97- KİTÂBU'L-İTİSÂM Bİ'L-KİTÂBİ VE'S-SÜNNETİ
1- Peygamber(S)'İn: "Ben câmialı sözler ile
gönderildim Kavli Babı
2- Rasûlullah(S)'In (Sözleri, Fiilleri Ve Takrirlerini
Şâmil Olan) Sünnetlerine Uymak Babı
4- Peygamber(S)'İn Fiillerine Uymak Babı
6- Bir Bid'atçiyi Barındıran Kimsenin Günâhı Babı
15- İnsanları Dalâlete Da'vet Eden Yâhud Kötü Bir Çığır
Açan Kimsenin Günâhı Babı
17- Yüce Allah'ın: İşten hiçbirşey sana âid değildi (Âlu
Imrân: 128) Kavli Babı
18- Yüce Allah'ın Şu Kavilleri Babı:
21- Hâkim Hükmünde İctihâd Ettiği Zaman İsabet Etse Yâhud
Hatâ Da Yapsa Ücret Alacağı Babı
25- Peygamber(S)'İn "Kitâb Ehline (Şerîatle İlgili)
Herhangi Birşey Sormayınız*' Kavli Babı
26- Şer'î Hükümlere- Muhalefet Etmenin Keraheti (Yânî
Çirkinliği) Babı
Rahman ve Rahim olan Allah 'in ismiyle
(Allah'ın
Kitâbı'na ve Peygamberin Sünnetine Sımsıkı Yapışıp Tutunmak Kitabı) [1]
1-.......Bize
Sufyân ibn Uyeyne, Mıs'ar'dan ve başkasından; onlar da Kays ibn Müslim'den; o
da Târik ibn Şihâb'dan. Târik ibn Şi-hâb şöyle demiştir: Yahûdîler'den bir
adam, Umer'e:
— Ey Mü'minlerin
Emîri, eğer şu "Bu gün sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki
nVmetimi tamamladım ve size dîn olarak müs-lümânlığı hoşnûd oldum... "
(ei-Mâide: 4) âyeti biz Yahudiler üzerine inmiş olaydı, muhakkak bizler onun
indiği günü bir bayram yapardık, dedi.
Bunun üzerine Umer:
— Şübhesiz ben bu
âyetin hangi gün indiğini muhakkak bilmekteyim: Bu âyet bir cumua günü,
Arafe'de inmiştir, dedi [2].
Sufyân ibn Uyeyne,
Mıs'ar'dan işitti. Mıs'ar da Kays'tan işitti, Kays da Tarık'tan işitti.
2-.......Bize
el-Leys ibn Sa'd, Ukayl'den tahdîs etti ki, İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Enes
ibn Mâlik (R) haber verdi ki, kendisi, müslümânların Ebû Bekr'e bey'at
ettiklerinin ertesi günü Umer'den işitmiştir. Umer, Ebû Bekr'den önce,
Rasûlullah'in minberi üzerine doğrulmuş, şehâdet kelimelerini söylemiş,
"Amma ba'du(= Sözün bundan sonrası şudur)" deyip şunları söylemiştir:
— Allah kendi
Rasûlü'nü dünyâda sizin yanınızda olan şeyler üzerine kendi yanında bulunan
şeylere (cennet derecelerinin yükseklerine ve keramet hazînelerinin huzuruna)
seçip almıştır. Ve şu Ki-tâb, Allah'ın kendi Rasûlü'nü hidâyete ulaştırmış
olduğu Kitâb'dır. Şimdi sizler de bunu alıp tutunun ki, doğru yolu bulaşınız.
Ve çünkü Allah, ancak bu Kitâb vâsıtasıyle Rasûlü'ne hidâyet etmiştir! [3].
3-.......İbn
Abbâs (R): Peygamber (S) beni kendisine çekip sarmaştı da:
— "Allah 'im,
buna Kitâb ilmîni öğret!" diye duâ etti, demiştir [4].
4-.......Bize
Mu'temir tahdîs edip şöyle dedi: Ben Avf'dan işittim, ona da Ebû'I-Minhâl
haber vermiştir. O da Ebû Berze Nadle ibn Ubeyd el-Eslemî'den: Şübhesiz Allah
Taâlâ İslâm Dîni ile ve Peygamberi Muhammed (S) ile sizleri zengin kılmış
yâhud sizleri kaldırıp yükseltmiştir, dediğini işitmiştir [5].
5-.......Bize
Mâlik, Abdullah ibn Dinar'dan tahdîs etti ki, Abdullah ibn Umer (R),
Abdulmelik ibn Mervân'a bir mektûb yazdı da ona bey'atini şöyle bildirdi:
"Allah'ın sünneti ve Rasûlü'nün sünneti üzerine gücümün yettiği kadar
Mü'minlerin Emîri Abdulmelik ibn Mervân'a, emirlerini dinlemeğe ve itaat etmeye
ikrar edip söz veriyorum" dedi [6].
6-.......Bize
İbrahim ibn Sa'd, İbn Şihâb'dan; o da Saîd ibmı'l- Müseyyeb'den o da Ebû
Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Ben
câmialı sözler ile gönderildim. Ben (düşman gönüllerine) korku salmak
suretiyle yardım olundum. Bir de ben uyuduğum sırada kendimi gördüm ki, bana
Yer hazînelerinin anahtarları getirildi de benim elimin içine konuldu".
Ebû Hureyre:
Rasûlullah (S) gitti, hâlbuki sizler o hazîneleri nasıl rast gelirseniz öylece
görmektesiniz yâhud sizler o hazîneleri bol bol emmek suretiyle
faydalanmaktasınız yâhud da buna benzer bir kelime söylemiştir [7].
7-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Herbirpeygambere
muhakkak îmân edilen mu 'cizelerin benzeri yâhud insanların o yüzden îmân
ettiği mu'cizelerden verilmiştir. Hiç şübhesiz ki bana ihsan olunan (en büyük)
mu'cize, Allah'ın bana vahyettiği Kur'ân'dır. Bu sebeble ben kıyamet günü
bütün peygamberlerin en çok ümmetlisi olacağımı ümîd ediyorum!" [8].
Ve Yüce Allah'ın:
"Ve bizi takva sahihlerine önder kıl" (el-Furkaan: 74) kavli.
Bu duada o:
"Bizden Öncekilere uyalım ve bizden sonrakilerin de bize uyacakları
imamlar, önderler kıl" demiştir[10].
Abdullah ibn Avn
el-Basrî et-Tâbiî şöyle demiştir:
Üç şey vardır ki, ben
bunları hem kendim için, hem
de bütün mü'min
kardeşlerim için arzu eder, severim:
a Şu Muhammed
sünnetini insanların öğrenmeleri ve âlimlerinden bunu sorup istemeleri;
b-Kur*ân>ı iyi
anlamaları ve ondan sorup istemeleri.
c İnsanları ancak
hayırda bırakmaları (yâhud: insanları hayra da'vet etmeleri) [11].
8-.......Ebû
Vâil şöyle dedi: Ben şu Ka'be mescidinde onun bakıcısı olan Usmân ibn Ebî
Şeybe'nin yanına oturdum. O şöyle dedi: Benim yanıma Umer ibnu'l-Hattâb şu
senin oturuşun gibi oturdu da:
— Şu Ka'be'nin
içindeki sarı ve beyaz, yânî altın ve gümüş hiç-birşey bırakmayıp hepsini
müslümânlar arasında (onların işleri için) taksim edeyim diye kasdettim, dedi.
Şeybe dedi ki: Ben
Umer'e:
— Sen bunu
yapmıyorsun? dedim. Umer:
— (Niçin yapmıyorum?)
îki sahibin, yânî Rasûlullah ile Ebû Bekr de bunu yapmadıkları için dedim,
dedi.
Yine Umer:
— (Çünkü) o ikisi kendilerine
iktidâ edilip uyulan iki insandırlar, dedi [12].
9-.......Ben
el-A'meş'ten sordum. O Zeyd ibn Vehb'den söyledi. O da Huzeyfe(R)'den şöyle
derken işitmiştir: Bize Rasûlullah (S) şöyle tahdîs etti: "Emânet gökten
insanların kalblerinin derinliğine iner (ve insanlar bunun üzerine fıtratlanmış
olurlar). Sonra Kur'ân indi, onlar Kur'ân 'ı okudular. İnsanlar sünnetten
emâneti ve onunla ilgili şeyleri öğrendiler. (Böylece insanlar için tabîat ve
şerîat, emânetin korunması hususunda birleştiler)..." [13]
10-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R) şöyle dedi: Şübhesiz sözün en güzeli Allah'ın Kitâbı'dır. Yolun
en güzeli de Muhammed'in yoludur. İşlerin en şerrüleri de dînde sonradan îcâd
edilen bid'atlerdir. Size va'd edilegelen şeyler (tekrar dirilmek ve hâlleri) muhakkak
gelecek ve siz bunlardan kaçıp kurtulacaklar değilsiniz!" [14].
11-.......Bize
ez-Zuhrî, Ubeydullah'tan; o da Ebû Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid(R)'den tahdîs
etti ki, onlar: Biz Peygamber(S)'in yanında idik, Peygamber, da'vâlarını
arzeden iki kişiye hitaben:
— "Yemîn olsun
ki, ben sizin aranızda elbette Allah'ın Kitabı ile hüküm vereceğim..."
buyurdu, demişlerdir [15].
12-.......Bize
Hilâl ibnu Alî, Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki,
Rasûlullah (S):
— "Ümmetimin hepsi cennete girecektir.
Ancak imtina edenler girmeyecektir" buyurmuştur.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah! Kimler imtina edecekler? diye
sordular. Rasûlullah:
— "Her kim bana itaat ederse cennete
girecektir. Her kim de bana âsî olursa o da (da'vetimi kabulden ve emirlerime itaatten)
çekinip imtina etmiş olur (ve cennete giremez)" buyurdu [16].
13-.......Bize
Yezîd ibn Hârûn haber verdi. Bize Selîm ibn Hayyân tahdîs etti ve Yezîd ibn
Harun'u hayırla övdü de şöyle dedi: Bize Saîd ibnu Mînâ tahdîs etti. Bize Câbir
ibn Abdillah tahdîs etti yâ-hud: Ben Câbir ibn Abdillah'tan işittim, şöyle
diyordu: Bir kerre Peygamber (S) uyurken yanına birtakım melekler geldi de,
bunlardan bâzıları:
— Bu zât uyuyor, dedi. Bâzıları da:
— Gözü uyuyor, fakat kalbi uyanıktır, dedi.
Bunun üzerine bu melekler
(birbirlerine):
— Bu dostunuzun yüksek
sıfatı vardır (yüksek menkıbe sâhibidir). Haydi siz de bunun yüksek mevkiini
haricî bir örnekle temsîl ediniz! dediler. Fakat bâzıları:
— İyi amma bu zât uyuyor, dediler. Bâzıları da:
— Hayır, O'nun gözü uyuyor, fakat kalbi
uyanıktır, dediler. Bunun üzerine melekler:
— Bu Zât'ın haricî
benzeri, şu bir kimsenin misâli gibidir ki, o kimse yeni bir ev yaptırır, o
evde bir ziyafet yemeği tertîb eder ve bu ziyafete insanları da'vet etmek için
bir da'vetçi gönderir. Bu da'vet-çinin da'vetine kim icabet ederse, o
(mükemmel) eve girer ve ziyafet yemeğinden yer. Her kim de da'vetçinin
da'vetine icabet etmezse o eve giremez ve ziyafet yemeklerini de yiyemez.
Bunun üzerine melekler
yine birbirlerine:
— Haydi bu temsîli bu Zât'a îzâh ediniz de
anlasın! dediler. Fakat yine bunlardan bâzıları:
— İyi amma bu Zât uyuyor, dediler. Bâzıları da:
— Hayır, gözleri uyuyor amma kalbi uyanıktır,
dediler. Bunun üzerine melekler (kendi aralarında temsîli şöyle îzâh
ettiler):
— O ev cennettir,
da'vetçi de Muhammed(S)'dir. Her kim Mu-hammed'e itaat ederse, Allah'a itaat
etmiştir. Her kim de Muham-med'e âsî olursa, Allah'a âsî olmuştur. Muhammed
insanların arasını ayırdetmiştir (itaat ve isyan şiarını bildirip mü'minleri,
münkirleri ayırdetmiştir) [17].
Bu hadîsi Kuteybe ibn
Saîd, Leys'ten; o da Hâlid'den; o da Saîd ibn Ebî Hilâl*den; o da Câbir'den:
"Peygamber bizim yanımıza çıktı" fıkrasıyle rivayet etmekte Muhammed
ibn Abâde'ye mutâbaat etmiştir [18].
14-.......Huzeyfe
(R) şöyle demiştir:
— Ey Kur'ân
okuyucuları topluluğu! (Allah'ın emrine yapışmanız suretiyle) dosdoğru yola
giriniz. (Eğer doğru yola girerseniz) şübhe-siz sizler açık bir öne geçişle öne
geçirilmiş olursunuz. (Eğer emre muhalefet edip de) dosdoğru yoldan sağa ve
sola giden yolları tutarsanız, muhakkak pek uzak bir sapıklıkla sapmış
olursunuz! [19].
15-.......
Bize Ebû Usâme, Bureyd'den; o da Ebû Burde'den; o da Ebû Mûsâ el-Eş'arî(R)'den
tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Benim meselim (benzerim)
ve beni kendisiyle size Allah'ın peygamber gönderdiği şeyin meseli, ancak şu
adamın benzeri gibidir ki, o, kavmine geldi de:
— Ey kavmim! Ben
şurada iki gözümle ordu gördüm. (Onlar beni soydular... ben kaçtım, şimdi haber
veriyorum). Görüyorsunuz, ben çıplak bir nezîrim (sizi yarının musibetinden
korkutuyorum). Hemen kurtulmaya, hemen kaçmaya bakınız! der.
Bu haber üzerine
kavminden bir taife ona itaat eder de bütün gece vakaar ve haysiyetle yürümüş
ve kaçıp kurtulmuşlardır. Kavminden bir kısmı da onu yalanlamışlar da yerlerinde
kalmışlardır. Bunun üzerine sabahleyin ansızın asker onları basıp helak etmiş
ve köklerini kazımıştır.
İşte bu bana itaat
eden ve benim getirdiğime uyan kimse ile bana âsî olan ve benim getirmiş
olduğum hakkı yalanlayan kimsenin meselidir" [20].
16-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) vefat ettiği ve ondan sonra Ebû Bekr
halîfe yapıldığı, Arab kabileler inden tekrar kâfir olanlar küfürlerine
döndükleri zaman (Ebû Bekr-onlarla harb etmek istediğinde) Umer, Ebû Bekr'e:
— Sen bu insanlara karşı nasıl harb açarsın?
Rasûlullah (S): ' 'Ben, insanlar Lâ ilahe ille 'Hah diyene kadar şirk ehli
olanlarla harb etmeye emredildim. Her kim bu Lâ ilahe ille'llah şehâdet
kelimesini söylerse, benden malını ve canını muhafaza etmiş olur, ancak (haram
kılınmış bir nefsi öldürmek yâhud farzlardan birini inkâr etmek gibi) İslâm
hakkının gerekli kıldığı ceza müstesnadır. (Gizli küfür ve ma'siyetinin) hesabı
Allah'a âiddir" buyurdu! demişti.
Ebû Bekr de Umer'e:
— Vallahi her kim
namazla zekât arasını ayırırsa, ben muhakkak bu zümre ile harb ederim. Çünkü
zekât mâlî bir haktır. Allah'a yemîn ederim ki, bunlar Rasûlullah'a ödemekte
oldukları bir ipi (yâ-nî az olsa bile meydana gelen zekât hakkım) benden men'
ederlerse, onun men' edilmesi üzerine ben muhakkak onlarla harb ederim! dedi.
Bunun üzerine Umer:
— Vallahi gördüm ki,
dînden dönenlerin katli hakkındaki Ebû Bekr'in bu hükmü, Allah'ın Ebû Bekr'in
gönlünde yarattığı genişliğin eseridir. Bu sayede (getirdiği delilden dolayı)
onlarla harb etmenin hakk olduğunu öğrendim, dedi (ve Ebû Bekr'in kararını
doğruladı).
Yahya ibn Bukeyr ile
(Leys'in kâtibi olan) Abdullah ibn Salih, İmâm el-Leys'den "Anâkan( = Bir
dişi oğlağı)" şeklinde söylemişlerdir ki, bu daha sahihtir [21];
17-.......Abdullah
ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Bir ara Uyeyne ibn Hısn ibni Huzeyfe ibn Bedr,
Medîne'ye gelmiş ve kardeşi oğlu Hurr ibn Kays ibn Hısn'ın evine inip ona konuk
olmuştu. Hurr ibn Kays ise Umer'in yakınlarındandi. Meclisinde genç, ihtiyar
birtakım kurrâ ve fakîhler bulunurdu. Halîfe onlarla mühim âmme işlerini danışır,
istişare ederdi. Uyeyne, kardeşinin oğlu Hurr ibn Kays'a:
— Ey kardeşim oğlu!
Senin Halîfe'nin yanında yüksek mevki'-in vardır. Benim için yanına girmeye bir
izin alsan da onu ziyaret etsem! dedi.
Hurr de ona:
— Ben senin için onun
yanına girmene izin isteyeceğim! dedi.
İbn Abbâs dedi ki:
Hurr, Uyeyne için izni aldı. Uyeyne huzura girdiğinde:
— Ey Hattâb oğlu!
Vallahi sen bize ne bol dünyalık verirsin, ne de aramızda adaletle hükmedersin!
dedi.
Bu sözü üzerine Umer
öfkelendi, hattâ Uyeyne'yi dövmeye kas-dedip üzerine yürüdüğü sırada, kardeşi
oğlu Hurr ibn Kays müdâhale edip:
— Ey Mü'minlerin
Emîri! Şübhesiz Yüce Allah, Peygamberi'-ne: "Sen affı -kolaylığı- tut.
İyiliği emret. Câhillerden yüz çevir" (ei-A'râf: 199) buyurdu. Şübhesiz bu
Uyeyne de o câhillerdendir, dedi.
İbn Abbâs dedi ki:
Vallahi Hurr ibn Kays bu âyeti okuyunca, o haşmetli Umer olduğu yerde çakılmış
gibi irkildi. Vallahi bir adım ileri gitmedi. Esasen Umer Allah Kitâbı'nın
mukaddes huzurunda çok durucu bir kimse îdi (yânî onun hükmünü geçmezdi) [22].
18-.......Esma
bintu Ebî Bekr (R) şöyle demiştir: Ben güneş tutulması sırasında Âişe'nin
yanına geldim. İnsanlar hep namaza durmuşlar, Âişe de ayakta durmuş, namaz
kılıyordu. Ben:
— İnsanlara ne oluyor ki (neden korkuyorlar)?
dedim.
Âişe (güneş tutulması
meydana geldiğini anlatmak için) gökyüzüne doğru eli ile işaret etti de:
— Subhânallâhi, dedi.
Ben:
— Bu bir (azâb için
olan) âyet mi (yâhud kıyametin yaklaşması alâmeti mi)? diye sordum.
Âişe başı ile:
— Evet! diye işaret
etti.
Rasûlullah (S) namazı
bitirince, Allah'a hamd ve sena eyledi. Sonra şöyle buyurdu:
— "Ben cennet ve cehenneme kadar evvelce
görmediğim hiçbir-şey kalmadı ki, bu makaamımda hepsini görmüş olmayayım. Bana
vahyolundu ki, sizler kabirlerinizde Mesih Deccâl-yüzünden çekilecek fitneye
yakın bir imtihan geçireceksiniz. Mü'min yâhud müslim -râvî Fâtıma
bintu'1-Munzir: Esmâ'nın bu iki lâfızdan hangisini söylediğini bilmiyorum,
demiştir- o kimse, Muhammed hakkında sorulduğunda:
—Oy Muhammed'dir; O
bize beyyineler getirdi, biz de O'nun da'veiine icabet edip îmân eyledik!
diyecek. Ona sorucu melekler tarafından:
— Sen iyi hâlde yat
uyu! Biz senin kat'î inanmış kimse olduğunu bildik, denilir.
Münafık yâhud kalbinde
şübhesi olan kimseye gelince -Fâtıma bintu'l-Munzir: Ben Esmâ'mn bu iki
ta'bîrden hangisini söylediğini bilmiyorum, demiştir- o kimse de:
—Ben O'nun kim
olduğunu bilmiyorum. Ben insanlardan işittim. O'nun hakkında birşeyler
söylüyorlardı, ben de onu söyledim, diyecektir" [23].
19-.......Bize
Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; oda Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti
ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Sizler, sizi bırakıp teklif
etmediğim hususlarda beni kendi hâlime bırakınız! Sizden evvelki ümmetler
ancak çok suâl sormaları ve peygamberlerine karşı ihtilâfları sebebiyle helak
olmuşlardır. Ben sizleri birşeyden nehyettiğim zaman, ondan sakınınız. Sizlere
birşey emrettiğim zaman da emrimi tutunuz. Gücünüzün yettiği kadar onu yerine
getiriniz!" [24].
Ve Yüce Allah'ın şu:
"Ey îmân edenler,
Allah'ın affettiği şeyleri... ve eğer size açıklanırsa ve siz bunları Kur 'ân
inerken sorup da hükmü kendinize açıklanırsa fenanıza gidecek şeyleri sormayın.
Allah çok mağfiret edicidir, çok halimdir; cezada da aceleci değildir9*
(ei-Mâide: ıoi) kavli [25].
20-.......Bana
Ukayl, İbn Şihâb'dan; o da Âmir ibn Sa'd'dan; o da babası Sa'd ibn Ebî
Vakkaas(R)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Müslümanların müslümânlar
hakkında şübhesiz en büyük günahlısı o kimsedir ki, insanlara haram edilmedik
birşeyin hükmünü sorar da o şey, sırf onun bu sormasından dolayı haram
kılınır" buyurmuştur [26].
21-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebu'n- Nadr (Salim ibn Ebî
Umeyye)'dan işittim, o Busr ibnu Saîd'den; o da Zeyd ibn Sâbit(R)'ten şöyle
tahdîs ediyordu: Peygamber (S) mes-cid içind i'tikâf için hasırdan bir hücre
edinmişti. (Ramazânın son onunda) birkaç geceler buradan çıkıp cemâatle hem farz
ve hem de terâvîh namazı kılmıştı. Sonunda cemâatin birikip çoğaldığım görünce
bir gece yalnız yatsı namazını kıldırıp bu hasır odasına çekilmiş, terâvîh
için çıkmamıştır, Rasûlullah'ın hücresinde sesini işitmediklerinde uyudu
zannettiler ve uyansın da çıksın diye sahâbîlerin bâzısı öksürmeye başladı.
Bunun üzerine Rasûlullah, bekleyen cemâate hi-tâb edip şöyle buyurdu:
— "Cemâatle
terâvîh namazı kılmak hususunda sizde gördüğüm bu yaptığınız iş ve arzu
devamlıdır. Fakat böyle cemâat hâlinde bu ibâdete devam ederken, cemâatin farz
kılınmasından ve farz kılındığı takdirde hepinizin bu namazı cemâatle edasına
muktedir olamamanızdan korkarım. Onun için ey insanlar! Sizler bu namazı kendi
evlerinizde kılınız. Çünkü farz namaz müstesna, kişinin namazının en
faziletlisi kendi evinde kıldığı namazıdır" [27].
