1- Haccın Vucubü. Fazileti ve Yüce Allah'ın Şu Kavli
Babı:
2- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
3- (Tevazü İçin) Deve Semeri Üzerinde Hacc Etmek Babı
4- Mebrür Haccın Fazileti Babı
5- Hacc ve Umre Mikaatlarının Farz Edilişi Babı
7- Mekke Ahalisinin Hacc ve Umre İçin Yüksek Sesle
Telbiye Okuyacakları Yer Babı
9- Şam Ahalisinin İhram ve Telbiye Etme Yeri Babı
10- Necd Ahalisinin İhram ve Telbiye Etme Yeri Babı
12- Yemen Ahalisinin İhram ve Telbiye Edecek Yerleri Babı
13- Bab: Zatu Irk Mevkiİ Irak Ahalisi İçin Mikaattır
15- Peygamber(S)'in -Mekke'ye Gidişte, Medine'nin-Şecere
Yolu Üzerinden Çıkması Babı
16- Peygamber(S)'in "el-Akik, mübarek bir
vadidir" Kavli Babı
17- (Hacc Esnasında) Elbiseden Güzel Kokunun Üç Kerre
Yıkanması Babı
19- Saçlarını Yapışkan Bir Şeyle Bir Yere Toplamış Olarak
Telbiye Eden Kimse Babı
20- Zu'l-Huleyfe Mescidi Yanında Yüksek Sesle Telbiye
Etmek Babı
21- İhrama Giren Kimsenin Giymeyeceği Elbiseler Babılf.
22- Hacc Yolunda Bir Bineğe Binmek ve Bineğin Arka
Tarafına da Bir Başkasını Bindirmek Babı
23- İhrama Giren Kimsenin Elbiseler, Rıdalar ve İzarlar
Nevinden Giyebileceği Şeyler Babı
24- Zu'l-Huleyfe'de Geceleyip Nihayet Sabaha Giren Kimse
Babı
25- Telbiye İle Sesi Yükseltmek Babı
26- Telbiye(nin Keyfiyeti) Babı
28- Binek Vasıtası Kendisini Dümdüz Doğrulttuğu Zaman
Telbiye Eden Kimse Babı
29- Kıble Tarafına Yönelerek Telbiye Etmek Babı
30- İhramlının, Vadinin İçine İndiğinde Telbiye Etmesi
Babı
31- Bab: Hayızlı ve Nifaslı Kadınlar Nasıl İhrama
Girerler?
32- Peygamber(S)in Zamanında Peygamberin İhrama Girmesi
Gibi İhrama Girip Telbiye Eden Kimse Babı
33- Yüce Allah'ın Şu Kavilleri Babı:
35- Hacc Niyetiyle İhrama Girip Telbiye Eden ve Haccın
Nevini İsimlendirip Ta'yin Eden Kimse Babı
38- Mekke'ye Girme Sırasında Yıkanmak Babı
39- Mekke'ye Gündüzleyin Yahud Geceleyin Girilmesi(nin
Meşru'luğu) Babı
40- İhramlının Mekke'ye Nereden Gireceği Babı
41- Bab: İhramlı Mekke'den Çıkışta Nereden Çıkar?
43- Mekke Hareminin Fadlı ve Yüce Allah'ın Şu Kavilleri
Babı
45- Peygamber(S)'in Mekke'ye İnmesi Babı
46- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı
47- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı
48- Ka'be Örtüsü(nde Tasarrufun Hükmü) Babı
49- Ka'be'nin (Zamanın Sonunda) Yıkılması Babı
50- El-Haceru'l-Esved Hakkında Zikredilen Şeyler Babı
52- Ka'be İçinde Namaz Kılmak Babı
53- Ka'be Binasının İçine Girmeyen Kimse Babı
54- Ka'be'nin İç Taraflarında Tekbir Getiren Kimse Babı
55- Bab: Ka'be'yi Tavafta Remel (Yanı Kısa Adımlarla
Hızlı) Yürüyüşünün Başlaması Nasıl Oldu?
