51-KİTÂBU'L-HİBE VE FADLİHÂ VE'T-TAHRÎD ALEYHÂ
1- Hibe Nevinden Olan Az Şey(İn Beyânı) Babı
2- Arkadaşlarından Herhangi Bir Şeyi Kendisine Hibe
Etmelerini İsteyen Kimse Babı
3- (İçmek İçin) Su Veya Süt İsteyen Kimse Babı
4- (Avcının Av) Hediyesinin Kabul Edilmesi Babı
6- Arkadaşına Birşey Hediye Eden Ve Onun Kadınlarından
Bâzısını Kasdeden Kimse Babı
7- Hediyeden Geri Döndürülmeyecek Olan Şey Babı
8- Gâibde Yapılan Hediyeyi Caiz Gören Kimse Babı
9- Hibede (Hediyede) Karşılık Vermek Babı
10- Babanın Çocuğa Hibesi(Nin Hükmü)
11- Hibe İşinde (Bâzı Kimseleri) Şâhid Yapmak Babı
12- Erkeğin Kadınına Ve Kadının Kocasına Hibesinin Hükmü
Babı
15- Bir İllet(Ve Sebeb)Den Dolayi Hediye Kabul Etmeyen
Kimse Babı
17- Bâb: Hibe Edilmiş Köle Ve Hibe Edilmiş Meta' Nasıl
Teslim Alınır?
19- Bâb: Bir Kimse Diğer Bir Kimse Üzerindeki Borcu Ona
Hibe Ederse
20- Bir Kişinin Bir Şeyi Bir Topluluğa Hibe Etmesi Babı
21- Elle Tutulup Teslim Alınmış. Teslim Alınmamış Ve
Taksim Edilmiş, Taksim Edilmemiş Olan Hibe Babı
22- Bâb: Bir Cemâat Bir Kavme Hibe Ettiği Zaman
25- Giyilmesi Mekruh Olan Şeyi Hediye Etmek Babı
26- Müşriklerden Hediye Kabul Edilmesi Babı
27- Müslümânın Müşriklere Hediye Vermesi(Nin Cevazı) Babı
28- Bâb: Hiçbir Kimseye Daha Önce Verdiği Hibesine Ve
Yaptığı. Sadakasına Dönmesi Halâl Olmaz
30- Umrâ Ve Rukbâ Hakkında Söylenen Hükümler Babı
31- İnsanlardan İğreti At Alan Kimse Babı
32- Zifaf Sırasında Gelin Veyâhud Güvey İçin Elbise
İstiare Etme(Nin Cevazı) Babı
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
(Hibe,
Hibenin Fazîleti ve Hibeye Teşvik Kitabı) [1]
1-.......
Ebû Hureyre (R)'den (şöyle demiştir): Peygamber (S):
"Ey Müslüman
kadınlar! Bir komşu kadın kendi komşusunu, (onun hediyesi) bir koyun ayağı bile
olsa, sakın küçük görmesin" buyurdu [2].
2-.......Âişe
(R) kızkardeşi Esmâ'nın oğlu Urve'ye şöyle demiştir:
— Ey kızkardeşimin
oğlu! Biz (Peygamber kadınları) hilâle bakardık. Sonra bir hilâle daha, sonra
bir hilâle daha. İki ay içinde üç hilâle bakar görürdük de Rasûlullah'ın
evlerinde hiçbir ateş ya-
kılmazdı.
Urve dedi ki: Ben
Âişe'ye:
— Ey teyze! Sizleri ne yaşatıyordu? diye
sordum.
O:
— îki siyah şey: Hurma
ve su. Ancak şu da var ki, Rasûlullah'ın Ensâr'dan bir takım komşuları ve
bunların da sağım koyunları vardı. Bunlar hayvanlarını sağarlardı ve
sütlerinden Rasülullah'a hediye ederlerdi. Rasülullah (S) da ondan bizlere
içirirdi, dedi [3].
3-.......Ebû
Hureyre(R)'den (şöyle demiştir):
Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Eğer ben koyun ayağı yâhud sığır ve
davar ayağı yemeğine çağırılsam, muhakkak bu çağrıya icabet ederdim. Yine bana
koyun ayağı yâhud sığır ve davar ayağı hediye edilse, onu da muhakkak kabul
ederdim"[4].
Ebû Saîd Hudrî de: Peygamber
(S): "Sizinle beraber bana da bir pay ayırınız" buyurdu, demiştir [5].
4-.......
Sehl ibn Sa'd(R)'dan (şöyle demiştir): Peygamber (S) Muhâcirler'den (Ensârî)
bir kadına haberci yolladı. O kadının marangoz bir kölesi vardı. Peygamber o
kadına: "Kölene emret de bizim için minberin tahtalarını yapsın"
buyurdu. Bunun üzerine kadın kölesine bunu emretti. O da gidip Gâbe'nin ılgın
ağaçlarından kesti ve Peygamber için bir minber yaptı. Köle minberi yapıp
sağlamlaş-tırdığı zaman, kadın, Peygamber'e: Köle minberi kurmuştur, diye haber
gönderdi. Peygamber (S) kadına: "Minberi bana gönder!" buyurdu.
Akabinde minberi getirdiler. Peygamber onu yüklenip taşıdı da, görmekte
olduğunuz yere koydu [6].
5-.......Ebû
Katâde şöyle demiştir: Ben bir gün Peygamber'in sahâbîlerinden bir takım
adamlarla beraber Mekke yolundaki bir konakta oturuyordum. Rasûlullah önümüzde
konaklamıştı. Sahâbîler ihrama girmişlerdi. Ben (keşif vazifesinde olduğum
için) ihrama girmemiştim. Arkadaşlar bir yaban eşeği gördüler. Ben meşgul idim;
ayakkabımı dikiyordum. Onlar yaban eşeğini bana bildirmediler; (kendileri
ihrâmlı olduklarından) onu ben kendim göreyim istediler. Döndüm ve hayvanı
gördüm. Hemen ata doğru kalktım ve onu eyerledim. Sonra bindim. Fakat kamçıyı
ve mızrağı unuttum. Hemen arkadaşlara: Kamçı ile mızrağı bana uzatıverin,
dedim. Onlar: Hayır, vallahi biz sana bu hayvan aleyhine hiçbir surette yardım
etmeyiz, dediler. Ben öfkelendim ve attan aşağı inip, onları kendim aldım.
Sonra ata bindim ve onu yaban eşeğinin üzerine koşturdum. Akabinde yaban
eşeğini yaraladım. Sonra ölü olarak onu getirdim. Arkadaşlar onun üzerine
üşüşüp etini yemeğe giriştiler. Sonra kendileri ihrâmlı iken bu av etinden
yemeleri hususunda şübhe ettiler. Akabinde biz yürüdük. Ben beraberimde ön
budunu sakladım. Rasülullah'a yetiştik ve kendisine bu mes'eleyi sorduk.
Rasûlullah: "Beraberinizde ondan bir-şey var mı?" diye sordu. Ben:
Evet var, dedim ve kendisine o budu
uzatıp verdim.
Rasûlullah ihrâmh olduğu hâlde onu yedi ve tamâ-miyle bitirdi [7].
Râvî Muhammed ibn
Ca'fer dedi ki: Bu hadîsi bana Zeyd ibn Eşlem, Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû
Katâde'den; o da Peygam-ber(S)'den olmak üzere tahdîs etti [8].
6-.......Ebû
Tuvale -ki ismi Abdullah ibn Abdirrahmân'dır- şöyle demiştir: Ben Enes'ten
işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah şu evimizde bize geldi ve içmek için birşey
istedi. Biz bize âid bir koyunu onun için sağdık. Sonra ben bu sütü evimizdeki
şu kuyunun suyu ile karıştırdım ve Rasûlullah'a verdim. Ebû Bekr solunda, Umer
karşısında ve bir bedevi de sağında bulunuyordu. Rasûlullah sütü içince, Umer:
Bu Ebû Bekr'indir, dedi. Rasûlullah kendisinden artan sütü o bedeviye verdi.
Sonra: "Sağdakiler (öne geçirilir), sağdakiler (öne geçirilir). Dikkat
edin; sağ tarafa gidin" buyurdu.
Enes ibn Mâlik üç
kerre: Sağdan başlamak sünnettir, sağdan başlamak sünnettir, sağdan başlamak
sünnettir, dedi [9].
Peygamber (S), Ebû
Katâde'den, avın budunu kabul etti [10].
7-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Biz (bir seferde) -Mekke yakınında Merru'z-Zahrân'da iken
bir tavşanı ürkütüp kaçırdık. Sefer topluluğu (yakalamak için ona doğru)
koştular da hepsi yorulup âciz kaldılar. Ben hayvana yetiştim ve onu tutup
(üvey babam) Ebû Tal-ha'ya getirdim. ETni Talha onu kesti ve uyluğunun üst
tarafını, yâ-hud iki budunu (benimle) Rasûlullah'a yolladı. -Râvî Şu'be: İki
budu olduğunda şekk yoktur, demiştir.- Rasûlullah onu kabul etti. Ben: Ondan
yedi, dedim. Enes de: Ondan yedi, dedi. Sonra yedi sözünün ardından onu kabul
etti, dedi [11].
8-.......İbn
Abbâs(R)'tan (o, şöyle demiştir): es-Sa'b ibn Cessâme (R), Rasûlullah'a Ebvâ
yâhud Veddân'da bulunduğu sırada bir yaban eşeği hediye etmişti. Fakat
Rasûlullah bu hediyeyi kabul etmeyip geri çevirdi. Rasûlullah bu sebebden
Sa'b'm yüzünde meydana gelen üzüntüyü görünce (onu hoş etmek için):
"Dikkat et! Biz senin hediyeni reddetmemişizdir; ancak şu var ki, bizler
ihrâmlı bulunuyoruz" buyurdu [12].
9-.......Âişe
(R)'den (o şöyle demiştir): İnsanlar hediyelerini Rasûlullah'a, Âişe'nin
nevbeti gününde vermeyi kasdedip buna çalışırlardı. Onlar bu hediyeleri ile
yâhud bu araştırma ve çalışmalarıyle Rasûlullah'ın rızâsını isterlerdi [13].
10-.......
İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: (İbn Abbâs'm teyzesi olan) Ümmü Hufeyd bir
kerresinde Peygâmber'e (çöl armağanı olarak) bir mikdâr keş, tereyağı ve
birkaç tane keler hediye etmişti. Peygamber (S) keşten ve tereyağından birer
parça yedi de, istek duymadığı için kelerlerden yemeyi terketti [14]
Yine İbn Abbâs şöyle
demiştir: Rasûlullah'ın yemek sofrası üzerinde keler yenilmiştir. Eğer keler
(yemek) haram olsaydı, Rasûlullah'ın sofrası üzerinde yenilmezdi [15].
11-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'a (ailesi dışından) bir yiyecek
getirildiği zaman:
— "Bu hediye midir yoksa sadaka
mıdır?" diye sormak âdeti idi. Eğer cevâbında "Sadakadır"
denilirse Rasûlullah (S) sahâbîlerine:
— "Siz yiyiniz!" buyururdu da kendisi
yemezdi.
Eğer:
"Hediyedir" denilirse, Rasûlullah hemen elini uzatırdı da sahâbîleriyle
beraber yer idi [16].
12-.......Enes
ibn Mâlik şöyle demiştir: Bir kerre Peygâmber'e
bir mikdâr et
getirildi. Bu, Berîre'ye sadaka edildi denilince, Peygamber (S): "O,
Berîre'ye sadakadır; 'fakat (şimdi Berîr-e1hnin) bize yaptığı bir
hediyedir" buyurdu [17].
13-.......Şu'be
dedi ki: Ben bu gelecek hadîsi Abdurrahmân'dan; o da babası el-Kaasım'dan; o da
Âişe(R)'den olmak üzere işittim. Âişe, Berîre'yi sâhiblerinden satın almak
istedi. Sâhibleri Berîre'nin velâsmın kendilerine âid olmasını şart kıldılar.
Âişe'ye karşı ileri sürülen bu şart Peygamber'e zikredildi. Bunun üzerine
Peygamber (S):
— "Sen Berîre'yi satın al ve onu hürriyete
kavuştur. Çünkü ve-lâ ancak hürriyete kavuşturana âiddir" buyurdu.
Berîre'ye bir mikdâr
et hediye edilmişti. Peygamber (S):
— "Bu et Berîre'ye sadaka verilmiştir; o
Berîre için sadakadır, bizim için hediyedir" buyurdu [18].
Berîre hürriyetine
kavuşunca (kocasından ayrılmak ve onun nikâhı altında kalmak arasında)
muhayyer kılındı. Râvî Abdurrahmân: Berîre'nin kocası (Mugîs) hürr yâhud
köledir, demiştir. Şu'be ibnu'l-Haccâc ise şöyle demiştir: Ben Abdurrahmân'a
Berîre'nin kocasından sordum. Abdurrahmân: O bir hürr mü, yoksa köle mi;
bilmiyorum, dedi.
14-.....
Ümmü Atıyye (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Âi-şe'nin yanma girdi de, ona:
— "Yanınızda
(yiyecek) birşey var mı?" diye sordu.
Âişe de:
— Hayır yoktur. Yalnız
Sen'in sadaka malından Ümmü Atıyye Nuseybe'ye göndermiş olduğun o koyundan Ümmü
Atıyye Nusey-be'nin bize yolladığı bir mikdâr et vardı, dedi.
Peygamber:
— "(Getir); o zekât yerine
ulaşmıştır" buyurdu [19].
15-.......Âişe
(R): İnsanlar Peygamber'e verecekleri hediyelerini, O'nun benim evimde
bulunacağı benim nevbetim gününde vermeyi kasdederJerdi, demiştir. (Ismâîlî bu
isnâdla şunu ziyâde etmiştir: Kadın arkadaşlarım Ümmü Seleme'de toplandılar da
ona: Rasûlul-lah'a, insanlara hediyelerini bulunduğu yerde vermelerini emretmesini
haber ver, dediler.) Mü'minlerin annesi Ümmü Seleme dedi ki: Peygamber'in
nikâhında bulunan kadın arkadaşlarım benim yanımda toplandılar. Ümmü Seleme
bunu (yânı hediyeler Peygamber'e bulunduğu yerde verilsin fikrini) Peygamber'e
söyledi. Peygamber (S) Ümmü Seleme'den yüz çevirdi (onun dediğine yönelmedi) [21].
