Sizinle görüştüm. Sonra ayrı ayrı geldiniz.) Yâ Abbâs, sen bana geldin. Benden kardeşinin oğlundan isabet eden his­seni istiyordun. (Alî'yi kasdederek:) Bu da eşinin babasından nasîbi-ne düşen hissesini istiyordu. Bunun üzerine ben size: İsterseniz bu hurmalıkları size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuza olmak üzere siz bu malı Rasûlullah'ın, Ebû Bekr'in ve emirliğim zamanın­da benim idare ettiğimiz gibi idare ediniz. Şayet kabul etmezseniz, artık bana birşey söylemeyiniz! dedim. Bu teklifim üzerine siz de: Peki, bu şartla bize ver! dediniz. Ben de ikinize teslîm ettim. Şimdi ey ce­mâat! Allah adına yemînle sizlere soruyorum: Ben bu malı bu şartla bu ikisine teslîm ettim mi? dedi.

Topluluk:

  Evet, teslîm ettin! dediler.

Sonra Umer Alî ile Abbâs'a döndü de:

— Sizlere de Allah'a yemînle soruyorum: Ben bu malı bu suret­le sizlere teslîm ettim mi? dedi.

Onlar da:

  Evet, teslîm ettin! dediler. Umer onlara:

— (Aranızda çıkan ihtilâf üzerine) şimdi benden bunun hâricin­de bir hüküm mü istiyorsunuz? Gök ve Yer kendi izniyle, iradesiyle ayakta duran Allah'a yemîn ederim kî, ben kıyamet kopuncaya ka­dar bunun hâricinde bir hükümde bulunamam. Eğer siz idareden âciz iseniz bana geri veriniz. Ben onu sizin hesabınıza yeterlilikle idare ede­rim! dedi [46].

 

6- Bir Bid'atçiyi Barındıran Kimsenin Günâhı Babı

 

"Bir bid'atçiyi barındıranın günâhı" hadîsini Alî ibn Ebî Tâlib, Peygamber(S)'den olmak üzere rivayet etmiştir [47].

 

37-.......Bize Âsim ibn Süleyman el-Ahvel tahdîs edip şöyle de­di: Ben Enes ibn MâIik(R)'e:

— Rasûlullah (S) Medine'yi harem kıldı mı? diye sordum.

Enes:

— Evet. Medine'nin şuradan şuraya kadar olan sahası harem­dir. Bu hudûdlar arası sahanın ağacı kesilmez. (Bu sahada bid'at çı­karılmaz.) Kim burada bir bid'at (dîne aykırı bir iş) meydana çıkarırsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların la'neti onun üzerine olsun! dedi.

Âsim şöyle dedi: Bana Mûsâ ibnu Enes haber verdi ki: O "Yâ-hud bir bid'atçiyi barındınrsa" demiştir [48]

 

7- (Kitâb, Sünnet Ve İcmâ'dan Bir Asıla Dayanmayan) Re'yin Kötülenmesi İle (Bu Asıllar Üzerine Olmayan) Tecili. Kıyâs Külfeti Ve Meşakkatinin Kötülenmesinin  Zikrolunması Babı [49]

 

(Çünkü Yüce Allah şöyle buyurdu:)

"Senin için hakkında bir bilgi hâsıl olmayan şeyin ;   ardına düşme. Çünkü kulak, göz, kalb; bunların herbiri <u                    bundan sorumludur'*[50]

 

38-.......Bana Abdurrahmân ibn Şurayh ve başkası, el-Esved'den tahdîs etti ki, Urve şöyle demiştir: Abdullah ibnu Amr bizim yanımı­za uğradı, ben ondan işittim, şöyle diyordu: Ben Peygamber(S)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Şübhesiz Allah Taâlâ ilmi siz insanlara ihsan buyurduktan sonra (hafızalarınızdan) zorla söküp almaz. Lâ­kin ilmi insanlardan, ilim adamlarını bilgileriyle beraber cemiyet için­den çekip alır. Artık geride çok câhil birtakım insanlar kalır. O sırada halk tarafından bunlara dînî ihtiyâçlar sorulur, onlar da şahsî re'y ve arzûlarıyle cevâb verirler de hem halkı sapıtırlar, hem de kendileri sapar giderler" [51].

Urve şöyle dedi: Ben bu hadîsi Peygamber'in zevcesi Âişe'ye tah­dîs ettim. Sonra Abdullah ibn Amr bu yılın ardından bir hacc daha yaptı. Âişe bana:

— Ey kızkardeşimin oğlu! Abdullah ibn Amr'a git de senin ba­na ondan geçen sene tahdîs etmiş olduğun hadîsi, ondan benim için bir tesbît yap! dedi.

Bunun üzerine ben Abdullah ibn Amr'a gittim de o hadîsi kendi­sinden sordum. Abdullah ibn Amr da bana o hadîsi daha önceki yıl tahdîs ettiği gibi aynen tahdîs etti. Akabinde ben Âişe'ye geldim ve bunu kendisine haber verdim. Âişe, Abdullah ibn Amr'ın, o hadîs­ten tek bir harfini bile değiştirmemiş olmasından hayret etti de:

  Vallahi, Abdullah ibn Amr bu hadîsi sağlam ezberlemiştir, dedi [52].

 

39-.......Ben el-A'meş'ten işittim, şöyle dedi: Ben Ebû VâiPe:

  Sen Sıffîn harbinde hazır bulundun mu? diye sordum. O:

— Evet hazır bulundum. Ben Sehl ibn Huneyn'den şöyle der­ken işittim... dedi.

H Yine bize Mûsâ,ibnu İsmâîl tahdîs etti. Bize Ebû Avâne, el-A'meş'ten tahdîs etti ki, Ebû Vâil şöyle demiştir:

—Ey insanlar, (bu kıtal hakkında) dîniniz aleyhine olan re'yle-rinizi ittihâm ediniz. (Çünkü sizler ictihâd ettiğiniz bir ictihâdla İslâm'­da dîn kardeşlerinizle muharebe yapmaktasınız.) Yemîn olsun ki, ben Hudeybiye'deki Ebû Cendel gününde kendi nefsimi şöyle gördüm: Eğer Rasûlullah'ın (Ebû Cendel'i sulh maddesine göre müşriklere) geri vermesi emrini reddetmeye muktedir olaydım, muhakkak onu reddedecektim [53]. Biz Allah yolunda kılıçlarımızı henüz omuzlarımız­dan indirmemiştik. Ebû Cendel'i geri vermeme teşebbüsümüz bizleri muhakkak korkunç bir iş içine düşürecekti. Şu kadar var ki, kılıçla­rımız bizi şu harb işinden başka hayırlı bilmekte olduğumuz kolay bir işe götürmüştür.

el-A'meş şöyle dedi: Ebû Vâil:

— Ben Sıffîn vak'asında hazır bulundum. O ne kadar çirkin Sıffîn idi (yânı orada olan muharebe ne kadar kötü idi)! demiştir [54]

 

8- Peygamber (S) Kendisine Vahy İndirilmeyen Konularda Suâl Sorulduğunda "Bilmiyorum" Der Yâhud Kendisine O Konuda Vahy İndirilinceye Kadar, O Soruya Cevâb Vermezdi. Peygamber:

"Hakikat biz sana Kitâbh -Allah'ın sana gösterdiği vech ile- insanlar arasında hükmetmen için, hakk olarak indirdik..." (en-Nisâ: 105) Kavlinden Dolayı, Re'y İle De Kıyâs İle De Söz Söylemezdi Babı

 

İbn Mes'ûd da: Peygamber(S)*e ruhtan soruldu da, o konuda âyet indirilinceye kadar sükût etti, demiştir [55].

 

40-.......Ben Câbir ibn Abdillah(R)'tan işittim, şöyle diyordu:

Ben hasta oldum. Rasûlullah (S) ile Ebû Bekr yürüyerek Selime oğul­ları yurdundaki evime, bana hasta ziyaretine geldiler. Onlar bana gel­diklerinde ben bayılmış hâldeydim. Rasûlullah abdest aldı da sonra abdest aldığı sudan benim üzerime döktü. Ben bunun üzerine ayıl-dım ve:

— Yâ Rasûlallah! -Bazen râvî Sufyân şöyle söyledi: Ey Rasûlal-lah!- Ben malımda nasıl hükmedeyim, malımda nasıl yapayım? diye sordum.

Câbir: Rasûlullah bana en-Nisâ: 11-13. Mîrâs Âyeti ininceye ka­dar hiçbir cevâb vermedi, dedi [56].

 

9- Peygamber(S)'İn Ümmetinin Erkekleri Ve Kadınlarını Allah'ın Kendisine Öğrettiği Şeylerden Re'y Ve Temsîl (Yânı Kıyâs) Olmaksızın Doğrudan Doğruya Öğretmesi Babı

 

41-.......Bize Ebû Avâne, Abdurrahmân ibnu'l-Esbahânî'den;

o da Ebû Salih Zekvân'dan; o da Ebû Saîd(R)'den söyle tahdîs etti: Bir kadın Rasûlullah'a geldi de:

— Yâ Rasûlallah! Erkekler Sen'in hadîslerini alıp gittiler. O hâlde biz kadınlar için de kendiliğinden bir gün ayır da, bizler o günde Sa­na gelelim, Sen de Allah'ın Sana öğrettiği şeylerden bizlere öğretir­sin! dedi.

Rasûlullah (S) onlara:

  "Fulân vefulân günlerde, şu ve şu mekânlarda toplanın " bu­yurdu.

Kadınlar o günlerde ve yerlerde toplandılar. Rasûlullah onların yanlarına geldi de Allah'ın kendisine öğrettiği şeylerden kadınlara da öğretti. Sonra Rasûlullah, kadınlara:

  "içinizden hiçbir kadın yoktur ki, çocuklarından üç tanesini âhirete kendinden önce yollasın da bunlar cehenneme karşı onun için bir perde olmasın!" buyurdu.

Bunun üzerine kadınlardan biri:

  Yâ Rasûlallah! tki tanesi de öyle mi? dedi.

Ebû Saîd: Kadın "îki tane" sözünü iki defa tekrar etti, dedi. Sonra Rasûlullah üç kerre tekrar ederek:

  "İki tane de, iki tane de, iki tane de öyledir" buyurdu [57].

 

10- Peygamber(S)'İn: "Ümmetimden dâima hakk üzere mukaatele ederek gâlib ve zahir olacak bir taife hiç eksik olmayacaktır" Sözü Babı

 

Buhârî: Bunlar ilim sahihleridir, dedi [58].

 

42- Bize Ubeydullah ibn Mûsâ, ismail'den; o da Kays'tan; o da el-Mugîre ibnu Şu'be(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Ümme­timden bir taife kendilerine Allah'ın emri gelinceye (yânı kıyamet kopuncaya) kadar hakk üzerinde birbirine yardım edici olmakta de­vam edecek ve bunlar (muhalefet edenlerine) dâima gâlib olacaklardır" buyurmuştur [59].

 

43-.......Bize İbnu Vehb, Yûnus'tan haber verdi ki, tbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Humeyd haber verip şöyle dedi: Ben Muâviye ibn Ebî Sufyân(R)'dan işittim, o hutbe yapıyordu, şöyle dedi: Ben Peygamber(S)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Allah Taâlâ her ki­min hayrını irâde ederse, ona dîn hususunda (büyük bir) anlayış ve­rir. Ben (verici değil) yalnız aranızda taksim ediciyim. Veren ise Allah 'tır. Bu ümmetin işi, kıyamet kopuncaya -yâhud: Allah 'm emri gelinceye- kadar hep hakk dîn üzerinde dosdoğru olmakta devam edecektir" [60].

 

11- Yüce Allah'ın: "... Yâhud sizi birbirine muhalefet eden birçok fırkalar yapmaya kaadirdir" (ei-En'âm: 65) Kavli Babı

 

44-.......Amr ibn Dînâr şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdillah(R)'tan işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah'ın üzerine "De ki: O si­ze üstünüzden bir azâb göndermeye kaadirdir" âyeti inince Rasûlul-lah (S):

  "Rabb'im, Senin zâtına sığınırım!" dedi.

'' Yâhud ayaklarınızın altından bir azâb göndermeye kaadirdir'' fıkrasını müteâkib:

  "Rabb'im, Senin zâtına sığınırım!" dedi.

Veya sizi birbirinize katıp kiminizden kiminin hıncım tattırmaya kaadirdir*' cümlesini müteâkib de Rasûlullah (S):

  "Bu iki haslet, yânı birbirine katmak ve azab tattırmak (kö­künün kazılmasından ve Allah azâbıyle intikaam alınmaktan) daha hafiftir -yâhud: daha kolaydır-!" buyurdu [61].

 

12- Soranın Maksadı Anlaması İçin Bilinen Bir Asılı, Beyân Edilen Bir Asıla Benzeten Kimseye Allah Bu İkisinin Hükmünü Beyân Etmiştir Babı [62]

 

45-.......Bana İbnu Vehb, Yûnus'tan; o da İbn Şihâb'dan; o da Ebû Seleme ibn Abdirrahmân'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den şöyle tahdîs etti: Çöl halkından bir A'râbî kişi Rasûlullah'a geldi ve:

— (Yâ Rasûlallah!) Benim kadın siyah bir çocuk doğurdu. Ben bu çocuğu reddetmek istiyorum! dedi.

Rasûlullah ona:

  "Senin develerin var mı?" diye sordu. Bedevi:

  Evet vardır, dedi. Rasûlullah:

  "O develerin renkleri nasıldır?" diye sordu. Bedevi:

  Kırmızıdır! diye cevâb verdi. Rasûlullah:

  "Bunların içinde beyazı siyaha çalar boz deve var mıdır?" dedi.

Bedevî:

— Evet, onların içinde boz renkli develer elbette vardır! diye ce­vâb verdi.

Rasûlullah:

  ''Öyleyse bu boz renkler nereden gelmiş düşünürsün?" diye sordu.

Bedevî:

— Yâ Rasûlallah! Bu, soyunun bir damarıdır, ona çekmiştir! dedi.

Rasûlullah (S):

  "Belki bu oğlan da eski bir soy köküne çekmiştir (yânî ona benzemiştir)" buyurdu.

Ebû Hureyre: Rasûlullah o bedevîye, çocuğunu kendinden nef­yetmek hususunda ruhsat vermedi, demiştir [63].

 

46-.......Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr'den; o da Saîd ibn Cubeyr'den; o da İbn Abbâs(R)'tan şöyle tahdîs etti: Bir kadın Peygamber(S)'e geldi de:

— Annem hacc yapmayı nezretmişti, hacc edemeden evvel Öl­dü. Şimdi ben onun adına hacc yapabilir miyim? diye sordu.

Rasûlullah:

  "Evet, ananın yerine vekâleten hacc etmelisin! Bana ne dü­şündüğünü söyle: Eğer onun üzerinde bir kula borcu olsaydı, sen ana­nın bu borcunu öder miydin?" diye sordu.

Kadın:

— Evet öderdim, dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah, onun şahsında:

  "Allah'ın hakkı olan borcu da ödeyiniz! Şübheyok ki, Allah hakkı ödenmeye başkalarından daha ziyâde lâyıktır!" buyurdu [64]

 

13- Kaadıların Yüce Allah'ın İndirdikleri İle Hüküm Vermeleri İçin İctihâd Edip Çalışmaları Yolunda Gelen Şeyler Babı

 

Çünkü Allah'ın şu kavli vardır:

"Kim Allah'ın indirdiği hükümler ile hükmetmezse, onlar zâlimlerin tâ kendileridirler!*9 (el-Mâide: 45) [65]

Ve Peygamber(S)*in hikmet sahibini, hikmetiyle hükmettiği ve hikmetini insanlara kendi tarafından bir meşakkat, bir söz külfeti yüklemeyerek öğrettiği zaman övmüş olması; Halîfelerin -Allah'ın indirdikleri hususunda- müşavere etmeleri ve ilim ehline sormaları (hakkında gelen şeyler babı).

 

47-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "İki hasletten başkasına hased olmaz. Bunlardan bi­ri Allah'ın kendisine mal verip de bunu hakk yolunda tüketmeye muktedir kıldığı kimse, diğeri de A ilah 'in kendisine hikmet verdiği ve o da bu hikmette hükmetmekte ve onu başkalarına öğretmekte olan kimse­dir" [66].

 

48-.......Bize Hişâm, babası Urve ibnu *z-Zubeyr'den tahdîs et­ti ki, el-Mugîre ibn Şu'be şöyle demiştir: Umer ibnu'l-Hattâb (R) ge­be kadının karnının vurulması sebebiyle ceninini ölü olarak düşürmesi­nin hükmünü sordu da:

  Hanginiz Peygamber(S)'den bu konuda birşey işitti? dedi. Ben:

— O konuda ben işittim, dedim. Umer:

  İşittiğin şey nedir? diye sordu. Ben:

— Ben Peygamber(S)'den işittim: "Ceninin düşürülmesinde, ce-nînin diyeti köleyâhud câriye gurresidir (yânî bir diyetin yirmide bi­ridir)" buyuruyordu, dedim.

Bunun üzerine Umer bana:

— Bu söylediğin hadîs hususunda bana bir çıkış yeri, bir delîl getirmedikçe ayrılma! dedi.

Ben hemen yanından çıktım ve akabinde Muhammed ibn Mes-leme'yi buldum ve onu Umer'e getirdim. O da benimle beraber Pey­gamberin "Ceninin diyeti hakkında bir köle yâhud bir cariyenin gurresi vardır" buyururken işittiğine şehâdet eyledi.

Abdurrahmân ibnu Ebi'z-Zinâd, babası Abdullah ibnZekvân'-dan; o da Urve'den; o da el-Mugîre'den olmak üzere bu hadîsi riva­yette Hişâm ibn Urve'ye mutâbaat etmiştir [67].