22-.......Ebû
Mûsâ el-Eş'arî (R) şöyle demiştir: Bir kerresinde Rasûlullah(S)'tan
hoşlanmadığı bâzı şeyler soruldu. Sahâbîler bu gibi soruları çoğalttıklarında
Rasûlullah öfkelendi ve:
— "Bana istediğinizi sorun!" diye
buyurdu.
Bunun üzerine
(Abdullah isminde) bîr adam ayağa kalktı da:
— Yâ Rasûlallah! Benim
babam kimdir? dedi. Rasûlullah ona:
— "Senin baban Huzâfe'dir!" buyurdu.
Bundan sonra (Sa'd
isminde) başka biri ayağa kalktı ve:
— Yâ Rasûlallah! Benim babam kimdir? dedi.
Rasûlullah ona da:
— "Senin baban Şeybe'nin âzâdlısı
Sâlim'dir" buyurdu. Umer ibnu'l-Hattâb, Rasûlullah'm yüzündeki öfke
alâmetini
görünce:
— Yâ Rasûlallah! Biz
Azîz ve Celîl olan Allah'a tevbe ediyoruz! dedi [28].
23-.......Bize
Abdulmelik ibn Umeyr tahdîs etti ki, el-Mugîre'nin âzâdlısı ve kâtibi olan
Verrâd şöyle demiştir: Muâviye, el-Mugîre'ye: "Rasûlullah(S)'ın namazdan
sonra okuduğunu işittiğin şeyi bana yaz!" diye mektûb gönderdi. el-Mugîre
de ona şöyle yazdı:
— Allah'ın Peygamberi
(S) her (farz) namazdan sonra şunu söylerdi: Lâ ilahe ille llâhu vahdehu lâ
şerike lehu. Lehu 'l-mulku ve lehu 7-hamdu ve huve ala külli şey'in kadir.
Allâhumme lâ mania limâ a'-teyte velâ mu 'tiye limâ mena 'te velâ yenfau ze
'l-ceddi minke H-ceddu
( = Tek Allah'tan
başka ilâh yoktur, O'nun hiçbir ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na
mahsûstur. Herşeye kudreti yeten de O'dur. Allah'ım, Sen'in verdiğine mâni'
olabilecek hiç yok, vermediğini verebilecek de hiç yok. Baht ve sâmân
sahibinin baht ve samanı Sen'in lütuf ve ihsanının yerine geçip de kendisine
fayda vermez)/"
el-Mugîre, Muâviye'ye
mektubunda şunu da yazdı: — Rasûlullah (S) bir de kîl ve kaalden, çok çok
suâlden, mal telef etmekten nehyeder idi. Yine Rasûlullah, analara
itaatsizlikten, kızları diri diri gömmekten, verilecek şeyi vermemekten, almak
hakkı olmayan şeyi istemekten de nehyederdi [29].
24-.....,.
Bize Hammâd ibn Zeyd, Sabit el-Bunânî'den tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (R):
Bizler Umer ibnu'l-Hattâb'ın yanında idik. Umer (R): Bizler üzerimize renç ve
meşakkatli iş olmaktan nehyo-lunduk, dedi, demiştir [30].
25-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik(R) şöyle haber verdi: Peygamber (S) güneş
gündüzün ortasından meylettiği zaman hücresinden çıktı ve öğle namazını
kıldırdı. Selâm verince minber üzerine çıkıp ayakta durdu. Kıyamet saatini
zikretti ve onun önünde pek büyük işler olacağını söyledi. Sonra:
— "Bana birşey sormak isteyen varsa şimdi
sorsun. Vallahi bu makaamimda durduğum müddetçe bana her ne sorarsanız hemen
sizlere haber vereceğim!" buyurdu.
Enes şöyle dedi:
İnsanlar (Peygamber'in gadabından müteessir olarak) pek çok ağlaştılar.
Rasûlullah da tekrar tekrar "Banasorunuz" demeyi çoğaltıyordu.
Enes dedi ki: Bu
sırada bir adam O'na doğru ayağa kalktı da:
— Yâ Rasûlallah! Benim gireceğim yer neresidir?
diye sordu. Rasûlullah ona:
— "Cehennemdir" cevâbını verdi.
Derken Abdullah ibn
Huzâfe es-Sehmî (R) ayağa kalktı ve:
— Yâ Rasûlallah! Benim babam kimdir? diye
sordu. Rasûlullah ona da:
— "Baban Huzâfe'dir!" buyurdu.
Râvî dedi ki: Sonra
Rasûlullah yine "Banasorunuz, banasoru-
nuz" demeyi
çoğalttı. Bunun üzerine Umer ibnu'l-Hattâb (R) iki dizi üzerine çöktü de:
— (Yâ Rasûlallah, bu kadarı yeter!) Biz Allah
Taâlâ'yı Rabb, İslâm'ı dîn, Muhammed'i rasûl olarak kabul ve tasdîk ettik,
dedi.
Râvî dedi ki: Umer bu
sözü söylediği zaman Rasûlullah biraz sükût ettikten sonra şöyle buyurdu:
— "Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin
ederim ki, demincek ben namaz kılarken cennet ile cehennem şu duvarın yüzünde
bana arz olundu. Ben hayırda ve şerrde bu günün benzeri bir gün görmüş
değilim" buyurdu [31].
26-.......Bize
Şu'be tahdîs edip şöyle dedi: Bana Basra Kaadısı Mûsâ ibnu Enes haber verip
şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik(R)'ten işittim, şöyle dedi: Bir adam:
— Ey Allah'ın
Peygamberi! Benim babam kimdir? diye sordu. Rasûlullah (S) da ona:
— "Senin baban Fulân'dır (yânî
Huzâfe'dir)/" buyurdu. Bunun üzerine ' 'Ey imân edenler! Size apaçık
söylenirse fenanıza gidecek şeyler sormayınız..." (ei-Mâide. ıoi) âyeti
indi [32].
27-.......Bize
Verkaa ibn Amr, Abdullah ibn Abdirrahmân'dan tahdîs etti ki, o şöyle demiştir:
Ben Enes ibn Mâlik(R)'ten işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S):
— "İnsanlar
birbirlerine birtakım suâller sormaktan asla vaz-geçmiyeceklerdir. Hattâ:
'Herşeyi yaratan Allah'tır, fakat Allah'ı kim yaratmıştır?' diyeceklerdir"
buyurdu [33].
28-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Ben Medîne'de Peygamber'in beraberinde bir
tarlada yürüyordum. O da hurma dalından bir deyneğe dayanıyordu. O sırada
birkaç Yahudi'ye rastladı. Onların bâzısı:
— O'na ruhtan sorun, dedi. Bâzısı da:
— Hayır, O'na
sormayın, olur ki size hoşlanmayacağınız bir ce-vâb işittirir, dedi.
Derken Ona doğru
kalkıp geldiler ve:
— Yâ Eba'l-Kaasım! Bize ruhun mâhiyetini söyle!
dediler. Rasûlullah bu suâl üzerine bir müddet bakarak dikeldi. Ben O'na
vahy edilmekte
olduğunu anladım da O'ndan biraz geriye çekildim. Nihayet vahy yükselip kalktı.
Sonra:
— "Sana ruhu
sorarlar. De ki: Rûh Rabb 'imin emrindendir. Size az bir ilimden başkası
verilmemiştir" (ei-isrâ: 85) âyetini söyledi [34].
29-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) altından bir mühür yüzük edinmişti.
Bunu görünce insanlar da altından birtakım yüzükler edindiler. Bunun üzerine
Peygamber:
— "Ben altından
bir mühür yüzük edinmiştim" buyurdu da onu parmağından çıkarıp attı ve:
"Ben bundan sonra ebediyyen bu altın yüzüğü takmayacağım" buyurdu.
Bunun üzerine insanlar
da kendi altın yüzüklerini çıkarıp attılar [36].
Çünkü Yüce Allah'ın şu
kavli vardır: "Ey kitâb ehli, dînîniz hususunda haddi aşmayın. Allah'a
karşı hakk olandan başkasını söylemeyin...
(en-Nisâ: 171) [38]
30-.......
Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S):
— "İftar yapmayarak iki ve daha fazla
orucu birbirine ulama-yın!" buyurdu.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah, Sen
orucu bazen birbirine ekliyorsun! dediler. Rasûlullah:
— "Ben sizden hiçbiriniz gibi değilim.
Çünkü ben, Rabb'im beni yedirir ve içirir hâlde gecelerim" buyurdu.
Fakat sahâbîler
oruçları birbirine eklemekten vazgeçmeyince Peygamber oruçlarını arka arkaya
iki gün yâhud iki gece birbirine uladı. Sonra (üçüncü gün) hilâli gördüler.
Bunun üzerine Peygamber, oruçlarını birbirine ulamaktan çekinmeyenleri ta'kîb
ve tevbîh eder gibi:
— "Eğer hilâl daha da geri kalsaydı,
ulamayı sizin için (bir ceza ve ders olsun diye) o ana kadar daha
artırırdım!" buyurdu [39]
31-.......Bana
İbrâhîm ibn Yezîd et-Teymî tahdîs etti. Bana Yezîd ibn Şurayh tahdîs edip şöyle
dedi: Alî ibn Ebî Tâlib bizlere pişirilmiş tuğladan yapılmış bir minber
üzerinde hutbe yaptı. Üzerinde, kınında asılı bir sahîfe bulunan bir kılıç
vardı.
Alî:
— Vallahi bizim
yanımızda okunan hiçbir yazı yoktur, ancak Allah'ın Kitabı ve bir de şu
sahîfedeki şeyler vardır, dedi ve sahîfeyi açtı.
İçinde diyet
develerinin yaşlan ile ' 'Medine A îr Dağı 'ndan şuraya kadar haremdir. Kim
Medine'nin bu haremi içinde bir bid'at çıkarırsa, Allah'ın, meleklerin ve
bütün insanların la'neti onun üzerine olsun. Allah o kimseden hiçbir sarf ve
adi kabul etmesin!" hadîsi, bir de "Müslümanların emânı birdir. O
emânı müsjtümânların (kadın ve köle nev'inden) en aşağı bir ferdi de üzerine
alır. Her kim bir müslümânın verdiği ahdi bozarsa, Allah'ın, meleklerin ve
bütün insanların la'neti onun üzerine olsun. Allah o kimseden hiçbir sarf ve
hiçbir adi kabul etmesin!"
Yine o sahîfede
"Her kim de kendi efendilerinden başka bir kavmi, efendilerinin izni
olmaksızın velî ve efendi edinirse, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların
la'neti onun aleyhine olsun; Allah ondan hiçbir sarf ve hiçbir adi kabul
etmesin!" hadîsi yazılmıştır [40].
32-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir iş yaptı da o hususta ruhsat verdi.
(Birtakım insanlar Peygamber'in yapıp da ruhsat verdiği o iş kendisine hâstır
zannedip) o işi yapmaktan çekindiler. Onların bu çekinmesi Peygamber'e
ulaşınca, Allah'a hamdettikten sonra:
— "Birtakım
topluluklara ne oluyor ki, onlar benim yapmakta olduğum birşeyiyapmaktan
çekiniyorlar! Allah'ayemîn ederim ki, ben onların Allah'ı en çok bilenleri ve
Allah'tan en çok korkanları-yımdır!" buyurdu [41].
33-.......Abdullah
ibnu Ebî Muleyke şöyle demiştir: Çok hayırlı iki zât Ebû Bekr ile Umer helak
olmaya yaklaşmışlardı: Peygamber'in huzuruna Temîm oğulları hey'eti geldiği
zaman, bu ikisinden biri (yânî Umer), "Mucâsi' oğullan'nın kardeşi olan
el-Akra ibn Habis et-Teymî el-Hanzalî'yi onlara emîr yap" diye işaret
etti. Diğeri de başkasını (yânî Ka'kaa ibn Ma'bed ibn Zurâre et-Teymî'yi) emîr
yap diye işaret etti. Bunun üzerine Ebû Bekr, Umer'e:
— Sen sırf bana muhalefet etmek istedin! dedi.
Umer de:
— Hayır sana muhalefet etmek istemedim, dedi.
Peygamber'in yanında
münâkaşa ettiler ve sesleri yükseldi. Bunun üzerine şu âyetler indi: "Ey
imân edenler, seslerinizi Peygamber'in sesinden yüksek çıkarmayın. Ona sözle,
birbirinize bağırdığınız gibi bağırmayın ki, siz farkına varmadan amelleriniz
boşa gider... "
(el-Hucurât: 2-3).
İbnu Muleyke şöyle
dedi: Abdullah ibnu'z-Zubeyr şöyle dedi: Artık Umer bu âyetin inmesinden sonra
-İbnu'z-Zubeyr bunu, dedesi Ebû Bekr'i kasdederek anasının babasından
zikretmedi- Peyganı-ber'le bir hadîs konuştuğu zaman, O'na gizli şeyler
söyleyen bir kardeş gibi konuşur, Peygamber anlamak isteyip soruncaya kadar
sesini O'na işittirmezdi [42].
34-.......
Bana Mâlik, Hişâm ibn Urve'den; o da babası Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da
mü'minlerin anası Âişe(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) vefâtiyle
netîcelenen hastalığı içinde:
— "Ebû Bekr'e söyleyin de insanlara namazı
kıldırsın!" buyurdu. Âişe şöyle dedi: Ben:
— Ebû Bekr Sen'in
makaamında (yânî namaz kıldırdığın mih-râbda) durursa, ağlamaktan kıraati
insanlara işitteremez. Umer'e emret de insanlara o namaz kıldırsın! dedim.
Rasûlullah yine:
— "Ebû Bekr'e söyleyin de insanlara namaz
kıldırsın!'"buyurdu. Âişe şöyle dedi: Ben Hafsa'ya da:
— Peygamber'e: Ebû
Bekr Sen'in makaamında durursa ağlamaktan kıraati insanlara işittiremez. Onun
için Umer'e emret de insanlara o namaz kıldırsın! diye söyle! dedim.
Hafsa dediğimi yaptı.
Onun üzerine Rasûlullah:
— "Şübhesiz ki, sizler elbette Yûsuf
Peygamber'in sahibeleri olan kadınlarsınız (yânî onun günündeki kadınlar
gibisiniz)/ Ebû Bekr'e emredin de insanlara namazı o kıldırsın!" buyurdu.
Bunun üzerine Hafsa,
Âişe'ye hitaben:
— Zâten senden bana
hayır gelecek değildi! dedi (de canının sıkıntısını açıkladı) [43].
35-.......Bize
ez-Zuhrî tahdîs etti ki; Sehl ibn Sa'd es-Sâidî (R) şöyle demiştir: Uveymir
el-Aclânî, Aclân oğullan'nın başkanı olan Âsim ibn Adiyy'e geldi de:
— Bana re'yini haber
ver: Bir adam karısı ile beraber bir adamı bulsa, kadimn kocası o adamı
öldürmeli, siz de öldürdüğü adama mu-kaabil onu öldürmeli misiniz?(Yoksa bu
koca nasıl yapar?) Yâ Âsim, sen bu mes'eleyi benim için Rasûlullah'a soruver!
dedi.
Bunun üzerine Âsim
bunu Peygamber'e sordu. Peygamber de böyle soruları, hoşlanmayıp, ayıpladı.
Akabinde Âsim ailesi yanına döndü, Uveymir de geldi. Âsim, Uveymir'e
Peygamber'in böyle sorulardan hoşlanmayıp ayıpladığını haber verdi. Bunun
üzerine Uveymir:
— Vallahi ben bizzat
kendim Peygamber'e gideceğim de bunu soracağım! dedi ve Peygamber'e geldi.
O sırada Yüce Allah,
Âsım'm ardından- "Zevcelerine zina is-nâd eden, kendilerinin kendilerinden
başka şâhidleri de bulunmayan kimselere gelince, onlardan herbirinin yapacağı
şâhidlik, kendisinin hakîkaten sâdıklardan olduğunu Allah 'a yemin ile dört
kerre tekrar edeceği şâhidliktir. Beşinci şehâdet de eğer yalancılardan ise
Allah 'in la yneti muhakkak kendisinin üstüne (olmasını ifâde
etmesi)<//r..." (en-Nûr: 6-9) âyetleri olan - Kur'ân indirmişti.
Peygamber, Uveymir'e:
— "Allah senin ve karın hakkında Kur'ân
âyeti indirdi" dedi ve onların ikisini çağırdı.
Bu karı-koca,
Peygamber'in önüne geçip birbiriyle la'netleşme yemîni yaptılar. Uveymir:
— Yâ Rasûlallah! Eğer
ben bu kadını yanımda tutarsam, ben bunun aleyhine yalan söylemiş olurum! dedi
de Peygamber ona kadınından ayrılmasını emretmeden o kadını boşayıp ayrıldı.
Artık, la'netleşme
yapanlar hakkında onların birbirlerinden ayrılmaları sünnet yânî kaanûn oldu.
Peygamber meclistekilere:
— "Bu kadına
bakınız! Eğer bu kadın keler fasilesinden kızılca kurt gibi kısa bir çocuk
getirirse, ben Uveymir'in kadına ancak iftira ettiğini sanırım. Eğer kadın
bedeni siyah, iri gözlü ve kıçının iki yanı büyük tipte bir çocuk getirirse,
ben Uveymir'in kadına zina isnadında doğru söylediğini sanırım" buyurdu.
Sonra kadın, çocuğu
sevilmeyen iş üzerine getirdi (yânî esmer,
iri gözlü hâlde
getirdi; çünkü bu, âdette kadının zinasının sübütunu tazammun etmekteydi) [44].
36-.......İbn
Şihâb şöyle dedi: Bana Mâlik ibn Evs en-Nasrî haber verdi. (İbn Şihâb dedi
ki:) Muhammed ibn Cubeyr de bana bu gelecek hadîsten şöyle zikretti: Ben Mâlik
ibn Evs'in yanına girdim de, oria bu hadîsi sordum. O şöyle dedi: Ben gittim,
nihayet Umer'in yanma girdim. Ben onun yanında otururken, kapıcısı Yerfa,
Umer'e geldi de:
—(Ey Mü'minlerin
Emîri!) Usmân ibn Affân, Abduijahmân ibn Avf, ez-Zubeyr ibnu'l-Avvâm, Sa'd ibn
Ebî Vakkaas geldiler, senin huzuruna girmeye izin isterler, onlara iznin var
mı? dedi.
Umer:
— Evet vardır, dedi.
Onlara izin verdi.
Girdiler, selâm verip oturdular. Biraz sonra Yerfa yine geldi ve:
— Alî ile Abbâs da
geldiler, izin isterler, müsâade var mı? dedi. Umer onlara da izin verdi. Bunlar da girdiler.
Abbâs:
— Ey Mü'minlerin
Emîri! Benimle (Alî'yi işaret ederek) şu zâlim arasında hükmet! dedi ve bu
ikisi birbirine kaba ve sert sözler söylediler [45]
Orada bulunan
topluluk, Usmân ve diğer arkadaşları:
— Ey Mü'minlerin
Emîri, bunların aralarında hükmedip gönüllerine huzur ve sükûn ver! dediler.
Bunun üzerine Umer:
— Sabrediniz, acele
etmeyiniz! Gök ve Yer izni iradesiyle duran Allah hakkı için size sorarım: Siz
bilirsiniz ki, Rasûlullah (S): "Biz peygamberler camiasının terîkesi vâris
olunmaz. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır, vakıftır!" buyurdu. Ve bu
sözüyle Rasûlullah kendisini kasdediyordu, değil mi? dedi.
O topluluk, yânı Usmân
ile arkadaşları:
— Evet, Rasûlullah böyle buyurdu! diye tasdîk
ettiler. Bunun üzerine Umer, Alî ile Abbâs'a dönüp:
— Allah hakkı için
size de sorarım: Rasûlullah'ın, kendisini kas-dederek böyle buyurduğunu siz de
bilirsiniz, değil mi? dedi.
Alî ile Abbâs da:
— Evet, diye tasdîk ettiler. Bunun üzerine
Umer:
— Şimdi ben size bu malın hukukî vaziyetini
söyleyip bildireyim! diye şöyle îzâh etti: Allah Taâlâ bu fey'de tasarrufu
Rasûlul-lah'a tahsîs buyurdu. O'ndan başka kimseye bu hakkı vermedi. Çünkü sânı
yüce olan Allah Kur'ân'da "Allah 'in onlardan Rasûlü 'ne verdiği fey 'e
gelince; siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız. Fakat Allah
rasûllerini dileyeceği kimselere musallateder. ABfûı herşeye hak-kıyle
kaadirdir... " (ei-Haşn 6-8) buyurmuştur. Bundan dolayı bu malda tasarruf
etme, sâde Rasûlullah'ın hakkı idi. Sonra vallahi bu mala sizden başka kimse
ortak olmadı. Ve sizin zararınıza kimse tasarruf da iddia eylemedi. Rasûlullah
bu fey' malının nemasını size verdi ve onu aranızda taksim edip dağıttı.
Nihayet fey'den o malın aslı mahfuz kaldı. Peygamber bu maldan ailesinin bir
senelik nafakasını ayırır, onları infâk ederdi. Sonra bundan arta kalanı
alırdı. Onu Allah'ın malı (vakıf) kılardı. (Cihâd ve hayır yollarına harcardı.)
Bu malı Peygamber sağlığında böyle kullandı. Ey cemâat! Size Allah adiyle soruyorum: Sizler de bunu böyle biliyor musunuz? dedi.
Onlar da:
— Evet, dediler.
Sonra Umer, Alî ile
Abbâs'a:
— Ben sizlere de Allah adiyle soruyorum: Siz
ikiniz de bunun böyle olduğunu biliyor musunuz? dedi.
Onlar da:
— Evet biliyoruz, dediler. (Umer devamla:)
— Sonra Allah,
Peygamber'ini vefat ettirdiğinde Ebû Bekr: Ben Rasûlullah'ın vekîliyim! diye bu
mallara el koydu ve Rasûlullah'ın kullandığı gibi kullandı.
Sonra Umer Alî ile
Abbâs'a doğru dönerek:
— Ebû Bekr'in bu
suretle muamele ettiği zamanı siz de hatırlarsınız.
Umer dedi ki:
— Siz ikiniz o zaman Ebû Bekr'in o mal hakkında
şöyle şöyle yaptığını söylüyordunuz. Allah bilir ki, Ebû Bekr bu hareketinde
doğru idi, lutufkârdı, akıl ve zekâ sahibi idi. Hakka uymuştu. Sonra Allah Ebû
Bekr'i vefat ettirdi. Ben de: Rasûlullah'ın ve Ebû Bekr'in halefiyim! dedim.