16-.......Bana
kardeşim Ebû Bekr Abdulhamîd, Süleyman ibn Bilâl'den; o da Hişâm ibn Urve'den;
o da babası Urve'den; o da Âi-şe'den şöyle tahdîs etti (Âişe -R- şöyle
demiştir): Rasülullah'ın kadınları iki fırkaya ayrılmışlardı. Bir fırkada
Âişe, Hafsa, Safiyye, Şevde vardı. Diğer grupta ise Ümmü Seleme ile
Rasûlullah'ın öteki kadınları bulunuyordu. Müslümanlar, Rasûlullah'ın Âişe'ye
sevgisini pek iyi bildiklerinden, bunlardan birisinin yanında Rasûlullah'a
vermek istediği bir hediyesi bulunursa, o hediyesini Rasûlullah'ın, Âi-şe'nin
evinde bulunduğu zamana kadar geri bırakır da, hediye sahibi bu hediyesini
Rasûlullah, Âişe'nin evinde iken gönderirdi. Bu sebeb-den Ümmü Seleme grubu
dedikoduya başladı da, bunlar Ümmü Seleme'ye:
— Sen Rasûlullah'a,
insanlarla konuşup onlara: Her kim Rasûlullah'a bir hediye vermek isterse, o
kimse Rasûlullah kadınlarından hangisinin evinde bulunursa bulunsun, hediyesini
versin! demesini söyle, demişlerdi.
Ümmü Sekme kadınların
kendisine söyledikleri bu sözü Rasûlullah'a söyledi. Fakat Rasûlullah ona
hiçbir cevâb vermedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar, Ümmü Seleme'den vaziyeti
sorduklarında, o da:
— Rasûlullah bana birşey söylemedi, diye cevâb
verdi. Onlar da ona:
— Rasûlullah'a, dediğimizi bir daha söyle,
dediler.
O da Rasûlullah'ın
nevbeti ona dolaşıp geldiğinde, yukarıda geçtiği gibi mes'eleyi Rasûlullah'a
arzetti. Fakat Rasûlullah bu sefer de ona birşey söylemedi. Ümmü Seleme
grubundaki kadınlar vaziyeti Ümmü Seleme'den sorduklarında o da:
— Rasûlullah bana birşey söylemedi, dedi. Onlar
da Ümmü Seleme'ye:
— Artık Rasûlullah
sana bir cevâb verinceye kadar bu dileğimizi Rasûlullah'a söyle, dediler.
Hakîkaten Ümmü Seleme
de Rasûlullah'a kendi nevbetinde dönüp geldiğinde söyledi. Bu defa Rasûlullah,
Ümmü Seleme'ye:
— "Sakın Âişe hakkında söylenip de bana
ezâ verme, bana hiçbir kadının örtüsü altında bulunduğum sırada vahiy gelmez
de yalnız Âişe'nin evinde (onun nevbetinde) iken vahiy gelir" buyurdu.
Âişe dedi ki: Ümmü
Seleme:
— Yâ Rasûlallah, ben
de sana ezâ vermekten Allah'a tevbe ediyorum, dedi.
Sonra Ümmü Seleme
grubundaki kadınlar Rasûlullah'ın kızı Fâ-tima'ya müracaat ettiler ve onu
Rasûlullah'a gönderdiler de:
— Yâ Rasûlullah!
Kadınların Ebû Bekr'in kızı hakkında Allah'tan sesin için adalet istiyorlar, demesini
rica ettiler.
Fâtıma da Rasûlullah'a
bunları söyledi. Rasûlullah:
— "Ey kızcağızım! Benim her sevdiğimi sen
sevmez misin?" buyurdu.
Fâtıma da:
— Evet severim, dedi. (Müslim'in rivayetinde:
Öyle ise sen de Âişe'yi sev! buyurdu, ziyâdesi vardır.)
Fâtıma kadınlara döndü
ve onlara olup biteni haber verdi. Kadınlar Rasûlullah'a tekrar müracaat
etmesini Fâtıma'dan istediler. Fakat Fâtıma tekrar dönmeyi kabul etmedi.
Bunun üzerine Ümmü
Seleme grubu Zeyneb bintu Cahş'ı gönderdiler. Zeyneb, Rasûlullah'a geldi ve
sertlikle söze başlayıp:
— Yâ Rasûlallah!
Kadınların İbnu Ebî Kuhâfe'nin kızı hakkında Allah'tan senin için adalet
istiyorlar, dedi.
Ve sesini yükselterek,
o sırada oturmakta olan Âişe'ye saldırıya kadar ileri gitti de ona sövdü.
Nihayet Rasûlullah, karşılık verecek mi diye Âişe'ye bakmağa başladı.
Râvî Urve dedi ki: Bu
sırada Âişe söze başladı ve Zeyneb'e sözlerini geriye çevirdi ve neticede'onu
susturdu. Âişe dedi ki: Bunun üzerine Peygamber (S) Âişe'ye baktı da:
— "Muhakkak ki o, Ebû Bekr'in
kızıdır" buyurdu [22]
Buhârî şöyle dedi:
Fâtıma'nın kıssası olan son kelâm Hişâm ibn Urve'den; o da bir adamdan; o da
ez-Zuhrî'den;'o da Muhammed ibn Abdirrahmân'dan senediyle olmak üzere
zikrolunuyor.
Ebû Mervân,
Hişârn'dan; o da Urve'den "İnsanlar hediyelerini Âişe'nin gününde vermeyi
kasdediyorlardı" diye söyledi.
Ve yine Hişâm ibn
Urve, hem Kureyş'ten bir adamdan, hem de kölelerden bir adamdan; o da
Zuhrî'den; o da Muhammed ibn Ab-dirrahmân ibni'l-Hâris ibn Hişâm'dan senediyle:
Âişe: Ben Peygam-ber'in yanında idim; Fâtıma izin istedi, dedi [23].
17-.......Bize
Azre ibnu Sabit el-Ensârî tahdîs edip şöyle dedi:
Bana Sümâme ibnu
Abdillah ibn Enes tahdîs etti: Azre şöyle dedi: Bir kerre ben Enes ibn Mâlik'in
torunu ve Basra Kaadısı Sümâme ibn Abdillah'ın huzuruna girdim. Sümâme bana
güzel bir koku uzattı da: (Al, dedem) Enes ibn Mâlik (R) güzel koku hediye
edilince red-detmezdi, dedi. Sümâme şunu da söyledi: Ve Enes ibn Mâlik: Peygamber
(S) güzel kokuyu geri döndürmez idi, dedi [24].
18-.......İbn
Şihâb şöyle demiştir: Urve zikretti ki Misver ibn Mahreme (R) ile Mervân
ibnu'l-Hakem ona şöyle haber vermişlerdir: Peygamber(S)'e Hevâzin kabilesinin
temsilci hey'eti geldiği zamân Peygamber insanlar arasında (hitâb etmek için)
ayağa kalktı, Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyle övdü. Sonra şunları
söyledi: "Amma ba'du(= Sözün bundan sonrasına gelince, sahâbîlerim!) Bu
Hevâzin temsilcileri kardeşleriniz kusurlarından dönücüler olarak bize
geldiler. Ben de onların esirlerini kendilerine geri vermemi uygun gördüm.
Sizden her kim esirlerini bu suretle (karşılıksız vererek) kardeşlerinizin
gönlünü hoş etmeyi severse, bunu yapsın! Sizden her kim de kendi hissesi
üzerine bağlı kalmak (karşılıksız vermemek) arzu ederse (bu bedeli) biz ona,
Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından veririz; o da böyle yapsın!''
buyurdu. Bu hutbe üzerine insanlar: Senin için Hevâzin esirlerini geri vermeyi
gönüllerimizle hoş ve temiz bulduk, dediler [25]-
19-.......Bize
îsâibn Yûnus, Hişâm'dan; odababasıUrve'den; o daÂişe (R)'den tahdîs etti. Âişe
(R): Rasûlullah (S) hediyeyi kabul eder ve hediyenin karşılığında hediye
verirdi, demiştir [27].
Buhârî şöyle dedi:
Vekı' ibnu'l-Cerrâh ile Muhâdır ibnu'l-Muverrı', Hişâm'dan; o da babası
Urve'den; o da Âişe'den senedini zikretmediler [28].
Ve baba çocuklarının
bâzısına birşey verdiği zaman bütün çocukları arasında adalet yapıncaya ve
diğer çocuklarına da onun benzerini verinceye kadar, birine vermesi caiz olmaz
ve (çocuklarının bâzısına fazla verdiği zaman) bu baba üzerine şâhid olunmaz
babı.
Ve Peygamber (S):
"Atıyye vermekte çocuklarınız arasında adalet ediniz'' buyurdu [29].
Ve baba için çocuğuna
verdiği atıyyesine dönmek hakkı var mıdır? Ve baba muhtâc olduğu zaman, sınırı geçrneyerek
ma'rûf surette çocuğunun malından yiyeceği şeyin hükmü nedir? [30]
Ve Peygamber (S),
Umer'den bir deveyi satın aldıktan sonra, bu deveyi Umer'in oğluna hediye verdi
ve:
"Bununla
istediğini yap!" buyurdu [31].
20-.......Bize
Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Humeyd ibn Abdirrahmân ile Muhammed ibn Nu'mân ibn
Beşîr'den haber verdi ki, bu ikisi ona Nu'mân ibn Beşîr'den şöyle tahdîs
etmişlerdir: Nu'mân'ın babası Beşîr ibn Sa'd, Nu'mân'ı Rasûlullah'm yanma
getirip: Ben bu oğlum Nu'mân'a bir köle verdim, dedi. Rasûlullah (S):
"Çocuklarının hepsine bunun benzerini verdin mi?" diye sordu. Beşîr:
Hayır, dedi. Rasûlullah: "Öyle ise bunu da geri al" buyurdu [32].
21-.......Âmir
eş-Şa'bî şöyle demiştir: Ben en-Nu'mân ibn Beşîr'den kendisi (Kûfe'de) minber
üzerinde hutbe yaparken işittim; o şöyle diyordu: Babam Beşîr, (anamın
zorlamasıyle) bana bir köle hibe etmişti. Anam Ravâha kızı Amre (babama):
— Sen bu hibeye
Rasûhıllah'ı şâhid yapmadıkça inanmam, razı olmam, dedi.
Bunun üzerine Beşîr,
Rasûlullah'a geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Ben
Amre bintu Ravâha'dan doğan oğluma bir köle hediye verdim. Fakat yâ Rasûlallah,
Amre bana bu hibeye Seni şâhid tutmamı emretti, dedi.
Rasûlullah:
— "Sen Nu'mân'a verdiğin hediyen gibi öbür
çocuklarına da hibe verdin mi?" diye sordu.
Beşîr:
— Hayır (vermedim), dedi.
Bunun üzerine
Peygamber (S) Beşîr'e:
— "Allah'tan korkunuz da çocuklarınız
arasında adalet ediniz" buyurdu.
Nu'mân şöyle dedi:
Artık babam, Peygamber'in yanından dönüp geldi de Nu'mân'a verdiği hediyesini
geri aldı [33].
Ve İbrâhîm en-Nahaî:
Kadın ve kocadan herbirinin diğerine hibe etmesi caizdir, demiştir. Umer ibn
Abdilazîz de: Karı ile koca birbirine yaptıkları hibeden dönemezler, demiştir [34].
Peygamber (S) de;
Aişe'nin evinde bakılıp tedâvî edilmek hususunda diğer kadınlarından izin
istemiştir [35].
Ve yine Peygamber (S):
"Hibesinden dönen kimse, kusmuğuna dönen köpek gibidir" buyurdu [36].
ez-Zuhrî de karısına,
mehrinin bir kısmını yâhud hepsini bana hibe et diyen, sonra da çok geçmeden o kadını
boşayan, bunun üzerine karısı o mehre dönen kimse hakkında: Koca eğer o kadını
aldatmış ise, koca o mehri kadına geri verir. Şayet kadın mehri gönül rızâsı
ile ona vermiş ve adamın işinde kadına hiçbir aldatma yoksa, bu caizdir, yânı
mehrin kadına geri verilmesi vâcib olmaz, demiş ve şunu eklemiştir:
Yüce Allah şöyle
buyurdu: "(Aldığınız) kadınların mehirlerini yürekten isteyerek ve
Allah'ın bir atıyyesi olarak verin. Bununla beraber eğer ondan birazını gönül hoşluğu
ile size bağışlamış olurlarsa, onu da içinize sindir e sindire yiyin **
(«ı-Nisâ: 4) [37].
22-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) hastalığı ağırIaşıp ızdırâbi şiddetlendiği
zaman (Meymûne'nin odasında idi), benim odamda bakılıp tedâvî edilmek
hususunda kadınlarından izin istedi. Kadınlar da O'na izin verdiler. Akabinde
Peygamber iki kişinin arasında ayakları yerde çizgi çizerek (Meymûne'nin
odasından) çıktı. Peygamber, Abbâs ile başka bir kimse arasında idi.
Bu hadîsin
râvîlerinden olan Abdullah ibn Mes'ûd'ım oğlu Ubey-dullah şöyle dedi: Ben
Âişe'nin söylediği bu hadîsini İbn Abbâs'a zikrettim de, İbn Abbâs bana:
— O iki kişiden
Âişe'nin adım söylemediği kimdir bilir misin?
diye sordu. Ben de:
— Hayır bilmem, dedim. ; İbn Abbâs:
— O kimse Alî ibn Ebî Tâlib'dir, diye cevâb
verdi [38].
23-.......İbn
Abbâs (R) şöyle dedi: Peygamber (S): "Hibesinden geri dönen her kişi,
kusan; sonra da kusmuğuna (yemek için) dönen köpek gibidir" buyurdu [39].
(Ve) Yüce Allah şöyle
buyurdu:
"Allah'ın sizi
başına diktiği matlarınızı beyinsizlere
i vermeyin. Kendilerine bunlardan yedirin, giydirin,
onlara güzel söyleyin
" (en-Nisâ: 5) [40]
24-.......
Esma bintu Ebî Bekr (R) şöyle demiştir: Ben:
— Yâ Rasûlâllah! Benim
hiçbir malım yoktur, ancak bütün malım (kocam)ez-Zubeyr ibnu'l-Avvâm'ın bana
girdirdiği ve benim mülküm yaptığı mallar vardır. Ben bu mallardan sadaka
vereyim mi? diye sordum.
Rasûlullah (S):
— "Sadaka ver, parayı kap içine koyup
saklama, sonra sana karşı da saklanır" buyurdu [41].
25-.......Esma
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah kendisine hitaben:
"înfâk et, malım
sayıp zabtetme, sonra Allah da sana karşı ni'met-lerini sayıp zabteder. Malım
kap içinde biriktirip saklama, sonra Allah da sana karşı ihsanını esirgeyip
saklar" buyurmuştur [42].