 

14- Peygamber(S)'İn: "Muhakkak sizler kendinizden önce gelen milletlerin yoluna uyup gideceksiniz" Kavli Bâbi

 

49-.......Bize İbnu Ebî Zi'b, el-Makburî'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S):

— "Benim ümmetim kendisinden evvelki ümmetlerin yolunu ka­rış karış, arşın arşın alıp ta'kîb etmedikçe kıyamet kopmaz" buyurdu.

Sahâbîler tarafından:

— Yâ Rasûlullah (yollarına gidilen) Fars ve Rûm gibi milletler

midir? diye soruldu. Rasûlullah da:

  "Onlardan başka insanlardan kim var?" diye cevâb verdi.

 

50-.......Bize Yemen'den Ebû Umer es-San'ânî, Zeyd ibn Eş­lem'den; o da Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû Saîd el-Hudrî(R)*den tah-dîs etti ki, Peygamber (S):

  ''Muhakkak sizler, sizden önceki ümmetlerin yolunca karış karış, arşın arşın uyup gideceksiniz. Hattâ onlar bir keler deliğine gir­miş olsalar bile (siz de o daracık yere girecek) onlara tâbi' olacaksınız" buyurdu.

Biz:

  Yâ Rasûlallah! Bu ümmetler Yahûdîler'Ie Hnstîyanlar mı? diye sorduk.

Rasûlullah:

  "Onlardan başka kim olacak?" buyurdu [68].

 

15- İnsanları Dalâlete Da'vet Eden Yâhud Kötü Bir Çığır Açan Kimsenin Günâhı Babı [69]

 

Çünkü Yüce Allah'ın şu kavli vardır:

"Çünkü onlar kıyamet gününde kendilerinin günâh yüklerini kamilen taşıdıktan başka saptırdıkları bilgisiz kimselerin veballerinden bir kısmını da yükleneceklerdir..." (el-Nahl: 25) [70].

 

51-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle dedi: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Âdem oğullarından herhangibir nefs zulüm ile Öl-dürülürse, muhakkak ilk Âdem oğlu Kaabil üzerine onun günâhın­dan bir pay ayırıhr -Humeydî dedi ki: Bazen râvî Süleyman ibn Uyeyne: "Onun kanından'' şeklinde söylemiştir-. Çünkü Âdem 'in o oğlu, bu öldürme cinayetini ilk evvel âdet ve yol yapan kimsedir" [71].

 

16- Peygamberin Zikrettiği Ve İlim Ehlinin İttifakına Teşvîk Eylediği Şeyler, İki Harem Ahâlîsinin; Mekke Ve Medine'deki Şahâbîlerin Üzerinde İttifak Ettikleri Şeyler, Medine'de Peygamber'in Hazır Bulunduğu Yerler, Muhacirlerin Ve Ensâr'ın Hazır Bulundukları Yerler, Peygamber'in Namaz Kıldırdığı Yerler İle Peygamber'in Minberi Ve Kabri Babı [72]

 

52-.......Bize Mâlik, Muhammed ibnu'l-Munkedir'den; o da Câbir ibn Abdillah es-Sulemî(R)'den şöyle tahdîs etti: Bir bedevî, Ra-sûlullah(S)'a İslâm üzere bey'at etti. Ardından bu bedevîye Medîne'de ateşli bir hastalık isabet etti. Bunun üzerine o bedevî Rasûlullah'a geldi de:

  Yâ Rasülallah! Benim bey'atimi boz! dedi.

Rasûlullah bu teklîfi kabul etmedi. Sonra bedevî yine gelip:

  Yâ Rasülallah, benim bey'atimi boz, dedi.

Rasûlullah yine kabul etmedi. Sonra bedevî yine gelip:

  Yâ Rasülallah, benim bey'atimi boz, dedi.

Rasûlullah yine kabul etmedi. Sonra bedevî yine gelip:

  Benim bey'atimi boz, dedi.

Rasûlullah yine kabul etmedi. Bunun üzerine ardından o bedevî Medîne'den çıkıp gitti. Bunun üzerine Rasûlullah:

— "Medine şehri ancak demirci körüğü gibidir, kirini dışarı atar, temizini de süzüp tasviye eder" buyurdu [73].

 

53-....... Abdullah ibn Abbâs (R) tahdîs edip şöyle demiştir:

Umer ibnu'l-Hattâb (R) 23 yılında son haccını yaptığı zaman ben Mi-nâ'da Abdurrahmân ibn Avf'ın yanında birtakım kimselere Kur'ân okutuyordum. Abdurrahmân ibn Avf bana şöyle dedi: Bugün ben Umer'in yanında idim. Eğer sen de Emîru'l-Mü'rninîn'ûı yanında hazır bulunsaydın (elbette acâib birşeye şâhid olurdun)! Onun yanına bir adam geldi:

— Ey Müzminlerin Emîri, haberin olsun; Fulân kimse: "Eğer Mü'minlerin Emîri Umer ölürse, ben elbette Fulân kimseye bey'at ederim!" diyordu, dedi.

Bunun üzerine Umer:

— Vallahi bu akşam halkın karşısına dikilip bir hutbe yapaca­ğım da milletin mukadderatım gasbetmek isteyen bu adamları orta­ya koyarak, bunların tesvîlâtından halkı sakındıracağım! dedi.

Ben:

— Ey Müzminlerin Emîri, böyle yapma! Çünkü bu hacc mevsi­mi sırasında insanların câhilleri ve rezîlleri toplanırlar ve senin mec­lisin üzerine gâlib olurlar. Ben onların senin konuşmanı yerli yerine koyamıyacaklarından ve onu, her nakledip taşıyıcının sür'atle ve dü­şüncesizce bir yerlere uçuracağından (ve bir ihtilâle sebeb olacağın­dan) korkarım. Onun için sen sabret, nihayet Medine'ye, hicret yurdu ve sünnet yordu olan Medine'ye var ve orada Muhacir ve Ensâr'dan olan Rasûlullah'ın sahâbîleri ile buluşur toplanırsın. Onlar senin ko­nuşmanı iyi muhafaza ederler ve onu gerekli yerine indirirler, dedim.

Bunun üzerine Umer:

— Vallahi Medine'de ilk duracağım makaamda elbette dikilip bu konuşmayı yapacağım! dedi.

İbn Abbâs rivayetine devamla şöyle dedi: Medine'ye geldiğimiz­de (cumua günü güneş meyledince Umer geldi, minbere oturdu, mü­ezzin susunca ayağa kalktı, Allah'a hamd ve senadan sonra) şöyle dedi:

— Şübhesiz Allah, Muhammed'i hakk peygamber olarak gön­derdi ve O'na Kitâb'ı indirdi. O'naindirilen şeyler içinde Recm Âye­ti de vardı! [74].

 

54-.......Bize Hammâd ibn Zeyd, Eyyûb'dan tahdîs etti ki, Muhammed ibn Şîrîn şöyle demiştir: Biz Ebû Hureyre(R)*nin yanında idik. Ebû Hureyre'nin üzerinde mışk denilen kırmızı çamur boyasıyle bo­yanmış ketenden iki elbise vardı. Bu sırada sümkürdü de:

— Bah bah! Ebû Hureyre keten elbise içinde sümkürüyor! Ye-mîn olsun bir vakitler ben kendimi şu hâlde görmüşümdür: Ben Ra-sûlullah(S)'ın minberi ile Âişe'nin hücresi arasında bayılmış olarak yere düşerdim de biri gelir, ayağını boynum üzerine kor ve beni deli olmuş zannederdi; hâlbuki bende hiçbir delilik yoktu, bende açlık­tan başka birşey yoktu, dedi [75].

 

55-.......BizeSufyân es-Sevrî haber verdi ki, Abdurrahmân ibn Abis şöyle demiştir: tbn Abbâs(R)'a:

— Sen Peygamber'in beraberinde bayram namazgahında hazır bulundun mu? diye soruldu.

îbn Abbâs şu cevâbı verdi:

— Evet, bulundum. O'na olan yakınlığım olmasa idi, küçüklü­ğümden dolayı orada hazır bulunamayacaktım. Peygamber (S), Ke-sîr ibnu's-Salt (ibn Ma'dikerb el-Kindî)*ın evinin hizasındaki sütunun yanına geldi. Orada bayram namazını kıldırdı. Sonra hutbe yaptı. -Ne bir ezan ve ne bir ikaamet zikretti-. Sonra Peygamber (kadınlar tarafına gelip onlara) sadaka vermelerini emretti. Bunun üzerine°ka-dmlar kulaklarına ve boğazlarındaki zînetlerine işaret etmeye başla­dılar. Peygamber, Bilâl'e emretti de Bilâl kadınların yanına vardı, kadınlar zînetlerini. onun elbisesi içine attılar. Sonra Bilâl, Peygam-ber'in yanına döndü [76].

 

56-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne, Abdullah ibn Dinar'dan; o da İbn Umer(R)'den: Peygamber (S) Küba'ya bazen yürüyerek, ba­zen binerek gelir idi, diye tahdîs etti [77].

 

57-.......Bize Ebû Usâme, Hişâm'dan; o da babası Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (R) Abdullah ibnu'z-Zubeyr'e:

— Ben öldüğüm zaman beni kadın arkadaşlarımın beraberinde Bakî* Mezarhğı'na göm. Sakın beni içinde iki sahâbîsiyle birlikte gö­mülü olduğu benim hücremde Peygamber'in yanına gömmeyesin! Çünkü ben (diğer kadınlarından ayrı, Peygamber ve iki sahâbîsinin yanında gömülü olmakla) tezkiye ediüp övülmemi istemiyorum, dedi.

Ve Hişâm'dan; o da babası Urve'den gelen rivayette, Umer ibnu'l-Hattâb yaralanınca, Âişe'ye haber gönderdi de:

— Bana iki arkadaşımın yanına gömülmeme müsâade et! dedi. Âişe de:

— Evet vallahi, diye müsâade etti. Urvetu'bnu'z-Zubeyr şöyle dedi: Sahâbîlerden herhangibiri Âi-

şe'den Peygamber ve iki sahâbîsiyle beraber gömülmesini istediği za­man, Âişe:

— Hayır vallahi, ben ebeden onların yanına herhangibir kimse­nin gömülmesini tercih etmem, diye cevâb vermiştir [78].

 

58-.......îbn Şihâb şöyle dedi: Bana Enes ibn Mâlik (R) şöyle haber verdi: Rasûlullah (S) ikindi namazını küdırırdı da (namazdan son­ra) Avâlî'ye gider ve oraya varırdı da, güneş hâlâ yüksek bulunurdu.

el-Leys ibn Sa'd, Yûnus'tan: AvâlTnin uzaklığı dört mil yâhud üç mildir, dediğini ziyâde etmiştir [79].

 

59-.......Bize el-Kaasım ibn Mâlik tahdîs etti ki, el-Cuayd şöyle demiştir: Ben es-Sâib ibn Yezîd'den işittim: Peygamber (S) zamanın­da sâ' ölçeği, bugünkü müdd'ümüz ölçüsüyle bir müdd ile üçte bir müdd mikdân idi. Sâ' ölçeği Umer ibn Abdilazîz zamanında artırıldı, diyordu [80].

 

60-.......Enes ibn Mâlik (R): Rasûlullah (S) Medîneliler'i kasdederek: "Allah'ım, bunların mikyâl ölçeklerinde bereket ihsan et. Onların sâ' ve müdd ölçeklerine de bereket ver!" diye duâ buyurdu, demiştir [81].

 

61-.......Bize Mûsâ ibn Ukbe, Nâfi'den; o da İbn Umer(R)'den şöyle tahdîs etti: Yahudiler, Peygamber(S)'in yanına birbiri ile evli iken zina etmiş bir adamla bir kadın getirdiler. Peygamber o zinâcı-ların taşlanmalarını emretti de, onlar Mescid'in yanında cenazelerin konulduğu yerin yakınında taşlandılar [82].

 

62-.......Bana Mâlik, Muttalib'in âzâdhsı Amr'dan; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle tahdîs etti. Rasûlullah (S) Uhud Dağı kendi­sine görününce: "Şu Uhud'dur. O bizi sever, biz de onu severiz. Al­lah 'im! Şübhesiz îbrâhîm Peygamber Mekke'yi harem kıldı. Ben de Medine'nin şu iki kara taşlık arasındaki sahasını harem kılıyorum" buyurdu.

Uhud hakkındaki bu hadîsi Peygamber(S)'den rivayet etmekte Sehl ibn Sa'd da Enes ibn Mâlik'e mutâbaat etti [83].

 

63-.......Bana Ebû Hazım tahdîs etti ki, Sehl ibn Sa'd (R): Pey­gamber Mescidi'nin kıbleye yakın olan duvarı ile minberi arasında davar geçecek kadar açıklık vardı, demiştir [84].

 

64-.......Ebû Hureyre (R): Rasûlullah (S): "Evimle minberim arasındaki saha, cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim de (bana bahşedilen) havzımın üzerindedir" buyurdu, demiştir [85].

 

65-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) atlar arasında koşu yarışı yaptırdı. Evvelâ idmana çekilmiş, zayıfla­tılmış atlar salıverildi. Bu koşunun uzaklığı Hayfâ ile Veda Tepesi*-ne kadardı. Bir de zayıflatılmamış atlar salıverildi. Bu koşunun uzunluğu Veda Tepesi ile Zurayk oğulları Mescidi'ne kadardı.

Abdullah ibn Umer de yarış yapan binicilerin içinde idi [86].

 

66-..;.... Bize îsâ ibn Yûnus, İbnu Idrîs ve îbnu Ebî Ganıyye; her üçü de Ebû Hayyân'dan; o da eş-Şa'bî'den haber verdiler ki, İbn Umer (R): Ben Umer ibnu'1-Hattâb'dan Peygamberdin minberi üze­rinde işittim, demiştir [87].

 

67-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana es-Sâib ibn Yezîd haber verdi ki, kendisi Usmân ibn Affân(R)'ı Peygamber(S)*in minberi üze­rinde hutbe yaparken işitmiştir [88].

 

68-.......Âişe (R): Benimle Rasûlullah'ın cenabetten yıkanma­mız için şu (içinde elbise ve diğer şeyler yıkanan) "Mirken" denilen leğen konulurdu da biz yıkanırken beraberce onun içinden suyu eli­mizle almaya başlardık, demiştir [89].

 

69-.......Bize Âsim el-Ahvel tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (R): Peygamber (S) Ensâr ile Kureyş'ten olan Muhacirler arasında Medi­ne'deki benim evimde birbirlerine yardım etmek üzere muahede yaptı. Ve yine Peygamber (S) -Kur'ân hafızlarını öldüren- Suleym oğullan'ndan bâzı kabileler aleyhine bir ay rükû'dan sonra kunût yapıp duâ etti, demiştir [90].

 

70-.......Bize Bureyd tahdîs etti ki, Ebû Burde şöyle demiştir:

Ben Medine'ye geldim. Beni Abdullah ibn Selâm kavuşup karşıladı da bana:

— Haydi benim evime yürü de sana RasûluIUûYın içinden su iç­miş olduğu bir kadehle su içireyim ve sen de Peygamber'in namaz kıldığı bir mescid için de namaz kılarsın, dedi.

Bunun üzerine ben onunla beraber gittim. Evinde bana sevîk içirdi ve hurma yedirdi. Ben de onun mescidinde namaz kıldım! [91]

 

71-.......Bana İkrime, tbn Abbâs'tan tahdîs etti ki, ona da îbn Umer tahdîs edip şöyle demiştir: Bana Peygamber (S) tahdîs edip şöyle buyurdu: "Bu gece bana Rabb'im tarafından bir gelen geldi de Aktk Vâdîsi'nde iken bana:

— Bu mübarek vâdîde namaz kıl ve 'Umretun ve haccun' diye söyle! buyurdu".

Ve Hârûn ibn îsmâîl şöyle dedi: Bana Alî ibnu'l-Mubârek kendi rivayetinde "Umretun fî haccetin{= Hacc içinde umre)" şeklinde tah­dîs etti [92].

 

72-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne, Abdullah ibn Dinar'dan; o da İbn UmerCRJ'den şöyle tahdîs etti: Peygamber (S- Mekke'den iki mer­hale uzaktaki) Kann mevkiini Necd ahâlîsi için, (Mekke'den altı mer­hale uzakta ve Râbığ yakınındaki) el-Cuhfe'yi Şâm ahâlîsi için, (Me-dîne'den altı mil uzaktaki en uzak mîkaat olan) Zu'1-Huleyfe'yi de Medine ahâlîsi için mîkaat ta'yîn etmiştir.

İbn Umer dedi ki: Ben bunu Peygamber'den işittim. Ve bana ulaştı ki, Peygamber, Yemen ahâlîsi için de Mekke'ye iki merhalede­ki Yelem mevkiini mîkaat ta'yîn etmiştir.

İbn Umer'in yanında Irak zikredildi de; İbn Umer: O vakit Irak yoktu (yânî o zaman Irak ahâlîsi müslümân değildi), demiştir.

 

73-.......Bize Mûsâ ibn Ukbe tahdîs etti. Bana Salim ibn Abdillah, babası İbn Umer(R)*den şöyle tahdîs etti: Peygamber(S)'e -Ve­da Haccı'nda- Zu'1-Huleyfe'deki gece sonu istirahatı içinde iken ru'yâda gösterildi ve kendisine: "Şübhesiz ki sen mübarek bir Bathâ vâ-dîsindesin" denildi [93].

 

17- Yüce Allah'ın: İşten hiçbirşey sana âid değildi (Âlu Imrân: 128) Kavli Babı

 

74-.......Bize Ma'mer, ez-Zuhrî'den; o da Sâlim'den haber verdi ki, babası İbn Umer (R) Peygamber(S)'den işitmiştir. Peygamber (ya­ralanıp dişi kırılınca) sabah namazının son rek'atinde başını rukû*-dan kaldırıp: "Rabbena ve leke'l-hamd" der, bunun ardından da:

— "Allah'ım, fulâna ve fulâna la'net eyle!" derdi.