Ve emaretimin ilk iki yılında bu mala el koydum. Ve Rasûlullah ile Ebû Bekr'in
kullandığı gibi idare ettim. Sonra ikiniz müştereken bir kelime üzerinde
birleşip bana geldiniz. İşiniz toplu olup aranızda niza yoktu. (Sizinle
görüştüm. Sonra ayrı ayrı geldiniz.) Yâ Abbâs, sen bana geldin. Benden
kardeşinin oğlundan isabet eden hisseni istiyordun. (Alî'yi kasdederek:) Bu da
eşinin babasından nasîbi-ne düşen hissesini istiyordu. Bunun üzerine ben size:
İsterseniz bu hurmalıkları size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuza olmak
üzere siz bu malı Rasûlullah'ın, Ebû Bekr'in ve emirliğim zamanında benim
idare ettiğimiz gibi idare ediniz. Şayet kabul etmezseniz, artık bana birşey
söylemeyiniz! dedim. Bu teklifim üzerine siz de: Peki, bu şartla bize ver!
dediniz. Ben de ikinize teslîm ettim. Şimdi ey cemâat! Allah adına yemînle
sizlere soruyorum: Ben bu malı bu şartla bu ikisine teslîm ettim mi? dedi.
Topluluk:
— Evet, teslîm ettin! dediler.
Sonra Umer Alî ile
Abbâs'a döndü de:
— Sizlere de Allah'a
yemînle soruyorum: Ben bu malı bu suretle sizlere teslîm ettim mi? dedi.
Onlar da:
— Evet, teslîm ettin! dediler. Umer onlara:
— (Aranızda çıkan
ihtilâf üzerine) şimdi benden bunun hâricinde bir hüküm mü istiyorsunuz? Gök
ve Yer kendi izniyle, iradesiyle ayakta duran Allah'a yemîn ederim kî, ben
kıyamet kopuncaya kadar bunun hâricinde bir hükümde bulunamam. Eğer siz
idareden âciz iseniz bana geri veriniz. Ben onu sizin hesabınıza yeterlilikle
idare ederim! dedi [46].
"Bir bid'atçiyi
barındıranın günâhı" hadîsini Alî ibn Ebî Tâlib, Peygamber(S)'den olmak
üzere rivayet etmiştir [47].
37-.......Bize
Âsim ibn Süleyman el-Ahvel tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes ibn MâIik(R)'e:
— Rasûlullah (S)
Medine'yi harem kıldı mı? diye sordum.
Enes:
— Evet. Medine'nin
şuradan şuraya kadar olan sahası haremdir. Bu hudûdlar arası sahanın ağacı
kesilmez. (Bu sahada bid'at çıkarılmaz.) Kim burada bir bid'at (dîne aykırı
bir iş) meydana çıkarırsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların la'neti onun
üzerine olsun! dedi.
Âsim şöyle dedi: Bana
Mûsâ ibnu Enes haber verdi ki: O "Yâ-hud bir bid'atçiyi barındınrsa"
demiştir [48]
(Çünkü Yüce Allah
şöyle buyurdu:)
"Senin için
hakkında bir bilgi hâsıl olmayan şeyin ;
ardına düşme. Çünkü kulak, göz, kalb; bunların herbiri <u bundan sorumludur'*[50]
38-.......Bana
Abdurrahmân ibn Şurayh ve başkası, el-Esved'den tahdîs etti ki, Urve şöyle
demiştir: Abdullah ibnu Amr bizim yanımıza uğradı, ben ondan işittim, şöyle
diyordu: Ben Peygamber(S)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Şübhesiz Allah
Taâlâ ilmi siz insanlara ihsan buyurduktan sonra (hafızalarınızdan) zorla söküp
almaz. Lâkin ilmi insanlardan, ilim adamlarını bilgileriyle beraber cemiyet
içinden çekip alır. Artık geride çok câhil birtakım insanlar kalır. O sırada
halk tarafından bunlara dînî ihtiyâçlar sorulur, onlar da şahsî re'y ve
arzûlarıyle cevâb verirler de hem halkı sapıtırlar, hem de kendileri sapar
giderler" [51].
Urve şöyle dedi: Ben
bu hadîsi Peygamber'in zevcesi Âişe'ye tahdîs ettim. Sonra Abdullah ibn Amr bu
yılın ardından bir hacc daha yaptı. Âişe bana:
— Ey kızkardeşimin
oğlu! Abdullah ibn Amr'a git de senin bana ondan geçen sene tahdîs etmiş
olduğun hadîsi, ondan benim için bir tesbît yap! dedi.
Bunun üzerine ben
Abdullah ibn Amr'a gittim de o hadîsi kendisinden sordum. Abdullah ibn Amr da
bana o hadîsi daha önceki yıl tahdîs ettiği gibi aynen tahdîs etti. Akabinde
ben Âişe'ye geldim ve bunu kendisine haber verdim. Âişe, Abdullah ibn Amr'ın, o
hadîsten tek bir harfini bile değiştirmemiş olmasından hayret etti de:
— Vallahi, Abdullah ibn Amr bu hadîsi sağlam
ezberlemiştir, dedi [52].
39-.......Ben
el-A'meş'ten işittim, şöyle dedi: Ben Ebû VâiPe:
— Sen Sıffîn harbinde hazır bulundun mu? diye
sordum. O:
— Evet hazır bulundum.
Ben Sehl ibn Huneyn'den şöyle derken işittim... dedi.
H Yine bize Mûsâ,ibnu
İsmâîl tahdîs etti. Bize Ebû Avâne, el-A'meş'ten tahdîs etti ki, Ebû Vâil şöyle
demiştir:
—Ey insanlar, (bu
kıtal hakkında) dîniniz aleyhine olan re'yle-rinizi ittihâm ediniz. (Çünkü
sizler ictihâd ettiğiniz bir ictihâdla İslâm'da dîn kardeşlerinizle muharebe
yapmaktasınız.) Yemîn olsun ki, ben Hudeybiye'deki Ebû Cendel gününde kendi
nefsimi şöyle gördüm: Eğer Rasûlullah'ın (Ebû Cendel'i sulh maddesine göre
müşriklere) geri vermesi emrini reddetmeye muktedir olaydım, muhakkak onu
reddedecektim [53]. Biz Allah yolunda
kılıçlarımızı henüz omuzlarımızdan indirmemiştik. Ebû Cendel'i geri vermeme
teşebbüsümüz bizleri muhakkak korkunç bir iş içine düşürecekti. Şu kadar var
ki, kılıçlarımız bizi şu harb işinden başka hayırlı bilmekte olduğumuz kolay
bir işe götürmüştür.
el-A'meş şöyle dedi:
Ebû Vâil:
— Ben Sıffîn
vak'asında hazır bulundum. O ne kadar çirkin Sıffîn idi (yânı orada olan
muharebe ne kadar kötü idi)! demiştir [54]
İbn Mes'ûd da:
Peygamber(S)*e ruhtan soruldu da, o konuda âyet indirilinceye kadar sükût etti,
demiştir [55].
40-.......Ben
Câbir ibn Abdillah(R)'tan işittim, şöyle diyordu:
Ben hasta oldum.
Rasûlullah (S) ile Ebû Bekr yürüyerek Selime oğulları yurdundaki evime, bana
hasta ziyaretine geldiler. Onlar bana geldiklerinde ben bayılmış hâldeydim.
Rasûlullah abdest aldı da sonra abdest aldığı sudan benim üzerime döktü. Ben
bunun üzerine ayıl-dım ve:
— Yâ Rasûlallah!
-Bazen râvî Sufyân şöyle söyledi: Ey Rasûlal-lah!- Ben malımda nasıl
hükmedeyim, malımda nasıl yapayım? diye sordum.
Câbir: Rasûlullah bana
en-Nisâ: 11-13. Mîrâs Âyeti ininceye kadar hiçbir cevâb vermedi, dedi [56].
41-.......Bize
Ebû Avâne, Abdurrahmân ibnu'l-Esbahânî'den;
o da Ebû Salih
Zekvân'dan; o da Ebû Saîd(R)'den söyle tahdîs etti: Bir kadın Rasûlullah'a
geldi de:
— Yâ Rasûlallah!
Erkekler Sen'in hadîslerini alıp gittiler. O hâlde biz kadınlar için de
kendiliğinden bir gün ayır da, bizler o günde Sana gelelim, Sen de Allah'ın
Sana öğrettiği şeylerden bizlere öğretirsin! dedi.
Rasûlullah (S) onlara:
— "Fulân vefulân günlerde, şu ve şu
mekânlarda toplanın " buyurdu.
Kadınlar o günlerde ve
yerlerde toplandılar. Rasûlullah onların yanlarına geldi de Allah'ın kendisine
öğrettiği şeylerden kadınlara da öğretti. Sonra Rasûlullah, kadınlara:
— "içinizden hiçbir kadın yoktur ki,
çocuklarından üç tanesini âhirete kendinden önce yollasın da bunlar cehenneme
karşı onun için bir perde olmasın!" buyurdu.
Bunun üzerine
kadınlardan biri:
— Yâ Rasûlallah! tki tanesi de öyle mi? dedi.
Ebû Saîd: Kadın
"îki tane" sözünü iki defa tekrar etti, dedi. Sonra Rasûlullah üç
kerre tekrar ederek:
— "İki tane de, iki tane de, iki tane de
öyledir" buyurdu [57].
Buhârî: Bunlar ilim
sahihleridir, dedi [58].
42- Bize
Ubeydullah ibn Mûsâ, ismail'den; o da Kays'tan; o da el-Mugîre ibnu
Şu'be(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Ümmetimden bir taife
kendilerine Allah'ın emri gelinceye (yânı kıyamet kopuncaya) kadar hakk
üzerinde birbirine yardım edici olmakta devam edecek ve bunlar (muhalefet
edenlerine) dâima gâlib olacaklardır" buyurmuştur [59].
43-.......Bize
İbnu Vehb, Yûnus'tan haber verdi ki, tbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Humeyd
haber verip şöyle dedi: Ben Muâviye ibn Ebî Sufyân(R)'dan işittim, o hutbe
yapıyordu, şöyle dedi: Ben Peygamber(S)'den işittim, şöyle buyuruyordu:
"Allah Taâlâ her kimin hayrını irâde ederse, ona dîn hususunda (büyük
bir) anlayış verir. Ben (verici değil) yalnız aranızda taksim ediciyim. Veren
ise Allah 'tır. Bu ümmetin işi, kıyamet kopuncaya -yâhud: Allah 'm emri
gelinceye- kadar hep hakk dîn üzerinde dosdoğru olmakta devam edecektir" [60].
44-.......Amr
ibn Dînâr şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdillah(R)'tan işittim, şöyle diyordu:
Rasûlullah'ın üzerine "De ki: O size üstünüzden bir azâb göndermeye
kaadirdir" âyeti inince Rasûlul-lah (S):
— "Rabb'im, Senin zâtına sığınırım!"
dedi.
'' Yâhud ayaklarınızın
altından bir azâb göndermeye kaadirdir'' fıkrasını müteâkib:
— "Rabb'im, Senin zâtına sığınırım!"
dedi.
Veya sizi birbirinize
katıp kiminizden kiminin hıncım tattırmaya kaadirdir*' cümlesini müteâkib de
Rasûlullah (S):
— "Bu iki haslet, yânı birbirine katmak ve
azab tattırmak (kökünün kazılmasından ve Allah azâbıyle intikaam alınmaktan)
daha hafiftir -yâhud: daha kolaydır-!" buyurdu [61].
45-.......Bana
İbnu Vehb, Yûnus'tan; o da İbn Şihâb'dan; o da Ebû Seleme ibn Abdirrahmân'dan;
o da Ebû Hureyre(R)'den şöyle tahdîs etti: Çöl halkından bir A'râbî kişi
Rasûlullah'a geldi ve:
— (Yâ Rasûlallah!)
Benim kadın siyah bir çocuk doğurdu. Ben bu çocuğu reddetmek istiyorum! dedi.
Rasûlullah ona:
— "Senin develerin var mı?" diye
sordu. Bedevi:
— Evet vardır, dedi. Rasûlullah:
— "O develerin renkleri nasıldır?"
diye sordu. Bedevi:
— Kırmızıdır! diye cevâb verdi. Rasûlullah:
— "Bunların içinde beyazı siyaha çalar boz
deve var mıdır?" dedi.
Bedevî:
— Evet, onların içinde
boz renkli develer elbette vardır! diye cevâb verdi.
Rasûlullah:
— ''Öyleyse bu boz renkler nereden gelmiş
düşünürsün?" diye sordu.
Bedevî:
— Yâ Rasûlallah! Bu,
soyunun bir damarıdır, ona çekmiştir! dedi.
Rasûlullah (S):
— "Belki bu oğlan da eski bir soy köküne
çekmiştir (yânî ona benzemiştir)" buyurdu.
Ebû Hureyre: Rasûlullah
o bedevîye, çocuğunu kendinden nefyetmek hususunda ruhsat vermedi, demiştir [63].
46-.......Bize
Ebû Avâne, Ebû Bişr'den; o da Saîd ibn Cubeyr'den; o da İbn Abbâs(R)'tan şöyle
tahdîs etti: Bir kadın Peygamber(S)'e geldi de:
— Annem hacc yapmayı
nezretmişti, hacc edemeden evvel Öldü. Şimdi ben onun adına hacc yapabilir
miyim? diye sordu.
Rasûlullah:
— "Evet, ananın yerine vekâleten hacc
etmelisin! Bana ne düşündüğünü söyle: Eğer onun üzerinde bir kula borcu
olsaydı, sen ananın bu borcunu öder miydin?" diye sordu.
Kadın:
— Evet öderdim, dedi.
Bunun üzerine
Rasûlullah, onun şahsında:
— "Allah'ın hakkı olan borcu da ödeyiniz!
Şübheyok ki, Allah hakkı ödenmeye başkalarından daha ziyâde lâyıktır!"
buyurdu [64]
Çünkü Allah'ın şu
kavli vardır:
"Kim Allah'ın
indirdiği hükümler ile hükmetmezse, onlar zâlimlerin tâ kendileridirler!*9 (el-Mâide:
45) [65]
Ve Peygamber(S)*in
hikmet sahibini, hikmetiyle hükmettiği ve hikmetini insanlara kendi tarafından
bir meşakkat, bir söz külfeti yüklemeyerek öğrettiği zaman övmüş olması;
Halîfelerin -Allah'ın indirdikleri hususunda- müşavere etmeleri ve ilim ehline sormaları
(hakkında gelen şeyler babı).
47-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "İki
hasletten başkasına hased olmaz. Bunlardan biri Allah'ın kendisine mal verip
de bunu hakk yolunda tüketmeye muktedir kıldığı kimse, diğeri de A ilah 'in
kendisine hikmet verdiği ve o da bu hikmette hükmetmekte ve onu başkalarına
öğretmekte olan kimsedir" [66].
48-.......Bize
Hişâm, babası Urve ibnu *z-Zubeyr'den tahdîs etti ki, el-Mugîre ibn Şu'be
şöyle demiştir: Umer ibnu'l-Hattâb (R) gebe kadının karnının vurulması
sebebiyle ceninini ölü olarak düşürmesinin hükmünü sordu da:
— Hanginiz Peygamber(S)'den bu konuda birşey
işitti? dedi. Ben:
— O konuda ben
işittim, dedim. Umer:
— İşittiğin şey nedir? diye sordu. Ben:
— Ben Peygamber(S)'den
işittim: "Ceninin düşürülmesinde, ce-nînin diyeti köleyâhud câriye
gurresidir (yânî bir diyetin yirmide biridir)" buyuruyordu, dedim.
Bunun üzerine Umer
bana:
— Bu söylediğin hadîs
hususunda bana bir çıkış yeri, bir delîl getirmedikçe ayrılma! dedi.
Ben hemen yanından
çıktım ve akabinde Muhammed ibn Mes-leme'yi buldum ve onu Umer'e getirdim. O da
benimle beraber Peygamberin "Ceninin diyeti hakkında bir köle yâhud bir
cariyenin gurresi vardır" buyururken işittiğine şehâdet eyledi.
Abdurrahmân ibnu
Ebi'z-Zinâd, babası Abdullah ibnZekvân'-dan; o da Urve'den; o da el-Mugîre'den
olmak üzere bu hadîsi rivayette Hişâm ibn Urve'ye mutâbaat etmiştir [67].
49-.......Bize
İbnu Ebî Zi'b, el-Makburî'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki,
Peygamber (S):
— "Benim ümmetim
kendisinden evvelki ümmetlerin yolunu karış karış, arşın arşın alıp ta'kîb
etmedikçe kıyamet kopmaz" buyurdu.
Sahâbîler tarafından:
— Yâ Rasûlullah
(yollarına gidilen) Fars ve Rûm gibi milletler
midir? diye soruldu.
Rasûlullah da:
— "Onlardan başka insanlardan kim
var?" diye cevâb verdi.
50-.......Bize
Yemen'den Ebû Umer es-San'ânî, Zeyd ibn Eşlem'den; o da Atâ ibn Yesâr'dan; o
da Ebû Saîd el-Hudrî(R)*den tah-dîs etti ki, Peygamber (S):
— ''Muhakkak sizler, sizden önceki ümmetlerin
yolunca karış karış, arşın arşın uyup gideceksiniz. Hattâ onlar bir keler
deliğine girmiş olsalar bile (siz de o daracık yere girecek) onlara tâbi'
olacaksınız" buyurdu.
Biz:
— Yâ Rasûlallah! Bu ümmetler Yahûdîler'Ie
Hnstîyanlar mı? diye sorduk.
Rasûlullah:
— "Onlardan başka kim olacak?"
buyurdu [68].
Çünkü Yüce Allah'ın şu
kavli vardır:
"Çünkü onlar
kıyamet gününde kendilerinin günâh yüklerini kamilen taşıdıktan başka
saptırdıkları bilgisiz kimselerin veballerinden bir kısmını da yükleneceklerdir..."
(el-Nahl: 25) [70].
51-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R) şöyle dedi: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Âdem oğullarından
herhangibir nefs zulüm ile Öl-dürülürse, muhakkak ilk Âdem oğlu Kaabil üzerine
onun günâhından bir pay ayırıhr -Humeydî dedi ki: Bazen râvî Süleyman ibn
Uyeyne: "Onun kanından'' şeklinde söylemiştir-. Çünkü Âdem 'in o oğlu, bu
öldürme cinayetini ilk evvel âdet ve yol yapan kimsedir" [71].
52-.......Bize
Mâlik, Muhammed ibnu'l-Munkedir'den; o da Câbir ibn Abdillah es-Sulemî(R)'den
şöyle tahdîs etti: Bir bedevî, Ra-sûlullah(S)'a İslâm üzere bey'at etti.
Ardından bu bedevîye Medîne'de ateşli bir hastalık isabet etti. Bunun üzerine o
bedevî Rasûlullah'a geldi de:
— Yâ Rasülallah! Benim bey'atimi boz! dedi.
Rasûlullah bu teklîfi
kabul etmedi. Sonra bedevî yine gelip:
— Yâ Rasülallah, benim bey'atimi boz, dedi.
Rasûlullah yine kabul
etmedi. Sonra bedevî yine gelip:
— Yâ Rasülallah, benim bey'atimi boz, dedi.
Rasûlullah yine kabul
etmedi. Sonra bedevî yine gelip:
— Benim bey'atimi boz, dedi.
Rasûlullah yine kabul
etmedi. Bunun üzerine ardından o bedevî Medîne'den çıkıp gitti. Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Medine şehri
ancak demirci körüğü gibidir, kirini dışarı atar, temizini de süzüp tasviye
eder" buyurdu [73].
53-.......
Abdullah ibn Abbâs (R) tahdîs edip şöyle demiştir:
Umer ibnu'l-Hattâb (R)
23 yılında son haccını yaptığı zaman ben Mi-nâ'da Abdurrahmân ibn Avf'ın
yanında birtakım kimselere Kur'ân okutuyordum. Abdurrahmân ibn Avf bana şöyle
dedi: Bugün ben Umer'in yanında idim. Eğer sen de Emîru'l-Mü'rninîn'ûı yanında
hazır bulunsaydın (elbette acâib birşeye şâhid olurdun)! Onun yanına bir adam
geldi:
— Ey Müzminlerin
Emîri, haberin olsun; Fulân kimse: "Eğer Mü'minlerin Emîri Umer ölürse,
ben elbette Fulân kimseye bey'at ederim!" diyordu, dedi.
Bunun üzerine Umer:
— Vallahi bu akşam
halkın karşısına dikilip bir hutbe yapacağım da milletin mukadderatım
gasbetmek isteyen bu adamları ortaya koyarak, bunların tesvîlâtından halkı
sakındıracağım! dedi.
Ben:
— Ey Müzminlerin
Emîri, böyle yapma! Çünkü bu hacc mevsimi sırasında insanların câhilleri ve
rezîlleri toplanırlar ve senin meclisin üzerine gâlib olurlar. Ben onların
senin konuşmanı yerli yerine koyamıyacaklarından ve onu, her nakledip
taşıyıcının sür'atle ve düşüncesizce bir yerlere uçuracağından (ve bir
ihtilâle sebeb olacağından) korkarım. Onun için sen sabret, nihayet Medine'ye,
hicret yurdu ve sünnet yordu olan Medine'ye var ve orada Muhacir ve Ensâr'dan
olan Rasûlullah'ın sahâbîleri ile buluşur toplanırsın. Onlar senin konuşmanı
iyi muhafaza ederler ve onu gerekli yerine indirirler, dedim.
Bunun üzerine Umer:
— Vallahi Medine'de
ilk duracağım makaamda elbette dikilip bu konuşmayı yapacağım! dedi.
İbn Abbâs rivayetine
devamla şöyle dedi: Medine'ye geldiğimizde (cumua günü güneş meyledince Umer
geldi, minbere oturdu, müezzin susunca ayağa kalktı, Allah'a hamd ve senadan
sonra) şöyle dedi:
— Şübhesiz Allah,
Muhammed'i hakk peygamber olarak gönderdi ve O'na Kitâb'ı indirdi.
O'naindirilen şeyler içinde Recm Âyeti de vardı! [74].
54-.......Bize
Hammâd ibn Zeyd, Eyyûb'dan tahdîs etti ki, Muhammed ibn Şîrîn şöyle demiştir:
Biz Ebû Hureyre(R)*nin yanında idik. Ebû Hureyre'nin üzerinde mışk denilen
kırmızı çamur boyasıyle boyanmış ketenden iki elbise vardı. Bu sırada sümkürdü
de:
— Bah bah! Ebû Hureyre
keten elbise içinde sümkürüyor! Ye-mîn olsun bir vakitler ben kendimi şu hâlde
görmüşümdür: Ben Ra-sûlullah(S)'ın minberi ile Âişe'nin hücresi arasında
bayılmış olarak yere düşerdim de biri gelir, ayağını boynum üzerine kor ve beni
deli olmuş zannederdi; hâlbuki bende hiçbir delilik yoktu, bende açlıktan
başka birşey yoktu, dedi [75].
55-.......BizeSufyân
es-Sevrî haber verdi ki, Abdurrahmân ibn Abis şöyle demiştir: tbn Abbâs(R)'a:
— Sen Peygamber'in
beraberinde bayram namazgahında hazır bulundun mu? diye soruldu.
îbn Abbâs şu cevâbı
verdi:
— Evet, bulundum. O'na
olan yakınlığım olmasa idi, küçüklüğümden dolayı orada hazır bulunamayacaktım.