26-.......
Kurayb'e de Meymûne bintu'l-Hâris (R) haber verdi
ki, Meymûne (mâlik
olduğu siyah) bir cariyeyi, Peygamber'den izin istemeden hürriyete kavuşturmuştu.
Nihayet Peygamber'in Meymû-ne'ye dönüp geldiği nevbet günü olunca, Meymûne:
— Yâ Rasûlallah,
hissedip bildin mi? Ben cariyemi âzâdladım, dedi.
Rasûlullah (S):
— "Sen bu hürriyet verme işini hakîkaten
yaptın mı?" deyince
Meymûne:
— Evet (hürriyet verdim), dedi. . Bunun üzerine Rasûlullah:
— "Eğer cariyeyi
(Hilâl oğulları'ndan) kendi dayılarına hediye etseydin ecrin daha büyük
olurdu" buyurmuştur [43].
Bekr ibn Mudâr da
Amr'dan; o da Bukeyr'den; o da Kurayb'-den senediyle "Meymûne âzâd
etti" diye söylemiştir.
27-.......
Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bir sefere gitmek istediğinde
kadınları arasında kur'a çekmek âdetinde idi. Kadınlarından hangisinin payı
çıkarsa Rasûlullah beraberinde o kadın olarak yola çıkardı. Yine Rasûlullah, kadınlarından
herbir kadının gününü ve gecesini ayırırdı. Yalnız Şevde bintu Zem'a kendi
gününü ve gecesini, bununla Rasûlullah'in rızâsını aramak için, Peygamber'in
zevci Âişe'ye hibe etmişti [44].
28-.......VeBekr
ibnMudâr da Amr'dan; o da Bukeyr'den; oda İbn Abbâs'm himayesinde olan
Kurayb'den söyledi ki, Peygamber (S)'in zevci Meymûne, kendisine âid olan bir
cariyeyi hürriyete kavuşturmuş, Peygamber de ona: "(Hilâl oğulları'ndan)
dayılarının bâzısına ihsan etseydin ecrin daha büyük olurdu" buyurmuştur [45].
29-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Ben: Yâ Rasülallah! Benim iki komşum var, bunların
hangisine hediye vereyim? dedim. "Kapıca sana en yakın olanına"
buyurdu [46].
Ve Umer ibnu
Abdilazîz: Hediye, Rasûlulla zamanında hediye idi; bu gün ise (me'mûrlar için)
bir rüşvettir, demiştir [47].
30-.......Abdullah
ibn Abbâs (R) şöyle haber vermiştir: Kendisi Peygamber'in sahâbîsi olan
es-Sa'b ibn Cessâme'den işitmiştir. O şöyle haber veriyordu: Kendisi,
Rasûlullah Ebvâ yâhud Veddân mevkiinde ihrâmh hâlde iken, Rasûlullah'a bir
yaban eşeği hediye etmiş, fakat Rasûlullah bunu kabul etmeyip geri çevirdi.
Sa'b dedi ki: Rasûlullah, benim hediyemi geri çevirdiğinden dolayı yüzümde
meydana gelen değişikliği tanıyınca: "Senin hediyeni geri çevirmek bizim
cihetimizden olmamıştır, velâkin bizler ihrâmiı kimseleriz" buyurmuştur [48]
31-..... Ebû
Humeyd es-Sâidî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Ezd kabilesinden
Îbnu'l-Utbiyye -yâhud İbnu'l-Lutbiyye- denilen bir adamı zekât me'mûru ta'yîn
etti. Bu adam zekât mallarını tahsil edip geldiğinde:
- (Yâ Rasûlallah!) Bu
sizin zekât mahnızdır. Bu da bana hediye verilmiştir, dedi (ve kendine de bir
pay ayırdı).
Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Bu adam (bir mal me'mûru olmayıp da)
babasının veyâhud anasının evinde otursaydı da baksaydı, kendisine hediye
verilir miydi, yoksa verilmez miydi? Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim
ki, zekât me'mûrlarından herhangi bir kişi zekât malından haksız bir-şey
alırsa, kıyamet gününde muhakkak o kimse o çaldığı malı boynunda yüklenerek
getirir. Çaldığı bir deve ise inleyip bağırarak; eğer sığır ise böğürerek;
koyun ise meleyerek getirir" buyurdu.
Sonra Rasûlullah
elini, biz koltuk altının bozumtirak rengini görünceye kadar kaldırdı ve üç
defa:
— "Yâ Allah! Emirlerini tebliğ ettim
mi?" dedi [49].
Abîde ibn Amr:
"Eğer hediye eden kimse ölür ve hediye edilen şey, hediye eden kimseden
ayrılarak hediye edilen kimseye ulaşıp teslîm alındıktan sonra o da ölürse, o
hediye, hediye edilen kişinin mirasçılarına âiddır. Eğer hediye, hediye eden
kimseden ayrılmamış olursa, hediye eden kimsenin mirasçılarına âiddir"
demiştir [51].
el-Hasen el-Basrî de:
"Bir şey hediye edilip de bir elçi vâsıtasıyle gönderilirken elçi onu
teslîm aldığı zaman, taraflardan herhangisi hediye yerine ulaşmadan vefat ederse
etsin, o hediye, hediye edilen kişinin mirasçılarına âiddir" demiştir [52].
32-.......Bize
Muhammed ibnu'l-Munkedir tahdîs edip: Ben Câbir (R)'den, onun şöyle dediğini
işittim, dedi: Peygamber (S) hayâtta iken bana:
— "Câbir! Bahreyn'in sadaka malı gelmiş
olsaydı -eliyle işaret ederek- sana şöyle şöyle üç avuç verirdim" dedi.
Fakat Peygamber
ölünceye kadar Bahreyn'den mal gelmedi. Pey-gamber'in ölümü üzerine (O'nun
yerine getirilen) Ebû Bekr, bir ni-dâcıya emretti de:
— Her kim ki
Peygamber'in kendisine bir va'di veyâhud bir borcu varsa bize gelsin! diye
i'lân ettirdi.
Bunun üzerine ben Ebû
Bekr'e gittim ve:
— Peygamber (S) bana bu suretle va'd etmişti,
dedim, Ebû Bekr bana üç avuç dolusu nakit verdi [53].
Ve İbn Umer dedi ki:
Biz Peygamber ile bir seferde idik. Ben babam Umer'e âid genç, çetin bir deveye
binmiştim... Sonunda Peygamber o deveyi satın aldı da: "Yâ Abdallah, bu
deve sevindir (onu istediğin gibi kullan)" buyurdu [54].
33-.......el-Mısver
ibn Mahreme (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) birçok kaftanlar taksîm etmişti
de, bunlardan babam Mahreme'-ye birşey vermemişti. Mahreme bana:
— Ey oğulcuğum! Haydi beraber Rasûlullah'a
gidelim, dedi. Babamla beraber gittim. O bana:
— Haydi eve gir, Rasûlullah'ı bana çağır, dedi.
Mısver dedi ki:
Rasûlullah'ı babam için çağırdım. Rasûlullah bu elbiselerden bir elbise
omuzunda olduğu hâlde babama çıktı ve:
— "Bunu senin için sakladım" buyurdu.
Mısver dedi ki: Babam
kaftana (sevinçle) baktı. Rasûlullah:
— "Mahreme razı oldu mu?" buyurdu [55].
34-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'a bir adam geldi de:
— Ben helak oldum, dedi.: Rasûlullah:
— "Bu (seni helak eden) nedir?" diye
sordu. O kimse:
— Ramazân gündüzünde
ehlimle cinsî yaklaşmaya düştüm, dedi. Rasûlullah:
— "Âzâd edecek bir köle bulabilir
misin?" dedi. O kimse:
— Hayır bulamam, dedi. Rasûlullah:
— "Öyleyse iki ay zincirleme oruç tutmağa
gücün yeter mi?" diye sordu.
O zât:
— Hayır gücüm yetmez, dedi. Rasûlullah:
— "Altmış yoksulu doyurmaya gücün yeter
mi?" dedi. O zât:
— Hayır (gücüm yetmez), dedi.
Ebû Hureyre dedi ki:
Biraz sonra Ensâr'dan bir adam Rasûlul-lah'a içi hurma dolu ve râvînin
"Mıktel" dediği (15 yâhud 20 sâ' alabilen) bir zenbîl getirdi.
Rasûlullah o zâta:
— "Bu hurmayı (al) götür de bunu
yoksullara sadaka et!" buyurdu.
O zât:
— Bizden daha
ihtiyâclıya mı vereceğim yâ Rasûlallah? Seni hakk ile Peygamber gönderen
Allah'a yemîn ederim ki, Medine'nin iki kara taşlığı arasında bizden daha
ihtiyâclı bir ev halkı yoktur, dedi.
Rasûlullah (S) bu
sefer ona:
— "Bu hurmayı götür de onu ailene
yedir" buyurdu [56].
Şu'be ibn Haccâc,
el-Hakem'den: Bu (yânî borcun borçluya hibe edilmesi fiili) caizdir, demiştir [57]. Ve
Hasen ibn Alî (R) de alacağı olan bir adama, üzerindeki borcu hibe etmiştir [58].
Peygamber (S) de:
"Kimin üzerinde başka bir kimsenin bir hakkı varsa, o bu hakkı hakk
sahibine ödesin yâhud da o hakk sahibinden bunu halâl ettirsin" buyurmuştur
[59].
Câbir (R) de şöyle dedi: Babam Abdullah ibn Amr,
üzerinde borç olduğu
hâlde Uhud'da öldürüldü. Peygamber (S) onun alacaklılarından, hurmalığımın mahsûlünü
kabul etmelerini ve babamı borç bağından çözmelerini istedi [60]
35-.......Câbir
ibn Abdillah (R), Ka'b ibn Mâlik'e: Babasi Abdullah ibn Amr'ın Uhud günü şehîd
olarak öldürüldüğünü, alacaklıların hakklarını istemekte şiddet
gösterdiklerini haber verip şöyle dedi: Bunun üzerine ben Rasûlullah'a geldim
ve vaziyeti O'nunla konuştum. Akabinde Rasûlullah alacaklılara, hurmalığımın
mahsûlünü kabul etmelerini ve babamı alacak bağından çözmelerini (yânî
alacaklarından babamı temize çıkarmalarını) istedi. Fakat alacaklılar bu
teklîfi kabulden çekindiler. Rasûlullah da onlara hurmalığımı vermedi ve onlar
için hurma mahsûlünü de kestirmedi. Lâkin bana:
— "Yarın kuşluk
vakti sana geleceğim" buyurdu.
Ertesi günü sabah
olunca kuşluk vakti bana geldi, hurmalıkta dolaştı, mahsûl hakkında bereketle
duâ etti. Akabinde ben hurma mahsûlünü kestim. Alacaklıların hakklarını tamamen
verdim. Bize de bahçenin mahsûlünden bir bakıyye kaldı. Bundan sonra ben Rasûlullah'a
geldim, O oturmuş hâldeydi. Ben kendisine bunları (yânî borçları ödeme,
fazladan bir mikdârın artması, Rasûlullah'ın duası bereketinin meydana gelmesi
işlerini) haber verdim. Bunun üzerine Rasûlullah (S), yakında oturmakta olan
Umer'e hitaben:
"Yâ Umer!
Câbir'in söylemekte olduğunu işit" buyurdu.
Umer de hemen:
Dikkat! Bunlar olur.
Biz Senin Allah'ın Rasûlü olduğunu bil-misızair. Vallahi Sen muhakkak Allah'ın
Rasûlü'sün, dedi [61].
Esma bintu Ebî Bekr,
yeğeni Kaasım ibn Muhammed'e ve İbnu Ebî Atîk'e: Ben kızkardeşim Âişe'den Gâbe
mevkiinden bir malı mîrâs aldım. O mala karşılık olarak Muâviye bana yüzbin
vermişti. Ben ise o malı Muâviye'ye satmadım da Kaasım ile Abdullah ibn Ebî
Atîk'e hitaben: Bu mal ikinizin olsun dedim, demiştir [62].
36-.......Sehl
ibn Sa'd(R)'den (şöyle demiştir): Peygamber(S)'e içilecek bir şey getirildi.
Kendisi bundan bir mikdâr içti. Sağında bir genç, solunda da yaşlılar vardı. Bu
durumda Peygamber, gence: ^
— "Eğer bana izin verirsen (artan içeceği)
şu yaşlılara veririm" dedi.
Genç sahâbî de:
— Yâ Rasûlallah! Ben
Sen'den gelen nasibimi hiçbir kimseye ıhsân etmem, dedi.
Bu söz üzerine
Peygamber içecek kabını o gencin eline çabucak koydu [63].
Peygamber (S) ve
sahâbîleri Hevâzin kabilesine onlardan aldıkları ganimetleri hibe etmişlerdi;
hâlbuki o ganimet henüz taksim edilmemişti [65]. Buhârî
dedi ki: Sabit şöyle dedi: Bize Mıs'ar, Muhârib'den; o da Câbir(R)'den tahdîs
etti (o şöyle demiştir): Ben mescidde Peygamberce geldim. O benden satın aldığı
devenin bedelini Bilâl vâsıtasıyle bana ödedi ve bana fazla da verdi [66].
37-.......Bize
Şu'be, Muhârib'den tahdîs etti. O şöyle demiştir:
Ben Câbir ibn Abdillah
(R)'den işittim, şöyle diyordu: Ben bir seferde Peygamber'e bir deve sattım.
Medine'ye geldiğimizde bana: "Mescide gel, iki rek'aî namaz kıl"
buyurdu. (Ben namazı kıldıktan sonra) Bilâl bana alacağımı tarttı. Şu'be ibnu'l-Haccâc:
Ben onun: Bilâl bana terâzîyi ağır basarak tartıverdi dediğini sanıyorum,
demiştir. (Câbir dedi ki): Harre vak'ası günü (hicri 63) Şâm askerleri onu
benden alıncaya kadar, Peygamber'in o fazlasından bir mikdâr şey benden hiç
ayrılmamıştır [67].
38-.......Sehl
ibn Sa'd (R)'den (şöyle demiştir): Rasülullah'a içecek bir şey getirildi. Sağ
tarafında bir genç, sol tarafında da yaşlılar bulunuyordu. Rasûlullah o gence:
— "Kabda kalanı bu yaşlılara vermem için
bana izin verir misin?" diye sordu.
Genç hemen:
— Hayır vallahi, ben
Sen'den olan nasibimi hiçbir kimseye ihsan etmem, dedi.
Bu cevâb üzerine
Rasûlullah o kabı gencin elinin içine hızlıca koyuverdi [68].