Bunun üzerine Azîz ve Celîl Allah: "(Kulların) işinden hiçbirşey sana âid değildir. Allah ya onların tevbesini kabul eder, yâhud onla­rı, kendileri zâlimler oldukları için azâblandınr" (Âlu Imrân: 128) âyeti­ni indirdi [94].

 

18- Yüce Allah'ın Şu Kavilleri Babı:

 

"... İnsanın cedeli ise her şeyden fazladır" (el-Kehf: 54).

"Kitâb ehli olanlarla en güzel olandan başka bir surette mücâdele etmeyin" (el-Ankebût: 46) [95].

 

75-.......ez-Zuhrî'den (o, şöyle demiştir): Bana Alî ibnu Hüse­yin haber verdi, ona da babası Hüseyin ibn Alî (R) haber verdi; ona da babası Alî ibn Ebî Tâlib (R) haber verip şöyle demiştir: Rasûlul-lah (S) bir gece kendisine ve Rasûlullah'ın kızı FâUma aleyha's-selâma ziyaret için geldi de, bu ikisine hitaben:

  "Sizler namaz kılmaz mısınız?" buyurdu. (Bu sorusu ile teheccüd kılmayı teşvik ediyordu.)

Alî dedi ki: Ben:

  Yâ Rasûlallah! Nefislerimiz ancak Allah'ın elindedir. Bizi uyandırmak istediği zaman uyandırır! dedim.

Alî O'na bunu söylediği zaman Rasülullah geri döndü ve Alî'ye hiçbir cevâb vermedi. Sonra Rasûlullah dönüp giderken Alî O'ndan, dizini vurarak:

—"Bazen insan ne kadar da çok cidalci oluyor!** (ei-Kehf: 54) âye­tini söylemekte olduğunu işitmiştir [96].

Ebû Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Sana geceleyin gelen "Tâ-rık"tır. (Işığı ile karanlıkları deldiği için) "en-Necmu9s-sâkibu" (et-Tânk: 3) denilir. "et-Tânk( = Yıldız)*'; "es-Sâkıb(= Ziya saçan)"dır. Ateş yakacak kimseye emir fiili olarak "Eskıb nârake(= Ateşini zi-yâlandır)" denilir [97].

 

76-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Biz mescidde bulun­duğumuz sırada Rajsûlullah (S) bizim yanımıza çıktı da: — "Haydin Yahûdîler'in yurduna yürüyün!'' buyurdu.

Bizler O'nun beraberinde yola çıktık, nihayet Yahûdîler'in, içinde âlimlerinin Tevrat okudukları Beytu'I-Mıdrâs'a vardık. Peygamber ayakta dikilip onlara nida ederek:

— "Ey Yahudi topluluğu! tslâm Dtni'ne girin ki, selâmette olu­nuz!" buyurdu.

Bunun üzerine Yahudiler:

— Sen elçiliğini teblîğ ettin yâ Eba'l-Kaasım! dediler (ve O'na itaate yanaşmadılar).

Râvî dedi ki: Rasûlullah onlara:

  "Ben ancak bunu, yânı 'İslâm'a girin, selâmette olun' tebH-ğimin gerçekleşmesini istiyorum" dedi.

Yahudiler yine:

  Sen risâletini teblîğ ettin yâ Eba'l-Kaasım! dediler. Rasûlullah onlara tekrar:

  "Ben ancak bunu; 'İslâm'a girin, selâmette olun' tebliğimin gerçekleşmesini istiyorum" buyurdu.

Sonra Rasûlullah bu sözünü üçüncü defa onlara söyledi de ar­dından şöyle buyurdu:

  "Biliniz ki, Arz ancak Allah'a ve Rasûlü'ne âiddir. Ben siz­leri bu arazîden çıkarmak istiyorum. Bunun için sizden her kim ken­di malından taşıyamıyacağı birşeyi olursa onu satsın. Yoksa iyi biliniz ki, Arz ancak Allah*a ve Rasûlü'ne âiddir*' [98].

 

19- Yüce Allah'ın: "Böylece sizi vasat bir ümmet yapmışızdır, (hakikate) şâhidler olasınız,  bu Rasûl de sizin üzerinize tam bir şâhid olsun diye..," (el-Bakara: 143) Kavli İle Peygamber(S)'İn İlim Ehli Topluluğu Olan Cemâatten Ayrılmamayı Emretmesi Babı

 

77-.......Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde Nûh Peygamber getirilir de ona:

  Tebliğ ettin mi? diye sorulur. Nûh da:

— Evet tebliğ ettim yâ Rabbi der. Bunun ardından Nuh'un ümmetine:

— Nûh size tebliğ etti mi? diye sorulur. Onlar da:

— Bizi âhiret azabından korkutan bir nezir gelmedi, derler. Soran da Nûh 'a:

  Senin şâhidlerin kimdir? der. Nûh da:

— Muhammed ve Ümmeti'dir, der.

Bunun üzerine sizler getirilecek ve Nuh'un tebliğ ettiğine şehâ-det edeceksiniz".

Râvî dedi ki: Bundan sonra Rasûlullah şu âyeti okudu: "Böyle­ce sizi vasat (âdil) bir ümmet yapmışızdır, insanlara karşı (hakk) şâ-hidler olasınız, bu Rasül de sizin üzerinize tam bir şâhid olsun diye..." [99]

Ca'fer ibn Avn'dan da: Bize el-A'meş, Ebû Salih'ten; o da Ebû Saîd el-Hudrî'den; o da Peygamber(S)'den olmak üzere bu geçen ha­dîsi tahdîs etti.

 

20- Bâb: Âmil (Veya Âlim) Yâhud Hâkim Çalışıp İctihâd Ettiği Zaman (Muhalefet Kasdetmeksizin) İlimsiz Olarak Rasûlullah'ın Şerîatine Aykırı Bir Hatâ Yaparsa, Onun Bu Hükmü Reddedilir (Onunla Amel Edilmez)

 

Çünkü Peygamber(S)'in:

"Her kim bizim işimizin üzerinde olmadığı bir iş yaparsa, o reddedilmiştir" kavli vardır [100].

 

78-.......Saîd ibnu'l-Müseyyeb şöyle tahdîs ediyordu: Ona Ebû Saîd el-Hudrî ile Ebû Hureyre (R) şöyle tahdîs etmişlerdir. Rasûlul­lah (S) Ensâr'dan Adiyy oğulları'nın kardeşi olan (Savâd ibn Ğaziy-ye ismindeki bir) kimseyi Hayber üzerine harâc âmili ta'yîn edip gönderdi. Sonra bu zât Hayber'den Cenîb (denilen en iyi cins) hur­ma ile geldi. Rasûlullah ona:

  "Hayber'in bütün hurmaları böyle midir?" diye sordu.

O sahâbî:

— Hayır vallahi, hepsi böyle değildir yâ Rasûlallah! Biz bu iyi hurmadan bîr sâ'mı (âdî hurmanın) iki sâ'ı karşılığında satın- alırız, dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah:

— "Böyle yapmayın! Lâkin misli mukaabiîiyle mislini satın alı­nız. Yâhud bu âdî hurmayı para ile satınız da onun parasıyle şu iyi hurmadan satın alınız. Tartılan herşey böyledir*' buyurdu (yânî tar­tısına mukaabil tartılır, hiçbir fazlalık olmaksızın satılıp alınır) [101].

 

21- Hâkim Hükmünde İctihâd Ettiği Zaman İsabet Etse Yâhud Hatâ Da Yapsa Ücret Alacağı Babı

 

79-.......Bana Yezîd ibnu Abdillah ibni'1-Hâd, Muhammed ibn ibrahim ibni'l-Hâris'ten; o da Busr ibnu Saîd'den; o da Amr ibnu'l-Âs'ın kölesi Ebû Kays'tan tahdîs etti ki, Amr ibnu'1-Âs (R), Rasûlul-lah(S)'tan şöyle buyururken işitmiştir: "Bir hâkim hükmedeceği za­man ictihâd eder, yânî hakkı arayıp hükmeder de sonra bu hükümde isabet ederse, o hâkime iki ecir vardır (hakkı aramak ve isabet etmek sevâblan). Eğer hâkim hükmedeceği zaman hakkı ictihâd edip arar, fakat sonunda hatâ ederse, bu hâkime de bir ecir vardır (hakikati ara­ma sevabı vardır)" [102].

Yezîd ibnu Abdillah şöyle dedi: Ben bu hadîsi Ebû Bekr ibnu Amr ibn Hazm'a tahdîs ettim. O da bana: Bu hadîsi bana böylece Ebû Usâme ibnu Abdirrahmân, Ebû Hureyre'den tahdîs etti, dedi. Abdulazîz ibnu'l-Muttalib de Abdullah ibn Ebî Bekr'den; o da Ebû Seleme'den; o da Peygamber(S)*den olmak üzere bunun benzerini söy­ledi [103].

 

22- "Peygamberin Hükümleri İnsanlar İçin Gizli Değil, Meydanda Olurdu. Sahâbîlerin Bâzısı İse Peygamber'in Hazır Bulunduğu Yerlerde Hazır Bulunamaz Ve İslâm İşlerinin Kararlaştığı Yerlerden Başka Yerlerde Bulunurlardı" Diyen Kimse Üzerine Hüccet Babı [104]

 

80-.......İbn Cureyc şöyle demiştir: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh tahdîs etti. Ubeyd ibnu Umeyr şöyle dedi: Ebû Mûsâ (R) Umer'in yanma girmek için izin istemişti. Ebû Mûsâ Umer'i (o sırada müslü-mânlann işleriyle) meşgul bulmuştu da geri dönmüştü. Umer meşgu­liyetten kurtulunca Ebû Musa'yı kasdederek:

— Ben Abdullah ibn Kays'ın sesini işitmedim mi? Ona, yanıma girmeye izin veriniz! dedi.

Akabinde Ebû Mûsâ çağırıldı. Umer:

— Bu yaptığın işe (yânî dışarıda beklemeyip hemen geri dönme­ye) seni sevkeden nedir? diye sordu.

Ebû Mûsâ da:

— Biz (izin verilmeyince kapıdan) böyle dönmekle emrolunduk,

dedi.

Umer:

— Sen ya bu söylediğin şey üzerine bana beyyine getir yâhud da ben sana bu sebeble muhakkak bir ceza yaparım! dedi.

Bunun üzerine Ebû Mûsâ Ensâr'dan oluşan bir meclise gitti, on­lardan buna şâhidlik edecek kimse istedi. Oradaki topluluk:

— Bu mes'ele hakkında ancak en küçüklerimiz bile şehâdet eder, dediler.

Akabinde Ebû Saîd el-Hudrî kalktı gitti de Umer'e hitaben:

— Bize izin istediğimizde izin verilmezse böyle hemen dönmekle emrolunduk, dedi.

Bunun üzerine Umer:

— Peygamber(S)'in emrinden olan bu iş bana gizli kalmış, çarşı­larda ticâret için alışveriş etmek beni meşgul edip alıkoydu, dedi [105].

 

81-.......ez-Zuhrî tahdîs etti ki, kendisi el-A'rec'den şöyle der­ken işitmiştir: Bana Ebû Hureyre (R) haber verip şöyle dedi: Sizler: "Ebû Hureyre, Rasûlullah üzerine çok hadîs rivayet ediyor" diye id­dia ediyorsunuz. Allah mev'ıddır -yânî kıyamet günü sizin inkârda yâhud benim çoğaltmakta hakk üzere olduğum meydana çıkacaktır-. Ben Suffa ehlinin miskinlerinden fakır bir kimse idim. Karnımın doy­ması karşılığında Rasûlullah'tan hiç ayrılmazdım. Muhacirler çarşı­larda alışveriş etmekle meşgul bulunurlar, Ensâr da malları, topraklan üzerindeki işlerinde çalışmalarıyle meşgul bulunurlardı. Ben bir gün Rasûlullah'tan şuna şâhid oldum. Rasûlullah:

— "Her kim ben sözümü bitirinceye kadar ridâsım yayar, sonra onu yumarsa, benden işitmiş olduğu hiçbir şeyi asla unutmayacaktır'* buyurdu.

Bunun üzerine ben üzerimde bulunan bir bürdeyi yaydım. Ra-sûlullah'ı hakk ile gönderen Allah adına yemîn ediyorum ki, bundan sonra ben kendisinden işittiğim hiçbir şeyi unutmadım [106].

 

23- Peygamber(S)'Den, Huzurunda Yapılan Veya Muttali' Olduğu Birşeyi İnkâr Etmemesini Hüccet Gören Kimse Babı

 

Bu inkâr etmemenin hüccetliği, Rasûlullah'tan başkasından olmaz [107].

 

82-.......Muhammed ibnu'l-Munkedir şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdillah(R)*ı Îbnu's-Sayyâd'ın Deccâl olduğuna Allah adına yemîn ederken gördüm. Ona:

— (Ey Câbir!) Sen Allah adiyle bu hususta nasıl yemîn edersin? dedim.

Oda:

— Umer ibnu'l-Hattâb'ı, bunun DeccâTlığına Peygamber(S)'in huzurunda yemîn ederken işittim. Hâlbuki Peygamber (S), Umer'in bu yemînini reddetmedi, dedi [108].

 

24- Delillerle Bilinecek Hükümler İle Delâletin Ma'nâsının Nasıl Olduğu Ve Bunun (Peygamber Tarafından) Tefsiri Babı [109]

 

Ve Peygamber (S), atların ve diğerlerinin işlerini haber vermiştir. Bundan sonra kendisine eşeklerin durumu sorulduğunda, soranlara Yüce Allah'ın:

"İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır yapıyorsa onu görecek, kim de zerre ağırlığınca şen yapıyorsa onu görecek" (ez-ZUzâl: 7-8) kavlini delâlet etti.

Yine Peygamberce: Kelerin eti yenilir mi? diye soruldu da O: "Ben onu yemiyorum ve haram da kılmıyorum"

buyurdu. Peygamber'in sofrasında keler yenildi de İbn Abbâs bununla kelerin haram olmadığını istidlal etti [110].

 

83-.......Bana Mâlik, Zeyd ibn Eşlem'den; o da Ebû Salih es- Semmân'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur:

— "At ırkı üç sınıf insan için olur; Bir kimse için ecirdir, bir kimse için (fakirlik ve ihtiyâcına) perdedir; bir kimse üzerinde ise vebaldir. A t kendisi için hayır olan kimseye gelince, o Öyle bir adamdır ki, atı­nı Allah yolunda (cihâd için) bağlamıştır. Ve atını da (yânî bağladığı ipini) bol otlu geniş bir sahada veya çayırlıkta uzatmıştır. Bu bol ot­lu sahadan veya çayırlıktan atın bu uzun ipinde iken yediği her ot, at sahibi için birer hasenedir. Hele bir de atın ipi kopsa da şahlana­rak bir veya iki mil sevinç ile koşsa, yerde tırnaklarının bıraktığı izle­ri ve onun gübreleri de sahibi için haseneler olur. Bir de hayvan (bu arada) bir nehre uğrayıp da ondan su içerse -sahibi sulamak isteme­miş olsa bile- bu su da sahibi için haseneler olur. Binâenaleyh cihâd maksadıyle bağlanan bu gaza atı, sahibi için büyük bir sevâbdır.

Bir kimse de atını (onunla kazanmak), insanlardan müstağni ol­mak, iffetini korumak için bağlar da sonra o kimse gerek hayvanla­rının üzerindeki Allah hakkını, gerek arkalarına takatinden fazla yüklememeyi unutmazsa, bu at da o kimse için (fakirliğe karşı) bir perdedir.

Bir kimse de atını öğünmek için, gösteriş için bağlarsa, bu hay­van da onun için büyük bir günâhtır".

RasûIullah(S)'a merkeblerin hükmünden (yânî onlardan zekât ve şâir vergiler olup olmadığı) soruldu. Rasûlullahı

— "Allah Taâlâ bana onlar hakkında her hükmü toplayıcı bir vecize olan şu âyetten başka bir nass indirmedi: İşte kim zerre ağırlı­ğınca bir hayır yapıyorsa onu görecek, kim de zerre ağırlığınca şerr yapıyorsa onu görecek" (ez-ziizâi: 7-8) âyetlerini okudu [111].

 

84-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne, Mansûr ibn Safiyye'den; o da annesi Safiyye bintu Şeybe ibn Usmân ibn Ebî Talha'dan; o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki, bir kadın, Peygamber(S)'e suâl sormuştur [112].

 

85-.......Bize Mansûr ibn Abdirrahmân ibn Şeybe tahdîs etti.

Bana annem Safiyye bintu Şeybe, Âişe(R)'den şöyle tahdîs etti: Bir kadın Peygamber(S)'e hayızdan sonra nasıl yıkanacağını sordu. Pey­gamber de (nasıl yıkanacağını ta'rîf etti de sonra) ona:

  "Miske bulanmış pamuklu parçası alırsın ve onunla yıkanır temizlenirsin" buyurdu.

Kadın:

— Onunla nasıl temizlenip abdest alayım yâ Rasûlallah? diye tek­rar sorunca, Peygamber:

— "(Subhânallah!) Temizlen işte!" buyurdu.

Bunun üzerine ben Rasûlullah'ın kasdetmekte olduğu şeyi anla­dım da kadını tutup kendime doğru çektim ve ona öğrettim, dedi [113].

 

86-.......Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr'den; o da Saîd ibn Cubeyr’den; o da İbn Abbâs(R)*tan şöyle tahdîs etti: Ümmü Hafîd bintu'I-Hâris ibn Hazn -ki İbn Abbâs'in teyzesidir- bir kerre Peygamber(S)'e bir mikdâr tereyağı, keş ve birkaç tane keler hediye etmişti. Peygam­ber onların getirilmesini istedi de onun sofrası üzerinde bunlar yenil­di. Fakat Peygamber (yağ ile keşten yedi de) kelerleri tiksinmiş gibi bıraktı. Eğer kelerler haram olsaydı, Peygamber'in sofrası üzerinde yenilmezdi ve Peygamber onların yenilmesini emretmezdi, demiştir [114].