Peygamber (S), Ke-sîr ibnu's-Salt (ibn Ma'dikerb el-Kindî)*ın evinin
hizasındaki sütunun yanına geldi. Orada bayram namazını kıldırdı. Sonra hutbe
yaptı. -Ne bir ezan ve ne bir ikaamet zikretti-. Sonra Peygamber (kadınlar
tarafına gelip onlara) sadaka vermelerini emretti. Bunun üzerine°ka-dmlar
kulaklarına ve boğazlarındaki zînetlerine işaret etmeye başladılar. Peygamber,
Bilâl'e emretti de Bilâl kadınların yanına vardı, kadınlar zînetlerini. onun
elbisesi içine attılar. Sonra Bilâl, Peygam-ber'in yanına döndü [76].
56-.......Bize
Sufyân ibn Uyeyne, Abdullah ibn Dinar'dan; o da İbn Umer(R)'den: Peygamber (S)
Küba'ya bazen yürüyerek, bazen binerek gelir idi, diye tahdîs etti [77].
57-.......Bize
Ebû Usâme, Hişâm'dan; o da babası Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (R) Abdullah
ibnu'z-Zubeyr'e:
— Ben öldüğüm zaman
beni kadın arkadaşlarımın beraberinde Bakî* Mezarhğı'na göm. Sakın beni içinde
iki sahâbîsiyle birlikte gömülü olduğu benim hücremde Peygamber'in yanına
gömmeyesin! Çünkü ben (diğer kadınlarından ayrı, Peygamber ve iki sahâbîsinin
yanında gömülü olmakla) tezkiye ediüp övülmemi istemiyorum, dedi.
Ve Hişâm'dan; o da
babası Urve'den gelen rivayette, Umer ibnu'l-Hattâb yaralanınca, Âişe'ye haber
gönderdi de:
— Bana iki arkadaşımın
yanına gömülmeme müsâade et! dedi. Âişe de:
— Evet vallahi, diye
müsâade etti. Urvetu'bnu'z-Zubeyr şöyle dedi: Sahâbîlerden herhangibiri Âi-
şe'den Peygamber ve
iki sahâbîsiyle beraber gömülmesini istediği zaman, Âişe:
— Hayır vallahi, ben
ebeden onların yanına herhangibir kimsenin gömülmesini tercih etmem, diye
cevâb vermiştir [78].
58-.......îbn
Şihâb şöyle dedi: Bana Enes ibn Mâlik (R) şöyle haber verdi: Rasûlullah (S)
ikindi namazını küdırırdı da (namazdan sonra) Avâlî'ye gider ve oraya varırdı
da, güneş hâlâ yüksek bulunurdu.
el-Leys ibn Sa'd,
Yûnus'tan: AvâlTnin uzaklığı dört mil yâhud üç mildir, dediğini ziyâde etmiştir
[79].
59-.......Bize
el-Kaasım ibn Mâlik tahdîs etti ki, el-Cuayd şöyle demiştir: Ben es-Sâib ibn
Yezîd'den işittim: Peygamber (S) zamanında sâ' ölçeği, bugünkü müdd'ümüz
ölçüsüyle bir müdd ile üçte bir müdd mikdân idi. Sâ' ölçeği Umer ibn Abdilazîz
zamanında artırıldı, diyordu [80].
60-.......Enes
ibn Mâlik (R): Rasûlullah (S) Medîneliler'i kasdederek: "Allah'ım,
bunların mikyâl ölçeklerinde bereket ihsan et. Onların sâ' ve müdd ölçeklerine
de bereket ver!" diye duâ buyurdu, demiştir [81].
61-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe, Nâfi'den; o da İbn Umer(R)'den şöyle tahdîs etti: Yahudiler,
Peygamber(S)'in yanına birbiri ile evli iken zina etmiş bir adamla bir kadın
getirdiler. Peygamber o zinâcı-ların taşlanmalarını emretti de, onlar Mescid'in
yanında cenazelerin konulduğu yerin yakınında taşlandılar [82].
62-.......Bana
Mâlik, Muttalib'in âzâdhsı Amr'dan; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle tahdîs
etti. Rasûlullah (S) Uhud Dağı kendisine görününce: "Şu Uhud'dur. O bizi
sever, biz de onu severiz. Allah 'im! Şübhesiz îbrâhîm Peygamber Mekke'yi
harem kıldı. Ben de Medine'nin şu iki kara taşlık arasındaki sahasını harem
kılıyorum" buyurdu.
Uhud hakkındaki bu
hadîsi Peygamber(S)'den rivayet etmekte Sehl ibn Sa'd da Enes ibn Mâlik'e
mutâbaat etti [83].
63-.......Bana
Ebû Hazım tahdîs etti ki, Sehl ibn Sa'd (R): Peygamber Mescidi'nin kıbleye
yakın olan duvarı ile minberi arasında davar geçecek kadar açıklık vardı,
demiştir [84].
64-.......Ebû
Hureyre (R): Rasûlullah (S): "Evimle minberim arasındaki saha, cennet
bahçelerinden bir bahçedir. Minberim de (bana bahşedilen) havzımın
üzerindedir" buyurdu, demiştir [85].
65-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) atlar arasında koşu yarışı yaptırdı.
Evvelâ idmana çekilmiş, zayıflatılmış atlar salıverildi. Bu koşunun uzaklığı
Hayfâ ile Veda Tepesi*-ne kadardı. Bir de zayıflatılmamış atlar salıverildi. Bu
koşunun uzunluğu Veda Tepesi ile Zurayk oğulları Mescidi'ne kadardı.
Abdullah ibn Umer de
yarış yapan binicilerin içinde idi [86].
66-..;....
Bize îsâ ibn Yûnus, İbnu Idrîs ve îbnu Ebî Ganıyye; her üçü de Ebû Hayyân'dan;
o da eş-Şa'bî'den haber verdiler ki, İbn Umer (R): Ben Umer ibnu'1-Hattâb'dan
Peygamberdin minberi üzerinde işittim, demiştir [87].
67-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana es-Sâib ibn Yezîd haber verdi ki, kendisi Usmân ibn
Affân(R)'ı Peygamber(S)*in minberi üzerinde hutbe yaparken işitmiştir [88].
68-.......Âişe
(R): Benimle Rasûlullah'ın cenabetten yıkanmamız için şu (içinde elbise ve
diğer şeyler yıkanan) "Mirken" denilen leğen konulurdu da biz
yıkanırken beraberce onun içinden suyu elimizle almaya başlardık, demiştir [89].
69-.......Bize
Âsim el-Ahvel tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (R): Peygamber (S) Ensâr ile
Kureyş'ten olan Muhacirler arasında Medine'deki benim evimde birbirlerine
yardım etmek üzere muahede yaptı. Ve yine Peygamber (S) -Kur'ân hafızlarını
öldüren- Suleym oğullan'ndan bâzı kabileler aleyhine bir ay rükû'dan sonra kunût
yapıp duâ etti, demiştir [90].
70-.......Bize
Bureyd tahdîs etti ki, Ebû Burde şöyle demiştir:
Ben Medine'ye geldim.
Beni Abdullah ibn Selâm kavuşup karşıladı da bana:
— Haydi benim evime
yürü de sana RasûluIUûYın içinden su içmiş olduğu bir kadehle su içireyim ve
sen de Peygamber'in namaz kıldığı bir mescid için de namaz kılarsın, dedi.
Bunun üzerine ben
onunla beraber gittim. Evinde bana sevîk içirdi ve hurma yedirdi. Ben de onun
mescidinde namaz kıldım! [91]
71-.......Bana
İkrime, tbn Abbâs'tan tahdîs etti ki, ona da îbn Umer tahdîs edip şöyle
demiştir: Bana Peygamber (S) tahdîs edip şöyle buyurdu: "Bu gece bana
Rabb'im tarafından bir gelen geldi de Aktk Vâdîsi'nde iken bana:
— Bu mübarek vâdîde namaz
kıl ve 'Umretun ve haccun' diye söyle! buyurdu".
Ve Hârûn ibn îsmâîl
şöyle dedi: Bana Alî ibnu'l-Mubârek kendi rivayetinde "Umretun fî
haccetin{= Hacc içinde umre)" şeklinde tahdîs etti [92].
72-.......Bize
Sufyân ibn Uyeyne, Abdullah ibn Dinar'dan; o da İbn UmerCRJ'den şöyle tahdîs
etti: Peygamber (S- Mekke'den iki merhale uzaktaki) Kann mevkiini Necd ahâlîsi
için, (Mekke'den altı merhale uzakta ve Râbığ yakınındaki) el-Cuhfe'yi Şâm
ahâlîsi için, (Me-dîne'den altı mil uzaktaki en uzak mîkaat olan) Zu'1-Huleyfe'yi
de Medine ahâlîsi için mîkaat ta'yîn etmiştir.
İbn Umer dedi ki: Ben
bunu Peygamber'den işittim. Ve bana ulaştı ki, Peygamber, Yemen ahâlîsi için de
Mekke'ye iki merhaledeki Yelem mevkiini mîkaat ta'yîn etmiştir.
İbn Umer'in yanında
Irak zikredildi de; İbn Umer: O vakit Irak yoktu (yânî o zaman Irak ahâlîsi
müslümân değildi), demiştir.
73-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe tahdîs etti. Bana Salim ibn Abdillah, babası İbn Umer(R)*den
şöyle tahdîs etti: Peygamber(S)'e -Veda Haccı'nda- Zu'1-Huleyfe'deki gece sonu
istirahatı içinde iken ru'yâda gösterildi ve kendisine: "Şübhesiz ki sen
mübarek bir Bathâ vâ-dîsindesin" denildi [93].
74-.......Bize
Ma'mer, ez-Zuhrî'den; o da Sâlim'den haber verdi ki, babası İbn Umer (R)
Peygamber(S)'den işitmiştir. Peygamber (yaralanıp dişi kırılınca) sabah
namazının son rek'atinde başını rukû*-dan kaldırıp: "Rabbena ve
leke'l-hamd" der, bunun ardından da:
— "Allah'ım,
fulâna ve fulâna la'net eyle!" derdi.
Bunun üzerine Azîz ve
Celîl Allah: "(Kulların) işinden hiçbirşey sana âid değildir. Allah ya
onların tevbesini kabul eder, yâhud onları, kendileri zâlimler oldukları için
azâblandınr" (Âlu Imrân: 128) âyetini indirdi [94].
"... İnsanın
cedeli ise her şeyden fazladır" (el-Kehf: 54).
"Kitâb ehli
olanlarla en güzel olandan başka bir surette mücâdele etmeyin" (el-Ankebût:
46) [95].
75-.......ez-Zuhrî'den
(o, şöyle demiştir): Bana Alî ibnu Hüseyin haber verdi, ona da babası Hüseyin
ibn Alî (R) haber verdi; ona da babası Alî ibn Ebî Tâlib (R) haber verip şöyle
demiştir: Rasûlul-lah (S) bir gece kendisine ve Rasûlullah'ın kızı FâUma
aleyha's-selâma ziyaret için geldi de, bu ikisine hitaben:
— "Sizler namaz kılmaz mısınız?"
buyurdu. (Bu sorusu ile teheccüd kılmayı teşvik ediyordu.)
Alî dedi ki: Ben:
— Yâ Rasûlallah! Nefislerimiz ancak Allah'ın
elindedir. Bizi uyandırmak istediği zaman uyandırır! dedim.
Alî O'na bunu
söylediği zaman Rasülullah geri döndü ve Alî'ye hiçbir cevâb vermedi. Sonra
Rasûlullah dönüp giderken Alî O'ndan, dizini vurarak:
—"Bazen insan ne
kadar da çok cidalci oluyor!** (ei-Kehf: 54) âyetini söylemekte olduğunu
işitmiştir [96].
Ebû Abdillah el-Buhârî
şöyle dedi: Sana geceleyin gelen "Tâ-rık"tır. (Işığı ile karanlıkları
deldiği için) "en-Necmu9s-sâkibu" (et-Tânk: 3) denilir.
"et-Tânk( = Yıldız)*'; "es-Sâkıb(= Ziya saçan)"dır. Ateş yakacak
kimseye emir fiili olarak "Eskıb nârake(= Ateşini zi-yâlandır)"
denilir [97].
76-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Biz mescidde bulunduğumuz sırada Rajsûlullah (S)
bizim yanımıza çıktı da: — "Haydin Yahûdîler'in yurduna yürüyün!''
buyurdu.
Bizler O'nun
beraberinde yola çıktık, nihayet Yahûdîler'in, içinde âlimlerinin Tevrat
okudukları Beytu'I-Mıdrâs'a vardık. Peygamber ayakta dikilip onlara nida
ederek:
— "Ey Yahudi
topluluğu! tslâm Dtni'ne girin ki, selâmette olunuz!" buyurdu.
Bunun üzerine
Yahudiler:
— Sen elçiliğini
teblîğ ettin yâ Eba'l-Kaasım! dediler (ve O'na itaate yanaşmadılar).
Râvî dedi ki:
Rasûlullah onlara:
— "Ben ancak bunu, yânı 'İslâm'a girin,
selâmette olun' tebH-ğimin gerçekleşmesini istiyorum" dedi.
Yahudiler yine:
— Sen risâletini teblîğ ettin yâ Eba'l-Kaasım!
dediler. Rasûlullah onlara tekrar:
— "Ben ancak bunu; 'İslâm'a girin,
selâmette olun' tebliğimin gerçekleşmesini istiyorum" buyurdu.
Sonra Rasûlullah bu
sözünü üçüncü defa onlara söyledi de ardından şöyle buyurdu:
— "Biliniz ki, Arz ancak Allah'a ve
Rasûlü'ne âiddir. Ben sizleri bu arazîden çıkarmak istiyorum. Bunun için
sizden her kim kendi malından taşıyamıyacağı birşeyi olursa onu satsın. Yoksa
iyi biliniz ki, Arz ancak Allah*a ve Rasûlü'ne âiddir*' [98].
77-.......Ebû
Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Kıyamet
gününde Nûh Peygamber getirilir de ona:
— Tebliğ ettin mi? diye sorulur. Nûh da:
— Evet tebliğ ettim yâ
Rabbi der. Bunun ardından Nuh'un ümmetine:
— Nûh size tebliğ etti
mi? diye sorulur. Onlar da:
— Bizi âhiret
azabından korkutan bir nezir gelmedi, derler. Soran da Nûh 'a:
— Senin şâhidlerin kimdir? der. Nûh da:
— Muhammed ve
Ümmeti'dir, der.
Bunun üzerine sizler
getirilecek ve Nuh'un tebliğ ettiğine şehâ-det edeceksiniz".
Râvî dedi ki: Bundan
sonra Rasûlullah şu âyeti okudu: "Böylece sizi vasat (âdil) bir ümmet
yapmışızdır, insanlara karşı (hakk) şâ-hidler olasınız, bu Rasül de sizin üzerinize
tam bir şâhid olsun diye..." [99]
Ca'fer ibn Avn'dan da:
Bize el-A'meş, Ebû Salih'ten; o da Ebû Saîd el-Hudrî'den; o da Peygamber(S)'den
olmak üzere bu geçen hadîsi tahdîs etti.
Çünkü Peygamber(S)'in:
"Her kim bizim
işimizin üzerinde olmadığı bir iş yaparsa, o reddedilmiştir" kavli vardır [100].
78-.......Saîd
ibnu'l-Müseyyeb şöyle tahdîs ediyordu: Ona Ebû Saîd el-Hudrî ile Ebû Hureyre
(R) şöyle tahdîs etmişlerdir. Rasûlullah (S) Ensâr'dan Adiyy oğulları'nın
kardeşi olan (Savâd ibn Ğaziy-ye ismindeki bir) kimseyi Hayber üzerine harâc
âmili ta'yîn edip gönderdi. Sonra bu zât Hayber'den Cenîb (denilen en iyi cins)
hurma ile geldi. Rasûlullah ona:
— "Hayber'in bütün hurmaları böyle
midir?" diye sordu.
O sahâbî:
— Hayır vallahi, hepsi
böyle değildir yâ Rasûlallah! Biz bu iyi hurmadan bîr sâ'mı (âdî hurmanın) iki
sâ'ı karşılığında satın- alırız, dedi.
Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Böyle
yapmayın! Lâkin misli mukaabiîiyle mislini satın alınız. Yâhud bu âdî hurmayı
para ile satınız da onun parasıyle şu iyi hurmadan satın alınız. Tartılan
herşey böyledir*' buyurdu (yânî tartısına mukaabil tartılır, hiçbir fazlalık
olmaksızın satılıp alınır) [101].
79-.......Bana
Yezîd ibnu Abdillah ibni'1-Hâd, Muhammed ibn ibrahim ibni'l-Hâris'ten; o da
Busr ibnu Saîd'den; o da Amr ibnu'l-Âs'ın kölesi Ebû Kays'tan tahdîs etti ki,
Amr ibnu'1-Âs (R), Rasûlul-lah(S)'tan şöyle buyururken işitmiştir: "Bir
hâkim hükmedeceği zaman ictihâd eder, yânî hakkı arayıp hükmeder de sonra bu
hükümde isabet ederse, o hâkime iki ecir vardır (hakkı aramak ve isabet etmek
sevâblan). Eğer hâkim hükmedeceği zaman hakkı ictihâd edip arar, fakat sonunda
hatâ ederse, bu hâkime de bir ecir vardır (hakikati arama sevabı vardır)"
[102].
Yezîd ibnu Abdillah
şöyle dedi: Ben bu hadîsi Ebû Bekr ibnu Amr ibn Hazm'a tahdîs ettim. O da bana:
Bu hadîsi bana böylece Ebû Usâme ibnu Abdirrahmân, Ebû Hureyre'den tahdîs etti,
dedi. Abdulazîz ibnu'l-Muttalib de Abdullah ibn Ebî Bekr'den; o da Ebû
Seleme'den; o da Peygamber(S)*den olmak üzere bunun benzerini söyledi [103].
80-.......İbn
Cureyc şöyle demiştir: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh tahdîs etti. Ubeyd ibnu Umeyr
şöyle dedi: Ebû Mûsâ (R) Umer'in yanma girmek için izin istemişti. Ebû Mûsâ
Umer'i (o sırada müslü-mânlann işleriyle) meşgul bulmuştu da geri dönmüştü.
Umer meşguliyetten kurtulunca Ebû Musa'yı kasdederek:
— Ben Abdullah ibn
Kays'ın sesini işitmedim mi? Ona, yanıma girmeye izin veriniz! dedi.
Akabinde Ebû Mûsâ
çağırıldı. Umer:
— Bu yaptığın işe
(yânî dışarıda beklemeyip hemen geri dönmeye) seni sevkeden nedir? diye sordu.
Ebû Mûsâ da:
— Biz (izin
verilmeyince kapıdan) böyle dönmekle emrolunduk,
dedi.
Umer:
— Sen ya bu söylediğin
şey üzerine bana beyyine getir yâhud da ben sana bu sebeble muhakkak bir ceza
yaparım! dedi.
Bunun üzerine Ebû Mûsâ
Ensâr'dan oluşan bir meclise gitti, onlardan buna şâhidlik edecek kimse
istedi. Oradaki topluluk:
— Bu mes'ele hakkında
ancak en küçüklerimiz bile şehâdet eder, dediler.
Akabinde Ebû Saîd
el-Hudrî kalktı gitti de Umer'e hitaben:
— Bize izin
istediğimizde izin verilmezse böyle hemen dönmekle emrolunduk, dedi.
Bunun üzerine Umer:
— Peygamber(S)'in
emrinden olan bu iş bana gizli kalmış, çarşılarda ticâret için alışveriş etmek
beni meşgul edip alıkoydu, dedi [105].
81-.......ez-Zuhrî
tahdîs etti ki, kendisi el-A'rec'den şöyle derken işitmiştir: Bana Ebû Hureyre
(R) haber verip şöyle dedi: Sizler: "Ebû Hureyre, Rasûlullah üzerine çok
hadîs rivayet ediyor" diye iddia ediyorsunuz. Allah mev'ıddır -yânî
kıyamet günü sizin inkârda yâhud benim çoğaltmakta hakk üzere olduğum meydana
çıkacaktır-. Ben Suffa ehlinin miskinlerinden fakır bir kimse idim. Karnımın
doyması karşılığında Rasûlullah'tan hiç ayrılmazdım. Muhacirler çarşılarda
alışveriş etmekle meşgul bulunurlar, Ensâr da malları, topraklan üzerindeki
işlerinde çalışmalarıyle meşgul bulunurlardı. Ben bir gün Rasûlullah'tan şuna
şâhid oldum. Rasûlullah:
— "Her kim ben
sözümü bitirinceye kadar ridâsım yayar, sonra onu yumarsa, benden işitmiş
olduğu hiçbir şeyi asla unutmayacaktır'* buyurdu.
Bunun üzerine ben
üzerimde bulunan bir bürdeyi yaydım. Ra-sûlullah'ı hakk ile gönderen Allah
adına yemîn ediyorum ki, bundan sonra ben kendisinden işittiğim hiçbir şeyi
unutmadım [106].
Bu inkâr etmemenin
hüccetliği, Rasûlullah'tan başkasından olmaz [107].
82-.......Muhammed
ibnu'l-Munkedir şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdillah(R)*ı Îbnu's-Sayyâd'ın
Deccâl olduğuna Allah adına yemîn ederken gördüm. Ona:
— (Ey Câbir!) Sen
Allah adiyle bu hususta nasıl yemîn edersin? dedim.
Oda:
— Umer
ibnu'l-Hattâb'ı, bunun DeccâTlığına Peygamber(S)'in huzurunda yemîn ederken
işittim. Hâlbuki Peygamber (S), Umer'in bu yemînini reddetmedi, dedi [108].
Ve Peygamber (S),
atların ve diğerlerinin işlerini haber vermiştir. Bundan sonra kendisine
eşeklerin durumu sorulduğunda, soranlara Yüce Allah'ın:
"İşte kim zerre
ağırlığınca bir hayır yapıyorsa onu görecek, kim de zerre ağırlığınca şen
yapıyorsa onu görecek" (ez-ZUzâl: 7-8) kavlini delâlet etti.
Yine Peygamberce:
Kelerin eti yenilir mi? diye soruldu da O: "Ben onu yemiyorum ve haram da
kılmıyorum"
buyurdu. Peygamber'in
sofrasında keler yenildi de İbn Abbâs bununla kelerin haram olmadığını istidlal
etti [110].
83-.......Bana
Mâlik, Zeyd ibn Eşlem'den; o da Ebû Salih es- Semmân'dan; o da Ebû
Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur:
— "At ırkı üç
sınıf insan için olur; Bir kimse için ecirdir, bir kimse için (fakirlik ve
ihtiyâcına) perdedir; bir kimse üzerinde ise vebaldir. A t kendisi için hayır
olan kimseye gelince, o Öyle bir adamdır ki, atını Allah yolunda (cihâd için)
bağlamıştır. Ve atını da (yânî bağladığı ipini) bol otlu geniş bir sahada veya
çayırlıkta uzatmıştır. Bu bol otlu sahadan veya çayırlıktan atın bu uzun
ipinde iken yediği her ot, at sahibi için birer hasenedir. Hele bir de atın ipi
kopsa da şahlanarak bir veya iki mil sevinç ile koşsa, yerde tırnaklarının
bıraktığı izleri ve onun gübreleri de sahibi için haseneler olur. Bir de
hayvan (bu arada) bir nehre uğrayıp da ondan su içerse -sahibi sulamak istememiş
olsa bile- bu su da sahibi için haseneler olur. Binâenaleyh cihâd maksadıyle
bağlanan bu gaza atı, sahibi için büyük bir sevâbdır.