39-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'ın üzerinde bedevi bir kimsenin (üç yaşında)
bir deve alacağı vardı. (Bedevî bu alacağını Rasûlullah'tan sert ve kaba bir
şekilde isteyince) sahâbîleri onu hırpalamaya azmettiler. Fakat Rasûlullah
(S):
— "Bedeviyi serbest bırakınız. Çünkü her
hakk sahibinin söz söyleme hakkı vardır" buyurdu ve: "Onun için, onun
devesi yaşında bir deve satın alın da onu kendisine verin" emrini verdi.
Sahâbîler:
— Biz aradık, bunun
devesinden daha yaşlı ve kıymetli deveden başka deve bulamadık, dediler.
Rasûlullah:
— "O daha kıymetli deveyi satın alın ve bu
kıymetli deveyi o şahsa verin. Çünkü sizin borç ödemeyi en güzel yapanınız, en
hayırlınız-dandır" buyurdu [69].
40-.......Bizeel-Leys,
Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan; o daUrve'den tahdîs etti ki, Mervân ibnu'l-Hakem
ile el-Mısver ibn Mahreme Urve'ye şöyle haber vermişlerdir: (Huneyn seferinde)
Rasûlullah'a Hevâzin kabilesi temsilcileri müslümânlar olarak geldikleri ve
Rasû-lullah'tan mallarım ve esirlerini geri vermesini istedikleri zaman,
onlara:
— "Maiyyetimde
bulunan asker sahâbîleri görüyorsunuz. Sözün bana en sevimlisi, en doğrusudur.
Şimdi siz iki taifenin birisini tercih ediniz: Ya esirleri, ya da malları. Ben
sizin gelmenizi bekleyip durmuş idim" buyurdu.
Râvî dedi ki:
Peygamber (S) Tâif ten (Cı'râne'ye) döndüğü zaman, on geceden fazla onların
gelmesini beklemişti. Hevâzin hey'e-tine, Rasûlullah'ın kendilerine ancak iki
şıkktan birisini geri vereceği belli olunca, bunlar:
— Bizler esirlerimizin geri verilmesini tercîh
ediyoruz, dediler. Bunun üzerine Peygamber (S) müslümânlar içinde ayağa kalktı,
Allah'ı lâyık olduğu
sıfatlarla övdü, bundan sonra:
— "Amma ba'du: Şübhesiz bu Hevâzin
elçileri kardeşleriniz tevbe ediciler olarak bize gelmişlerdir. Ben de onların
esirlerini kendilerine geri vermeyi uygun gördüm. Sizden her kim esirlerini bu
suretle (karşılıksız vererek) kardeşlerinizin gönlünü hoş etmeyi severse bunu
yapsın! Sizden her kim de kendi hissesi üzerine bağlı kalmak (karşılıksız
vermemek) arzu ederse, bu bedeli ona biz, A Hah 'in bize ihsan edeceği ilk
ganimet malından veririz. Bu kanâatle o da böyle yapsın!" buyurdu.
Bunun üzerine
insanlar:
— Biz Hevâzinler'in
gönüllerini hoş ettik, yâ Rasûlallah, dediler. Akabinde Rasûlullah onlara:
— "Şimdi biz sizden esirini vermeye izin
veren kimseleri izin vermeyenlerden ayırdedip bilemiyoruz. Haydi siz geri
gidiniz de bize emrinizi işbilir arifleriniz yükseltsin!" buyurdu.
İnsanlar geri
çekildiler. Kabilelerin arifleri, kabileleri halkıyle konuştular. Sonra
Peygamber'e geri gelip herbiri kavminin esirleri geri vermekten hoşnûd
olduklarım"ve Peygamber'e bu hususta izin verdiklerini haber verdiler.
İşte Hevâzin esirleri haberinden bize ulaşan budur.
Buhârî, "Bize
ulaşmış olan işte budur" sözünü kasdererek: İşte bu, ez-Zuhrî'nin sözünün
sonudur, demiştir [70].
Ve İbn Abbâs'tan:
Meclis arkadaşları o hediyede kendisine ortaklardır hükmü zikrolunuyor. Bu, İbn
Abbâs'tan sahîh olmadı
[71]
41-.......BizeŞu'be,
Seleme ibn Kütleyi'den; o daEbû Seleme'den; o da Ebû Hureyre(R)'den; o da
Peygamber'den olmak üzere haber verdi ki: Peygamber (S) bir bedevîden genç bir
deve almıştı. Sonra onun sahibi Peygamber'e geldi, O'ndan borcunu ödemesini istiyordu.
Peygamber (S): "Hakk sahibinin söz hakkı vardır" buyurdu. Sonra o
zâta kendi devesinden daha faziletlisi ile borcunu ödedi ve: "En
faziletliniz, borç ödeme yönünden en güzel olanınızdır" buyurdu [72].
42-.......
İbn Umer (R) bir seferde Peygamber'in beraberinde bulunmuş. Kendisi, babası
Umer'e âid sert ve genç bir erkek devesi üzerinde imiş. Hayvan tizlenerek
Peygamber'in önüne geçiyor, babası da:
— Yâ Abdallah! Peygamber'in önüne hiç kimse
geçmez, diyormuş.
Bunun üzerine
Peygamber (S) Umer'e:
— "Bu çetin deveyi bana sat!" buyurdu.
Umer de:
— O senindir, dedi.
Böylece Peygamber o
deveyi satın aldı. Sonra:
— "Bu deve senindir yâ Abdallah, ne
istersen yap" buyurdu [73].
43-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Biz bir seferde Peygamber(S)'in beraberinde idik. Ben
(babama âid) genç ve sert bir erkek deve üzerine binmiştim. Peygamber, Umer'e:
— "Bu deveyi bana sat" buyurdu.
Böylece Peygamber o
deveyi satın aldı. Akabinde Peygamber:
— "Yâ Abdallah, bu deve senindir"
buyurdu [74].
44-.......
Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Umer ibnu'l- Hattâb bir kerresinde
Mescid'in kapısının yanında (Utârid ibn Hâcib'e âid) satılık ipekli hülle gördü
de:
— Yâ Rasûlallah! Bunu alsanız da cumua günleri
ve yanınıza elçi hey'etlerini kabul ettiğiniz zamanlarda giyseniz, dedi.
Rasûlullah:
— "Bunu ancak âhirette nasibi olmayanlar
giyer" buyurdu. Sonra Rasûlullah'a bunun gibi ipekli kumaştan yapılmış
elbiseler
gelmişti. Rasûlullah
bunlardan bir takımı Umer'e verdi. Bunun üzerine Umer:
— Bunu bana giydiriyor
musun? Hâlbuki Utarid'in hüllesi hakkında söylediğini söylemiştin? diye
açıklama istedi.
Rasûlullah:
— "Bunu ben sana kendin giyesin diye
vermedim" buyurdu. Umer de bu ipek elbiseyi alıp Mekke'de bulunan müşrik
kardeşine verdi [75].
45-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Bir kerresinde Peygamber (S), kızı Fâtima'nm evine
gelmişti de, Fâtıma'mn yanına girmemişti. Sonra Alî geldi (Fâtıma'yı kederli
gördü). Fâtıma da ona olanı anlattı. Alî de bunu Peygamber'e zikretti.
Peygamber:
— "Hakîkaten (ben geldim), Fâtıma'mn
kapısında çeşit çeşit renklerle nakışlı bir perde gördüm" dedi ve devamla:
"Benimle (bu süslü) dünyâ arasında ne münâsebet var!" buyurdu.
Akabinde Alî,
Fâtıma'ya gidip bunları ona söyledi. Fâtıma da:
— Rasûlullah bu perde
hakkında bana istediği şeyi emretsin, dedi. (Fâtıma'nm bu sözü Rasûlullah'a
ulaşınca):
— "Fâtıma bu perdeyi muhtâc bir aile
sahibi olan Fulân'a gönderir'' buyurdu [76].
46-.......Alî
ibn EbîTâlib (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bana "Sıyerâ" (denilen
ipekli) bir elbise hediye etti. Ben de onu giydim. Fakat ben Peygamber'in
yüzünde öfke gördüm. Bunun üzerine ben de onu kadınlarım arasında yardım (da
onlara verdim) [77].
47- Ve Ebû
Hureyre söyledi: Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "İbrahim Peygamber,
Sâre ile hicret etti de içinde bir hükümdar yâhud bir cebbar bulunan bir memlekete
girdi... (Sonunda o zâlim hükümdar, adamlarına: Bu kadım İbrahim'e geri verin
ve) Hâcer'i de Sâre'ye verin, dedi"[78]
Ve yine
Peygamber(S)'e, içinde zehir bulunan bir koyun hediye edilmiştir [79]
Ve Ebû Humeyd şöyle
dedi: Eyle Meliki (Yuhannâ), Pey-gamber(S)'e beyaz bir katır hediye etti ve bir
de kaftan giydirdi. Peygamber de ona deniz kenarındaki beldeleri halkı için
bir emân-nâme yazıp verdi [80].
48-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Bir defasında Peygamber(S)'e sündüsten dikilmiş
bir cübbe hediye edildi. Hâlbuki Peygamber ipekli kullanmaktan nehyederdi. Bu
sebeble sahâbîler, Peygamber'in bunu kabul etmesinden hayret ettiler. Peygamber
(bu hayreti gidermek için):
— "Muhammed'in
nefsi elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, Sa'd ibn Muâz'ın cennetteki
mendilleri bu ipekli kumaştan çok daha güzeldir" buyurdu.
Ve Saîd ibnu Ebî
Arûbe, Katâde ibnu Diâme'den; o da Enes'ten söyledi ki: Dumete'l-Cendel Meliki
Ukeydir, bunu Peygamber(S)'e hediye vermiştir [81].
49-.......Enes
ibn Mâlîk(R)'ten demiştir: (Hayber'de) bir Yahûdî kadını, zehirleyerek
kızartılmış bir koyunu Peygamber'e getirdi. Peygamber bu koyunun etinden yedi
(ve zehirli olduğunu haber verdi). Akabinde bu hıyaneti yapan kadın getirildi
(ve sebebi soruldu. Kadın suçunu i'tirâf etti). Sahâbîler tarafından:
— Bu kadını öldürelim
mi? diye soruldu.
Peygamber:
— "Hayır
öldürmeyin" buyurdu.
Enes ibn Mâlik: Bu bir
lokma zehirli etin te'sîrini, Rasûlullah'ın küçük dilinde tanır dururdum,
demiştir [82].
50-.......
Abdurrahmân ibnu Ebî Bekr (R) şöyle demiştir: Biz (bir seferde) Peygamber'in
maiyyetinde yüz otuz kişi idik. Peygamber (S):
— "Sizden birinizin yanında yiyecek birşey
var mıdır?" diye sordu.
O sırada bir kimsenin
yanında bir sâ' ölçeği yâhud buna benzer bir kap erzak bulundu. Bu yoğurulup
hamur yapıldı. Sonra başı açık, perişan, uzun boylu bir müşrik kişi koyun
sürüsünü sürerek çıkagel-di. Peygamber ona:
— "Koyunları satar mısın, yoksa atıyye
veya hibe olarak mı getirdin?9' diye sordu.
O çoban:
— Hayır hibe değildir, fakat satılıktır, dedi.
Peygamber ondan bir
koyun satın aldı. Koyun kesildi. Peygamber (evvelâ) o koyunun karaciğerinin
pişirilmesini emretti.
(Râvî Abdurrahmân dedi
ki): Allah'a yeminle söylüyorum, birlikteki yüz otuz kişi içinde hiçbirisi
eksik kalmadı, ille Peygarnber bu hayvanın ciğerinden bir parça kesip orada
hâzır bulunuyorsa hemen verdi, dışarıda bulunanların hisselerini de onlar için
sakladı. Sonra koyunun eti (pişince) Peygamber onu iki kap içine koydu. Bu iki
kaptan sefer hey'etimizin hepsi yediler. Hepimiz doyduk. İki kap yemek yine
arttı da, bu artığı deveye yükledik.
Râvî (hadîsin
ifâdesine sadâkatin mes'ûliyetinden dolayı): Yâhud Abdurrahmân ibn Ebî Bekr'in
dediği söz gibi, demiştir [83].
Ve Yüce Allah'ın şu
kavli: "Sizinle dîn hususunda muharebe etmemiş ve sizi yurtlarınızdan
çıkarmamış olanlara iyilik, onlara adalet (ile muamele) etmenizden Allah sizi
men' etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever" [84]
51-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Umer, bir adamın üzerinde satılmakta olan bir
hülle (yânı bir takım elbise) gördü de Peygamber'e:
— Bu hülleyi satın al da cumua günleri ve
elçilik hey'etleri geldiği zamanlarda giy, dedi.
Peygamber (S):
— "Bunu ancak âhirette nasibi olmayanlar
giyer" buyurdu. Sonra Rasûlullah'a bunlardan birçok hülleler getirildi.
Rasûlullah bunlardan bir hülle de Umer'e gönderdi. Bunun Ü2erine Umer:
— Sen bu hülle
hakkında vaktiyle söylediklerini söylediğin hâlde, ben bu hülleyi nasıl
giyerim? dedi.
Rasûlullah:
— "Ben bunu sana giyesin diye vermedim.
Sen bunu satarsın yâhud da (lâyık olacak) birine giydirirsin" buyurdu.
Bunun üzerine Umer o
hülleyi Mekke halkından henüz İslâm'a girmemiş olan bir kardeşine hediye
gönderdi [85].
52-.......Esma
bintu Ebî Bekr (R) şöyle demiştir: Rasûlullah zamanında müşrike olan annem
bana (birtakım hediyelerle) gelmişti. Ben Rasûlullah'tan fetva istedim de:
— Annem bana sokulmak
ve karşılık görmek istiyor. Anneme
ilgi ve iltifat
edebilir miyim? dedim.
Rasûlullah:
— "Evet, annene ilgi ve iltifat
eyle!" buyurdu [86].
53- İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S):
"Hibesine dönen kimse, kusmuğuna dönen gibidir" buyurdu.
54-.......(Başka
senedden olmak üzere) İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle
buyurdu: "Şu kötülük meseli biz müslü-mânlar için değildir (yânî bu
kötülük sıfatı bizlere yakışmaz): Yaptığı hibeye dönen kişi, kusmuğuna dönen
köpek gibidir" [87].