 

87-.......Bize tbnu Vehb, tahdîs etti. Bana Yünus,Ibn Şihâb'dan haber verdi. Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verdi ki, Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Peygamber (S):

  "Her kim sarmısak, soğan yemiş bulunursa bizden -yâhud: Mescidimizden- uzak durup evinde otursun" buyurdu.

-Yine aynı sened ile rivayet etti:- Peygamber'in huzuruna, içinde taze sebzeler bulunan yuvarlak bir kap getirildi. -Abdullah ibn Vehb: "Bedr" sözü ile tabak kasdediyor, dedi.- Rasûlullah onda sevilme­yen bir koku duydu. O tabağın içinde ne olduğunu sordu. Kendisine onun içindeki sebzelerin ne olduğu haber verildi. Bunun üzerine sa-hâbîlerine:

  "Bunu (fulân kimseye) götürünüz!" buyurdu.

Onlar da bu tencereyi yanında bulunan bir sahâbîye götürdüler. O sahâbî de Peygamber'in böyle yaptığını görünce onu yemek iste­medi. Bunun üzerine:

  "Sen bundan ye! Çünkü ben senin münâcât etmediklerinle münâcât ederim" buyurdu [115].

İbn Ufeyr, İbnu Vehb'den: "İçinde yeşil sebzeler bulunan bir tencere" şeklinde söyledi.

el-Leys ibn Sa'd ile Ebû Safvân, Yûnus'tan "el-Kıdr" kıssasını zikretmediler. Ben bunun ez-Zuhrî'nin kavlinden mi, yâhud bu ha­dîsin lafzından olarak mı rivayet edildiğini bilmiyorum [116].

 

88-.......İbrâhîmibn Sa'd şöyle demiştir: Bana Muhammed ibn Cubeyr haber verdi: Ona da babası Cubeyr ibn Mut'ım (R) şöyle ha­ber vermiştir: Ensâr'dan bir kadın Rasûlullah(S)'a geldi de O'nunla (vereceği) birşey hakkında konuşmuştu. Rasûlullah da o kadına (dö­nerken) birşey emretmişti. Bunun üzerine kadın:

— Yâ Rasûlallah! Ben gelir de Seni bulamazsam ne dersin? dedi. Rasûlullah:

  "Şayet beni bulamazsan Ebû Bekr'e git" buyurdu.

el-Humeydî, İbrahim ibn Sa'd'dan rivayetinde: Kadın "Eğer Seni bulamazsam" sözüyle, Rasûlullah'ın ölümünü kasdeder gibiydi, fık­rasını ziyâde etmiştir [117].

 

25- Peygamber(S)'İn "Kitâb Ehline (Şerîatle İlgili) Herhangi Birşey Sormayınız*' Kavli Babı [118]

 

Ve Ebû'i-Yemân şöyle dedi:

Bize Şuayb haber verdi ki, ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Humeyd ibn Abdirrahmân haber verdi; kendisi

Muâviye'den işitmiştir. Muâviye, halifeliğinde hacc ettiği zaman Medine'de tahdîs ediyordu. Ve bu arada

Ka'bu'l-Ahbâr'ı zikretti de şöyle dedi:

Muhakkak bu Ka'b, Kitâb ehlinden İslâm'a girip de eski kitâblardan hadîs tahdîs etmekte olan bu muhaddislerin en doğru söyleyenidir. Yine muhakkak ki, bununla beraber biz onun eski kitâblardan nakletmekte olduğu haberlerinde, KaVın bazen hatâ edip yalan yanlış şeyler söylemekte olduğunu da Ka'b aleyhine t ere ü be etmekteyizdir [119].

 

89-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ehli kitâb (olan Yahûdîler) Tevrat'ı İbrânîce metni ile okurlar, Arab diliyle de onu müs-lümânlara tefsîr ederlerdi. Bu hususta Rasûlullah (S) sahâbîlerine: — "Siz kitâb ehlinin sözlerini tasdik de, tekzîb de etmeyin. An­cak 'Şöyle deyin: Biz Allah ya, bize indirilene, tbrâhîm % İsmâîVe, İshâk % Ya 'kûb 'a ve torunlarına indirilenlere; Mûsâ 'ya, îsâ 'ya veri­lenlere ve bütün peygamberlere Rabb yleri katından verilenlere imân ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırdetmeyiz. Biz Allah 'a testim

Olmuşlarız1" <el-Bakara: 136) [120].

 

90-.......Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Sizler kitâb ehli olanlara şerîatten herhangi birşeyi nasıl soruyorsunuz? Hâlbuki Ra­sûlullah (S) üzerine indirilmiş olan Kitâb'ınız, kitâbların en yenisi­dir. Sizler onu hâlis olarak ve içine başka hiçbirşey karışmamış olduğu hâlde okumaktasınız. Bu Kur'ân sizlere, ehli kitâb olanların Allah'­ın kitabını tebdil edip değiştirdiklerini ve Kitâb'ı kendi elleriyle yaz­dıklarını ve bununla az bir bahâyı satın almaları için "Bu Allah katındandır" dediklerini sizlere söylemiştir. Dikkat edin! Size gelmiş olan ilim, sizleri onlara suâl sormaktan nehyetmektedir. Vallahi biz onlardan hiçbir kimseyi size indirilmiş olan kitâbdan size suâl sorar görmüş değiliz! [121]

 

26- Şer'î Hükümlere- Muhalefet Etmenin Keraheti (Yânî Çirkinliği) Babı [122]

 

91-.......Cundeb ibn Abdillah el-Becelî (R) şöyle demiştir: Ra­sûlullah (S): "Kur'ân üzerinde kalbleriniz ülfet edip birleştiği müd­detçe Kur'ân'ı okuyunuz. Kur'ân üzerinde ihtilâf ettiğiniz zaman da artık kalkıp ondan dağılınız" buyurdu [123].

Ebû Abdillah el-Buhârî: Râvî Abdurrahmân ibn Mehdî, bu ha­dîsi Sellâm ibn Ebî Mutî'den işitmiştir, dedi.

 

92-.......Bize Ebû İmrân el-Cevnî, Cundeb ibn Abdillah(R)'tan tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Kur'ân üzerinde kalbleriniz birleştiği müddetçe Kur'ân okuyunuz. Kur'ân hakkında ihtilâf ettiğiniz zaman da artık kalkınız" buyurmuştur [124].

Ebû Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Ve Yead ibn Hârûn, Hârûn ibn Mûsâ el-Esdî el-A'ver'den söyledi. O da: Bize Ebû îmrân el-Cevnî, Cundeb'den; o da Peygamber(S)'den tahdîs etti, dedi [125].

 

93-.......Bize Hişâm ibn Yûsuf, Ma'mer ibn Râşid'den; o da ez-Zuhrî'den; o da Ubeydullah ibn Abdillah'tan haber verdi ki, îbn Ab-bâs (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'in vefatı yaklaştığı zaman, ev­de içlerinde Umer ibnu'l-Hattâb'ın da bulunduğu birtakım adamlar varken, Rasûlullah (S):

  "Gelin size, ondan sonra hiç sapmayacağınız bir yazı (bir va­siyetname) yazayım" buyurdu.

Umer:

— Peygamberdin hastalığı ağırlaştı. Yanınızda Kur'ân vardır. Bize Allah'ın Kitabı yeter, dedi.

Bunun üzerine evdeki sahâbîler ihtilâf ettiler ve münâkaşa edip çekiştiler. Onlardan kimi: "Yazacak birşey yaklaştırın da Rasûlul­lah sizler için ondan sonra sapıtmayacağınız bir yazı yazsın" diyor; kimi de Umer'in dediği sözü söylüyordu. Nihayet onlar Peygamberin yanında gürültüyü ve ihtilâfı çoğalttıkları zaman, Peygamber onlara:

  "Yanımdan kalkın (benim yanımda çekişme lâyık olmaz)/" buyurdu.

Râvî Ubeydullah ibn Abdillah şöyle dedi: İbn Abbâs bu hadîsin

sonunda:

— Âh! Ne büyük musibettir o musibet ki, gürültü etmeleri ve ihtilâf eylemeleri yüzünden o musibet, Rasûlullah ile sahâbîler için yazmak istediği bu yazı arasına perde oldu! Dedi [126].

 

27- Peygamber(S)'İn (Mübâhlığı Siyak Delâleti Yâhud Hâl Karinesi Yâhud Delîl Getirmekle) Bilinen Şeyleri Haram Kılmaya Karşı Nehyi Olduğu Babı

 

Peygamber'in emri de böyledir. Veda Haccı'nda sahâbîlerine: "(Umre niyetiyle) ihramdan çıkınız ve kadınlardan da nasibinizi alınız" buyurduğu zamanki kavli gibi.

Câbir ibn Abdillah:

Peygamber onlara kadınlarla cinsî münâsebet yapmalarını vâcib kılmadı, lâkin onlara ihramdan çıktıklarında kadınları da halâl kıldı, demiştir [127].

Ve ÜmmÜ Atıyye de: Biz kadınlar cenaze ardından gitmekten nehyolunduk, fakat bu bize vâcib kılınmadı, demiştir [128].

 

94........ Bize îbn Cureyc tahdîs edip şöyle dedi: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verip şöyle dedi: Ben yanında bulunan birçok in­sanlar içinde iken Câbir ibn Abdillah(R)'tan şöyle dediğini işittim: Biz Rasûlullah(S)'m sahâbîleri yalnız ve hâlis olarak, beraberinde umre olmayarak hacc niyetiyle ihrama girdik.

Atâ dedi ki: Câbir şöyle dedi: Peygamber, zu'1-hiccenin dördüncü sabahında (Mekke'ye) geldi. Biz de oraya geldiğimiz zaman, Peygam­ber bizlere ihramdan çıkmamızı emretti ve:

  "ihramlarınızdan çıkınız ve kadınlarınızdan da nasîbleniniz" buyurdu.

Atâ dedi ki: Câbir şöyle dedi: Fakat Peygamber onlara kadın­larla cinsî münâsebet etmeleri hususunda kesin emir vermedi. Lâkin kadınları erkekler için halâl kıldı. "Bizimle arafe günü arasında an­cak beş gün kaldığı hâlde kadınlarımızla cinsî münâsebet yapmamızı ve neticede zekerlerimiz menî damlatarak Arafat'a çıkmamızı emre­diyor!" diye söylendiğimiz Peygambere ulaştı.

Atâ: "Câbir işaret eder ve elini hareket ettirip şöyle diye gösterir­di" demiştir.

Bunun üzerine Rasûlullah ayağa kalktı da şöyle buyurdu:

  "Kat't olarak biliniz ki, ben sizin Allah'a en takvâlmız, en sâdıkınız, en itâatlinizim. Eğer yanımda kurbânım olmasaydı sizin ihramdan çıkışınız gibi ben de muhakkak ihramdan çıkacaktım. Hacc aylarında umrenin cevazı şimdi olduğu gibi ihrama girerken de bana zahir olsaydı, ben beraberimde kurban sevketmezdim. Onun için ar­tık sizler ihramdan çıkınız!" buyurdu.

Bunun üzerine bizler ihramdan çıkıp Peygamber'i dinledik ve itaat ettik [129].

 

95-.......Bana Abdullah ibnu'UMuğaffel el-Muzenî (R) tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Akşam namazından önce (de iki rek'at) na­maz kılınız" buyurdu.

Üçüncü defasında insanların bunu terkedilmez bir yol edinme­lerini istemeyerek: "Bu, isteyen içindir" buyurdu [130].

 

28- Yüce Allah'ın: "Onların işleri dâima aralarında müşavere iledir" (eş-Şûrâ: 38); "İş hususunda onlarla müşavere et... Bir kerre de azmettin mi, Allah'a güvenip dayan..." (Âlu İmrân: 159) Kavilleri Babı

 

Şübhesiz birşey üzerine müşavere, azmetmeden ve maksad iyice açığa çıkmadan öncedir.

Çünkü Yüce Allah'ın:

"Bir işe azmettiğin zaman artık Allah'a güvenip dayan" kavli, buna delildir. Rasûlullah müşavereden sonra bir işe kesin karar verip azmettiğinde, hiçbir beşer için Allah'ın ve Rasûlü'nün önüne geçmek olmaz.

Peygamber (S) Uhud günü için şehirde ikaamet etmek ve düşmana karşı çıkmak hususlarında sahâbîleri ile müşavere etti de, sahâbîleri O'na dışarı çıkmak görüşünü ileri sürdüler. Bunun üzerine Peygamber, zırhını giyip harbe çıkmaya azmedince, sahâbîler kendisine: Şehir içinde kal! dediler. Fakat Peygamber kesin karar ve azimden sonra onların söylediklerine meyletmedi ve:

"Zırhım, silâhını giyen bir peygambere, Allah kendisiyle düşmanları arasında hükmünü verinceye kadar silâhlarını indirip koyması yakışmaz" buyurdu [131].

İftira ehli Aişe'ye zina iftirası attıklarında, Peygamber (S) o konuda Alî ve Usâme ile müşavere etti ve bunlardan söyledikleri sözlerini işitti (fakat bu söyledikleri sözlerin hepsiyle amel etmedi). Nihayet o konuda Âişe'nin berâetinin delili olan Kur'ân âyeti indi de, bunun üzerine Peygamber, iftira atanlara deynekleme cezası uyguladı. Alî ve Usâme tarafdârlarımn çekişmelerine bakmadı, fakat Allah'ın kendisine emrettiği hükümle hükmetti [132].

Peygamber'den sonra sahâbî, tabiî ve onların ardından gelen bütün imamlar da mübâh işler hususunda onların en kolaylarım almak için ilim ehlinden emîn kimselerle istişare ediyorlardı. Kitâb yâhud sünnet hükmü açıkça belirttiği zaman, artık onlar Peygamber'e uyarak başka şeye gitmezlerdi.

Ebû Bekr de zekâtı men* edip vermek istemeyenlerle harb etmek görüşünde olduğunda, Umer ona:

—Sen bunlara karşı nasıl harb açarsın? Rasûlullah (S) "Ben insanlarla Lâ ilahe illellah deyinceye kadar

harb etmekle emrolundum. Onlar Lâ ilahe ille'llah dedikleri zaman, benden kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Ancak (insan öldürmek, ağır suç işlemek gibi) hakklar karşılığında korunmazlar" buyurmuştur, dedi. Ebû Bekr de ona:

— Vallahi ben Rasûlullah'ın bir yere getirip topladığı

İslâm düstûrları arasında ayırma yapan kimselerle muhakkak harb ederim! Dedi [133].

Sonra bunun ardından Umer, Ebû Bekr'e tâbi' oldu.

Ebû Bekr de onun müşaveresine dönüp bakmadı.

Çünkü kendisinin  yanında namazla zekât arasını ayıran kimseler ile dîni ve hükümlerini değiştirip tebdil etmek isteyen kimseler hakkında Rasûlullah'ın hükmü vardı.

Peygamber (S):

"Her kim dinini değiştirip tebdil ederse, onu öldürünüz!*' buyurmuştur [134].

Yaşlılar yâhud gençlerden olan bütün âlimler Umer'in danışma arkadaşları idiler ve zâten Umer de Azız ve Celîl olan Allah'ın Kitabı yanında çok durucu idi [135].

 

96-....... İbn Şihâb'dan (şöyle demiştir): Bana Urve, İbnu'l- Müseyyeb, Alkame ibn Vakkaas ve Ubeydullah, Âişe(R)'den tahdîs ettiler, Âişe, iftira ehlinin kendisi hakkında dediklerini dedikleri za­man şöyle demiştir: Rasûlullah (S) o sabah Alî ibn Ebî Tâlib ile Usâ-me ibn Zeyd'i yanına çağırdı. Vahy gecikince ehli ile ayrılması husu­sunda onlara görüşlerini sorup istişare ediyordu. Usâme Ehli Beyt için nefsinde bilip gönlünde beslediği muhabbeti ve ehlinin berâetini Ra-sûlullah'a tavsiye ve işaret etti.

Alî ibn Ebî Tâlib'e gelince, o:

— Yâ Rasûlallah, Allah Sana dünyâyı dâr etmemiştir. Âişe'den başka kadın çoktur. Bununla beraber Âişe'nin cariyesi Berîre'ye de sor. O doğrusunu Sana söyler, demişti.

Bunun üzerine Rasûlullah, Berîre'yi çağırıp:

  "Ey Berire, Âişe'de sana şübhe veren herhangibir hâl gör­dün mü?" diye sordu.

Berîre de:

— Hayır yâ Rasûlallah, görmedim. Ben ondan hatâ, ayıp ola­rak meydana gelmiş şundan büyük bir iş görmedim: Âişe küçük yaş­ta taze bir kadındı. Hamur yoğururken uyur kalırdı da evin besi koyunu gelir hamuru yerdi! demiş.

Bunun üzerine Rasûlullah o günü minber üstünde durup şöyle buyurdu:

  "Ey müslümânlar topluluğu! Ehlim hakkında bana ezası ula­şan bir adamdan dolayı bana kim yardım eder de benim o kimseyi kınamamı haklı görür? Vallahi ben ehlim hakkında hayırdan başka birşey bilmiş değilim*' dedi ve Âişe'nin berâetini zikretti...

Ve Ebû Usâme Hammâd ibn Usâme, Hişâm ibn Urve'den bu hadîsi rivayet etti H [136].

 

97-.......Bize Yahya ibn Ebî Zekeriyyâ el-Gassânî, Hişâm'dan; o da babası Ur ve'den; o da Âişe(R)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlullah (S) insanlara bir hutbe yaptı, Allah'a hamd ve sena eyledi de: "Ken­dileri üzerine asla bir kötülük bilmediğim ehlime sövmekte olan bir topluluk hakkında bana ne işaret edersiniz?'* dedi...