Bir kimse de atını
(onunla kazanmak), insanlardan müstağni olmak, iffetini korumak için bağlar da
sonra o kimse gerek hayvanlarının üzerindeki Allah hakkını, gerek arkalarına
takatinden fazla yüklememeyi unutmazsa, bu at da o kimse için (fakirliğe karşı)
bir perdedir.
Bir kimse de atını
öğünmek için, gösteriş için bağlarsa, bu hayvan da onun için büyük bir
günâhtır".
RasûIullah(S)'a
merkeblerin hükmünden (yânî onlardan zekât ve şâir vergiler olup olmadığı)
soruldu. Rasûlullahı
— "Allah Taâlâ
bana onlar hakkında her hükmü toplayıcı bir vecize olan şu âyetten başka bir
nass indirmedi: İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır yapıyorsa onu görecek,
kim de zerre ağırlığınca şerr yapıyorsa onu görecek" (ez-ziizâi: 7-8)
âyetlerini okudu [111].
84-.......Bize
Sufyân ibn Uyeyne, Mansûr ibn Safiyye'den; o da annesi Safiyye bintu Şeybe ibn
Usmân ibn Ebî Talha'dan; o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki, bir kadın, Peygamber(S)'e
suâl sormuştur [112].
85-.......Bize
Mansûr ibn Abdirrahmân ibn Şeybe tahdîs etti.
Bana annem Safiyye
bintu Şeybe, Âişe(R)'den şöyle tahdîs etti: Bir kadın Peygamber(S)'e hayızdan
sonra nasıl yıkanacağını sordu. Peygamber de (nasıl yıkanacağını ta'rîf etti
de sonra) ona:
— "Miske bulanmış pamuklu parçası alırsın
ve onunla yıkanır temizlenirsin" buyurdu.
Kadın:
— Onunla nasıl
temizlenip abdest alayım yâ Rasûlallah? diye tekrar sorunca, Peygamber:
— "(Subhânallah!)
Temizlen işte!" buyurdu.
Bunun üzerine ben
Rasûlullah'ın kasdetmekte olduğu şeyi anladım da kadını tutup kendime doğru
çektim ve ona öğrettim, dedi [113].
86-.......Bize
Ebû Avâne, Ebû Bişr'den; o da Saîd ibn Cubeyr’den; o da İbn Abbâs(R)*tan şöyle
tahdîs etti: Ümmü Hafîd bintu'I-Hâris ibn Hazn -ki İbn Abbâs'in teyzesidir- bir
kerre Peygamber(S)'e bir mikdâr tereyağı, keş ve birkaç tane keler hediye
etmişti. Peygamber onların getirilmesini istedi de onun sofrası üzerinde
bunlar yenildi. Fakat Peygamber (yağ ile keşten yedi de) kelerleri tiksinmiş
gibi bıraktı. Eğer kelerler haram olsaydı, Peygamber'in sofrası üzerinde
yenilmezdi ve Peygamber onların yenilmesini emretmezdi, demiştir [114].
87-.......Bize
tbnu Vehb, tahdîs etti. Bana Yünus,Ibn Şihâb'dan haber verdi. Bana Atâ ibn Ebî
Rebâh haber verdi ki, Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Peygamber (S):
— "Her kim sarmısak, soğan yemiş bulunursa
bizden -yâhud: Mescidimizden- uzak durup evinde otursun" buyurdu.
-Yine aynı sened ile
rivayet etti:- Peygamber'in huzuruna, içinde taze sebzeler bulunan yuvarlak bir
kap getirildi. -Abdullah ibn Vehb: "Bedr" sözü ile tabak kasdediyor,
dedi.- Rasûlullah onda sevilmeyen bir koku duydu. O tabağın içinde ne olduğunu
sordu. Kendisine onun içindeki sebzelerin ne olduğu haber verildi. Bunun
üzerine sa-hâbîlerine:
— "Bunu (fulân kimseye) götürünüz!"
buyurdu.
Onlar da bu tencereyi
yanında bulunan bir sahâbîye götürdüler. O sahâbî de Peygamber'in böyle
yaptığını görünce onu yemek istemedi. Bunun üzerine:
— "Sen bundan ye! Çünkü ben senin münâcât
etmediklerinle münâcât ederim" buyurdu [115].
İbn Ufeyr, İbnu
Vehb'den: "İçinde yeşil sebzeler bulunan bir tencere" şeklinde
söyledi.
el-Leys ibn Sa'd ile
Ebû Safvân, Yûnus'tan "el-Kıdr" kıssasını zikretmediler. Ben bunun
ez-Zuhrî'nin kavlinden mi, yâhud bu hadîsin lafzından olarak mı rivayet
edildiğini bilmiyorum [116].
88-.......İbrâhîmibn
Sa'd şöyle demiştir: Bana Muhammed ibn Cubeyr haber verdi: Ona da babası Cubeyr
ibn Mut'ım (R) şöyle haber vermiştir: Ensâr'dan bir kadın Rasûlullah(S)'a
geldi de O'nunla (vereceği) birşey hakkında konuşmuştu. Rasûlullah da o kadına
(dönerken) birşey emretmişti. Bunun üzerine kadın:
— Yâ Rasûlallah! Ben
gelir de Seni bulamazsam ne dersin? dedi. Rasûlullah:
— "Şayet beni bulamazsan Ebû Bekr'e
git" buyurdu.
el-Humeydî, İbrahim
ibn Sa'd'dan rivayetinde: Kadın "Eğer Seni bulamazsam" sözüyle,
Rasûlullah'ın ölümünü kasdeder gibiydi, fıkrasını ziyâde etmiştir [117].
Ve Ebû'i-Yemân şöyle
dedi:
Bize Şuayb haber verdi
ki, ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Humeyd ibn Abdirrahmân haber verdi; kendisi
Muâviye'den
işitmiştir. Muâviye, halifeliğinde hacc ettiği zaman Medine'de tahdîs ediyordu.
Ve bu arada
Ka'bu'l-Ahbâr'ı
zikretti de şöyle dedi:
Muhakkak bu Ka'b,
Kitâb ehlinden İslâm'a girip de eski kitâblardan hadîs tahdîs etmekte olan bu
muhaddislerin en doğru söyleyenidir. Yine muhakkak ki, bununla beraber biz onun
eski kitâblardan nakletmekte olduğu haberlerinde, KaVın bazen hatâ edip yalan
yanlış şeyler söylemekte olduğunu da Ka'b aleyhine t ere ü be etmekteyizdir [119].
89-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Ehli kitâb (olan Yahûdîler) Tevrat'ı İbrânîce metni
ile okurlar, Arab diliyle de onu müs-lümânlara tefsîr ederlerdi. Bu hususta
Rasûlullah (S) sahâbîlerine: — "Siz kitâb ehlinin sözlerini tasdik de,
tekzîb de etmeyin. Ancak 'Şöyle deyin: Biz Allah ya, bize indirilene, tbrâhîm
% İsmâîVe, İshâk % Ya 'kûb 'a ve torunlarına indirilenlere; Mûsâ 'ya, îsâ 'ya
verilenlere ve bütün peygamberlere Rabb yleri katından verilenlere imân ettik.
Onlardan hiçbirini diğerinden ayırdetmeyiz. Biz Allah 'a testim
Olmuşlarız1"
<el-Bakara: 136) [120].
90-.......Abdullah
ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Sizler kitâb ehli olanlara şerîatten herhangi
birşeyi nasıl soruyorsunuz? Hâlbuki Rasûlullah (S) üzerine indirilmiş olan
Kitâb'ınız, kitâbların en yenisidir. Sizler onu hâlis olarak ve içine başka
hiçbirşey karışmamış olduğu hâlde okumaktasınız. Bu Kur'ân sizlere, ehli kitâb
olanların Allah'ın kitabını tebdil edip değiştirdiklerini ve Kitâb'ı kendi
elleriyle yazdıklarını ve bununla az bir bahâyı satın almaları için "Bu
Allah katındandır" dediklerini sizlere söylemiştir. Dikkat edin! Size
gelmiş olan ilim, sizleri onlara suâl sormaktan nehyetmektedir. Vallahi biz
onlardan hiçbir kimseyi size indirilmiş olan kitâbdan size suâl sorar görmüş
değiliz! [121]
91-.......Cundeb
ibn Abdillah el-Becelî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S): "Kur'ân
üzerinde kalbleriniz ülfet edip birleştiği müddetçe Kur'ân'ı okuyunuz. Kur'ân
üzerinde ihtilâf ettiğiniz zaman da artık kalkıp ondan dağılınız" buyurdu [123].
Ebû Abdillah
el-Buhârî: Râvî Abdurrahmân ibn Mehdî, bu hadîsi Sellâm ibn Ebî Mutî'den
işitmiştir, dedi.
92-.......Bize
Ebû İmrân el-Cevnî, Cundeb ibn Abdillah(R)'tan tahdîs etti ki, Rasûlullah (S):
"Kur'ân üzerinde kalbleriniz birleştiği müddetçe Kur'ân okuyunuz. Kur'ân
hakkında ihtilâf ettiğiniz zaman da artık kalkınız" buyurmuştur [124].
Ebû Abdillah el-Buhârî
şöyle dedi: Ve Yead ibn Hârûn, Hârûn ibn Mûsâ el-Esdî el-A'ver'den söyledi. O
da: Bize Ebû îmrân el-Cevnî, Cundeb'den; o da Peygamber(S)'den tahdîs etti,
dedi [125].
93-.......Bize
Hişâm ibn Yûsuf, Ma'mer ibn Râşid'den; o da ez-Zuhrî'den; o da Ubeydullah ibn
Abdillah'tan haber verdi ki, îbn Ab-bâs (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'in
vefatı yaklaştığı zaman, evde içlerinde Umer ibnu'l-Hattâb'ın da bulunduğu
birtakım adamlar varken, Rasûlullah (S):
— "Gelin size, ondan sonra hiç
sapmayacağınız bir yazı (bir vasiyetname) yazayım" buyurdu.
Umer:
— Peygamberdin
hastalığı ağırlaştı. Yanınızda Kur'ân vardır. Bize Allah'ın Kitabı yeter, dedi.
Bunun üzerine evdeki
sahâbîler ihtilâf ettiler ve münâkaşa edip çekiştiler. Onlardan kimi:
"Yazacak birşey yaklaştırın da Rasûlullah sizler için ondan sonra
sapıtmayacağınız bir yazı yazsın" diyor; kimi de Umer'in dediği sözü
söylüyordu. Nihayet onlar Peygamberin yanında gürültüyü ve ihtilâfı
çoğalttıkları zaman, Peygamber onlara:
— "Yanımdan kalkın (benim yanımda çekişme
lâyık olmaz)/" buyurdu.
Râvî Ubeydullah ibn
Abdillah şöyle dedi: İbn Abbâs bu hadîsin
sonunda:
— Âh! Ne büyük
musibettir o musibet ki, gürültü etmeleri ve ihtilâf eylemeleri yüzünden o
musibet, Rasûlullah ile sahâbîler için yazmak istediği bu yazı arasına perde
oldu! Dedi [126].
Peygamber'in emri de
böyledir. Veda Haccı'nda sahâbîlerine: "(Umre niyetiyle) ihramdan çıkınız
ve kadınlardan da nasibinizi alınız" buyurduğu zamanki kavli gibi.
Câbir ibn Abdillah:
Peygamber onlara
kadınlarla cinsî münâsebet yapmalarını vâcib kılmadı, lâkin onlara ihramdan
çıktıklarında kadınları da halâl kıldı, demiştir [127].
Ve ÜmmÜ Atıyye de: Biz
kadınlar cenaze ardından gitmekten nehyolunduk, fakat bu bize vâcib kılınmadı, demiştir
[128].
94........
Bize îbn Cureyc tahdîs edip şöyle dedi: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verip
şöyle dedi: Ben yanında bulunan birçok insanlar içinde iken Câbir ibn
Abdillah(R)'tan şöyle dediğini işittim: Biz Rasûlullah(S)'m sahâbîleri yalnız
ve hâlis olarak, beraberinde umre olmayarak hacc niyetiyle ihrama girdik.
Atâ dedi ki: Câbir
şöyle dedi: Peygamber, zu'1-hiccenin dördüncü sabahında (Mekke'ye) geldi. Biz
de oraya geldiğimiz zaman, Peygamber bizlere ihramdan çıkmamızı emretti ve:
— "ihramlarınızdan çıkınız ve
kadınlarınızdan da nasîbleniniz" buyurdu.
Atâ dedi ki: Câbir
şöyle dedi: Fakat Peygamber onlara kadınlarla cinsî münâsebet etmeleri
hususunda kesin emir vermedi. Lâkin kadınları erkekler için halâl kıldı. "Bizimle
arafe günü arasında ancak beş gün kaldığı hâlde kadınlarımızla cinsî münâsebet
yapmamızı ve neticede zekerlerimiz menî damlatarak Arafat'a çıkmamızı emrediyor!"
diye söylendiğimiz Peygambere ulaştı.
Atâ: "Câbir
işaret eder ve elini hareket ettirip şöyle diye gösterirdi" demiştir.
Bunun üzerine
Rasûlullah ayağa kalktı da şöyle buyurdu:
— "Kat't olarak biliniz ki, ben sizin
Allah'a en takvâlmız, en sâdıkınız, en itâatlinizim. Eğer yanımda kurbânım
olmasaydı sizin ihramdan çıkışınız gibi ben de muhakkak ihramdan çıkacaktım.
Hacc aylarında umrenin cevazı şimdi olduğu gibi ihrama girerken de bana zahir
olsaydı, ben beraberimde kurban sevketmezdim. Onun için artık sizler ihramdan
çıkınız!" buyurdu.
Bunun üzerine bizler
ihramdan çıkıp Peygamber'i dinledik ve itaat ettik [129].
95-.......Bana
Abdullah ibnu'UMuğaffel el-Muzenî (R) tahdîs etti ki, Peygamber (S):
"Akşam namazından önce (de iki rek'at) namaz kılınız" buyurdu.
Üçüncü defasında
insanların bunu terkedilmez bir yol edinmelerini istemeyerek: "Bu,
isteyen içindir" buyurdu [130].
Şübhesiz birşey üzerine
müşavere, azmetmeden ve maksad iyice açığa çıkmadan öncedir.
Çünkü Yüce Allah'ın:
"Bir işe
azmettiğin zaman artık Allah'a güvenip dayan" kavli, buna delildir.
Rasûlullah müşavereden sonra bir işe kesin karar verip azmettiğinde, hiçbir
beşer için Allah'ın ve Rasûlü'nün önüne geçmek olmaz.
Peygamber (S) Uhud
günü için şehirde ikaamet etmek ve düşmana karşı çıkmak hususlarında sahâbîleri
ile müşavere etti de, sahâbîleri O'na dışarı çıkmak görüşünü ileri sürdüler.
Bunun üzerine Peygamber, zırhını giyip harbe çıkmaya azmedince, sahâbîler kendisine:
Şehir içinde kal! dediler. Fakat Peygamber kesin karar ve azimden sonra onların
söylediklerine meyletmedi ve:
"Zırhım, silâhını
giyen bir peygambere, Allah kendisiyle düşmanları arasında hükmünü verinceye
kadar silâhlarını indirip koyması yakışmaz" buyurdu [131].
İftira ehli Aişe'ye
zina iftirası attıklarında, Peygamber (S) o konuda Alî ve Usâme ile müşavere
etti ve bunlardan söyledikleri sözlerini işitti (fakat bu söyledikleri sözlerin
hepsiyle amel etmedi). Nihayet o konuda Âişe'nin berâetinin delili olan Kur'ân
âyeti indi de, bunun üzerine Peygamber, iftira atanlara deynekleme cezası
uyguladı. Alî ve Usâme tarafdârlarımn çekişmelerine bakmadı, fakat Allah'ın
kendisine emrettiği hükümle hükmetti [132].
Peygamber'den sonra sahâbî,
tabiî ve onların ardından gelen bütün imamlar da mübâh işler hususunda onların
en kolaylarım almak için ilim ehlinden emîn kimselerle istişare ediyorlardı.
Kitâb yâhud sünnet hükmü açıkça belirttiği zaman, artık onlar Peygamber'e
uyarak başka şeye gitmezlerdi.
Ebû Bekr de zekâtı
men* edip vermek istemeyenlerle harb etmek görüşünde olduğunda, Umer ona:
—Sen bunlara karşı
nasıl harb açarsın? Rasûlullah (S) "Ben insanlarla Lâ ilahe illellah
deyinceye kadar
harb etmekle
emrolundum. Onlar Lâ ilahe ille'llah dedikleri zaman, benden kanlarını ve
mallarını korumuş olurlar. Ancak (insan öldürmek, ağır suç işlemek gibi)
hakklar karşılığında korunmazlar" buyurmuştur, dedi. Ebû Bekr de ona:
— Vallahi ben
Rasûlullah'ın bir yere getirip topladığı
İslâm düstûrları arasında
ayırma yapan kimselerle muhakkak harb ederim! Dedi [133].
Sonra bunun ardından
Umer, Ebû Bekr'e tâbi' oldu.
Ebû Bekr de onun
müşaveresine dönüp bakmadı.
Çünkü kendisinin yanında namazla zekât arasını ayıran kimseler
ile dîni ve hükümlerini değiştirip tebdil etmek isteyen kimseler hakkında
Rasûlullah'ın hükmü vardı.
Peygamber (S):
"Her kim dinini
değiştirip tebdil ederse, onu öldürünüz!*' buyurmuştur [134].
Yaşlılar yâhud
gençlerden olan bütün âlimler Umer'in danışma arkadaşları idiler ve zâten Umer
de Azız ve Celîl olan Allah'ın Kitabı yanında çok durucu idi [135].
96-.......
İbn Şihâb'dan (şöyle demiştir): Bana Urve, İbnu'l- Müseyyeb, Alkame ibn Vakkaas
ve Ubeydullah, Âişe(R)'den tahdîs ettiler, Âişe, iftira ehlinin kendisi
hakkında dediklerini dedikleri zaman şöyle demiştir: Rasûlullah (S) o sabah
Alî ibn Ebî Tâlib ile Usâ-me ibn Zeyd'i yanına çağırdı. Vahy gecikince ehli ile
ayrılması hususunda onlara görüşlerini sorup istişare ediyordu. Usâme Ehli
Beyt için nefsinde bilip gönlünde beslediği muhabbeti ve ehlinin berâetini
Ra-sûlullah'a tavsiye ve işaret etti.
Alî ibn Ebî Tâlib'e
gelince, o:
— Yâ Rasûlallah, Allah
Sana dünyâyı dâr etmemiştir. Âişe'den başka kadın çoktur. Bununla beraber
Âişe'nin cariyesi Berîre'ye de sor. O doğrusunu Sana söyler, demişti.
Bunun üzerine
Rasûlullah, Berîre'yi çağırıp:
— "Ey Berire, Âişe'de sana şübhe veren
herhangibir hâl gördün mü?" diye sordu.
Berîre de:
— Hayır yâ Rasûlallah,
görmedim. Ben ondan hatâ, ayıp olarak meydana gelmiş şundan büyük bir iş
görmedim: Âişe küçük yaşta taze bir kadındı. Hamur yoğururken uyur kalırdı da
evin besi koyunu gelir hamuru yerdi! demiş.
Bunun üzerine
Rasûlullah o günü minber üstünde durup şöyle buyurdu:
— "Ey müslümânlar topluluğu! Ehlim
hakkında bana ezası ulaşan bir adamdan dolayı bana kim yardım eder de benim o
kimseyi kınamamı haklı görür? Vallahi ben ehlim hakkında hayırdan başka birşey
bilmiş değilim*' dedi ve Âişe'nin berâetini zikretti...
Ve Ebû Usâme Hammâd
ibn Usâme, Hişâm ibn Urve'den bu hadîsi rivayet etti H [136].
97-.......Bize
Yahya ibn Ebî Zekeriyyâ el-Gassânî, Hişâm'dan; o da babası Ur ve'den; o da
Âişe(R)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlullah (S) insanlara bir hutbe yaptı,
Allah'a hamd ve sena eyledi de: "Kendileri üzerine asla bir kötülük
bilmediğim ehlime sövmekte olan bir topluluk hakkında bana ne işaret
edersiniz?'* dedi...
Ve Urve
ibnu'z-Zübeyr'den: O şöyle demiştir: Âişe'ye iftira ehlinin söylediği iş haber
verilince, Âişe:
— Yâ Rasûlallah!
Ebeveynimin evine gitmek üzere bana izin verir misin? dedi.
Rasûlullah da kendisine
izin verdi ve Âişe'nin beraberinde hizmetçi bir köleyi de gönderdi. Bu sırada
Ensâr'dan bir zât (İbn tshâk ve Hâkim'de Ebû Eyyûb Hâlid, bunu söyleyenlerden
taaccüb ederek):
— Subhâneke! Seni
tenzîh ederiz! Bu iftirayı konuşmak bizlere yakışmaz. Seni tenzîh ederiz! Bu
büyük bir iftiradır! Dedi [137].
Kastallânî şöyle
demiştir: "Bu, ftisâm Kitâbı'mn sonudur, 916 yılının 16 rebîul-evvelinde
tamam oldu. Müellif Buhâri Fıkh'ro asılları olan mes'eleleri bitirince Kelâmın
asılları olan mes'elelere ve onunla İlgili şeylere başladı. Ve bununla kitâb
bitiyor. Evlâ olan, Kelâm'm asıllarım öne geçirmek idi. Çünkü bu asıldır,
esâstır, her-sey onun Özerine kurulmuştur. Lâkin Buhârî terakki babından olarak
kitabım en şerefli olanla bitirmek İstemiştir" (/rşddu's-Sârf, X, 344)
Biz de bunu 21 ağustos
1984/24 zul-ka'de 1404te ikindiye yakın tamamlamış olduk. Yüce Allah tamâmını
muvaffak kılması niyâ-zıylel (Mehmed Sofuoglu)
[1] el-î'tisâm: Birşeye el ile yapışıp tutmak ve
tehlikeden korunmak ma'nâsınadır. Buhârî bu unvanı: "Hepiniz toptan Allah
'in ipine sanlın; parçalanıp ayrılmayın...'" (Âlu İmrân: 103) âyetinden
almıştır. Âyetteki "Habl=îp" ile murâd, istiare yoluyla Kitâb ile
Sünnet'tir. Allah'ın ismine muzâf olması da bu istiarenin karînesidir. Bu
istiarenin toplayıcı ciheti ve edebî münâsebeti her ikisinin de maksada ermeğe
sebeb olmasıdır ki, Kitâb ve Sünnet hayır ve saadete, ip de birtakım medenî
ihtiyâçları telâfiye sebeb olur. Kitâb ile maksad Kur'ân'dır. Sünnet ile murâd
da Rasûlullah'ın sözlerinden, işlediği işlerinden, başkaları tarafından işlenip
de Peygamber'in men' etmediği hâl ve hareketlerinden bize ulaşan hadîslerdir.