57- Hacc ve Umre (Tavaflarının Bir Kısmın)da Remel
Yürüyüşü Yapmak Babı
58- Haceri Esved Rükünnün Deynekle İsti'lam Edilmesi Babı
59- İki Yemânî Köşeden Başkasını İsti'lâm Etmeyen Kimse
Babı
60- Haceri Esved'in Öpülmesi Babı
61- Tavafta Haceri Esved'e Geldiği Zaman Sadece Ona
İşaret Eden Kimse Babı
62- Haceri Esved Rüknü Yanında Tekbir Edilmesinin
Müstehablığı) Babı
64- Kadınların Erkeklerin Beraberinde Tavafları Babı
65- Tavaf Esnasında Kelam Etmek Babı
67- Bab: Ka'be'yi Çıplak Kişi Tavaf Etmez; Müşrik Olan da
Hacc Yapamaz
68- Tavaf Etmekte Olan Kimse Tavaf Esnasında Durduğu
Zaman (Tavafı Kesilir Mi Yahud Kesilmez Mi)?
69- Bab: Peygamber (S) Yedi Dolaşmalık Tavafı İçin İki
Rek'at Namaz Kıldı
71- İki Rek'at Tavaf Namazını Mescidden Dışarı Çıkarak
Kılan Kimse Babı
72- İki Rek'at Tavaf Namazını Makaam(ı İbrahim)in
Arkasında Kılan Kimse Babı
73- Sabah ve İkindi Namazlarından Sonra Tavaf Etmek Babı
74- Rahatsız Olan, (Bir Binite) Binerek Tavaf Eder Babı
75- Hacılara Su İçirilmesi Babı
76- Zemzem Suyu Hakkında Gelen Haberler Babı
77- Kıran Haccı Yapan Kimsenin Tavafı Babı
78-Tavafın Abdestli Yapılacağı Babı
80- Safa İle Merve Arasında Sa'yin Keyfiyeti Hakkında
Gelen Haberler Babı
83- Bab: Terviye Günü Öğle Namazını Nerede Kılar?
84- Mina'daki
Namaz(ların Keyfiyyeti) Babı
86- Mina'dan Kuşluk Vakti Arafat'a Giderken Telbiye ve
Tekbir Etmek Babı
87- Arefe Günü Güneşin Ortadan Meylettiği Zaman Arafat'ta
Vakfe Yapılacak Yere Gitmek Babı
88- Arafat'ta Binek Üzerinde Vakfe BaıI
89- Arafat'ta İki Namaz Arasını (Öğle İle İkindi
Namazlarını) Birleştirmek Babı
90- Arafat'ta Hutbenin Kısa Yapılması Babı
91- Vakfe Yapılacak Yere Çabuk Gitmek Babı
92-Vakfe'nin (Başka Yerde Değil; Ancak) Arafat'ta
Yapılacağı Babı
93- Arafattan Ayrıldığı Zâmân Müzdeüfete Doğru Yürüyüş
Babı
94- Arafat İle Müzdelife Arasında (Herhangi Bir İhtiyacı
Yerine Getirmek İçin) İnmek Babı .
96- Müzdelife'de Akşam ve Yatsı Namazlarını Birleştirmek
Babı
97- İki Namazı Birleştiren ve Aralarında Tatavvu' Namazı
Kılmayan Kimse Babı
98- Müzdelife'deki Bu Akşam ve Yatsı Namazlarından
Herbiri İçin Ezan ve İkaamet Eden Kimse Babı
100- Hacı Adayı Müzdelife'de Sabah Namazını Hangi Vakitte
Kılar Babı
101- Bab: Müzdelife'den Mina'ya Ne Zaman Hareket Edilir?