Ve Urve ibnu'z-Zübeyr'den: O şöyle demiştir: Âişe'ye iftira eh­linin söylediği iş haber verilince, Âişe:

— Yâ Rasûlallah! Ebeveynimin evine gitmek üzere bana izin ve­rir misin? dedi.

Rasûlullah da kendisine izin verdi ve Âişe'nin beraberinde hiz­metçi bir köleyi de gönderdi. Bu sırada Ensâr'dan bir zât (İbn tshâk ve Hâkim'de Ebû Eyyûb Hâlid, bunu söyleyenlerden taaccüb ederek):

— Subhâneke! Seni tenzîh ederiz! Bu iftirayı konuşmak bizlere yakışmaz. Seni tenzîh ederiz! Bu büyük bir iftiradır! Dedi [137].

 

Kastallânî şöyle demiştir: "Bu, ftisâm Kitâbı'mn sonudur, 916 yı­lının 16 rebîul-evvelinde tamam oldu. Müellif Buhâri Fıkh'ro asıl­ları olan mes'eleleri bitirince Kelâmın asılları olan mes'elelere ve onunla İlgili şeylere başladı. Ve bununla kitâb bitiyor. Evlâ olan, Kelâm'm asıllarım öne geçirmek idi. Çünkü bu asıldır, esâstır, her-sey onun Özerine kurulmuştur. Lâkin Buhârî terakki babından ola­rak kitabım en şerefli olanla bitirmek İstemiştir" (/rşddu's-Sârf, X, 344)

Biz de bunu 21 ağustos 1984/24 zul-ka'de 1404te ikindiye yakın tamamlamış olduk. Yüce Allah tamâmını muvaffak kılması niyâ-zıylel (Mehmed Sofuoglu)

 



[1] el-î'tisâm: Birşeye el ile yapışıp tutmak ve tehlikeden korunmak ma'nâsınadır. Buhârî bu unvanı: "Hepiniz toptan Allah 'in ipine sanlın; parçalanıp ayrılma­yın...'" (Âlu İmrân: 103) âyetinden almıştır. Âyetteki "Habl=îp" ile murâd, is­tiare yoluyla Kitâb ile Sünnet'tir. Allah'ın ismine muzâf olması da bu istiarenin karînesidir. Bu istiarenin toplayıcı ciheti ve edebî münâsebeti her ikisinin de mak­sada ermeğe sebeb olmasıdır ki, Kitâb ve Sünnet hayır ve saadete, ip de birta­kım medenî ihtiyâçları telâfiye sebeb olur. Kitâb ile maksad Kur'ân'dır. Sünnet ile murâd da Rasûlullah'ın sözlerinden, işlediği işlerinden, başkaları tarafından işlenip de Peygamber'in men' etmediği hâl ve hareketlerinden bize ulaşan ha­dîslerdir.

Kitâb ve Sünnet, İslâm Ümmeti'nin hidâyet ve saadet vesîlesi olduğu için Rasûlullah bey'at alırken ilk şart olarak Kitâb ve Sünnet'te gelen emirleri dinle­mek ve bu yolda itaat etmek şartını öne sürerdi.

"Hablu'llah" Allah Taâlâ'ya ulaşmaya sebeb olan delil ve vâsıta demektir ki, Kur'ân, tâat, cemâat, ihlâs, İslâm, abdullah, emrullah diye rivayetlerle tef-sîr edilmiştir ve hepsi birbirine yakındır. Ebû Saîd'den gelen bir hadîste Rasû­lullah: "Gökten Arz'a indirilmiş olan Allah'ın ipi, Allah'ın Kitabı'dır..." buyurmuştur.

[2] Bu başlığın ardından bu hadîsin zikrinin sebebi, bundaki âyetin Muhammed Üm­meti'nin Kitâb ve Sünnet ile kurtulacağına delâlet etmekte olmasıdır. Çünkü Allah Taâlâ onlara bu âyetle dînlerini kemâle erdirme, ni'metini tamamlama ve ken­dilerine İslâm Dîni verip ondan hoşnûd olması ni'metini ihsan eylemiştir. Bu­nun bir rivayeti îmân Kitâbı'nda da geçmişti (Aynî).

[3] Hadîsin başlığa uygunluğu "Bu Kitâb, Allah'ın kendi Rasûlü'ne hidâyet etmiş olduğu Kitâb'dır" sözündedir. Bunun bir rivayeti Ahkâm Kitabı, "Yerine bir halef ta'yîn etme bâbı"nda da geçmişti.

[4] Peygamber'in bu mübarek duasının kabul edildiği gün gibi meydandadır. "Habru'l-Ümmet", "Tercemânu'l-Kur'ân", ve "Sultânu'l-Müfessirîn" gibi ulu Iakablarla sahâbîler ve tabiîler arasında şöhret kazanan ibn Abbâs'ın ilminin çokluğu, hakîkaten Peygamber'in çok açık mu'cizelerinden biridir denilmeye lâyıktır.

Bunun bir rivayeti İlim Kitabı, "Peygamber'in: 'YâAllah, ona Kitâb 'ı öğ­ret!' kavli bâbı"nda geçmişti. (c.I, bâb: 18)

[5] Yânî Allah sizin bununla kırığınızı bütünlemiş, sürünmekten kaldırıp doğrult­muştur. Başlığa uygunluğu,, Allah'in kullarını İslâm Dîni ve Peygamberi ile zengin kılması yönündendir ki bu da dîne ve Rasûlü'ne sıkı yapışmaktan ibarettir.

Bâzı nüshalarda şu ziyâde vardır: Ebû Abdillah: Burada "Yuğnîkum = Sizi zengin kıldı" şeklinde vâki' olmuştur. Hâlbuki bu ancak "Sizi kaldırıp yükselt­miştir" şeklindedir. Bu, î'tisâm Kitâbı'nm aslından bakılır, demiştir.

Fethu't-Bârî'de bu konuda şöyle dedi: Musannif, el-Edebu'l-Müfred kita­bını ayrıca tasnif ettiği gibi, İ'tisâm Kitâbı'ni da ayrıca tasnîf etti ve onda bu bâbdaki şartıyla lâyık olanları yazdı. Sonra bu lafzı kendi yanında olan lafza aykırı ve onun doğru olduğunu görünce, o asla dönülmesini havale etti... (Kas-tallânî).

Bu hadîsin bir rivayeti Fiten'de, "Bir kavmin yanında birşey söyleyip de sonra onun yanından çıktığında bunun aksini söylediği zaman bâbi"nda geç­mişti.

[6] Başlığa uygunluğu "Allah'ın sünneti ve Rasûlü'nün sünneti üzere" sözlerinde-dir. Yânî Allah'ın sünneti ve Rasûlü'nün sünneti üzere olan kimse bu ikisine tutunup, bunlarla kurtulmuştur. Bunun bir rivayeti Ahkâm Kitabı sonlarında "İmâma nasıl bey'at edilir bâbı"nda geçmişti.

[7] Cevâmi'u'I-kelim: Az lafız ile çok ma'nâ ihtiva eden vecizelere denir. Hadîsteki cevâmi'u'l-kelim İle murâd, Kur'ân'ı Kerîm'dir ki, her âyeti, her cümlesi böyle câmialı ve çok ma'nâh sözler olarak Peygamberimiz tarafından tebliğ edilmiş­tir. Hadîslerde de cevâmi'u'l-kelim olanlar bir haylî çoktur...

[8] Başlığa uygunluğu "Bana ihsan olunan en büyük mu'cize, Allah'ın bana vah­yettiği Kur'ân 'dır" sözünden alınır. Kur'ân mu'cizesi dünyâ durdukça Allah'ın koruma taahhüdü ile bakî olup asla yok olmayacak bir mu'cizesidir. Çünkü Al­lah: "Kur'ân'ı biz indirdik biz; onun koruyucuları da şübhesiz ki biziz!" (el-Hıcr: 9) buyurdu. Diğer peygamberlerin mu'cizeleri ise, zamanlarının geçmesiy­le son bulmuş yâhud ancak haberleri bakî kalmıştır...

Bunun bir rivayeti Kur'ân'ın Faziletleri Kitâbı'nda da geçmişti.

[9] Çünkü Allah kullarına, Peygamberine uymayı ve O'nun sünnetine uymayı em­retmiş ve şöyle buyurmuştur: "Allah ve Rasûlü'ne îmân edin..." (en-Nisâ: 135) "O'na îmân edenler, O'na ta'zîm edenler, O'na yardım edenler" (el-A'râf: 157) ve "O'nun emrine muhalefet edenler sakınsınlar" (en-Nûr: 63).

[10] Bu âyette dînde başkanlık isteme ve rağbet etmeye delâlet vardır.

[11] ibn Avn'ın bu haberini Muhammed ibn Nasr el-Mervezî, Kitâbu's-Sünne'de se­nediyle rivayet etmiştir.

[12] Başlığa uygunluk "Rasûlullah ile Ebû Bekr kendilerine uyulacak iki kimsedirler" sözünden alınır.

[13] Hadîsin başlığa uygunluğu son fıkrasıdır. Bunun uzun birer rivayeti Rikaak ve Fıten'de de geçmişti

[14] Başlığa uygunluk "Yolun en güzeli Muhammed'in yoludur" sözündedir. Çün­kü "Hedy", yol ve şerîat demektir ki, o da Peygamber'in sünnetlerindendir.

Bunun bir rivayeti Edeb Kitâbı'nda da geçti.

[15] Bunda Sünnet'e, Allah'ın Kitabı denildiğine işaret vardır. Çünkü Sünnet, Al­lah'ın vahyi ve takdiridir. Yüce Allah: "O hevâdan konuşmaz. Onun konuş­ması ancak kendisine yapılan vahiydir" (en-Necm: 3) buyurmuştur.

[16] Başlığa uygunluğu "Her kim bana itaat ederse... "sözünden alınır. Çünkü O'na itaat eden kimse, O'nun sünnetiyle amel eder (Aynî).

Takdir: Her kim bana itaat eder, Kitâb ve Sünnet'e tutunursa, cennete gi­rer; kendi hevâsına uyan, doğru olandan ayağı kayan ve dosdoğru yoldan sa­pan kimse de cehenneme girer... demektir (Kastallânî).

[17] Başlığa uygunluğu "Her kim Muhammed'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur" sözünden alınır. Çünkü Muhammed'e itaat eden, O'nun sünnetiyle amel eder... (Aynî).

Bu hadîsin ma'nâsı en belîğ bir mürekkeb teşbîh ile tebliğ buyurulmuştur...

Hadîsteki meleklerin mürekkeb teşbîhlerini tahlîl edince, şu mürekkeb teş­bihleri içine aldığını görürüz:

a. Allah Taâlâ'nın âlemlere rahmet olarak gönderdiği Muhammed (S) dü­ğün gibi kutsal bir cem'iyetin da'vetçisine,                                        .

b. Allah Taâlâ'nın mü'min kulları için hazırladığı cennet, yânî teşkîl edilen aile için hazırlanan yeni bir aile ocağına;

c. Cennetin çeşit çeşit nfmetleri, düğün aşı gibi en nefis bir ziyafet yemeğine;

d.  Kitâb ve Sünnet'e uyan mü'minler, düğün da'vetine icabet edip giden ve orada sevinç içinde saadete erenlere, Kitâb ve Sünnet'ten çekinenler de dü­ğün aşından mahrum olup ziyan içinde kalanlara benzetilmiştir...

Yüce Allah biz kullarım da Hâtemu'l-Enbiyâ'nm da'vet ettiği Kitâb ve Sün­net'e uyan, cennet ve Cemâl'ine nâiliyetle mes'ûd ve bahtiyar olan mü'minler camiasına katsın, âmîn!

[18] Bu mutâbaatı Tirmizî, buradaki senedle Câbir'den: Bir gün bizim yanımıza Pey­gamber (S) çıktı da: "Ben kendimi ru'yâda şöyle gördüm: Cibril başucumda, Mîkâîi ayak ucumda idi..." lafzıyle rivayet etmiştir. Buhârî bu mutâbaatı hadî­sin merfû'luğunu açıkça belirttiği için zikretmiştir.

[19] Başlığa uygunluğu "Dosdoğru yola giriniz" sözündedir. Çünkü dosdoğru yola girmek, Rasûlullah'ın sünnetlerine uymaktır. İbn Abbâs, "Şübhesiz ki, bu benim dosdoğru yolumdur. O hâlde ona uyun. Aykırı yollara tâbi' olmayın. Sonra si­zi onun yolundan ayırır..." (el-En'âm: 153) kavli hakkında: Allah mü'min kul­larına cemâat olmayı emretti ve onları ihtilâftan ve ayrılıktan nehyetti, demiştir (Kastallânî).

[20] Başlığa uygunluğu "Kavminden bir taife ona itaat etti" sözünden alınır. Çün­kü Peygamber'e itaat, O'nun sünnetine uymaktır. Bu hadîste de bir haylî mü-rekkeb teşbihler vardır.

Bunun bir rivayeti Rikaak'ta, "Ma'siyetlerden vazgeçmek bâbı"nda geç­mişti.

[21] Başlığa uygunluğu "Vallahi her kim namazla zekât arasım ayırırsa, ben mu­hakkak bu zümre ile harb ederim..." sözünden alınır. Çünkü bu ikisini ayıran­lar, Peygamber'in sünnetine uymaktan dışarı çıkmışlardır. Bu hadîsin bir rivayeti Zekât Kitâbı'nın evvelinde geçmiş, bâzı açıklamalar orada verilmişti... "Ancak İslâm hakkı müstesnadır" fıkrası: Bu şehâdeti söyleyen kimsenin kanı heder, malı mübâh olmaz, malı ve canı korunur, şu kadar var ki nefis öldürme, nama­zı red, zekâtı men' gibi şer'î haklarda bunların gereği olan cezalar uygulanır, demektir.

[22] Başlığa uygunluğu "Umer, zâten Allah'ın Kitabı huzurunda çok durmayı âdet edinen bir kimse idi" sözlerinden alınır. Çünkü Allah'ın Kitabı yanında duran kimse, Rasûlullah'in sünnetlerine uyan kimse olur. Allah'ın Kitabı yanında dur­mak, onun içindeki hükümlerle amel etmekten ibarettir. Bunun bir rivayeti Tef-sîr'de, el-A'râf: 199 âyetinde geçmişti (Aynî)

[23] Bunun birer rivayeti İlim ve Güneş Tutulması Kitâblan'nda geçti. Buradaki baş­lığa uygunluğu "O, Muhammed'dir. O bize beyyineler, deliller getirdi, biz de O'nun da'veüne icabet ettik..." sözl erindedir. Çünkü icabet edip îmân eyleyen kimse, O'nun sünnetine iktidâ edip uyan kimsedir (Kastallânî).

[24] Nevevî şöyle demiştir: Bu, câmialı sözlerden ve İslâm'ın kaaideleri ve düstûrla-nndandır. Buna pekçok hükümler girer. Meselâ bir rüknü yâhud şartından âciz olan için namazdan gücü yettiği kadarını getirir... Abdestte de böyle, avreti ört­mekte de böyledir...

Başlığa uygunluğu, hadîsin mavnasından alınır. Çünkü O'nun nehyettikle-rinden çekinen ve emrettiklerini emir kabul eden kimse, O'nun sünnetine uyan kimsedir   (Aynî, Kastallânî).

[25] Bu âyetin inme sebebi olarak zikredilen şeyler tefsirlerde sayılmıştır: Hakk Dî­ni, II, 1819-1822.

[26] Bu hadîsi Müslim, Peygamber'in Faziletleri'nde rivayet etmiştir. Müslim Ter,, VII, 233 "2358".

Müslümanların üzerine sorusu ile bir darlık ve zarar yapan kimsenin bü­yük günahlı olması ne kadar büyük bir suçtur

[27] Başlığa uygunluğu Peygamber'in cemâatin yaptığı ısrarlı hareketi reddeder mâ­hiyetteki konuşmasıdır. O da Peygamber'in mescid içinde cemâatle gece nama­zı kılmaları hususunda kendilerine izin vermediği, tekellüf ve zorlama nev'inden yaptıkları hareketten hoşlanmamasıdır.

Farzların mescidlerde cemâatle edası, dînin şeâirini izhâr içindir. Nafilele­rin evlerde kılınması ise riyadan uzak olmasındandır. Nafilelerin evlerde kılın-masındaki fazilete dâir birçok hadîsler vardır.

Bu hadîsin birkaç rivayeti Namaz Kitabı, "Gece namazı bâbı"nda geçmiş­ti.

[28] Buhârî'nin Ezan Kitâbı'nın sonunda Enes ibn Mâlik'ten olan diğer rivayetinde "Sonra bana sorunuz" demeyi çoğaltınca, Umer iki dizi üstüne gelerek: Allah'ın Rabb'imiz olduğuna, İslâm'ın dînimiz olduğuna, Muhammed'in peygamber ol­duğuna razı olduk yâ Rasûlallah! dedi. Bunun üzerine öfkesi gidip sükût bu­yurdu", sözleriyle hadîs son buluyor.

Bunun bir rivayeti ilim Kitabı "Mev'ızada öfkelenme bâbı"nda da geçmişti.

[29] Bu hadîsin bâzı rivayetleri Namaz, Dualar ve daha başka yerlerde geçmişti. Mu­âviye tarafından o sırada Küfe Emîri bulunan el-Mugîre de cevâb olarak bu mek­tubu yazmıştı. Buhârî'nin diğer rivayetinde "Mektûbetin = Farz yazılmış namaz" kaydı bulunduğundan, bunu parantez içinde işaret ettik. Yine Buhâri rivayetle­rinin birinde "tzâ selleme = Selâm verdiği zaman" kaydı olduğundan, bu tehlîl ve duanın yeri, Selâm'dan sonra olduğu açıkça anlaşılır.