Kitâb ve Sünnet, İslâm
Ümmeti'nin hidâyet ve saadet vesîlesi olduğu için Rasûlullah bey'at alırken ilk
şart olarak Kitâb ve Sünnet'te gelen emirleri dinlemek ve bu yolda itaat etmek
şartını öne sürerdi.
"Hablu'llah"
Allah Taâlâ'ya ulaşmaya sebeb olan delil ve vâsıta demektir ki, Kur'ân, tâat,
cemâat, ihlâs, İslâm, abdullah, emrullah diye rivayetlerle tef-sîr edilmiştir
ve hepsi birbirine yakındır. Ebû Saîd'den gelen bir hadîste Rasûlullah:
"Gökten Arz'a indirilmiş olan Allah'ın ipi, Allah'ın Kitabı'dır..."
buyurmuştur.
[2] Bu başlığın ardından bu hadîsin zikrinin sebebi,
bundaki âyetin Muhammed Ümmeti'nin Kitâb ve Sünnet ile kurtulacağına delâlet
etmekte olmasıdır. Çünkü Allah Taâlâ onlara bu âyetle dînlerini kemâle erdirme,
ni'metini tamamlama ve kendilerine İslâm Dîni verip ondan hoşnûd olması
ni'metini ihsan eylemiştir. Bunun bir rivayeti îmân Kitâbı'nda da geçmişti
(Aynî).
[3] Hadîsin başlığa uygunluğu "Bu Kitâb, Allah'ın
kendi Rasûlü'ne hidâyet etmiş olduğu Kitâb'dır" sözündedir. Bunun bir
rivayeti Ahkâm Kitabı, "Yerine bir halef ta'yîn etme bâbı"nda da
geçmişti.
[4] Peygamber'in bu mübarek duasının kabul edildiği gün
gibi meydandadır. "Habru'l-Ümmet", "Tercemânu'l-Kur'ân", ve
"Sultânu'l-Müfessirîn" gibi ulu Iakablarla sahâbîler ve tabiîler
arasında şöhret kazanan ibn Abbâs'ın ilminin çokluğu, hakîkaten Peygamber'in
çok açık mu'cizelerinden biridir denilmeye lâyıktır.
Bunun bir rivayeti İlim
Kitabı, "Peygamber'in: 'YâAllah, ona Kitâb 'ı öğret!' kavli bâbı"nda
geçmişti. (c.I, bâb: 18)
[5] Yânî Allah sizin bununla kırığınızı bütünlemiş,
sürünmekten kaldırıp doğrultmuştur. Başlığa uygunluğu,, Allah'in kullarını
İslâm Dîni ve Peygamberi ile zengin kılması yönündendir ki bu da dîne ve
Rasûlü'ne sıkı yapışmaktan ibarettir.
Bâzı nüshalarda şu
ziyâde vardır: Ebû Abdillah: Burada "Yuğnîkum = Sizi zengin kıldı"
şeklinde vâki' olmuştur. Hâlbuki bu ancak "Sizi kaldırıp yükseltmiştir"
şeklindedir. Bu, î'tisâm Kitâbı'nm aslından bakılır, demiştir.
Fethu't-Bârî'de bu
konuda şöyle dedi: Musannif, el-Edebu'l-Müfred kitabını ayrıca tasnif ettiği
gibi, İ'tisâm Kitâbı'ni da ayrıca tasnîf etti ve onda bu bâbdaki şartıyla lâyık
olanları yazdı. Sonra bu lafzı kendi yanında olan lafza aykırı ve onun doğru
olduğunu görünce, o asla dönülmesini havale etti... (Kas-tallânî).
Bu hadîsin bir rivayeti
Fiten'de, "Bir kavmin yanında birşey söyleyip de sonra onun yanından
çıktığında bunun aksini söylediği zaman bâbi"nda geçmişti.
[6] Başlığa uygunluğu "Allah'ın sünneti ve Rasûlü'nün
sünneti üzere" sözlerinde-dir. Yânî Allah'ın sünneti ve Rasûlü'nün sünneti
üzere olan kimse bu ikisine tutunup, bunlarla kurtulmuştur. Bunun bir rivayeti
Ahkâm Kitabı sonlarında "İmâma nasıl bey'at edilir bâbı"nda geçmişti.
[7] Cevâmi'u'I-kelim: Az lafız ile çok ma'nâ ihtiva eden
vecizelere denir. Hadîsteki cevâmi'u'l-kelim İle murâd, Kur'ân'ı Kerîm'dir ki,
her âyeti, her cümlesi böyle câmialı ve çok ma'nâh sözler olarak Peygamberimiz
tarafından tebliğ edilmiştir. Hadîslerde de cevâmi'u'l-kelim olanlar bir haylî
çoktur...
[8] Başlığa uygunluğu "Bana ihsan olunan en büyük
mu'cize, Allah'ın bana vahyettiği Kur'ân 'dır" sözünden alınır. Kur'ân
mu'cizesi dünyâ durdukça Allah'ın koruma taahhüdü ile bakî olup asla yok
olmayacak bir mu'cizesidir. Çünkü Allah: "Kur'ân'ı biz indirdik biz; onun
koruyucuları da şübhesiz ki biziz!" (el-Hıcr: 9) buyurdu. Diğer
peygamberlerin mu'cizeleri ise, zamanlarının geçmesiyle son bulmuş yâhud ancak
haberleri bakî kalmıştır...
Bunun bir rivayeti
Kur'ân'ın Faziletleri Kitâbı'nda da geçmişti.
[9] Çünkü Allah kullarına, Peygamberine uymayı ve O'nun
sünnetine uymayı emretmiş ve şöyle buyurmuştur: "Allah ve Rasûlü'ne îmân
edin..." (en-Nisâ: 135) "O'na îmân edenler, O'na ta'zîm edenler, O'na
yardım edenler" (el-A'râf: 157) ve "O'nun emrine muhalefet edenler
sakınsınlar" (en-Nûr: 63).
[10] Bu âyette dînde başkanlık isteme ve rağbet etmeye
delâlet vardır.
[11] ibn Avn'ın bu haberini Muhammed ibn Nasr el-Mervezî,
Kitâbu's-Sünne'de senediyle rivayet etmiştir.
[12] Başlığa uygunluk "Rasûlullah ile Ebû Bekr
kendilerine uyulacak iki kimsedirler" sözünden alınır.
[13] Hadîsin başlığa uygunluğu son fıkrasıdır. Bunun uzun
birer rivayeti Rikaak ve Fıten'de de geçmişti
[14] Başlığa uygunluk "Yolun en güzeli Muhammed'in
yoludur" sözündedir. Çünkü "Hedy", yol ve şerîat demektir ki, o
da Peygamber'in sünnetlerindendir.
Bunun bir rivayeti Edeb
Kitâbı'nda da geçti.
[15] Bunda Sünnet'e, Allah'ın Kitabı denildiğine işaret
vardır. Çünkü Sünnet, Allah'ın vahyi ve takdiridir. Yüce Allah: "O
hevâdan konuşmaz. Onun konuşması ancak kendisine yapılan vahiydir"
(en-Necm: 3) buyurmuştur.
[16] Başlığa uygunluğu "Her kim bana itaat ederse...
"sözünden alınır. Çünkü O'na itaat eden kimse, O'nun sünnetiyle amel eder
(Aynî).
Takdir: Her kim bana
itaat eder, Kitâb ve Sünnet'e tutunursa, cennete girer; kendi hevâsına uyan,
doğru olandan ayağı kayan ve dosdoğru yoldan sapan kimse de cehenneme girer...
demektir (Kastallânî).
[17] Başlığa uygunluğu "Her kim Muhammed'e itaat
ederse, Allah'a itaat etmiş olur" sözünden alınır. Çünkü Muhammed'e itaat
eden, O'nun sünnetiyle amel eder... (Aynî).
Bu hadîsin ma'nâsı en
belîğ bir mürekkeb teşbîh ile tebliğ buyurulmuştur...
Hadîsteki meleklerin
mürekkeb teşbîhlerini tahlîl edince, şu mürekkeb teşbihleri içine aldığını
görürüz:
a. Allah Taâlâ'nın
âlemlere rahmet olarak gönderdiği Muhammed (S) düğün gibi kutsal bir
cem'iyetin da'vetçisine, .
b. Allah Taâlâ'nın
mü'min kulları için hazırladığı cennet, yânî teşkîl edilen aile için hazırlanan
yeni bir aile ocağına;
c. Cennetin çeşit çeşit
nfmetleri, düğün aşı gibi en nefis bir ziyafet yemeğine;
d. Kitâb ve Sünnet'e uyan mü'minler, düğün
da'vetine icabet edip giden ve orada sevinç içinde saadete erenlere, Kitâb ve
Sünnet'ten çekinenler de düğün aşından mahrum olup ziyan içinde kalanlara
benzetilmiştir...
Yüce Allah biz kullarım
da Hâtemu'l-Enbiyâ'nm da'vet ettiği Kitâb ve Sünnet'e uyan, cennet ve
Cemâl'ine nâiliyetle mes'ûd ve bahtiyar olan mü'minler camiasına katsın, âmîn!
[18] Bu mutâbaatı Tirmizî, buradaki senedle Câbir'den: Bir
gün bizim yanımıza Peygamber (S) çıktı da: "Ben kendimi ru'yâda şöyle
gördüm: Cibril başucumda, Mîkâîi ayak ucumda idi..." lafzıyle rivayet
etmiştir. Buhârî bu mutâbaatı hadîsin merfû'luğunu açıkça belirttiği için
zikretmiştir.
[19] Başlığa uygunluğu "Dosdoğru yola giriniz"
sözündedir. Çünkü dosdoğru yola girmek, Rasûlullah'ın sünnetlerine uymaktır.
İbn Abbâs, "Şübhesiz ki, bu benim dosdoğru yolumdur. O hâlde ona uyun.
Aykırı yollara tâbi' olmayın. Sonra sizi onun yolundan ayırır..."
(el-En'âm: 153) kavli hakkında: Allah mü'min kullarına cemâat olmayı emretti
ve onları ihtilâftan ve ayrılıktan nehyetti, demiştir (Kastallânî).
[20] Başlığa uygunluğu "Kavminden bir taife ona itaat
etti" sözünden alınır. Çünkü Peygamber'e itaat, O'nun sünnetine uymaktır.
Bu hadîste de bir haylî mü-rekkeb teşbihler vardır.
Bunun bir rivayeti
Rikaak'ta, "Ma'siyetlerden vazgeçmek bâbı"nda geçmişti.
[21] Başlığa uygunluğu "Vallahi her kim namazla zekât
arasım ayırırsa, ben muhakkak bu zümre ile harb ederim..." sözünden
alınır. Çünkü bu ikisini ayıranlar, Peygamber'in sünnetine uymaktan dışarı
çıkmışlardır. Bu hadîsin bir rivayeti Zekât Kitâbı'nın evvelinde geçmiş, bâzı
açıklamalar orada verilmişti... "Ancak İslâm hakkı müstesnadır"
fıkrası: Bu şehâdeti söyleyen kimsenin kanı heder, malı mübâh olmaz, malı ve
canı korunur, şu kadar var ki nefis öldürme, namazı red, zekâtı men' gibi
şer'î haklarda bunların gereği olan cezalar uygulanır, demektir.
[22] Başlığa uygunluğu "Umer, zâten Allah'ın Kitabı
huzurunda çok durmayı âdet edinen bir kimse idi" sözlerinden alınır. Çünkü
Allah'ın Kitabı yanında duran kimse, Rasûlullah'in sünnetlerine uyan kimse
olur. Allah'ın Kitabı yanında durmak, onun içindeki hükümlerle amel etmekten
ibarettir. Bunun bir rivayeti Tef-sîr'de, el-A'râf: 199 âyetinde geçmişti
(Aynî)
[23] Bunun birer rivayeti İlim ve Güneş Tutulması
Kitâblan'nda geçti. Buradaki başlığa uygunluğu "O, Muhammed'dir. O bize
beyyineler, deliller getirdi, biz de O'nun da'veüne icabet ettik..." sözl
erindedir. Çünkü icabet edip îmân eyleyen kimse, O'nun sünnetine iktidâ edip
uyan kimsedir (Kastallânî).
[24] Nevevî şöyle demiştir: Bu, câmialı sözlerden ve
İslâm'ın kaaideleri ve düstûrla-nndandır. Buna pekçok hükümler girer. Meselâ
bir rüknü yâhud şartından âciz olan için namazdan gücü yettiği kadarını
getirir... Abdestte de böyle, avreti örtmekte de böyledir...
Başlığa uygunluğu,
hadîsin mavnasından alınır. Çünkü O'nun nehyettikle-rinden çekinen ve
emrettiklerini emir kabul eden kimse, O'nun sünnetine uyan kimsedir (Aynî, Kastallânî).
[25] Bu âyetin inme sebebi olarak zikredilen şeyler
tefsirlerde sayılmıştır: Hakk Dîni, II, 1819-1822.
[26] Bu hadîsi Müslim, Peygamber'in Faziletleri'nde rivayet
etmiştir. Müslim Ter,, VII, 233 "2358".
Müslümanların üzerine
sorusu ile bir darlık ve zarar yapan kimsenin büyük günahlı olması ne kadar
büyük bir suçtur
[27] Başlığa uygunluğu Peygamber'in cemâatin yaptığı
ısrarlı hareketi reddeder mâhiyetteki konuşmasıdır. O da Peygamber'in mescid
içinde cemâatle gece namazı kılmaları hususunda kendilerine izin vermediği,
tekellüf ve zorlama nev'inden yaptıkları hareketten hoşlanmamasıdır.
Farzların mescidlerde
cemâatle edası, dînin şeâirini izhâr içindir. Nafilelerin evlerde kılınması
ise riyadan uzak olmasındandır. Nafilelerin evlerde kılın-masındaki fazilete
dâir birçok hadîsler vardır.
Bu hadîsin birkaç
rivayeti Namaz Kitabı, "Gece namazı bâbı"nda geçmişti.
[28] Buhârî'nin Ezan Kitâbı'nın sonunda Enes ibn Mâlik'ten
olan diğer rivayetinde "Sonra bana sorunuz" demeyi çoğaltınca, Umer
iki dizi üstüne gelerek: Allah'ın Rabb'imiz olduğuna, İslâm'ın dînimiz
olduğuna, Muhammed'in peygamber olduğuna razı olduk yâ Rasûlallah! dedi. Bunun
üzerine öfkesi gidip sükût buyurdu", sözleriyle hadîs son buluyor.
Bunun bir rivayeti ilim
Kitabı "Mev'ızada öfkelenme bâbı"nda da geçmişti.
[29] Bu hadîsin bâzı rivayetleri Namaz, Dualar ve daha
başka yerlerde geçmişti. Muâviye tarafından o sırada Küfe Emîri bulunan
el-Mugîre de cevâb olarak bu mektubu yazmıştı. Buhârî'nin diğer rivayetinde
"Mektûbetin = Farz yazılmış namaz" kaydı bulunduğundan, bunu parantez
içinde işaret ettik. Yine Buhâri rivayetlerinin birinde "tzâ selleme =
Selâm verdiği zaman" kaydı olduğundan, bu tehlîl ve duanın yeri, Selâm'dan
sonra olduğu açıkça anlaşılır.
[30] Bu hadîsi burada böyle
kısaltılmış olarak getirdi. Bunu
Ebû Nuaym el-Mustahrac'mda Süleyman ibn Harb'dan şu lafızla getirmiştir: Enes:
Biz Umer'in yanında idik. Üzerinde sırtından dört yaması olan bir gömlek vardı.
"Fâkıha-ten ve ebben" (Abese: 31) âyetini okudu da: Bu "Fâkihe"
meyvedir, biz bunu bilmişizdir. Fakat "Ebb" nedir? dedi. Sonra:
Bırak, biz tekellüften nehyolun-duk, demiştir. Abd ibn Humeyd'in Süleyman ibn
Harb'den rivayetinde ise Umer: "Ebb" nedir? dedikten sonra: Ey
Umer'in anasının oğlu! îşte bu tekellüftür; senin "Ebb"'mnt olduğunu
bilmemende üzerine birşey yoktur, demiştir... (Kas-tallânî; Hakk Dîni, VII, 5586).
[31] Buhârî bunu burada iki senedle getirdi: Biri
Ebû'l-Yemân'dan, diğeri Mahmûd ibn Geylân'dan. Buradaki şevki Ma'mer'in lafzı
üzeredir. Bunun bir rivayeti Namaz Kitabı, "öğle namazının vakti
bâbı"nda geçmişti. Onun lafzı da Şu-ayb'ın lafzı üzere idi. Umer'in bu son
derece belîğ ve câmiah sözü Rasûlullah'm sünnetine en mükemmel şekilde uymayı
ifâde etmekte olduğu için buradaki başlığa tam bir delîl teşkîl etmiştir.
[32] Bunun birer rivayeti el-Mâide: 101. âyetinin
tefsirinde ve Rikaak'ta geçmişti.
[33] Hadîsteki "Allah'ı kim yaratmıştır" sözü, en
çirkin şeytân tel kinlerin dendir. Kâinatı yaratan Allah Taâlâ'nm bir yaratma
eseri olması aklen de, naklen de muhaldir; ulûhiyet şiarına aykırıdır. Bunun
gibi şeytânı vesveselere kapılan )a\m-serim Eûzu billahi mine'ş-şeytânVr-racîm
diye o vesveseyi def etmesi tavsiye edilmiştir. Müslim'deki rivayette
"Âmentu billahi ve rusûlihi( = Ben
Allah'a ve rasûllerine îmân ettim) desin" şeklinde gelmiştir. Bunun bir
rivayeti Tevhîd Ki-tâbı'nda da gelecektir.
[34] Buna göre bu âyet Medine devrinde inmiş demektir.
Bundan dolayı bâzıları bu âyetin biri Mekke'de, biri de Medine'de olmak üzere
iki defa indiğine kaail olmuşlardır... Tafsilat: Hakk Dîni, IV, 3197-3204.
[35] Yüce Allah'ın "Rasûl size ne verirse onu
alın" (el-Haşr: 7); "Bana tâbi' olun ki, Allah da sizi
sevsin..." (Âluİmrân: 31) âyetlerinin umumiyetinden dolayı O'na
fiillerinde uymak vâcib olur. Ancak mendûbluk yâhud ona husûsî olduğuna dâir
bir delîl olması hâli müstesna.
[36] Sahâbîler O'nun bu fiiline, fiil ve terk olarak iktidâ
edip uymuşlardır. Bunun bir rivayeti Libâs Kitabı, "Altın yüzükler
bâbı"nda geçmişti.
[37] et-Taammuk: Tefa'ul vezninde derinlemek, derine
gitmek, bir işte şiddet edip haddi aşmak...
el-Ğuluvv: Bir nesne
haddi tecâvüz eylemek, ok hadd ve mikdârdan daha ziyâde ırağa gitmek...
el-Bid'at: Bâ'nın kesri
ile kemâle ulaştırıldıktan sonra dînde meydana ge len nesneye denir, bir kavle
göre Peygamber'den sonra dînde meydana gelen hevesler ve işlere denir, cem'i
"Bida"' gelir. Dîn işleri işinde sonradan meydana gelen noksan yâhud
ziyâdede kullanıldı... (Kaamûs Ter.)
[38] Buhârî bu âyeti dînde aşın gitmenin tahrîmine hüccet
olarak getirdi. Bu âyetin lafzına yakın bir ifâde el-Mâide: 77. âyetinde
vardır.
[39] Bu hadîsin bâzı rivayetleri Oruç'ta ve Temennî'de
geçmişti. O rivayette: "Eğer ay bana uzatılsaydı, muhakkak derinlemek
isteyenlerin taammuklarım bırakacakları bir ulama yapardım... " fıkrası
vardır.
İşte bu fıkra bu başlığa
uygun olmaktadır.
[40] el-Kirmânî, bu Alî hadîsinin başlığa münâsebeti
hakkında: Buhârî belki Alî'nin bu sözünden, "Kendisinin ve ehli Beyt'in
Kitâb ve Sünnet'te bulunmayan birtakım gizli şeyler ve İslâm Dîni'nden
birtakım kaaideler bildikleri ve bunlara başkalarının vâkıf
olamayacakları" şeklindeki dedikoduları susturup reddettiğini
istifâde etti. Aynî de:
İşte Kirmânî'nin söylediği bu söz, başlığın lâfızlarına mü-nâsib olan sözdür,
demiştir.
[41] Dâvûdî: Şâri'in ruhsat verdiği şeyden çekinmek, günâhların
en büyüğündendir. Çünkü o kendi nefsini Allah'a, Rasûlü'nden daha takvâh
görmektedir. Bu ise hudûd yarışı yânı muhalefet yapmaktır, demiştir
(Kastallânî).
[42] Bu, ilimde nizâlaşmaktır. Başlığa uygunluk
"Sesleri yükseldi" sözünden alınır. Bu hadîs el-Hucurât Sûresi
tefsirinde geçti. Burada hadîsin şevkinin mürsel hadîs suretinde vâki'
olduğuna, fakat sonunda îbn Muleyke'nin bunu Abdullah ibnu'z-Zubeyr'e
hamlettiğine tenbîh vardır.
[43] Başlığa uygunluğu, içinde bir emri bir kimse üzerine
geri çevirme ve döndürme bulunması yönündendir. Bu birşeyi geri döndürme,
kötülenmiş olup taammuk ma'nâsında dâhildir. Çünkü "Taammuk",
birşeyle mübalağa ve şiddet yapmaktır. Bunun bâzı rivayetleri Namaz Kitabı,
İmamet bâblannda da üç ayrı bâbda geçmişti. Bunların sonuncusu "İmâm
namazda ağladığı zaman bâbı"dır... (Aynî).
[44] Başlığa uygunluğu "Peygamber böyle sorulardan
hoşlanmadı ve ayıpladı" sö-zündedir. Çünkü Uveymİr, soruda çok çirkin bir
iş ortaya atıp söylemişti. Bunun için Peygamber sorudan hoşlanmamıştı. Hadîsin
bir rivayeti Liân'da ve en-Nûr Sûresi tefsirinde geçmişti.
[45] Abbâs ile Alî arasında -Allah'ın fey' olarak
Rasûlullah'a tahsîs buyurduğu Na-dîr oğulları hurmalıklarından dolayı- niza ve
ihtilâf vardı. Alî ile Abbâs birbirlerine uluorta dil uzatmışlardı.
Fey', Allah'ın dîn
düşmanlarından -galebe ile değil de sürgün, yâhud cizye üzerine sulh olmak
suretiyle- Rasûlullah'a tahsîs buyurulduğu maldır. Bu ganî-metten daha has bir
ıstılahtır. Çünkü ganîmet malında "Hums = Beştebir"i fey'dir.
[46] Hadîsin başlığa uygunluğu, Alî ile Abbâs'ın
çekişmelerinin uzaması ve Umer'in huzurunda şiddetlenmesinde taammuktan bir
nevi' olmasıdır. Görüyorsun ki, Usmân ve beraberindekiler:
— Ey Mü'minlerin Emîri!
Bunlar arasında bir hüküm ver de bunların her-birine diğerinden yana gönlüne huzur
ve sükûnet ver! demişlerdir.