55-.......Eşlem
şöyle demiştir: BenUmer ibnu'l-Hattâb(R)'dan işittim, şöyle diyordu: Bir
kimseyi Allah yolunda savaşsın diye bir ata bindirmiştim. Atın yanında olan o
zât, ata iyi bakmadı ve onu zayıflattı. Ben de zât bu atı ucuza satar diye
düşünerek, onu o adamdan satın almayı istedim. Ve hibe ettiğim bu atı tekrar
satm alabilir miyim diye Peygamber'e sordum. Peygamber (S): "Eğer o adam
bu atı sana bir tek dirhem karşılığında verse de, artık sen o atı satın alma.
Çünkü sadakasına dönen kimse, kusmuğuna dönen köpek gibidir" buyurdu [88]
56-.......İbn
Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana Abdullah ibnu Ubeydillah ibn Ebî
Muleyke şöyle haber verdi: İbnu Cud'ân'ın himayesinde olan Suheyb'in oğullan,
iki ev ile bir odanın kendilerine âid olduğunu, Rasülullah'ın bunları babalan
Suheyb'e hediye verdiğini iddia ettiler. O sırada Medine Vâlîsi olan Mervân:
— Bu husus üzerine sizler için kim şâhidlik
yapar? dedi. Çocuklar:
— Abdullah ibn Umer şâhidlik eder, dediler.
Bunun üzerine Mervân,
İbnu Umer'i çağırdı. İbn Umer de:
— Rasûlullah (S)
Suheyb'e iki ev ve bir hücreyi muhakkak vermiştir, diye şâhidlik yaptı.
Mervân da İbnu Umer'in
bu şehâdeti ile Suheyb'in çocukları lehine hükmetti [90].
(Rahman ve Rahîm olan
Allah'ın ismiyle) [91]
Bir kimsenin bir
başkası lehine "Ömrü oldukça bu evi ona bağışladım" yâhud "Ben
sağ oldukça bu evi ona
bağışladım"
demesi umrâ'dır. (Bu, "Ben evi ömrü müddetince ona mülk yaptım"
demektir ki, bu da hibe olur.) [93].
"İsta'marakum
fîhâ", "Sizleri îmâr ediciler kıldı" demektir [94].
57-.......Câbir
(R): Peygamber (S) umrâ(nın sahîhliği) ile ve umrâ'nın hibe edilen kimseye âid olacağı
ile hükmetti, demiştir [95].
58-.......
Bize Katâde ibn Diâme tahdîs edip şöyle dedi: Bana en-Nadr ibnu Enes, Beşîr ibn
Nehîk'ten; o da Ebû Hureyre(R)'den olmak üzere tahdîs etti. Peygamber (S):
"Umrâ caizdir" buyurmuştur (yânî muammer için ve ondan sonra
veresesi için geçerlidir).
Atâ ibn Ebî Rebâh da:
Bana Câbir, Peygamber(S)'den bu Ebû tîureyre hadîsinin benzerini tahdîs etti,
demiştir [96].
59-.......Enes
(R) şöyle diyordu: Bir kerresinde Medine içinde bir düşman baskını korkusu
olmuştu. Bunun üzerine Peygamber (S) -üvey babam- Ebû Talha'dan el-Mendüb
denilen atını iğreti aldı ve ona binerek Medine'den ayrıldı. Dönüp geldiği
zaman: "Korkulacak birşey görmedik. Muhakkak olarak bulduğumuz şey
Mendûb'-un su gibi akmastdır" buyurdu [97].
60-.......Bana
babam Eymen el-Habeşî tahdîs edip şöyle dedi:
Ben bir kerresinde
Âişe'nin yanına girdim. O sırada Âişe'nin üzerinde kalın Yemen bezinden
yapılmış, beş dirhem kıymetinde bir elbise bulunuyordu. Âişe (darlık
zamanlarını anarak):
— Ey Eymen, gözünü
cariyeme doğru kaldır da bak! O (benim üzerimdeki elbiseyi şimdi) ev içinde
giymekten arlanır. Hâlbuki Ra-sûlullah zamanında benim bu nevi'den bir elbisem
vardı. Medine'de zifaf için süslenen her kadın onu ariyet almak üzere muhakkak
bana haber gönderirdi, demiştir [98].
61........
Ebû Hureyre (R)'den (şöyle demiştir): Rasûlullah (S):
"(Atıyye ve
hediye için) sütü bol olan deve ve yine böyle bol sütlü koyun ne güzel menıha
ve hediyedir. Bu hayvanlardan her biri bir kap sabahleyin, bir kap akşamleyin
süt getirir" buyurdu [100].
Bize Abdullah ibnu
Yûsuf ve İsmail ibn Ebî Uveys, Mâlikten tahdîs etti. Mâlik'in bu rivayetinde
Peygamber'in: "(Böyle sağımlı hayvan hediyesi) ne güzel sadakadır"
buyurduğu gelmiştir [101].
62-.......
Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Muhacirler Mekke'den Medine'ye geldikleri
zaman ellerinde hiçbir şeyleri yoktu. Ensâr ise Medine'de arazî ve akar sahibi
idi. Ensâr, her sene mallarının yarı mahsûlünü kendilerine vermek ve Ensâr'ın
yerine bağ ve bahçe işlerini muhacirler yapmak şartıyle mallarını muhacirlere
ortağa verdiler.
(Râvî) Enes'in anası,
Ümmü Suleym -ki aynı zamanda Abdullah ibn Ebî Talha'nın da anasıdır- Enes'in
anası Ümmü Suleym de Rasûlullah'a birkaç hurma ağacı hediye etmişti. Peygamber
(S) de hurma ağaçlarını (mahsûllerinden faydalanmak üzere) Usâme ibn Zeyd'in
anası olan cariyesi Ümmü Eymen Bereke'ye vermişti.
İbn Şihâb dedi ki:
Enes ibn Mâlik bana şöyle haber verdi: Peygamber (S) Hayber ahâlisi ile
muharebeden ayrılıp da Medîne'ye döndüğü zaman, Muhacirler, meyvelerinden
istifâde ettikleri Ensâr'ın ariyet verdikleri menîhalarım Ensâr'a geri
verdiler. Peygamber de Enes'in anasına, onun vaktiyle verdiği hurma ağaçlarını
geri verdi.
Rasûlullah, Ümmü
Eymen'e de o ariyet hurma ağaçları yerine kendi bustânından bir kısmını verdi.
Ve Ahmed ibnu Şebîb
dedi ki: Bize babam Şebîb, Yûnus'tan bu hadîsi sened ve metin olarak aynen
haber verdi. Yalnız "Onların yerine malının hâlisinden" verdi, dedi [102].
63-.......Bize
el-Evzâî, Hassan ibn Atıyye'den; o daEbûKebşe es-Selûlî'den tahdîs etti. O
şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Amr (R)'dan işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah
(S) şöyle buyurdu: "Kırk haslet vardır ki, bunların en yükseği sağımlı
keçi menîhası, yânı hediyesidir. Hayırseverlerden bir kişi bu kırk hasletten
birisini onun sevabını umarak ve va'd olunan ecrini tasdik ederek işlerse,
muhakkak Allah bu haslet sahibini, bu hasenesi sebebiyle cennete
girdirir" [103]
Hadîsin râvîsi Hassan
ibn Atıyye şöyle demiştir: Biz hadîsteki sağım keçisinden başka, selâmı
karşılamak, aksirana duâ, yol üzerindeki ezâ veren şeyi giderme ve (hadîslerde
gelen) bunların benzeri haseneleri saydık, onbeş haslet ve haseneye ulaşmaya
muktedir olamadık [104].
64- Bize
Muhammed ibn Yûsuf tahdîs edip şöyle dedi: Bize el-Evzâî tahdîs edip şöyle
dedi: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh, Câbir ibn Ab-dillah(R)'tan tahdîs etti. o şöyle
demiştir: Bizden bir takım adamların fazla arazîleri vardı. Onlar: Biz bu
arazîleri üçte bir, dörtte bir ve yarı karşılığında icara verelim, dediler.
Bunun üzerine Peygamber (S): "Kimin toprağı, tarlası varsa onu kendisi
eksin yâhud (ekmekten âciz olursa) onu mü'min kardeşine (âriyeten) versin.
Bunu yapmazsa tarlasını (boş) tutsun" buyurdu [105].
Ve Muhammed ibn Yûsuf
şöyle dedi: Bize el-Evzâî tahdîs edip şöyle dedi: Bana ez-Zuhrî tahdîs edip
şöyle dedi: Bana Atâ ibn Yezîd tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Saîd tahdîs
edip şöyle dedi: Bir çöl Arab'ı Peygamber'e geldi de, O'na hicretten sordu
(Medîne'ye hicret edeyim mi? dedi). Peygamber (S):
— "Sakın ha, hicrete kalkışma. Çünkü
hicret çok çetin bir iştir. Senin deve nev'inden hayvanların var mı?"
buyurdu.
O zât:
— Evet vardır, dedi.
Peygamber:
— "Sen onların zekâtını veriyor
musun?" buyurdu. O zât:
— Evet veriyorum,
dedi. Peygamber:
— "Sen onlardan herhangi birini menîha
olarak veriyor musun?"
diye sordu. O zât:
— Evet veriyorum, dedi. Peygamber:
— "Sen onları sulamağa getirdiğin gün
sütlerinden sağıp oradaki insanlara içiriyor musun?" diye sordu.
O zât:
— Evet, diye cevâb
verdi. Peygamber (S):
— "Öyle ise sen denizlerin ötesinde de
çalış. Çünkü Allah senin amelinden hiçbir şeyi eksik bırakmaz" buyurdu[106].
65-.......Tâvûs
ibn Keysân şöyle demiştir: Bana bunu onların en âlim olanı, yânî İbn Abbâs (R)
şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) ekinleri hareket etmekte olan bir tarlaya
çıktı da:
— "Bu arazî kimindir?" diye sordu.
Ordakiler:
— Bu tarlayı Fulân kimse kira ile tuttu,
dediler. Bunun üzerine Peygamber:
— "Dikkat edin! Eğer o mal sahibi bu
kiracıya o tarlayı minha yoluyla verseydi, kendisi için bu arazî karşılığında
belli bir ücret almasından daha hayırlı olurdu" buyurdu [107].
İnsanların bâzısı
(yânî Ebû Hanîfe): Bu söylenen sıfat âriyedir, dedi. İnsan: Sana şu elbiseyi
giydirdim dediği
zaman ise, bu hibedir [108].
66-.......
Bize Ebu'z-Zinâd, el-A'rac'dan; o da Ebû Hureyre (R)'den tahdîs etti ki,
Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "İbrahim Peygamber (eşi) Sâre ile sefere
çıkmıştı.... Sonunda Sâre'ye Hâcer'i hediye verdiler. Akabinde Sâre, İbrahim 'e
dönüp geldi ve ona (vak'-ayı hikâye ederek): Hissettin mi zevcim! Allah, kâfiri
zelîl etti ve bir cariyeyi de bana hizmetçi verdi, dedi."
Ve İbn Şîrîn, Ebû
Hureyre'den; o da Peygamber (S)'den "Sâre'ye Hâcer'i hizmetçi verdi"
demiştir [109].
İnsanların bâzısı bu
kimsenin (at hususunda hibesinden) dönmek hakkı vardır, dedi [110].
67-.......Zeyd
ibn Eşlem şöyle dedi: Ben babam Eslem'den işittim; şöyle diyordu: Urner
ibnu'l-Hattâb (R) şöyle dedi: Ben Allah rızâsı yolunda bir adamı bir at
üzerine bindirmiştim. Sonra gördüm ki bu at satılıyordu. (Onu satın almak
istedim de) bunu Rasûlullah'tan sordum. Rasûluİlah (S): "Bu atı satın alma
ve yapmış olduğun
sadakana (bir daha)
dönme!'1 buyurdu [111].
[1] Kitâb başlığı bütün nüshalarda böyle gelmiştir. Bu
kiîâbda hibenin hükümleri, hibe etmenin fazîleti ve hibe yapmaya teşvik eden
bâblar ve hadîsler toplanmıştır.
el-Hibetu, idetu
vezninde, bağışlamak ma'nâsmda masdar ve isimdir.
el-Vâhib, ismi faildir;
bağışlayıcı ma'nâsmadır.
ei-Vehhâb, el-Vehâb,
el-Vahhâbe, ondan mübalağa isimleridir, çok bağışlayıcı, bağışlaması çok
ma'nâsmadır.
el-Mevhib ve
el-Mevhibe, bahsolunan nesneye denir (Kactmûs Ter.)
Fıkıhta Hibe, bir malı
bedelsiz olarak başkasına temiîkten ibarettir. Hibe de diğer akidler gibi îcâb
ve kabul ile akdedilmiş olur ve hibe edilen şeyi hibe edilen kimsenin teslim
almasıyle tamam olur.
Hibenin meşruiyet
hikmeti, insanlar arasında kîni, hasedi gidermek; gönülde saygı ve sevgi
meydana getirmek, insanları cimrilikten kurtarıp cömertliğe alıştırmaktır.
[2] Hadîsin başlığa uygunluğu, içinde hakîr ve küçük bir
şeyle de olsa birine hayır ulaştırmaya teşvîk bulunması yönündendir ki, bu da
lügat bakımından hibe ma'nâsmda dâhildir.
[3] Hadîsin başlığa uygunluğu, Rasülullah'a süt hediye
edilmesi, O'nun da kadınr larına bundan içirmesidir. Çünkü hediye, hibe
ma'nâsmadır (Kastallânî).
[4] Hadîs az hediyenin .caiz olduğuna ve reddilmeyeceğine
delâlet etmektedir. He-çiiye, lügat yönünden hibe ma'nâsmadır. Hediye edilen az
bir şey olsa bile, hediye verilen kimsenin onu küçük görmeyip kabul etmesinin
iyi huylardan olduğu ifâde edilmiştir.
[5] Bu, Ebû Saîd Hudrî'nin Fatiha ile rukye tedavisi
hadîsinin bir cümlesidir. Bu-hârî, o hadîsi bütünü ile İcâre Kitâbı'nda
getirmiştir. Peygamber'in buradaki sözü, arkadaşlardan hibe istemek
ma'nâsmadır.
[6] Minber hadîsinin başlığa delîlliği gizli değildir. Bu
hadîs Namaz ve Cumua Ki-tâblan'nda geçmişti.
[7] Hadîsin başlığa delîlliği Peygamber'în
"Beraberinizde ondan bir parça var mı?" sözünden alınır. Çünkü bu söz
sahâbîlerden hibe edilmesini isteme ma'nâsındadır..
[8] Buhârî bununla hadîsin ikinci bir senedini de
bildirmiş oluyor. Buhârî bu hadîsi Hacc Kitabı, Cezâu's-Sayd'da da getirmişti.