[30] Bu hadîsi burada böyle  kısaltılmış olarak getirdi.  Bunu Ebû Nuaym el-Mustahrac'mda Süleyman ibn Harb'dan şu lafızla getirmiştir: Enes: Biz Umer'in yanında idik. Üzerinde sırtından dört yaması olan bir gömlek vardı. "Fâkıha-ten ve ebben" (Abese: 31) âyetini okudu da: Bu "Fâkihe" meyvedir, biz bunu bilmişizdir. Fakat "Ebb" nedir? dedi. Sonra: Bırak, biz tekellüften nehyolun-duk, demiştir. Abd ibn Humeyd'in Süleyman ibn Harb'den rivayetinde ise Umer: "Ebb" nedir? dedikten sonra: Ey Umer'in anasının oğlu! îşte bu tekellüftür; senin "Ebb"'mnt olduğunu bilmemende üzerine birşey yoktur, demiştir... (Kas-tallânî; Hakk Dîni, VII, 5586).

[31] Buhârî bunu burada iki senedle getirdi: Biri Ebû'l-Yemân'dan, diğeri Mahmûd ibn Geylân'dan. Buradaki şevki Ma'mer'in lafzı üzeredir. Bunun bir rivayeti Namaz Kitabı, "öğle namazının vakti bâbı"nda geçmişti. Onun lafzı da Şu-ayb'ın lafzı üzere idi. Umer'in bu son derece belîğ ve câmiah sözü Rasûlullah'm sünnetine en mükemmel şekilde uymayı ifâde etmekte olduğu için buradaki baş­lığa tam bir delîl teşkîl etmiştir.

[32] Bunun birer rivayeti el-Mâide: 101. âyetinin tefsirinde ve Rikaak'ta geçmişti.

[33] Hadîsteki "Allah'ı kim yaratmıştır" sözü, en çirkin şeytân tel kinlerin dendir. Kâinatı yaratan Allah Taâlâ'nm bir yaratma eseri olması aklen de, naklen de muhaldir; ulûhiyet şiarına aykırıdır. Bunun gibi şeytânı vesveselere kapılan )a\m-serim Eûzu billahi mine'ş-şeytânVr-racîm diye o vesveseyi def etmesi tavsiye edil­miştir. Müslim'deki rivayette "Âmentu billahi ve rusûlihi( =   Ben Allah'a ve rasûllerine îmân ettim) desin" şeklinde gelmiştir. Bunun bir rivayeti Tevhîd Ki-tâbı'nda da gelecektir.

[34] Buna göre bu âyet Medine devrinde inmiş demektir. Bundan dolayı bâzıları bu âyetin biri Mekke'de, biri de Medine'de olmak üzere iki defa indiğine kaail ol­muşlardır... Tafsilat: Hakk Dîni, IV, 3197-3204.

[35] Yüce Allah'ın "Rasûl size ne verirse onu alın" (el-Haşr: 7); "Bana tâbi' olun ki, Allah da sizi sevsin..." (Âluİmrân: 31) âyetlerinin umumiyetinden dolayı O'na fiillerinde uymak vâcib olur. Ancak mendûbluk yâhud ona husûsî olduğuna dâir bir delîl olması hâli müstesna.

[36] Sahâbîler O'nun bu fiiline, fiil ve terk olarak iktidâ edip uymuşlardır. Bunun bir rivayeti Libâs Kitabı, "Altın yüzükler bâbı"nda geçmişti.

[37] et-Taammuk: Tefa'ul vezninde derinlemek, derine gitmek, bir işte şiddet edip haddi aşmak...

el-Ğuluvv: Bir nesne haddi tecâvüz eylemek, ok hadd ve mikdârdan daha ziyâde ırağa gitmek...

el-Bid'at: Bâ'nın kesri ile kemâle ulaştırıldıktan sonra dînde meydana ge len nesneye denir, bir kavle göre Peygamber'den sonra dînde meydana gelen hevesler ve işlere denir, cem'i "Bida"' gelir. Dîn işleri işinde sonradan meyda­na gelen noksan yâhud ziyâdede kullanıldı... (Kaamûs Ter.)

[38] Buhârî bu âyeti dînde aşın gitmenin tahrîmine hüccet olarak getirdi. Bu âyetin lafzına yakın bir ifâde el-Mâide: 77. âyetinde vardır.

[39] Bu hadîsin bâzı rivayetleri Oruç'ta ve Temennî'de geçmişti. O rivayette: "Eğer ay bana uzatılsaydı, muhakkak derinlemek isteyenlerin taammuklarım bıraka­cakları bir ulama yapardım... " fıkrası vardır.

İşte bu fıkra bu başlığa uygun olmaktadır.

[40] el-Kirmânî, bu Alî hadîsinin başlığa münâsebeti hakkında: Buhârî belki Alî'nin bu sözünden, "Kendisinin ve ehli Beyt'in Kitâb ve Sünnet'te bulunmayan bir­takım gizli şeyler ve İslâm Dîni'nden birtakım kaaideler bildikleri ve bunlara baş­kalarının vâkıf olamayacakları" şeklindeki dedikoduları susturup reddettiğini

istifâde etti. Aynî de: İşte Kirmânî'nin söylediği bu söz, başlığın lâfızlarına mü-nâsib olan sözdür, demiştir.

[41] Dâvûdî: Şâri'in ruhsat verdiği şeyden çekinmek, günâhların en büyüğündendir. Çünkü o kendi nefsini Allah'a, Rasûlü'nden daha takvâh görmektedir. Bu ise hudûd yarışı yânı muhalefet yapmaktır, demiştir (Kastallânî).

[42] Bu, ilimde nizâlaşmaktır. Başlığa uygunluk "Sesleri yükseldi" sözünden alınır. Bu hadîs el-Hucurât Sûresi tefsirinde geçti. Burada hadîsin şevkinin mürsel ha­dîs suretinde vâki' olduğuna, fakat sonunda îbn Muleyke'nin bunu Abdullah ibnu'z-Zubeyr'e hamlettiğine tenbîh vardır.

[43] Başlığa uygunluğu, içinde bir emri bir kimse üzerine geri çevirme ve döndürme bulunması yönündendir. Bu birşeyi geri döndürme, kötülenmiş olup taammuk ma'nâsında dâhildir. Çünkü "Taammuk", birşeyle mübalağa ve şiddet yapmak­tır. Bunun bâzı rivayetleri Namaz Kitabı, İmamet bâblannda da üç ayrı bâbda geçmişti. Bunların sonuncusu "İmâm namazda ağladığı zaman bâbı"dır... (Aynî).

[44] Başlığa uygunluğu "Peygamber böyle sorulardan hoşlanmadı ve ayıpladı" sö-zündedir. Çünkü Uveymİr, soruda çok çirkin bir iş ortaya atıp söylemişti. Bu­nun için Peygamber sorudan hoşlanmamıştı. Hadîsin bir rivayeti Liân'da ve en-Nûr Sûresi tefsirinde geçmişti.

[45] Abbâs ile Alî arasında -Allah'ın fey' olarak Rasûlullah'a tahsîs buyurduğu Na-dîr oğulları hurmalıklarından dolayı- niza ve ihtilâf vardı. Alî ile Abbâs birbir­lerine uluorta dil uzatmışlardı.

Fey', Allah'ın dîn düşmanlarından -galebe ile değil de sürgün, yâhud cizye üzerine sulh olmak suretiyle- Rasûlullah'a tahsîs buyurulduğu maldır. Bu ganî-metten daha has bir ıstılahtır. Çünkü ganîmet malında "Hums = Beştebir"i fey'dir.

[46] Hadîsin başlığa uygunluğu, Alî ile Abbâs'ın çekişmelerinin uzaması ve Umer'in huzurunda şiddetlenmesinde taammuktan bir nevi' olmasıdır. Görüyorsun ki, Usmân ve beraberindekiler:

— Ey Mü'minlerin Emîri! Bunlar arasında bir hüküm ver de bunların her-birine diğerinden yana gönlüne huzur ve sükûnet ver! demişlerdir.

Çünkü Alî ile Abbâs ancak herbiri diğerine karşı elindeki hakka dayamcı olduğunu zannederek niza etmektedirler. Bu niza onları düşmanlaşmaya, sonra da mücâdeleye götürmüştür...

Bu hadîsin uzun bir rivayeti Beşte bir'in farziyyeti bâbı'nda da geçmişti... (Aynî ve Kastallânî).

[47] Umdetu'l-Kaarf'de: Buna uygun olan hadîs ancak"Cizye'de, "Muahede yapan, sonra da ahdini bozan kimsenin günâhı bâbı"nda geçmiştir, dedi.

[48] Başlığa uygunluğu son kısmıdır. Bunun bir rivayeti Hacc Kitabı, "Medine'nin faziletleri bölümü"nde geçmişti.

[49] Bu asıllardan birine dayanan re'y de, kıyâs da makbuldür.

Buhârî'nin başlıkta zikrettiği re'y, Kitâb, Sünnet, icmâ'dan ibâreı olan bir şer'î asıla dayanmayan şahsî arzudur ki, köîülenmiş re'ydir. Buradaki kıyâs İle de üç asıldan birine uygulanmayan şahsî zannlar, fâsid ve kötülenmiş kıyâslar kasdedilmiştir. Yoksa Kitâb'a, Sünnet'e, icmâ'a dayanan kıyâs ise İslâm huku­kunun dört aslından dördüncüsüdür ve "İşte ey akıl ve basiret sahihleri, siz ib­ret alın!" (el-Haşr: 2) âyetine dayanan bir delildir. Şuna da dikkat etmelidir ki, Buhârî başlıkta kıyâsın kötülenmesini mutlak zikretmeyip, tekellüf kaydıyle ka­yıtlamıştır. Güçlükle yapılan, asıl ile fer' arasında münâsebet bulmakta zorluk bulunan kıyâs demekle fâsid olan kıyâsa işaret etmiştir.

[50] Buhârî bu âyeti başlıktaki şeylere delîl olarak getirmiştir.

İbn Abbâs bu âyetteki "el-Kafva" lafzını "Söz" ile tefsîr etmiştir. Buna göre âyetin ma'nâsı "Bilmediğin birşeyi söyleme" demek olur.

[51] Başlığa uygunluğu "Onlar da re'yleriyle fetva verirler" sözündedir ki, bu re'y, Kitâb, Sünnet ve icmâ'dan hiçbir asıla dayanmayan şahsî görüş ve arzulardan ibarettir.

Bu hadîsin bir rivayeti İlim Kitabı, "İlim nasıl alınır bâbı"nda geçmişti. Bunu Müslim de Kader'de getirmiştir.

[52] Burada Âişe annemizin Peygamber'den rivayet edilen hadîsleri zaman zaman rivayet eden râvîlerden tesbît ettiği sabit oluyor. Bu gibi tesbîtleri diğer sahâ bilerin de çok çok yaptıkları ve Peygamber'in hadîslerini çok dikkatle belleyip muhafaza ettikleri yaygın bir gelenekti.

[53] Yânî Ebû Cendel'i Kureyş müşriklerine geri vermemek için bu hususta onlarla muhakkak harbe girişecektim. İşte ben Hudeybiye gününde Rasûlullah'ın em­rine muhalefet etmekten korktuğum için, harekete geçmeyip durakladığım gi­bi, bu Sıffîn harbinde de müslümânlann iyiliği için harbe girmiyor, duraklıyorum.

[54] Hadîsin başlığa uygunluğu "Dîniniz üzerine re'ylerinizi ittihâm ediniz" sözün dedir. Ebû Vâil o günü Ebû Cendel'e nisbet etti de, Hudeybiye'ye nisbet etme­di. ÇUnkÜ Ebû Cendel'in müşriklere geri verilmesi, müslümânlar üzerine çok ağır gelmişti. Ve bu müslümânlar üzerine cereyan eden islerin en büyüğü olmuştu. Müslümânlar bu yüzden harbe girmeyi ve Ebû Cendel'i müşriklere geri vermeme­yi istediler ve sulha razı olmuyorlardı.

Bu hadîsin bir rivayeti Cizye Kİtâbı'nda, "Muahede edip de sonra gadre­den kimsenin günâhı bâbı"ndan sonraki unvansız bir bâbda geçmişti... (Kas-tallânî).

[55] Buhârî, İbn Mes'ûd'ım bu sözünü başlıktaki "Cevâb vermezdi" fıkrasına delîl olarak getirmiştir. Bu vak'a, Yahûdîler'in Peygamber'e ruhu sormaları sırasın­da olmuştu. Akabinde el-lsrâ: 85. âyeti indirilip gereken cevâb Allah tarafın­dan verilmişti.

[56] Başlığa uygunluğu onun sözüne göre hadîsin sonundan alınır. Bunun bir riva­yeti Tefsîr'de, en-Nisâ: IO-13'te de geçmişti. Câbir'in çocukları ve usûlü olma­dığı için onun durumu kelâle idi, ona en-Nisâ Sûresi'nin son âyeti olan Kelâle Âyeti uygun cevâb olmaktadır. Nitekim Müslim ile Nesâî'nin rivayetleri Câbir hakkında inen âyetin, Kelâle Âyeti olduğu hususunu te'yîd eder mâhiyettedir...

[57] Hadîsin başlığa uygunluğu "Bunlar cehenneme karşı onun için bir perde olmasın" sözündedİr. Çünkü bu tevkîfî bir iştir, bu ancak Allah Taâlâ tarafından bilinir, bu re'yle ve temsil ile söylemek değildir. (Bunu el-Kirmânî, el-Kevâkib'de söyledi.) Bu hadîsin biraz.farkh birer rivayeti İlim Kitâbı'nda, "Kadınlara yalnız ola­rak gün tahsîs edilir mi bâbı"nda ve Cenazeler Kitâbı'nda da geçmişti.

[58] Buhârî, Alî İbnu'1-Medînî'den: Bunlar hadîsçilerdir, diye rivayet etmiştir. Bu­nu Tirmizî zikretti (Kastallânî).

[59] Bunun bir rivayeti Nübüvvet Alâmetleri'nde geçti. İnşâallah Allah'ın yardımı ile Tevhîd'de de gelecektir.

[60] Peygamber'in bu sözü, Muhammed Ümmeti'nin tâ kıyamet gününe kadar ayakta kalacağına işaret olduğu gibi başlıkta bir kısmı ifâde edilen "Ümmetimden dâi­ma hakk üzere gâlib ve zahir, muhaliflerinden kendilerine zarar gelmez bir taife hiç eksik olmayacaktır" hadîsinin medlulüne muvafakati da vardır. Bunun bir rivayeti İlim Kitâbı'nda geçti. Bunu Müslim de Zekât'ta getirdi.

[61] Sonuncu azab, kulların birbirlerine saldırmalarıyle meydana geldiği için, Pey­gamber bu hususta: Allah'ın semavî ve arzı âfetlerinden daha hafiftir -yâhud daha kolaydır-, buyurmuştur.

Bunun bir rivayeti el-En'âm: 65. âyeti tefsirinde geçmişti.

[62] Bu bâb, kıyâsın sahflıliğine delâlet için getirilmiştir. Kıyâs, mutlak olarak kötü-lenmiş değildir. Eğer bundan evvelki bâb bunu kötülemeyi ve keraheti bildiri­yordu dersen, ben şöyle derim: Kıyâs iki nevi'dir. Biri sahih olandır ki, bu Usûl İlmi'nde zikredilen, bütün şartlarını şâmil olan kıyâstır. Biri de bunun zıddına olan fâsid kıyâstır. Kötülenmiş olan, bu bozuk kıyâstır.

Buradaki başlık Kuşmeyhenî, Ismâîlî ve Cürcânî nushalannda böyle "Al­lah bu ikisinin hükmünü beyân eder" şeklindedir. Başka nüshalarda ise "Belli bir asılı, beyân edilen bir asıla benzeten kimseye Peygamber onların hükümleri­ni beyân eder" şeklinde gelmiştir (Aynî).

[63] Başlığa uygunluğu Peygamber'in, Bedevi'ye oğlanın reddettiği rengini, deve yav­rularından bildiği şeye benzetip de ona: Senin develerin var mı?., diye sorması, sonunda Bedevi'nin: Belki ona bir soy damarı çekmiştir, demesi üzerine, Rasû­lullah ona, kırmızı develerin boz renkli yavru getirdiklerini bitmesiyle, kıyâs edip işte beyaz kadın da böylece siyah çocuk doğurur buyurması yönündendİr. "Nezaahu = Ona çekti' demek, "O soyun damarı onun rengini kendisine çekip benzetti" demektir.

Bunun bir rivayeti La'netleşme bâbı'nda geçmişti.

[64] Başlığa uygunluğu: Peygamber(S)'in, anası adına hacc yapmayı soran bu kadı­na, Allah borcunu, ödeneceğini bilmekte olduğu kullar için olan borca benzet mesi yönündendir. Şu kadar var ki, "Allah borcu ödenmeye daha haklıdır" buyurdu (Aynî).

[65] Kur'ân'da ve aynı sûrede "Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, iste onlar kâfirlerin tâ kendileridir" (Âyet: 4); 'Kim Allah *ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlarfâşıkların tâ kendileridir" (Âyet: 47) hükümleri de mevcud iken bura­da zulüm âyetinin bilhassa zikredilmesi, zulmün fâsıkhğı da, kâfirliği de âmm ve şâmil olmasındandır. Çünkü zulüm, birşeyi yerinden başka yere koymaktır ki, bu da diğer ikisini de şâmil olur (Aynî).

[66] Bunun bir rivayeti Ahkâm Kitâbı'nın evvellerinde "Hikmetle hükmeden kimse bâbı"nda, keza ilim ve Zekât Kitâblan'nda da geçti. Başlığa uygunluğu açık­tır.

[67] Başlığın ikinci bölümüne uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti Diyetler Kitâbı'nın sonunda "Kadının cenini bâbı"nda geçmişti.

el-Ğurre: -Ğayn'ın ötresiyle- ve köleye ve cariyeye denir, abd ve eme ma'-nâsına... önceleri beyaz köle ve cariyeye denilip sonradan ta'mîm olundu ve fa-kîhler indinde bu şart değildir. Semeni onda bir diyetin yarısına ulaşan abd ve eme olmaktır... (Kaamûs Ter:).