Çünkü Alî ile Abbâs
ancak herbiri diğerine karşı elindeki hakka dayamcı olduğunu zannederek niza
etmektedirler. Bu niza onları düşmanlaşmaya, sonra da mücâdeleye götürmüştür...
Bu hadîsin uzun bir
rivayeti Beşte bir'in farziyyeti bâbı'nda da geçmişti... (Aynî ve Kastallânî).
[47] Umdetu'l-Kaarf'de: Buna uygun olan hadîs
ancak"Cizye'de, "Muahede yapan, sonra da ahdini bozan kimsenin günâhı
bâbı"nda geçmiştir, dedi.
[48] Başlığa uygunluğu son kısmıdır. Bunun bir rivayeti
Hacc Kitabı, "Medine'nin faziletleri bölümü"nde geçmişti.
[49] Bu asıllardan birine dayanan re'y de, kıyâs da
makbuldür.
Buhârî'nin başlıkta
zikrettiği re'y, Kitâb, Sünnet, icmâ'dan ibâreı olan bir şer'î asıla dayanmayan
şahsî arzudur ki, köîülenmiş re'ydir. Buradaki kıyâs İle de üç asıldan birine
uygulanmayan şahsî zannlar, fâsid ve kötülenmiş kıyâslar kasdedilmiştir. Yoksa
Kitâb'a, Sünnet'e, icmâ'a dayanan kıyâs ise İslâm hukukunun dört aslından
dördüncüsüdür ve "İşte ey akıl ve basiret sahihleri, siz ibret
alın!" (el-Haşr: 2) âyetine dayanan bir delildir. Şuna da dikkat etmelidir
ki, Buhârî başlıkta kıyâsın kötülenmesini mutlak zikretmeyip, tekellüf kaydıyle
kayıtlamıştır. Güçlükle yapılan, asıl ile fer' arasında münâsebet bulmakta
zorluk bulunan kıyâs demekle fâsid olan kıyâsa işaret etmiştir.
[50] Buhârî bu âyeti başlıktaki şeylere delîl olarak
getirmiştir.
İbn Abbâs bu âyetteki
"el-Kafva" lafzını "Söz" ile tefsîr etmiştir. Buna göre
âyetin ma'nâsı "Bilmediğin birşeyi söyleme" demek olur.
[51] Başlığa uygunluğu "Onlar da re'yleriyle fetva
verirler" sözündedir ki, bu re'y, Kitâb, Sünnet ve icmâ'dan hiçbir asıla
dayanmayan şahsî görüş ve arzulardan ibarettir.
Bu hadîsin bir rivayeti
İlim Kitabı, "İlim nasıl alınır bâbı"nda geçmişti. Bunu Müslim de
Kader'de getirmiştir.
[52] Burada Âişe annemizin Peygamber'den rivayet edilen
hadîsleri zaman zaman rivayet eden râvîlerden tesbît ettiği sabit oluyor. Bu
gibi tesbîtleri diğer sahâ bilerin de çok çok yaptıkları ve Peygamber'in
hadîslerini çok dikkatle belleyip muhafaza ettikleri yaygın bir gelenekti.
[53] Yânî Ebû Cendel'i Kureyş müşriklerine geri vermemek
için bu hususta onlarla muhakkak harbe girişecektim. İşte ben Hudeybiye gününde
Rasûlullah'ın emrine muhalefet etmekten korktuğum için, harekete geçmeyip
durakladığım gibi, bu Sıffîn harbinde de müslümânlann iyiliği için harbe
girmiyor, duraklıyorum.
[54] Hadîsin başlığa uygunluğu "Dîniniz üzerine
re'ylerinizi ittihâm ediniz" sözün dedir. Ebû Vâil o günü Ebû Cendel'e
nisbet etti de, Hudeybiye'ye nisbet etmedi. ÇUnkÜ Ebû Cendel'in müşriklere
geri verilmesi, müslümânlar üzerine çok ağır gelmişti. Ve bu müslümânlar
üzerine cereyan eden islerin en büyüğü olmuştu. Müslümânlar bu yüzden harbe
girmeyi ve Ebû Cendel'i müşriklere geri vermemeyi istediler ve sulha razı
olmuyorlardı.
Bu hadîsin bir rivayeti
Cizye Kİtâbı'nda, "Muahede edip de sonra gadreden kimsenin günâhı
bâbı"ndan sonraki unvansız bir bâbda geçmişti... (Kas-tallânî).
[55] Buhârî, İbn Mes'ûd'ım bu sözünü başlıktaki "Cevâb
vermezdi" fıkrasına delîl olarak getirmiştir. Bu vak'a, Yahûdîler'in
Peygamber'e ruhu sormaları sırasında olmuştu. Akabinde el-lsrâ: 85. âyeti
indirilip gereken cevâb Allah tarafından verilmişti.
[56] Başlığa uygunluğu onun sözüne göre hadîsin sonundan
alınır. Bunun bir rivayeti Tefsîr'de, en-Nisâ: IO-13'te de geçmişti. Câbir'in
çocukları ve usûlü olmadığı için onun durumu kelâle idi, ona en-Nisâ
Sûresi'nin son âyeti olan Kelâle Âyeti uygun cevâb olmaktadır. Nitekim Müslim
ile Nesâî'nin rivayetleri Câbir hakkında inen âyetin, Kelâle Âyeti olduğu
hususunu te'yîd eder mâhiyettedir...
[57] Hadîsin başlığa uygunluğu "Bunlar cehenneme karşı
onun için bir perde olmasın" sözündedİr. Çünkü bu tevkîfî bir iştir, bu
ancak Allah Taâlâ tarafından bilinir, bu re'yle ve temsil ile söylemek
değildir. (Bunu el-Kirmânî, el-Kevâkib'de söyledi.) Bu hadîsin biraz.farkh
birer rivayeti İlim Kitâbı'nda, "Kadınlara yalnız olarak gün tahsîs
edilir mi bâbı"nda ve Cenazeler Kitâbı'nda da geçmişti.
[58] Buhârî, Alî İbnu'1-Medînî'den: Bunlar hadîsçilerdir,
diye rivayet etmiştir. Bunu Tirmizî zikretti (Kastallânî).
[59] Bunun bir rivayeti Nübüvvet Alâmetleri'nde geçti.
İnşâallah Allah'ın yardımı ile Tevhîd'de de gelecektir.
[60] Peygamber'in bu sözü, Muhammed Ümmeti'nin tâ kıyamet
gününe kadar ayakta kalacağına işaret olduğu gibi başlıkta bir kısmı ifâde edilen
"Ümmetimden dâima hakk üzere gâlib ve zahir, muhaliflerinden kendilerine
zarar gelmez bir taife hiç eksik olmayacaktır" hadîsinin medlulüne
muvafakati da vardır. Bunun bir rivayeti İlim Kitâbı'nda geçti. Bunu Müslim de
Zekât'ta getirdi.
[61] Sonuncu azab, kulların birbirlerine saldırmalarıyle
meydana geldiği için, Peygamber bu hususta: Allah'ın semavî ve arzı
âfetlerinden daha hafiftir -yâhud daha kolaydır-, buyurmuştur.
Bunun bir rivayeti
el-En'âm: 65. âyeti tefsirinde geçmişti.
[62] Bu bâb, kıyâsın sahflıliğine delâlet için
getirilmiştir. Kıyâs, mutlak olarak kötü-lenmiş değildir. Eğer bundan evvelki
bâb bunu kötülemeyi ve keraheti bildiriyordu dersen, ben şöyle derim: Kıyâs
iki nevi'dir. Biri sahih olandır ki, bu Usûl İlmi'nde zikredilen, bütün
şartlarını şâmil olan kıyâstır. Biri de bunun zıddına olan fâsid kıyâstır.
Kötülenmiş olan, bu bozuk kıyâstır.
Buradaki başlık
Kuşmeyhenî, Ismâîlî ve Cürcânî nushalannda böyle "Allah bu ikisinin
hükmünü beyân eder" şeklindedir. Başka nüshalarda ise "Belli bir asılı,
beyân edilen bir asıla benzeten kimseye Peygamber onların hükümlerini beyân
eder" şeklinde gelmiştir (Aynî).
[63] Başlığa uygunluğu Peygamber'in, Bedevi'ye oğlanın
reddettiği rengini, deve yavrularından bildiği şeye benzetip de ona: Senin
develerin var mı?., diye sorması, sonunda Bedevi'nin: Belki ona bir soy damarı
çekmiştir, demesi üzerine, Rasûlullah ona, kırmızı develerin boz renkli yavru
getirdiklerini bitmesiyle, kıyâs edip işte beyaz kadın da böylece siyah çocuk
doğurur buyurması yönündendİr. "Nezaahu = Ona çekti' demek, "O soyun
damarı onun rengini kendisine çekip benzetti" demektir.
Bunun bir rivayeti
La'netleşme bâbı'nda geçmişti.
[64] Başlığa uygunluğu: Peygamber(S)'in, anası adına hacc
yapmayı soran bu kadına, Allah borcunu, ödeneceğini bilmekte olduğu kullar
için olan borca benzet mesi yönündendir. Şu kadar var ki, "Allah borcu
ödenmeye daha haklıdır" buyurdu (Aynî).
[65] Kur'ân'da ve aynı sûrede "Kim Allah'ın indirdiği
ile hükmetmezse, iste onlar kâfirlerin tâ kendileridir" (Âyet: 4); 'Kim
Allah *ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlarfâşıkların tâ kendileridir"
(Âyet: 47) hükümleri de mevcud iken burada zulüm âyetinin bilhassa
zikredilmesi, zulmün fâsıkhğı da, kâfirliği de âmm ve şâmil olmasındandır.
Çünkü zulüm, birşeyi yerinden başka yere koymaktır ki, bu da diğer ikisini de
şâmil olur (Aynî).
[66] Bunun bir rivayeti Ahkâm Kitâbı'nın evvellerinde
"Hikmetle hükmeden kimse bâbı"nda, keza ilim ve Zekât Kitâblan'nda da
geçti. Başlığa uygunluğu açıktır.
[67] Başlığın ikinci bölümüne uygunluğu meydandadır. Bunun
bir rivayeti Diyetler Kitâbı'nın sonunda "Kadının cenini bâbı"nda
geçmişti.
el-Ğurre: -Ğayn'ın
ötresiyle- ve köleye ve cariyeye denir, abd ve eme ma'-nâsına... önceleri beyaz
köle ve cariyeye denilip sonradan ta'mîm olundu ve fa-kîhler indinde bu şart
değildir. Semeni onda bir diyetin yarısına ulaşan abd ve eme olmaktır...
(Kaamûs Ter:).
[68] Ebû Hureyre hadîsinde Fars ile Rûmlar'ın hayât yolunu,
gayri ahlâkî hâl ve hareketlerini ta'kîb ve taklîd etmekten, Ebû Saîd
hadîsinde de Yahûdîler ve Hrıs-tiyanlar'in yolunu ta'kîb ve taklîd etmekten
İslâm Ümmeti sakmdınlmıştır.. Bu sakındırma yalnız burada zikredilen
milletlerin kötü yollarından sakmdırmaya sıkışmış değildir. Târihte gelip geçen
bütün milletlerin kötü hareketlerini taklidi de şâmildir. Burada bu dört
milletin zikrolunması, bunların târihte teayyün etmiş, gözle görülmüş en büyük
milletler olmasındandır.
Şübhesiz her dînin ve
her milletin kendisine hass bir medeniyeti ve diğerlerinden .ayıran ayırıcı
vasıflan vardır. Milletler arası varlığını ancak bu husûsî vasıflarıyle
muhafaza eder. İslâm Dîni'nin, İslâm Ümmeti'nin de hiçbir dîni ve hiçbir
milleti taklîde ihtiyâcı olmayan Ustun bir medeniyeti vardır. Bu açık hakikatten
dolayı Peygamber, Ümmetinin kendi varlığını muhafaza etmesini emredip taklîdçilik
derekesine düşmekten men' etmiştir.
Bunun bir rivayeti
Isrâîl oğullan bölümünde geçmişti.
[69] Bu kötü çığır açanın günâhı hakkındaki hadîsi Müslim
rivayet etti: Cerîr ibn Abdillah, Rasûlullah (S) şöyle buyurdu dedi: "...
Her kim îslâm içinde kötü bir âdet çıkarır ve bu kötü âdet kendisinden sonra da
sürdürülürse, kendi günâhlarından hiçbirşey eksilmeksizin onu sürdürenlerin
günâhlarının benzeri de onu çıkaran kimse üzerine olur." Müslim, Zekât,
20. bâb, 69-"1017"; Müslim, İlim Kitabı, "Güzel bir çığır yâhud
kötü bir çığır açan, hidâyete yâhud sapıklığa da'vet eden kimse hakkında (6.)
bâb", 15 "1017", "2674"; Müslim Tercemesi, III,
206-207; VIII, 158-159.
Bu hadîsin güzel bir
açıklaması Hakk Dîni, V, 3985'de de yapılmıştır.
[70] ''Onlar herhalde kendi günâh yüklerini de o yükleri
ile beraber daha nice yükleri de yüklenecekler ve düşmekte oldukları şeylerden
kıyamet günü mes'ül olacaklardır" (el-AnkebÛt: 13) âyeti de bunu te'yîd
etmektedir. Çünkü bu âyet de hem sapık, hem de sapıtıcı olanlar hakkındadır. Sapık
olup başkasını da sapıtmaya çalışanlar, hem dalâletlerinin, hem de
ıdlâllerinin vizrini çekeceklerdir ki, ikisi de kendi vizrleridir.
[71] Başlığa uygunluğu içinde insan öldürme âdeti olan kötü
çığır bulunması yönün-dendir. Bu hadîste dînde bid'atlerden çekinmeye teşvik de
vardır. Bu hadîsin bir rivayeti Bed'u'l-Halk'ta, Âdem'in yaratılması hakkında
geçti. Âdem'in oğlu Kaabil'in Hâbil'i öldürmesi kıssası el-Mâide: 27-31.
âyetlerinde anlatılmaktadır.
[72] el-Muhelleb şöyle dedi: Buhârî'nin bu bâbdan hedefi,
Allah'ın dîn maâlimin-den hususiyet bahşettiği vahy yurdu olması, meleklerin
hidâyet ve rahmetle inme yerleri olması, Allah'ın, Rasûlü'nü ikaamet
ettirmekle şereflendirdiği bir arz parçası olması, Peygamber'in minberi ve
kabrini orada kılması gibi şeylerle Me-dîne'nin faziletini ortaya koymaktır.
Bundan sonraki kısım ile de yine Medine'nin faziletlerine işaret etmiştir
(Aynî).
[73] Bunun bâzı rivayetleri Hacc'ın sonunda, Medine'nin
Faziletleri'nde ve Ahkâm Kitâbı'nda da geçmişti. Buradaki başlığa uygunluğu zikredilen
şeyleri şâmil olan herbir fazîleti yönündendir.
el-Ikâle:... pazarı
bozmak ma'nâsınadır.
et-Tekâyül de tefâul
vezninde satıcı ile müşteri arasında akdedilmiş olan pazarı bozuşmak
ma'nâsınadır ki satılan şey mâlike ve semen müşteriye âid olur... (Kaamûs
Ter.).
[74] Hadîsin başlığa uygunluğu Medine'nin hicret yurdu ve
sünnet yurdu, Muhâcir-ler'İn ve Ensâr'ın barınağı sıfatlanyle sıfatlanmasıdır.
Buhârî, hadîsi burada kısaltılmış olarak getirdi. Hadîs Hudûd Kitabı,
"Zinadan gebe kadının taşlanması bâbı"nda uzun olarak geçmişti.
Recm Âyeti ta'bîr
ettiği "uUj^-jü uj iii üwüij^ı= Evli bir erkek ve kadın zina ederlerse
(zina da beyyine ile veya gebelikle veya ikrar ile) sabit olursa, bunları
taşlayın" sözleridir. Bunun okunması nesholunup, hükmü bakî kılındı denilmiştir.
Umer bu konuşmasında
daha bâzı şeyler söyledikten sonra:
— İşitiyorum ki, bâzı
kimseler Ebû Bekr'in bey'atine i'tirâz ederek hakî-kati inkâr etmişler ve ben
ölünce bey'at edecek zâtı hazırlamışlardır! diye, Ebû Bekr'e bey'atin târihini
ortaya koyarak, bundan kuvvetli bir halîfe seçimi olamayacağını belirtti.
Bundan sonra şöyle dedi:
— Ben şundan korkarım
ki, bize muhalif olan bu zümre, bizden sonra içlerinden birisine, müslümânlann
meşveresine lüzum görmeyerek bey'at edecekler. Halk ne o halîfeye, ne de bu
zümreye tâbi' olmayarak müslümânlar arasında harbe ve kıtale sebeb olacaktır!
[75] Bu hadîsten burada maksad: "Ben minber ile
Âişe'nin hücresi arasında yere kapanırdım" sözleridir. İbn Battal,
el-Muhelleb'den şöyle dedi: Bunun bu başlığa girmesi vechi, Ebû Hureyre'nin
ilim aramak yolunda Peygamber'den ayrılmamak, ve şiddetli sıkıntılara
sabretmesi sebebiyle, ezberlemelerinin ve nakillerinin çokluğu ile
mükâfâtlandırılması özelliklerinde tek olmasına işaret etmektir. Bütün bu
özellikleri Medine'deki hayâta sabretmesinin bereketleri idi. Bu hadîsi Tirmizî
de rivayet etti (Kastaltânî).
[76] Başlığa uygunluğu "Kesîr ibnu's-Salt'ın evinin
yanındaki sütuna geldi" sözünden alınır. Çünkü o sütunun yanı Musalla
idi. Orada bayram ve cenaze namazları kılınırdı. Kesîr ibnu's-Salt'ın evi,
Peygamber zamanından sonra bina edildi. Ancak bu evin şöhretiyle Musalla
bilinir olmuştur.
Bu hadîsin birer
rivayeti Namâz'ın sonlarında ve İki Bayram Namazı Kitâ-bı'nda geçmişti...
(Aynî).
[77] Bunun bâzı rivayetleri Namaz Kitâbı'nın sonunda arka
arkaya üç bâbda geçmişti. Namaz Kitâbı'nın sonunda "Kubâ Mescidi'ne gelen
kimse bâbı"nda yine İbn Umer'in Kubâ Mescidi'ne her cumua ertesi günü
gelip orada iki rek'at namaz kıldığı ve Rasûlullah'ın da (her cumartesi günü)
bu Kubâ Mescidi'ni, yaya veya binitli olarak ziyaret ettiğini tahdîs ettiği
vardır.
Bu hadîsten maksad, Kubâ
Mescidi'dir. Çünkü o, Peygamber'in hazır bulunduğu yerlerden biridir, bu da
Medine'den başkasında değildir
[78] Ömer'in Aişe'den oraya gömülme isteği, vurulması
akabinde daha geniş anlatıldı.
İbn Kurkul: Bu, kalb
bâbmdandır. Onların yanına kimseyi tercih etmem demektir, yâhud: Herhangibir
kimsenin gömülmesi için onların toprağını deşip çıkarmam, ma'nâsına olmak da
muhtemel olur demiştir... (Kastallânî).
[79] Avâlî, Namaz Kitâbı'nda da geçtiği üzere, Medîne
civarında Necd cihetine doğru meskûn olan yerlerin ismidir ki, en yakın
ma'müresi iki, en uzuk yerleri altı İle sekiz mil mesafede idi. Bunun için bu
hadîsin râvîleri kâh böyle dört mil tak-dîr ettikleri gibi, kâh iki, kâh altı,
kâh üç mil dedikleri de vardır. Mesafe beyânından maksad, ikindi namazını
Rasûlullah'ın erken kıldırdıklarını anlatmaktır. Başlığa uygunluğu
"Namazdan sonra Avâlî'ye gelirdi" sözüdür, denildi. Çünkü
Peygamber'in Avâlî'ye gitmesi, Avâlî'nin, Medine'de, Peygamber'in hazır
bulunduğu yerler cümlesinden olduğuna delâlet eder.
[80] Hadîste zikrolunan sâ' ve müdd, hububat ölçekleridir.
Bir sâ, 1040 dirhem ayarında ölçeğe denir... Bunların tafsilâtı hakkında Zekât
Kitâbı'nda geniş bilgi verildi.
Başlığa uygunluğu
Fethu'I-Bârî'de dediği gibi, sâ', Peygamber'den sonra İki Harem halkının
üzerinde ittifak ettikleri ve devam ettirdikleri ölçek olması bakımındandır.
Emevfler, sâ'da artırma yaptıkları zaman, Mekke-Medîne halkı Peygamber sâ'ına
i'tibâr etmeyi terketmemiş ve zekât, fıtra ve benzeri dînî ölçü işlerinde bunun
üzerinde sebat etmişlerdir... Bunun bir rivayeti Keffâret-ler'de geçti
(Kastallânî).
[81] Bunun birer rivayeti de Buyu'da ve Keffâretler'de
geçti.
[82] Başlığa uygunluğu "Cenazelerin konulduğu
yerde" sözündedir. Çünkü oraa Pey-gamber'in Musallâ'sı sözünde açıkça
belirtilen meşhedlerdendir.Madîsin daha bütün bir rivayeti Muhâribûn'da,
"Zimmet ehlinin hükümleri bâbı"nda geçmişti.
[83] Hadîsin bâzı rivayetleri Cihâd, "Gazvede hizmetin
fadlı bâbı"nda; Peygamber-ler'de ve Uhud Gazvesi sonunda geçmişti.
[84] Bunun bir rivayeti Namaz Kitâbı'mn evvellerinde,
"Namaz kılan ile sütre arası ne kadar olması yakışır bâbı"nda da
geçmişti.
[85] Bunun bir rivayeti Hacc Kitâbfmn sonunda geçti,
başlığa uygunluğu meydandadır.
[86] Bunun bir rivayeti Namaz Kitabı, "Fulân oğulları
mescidi denilir mi bâbı"nda da geçmişti.
Seniyyetu'1-Vedâ,
Medine'nin yanıbaşında bir boğazdır ki, yolcular oraya kadar yolcu edildiği
için bu isim verilmiştir.
Hafyâ yâhud Hayfâ,
beş-altı, bir kavle göre yedi mil ötede bir yerdir. Zurayk oğullan mescidi,
Hazrecfler'den Zurayk ibn Âmir yurdundaki mescidin ismidir ki, hadîsin
şevkinden daha yakın olduğu anlaşılıyor.
[87] Bunun tamâmı Eşribe Kitabı, "Hamrın aklı örten
şey olduğu hakkında gelen şeyler bâbı"nda geçmişti. Orada Umer: Hamrın
haram kılınması emri inmiştir. Hamr beş şeyden yapılır... Hamr, aklı örten
şeydir... demişti.
[88] Bunun başka bir rivayetini Ebû Ubeyd Kitâbu'l-EmvâTde,
ez-Zuhrî'den getir-mistir. Onda şu ziyâde vardır: Umer: Bu zekât ayınızdan
kimin üzerinde borç varsa ödesin! diyordu (Kastallânî).
[89] Bunun bir rivayeti Gusl'de, "Kadın ile kocanın
bir kapta yikanması bâbı"nda geçmişti.