104- Kurbanlık Develere Binmek Babı
105- Hill'den Harem'e Beraberinde Kurbanlık Hayvan Sevk
Eden Kimse Babı
106- (Ka'be'ye Hediye Edeceği) Kurbanlık Hayvanı Yoldan
Satın Alan Kimse Babı
108- Kurbanlık Develer ve.Sığırlar İçin Gerdanlıklar
Rükülmesi Babı
109- Kurbanlık Hayvanlara Kurbanlık İşareti Çizilmesi
Babı
110- Kurbanlık Hayvanlara Bizzat Kendi Eliyle
Gerdanlıklar Takan Kimse Babı
111- Koyunlara Gerdanlık Takılması Babı
112- Renk Renk Boyanmış Yünlerden Gerdenlıklar Babı
113- Kurbanlık Hayvana Na'l Gerdanlığı Bağlamka Babı
114- Develer İçin Hazırlanmış Olan Çullar Babı
115- Ka'be'ye Hediyelik Kurbanını Yoldan Satın Alıp da
Gerdanlık Takan Kimse Babı
116- Erkeğin, Kadınların Emri Olmaksızın, Kendi Kadınları
Adına Sığır Kesmesi Babı
117- Mina'da, Peygamberdin Kurban Kestiği Yerde Kesmek
Babı
118- Kurbanını Bizzat Kendi Eliyle Kesen Kimse Babı
119- Develerin Bağlanmış Olarak Kesilmesi Babı
120- Develerin Ayakta Oldukları Halde Kesilmesi Babı
121- Bab: Kesiciye Kurbandan Hiçbirşey Verilmez
122- Bab: Kurban Derileri Sadaka Edilir
123- Bab: Kurban Develerinin Çulları Sadaka Edilir
125- Kurban Etinden Sahibinin Yiyeceği ve Sadaka Yapacağı
Mikdar Babı
126- Kurbanı Tıraştan Önce Kesme(nin Hükmü) Babı
128- İhramdan Çıkış Sırasında Saçları Kestirmek ve
(Kestirmeyip) Kısaltmak Babı
130- Kurban Bayramının Birinci Günü Ka'be'ye (Farz Olan)
Ziyaret Tavafını Yapmak Babı
132- Cemre Yanında Binek Üzerinde Fetva Vermek Babı
133- Mina Günlerinde Hutbe Babı
135- Cemreleri Taşlama (Vakti) Babı
136- Akabe Cemrelerinin Vadinin Ortasından (Aşağıdan
Yukarıya Doğru) Atılması Babı
137- Cemrelere Yedişer Taş Atmak Babı
138- Akabe Cemresine, Beyti Soluna Alıp da Taş Atan Kimse
Babı
139- Bab: Hacı, Herbir Çakılı Atışıyle Beraber Allahu
Ekber DİYE Tekbîr Getirir
140- Akabe Cemresini Taşlayıp da Onun Yanında Vakfe
Yapmayan Kimse Babı
142- Cemretu'd-Dünya İle Cemretu'l-Vusta Yanında (Dua
İçin) Elleri Kaldırmak Babı
143- (Mina Tarafındaki) Birinci ve İkinci Cemreler
Yanında Dua Etmek Babı
145- Veda Tavafı(nın Hükmü) Babı
146- Bab: Kadın, (Haccın Rüknü Olan) İfada Tavafını
Yaomasının Ardından Hayızlandığı Zaman?
148- Muhaasab Mevkiinde Konaklamanın Hükmü) Babı
150- Mekke'den Dönme Sırasında Zü Tuva Mevkiinde
Konaklayan Kimse Babı
151- Hacc Mevsimi Günlerinde Ticaret Yapmak ve Cahiüyüt
Panayırlarında Alışveriş Etmek Babı
152- Muhassab'dan Gecenin Son Vaktinde Kalkıp Yola Gitmek
Babı
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
(Hacc
Kitabı) [1]
"... Ona bir yol
bulabilenlerin Bey t'i hacc etmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.