[68] Ebû Hureyre hadîsinde Fars ile Rûmlar'ın hayât yolunu, gayri ahlâkî hâl ve ha­reketlerini ta'kîb ve taklîd etmekten, Ebû Saîd hadîsinde de Yahûdîler ve Hrıs-tiyanlar'in yolunu ta'kîb ve taklîd etmekten İslâm Ümmeti sakmdınlmıştır.. Bu sakındırma yalnız burada zikredilen milletlerin kötü yollarından sakmdırmaya sıkışmış değildir. Târihte gelip geçen bütün milletlerin kötü hareketlerini taklidi de şâmildir. Burada bu dört milletin zikrolunması, bunların târihte teayyün et­miş, gözle görülmüş en büyük milletler olmasındandır.

Şübhesiz her dînin ve her milletin kendisine hass bir medeniyeti ve diğerle­rinden .ayıran ayırıcı vasıflan vardır. Milletler arası varlığını ancak bu husûsî vasıflarıyle muhafaza eder. İslâm Dîni'nin, İslâm Ümmeti'nin de hiçbir dîni ve hiçbir milleti taklîde ihtiyâcı olmayan Ustun bir medeniyeti vardır. Bu açık ha­kikatten dolayı Peygamber, Ümmetinin kendi varlığını muhafaza etmesini em­redip taklîdçilik derekesine düşmekten men' etmiştir.

Bunun bir rivayeti Isrâîl oğullan bölümünde geçmişti.

[69] Bu kötü çığır açanın günâhı hakkındaki hadîsi Müslim rivayet etti: Cerîr ibn Abdillah, Rasûlullah (S) şöyle buyurdu dedi: "... Her kim îslâm içinde kötü bir âdet çıkarır ve bu kötü âdet kendisinden sonra da sürdürülürse, kendi günâhla­rından hiçbirşey eksilmeksizin onu sürdürenlerin günâhlarının benzeri de onu çıkaran kimse üzerine olur." Müslim, Zekât, 20. bâb, 69-"1017"; Müslim, İlim Kitabı, "Güzel bir çığır yâhud kötü bir çığır açan, hidâyete yâhud sapıklığa da'vet eden kimse hakkında (6.) bâb", 15 "1017", "2674"; Müslim Tercemesi, III, 206-207; VIII, 158-159.

Bu hadîsin güzel bir açıklaması Hakk Dîni, V, 3985'de de yapılmıştır.

[70] ''Onlar herhalde kendi günâh yüklerini de o yükleri ile beraber daha nice yükle­ri de yüklenecekler ve düşmekte oldukları şeylerden kıyamet günü mes'ül olacaklardır" (el-AnkebÛt: 13) âyeti de bunu te'yîd etmektedir. Çünkü bu âyet de hem sapık, hem de sapıtıcı olanlar hakkındadır. Sapık olup başkasını da sa­pıtmaya çalışanlar, hem dalâletlerinin, hem de ıdlâllerinin vizrini çekeceklerdir ki, ikisi de kendi vizrleridir.

[71] Başlığa uygunluğu içinde insan öldürme âdeti olan kötü çığır bulunması yönün-dendir. Bu hadîste dînde bid'atlerden çekinmeye teşvik de vardır. Bu hadîsin bir rivayeti Bed'u'l-Halk'ta, Âdem'in yaratılması hakkında geçti. Âdem'in oğlu Kaabil'in Hâbil'i öldürmesi kıssası el-Mâide: 27-31. âyetlerinde anlatılmakta­dır.

[72] el-Muhelleb şöyle dedi: Buhârî'nin bu bâbdan hedefi, Allah'ın dîn maâlimin-den hususiyet bahşettiği vahy yurdu olması, meleklerin hidâyet ve rahmetle in­me yerleri olması, Allah'ın, Rasûlü'nü ikaamet ettirmekle şereflendirdiği bir arz parçası olması, Peygamber'in minberi ve kabrini orada kılması gibi şeylerle Me-dîne'nin faziletini ortaya koymaktır. Bundan sonraki kısım ile de yine Medine'­nin faziletlerine işaret etmiştir (Aynî).

[73] Bunun bâzı rivayetleri Hacc'ın sonunda, Medine'nin Faziletleri'nde ve Ahkâm Kitâbı'nda da geçmişti. Buradaki başlığa uygunluğu zikredilen şeyleri şâmil olan herbir fazîleti yönündendir.

el-Ikâle:... pazarı bozmak ma'nâsınadır.

et-Tekâyül de tefâul vezninde satıcı ile müşteri arasında akdedilmiş olan pazarı bozuşmak ma'nâsınadır ki satılan şey mâlike ve semen müşteriye âid olur... (Kaamûs Ter.).

[74] Hadîsin başlığa uygunluğu Medine'nin hicret yurdu ve sünnet yurdu, Muhâcir-ler'İn ve Ensâr'ın barınağı sıfatlanyle sıfatlanmasıdır. Buhârî, hadîsi burada kı­saltılmış olarak getirdi. Hadîs Hudûd Kitabı, "Zinadan gebe kadının taşlanması bâbı"nda uzun olarak geçmişti.

Recm Âyeti ta'bîr ettiği "uUj^-jü uj iii üwüij^ı= Evli bir erkek ve kadın zina ederlerse (zina da beyyine ile veya gebelikle veya ikrar ile) sabit olursa, bunları taşlayın" sözleridir. Bunun okunması nesholunup, hükmü bakî kılındı denil­miştir.

Umer bu konuşmasında daha bâzı şeyler söyledikten sonra:

— İşitiyorum ki, bâzı kimseler Ebû Bekr'in bey'atine i'tirâz ederek hakî-kati inkâr etmişler ve ben ölünce bey'at edecek zâtı hazırlamışlardır! diye, Ebû Bekr'e bey'atin târihini ortaya koyarak, bundan kuvvetli bir halîfe seçimi ola­mayacağını belirtti. Bundan sonra şöyle dedi:

— Ben şundan korkarım ki, bize muhalif olan bu zümre, bizden sonra içle­rinden birisine, müslümânlann meşveresine lüzum görmeyerek bey'at edecek­ler. Halk ne o halîfeye, ne de bu zümreye tâbi' olmayarak müslümânlar arasında harbe ve kıtale sebeb olacaktır!

[75] Bu hadîsten burada maksad: "Ben minber ile Âişe'nin hücresi arasında yere kapanırdım" sözleridir. İbn Battal, el-Muhelleb'den şöyle dedi: Bunun bu baş­lığa girmesi vechi, Ebû Hureyre'nin ilim aramak yolunda Peygamber'den ayrıl­mamak, ve şiddetli sıkıntılara sabretmesi sebebiyle, ezberlemelerinin ve nakillerinin çokluğu ile mükâfâtlandırılması özelliklerinde tek olmasına işaret etmektir. Bütün bu özellikleri Medine'deki hayâta sabretmesinin bereketleri idi. Bu hadîsi Tirmizî de rivayet etti (Kastaltânî).

[76] Başlığa uygunluğu "Kesîr ibnu's-Salt'ın evinin yanındaki sütuna geldi" sözün­den alınır. Çünkü o sütunun yanı Musalla idi. Orada bayram ve cenaze namaz­ları kılınırdı. Kesîr ibnu's-Salt'ın evi, Peygamber zamanından sonra bina edildi. Ancak bu evin şöhretiyle Musalla bilinir olmuştur.

Bu hadîsin birer rivayeti Namâz'ın sonlarında ve İki Bayram Namazı Kitâ-bı'nda geçmişti... (Aynî).

[77] Bunun bâzı rivayetleri Namaz Kitâbı'nın sonunda arka arkaya üç bâbda geç­mişti. Namaz Kitâbı'nın sonunda "Kubâ Mescidi'ne gelen kimse bâbı"nda yi­ne İbn Umer'in Kubâ Mescidi'ne her cumua ertesi günü gelip orada iki rek'at namaz kıldığı ve Rasûlullah'ın da (her cumartesi günü) bu Kubâ Mescidi'ni, ya­ya veya binitli olarak ziyaret ettiğini tahdîs ettiği vardır.

Bu hadîsten maksad, Kubâ Mescidi'dir. Çünkü o, Peygamber'in hazır bu­lunduğu yerlerden biridir, bu da Medine'den başkasında değildir

[78] Ömer'in Aişe'den oraya gömülme isteği, vurulması akabinde daha geniş anlatıldı.

İbn Kurkul: Bu, kalb bâbmdandır. Onların yanına kimseyi tercih etmem demektir, yâhud: Herhangibir kimsenin gömülmesi için onların toprağını deşip çıkarmam, ma'nâsına olmak da muhtemel olur demiştir... (Kastallânî).

[79] Avâlî, Namaz Kitâbı'nda da geçtiği üzere, Medîne civarında Necd cihetine doğ­ru meskûn olan yerlerin ismidir ki, en yakın ma'müresi iki, en uzuk yerleri altı İle sekiz mil mesafede idi. Bunun için bu hadîsin râvîleri kâh böyle dört mil tak-dîr ettikleri gibi, kâh iki, kâh altı, kâh üç mil dedikleri de vardır. Mesafe beyâ­nından maksad, ikindi namazını Rasûlullah'ın erken kıldırdıklarını anlatmaktır. Başlığa uygunluğu "Namazdan sonra Avâlî'ye gelirdi" sözüdür, denildi. Çün­kü Peygamber'in Avâlî'ye gitmesi, Avâlî'nin, Medine'de, Peygamber'in hazır bulunduğu yerler cümlesinden olduğuna delâlet eder.

[80] Hadîste zikrolunan sâ' ve müdd, hububat ölçekleridir. Bir sâ, 1040 dirhem aya­rında ölçeğe denir... Bunların tafsilâtı hakkında Zekât Kitâbı'nda geniş bilgi verildi.

Başlığa uygunluğu Fethu'I-Bârî'de dediği gibi, sâ', Peygamber'den sonra İki Harem halkının üzerinde ittifak ettikleri ve devam ettirdikleri ölçek olması bakımındandır. Emevfler, sâ'da artırma yaptıkları zaman, Mekke-Medîne hal­kı Peygamber sâ'ına i'tibâr etmeyi terketmemiş ve zekât, fıtra ve benzeri dînî ölçü işlerinde bunun üzerinde sebat etmişlerdir... Bunun bir rivayeti Keffâret-ler'de geçti (Kastallânî).

[81] Bunun birer rivayeti de Buyu'da ve Keffâretler'de geçti.

[82] Başlığa uygunluğu "Cenazelerin konulduğu yerde" sözündedir. Çünkü oraa Pey-gamber'in Musallâ'sı sözünde açıkça belirtilen meşhedlerdendir.Madîsin daha bütün bir rivayeti Muhâribûn'da, "Zimmet ehlinin hükümleri bâbı"nda geç­mişti.

[83] Hadîsin bâzı rivayetleri Cihâd, "Gazvede hizmetin fadlı bâbı"nda; Peygamber-ler'de ve Uhud Gazvesi sonunda geçmişti.

[84] Bunun bir rivayeti Namaz Kitâbı'mn evvellerinde, "Namaz kılan ile sütre arası ne kadar olması yakışır bâbı"nda da geçmişti.

[85] Bunun bir rivayeti Hacc Kitâbfmn sonunda geçti, başlığa uygunluğu meydan­dadır.

[86] Bunun bir rivayeti Namaz Kitabı, "Fulân oğulları mescidi denilir mi bâbı"nda da geçmişti.

Seniyyetu'1-Vedâ, Medine'nin yanıbaşında bir boğazdır ki, yolcular oraya kadar yolcu edildiği için bu isim verilmiştir.

Hafyâ yâhud Hayfâ, beş-altı, bir kavle göre yedi mil ötede bir yerdir. Zu­rayk oğullan mescidi, Hazrecfler'den Zurayk ibn Âmir yurdundaki mescidin is­midir ki, hadîsin şevkinden daha yakın olduğu anlaşılıyor.

[87] Bunun tamâmı Eşribe Kitabı, "Hamrın aklı örten şey olduğu hakkında gelen şeyler bâbı"nda geçmişti. Orada Umer: Hamrın haram kılınması emri inmiştir. Hamr beş şeyden yapılır... Hamr, aklı örten şeydir... demişti.

[88] Bunun başka bir rivayetini Ebû Ubeyd Kitâbu'l-EmvâTde, ez-Zuhrî'den getir-mistir. Onda şu ziyâde vardır: Umer: Bu zekât ayınızdan kimin üzerinde borç varsa ödesin! diyordu (Kastallânî).

[89] Bunun bir rivayeti Gusl'de, "Kadın ile kocanın bir kapta yikanması bâbı"nda geçmişti.

[90] Bunlar ayrı ayrı iki hadîstir. Buhar! bunları burada kısaltarak getirmiştir. Biri Mağâzî ve Kefâlet*te, diğeri de Namaz ve Vitr'de geçmişti.

[91] Başlığa uygunluğu "Mescidinde namaz kıldım" sözündedir.

[92] Vâdî'1-Akîk, Medine yakınında, Medine'ye dört mil mesafede bir vâdîdir. Ken­disine burada ihram sünnetini kıl denilmiş oluyor.

[93] Bu hadîslerin birer rivayeti Hacc Kitâbı'nın evvellerinde geçti. Bu hadîslerin baş­lığa uygunlukları, düşünen kimse için meydandadır. Muvaffak kılıcı ve yardım edici anca* Allah'tır. Buhârî'nin bu hadîsleri bu bâbda şevkten maksadı, Medî-ne ehlini Peygamber zamanında ve Peygamber'den sonra sahâbflerin başka şe­hirlere dağılmalarından evvel ilimde başkalarından öne geçirmektir... (Kastallânî).

[94] Allah'ın aleyhlerinde bedduadan nehy buyurduğu kimseler, çeşitli yollardan gelen rivayetlere göre: Safvân ibn Umeyye, Süheyl İbn Amr, Haris ibn Hişâm ve Amr ibnu'l-Âs'tir ki, henüz îmân etmemiş bulundukları için İslâm'a haylî zararları dokunuyordu. Bunların ilk üçü Mekke fethi günü müslümân olmuşlar ye müs-lümânhktaki hayâtları faziletli devam etmiştir. Bu hadîsin bir rivayeti Âlu Im­rân Tefsîri'nde de geçmişti. Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır.

[95] Âyetlerin tamâmı şöyledir:

''And olsun ki biz bu Kur 'ân 'da insanlar için her misâli (tekrar tekrar) açık­lamışızdır. İnsanın husûmeti ise herşeyden fazladır";

"İçlerinden zulmedenler müstesna olmak üzere, kitâb ehli ile en güzel (sa­vaştan) başka bir suretle mücâdele etmeyin. Ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim Allah'ımız da, sizin Allah'ınız da hep birdir. Biz O'na teslim olanlarız".

[96] Başlığa uygunluğu meydandadır. Buhârîbunu burada iki senedle getirdi. Bu­nun bâzı rivayetlerini Gece Namazı ve Tefsîr'de de getirmiştir. Müslim'le Nesâî' de Namaz Kitâbı'nda; tekrar Nesâî Tefsîr'de rivayet etmiştir. RasÛlullah'ın AİT-nin sözü Üzerine okuduğu âyette insanin söz ve fiil ile kendi nefsini müdâfaa üzere cİbillendirilip yaratıldığı hükmü vardır. Bu hadîsten, yerine göre sükûtun en belîğ bir cevâb olduğu, taaccüb sırasında dizin vurulmasının cevazı, Kur'-ân'dan bir cümle alınıp delîl olarak kullanılabileceği ''İnsan ne kadar da çok zidâlcidir" sözünün umûmî olup kâfirlere hâss olmadığı, Alî'nin hârika hazır nass oımaaıgı, Ali'nin hârika hazır-

cevâblılığı ve hikmetli müdâfaa kaabiliyeti gibi hususlar alınmıştır. el-Muhelleb şöyle demiştir: Emir sahihlerinin nafilelerde şiddet yolunu tutmaya hakkı ol­madığı hükmü de bundan alınabilir. Çünkü Rasûlullah, Alî'nin i'tİrâzını yeterli görmüştür. Farz bir namaz olsaydı "Nefislerimiz Allah'ın elindedir" cevâbını yeterli görmezdi.

[97] Buhârî âdeti Üzere hadîsteki "Taraka" fiilini, Kur'ân'da geçtiği âyeti getirmek suretiyle tefsîrini bildirmektedir.

[98] Başlığa uygunluğu, Peygamber'in Yahûdîler'e teblîğ edip onları İslâm'a çağır­ması, onların "Teblîğ ettin" deyip O'na itaate yanaşmamaları, bunun üzerine Peygamber'in onlara tebliğde mübalağa edip, teblîğini tekrarlaması yönünden-dir. İşte bu el-Ankebût: 46'da emredilen "En güzel olan suretle mücâdele"^. Bu hadîsin birer rivayeti Cizye ve Ikrâh Kitâblan'nda da geçti. Müslim de bunu Cihâd ve Siyer Kitâbı'nda "Yahûdîler'in Hicaz toprağından çıkarılmaları bâbi"nda getirmiştir: Müslim Tercemesi, V, 397-398, 61 "1765".

[99] Bu âyetle icmâın hüccet olduğuna deJîl getirilmiştir. Çünkü Yüce Allah bu üm­meti adaletle vasıflamıştır. Adaletli olan da şehâdet etmeye ve şâhidliginin ka­bul edilmesine hakk kazanan kimsedir. Böyle olan kimseler birşey üzerinde ittifak ettikleri ve ona şehâdet ettikleri zaman, bunun kabul edilmesi lâzım gelir. Bu­nun birer rivayeti Tefsîr'de ve Peygamberler'de de geçmişti.