[90] Bunlar ayrı ayrı iki hadîstir. Buhar! bunları burada
kısaltarak getirmiştir. Biri Mağâzî ve Kefâlet*te, diğeri de Namaz ve Vitr'de
geçmişti.
[91] Başlığa uygunluğu "Mescidinde namaz kıldım"
sözündedir.
[92] Vâdî'1-Akîk, Medine yakınında, Medine'ye dört mil
mesafede bir vâdîdir. Kendisine burada ihram sünnetini kıl denilmiş oluyor.
[93] Bu hadîslerin birer rivayeti Hacc Kitâbı'nın
evvellerinde geçti. Bu hadîslerin başlığa uygunlukları, düşünen kimse için
meydandadır. Muvaffak kılıcı ve yardım edici anca* Allah'tır. Buhârî'nin bu
hadîsleri bu bâbda şevkten maksadı, Medî-ne ehlini Peygamber zamanında ve
Peygamber'den sonra sahâbflerin başka şehirlere dağılmalarından evvel ilimde
başkalarından öne geçirmektir... (Kastallânî).
[94] Allah'ın aleyhlerinde bedduadan nehy buyurduğu
kimseler, çeşitli yollardan gelen rivayetlere göre: Safvân ibn Umeyye, Süheyl
İbn Amr, Haris ibn Hişâm ve Amr ibnu'l-Âs'tir ki, henüz îmân etmemiş
bulundukları için İslâm'a haylî zararları dokunuyordu. Bunların ilk üçü Mekke
fethi günü müslümân olmuşlar ye müs-lümânhktaki hayâtları faziletli devam
etmiştir. Bu hadîsin bir rivayeti Âlu Imrân Tefsîri'nde de geçmişti. Hadîsin
başlığa uygunluğu açıktır.
[95] Âyetlerin tamâmı şöyledir:
''And olsun ki biz bu
Kur 'ân 'da insanlar için her misâli (tekrar tekrar) açıklamışızdır. İnsanın
husûmeti ise herşeyden fazladır";
"İçlerinden
zulmedenler müstesna olmak üzere, kitâb ehli ile en güzel (savaştan) başka bir
suretle mücâdele etmeyin. Ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de
inandık. Bizim Allah'ımız da, sizin Allah'ınız da hep birdir. Biz O'na teslim
olanlarız".
[96] Başlığa uygunluğu meydandadır. Buhârîbunu burada iki
senedle getirdi. Bunun bâzı rivayetlerini Gece Namazı ve Tefsîr'de de
getirmiştir. Müslim'le Nesâî' de Namaz Kitâbı'nda; tekrar Nesâî Tefsîr'de
rivayet etmiştir. RasÛlullah'ın AİT-nin sözü Üzerine okuduğu âyette insanin söz
ve fiil ile kendi nefsini müdâfaa üzere cİbillendirilip yaratıldığı hükmü
vardır. Bu hadîsten, yerine göre sükûtun en belîğ bir cevâb olduğu, taaccüb
sırasında dizin vurulmasının cevazı, Kur'-ân'dan bir cümle alınıp delîl olarak
kullanılabileceği ''İnsan ne kadar da çok zidâlcidir" sözünün umûmî olup
kâfirlere hâss olmadığı, Alî'nin hârika hazır nass oımaaıgı, Ali'nin hârika
hazır-
cevâblılığı ve hikmetli
müdâfaa kaabiliyeti gibi hususlar alınmıştır. el-Muhelleb şöyle demiştir: Emir
sahihlerinin nafilelerde şiddet yolunu tutmaya hakkı olmadığı hükmü de bundan
alınabilir. Çünkü Rasûlullah, Alî'nin i'tİrâzını yeterli görmüştür. Farz bir
namaz olsaydı "Nefislerimiz Allah'ın elindedir" cevâbını yeterli
görmezdi.
[97] Buhârî âdeti Üzere hadîsteki "Taraka"
fiilini, Kur'ân'da geçtiği âyeti getirmek suretiyle tefsîrini bildirmektedir.
[98] Başlığa uygunluğu, Peygamber'in Yahûdîler'e teblîğ
edip onları İslâm'a çağırması, onların "Teblîğ ettin" deyip O'na
itaate yanaşmamaları, bunun üzerine Peygamber'in onlara tebliğde mübalağa edip,
teblîğini tekrarlaması yönünden-dir. İşte bu el-Ankebût: 46'da emredilen
"En güzel olan suretle mücâdele"^. Bu hadîsin birer rivayeti Cizye ve
Ikrâh Kitâblan'nda da geçti. Müslim de bunu Cihâd ve Siyer Kitâbı'nda
"Yahûdîler'in Hicaz toprağından çıkarılmaları bâbi"nda getirmiştir:
Müslim Tercemesi, V, 397-398, 61 "1765".
[99] Bu âyetle icmâın hüccet olduğuna deJîl getirilmiştir.
Çünkü Yüce Allah bu ümmeti adaletle vasıflamıştır. Adaletli olan da şehâdet
etmeye ve şâhidliginin kabul edilmesine hakk kazanan kimsedir. Böyle olan
kimseler birşey üzerinde ittifak ettikleri ve ona şehâdet ettikleri zaman,
bunun kabul edilmesi lâzım gelir. Bunun birer rivayeti Tefsîr'de ve
Peygamberler'de de geçmişti.
[100] Peygamber'in bu emrini Müslim rivayet etti. Bu emrin
benzeri Sulh Kitâbı'nda, fakat başka bir lafızla geçmişti.
[101] Hadîsin başlığa uygunluğu, sahâbînin ictihâd edip,
ilimsiz olarak yaptığı bir iş hususunda Peygamber'in onu reddetmesi ve yaptığı
işten onu nehyetmesi ve içtihadından dolayı da onu ma'ziretli tutması yönündendir.
Bunun bir rivayeti Buyu'
Kitabı', "Hurmayı ondan daha hayırlı bir hurma mukaabilinde satmak
istediği zaman bâbı"nda geçmişti.
[102] Başlığa uygunluğu, başlıktaki mübhemliği açıklaması
yönündendir. Çünkü başlıkta ücretin kemmiyeti ve keyfiyetini açıklamamıştı.
Bu hadîste hakkın Allah
katında bîr olduğu ve her vakıa hakkında Allah'ın bir hükmü olduğu, bunu
bulanın isabet ettiği, bulamayanın hatâ ettiğine ve her müctehidin hatâ ve
isabet edeceğine delîl vardır. Bu mes'eleFıkıh Usûlü'nde tahrîr edilmiştir...
(Kastallânî).
[103] Buhârî burada hadîsin başka yollardan gelişini de
göstermiştir.
[104] Buhârî bu babı, sahâbüerin büyüklerinden bir kısmının
Peygamber'in meclislerinden ayn kalıp Peygamber'in söylemekte yâhud işlemekte
olduğu bâzı işleri bunlardan kaçtığı için, bu sahâbüer muttali' olabildikleri
işler üzerinde devam eder olduklarını beyân için açmıştır. Bâzısı nâsıhı
muttali' olmadığından, men-sûh üzerinde yâhud beraat-ı asliyye üzerinde yürür,
sonra bunlardan bâzısı Ra-sûlullah'tan rivayet edenlerden alırlar... (Aynî).
[105] Hadîsin bastığa uygunluğu Umer, izin isteyip de
verilmeyince geri dönmek emri gizli kalınca, Ebû Musa'nın sözüne dönmesi
yönündendir. Bu onun vâhid haberiyle amel eder olduğuna, bâzı sahâbîlere
sünnetlerden bâzılarının gizli kaldığına, hazır bulunanın hazır bulunduğu
sünneti bulunmayanlara teblîğ eder olduğuna, gâib de kendisine tahdîs edilen
şeyi kabul, i'timâd ve onunla amel eder olduğuna delâlet etmiştir...
Bunun bir rivayeti
Buyu'da ve Isti'zân'da "Selâm vermek ve izin isteme bâbı"nda geçmişti
(Kastallânî).
[106] Başlığa uygunluğu şu bakımdandır: Ebû Hureyre,
Peygamber(S)'den, O'nun sözleri ve fiillerinden sahâbîlerin çoğunun hazır
bulunmadığı şeyleri haber verirdi. Ebû Hureyre'nin işitip de onlara teblîğ
ettiği bu şeyleri onlar kabul ederler ve onunla amer ederlerdi. Bu, vâhid
haberinin kabul edilir ve onunla amel edilir olduğuna delâlet etmiştir. Ve
bunda Peygamber'den haber vermekte te-vâturu şart kılanlar aleyhine de bir
hüccet vardır... Bunun bâzı rivayetleri Buyu Kitâbı'nın evvelinde ve İlim
Kitâbı'nda "İlmi hıfzetmek bâbı"nda geçmişti (Aynî). el-Berâ ibn
Âzib(R)'in sahm bir senedle gelen hadîsinde: Bizim hepimiz Peygamber'den hadîs
işitir değildik. Biz Ensâr'ın tarlaları ve orada işleri vardı, Lâkin insanlar
yalan söylemezlerdi. Peygamber'in konuşmasında hazır bulunan, hazır bulunmayan
kimselere tahdîs ederdi, demiştir. Muvaffak kılıcı ve yardım edici ancak
Allah'tır (Kastallânî).
[107] Çünkü Peygamber, bâtıl üzerindeki hiçbir kimseyi
takrîr etmez. Zîrâ RasÛl'den başka ismetli, yânî ma'sûm olmadığı için, onun
sükûtu cevaza delâlet etmez... (Kastallânî).
Buhârî'nin bu başhktan
garazı, Rasûlullah'ın takririnin hüccet olduğudur. Çünkü takrîr de Peygamber'in
fiilinden bir nev'idir. Zîrâ o şey münker bir iş olaydı, Peygamber'in o şeyi
muhakkak değiştirmesi lâzım gelirdi. Bu hususta âlimler arasında ihtilâf
yoktur. Çünkü Peygamber'in ümmetinden bir kimseyi bir söz söylerken yâhud
sakıncalı bir iş yaparken görüp de onu bu söz ve işinden takrir eylemesi caiz
olmaz. Zîrâ Allah Taâlâ, ona münkerden nehyetmeyi farz kılmıştır... (Aynî).
[108] İbnu's-Sayyâd'm adı Safî'dir. O zaman İbnu's-Sayyâd
garîb hâlleri olan bir çocuktu. Erlik çağma ermeden kâhinlik ve peygamberlik
iddia etmiştir. Rasûlul-İah, Umer'le bâzı sahâbflerini yanma alıp onu görmeye
gitmiş ve bunun kâhinliğini anlamak için giderken yolda Duhân Sûresi'ni
gönlünde saklayarak, bu kâhine soracağını bildirmişti. Vardığında Rasûlullah
ona: "Haydi gönlümde birşey sakladım, bunu 6///" dedi.
İbnu's-Sayyâd: Gönlündeki "Duh"dur, dedi. Bu suretle "Duhân"
kelimesinin ilk iki harfini bilmiş oluyordu. Rasûlullah: "Düşte, törede ne
görüyorsun?" diye sordu. O: Bana doğru haber de gelir, yanlış haber de
gelir! diye cevâb vermiş; şeytanî telkinleri hâiz tam bir kâhin olduğunu
i'ti-râf etmişti. Bunun üzerine Umer: Yâ RasÛlallah, vallahi bu Deccâl'dir,
müsâade et de şunun boynunu vurayım! demişti. Bu Câbir hadîsinde de
bildirildiğine göre Rasûlullah, "Bu Deccâl değildir" diye
reddetmemekle beraber, Öldürülmesine de müsâade etmemişti. Çünkü o günler
Medine'ye ilk hicret edildiği zamandı, Yahüdîler'le iyi geçinmek günleri idi.
Câbir'in: "Ibnu's-Sayyâd, fitne âmili bir DeccâTdi", diye yemîn
etmesi de Umer'in bu yemîninin Rasûlullah tarafından reddolunmamasına
dayanıyordu. İbnu's-Sayyâd'in sonradan müs-lümân olduğuna ve hacc ettiğine dâir
Müslim'de, Ebû Saîd Hudrî'den bir rivayet vardır. Bunun bir rivayeti Cenazeler
Kitâbı'nda da geçti.
[109] ed-Delâle, -dâl'in üç harekesiyle- ve'd-Dulûle (umûme
vezninde) bir adamı bir nesneye doğru yol gösterip kılavuzluk eylemek ma'nâsınadır,
ikinci bâbdan masdardır...
ed-Delîl: Emîr vezninde,
kılavuza denir (Kaamüs Ter.). Buradaki "DelîF'ler, Kur'ân, Sünnet, İcmâ,
Kıyâs'tır...
[110] Burada kısaca işaret edilen hadîsler daha evvelki
kitâblarda geçtiği gibi, bâzıları burada da getirilmiştir.
[111] Başlığa uygunluğu, Peygamber (S) atların işlerini
beyân edince, kendisine mer-keblerden sorulunca, merkeblerin hükmünü ez-Züzâl:
7-8. âyetinin umûmundan alınacağını bildirmesi yönündendir... (Aynî).
îbn Mes'ûd: Kur'ân'da
herşeye sâdık ve çok hükümlü âyet budur, demiştir. Âlimler bu âyetin
umumiyetinde ittifak etmişlerdir...
Bu hadîsin bâzı
rivayetleri Şirb, Cihâd, Nübüvvet Alâmetleri ve Tefsîr'de de geçmişti...
(Kastallânî).
[112] Bunu bundan sonraki tariften gelen hadîs
açıklamaktadır.
[113] Başlığa uygunluğu "Onunla temizlen işte!"
sözündedir. Çünkü Peygamber'in sorucu kadına beyânı, Âişe'nin anladığı ma'nâ
ile ve Âişe'yi bu anlatması üzerine takrir buyurması ile vâki' olmuştur. Çünkü
sorucu kadın, pamuklu parça ile kanı ta'kîb etmeye temizlenme ismi verileceğini
bilmiyordu. Âişe, Peygamber'in maksadım anlayınca, kadına bundan gizli kalan
işi beyân etmiştir. Mücmel, karinelerden olan beyân üzerinde durdurulur ve onu
idrâkte anlayışlar ihtilâf ederler. Bu hadîsin bir rivayeti Gusl'de de geçmişti
(Kastallânî).
[114] Başbğa uygunluğu şöyledir: Peygamber (S), kelerleri
tiksinir gibi terkedince, belki sofrada bulunanlar onları yemekten çekindiler.
Sonra Peygamber onların getirilmesini isteyip de O'nun sofrasında bunlar
yenilince bu kelerlerin mübâh olduğuna bir delfl oldu. Bu hadîsin bir rivayeti
Hibe'de ve Et'ime'de de geçmişti...
(Aynî)
[115] Başlığa uygunluğu şöyledir: Peygamber anılan bu yeşil
sebzelerden, kokuları sebebiyle yemekten çekinince, yanında bulunan sahâbî de
Peygamber'in bundan çekindiğini gördüğünde, Peygamber ona: "Sen bundan
ye!" buyurup bu kelâmını da "Çünkü ben senin münâcât etmediğin
kimselerle münâcât ederim" sözüyle tefsir etti.
Bunun bir rivayeti
Namaz Kitabı, (Ezanın Başlaması Kitabı), "Sarmısak yemek hakkında gelen
şeyler bâbı"nda da geçmişti.
Arabça'da
"Tabak"a "Bedr" denilmesi dolunay gibi yusyuvarlak olduğundan
dolayı böyle teşbîhî bir ta'bîri de içine almaktadır.
Münâcât,
"Mübâhât" vezninde en-Nicâ, "Cidal" vezninde bir kimseye fısıldamak
ma'nâsınadır. Şârih der ki: Niyaz, Yüce Allah'a münâcât denilmesi, gizleme
dhetiyle olduğundandır. (Âsim Efendi, Kaamûs Ter.) Baradaki Münâcât, hazır
olanların muttali' olamayacakları şekilde meleklerle konuşmak ma'nâsınadır.
[116] Burada hadîsin ayrı ayrı geliş yolları gösterilmiştir.
[117] el-Kevâkib'<ie şöyle dedi: Bu hadîsin başlığa
münasebeti, bununla Ebû Bekr'in halifeliğine istidlal edilmiş olmasıdır. Lâkin
bu istidlal işaret iledir, açıkça söylemekle değildir... Bunun bir rivayeti
Ebû Bekr'in menkabeleri bâbı'nda da geçti (Kastallânî).
[118] Bu babın başında bâzı nüshalarda Besmele vardır.
Yânî kitâb ehli olanlara
şerîatle ilgili şeylerden herhangi birşey sormayınız. Çünkü bizim şerîatimiz
herhangi birşey için onlara muhtâc değildir. Eğer onda nass bulunmazsa nazar ve
istidlal ile çözülür. Müslüman onlara birşey sormaktan müstağnidir. Bu nehye,
şerîatimizİn doğruladığı haberleri ve eski ümmetlerin haberlerini, keza
onlardan îmân edenlere sormak girmez... (Kastallânî).
[119] Yânî biz, doğru bir kimse olduğu hâlde
Ka'bu'l-Ahbâr'ın bâzan söylemekte olduğu bilgilerin bâzısında hatâ ettiğini
tecrübe etmekteyiz, demiş oluyor.
Ka'bu'l-Ahbâr, Yahûdî
âlimlerinden idi. Peygamber zamanına yetişmiş, fakat Ebû Bekr yâhud Umer
zamanında müslümân olmuştur. Sonra Şam'a yerleşmiş, 32 yılında Usmân'ın
halifeliği zamanında Hmus'da vefat etmiştir.
[120] Başlığa uygunluğu, Peygamber'in onları tasdîk ve
tekzîb etmemeyi emretmiş olduğu için bu onlara birşey sormayı da terketmeyi
gerektirir olması yönünden-dir. Bunun bir rivayeti bu sçned ve bu metinle
el-Bakara: 136. âyetin tefsirinde geçmişti.
[121] öyle olunca sizler evlâ yoluyla onlara birşey
sormamabsınız. Bunun bir rivayeti Şehâdetler Kitâbı'nda da geçmişti.
[122] Bu başlık "İhtilâf etmenin keraheti babı"
şeklinde de zabtedilmiştir. Bu bâb, Ebû Zerr rivayetinde "Peygamber'in
tahrîmden nehyetmesİ bâbı"ndan öncedir. Zikredilen bu bâbdan önce de Yüce
Allah'ın "Ontann işleri dâima aralarında müşavere İledir" (eş-ŞÛrâ:
38) babı vardır... (Kastallânî).
[123] Aranızdaki muhalefetin uzamaması ve sizleri şerre
götürmemesi için kalkıp dağılınız. Bunun bir rivayeti Kur'ân'ın Faziletleri
Kitâbı'nda da geçmişti. Bunu Müslim de Nuzûr'da getirmiştir.
[124] Yânî sizler Kur'ân'ı okuyunuz ve delâlet ettiği,
sevkettîği üzere birleşmeye tutunuz. Bir şübhe arız olmak sebebiyle ayrılmaya
da'vet edici münazaayı gerektiren bir ihtilâf vâki* olduğu zaman okumayı
terkedin ve ülfet edip birleşmek için muhkem olanına yapışın, ayrılmaya
götürücü müteşâbihten yüz çevirin. Bunu
Fethu 'l-Bârî'de İbn Hacer söyledi. Başka yerde ve Kur'ân'ın Fazîletleri'nin sonunda
geçmekle beraber ben bunu burada mesafe uzadığı için tekrar getirdim
(Kastallânî).
[125] Buhârî hadîsin başka bir yoldan gelişini işaret
etmiştir. Bu ta'Kkı ed-Dârimî se-nedle ulaştırmıştır.
[126] Umer ibnu'l-Hattâb, Kur'ân'la yetinmesi sebebine İbn
Abbâs'tan daha fakîh idi. Peygamber'in Umer'i reddetmemesinde de Umer'in
görüşünü doğru bulduğuna delil vardır. Bu hadîslerin bâzı rivayetleri
İlim'de,"İlmin yazılması bâ-bı"nda ve Mağâzî'de geçmişti. Bunu Müslim
de Vasiyetler'de; Nesâî de İlim'de getirmişlerdir.
[127] Yânî Peygamber'in buradaki emri halâl kıİma, mübâh
kılma emridir. Vâcib kılma emri değildir. Ümmü Atıyye'nin şahsında kadınların,
cenaze arkasından gitmelerini nehyetmesi de haram kılma nehyi değil, tenzîhî
bir nehiydir.
[128] Câbir'in hadîsi Hacc'da, "Veda Haccı bâbı"nda,
Ümmü Atıyye'nin hadîsi de Cenazeler Kitâbı'nda senedü olarak geçmiştir.
[129] Başlığa uygunluğu, Peygamber'in kadınlarla nasîblenme
emrinin vücûb üzere bir emir olmadığı bakımındandır. Onun için Câbir: Peygamber
bunu sahâbîle-re vâcib kılmadı, lâkin kadınları erkeklere halâl kıldı,
demiştir. Bunun bir rivayeti Hacc Kitâbt'nda geçti. Bunu Müslim de Hacc'da
getirdi: Mtislim Ter., IV, 76; 141 "1216".
[130] Başlığa uygunluğu "İsteyen için"
kavlindedir. Çünkü bunda emrin hakîkaten vücûb için olduğuna ancak fiil ve terk
arasında muhayyer kılmaya delâlet eder bir karîne bulunursa vücûba
hamledilmeyeceğine İşaret vardır. İşte "İsteyen için" sözü buna
işarettir. Bu söz bu emri vücûba hamletmekten çevirici olmuştur.
Bu hadîsin daha tafsffli
bir rivayeti Namaz Kitabı, "Ezan ile ikaamet arasında ne kadar mesafe
vardır bâbı"nda geçmişti. Orada Peygamber: "Her iki ezan (yânî ezan
ile ikaamet) arasında bir namaz vardır, her iki ezan arasında bir namaz
vardır" buyurduktan sonra üçüncüsünde "İsteyen için " (sözünü
ilâve) buyurdu.
[131] Bunu Taberî bu ma'nâda bir lafızla İbn Abbâs'tan
rivayet etmiştir.
[132] Bunun tafsili Ifk hadîsinde geçmiştir.
[133] Bu hadîsin birer rivayeti îmân ve Zekât Kitâbian'nda
geçmişti.
[134] Bunu da Buhârî İbn Abbâs'tan Kitâbu'l-Muhâribîn'de
rivayet etmişti.
[135] Bu da Tefsîr'de Âlu İmrân: 159 âyetinin tefsîri
sırasında geçen hadîsten bir parçadır
[136] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bu uzun Ifk hadîsinden
bir parçadır, daha uzun metinlerle birçok yerlerde geçti: Şehâdetler, Mağâzî,
Tefsir, Eymân ve'n-Nuzûr ve daha başka yerler...
[137] Bu da o hadîsin başka yoldan gelen bir kısmıdır.
Ensâr'dan olan bu zât, İbn tshâk'ta ve Hâkim'in onun tarîkıylc rivayetinde EbÛ
Eyyûb Hâlid ibn Zeyd el-Ensârî'dir. Onun bu büyük iftirayı söyleyenlerden
taaccüb ederek söylediği bu teşbih sözü, en-Nûr: 16. âyetinin lafzına uygun
düşmüştür.