[9] Hadîsin başlığa uygunluğu "İçecek birşey
istedi" sözündedir.
Buhârî bu hadîsi
Eşribe'de de getirmişti.
et-Teymîn, tef îl
vezninde sağ tarafa gitmek ve tebrik etmek ma'nâsmadır (Kaamûs Ter.)
[10] Enes'in bu hadîsi biraz önce 5 rakamıyle geçmişti.
[11] Hadîsin başlığa uygunluğu "Rasûlullah onu kabul
etti" sözündedir. Râvî iki bud ve yemek mes'elelerinde evvelâ şübhe etmiş,
sonra iki bud gönderdiğinden Şübhesi kalmamış; Rasûlullah'm ondan yediğinde
evvelâ şübhe etmiş, sonra kabul ettiğinde şübhe etmeyip kesin söylemiştir.
[12] Bu hadîs Hacc Kİtâbı'nda da geçti. Buhârî'nin burada
bundan maksadı, "Biz senin hediyeni geri çevirmiyoruz; ancak şu var ki
bizler ihrömlılar bulunuyoruz" sözüdür. Çünkü bu sözün mefhûmu, eğer
kendisi ihrâmlı olmasaydı elbette bu hediyeyi kabul edecekti demektir.
[13] Bu Âişe hadîsi, bu bâbdan sonra gelecek bâbda daha
geniş bir metinle rivayet edilmiştir. Bu sebeble orada daha iyi anlaşılacaktır
[14] Hadîsin başlığa uygunluğu "Peygamber keşten ve
yağdan yedi" sözüdür. Çünkü Peygamber'in bunları yemesi Ümmü Hufeyd'in
hediyesini kabule delildir.
Bu kadın, İbn Abbâs'ın
teyzesi idi ve çölde otururdu.
[15] İbn Abbâs'ın, hadîsin sonundaki hüccet getirişi, çok
güzel bir istidlaldir
[16] Hadîsin başlığa uygunluğu "Eğer hediyedir
denilirse..." sözlerindedir. Çünkü Peygamber'in sahâbîlerle beraber ondan
yemesi, Peygamber'in hediyeyi kabul edişine delâlet etmektedir (Aynî).
[17] Hadîsin başlığa uygunluğu "O bizim için bir
hediyedir" sözündedir. Bunun ma'-nâsı Berîre onu bize hediye ettiği için,
o da bir hediye oldu, demektir. Bunun da sebebi şudur: Çünkü sadakada fakîrin
alıp satmak, hediye etmek ve daha başka tasarrufları caiz olur. Zîrâ fakîrin o
sadakada mülkiyeti sahîh olmuştur (Aynî).
[18] Çünkü et, sadaka eti; Berîre'nin mülkiyetine geçince
onun mülkü olmuş; o da bundan Peygamber ailesine hediye etmiştir. Böylece
Berîre'ye sadaka olan et, Peygamber'e Berîre'nin hediyesi olmuştur.
[19] Peygamber'e ve ailesi ferdlerinezekât malı haram idi.
Fakat bu zekât koyunu Ümmü Atıyye Nuseybe el-Ensâriyye'nin mülkiyetine geçtikten
sonra o, onun etinden Âişe'ye göndermişti. Ümmü Atıyye'nin gönderdiği et
böylece onun hediyesi olmuştu. Hediyeyi ise Peygamber ve aile ferdleri yiyebilirlerdi.
İşte "Zekât yerine ulaşmıştır" vecîzesi bu dînî hakîkati ifâde etmiş
oluyor.
[20] Yânı arkadaşlarından birine bir hediye veren ve
hediyesinin, o arkadaşına, onun kendi kadınlarından birinin yanında bulunacağı
günde ulaşmasını isteyen kimse babı.
[21] Hadîsin başlığa
uygunluğu, Âişe'nin sözünün ma'nâsından alınır
[22] Hadîsin başlığa uygunluğu "Müslümanlar,
RasûluUah'ın Âişe'ye sevgisini pek iyi bildiklerinden... hediyelerini
Rasûlullah Âişe'nin evinde iken verirlerdi" sözlerinden alınır. Bu uzun
Âişe hadîsinin burada getiriime sebebi, Rasûlullah'a sahâbîleri tarafından
hediye verildiğini beyândan ibarettir.
Peygamber'in Âişe
hakkındaki "Muhakkak o Ebû Bekr'in kızıdır" sözü Âişe için yüksek bir
fazilettir. Âişe babası gibi şerefli, zekî, ince görüşlü, dürüst ve tam
anlayışlıdır demektir.
[23] Buhârî burada hadîsin diğer senedlerle bâzı fazlalık
ve eksikliklerle geldiğini bii-dirmiş oluyor.
[24] Hadîsin başlığa uygunluğu, onun başlıktaki mübhemliği
açıklamış olması yö-nündendir. Çünkü "Hediyeden reddedilmeyen şey"
sözü bilinmemiştir. Hadîs bu bilinmeyeni açıklamıştır (Aynî).
[25] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsmdan alınır. Çünkü
hadîste, sahâbîlerin ga-nîmet taksîmi yapılmadan önce ganîmet almaya hakk
kazandıkları esirleri ter-ketmeleri vardır. İşte bu gâib ma'nâsınadır;
sahâbîlerin bunu terketmeleri de hibe ma'nâsınadır (Aynî).
Hadîs, Vekâle ve Itk
Kitâblan'nda geçen rivayetin bir parçasıdır.
[26] el-Kuşmeyhenî nüshasında bu başlıkta "Hibe"
lafzı yerine "Hediye" gelmiştir. Zâten hediye, hibenin geniş
ma'nâsidir.
[27] Hadîsin başlığa uygunluğu, hibe lâfzı ile onun daha
geniş ma'nâsı olan hediye kasdedildiği zamana yöneliktir.
Hediye karşılığında
hediye vermek, güzel bir iş ve bir medeniyet gereğidir. Ancak bunun vâcib veya
müstehâb olduğu hususunda görüş ayrılıkları ve bunların savunuluşları vardır.
İmâm Mâlik el-Ahzâb: 21. âyetini de delîl getirerek, hediyeyi hediye ile
karşılamak âdetinde olan Peygamber'e, bu âdetinde de örnek edinmek suretiyle
O'na uymak, hediyeye karşılık vermek vâcibdir, demiştir. Müstehâb olduğunu
savunanlar ve bu konuda tafsille hükmedenler de vardır.
Peygamber'in câmialı
sözlerinden sayılan şu Sıadîs hediyeleşmeyi ve bunun faydasını çok güzel ifâde
etmektedir: Peygamber (S): " ijfoj ijii£ = Hediyeleşiniz ki, birbirinize
sevginiz artsın " buyurmuştur. (Ebû Ya'lâ, Müsned'inde, Ebû Hureyre'den
sağlam bir senedle).
Munâvî bu hadîsin
şerhinde, hediye alıp vermenin kaanûn yapılması hikmetini şöyle beyân
etmiştir: Hediye alıp vermek gönülleri birbirine alıştırır, kalb-lerdeki kîni,
buğzu giderir. Bunun için hediye kabulü sünnettir, demiştir.
[28] Buhârî bu sözüyle seneddeki îsâ ibn Yûnus'un bu hadîsi
mevsûlen rivayet etmekte Hişâm'dan ayrıldığına işaret etmiştir.
[29] Buhârî bu ta'lîki gelecek Nu'man ibn Beşîr hadîsine
bitişik olan 11. Babın hadîsinde senedli olarak getirmiştir.
[30] Bu soruların her ikisinde bâzı görüş ayrılıkları ve
tafsîlât olmakla beraber, çoğunluk cevaz hükmü üzerindedir.
[31] Buhârî bunu Buyu' Kitâbfndaki uzun bir hadîste,
senediyle getirmiştir
Bunda çocuklar arasında
hibede eşitlik yapmayı kuvvetlendirme vardır. Çünkü Peygamber (S) eğer Umer'den
bu deveyi oğluna hibe etmesini isteseydi, bu takdirde Umer'in çocukları
arasında adalet olmazdı. Bunun için Peygamber deveyi satın aldıktan sonra,
bunu İbnu Umer'e hibe etti. Bunda yabancı bir kimsenin dostunun çocuklarından
bâzısına hibe tahsîs etmesinin cevazı ve bunun bir zulüm sayılmayacağına delil
vardır (Kastallânî).
[32] Hadîsin başlığa ve başlıktaki mes'elelere delîlliği
gayet açıktır.
[33] Bu Nu'mân hadîsinde, mübâh olmayan hususlarda şâhidlik
yüklenmenin keraheti; hibede şâhid tutmanın meşru' olup vâcib olmadığı; en
büyük imâmın şâhidlik yüklenmesi, bunun fâidesi ilmiyle hükmetmesi yâhud
nâiblerinin huzurunda şâhidliği edâ etmesi suretlerinde meydana çıkacağı...
hükümleri vardır (Kastallânî).
Çocuklara hibede eşitlik
yapmanın gerek vucûbuna, gerek müstehâblığma kaail olanlar, bu eşitliğin
sıfatında da ihtilâf etmişlerdir. Bâzı âlimler hibede çocuklar arasında
adalet, mîrâsta olduğu gibi erkeğe iki pay vermektir demişlerdir. Başka
âlimler ise erkekle kız çocuk arasında hibede böyle bîr farka gerek
görmemişlerdir. Bu sonuncuların dayandıkları bir hadîs de vardır: Saîd ibn
Man-sûr ile Beyhakî, İbn Abbâs'tan merfû' olarak şu hadîsi rivayet etmişlerdir:
Peygamber'(S) şöyle
buyurdu: Ey sahâbîleritn! Atıyye ve hibede çocuklarınız arasında eşitlik
yapınız. Ben çocuklardan birisine fazla verici olsaydım, muhakkak kadınlara
fazla verir idim" (Fethu'l-Bârî ve Umdeiu'l-Kaart).
[34] İbrâhîm iie Umer ibn Abdilazîz'in buradaki sözlerini
Abdurrazzâk senedli olarak rivayet etmiştir,
[35] Peygamber'in bu izin istemesi, bu bâb içinde senedli
olarak gelmiştir. Bunun başlığa uygunluğu, mü'minlerin analarının kendi hakları
olan nevbet günlerini Âişe'ye hibe etmiş olmaları yönündendir.
[36] Peygamber'in bu hadîsi de babın sonunda senedli olarak
gelecektir
[37] ez-Zuhrî'nin bu sözlerini Abdullah ibn Vehb, Yûnus ibn
Yezîd'den; o da kendisinden olmak üzere rivayet etmiştir. ez-Zuhrî burada
getirdiği en -Nisa: 4. âyetini ileri sürdüğü bu görüşlerine delîl yapmıştır.
Âyetin bu görüşe ve başlığa uygunluğu da açıktır.
[38] Bu hadîsin hibe konusu ile alâkası, Peygamber'in
kadınlarının kendi haklan olan nevbet günlerini Peygamber'e hibe etmeleridir.
Buhârî bu hadîsi Taharet
Kitâbı'nda da getirmişti. Mağâzî'nin sonunda, Peygamber'in hastalığı başlığında
da getirecektir.
[39] îbn Abbâs hadîsinin başlığa uygunluğu meydandadır.
Tâvûs, İkrime, Şafiî,
İshâk bu hadîsi hüccet yaparak: "Hibe eden için hibe ettiği şeye dönmek
caiz değildir. Şu kadar ki, babanın evlâda karşılıksız .hibe ettiği şeye dönmesi
sahîhtır" demişlerdir.
Birçok sahâbî ve tabiî
âlimleri ve Ebû Hanîfe de: "Hibe edilen mal, mev-cûd oldukça, hibe edilen
kimse tarafından hibe edilmiş eşyanın bedeli hibe edene verilmedikçe, hibe
edenin hibeden dönme hakkı vardır" demişlerdir. Bunlar Peygamber'in bu
hadîsteki ağır teşbihini, hibeden dönmenin mürüvveten ve ah lâkan fenalığı
meydanda olmasındandır; yoksa şer'an fenalığının zuhur derecesini beyân
değildir, demişlerdir (Kastallânî).
[40] Buhârî bu en-Nisâ: 5. âyetini başlıktaki son fıkraya delîl
olarak zikretmiştir.
[41] Hadîsin başlığa uygunluğu "Sadaka ver"
sözündedir. Çünkü bu emir, kocası olan kadının, kocasının İzni olmaksızın
sadaka yapmak hakkına sâhib olduğuna delâlet eder. Eğer "Başlık kadının
hibesi, hadîsin lâfzı İse sadakadır" dersen: Ben, hibeden murâd, onun
lügat ma'nâsıdır; o da sadakayı şâmil olur, derim (Aynî).
[42] Bunun da başlığa uygunluğa bundan önceki gibidir. Bu
hadîsler Zekât Kitâbı'-nın başlarında da geçmişti..
[43] Hadîsin başlığa uygunluğu şu yöndendir: Meymûne reşide
bir kadındı ve kocası Peygamber'den izin istemeksizin cariyesini âzâd etmiştir.
Eğer reşîde kadının kendi malında tasarrufu geçerli olmasaydı, Peygamber bu
âzâd işini iptal ederdi.
Şârih İbn Battal: *'Bu
hadisten alman hüküm, cariyeyi hısımlara hibe etmek, âzâdlamaktan daha
faziletli olmasıdır'' demiştir. Fakat şârih Aynî ile Kas-tallânî'ye göre, bu
efdaliyet mutlak değil, hâllerin değişik olmasıyle değişik olur.. Nitekim bu
hâdisede Meymûne, Benû Hilâl'den dayıları, kardeşleri ihtiyâç içinde idiler. Bu
sebeble Rasûlullah bu vakıadaki hibeyi âzâdlamaya Üstün tutmuştur.
Hadîsin sonundaki
mutâbaalarla Buhârî, hadîsin diğer geliş yollarını göstermiş ve hadîsteki
mürsellik şübhesini gidermiştir.
[44] Hadîsin başlığa uygunluğu "Şevde gününü ve
gecesini Âişe'ye hibe etti" sözün-; dedir. Çünkü başlık "Kadının
kocasından başkasına hibesi"dir. İşte bu da ka-! dınm kocasından başkasına
hibesidir ki, o da Âişe'dİr.
'Buhârî bu hadîsi
Şehâdetler'de de getirmiştir (Aynî).
[45] Hadîsin başlığa uygunluğu nıa'nâsından alınır. Çünkü hadîste
iki şey vardır: Kadın köleyi âzâd etmek, ve dayılarından bâzısına ihsan etmek.