[100] Peygamber'in bu emrini Müslim rivayet etti. Bu emrin benzeri Sulh Kitâbı'nda, fakat başka bir lafızla geçmişti.

[101] Hadîsin başlığa uygunluğu, sahâbînin ictihâd edip, ilimsiz olarak yaptığı bir iş hususunda Peygamber'in onu reddetmesi ve yaptığı işten onu nehyetmesi ve iç­tihadından dolayı da onu ma'ziretli tutması yönündendir.

Bunun bir rivayeti Buyu' Kitabı', "Hurmayı ondan daha hayırlı bir hurma mukaabilinde satmak istediği zaman bâbı"nda geçmişti.

[102] Başlığa uygunluğu, başlıktaki mübhemliği açıklaması yönündendir. Çünkü baş­lıkta ücretin kemmiyeti ve keyfiyetini açıklamamıştı.

Bu hadîste hakkın Allah katında bîr olduğu ve her vakıa hakkında Allah'­ın bir hükmü olduğu, bunu bulanın isabet ettiği, bulamayanın hatâ ettiğine ve her müctehidin hatâ ve isabet edeceğine delîl vardır. Bu mes'eleFıkıh Usûlü'nde tahrîr edilmiştir... (Kastallânî).

[103] Buhârî burada hadîsin başka yollardan gelişini de göstermiştir.

[104] Buhârî bu babı, sahâbüerin büyüklerinden bir kısmının Peygamber'in meclisle­rinden ayn kalıp Peygamber'in söylemekte yâhud işlemekte olduğu bâzı işleri bunlardan kaçtığı için, bu sahâbüer muttali' olabildikleri işler üzerinde devam eder olduklarını beyân için açmıştır. Bâzısı nâsıhı muttali' olmadığından, men-sûh üzerinde yâhud beraat-ı asliyye üzerinde yürür, sonra bunlardan bâzısı Ra-sûlullah'tan rivayet edenlerden alırlar... (Aynî).

[105] Hadîsin bastığa uygunluğu Umer, izin isteyip de verilmeyince geri dönmek emri gizli kalınca, Ebû Musa'nın sözüne dönmesi yönündendir. Bu onun vâhid ha­beriyle amel eder olduğuna, bâzı sahâbîlere sünnetlerden bâzılarının gizli kaldı­ğına, hazır bulunanın hazır bulunduğu sünneti bulunmayanlara teblîğ eder olduğuna, gâib de kendisine tahdîs edilen şeyi kabul, i'timâd ve onunla amel eder olduğuna delâlet etmiştir...

Bunun bir rivayeti Buyu'da ve Isti'zân'da "Selâm vermek ve izin isteme bâbı"nda geçmişti (Kastallânî).

[106] Başlığa uygunluğu şu bakımdandır: Ebû Hureyre, Peygamber(S)'den, O'nun sözleri ve fiillerinden sahâbîlerin çoğunun hazır bulunmadığı şeyleri haber ve­rirdi. Ebû Hureyre'nin işitip de onlara teblîğ ettiği bu şeyleri onlar kabul eder­ler ve onunla amer ederlerdi. Bu, vâhid haberinin kabul edilir ve onunla amel edilir olduğuna delâlet etmiştir. Ve bunda Peygamber'den haber vermekte te-vâturu şart kılanlar aleyhine de bir hüccet vardır... Bunun bâzı rivayetleri Buyu Kitâbı'nın evvelinde ve İlim Kitâbı'nda "İlmi hıfzetmek bâbı"nda geçmişti (Aynî). el-Berâ ibn Âzib(R)'in sahm bir senedle gelen hadîsinde: Bizim hepimiz Pey­gamber'den hadîs işitir değildik. Biz Ensâr'ın tarlaları ve orada işleri vardı, Lâ­kin insanlar yalan söylemezlerdi. Peygamber'in konuşmasında hazır bulunan, hazır bulunmayan kimselere tahdîs ederdi, demiştir. Muvaffak kılıcı ve yardım edici ancak Allah'tır (Kastallânî).

[107] Çünkü Peygamber, bâtıl üzerindeki hiçbir kimseyi takrîr etmez. Zîrâ RasÛl'den başka ismetli, yânî ma'sûm olmadığı için, onun sükûtu cevaza delâlet etmez... (Kastallânî).

Buhârî'nin bu başhktan garazı, Rasûlullah'ın takririnin hüccet olduğudur. Çünkü takrîr de Peygamber'in fiilinden bir nev'idir. Zîrâ o şey münker bir iş olaydı, Peygamber'in o şeyi muhakkak değiştirmesi lâzım gelirdi. Bu hususta âlimler arasında ihtilâf yoktur. Çünkü Peygamber'in ümmetinden bir kimseyi bir söz söylerken yâhud sakıncalı bir iş yaparken görüp de onu bu söz ve işinden takrir eylemesi caiz olmaz. Zîrâ Allah Taâlâ, ona münkerden nehyetmeyi farz kılmıştır... (Aynî).

[108] İbnu's-Sayyâd'm adı Safî'dir. O zaman İbnu's-Sayyâd garîb hâlleri olan bir ço­cuktu. Erlik çağma ermeden kâhinlik ve peygamberlik iddia etmiştir. Rasûlul-İah, Umer'le bâzı sahâbflerini yanma alıp onu görmeye gitmiş ve bunun kâhinliğini anlamak için giderken yolda Duhân Sûresi'ni gönlünde saklayarak, bu kâhine soracağını bildirmişti. Vardığında Rasûlullah ona: "Haydi gönlümde birşey sak­ladım, bunu 6///" dedi. İbnu's-Sayyâd: Gönlündeki "Duh"dur, dedi. Bu su­retle "Duhân" kelimesinin ilk iki harfini bilmiş oluyordu. Rasûlullah: "Düşte, törede ne görüyorsun?" diye sordu. O: Bana doğru haber de gelir, yanlış haber de gelir! diye cevâb vermiş; şeytanî telkinleri hâiz tam bir kâhin olduğunu i'ti-râf etmişti. Bunun üzerine Umer: Yâ RasÛlallah, vallahi bu Deccâl'dir, müsâa­de et de şunun boynunu vurayım! demişti. Bu Câbir hadîsinde de bildirildiğine göre Rasûlullah, "Bu Deccâl değildir" diye reddetmemekle beraber, Öldürül­mesine de müsâade etmemişti. Çünkü o günler Medine'ye ilk hicret edildiği za­mandı, Yahüdîler'le iyi geçinmek günleri idi. Câbir'in: "Ibnu's-Sayyâd, fitne âmili bir DeccâTdi", diye yemîn etmesi de Umer'in bu yemîninin Rasûlullah tarafından reddolunmamasına dayanıyordu. İbnu's-Sayyâd'in sonradan müs-lümân olduğuna ve hacc ettiğine dâir Müslim'de, Ebû Saîd Hudrî'den bir riva­yet vardır. Bunun bir rivayeti Cenazeler Kitâbı'nda da geçti.

[109] ed-Delâle, -dâl'in üç harekesiyle- ve'd-Dulûle (umûme vezninde) bir adamı bir nesneye doğru yol gösterip kılavuzluk eylemek ma'nâsınadır, ikinci bâbdan masdardır...

ed-Delîl: Emîr vezninde, kılavuza denir (Kaamüs Ter.). Buradaki "DelîF'ler, Kur'ân, Sünnet, İcmâ, Kıyâs'tır...

[110] Burada kısaca işaret edilen hadîsler daha evvelki kitâblarda geçtiği gibi, bâzıla­rı burada da getirilmiştir.

[111] Başlığa uygunluğu, Peygamber (S) atların işlerini beyân edince, kendisine mer-keblerden sorulunca, merkeblerin hükmünü ez-Züzâl: 7-8. âyetinin umûmun­dan alınacağını bildirmesi yönündendir... (Aynî).

îbn Mes'ûd: Kur'ân'da herşeye sâdık ve çok hükümlü âyet budur, demiş­tir. Âlimler bu âyetin umumiyetinde ittifak etmişlerdir...

Bu hadîsin bâzı rivayetleri Şirb, Cihâd, Nübüvvet Alâmetleri ve Tefsîr'de de geçmişti... (Kastallânî).

[112] Bunu bundan sonraki tariften gelen hadîs açıklamaktadır.

[113] Başlığa uygunluğu "Onunla temizlen işte!" sözündedir. Çünkü Peygamber'in sorucu kadına beyânı, Âişe'nin anladığı ma'nâ ile ve Âişe'yi bu anlatması üze­rine takrir buyurması ile vâki' olmuştur. Çünkü sorucu kadın, pamuklu parça ile kanı ta'kîb etmeye temizlenme ismi verileceğini bilmiyordu. Âişe, Peygam­ber'in maksadım anlayınca, kadına bundan gizli kalan işi beyân etmiştir. Müc­mel, karinelerden olan beyân üzerinde durdurulur ve onu idrâkte anlayışlar ihtilâf ederler. Bu hadîsin bir rivayeti Gusl'de de geçmişti (Kastallânî).

[114] Başbğa uygunluğu şöyledir: Peygamber (S), kelerleri tiksinir gibi terkedince, belki sofrada bulunanlar onları yemekten çekindiler. Sonra Peygamber onların geti­rilmesini isteyip de O'nun sofrasında bunlar yenilince bu kelerlerin mübâh ol­duğuna bir delfl oldu. Bu hadîsin bir rivayeti Hibe'de ve Et'ime'de de geçmişti...

(Aynî)

[115] Başlığa uygunluğu şöyledir: Peygamber anılan bu yeşil sebzelerden, kokuları sebebiyle yemekten çekinince, yanında bulunan sahâbî de Peygamber'in bun­dan çekindiğini gördüğünde, Peygamber ona: "Sen bundan ye!" buyurup bu ke­lâmını da "Çünkü ben senin münâcât etmediğin kimselerle münâcât ederim" sözüyle tefsir etti.

Bunun bir rivayeti Namaz Kitabı, (Ezanın Başlaması Kitabı), "Sarmısak yemek hakkında gelen şeyler bâbı"nda da geçmişti.

Arabça'da "Tabak"a "Bedr" denilmesi dolunay gibi yusyuvarlak oldu­ğundan dolayı böyle teşbîhî bir ta'bîri de içine almaktadır.

Münâcât, "Mübâhât" vezninde en-Nicâ, "Cidal" vezninde bir kimseye fı­sıldamak ma'nâsınadır. Şârih der ki: Niyaz, Yüce Allah'a münâcât denilmesi, gizleme dhetiyle olduğundandır. (Âsim Efendi, Kaamûs Ter.) Baradaki Münâ­cât, hazır olanların muttali' olamayacakları şekilde meleklerle konuşmak ma'­nâsınadır.

[116] Burada hadîsin ayrı ayrı geliş yolları gösterilmiştir.

[117] el-Kevâkib'<ie şöyle dedi: Bu hadîsin başlığa münasebeti, bununla Ebû Bekr'in halifeliğine istidlal edilmiş olmasıdır. Lâkin bu istidlal işaret iledir, açıkça söy­lemekle değildir... Bunun bir rivayeti Ebû Bekr'in menkabeleri bâbı'nda da geçti (Kastallânî).

[118] Bu babın başında bâzı nüshalarda Besmele vardır.

Yânî kitâb ehli olanlara şerîatle ilgili şeylerden herhangi birşey sormayınız. Çünkü bizim şerîatimiz herhangi birşey için onlara muhtâc değildir. Eğer onda nass bulunmazsa nazar ve istidlal ile çözülür. Müslüman onlara birşey sormak­tan müstağnidir. Bu nehye, şerîatimizİn doğruladığı haberleri ve eski ümmetlerin haberlerini, keza onlardan îmân edenlere sormak girmez... (Kastallânî).

[119] Yânî biz, doğru bir kimse olduğu hâlde Ka'bu'l-Ahbâr'ın bâzan söylemekte ol­duğu bilgilerin bâzısında hatâ ettiğini tecrübe etmekteyiz, demiş oluyor.

Ka'bu'l-Ahbâr, Yahûdî âlimlerinden idi. Peygamber zamanına yetişmiş, fa­kat Ebû Bekr yâhud Umer zamanında müslümân olmuştur. Sonra Şam'a yer­leşmiş, 32 yılında Usmân'ın halifeliği zamanında Hmus'da vefat etmiştir.

[120] Başlığa uygunluğu, Peygamber'in onları tasdîk ve tekzîb etmemeyi emretmiş ol­duğu için bu onlara birşey sormayı da terketmeyi gerektirir olması yönünden-dir. Bunun bir rivayeti bu sçned ve bu metinle el-Bakara: 136. âyetin tefsirinde geçmişti.

[121] öyle olunca sizler evlâ yoluyla onlara birşey sormamabsınız. Bunun bir rivayeti Şehâdetler Kitâbı'nda da geçmişti.

[122] Bu başlık "İhtilâf etmenin keraheti babı" şeklinde de zabtedilmiştir. Bu bâb, Ebû Zerr rivayetinde "Peygamber'in tahrîmden nehyetmesİ bâbı"ndan önce­dir. Zikredilen bu bâbdan önce de Yüce Allah'ın "Ontann işleri dâima arala­rında müşavere İledir" (eş-ŞÛrâ: 38) babı vardır... (Kastallânî).

[123] Aranızdaki muhalefetin uzamaması ve sizleri şerre götürmemesi için kalkıp da­ğılınız. Bunun bir rivayeti Kur'ân'ın Faziletleri Kitâbı'nda da geçmişti. Bunu Müslim de Nuzûr'da getirmiştir.

[124] Yânî sizler Kur'ân'ı okuyunuz ve delâlet ettiği, sevkettîği üzere birleşmeye tutu­nuz. Bir şübhe arız olmak sebebiyle ayrılmaya da'vet edici münazaayı gerekti­ren bir ihtilâf vâki* olduğu zaman okumayı terkedin ve ülfet edip birleşmek için muhkem olanına yapışın, ayrılmaya götürücü müteşâbihten yüz çevirin.   Bunu Fethu 'l-Bârî'de İbn Hacer söyledi. Başka yerde ve Kur'ân'ın Fazîletleri'nin so­nunda geçmekle beraber ben bunu burada mesafe uzadığı için tekrar getirdim (Kastallânî).

[125] Buhârî hadîsin başka bir yoldan gelişini işaret etmiştir. Bu ta'Kkı ed-Dârimî se-nedle ulaştırmıştır.

[126] Umer ibnu'l-Hattâb, Kur'ân'la yetinmesi sebebine İbn Abbâs'tan daha fakîh idi. Peygamber'in Umer'i reddetmemesinde de Umer'in görüşünü doğru bul­duğuna delil vardır. Bu hadîslerin bâzı rivayetleri İlim'de,"İlmin yazılması bâ-bı"nda ve Mağâzî'de geçmişti. Bunu Müslim de Vasiyetler'de; Nesâî de İlim'de getirmişlerdir.

[127] Yânî Peygamber'in buradaki emri halâl kıİma, mübâh kılma emridir. Vâcib kılma emri değildir. Ümmü Atıyye'nin şahsında kadınların, cenaze arkasından gitme­lerini nehyetmesi de haram kılma nehyi değil, tenzîhî bir nehiydir.

[128] Câbir'in hadîsi Hacc'da, "Veda Haccı bâbı"nda, Ümmü Atıyye'nin hadîsi de Cenazeler Kitâbı'nda senedü olarak geçmiştir.

[129] Başlığa uygunluğu, Peygamber'in kadınlarla nasîblenme emrinin vücûb üzere bir emir olmadığı bakımındandır. Onun için Câbir: Peygamber bunu sahâbîle-re vâcib kılmadı, lâkin kadınları erkeklere halâl kıldı, demiştir. Bunun bir riva­yeti Hacc Kitâbt'nda geçti. Bunu Müslim de Hacc'da getirdi: Mtislim Ter., IV, 76; 141 "1216".

[130] Başlığa uygunluğu "İsteyen için" kavlindedir. Çünkü bunda emrin hakîkaten vücûb için olduğuna ancak fiil ve terk arasında muhayyer kılmaya delâlet eder bir karîne bulunursa vücûba hamledilmeyeceğine İşaret vardır. İşte "İsteyen için" sözü buna işarettir. Bu söz bu emri vücûba hamletmekten çevirici olmuştur.

Bu hadîsin daha tafsffli bir rivayeti Namaz Kitabı, "Ezan ile ikaamet ara­sında ne kadar mesafe vardır bâbı"nda geçmişti. Orada Peygamber: "Her iki ezan (yânî ezan ile ikaamet) arasında bir namaz vardır, her iki ezan arasında bir namaz vardır" buyurduktan sonra üçüncüsünde "İsteyen için " (sözünü ilâ­ve) buyurdu.

[131] Bunu Taberî bu ma'nâda bir lafızla İbn Abbâs'tan rivayet etmiştir.

[132] Bunun tafsili Ifk hadîsinde geçmiştir.

[133] Bu hadîsin birer rivayeti îmân ve Zekât Kitâbian'nda geçmişti.

[134] Bunu da Buhârî İbn Abbâs'tan Kitâbu'l-Muhâribîn'de rivayet etmişti.

[135] Bu da Tefsîr'de Âlu İmrân: 159 âyetinin tefsîri sırasında geçen hadîsten bir par­çadır

[136] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bu uzun Ifk hadîsinden bir parçadır, daha uzun metinlerle birçok yerlerde geçti: Şehâdetler, Mağâzî, Tefsir, Eymân ve'n-Nuzûr ve daha başka yerler...

[137] Bu da o hadîsin başka yoldan gelen bir kısmıdır. Ensâr'dan olan bu zât, İbn tshâk'ta ve Hâkim'in onun tarîkıylc rivayetinde EbÛ Eyyûb Hâlid ibn Zeyd el-Ensârî'dir. Onun bu büyük iftirayı söyleyenlerden taaccüb ederek söylediği bu teşbih sözü, en-Nûr: 16. âyetinin lafzına uygun düşmüştür.