Kim küfrederse, şübhesiz ki Allah âlemlerden ganîdir" (Âlu İmrân: 97) [2]
1-.......Abdullah
ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: el-Fadl ibnu Abbâs, Rasûlullah'm redîfi (yânî hayvan
üstünde Peygamber'in arka tarafına binmiş kimse) idi. Has'am kabilesinden genç
bir kadın Rasûlullah'a geldi. Bu sırada Fadl kadına, kadın da Fadl'a bakmaya
başladı. Peygamber de Fadl'ın yüzünü (eliyle kadından) başka tarafa çevirmeye
koyuldu.
Kadın:
— Yâ Rasûlallah! Allah'ın kulları üzerinde hacc
hususundaki farizası babama çok yaşlı ihtiyarlığında erişti. O deve üzerinde
sabit duramaz hâldedir. Binâenaleyh kendisine (vekâleten) ben hacc edebilir
miyim? diye sordu.
— "Evet, vekâleten hacc edebilirsin!"
diye cevâb verdi. Bu suâl ve cevâb, Veda Haccı sırasında vâki' oldu [3].
"İnsanlar içinde
haca Vlân et. Gerek yaya, gerek her uzak yoldan gelecek arık develerin üstünde
(biniciler)
olarak sana gelsinler.
Tâ ki kendilerine âid olan menfâatlere şâhid (ve hâzır) olsunlar" (el-Hacc:
27-28} [4]
"Ficâcen"
(Nuh. 20), "Geniş yollar" demektir [5].
2-.......
İbnu Umer (R) şöyle dedi: Ben Rasûluüah(S)'ı Zu'l-Huleyfe'de devesine binmekte,
sonra da devesi kalkıp doğrulasıya değin telbiye okumakta iken gördüm [6].
3-.......Bizeel-Evzâîtahdîsetti.O,
AtâibnEbîRebâh'i, Câbir ibn Abdillah'ın şu hadîsini tahdîs ederken işitmiştir:
Rasûlullah'ın yüksek sesle telbiye okuması, Zu'I-Huleyfe'den devesi onu dümdüz
doğrulttuğu sıradan i'tibârendir [7].
Bu hadîsi, Enes ibn
Mâlik ile îbn Abbâs da rivayet ettiler [8].
Ve Ebân ibn Yezîd
şöyle demiştir:
Bize Mâlik ibn Dînâr
tahdîs etti; o da el-Kaasım ibn Muhammed'den; o da Aişe'den ki, Peygamber (S), Aişe'nin
beraberinde erkek kardeşi Abdurrahmân'ı göndermiş ve Abdurrahmân da Âişe'yi,
devesinin hörgücü mıkdârında olan küçük
semeri üzerinde taşıyarak Ten*îm'den umre yaptırmıştır [9].
Umer (R) de: Hacc
yoluna deve semerlerini bağlayın. Çünkü hacc, iki cihâdın biridir, demiştir [10].
Muhammed ibn Ebî Bekr
el-Mukaddemî de dedi ki: Bize Yezîd ibn Zuray' tahdîs edip şöyle dedi: Bize Azvetu'bnu
Sabit tahdîs etti ki, Sumâmetu/bnu Abdillah ibn Enes şöyle demiştir: Enes ibn
Mâlik cimri olmadığı hâlde, deve semeri üzerine binmiş olarak hacc etti ve
Rasûlullah'ın da binit devesi azığını ve eşyalarını taşıdığı hâlde devesinin
semeri üzerine binip hacc ettiğini tahdîs etti [11].
4-.......Bize
Eymen ibnu Nâbil tahdîs edip şöyle dedi: Bize.el- Kaasım ibnu Muhammed,
Âişe(R)'den tahdîs etti ki, Âişe:
— Yâ Rasûlallah, sizler umre yaptınız; hâlbuki
ben umre yapmadım, dedi.
Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Yâ Abderrahmân, kızkardeşin Âişe'yi
götür de ona Ten'-tm'den bir umre yaptır" buyurdu.
Abdurrahmân bu emir
akabinde Âişe'yi dişi devesi üzerinde arka tarafına bindirip taşıdı ve bu
suretle Âişe umre yaptı [12].
5-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S)'e amellerin hangisi en faziletlidir?
diye soruldu. Peygamber:
— "Allah'a ve Rasûlü'ne
îmân etmektir" buyurdu.
— Ondan sonra
hangisidir? denildi.
Peygamber:
— "Allah yolunda
cihâd etmektir" buyurdu.
— Ondan sonra
hangisidir? denildi.
— "Mebrûr (yânî
makbul olmuş, içine günâh ve riya karışmamış) haccdır" buyurdu [13].
6-.......Bize
Habîb ibnu Ebî Amre, Talha kızı Âişe'den; o da Mü'minlerin Annesi olan Âişe'den
haber verdi. Âişe:
— Yâ Rasûlallah! Biz
cihâdı amellerin en faziletlisi görüyoruz. Binâenaleyh biz cihâd etmeyelim mi?
diye sordu.
Rasûlullah da:
— "Hayır; siz kadınlar için cihâdın en
faziletlisi mebrûr haccdır" buyurmuştur [14].
7-.......
Ben Ebû Hureyre(R)'den işittim, şöyle dedi: Ben Peygamber(S)'den işittim, şöyle
fauyuruyordu: "Kim Allah rızâsı için hacc yapar da cinsî münâsebette ve
onu da'vet eden hareketlerde bulunmaz ve tâat yolundan dışarı çıkmaz ise, o
kimse (günâhlardan sıyrılıp) anasının onu doğurduğu günkü gibi tertemiz dönmüş
olur"[15].
8-.......Bana
Zeyd ibnu Cubeyr tahdîs etti ki, kendisi Abdullah ibn Umer'e, konağında iken
gelmiştir. îbn Umer'in de kıldan bir çadırı, bir de çadjrın sahnmda yukarı
tarafında aykırı çekilmiş büyükçe perdeli yeri vardı [17].
(İbnu Cubeyr dedi ki:)
Ben İbn Umer'e: Benim nereden umre yapmaklığım caiz olur? diye sordum. İfjn
Umer: Rasûlullah (S) mî-kaatları farz yânî ta'yîn buyurdu. Necd ahâlîsi için
Karn'ı, Medine ahâlîsi için Zu'1-Huleyfe'yi, Şâm ahâlîsi için de Cuhfe'yi
ta'yîn buyurdu, dedi [18].
9-.......Bize
Şebâbe, Verkaa'dan; o da Amr ibnu Dinar'dan; o da İkrime'den tahdîs etti ki,
İbnu Abbâs (R) şöyle demiştir: Yemen ahâlîsi seferde ve hacc müddetince gerekli
olan azıkları hazırlamak-sizın ve: Bizler Allah'a dayanıp güvenen kimseleriz,
diyerek haccaçı-karlardı. Nihayet Mekke'ye geldiklerinde insanlardan azık
isterlerdi. Bu sebeble Yüce Allah: "...B/> de (hacc seferinizde yetecek
mıkdâr-da) azıklarım. Muhakkak ki azığın en hayırlısı da takvâlı olmaktır
(yâhud insanlara yük olmaktan korunmaktır)" (ei-Bakara: i97) âyetini
indirdi [20].
Bu hadîsi Sufyân ibn
Uyeyne, Amr ibn Dinar'dan; o da İkrime'den; İbn Abbâs'i zikretmeksizin, mürsel
olarak rivayet etmiştir [21].