Peygamber'in söylediği şeyin ma'nâsı ise, Meyrnûne'nin cariyeyi, kendi
dayılarından birine ihsan etmesinin daha lâyık ve ecrinin daha çok olacağıdır.
Böylece hadîste başlıktaki soruya cevâb verilmiş olmaktadır (Aynî).
[46] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Hediye vermekte
neseb yakınlığı ve mekânca yakınlık ağır basmaktadır.
[47] Umer ibn Abdilazîz'in bu sözünü İbn Sa'd ile Ebû Nuaym
senedli olarak rivayet etmişlerdir.
[48] Hadîsin başlığa uygunluğu "Onu geri çevirdi"
sözündedir; yânî Sa'b'ın hediye getirmiş olduğu yaban eşeği hediyesini ihrâmiı
bulunması sebebiyle kabul etme-mesindedir.
[49] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsmdan alınır. Çünkü
Rasûlullah, adı geçen me'-mûrunun hediye almasını kabul etmeyip reddetmiştir.
Çünkü o hediye bir illetten, yânî me'mûr olmak sebebinden dolayı verilmiş bir
hediye idi. Belki bu hediyeler başlıkta Umer ibn Abdüazîz'in sözünde de
belirttiği gibi, vergi mükellefleri tarafından devlet me'mûrlarına, kaymlmalan
maksadıyle verilen rüşvetlerdir.
[50] Bu konuda âlimler arasında farklı görüşler olduğu için
Buhârî şartın cevâbını, âdeti Üzere zikretmedi.
[51] Abidenin bu sözlerini kimin mevsûlen rivayet ettiğini
bilmiyorum (Kastallânî). Bu içtihada göre hediye teslîm alınmazdan evvel iki
taraf ölmüş olurlarsa, hediye, hediye eden kimsenin mirasçılarının hakkı
oluyor.
[52] Hasen'in sözünü de senediyle rivayet edeni bilmedim
(Kastallânî).
Hasen'İn bu görüşüne
göre, hediyenin bir elçinin emânetinde gönderilmekte olması, kendisine hediye
edilen kimsenin teslîm alması mâhiyetini hâiz bulunuyor ve bu suretle bundan
onun mirasçıları faydalanıyor. Böyle bir elçiye teslîm edilmeyen hediyenin
sahibi ölürse, bu suretle kabz (bir teslîm alma) bulunmadığı için Hasen'e göre
hediye, hediye edenin mirasçılarının oluyor.
[53] Hadîsin başlığa uygunluğu şu yöndedir: Peygamber,
Câbir'e bir şey va'd etti ve va'dini yerine getiremeden Öldü. Bundaki hüküm,
eğer bunun benzeri Pey-gamber'den başkasında vâki' olursa hibe, hibe edenin
mirasçılarına âid olur. Peygamber hakkında böyle yapmak lâzım olmaz. Lâkin Ebû
Bekr, bunu Rasû-lullah'ın ahdine vefadaki yoluna uymak için yapmıştır...
(Aynî).
[54] Buhârî İbn Umer'in bu hadîsini Buyu' Kitâbı'nda daha
uzun bir metinle getirdi. Burada hibe edilen şeyin nasıl tesiîm edildiğini
beyân için getirmiştir.
[55] Hadîsin başlığa uygunluğu, eşyanın hibe edilen kimseye
taşınması ve onun da tesiîm alması yönündendir... (Aynî).
Hadîs, hibede tesiîm
almanın, hediye edilen şeyin, hediye edilen kimseye taşınması ile olduğuna
açıkça delâlet etmiş ve başlıktaki soruya tam bir cevâb olmuştur. Köle ve diğer
taşınan her şeyin tesiîm alınması da bunun gibi olur
[56] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsmdan alınır. O da
şudur: Rasûlullah o kimseye hadîste zikredilen o hurmayı verdi. O zât:
"Ben kabul ettim" demeden onu teslîm aldı, akabinde Rasûîullah ona:
"Bunu götür de ailene yedir" buyurdu.
Buhârî'nin tercihi
bunun üzerinedir, yânî hibede teslim almak kâfidir, "Ben kabul ettim"
demeye ihtiyâç olmaz. Bulıârî'ye iki i'tirâz yapılmıştır: Biri hadîste kabulün
ve nefyin zikri açıkça söylenmemiştir. Diğeri, bu sadaka idi, hibe değildi;
bunun için kabul sözüne ihtiyâç duyulmadı (Aynî).
Bu sözü şart kılanlar
da bulunduğu için, Buharı, başlıkta hükmü belirtmemiştir.
Buhârî bu hadîsi Oruç Kitâbı'nda
da getirmişti. Medine'de Uhud'la Âir Dağ-ları'na "Lâbeteyn = lki kara
taşlık" denilir. Ve bu iki dağ arasındaki arazîye Medîne Haremi dendiği
orada îzâh edilmişti.
[57] el-Hakem ibn Uyeyne'nin bu sözünü İbn Ebî Şeybe
senedli olarak getirmiştir.
[58] İbn Hacer bunu senedli olarak rivayet edeni bilemedim,
dedi.
[59] Peygamber'in bu hadîsini müsedded kendi Müsned'inde
Saîd el-Makburî yolundan merfû' olarak Ebû Hureyre'den rivayet etmiştir. Bunun
ma'nâsıyle bir hadîs Mezâlim'de Peygamber'e ulaştırılmış olarak geçmişti.
[60] Buhârî bu Câbir hadîsini Buyu' ve Karz Kitâblan'nda da
değişik sened ve metinlerle getirmiştir
[61] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsından alınır. Lâkin bu
külfetle olur: Rasûlullah, Câbir'in babasının alacaklılarından hurmalığının
mahsûlünü teslîm almalarını ve borcunun kalanından onu temize çıkarmalarını
istedi. Eğer onlar bunu kabul etselerdi bu Câbir'in babasının borcu hakkında
bir temize çıkarma olurdu. Bu hakikatte eğer vâki' olaydı, borcun hibesi
olurdu. Hadîsin ma'nâsı budur. Bu da borçta böyle yapmanın cevazına delâlet
eder. Çünkü caiz olmasaydı RasûluÜah, Câbir'in babasının alacaklılarından bunu
istemezdi. Bunu iyi anla! Çünkü bu çok incedir. Sarihler bundan gaflet
etmişlerdir. Bu hadîs İstikraz Ki-tâbı'nda "Borcundan az ödediği yâhud onu
borçtan çözdüğü zaman bu caizdir bâbı"nda da geçmişti (Aynî).
[62] Cemi' sözü ikide de kullanıldığı için Esmâ'nın bu
fiili ile başlık arasında uygunluk bulunmuştur. Ben Esmâ'nın bu rivayetini
mevsûl olarak görmedim (İbn Hacer).
[63] Hadîsin başlığa uygunluğu İbn Battâl'ın dediğidir.
Peygamber gençten
nasîbini yaşlılara hibe etmesini istedi. Peygamber den olan payı şuyü'iu idi,
ayrılmış değildi. İşte bu şuyû'lu hibenin sahîhlığme delalet etmiştir.
Bu hadîs, Şirb'de ve
Mezâlim'de de geçmişti (Aynî)
[64] Başlıktaki ilk iki nevi' hibenin hükmü daha Önce
geçmişti. Burada son İki nev'-in hükümleri bilinecektir. Bunların da hükmü
cevazdır.
[65] Bu Hevâzin kıssası gelecek bâbda daha uzun bir metinle
gelecektir. Buradaki kısım, şuyû'lu ve taksim edilmemiş ganimetin hibe edildiğini
göstermektedir.
[66] Bu rivayetin isnadı bâzı nüshalarda: Bize Sabit ibn
Muhammed tahdîs etti. Bize Mıs'ar, Muhârib'den... tahdîs etti şeklindedir.
Bu Câbir'in meşhur Baîr
hadîsi Buyu' Kitâbı'nda "Hayvanları ve eşekleri satma bâbı"nda
geçmişti. Burada ayrı bir yoldan getirmiştir.
[67] Buhârî bu Câbir hadisini şuyû'lu hibenin sahîhliğine
delîl olarak getirmiştir. Câ-bir'e verdiği fazla, Beytu'I-mâl'den olduğu için,
diğerlerinin hisselerini de şâmil bulunması yönünden şuyû'lu hibe şeklinde
kabul edilebilir.
[68] Bu Sehl hadîsini Buhârî, geçen bâbda "Bir kişinin
bir topluluğa hibe etmesi bâ-bı"nda zikretmişti. Burada ise taksîm
edilmemiş hibe başlığında zikretti. Hadîsin bu başlığa uygunluğu, içinde
taksîm edilmemiş hibe bulunması yönündendir... (Aynî).
[69] Bu hadîste de başlığa uygunluk, ma'nâsından alınır.
Çünkü bunda Peygamber alacak sahibine kendi devesinden daha üstün değerde bir
deve verilmesini emretti. Bu borç ödemedeki o fazlalık ise taksim edilmemiştir
(Keza).
[70] Hadîsin başlığın aslına delâleti ciheti açıktır. Çünkü
ganimet alanlar bir cemâattir ve onlar
ganimetin bir kısmını, ganîmeti aldıkları topluluğa vermişlerdir. Bu topluluk
da Hevâzin kavmidir... (İbn Hacer).
[71] Buhârî açtığı başlığa aykırı hüküm taşıyan bu
rivayetin sahîh olmadığını bildirmiş oluyor.
[72] Hadîs yakında da geçmişti. Başlığa uygunluğu
el-Kirmânî'nin dediğine göre, hakkının üzerinde olan ziyâde bir hibe İdi.
[73] Hadîsle başlık arasındaki münâsebet ciheti İbn
Hacer'in Fetfıu'l-BârVde dediği şey olduğu görülüyor: Buhârî burada şuyû'lu olanı
şuyû'lu olmayana; çok olanı az olana katmak istemiştir. îbn Battal da: İbn
Umer'e hibesi İnsanların beraberinde olmuş, fakat onlardan hiçbiri onda bir
ortaklığa hakk kazanmamıştır. işte benim onlar için gördüğüm münâsebet ciheti
budur. Allah en bilendir, iyi düşünülsün! demiştir (Kastallânî).
[74] Hadîsin başlığa uygunluğu gizli değildir. Peygamber
mülkiyet boşaltmasını nakil menziline indirdi, böylece hibe sahîh oldu.
[75] Bu hadîsten giyilmesi mekruh, hattâ haram olan
elbiseyi hibe etmenin caiz olduğu hükmü alınmıştır. Hediye alan onu ya satar,
ya başkasına hediye eder, yâhud kadınlara halâl olduğundan, kadınlara verir.
[76] Bu hadîs dahî kullanılması mekruh olan bir şeyi hediye
etmenin caiz olduğuna delâlet etmiştir.
[77] Sıyerâ; bir nevi' alaca kumaştır ki, yol yol san
kalemli ve çubuklu olur; dokumasında bol ipek karışmış bulunur (Kaamûs Ter.).
îşte bunun ipeği bol olduğu için Peygamber, Alî'nin onu giymesine
öfkelenmiştir. Başlığa uygunluğu da bu öfkelenmedir; öfkelenmesi mekruh olduğu
içindir. İpeği az olan kumaşın kullanılması ise caiz oluyor.
[78] Bu, Ehâdîsu'I-Enbiyâ'da gelecek olan hadîsin bir
parçasıdır. Burada başlığa delîl yapılan yeri, kâfir olan Mısır Meliki'nİn
hediyesi olan Hâcer'i, Sâre'nin kabul etmesi, sonra da bunu İbrahim'e hediye
eylemesidir. Buhârî bunun bir rivayetini Buyu' Kitâbı'nda da getirmişti.
[79] Bu da bu bâbda senedli olarak gelecek olan hadîsin bir
parçasıdır. Bunun başlığa uygunluğu, Hayber'de bir Yahûdî karısının hediye
ettiği bu zehirli koyunu Peygamber'in kabul etmiş olmasıdır.
[80] Peygamber'in bu yazısının metni Zekât Kitâbı'nda
geçti. Buradaki kısmın başlığa delîlliği ise gizli değildir.
[81] Hadîsin başlığa uygunluğu gizli değildir. Çünkü bunda
müşrikten hediye kabul edilişi vardır. Zîrâ hediye eden Dumetu'l-Cendel Meliki
Ukeydir'dir ve o, o zaman bir Hrıstiyan müşriktir.
[82] Bunun da başlığa uygunluğu, Peygamber'in bu Yahûdî
karısının hediyesini kabul edip ondan yemesi yönündendir.
Bu zehirli etten Bişr
ibn Berâ da yemiş ve bu yüzden o Ölünce kadın da kısas olarak Öldürülmüştür. Bu
Yahûdî karısının adının Zeyneb olduğu diğer rivayetlerde gelmiştir.
[83] Hadîsin başlığa uygunluğu, Peygamber'in müşrik çobana
"Koyunların satılık mı yoksa atıyye mi?" diye sormasmdadır. Atıyye
ise hediye ve hibe ma'nâsına da kullanılır. Bu hadîste müşrikin hediyesinin
kabulünün cevazına delâlet vardır. Eğer bu caiz olmasaydı Peygamber
"Yâhud atıyye midir?" demezdi (Aynî).
[84] Âyetin başlığa delîlliği apaçıktır. Ma'nânm iyice
belirmesi için bundan sonraki âyeti de meâlen getirelim:
Allah sizi ancak
sizinle dîn muharebesi yapmış, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza
arka çıkmış olanlara dostluk etmenizden men' eder. Kim onlan dost edinirse,
işte bunlar zâlimlerin tâ kendileridir" (el-Mümtehıne: 9).
"Bu iki âyet
müslümânlara dostunu, düşmanını esas vasıflanyle tanıtan ve milletler arası
hukuk ve münâsebetini ta'yîn eden en mühim iki esâs düstûrdur. Mü'minlerin harb
ve sulh hâlinde kâfirlere karşı ta'kîb edecekleri siyâset yolu bu âyetlerde tam
açıklıkla gösterilip öğretilmiştir" (Kâmil Mîrâs).
[85] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsından alınır. Hadîs
müslümâmn müşrik olan yakınına hediye vermesinin cevazına delâlet etmiştir.
[86] Bu Esma hadîsinin de başlığa uygunluğu gizli değildir.
[87] Bu hadîsler başlığa açıklıkla delâlet etmişlerdir.
Peygamber bu ikinci rivayette hibesinden dönen kimsenin, bu dönek sıfatı ve
hâlinin, hayvanların en değersizinin en kötü haliyle bir benzerlikte olduğunu
ve bu kötü sıfatla müslümânlann sıfatlanmalarının yakışık almayacağını
belirtmiş oluyor.
[88] Umer'in bu hadîsi de sadakadan dönmenin halâl
olmayacağına açıkça delâlet etmektedir. Ancak bu hususta bâzı tafsilât da
vardır.
[89] Bu, unvansız bir bâbdır. Eğer beraberinde birşey
takdir edilirse i'râblanmış olur; birşey takdir edilmezse i'râbh olmaz. Çünkü
i'râb ancak iki veya daha fazla müf-redleri bağlama ve terkîb ile olur. Bu bâb,
kendinden önce geçen bâbdan bir fasıl gibidir. Çünkü "kitâb",
"bâb"lan, "bâb"lar da "fasıP'Ian toplar (Aynî).
[90] Hadîs, Peygamber'in hibesinin subûtuna delâlet
etmektedir.
Şârİh îbn Battal:
Mervân, yalnız İbn Umer'in şâhidliği ile nasıl hükmetmiştir? diye bir soru
getirmiş, sonra da buna şöyle cevâb vermiştir: Mervân, İbn Umer'in şâhidliği,
bir de talibin yemini ile hükmetmiştir. Yemîn ve şâhidle hüküm vermek, sünnette
gelmiştir (Aynî).
[91] el'Câmi'u's-Sahîh'in el-Asîlî ve Kerîme nüshalarında
bâbdan önce "Besmele" vardır. Yûnînî'deki Ebû Zerr nüshasında yoktur
fİbn Hacer).
[92] el-Umrây büşrâ vezninde, bir adam bir malı bir kimseye
kendisinin yâhud o kimsenin hayâtına ta'lîkle tefviz ve temiîk ve i'tâ
eylemeye denir ki, İsimdir. Meselâ ömrüm oldukça yâhud ömrün oldukça bu hâne
senindir, ölümden sonra benimdir diye temiîk eylemek gibi.. Şârİh der ki Umrâ
ve Rukbâ Câhiliyet muamelelerinden idi...
Rivayetler bunun
üzerine birbirini kuvvetlendirmiştir. Fakîhler bu hususta ayrı ayrı
görüştedirler. Kimi hadîsin zahiriyle ame! ediyor ve umrâyı temiîk yapıyor,
kimi de umrâyı ariyet gibi kılıyor ve hadîsi te'vîl ediyor (Kaamûs Ter,).
Bu iki kelime ruc'â
vezninde masdardır. Umrâ, ömr'den; Rukbâ da, ru-kûb ve murâkaba'dan alınmıştır.
Lügat imamlarından Ebû Ubeyd: Umrâ, bir kimsenin öbür kimseye: "Ömrün
oldukça bu evimi sana bağışladım", yâhud: "Ben sağ oldukça bu evimi
sana bağışladım" deyip hibe etmesidir. Ve hibe eden böyle deyip evi hibe
edilene teslîm edince, ev onun olur, demiştir.
Bu suretle Umrâ ta'bîri,
ömrüm oldukça veyâhud ömrün oldukça diyerek, ömürlerine nisbet edilmesinden
dolayı umrâ denilmiş oluyor. Rukbâ ta'bîri de, her İki tarafın birbirlerinin
ölümlerini gözetici olmalarından dolayı olmuş oluyor. Bunların kısımları ve
ayrı ayrı hükümleri vardır.. (Aynî),
[93] Buhârî bununla ümranın tefsirine işaret etmiştir.
[94] Bu da Ebû Ubeyde'nin Mecâzu'I-Kur'ân'dakî tefsiridir.
Başkaları "ista'marakum", "Ömürlerinizi uzattı ve bu evin
imareti hususunda sizlere izin verdi..." demektir, dediler.
[95] Hadîsin başlığa uygunluğu "Umrâ hakkında denilen
şey" sözündedir. İşte Câ-bir'in rivayet ettiği bu hadîs, umrâ hakkında
söylenmiş bir sözdür. Bu hadîsi Müslim Farâiz'de; Ebû Dâvûd Buyû'da, Tirmizî
İle İbn Mâce Ahkâm'da; Ne-sâî de Umrâ'da getirmişlerdir.
[96] Bu Ebû Hureyre hadîsi de Câbir hadîsi gibidir. Fakat
biri Peygamber'in fiilini, biri de sözünü rivayet etmiştir.
Buradaki Atâ'nm hadîsi
ta'lîk suretinde verilmiş İse de, aslında bu da Ka--^tâde'den mevsûldür;
muallak değildir.
Umrâ'nm üç hâli vardır:
Birincisi: "Şu evimi sana veriyorum; Ölümündemirasçılarına âiddir"
diye bağışlamaktır. Bu bir hibedir; bütün âlimlere göre - sahihtir; bunda ihtilâf yoktur...
İkincisi, mirasçılara
âid olacağı zikredilmeyerek: "Bu evimi ömrüm oldukça sana verdim"
demektir. Bunun sahîhliğinde iki görüş vardır.
Üçüncüsü: "ömrüm
oldukça bu ev senindir; öldüğüm zaman benim mirasçılarıma dönecektir"
demektir. Bu yolda hibe de sahîhtir... (Kastallânî).
"Rasûlullah'ın
sahâbîlerinden ve başkalarından bâzı âlimlere göre Rukbâ Umrâ gibi caizdir. İbn
Hanbel ve İshâk ibn Râhûye'nin ictihâdlan da böyledir. Küfe fakîhlerinden ve
başkalarından bâzı âlimler de Rukbâ ile Umrâ arasını ayırarak, Umrâ'yı câîz gördükleri hâlde, Rukbâ caiz
değildir demişlerdir" (Tirmizî).
"Umrâ Ebû Hanîfe,
Muhammed, Mâlik İndinde bâtıldır. Ebû Yûsuf, Şafiî ve Ahmed cevazına kaail
olmuşlardır. Buhârî Sahîh'mde bu bâbda Umrâ ve Rukbâ başlığını verdiği hâlde,
zikrettiği iki hadîs de Umrâ'ya. ve Umrâ'nm cevazına dâirdir. Rukbâ'ya dâir
hiçbir haber rivayet etmemiştir. Bu da Ebû Hanî-fe'nin Rukbâ'mn bâtıllığı
hakkındaki içtihadını te'yîd eder" (Hidâye sahibi)
[97] Hadîsin son kısmının "Muhakkak biz Mendûb'u bir
deniz bulduk" şeklinde tercemesi aslına daha uygundur, fakat ma'nâ
birincisidir.
Hadîsin başlığa
delîlliği açıktır. Bu bâb ile ariyetin hükmüne geçilmiş oluyor. Enes'in bu
hadîsi Cihâd'da da gelecektir.
[98] Âişe'nin bu hadîsi, gelin veya güveyi için elbise
ariyet alınmasının veya kiralanmasının caiz ve eskiden beri bilinmiş birşey
olduğuna delildir.
Bu hadîs aynı zamanda
Âişe'nin zühdî hayâtının sâde ve mütevazı bir safhasını da Öğretmektedir.
[99] el-Menhu, men' vezninde üçüncü ve ikinci bâblardan,
vermek ma'nâsma mas-dardır. Bir adam davarının yün, yapağı, süt ve yavru
makûlesi menfaatlerini bir başka adama faydalanması için âriye cihetiyle ta'yîn
ve tefvîz eylemek ma'nâsınadır.
el-Minha ve'l-Menîha,
bundan isimlerdir ki, böyle verilen hayvan hediyesidir (Kaamûs Ter.).
Menîhatu'l-Leben,
kişinin bir deveyi veya koyunu, sütünden istifâde edilmek üzere başkasına
vermesi, onun da sağdıktan sonra geri vermesidir (İbn Esîr,en-Nihâye).
[100] Hadîsin başlığa delîlliği, Peygamber'in bunu
medhetmesidir. Peygamber'in med-hettiği şeyle amelde muhakkak fazîlet vardır.
Menîha aslında hibe ve
atıyye demek olduğu için, Buhârî, menîîıa hadîslerini Hibe Kitâbı'nın sonuna
koymuştur.
[101] Bu rivayette "Menîha ne güzel sadakadır"
şeklinde geldiği için, menîhanın aynı zamanda en iyi bir sadaka olduğu da
bildirilmiş oluyor.
[102] Hadîsin başlığa uygunluğu gizli değildir.
Bu hadîste anılan analar
Ümmü Enes, Ümmü Suleym ve Ümmü Abdillah İbn Ebî Talha, bir kadının üç
künyesidir. İsmi Sehle yâhud Muleyke'dir. En-sâr'dan ve Neccâr oğullan'ndan
olan Sehle, Medîne'de ilk müslümân olan kadınlardandır. Sahâbiyye olan Ümmü
Harâm'm kardeşidir, ilk defa Mâlik ile evlenmişti. Enes bundan olmuştur. Sehle
kavmiyle müslümân olduğu için kocası Mâlik buna kızmış, Sânı tarafına gitmiş
ve orada küfürle ölmüştür. Mâlik'in ölümünden sonra Sehle Ebû Talha ile
evlenmiş, ondan da Abdullah olmuştur...
[103] Hadîsin başlığa uygunluğu "Bu kırk hasletin en
yükseği sağımlı keçi menîhasıdır" sözündedir.
[104] Hassan ibn Atıyye'nin bu sözü hakkında İbn Battal
şöyle demiştir: ''Rasûlul-lah'ın kırk hayrı saymaması, herhalde terkinde
zikrinden daha yararlı bir gaye bulunmasından olabilir, bunu da Allah bilir. Bu
kırk hasleti sayıp ta'yîn etmek, bunlardan başka hayrat ve hasenattan yüz
çevirilir endîşesinden ileri gelmiş olabilir. Maamâfîh İbn Atiyye'nİn arayıp
tarayıp onbeşi doldurmaması, başkalarının bunları arayıp bulmasına mâni'
değildir. Nitekim çağdaşımız bâzı âlimler aramış da cennete girmeye vesile olan
hasenenin kırktan fazla olduğunu bulmuşlardır" (Aynî'den toplanarak).
[105] Hadîsin başlığa uygunluğu "Kardeşine menîha
olarak versin" sözündedir. Hadîsin bu kısmı Muzâraa Kitâbı'nda da
geçmişti.
[106] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Hadîsin bu kısmı
Zekât Kitâbı'nda da geçmişti.
[107] Hadîsin başlığa uygunluğu son cümlesindedir. Çünkü bu
söz menîhanın daha faziletli olduğuna delâlet etmektedir. Bu hadîs de Ekincilik
Kitâbı'nda, biraz farklı bir ifâde ile geçmişti.
[108] el-Kirmânî şöyle dedi: Buhârî bu "Bâzı Âdem
oğullan" sözüyle Ebû Hanîfe'yi kasdettİ denildi. Buhârî'nİn maksadı Ebû
Hanîfe ve onun görüşünde olanlar: Bir kimse, ben bu köleyi sana hizmetçi verdim
dediğinde, bu ariyettir, dediler. Hâcer kıssası ise bunun hibe olduğuna delâlet
ediyor.
Ben dedim ki: Hâcer
kıssasında hibeye delâlet eder söz, ancak "Sâre'ye Hâcer'i verdiler"
sözüdür. "Sâre'ye Hâcer'i hizmetçi verdi" sözü hibeye delâlet etmez
(Aynî).
[109] Bu, Buyu' Kitâbı'nda "Harbîden memlûkün satın
alınması bâbı"nda bütünü geçmiş olan İbrâhîm Peygamber'in kıssasından bir
parçadır. Bundan bir parçayı Hibe'de "Müşriklerden hibe kabul edilmesi
bâbı"nda getirmişti. Buhârî'nİn bundan maksadı ihdâm lâfzının temlik için
olduğunu göstermektir. Kisve sözü de böyledir, yânî sana şu elbiseyi giydirdim
demek, bu elbiseyi sana temlik ettim demektir.
Hadisin bu parçası
başlığa açıkça delâlet etmektedir.
[110] Buhârî bu başlıktaki "Bâzı" lâfzı ile Ebû
Hanîfe'yi kasdetmiştir. Ebû Hanîfe at hibesinde, hibe edenin dönme hakkı
vardır, demiştir. Eğer o, ata bindirmek ta'bîriyle habsetmeyi irâde etmiş ise,
bu vakıftır. Vakıf ise Ebû Hanîfe'ye göre gayrı lâzımdır (Aynî).
Bâzı Âdem oğlu, yânî
Ebû Hanîfe şöyle dedi: Hibe etmeyi niyet ederek bindirdiği ata, hibe edenin
dönme hakkı vardır, dedi. Çünkü Ebû Hanîfe'ye göre, yabancıya yapılan hibede,
hibe edenin dönme hakkı vardır (Kastallânî).
el~İns, hemzenin
kesriyle beşer ma'nâsmadır ki, Âdem oğlanı ta'bîr olunur; cinn ve melek
mukaabilidir...
el-İnsân, hemzenin
kesriyle bu dahî ins gibi beşer ma'nâsmadır, racui ve mer'eye ıtlak olunur...
en-Nâs, ins ve cinn'i
şâmildir, aslı Uhâs' idi...
el-Ba'd, bâ'nın fethi,
ayn'ın sükûnu ile her nesneden bir taifeye yânî bir cüz'e ve bir pareye denir,
cem'i Eb'âd gelir (Kaamûs Ter.).
İmâm Buhârî Sahîh'inm
bâzı yerlerinde, İmâmı A'zâm Ebû Hanîfe ve onun görüşünde olanlar hakkında bu
"Bâzı Âdem oğullan" ta'bîrini kullanıyor. Bunu da onun fıkhî
görüşüne karşı olduğunu bildiği hadîsler ve deliller ileri sürdüğü bâzı yerlerde
yapar. Buradaki 34. ve 35. bâb başlıklarında bu ta'bîri bu mak-sadla
getirmiştir. Buhârî bu ta'bîri ilk defa Zekât Kitâbı'nda, "Bâb: Definede
beşte bir vergisi vardır..."da, yânî 66. babın uzun başiığı içinde şöyle
kullanmıştı: "luUİl jTJÎ IjS. li; jr> lîl İJJl JTJÎ jll' İJN ûiM^o Jî*
3>tf"j J-AİlM^/âl 'j£> jü
= Bâzı Âdem oğullan
ma'den, tâbi' olduğu mâlî vecîbe hususunda Câhiliyet defineleri gibi rikâzdır.
Çünkü ma'den işletip de ocaktan cevher çıkmaya başlayınca ûjJUJi jT_)İ= Ma'den
rikâza yânî cevher vermeye başladı denir, dedi"
[111] Hadîsin başlığa uygunluğu "Bir kimseyi Allah
yolunda bir ata bindirdim" sö-zündedir.