10-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Medine ahâlîsi için Zu'1-Huleyfe'yi,
Şâm (Mısır, Mağrib) ahâlîsi için Cuhfe'-yi, Necd ahâlîsi için Karne'1-Menâzil
mevkiini, Yemen ahâlîsi için Ya-lemlem'i (ihrama girme) mîkaadı ta'yîn etti. Bu
yerler, hacc ve umre yapmak isteyen bu memleketler ahâlîleri ile diğer
memleketler halkından yolları bu yerlere gelen kimselerin mîkaatlarıdır.
Bunlardan başka bu mîkaatlarla Mekke arasındaki yerler halkı da haccı inşâ
etmiş bulundukları mahallerden ihrama girerler. Hattâ Mekkeliler de Mekke'den
ihrama girerler [23].
11-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S):
"Medine ahâlîsi Zu'l-Huleyfe'den; Şâm ahâlîsi Cuhf e'den; Necd ahâlîsi de
Kam mevkiinden i'tibâren ihram ve telbiye ederler" buyurmuştur.
Abdullah ibn Umer:
Rasûlullah'm "Yemen ahâlîsi de Yalemlem mevkiinden i'tibâren ihram ve
telbiye ederler" buyurduğu bana ulaştı, demiştir [25].
12-.......
İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Medine ahâlîsi için
Zu'1-Huleyfe'yi, Şâm ahâlîsi için Cuhfe'yi, Necd ahâlîsi için
Karnu'l-Menâzil'i, Yemen ahâlîsi için Yalemlem'i mîkaat ta'ynı buyurdu. Bu
yerler, isimleri söylenen memleketler ahâlîlerinin ve başka memleketler
halkından olup da hacc ve umre yapmak isteyip, yollan bu mîkaatlara uğrayan
kimselerin mîkaatlarıdırlar. Bu mîkaatların berisinde, yânî Mekke tarafındaki
yerlerde bulunan bulundukları mekândır. Hattâ Mekke ahâlîsi Mekke'den ihrama
girerler [26].
13-.......Bize
Sufyân ibn Uyeynetahdîs edip dedi ki: Biz bu hadîsi ez-Zuhrî'den ezberledik; o
da Sâlim'den; o da babası İbnu Umer'-den belledi. İbnu Umer: Peygamber (S)
mîkaatları ta'yîn etti... diyerek hadîsi rivayet etmiştir.
Buhârî dedi ki: H Bize
Ahmed ibn îsâ tahdîs edip şöyle dedi: Bize İbnu Vehb tahdîs edip şöyle dedi:
Baha Yûnus ibn Yezîd, İbn Şihâb'dan; o da Salim ibnu Abdillah'tan; o da babası
Abdullah'tan haber verdi. Abdullah şöyle demiştir: Ben Rasûlullah'tan işittim,
şöyle buyuruyordu: "Medine ahâlîsinin ihram ve telbiye etme yeri Zu'l-Huleyfe'dir.
Şâm ahâlîsinin ihram ve telbiye etme yeri Mehyea'dır -ki o Cuhfe'dir-, Necd
ahâlîsininki Karn'dır" [27].
İbn Umer şöyle dedi:
Sahâbîler: Peygamber(S)'in "Yemen ahâlîsinin ihram ve telbiye etme yeri
Yalemlem'dir" buyurduğunu söylediler; ben bu fıkrayı kendi kulağımla
işitmedim [28].
14-.......Bize
Hammâd ibn Zeyd, Amr ibn Dinar'dan; o da Tâvûs'tan; o da İbn Umer(R)'den tahdîs
etti (ki, o şöyle demiştir): Peygamber (S) Medine ahâlîsi için
Zu'I-Huleyfe'yi, Sânı ahâlîsi için Cuhfe'yi, Yemen ahâlîsi için Yalemlem'i,
Necd ahâlîsi için de Karn'ı mîkaat ta'yîn etti. Bu mîkaatlar hacc ve umre
yapmak isteyen bu memleketler halklarının ve diğer memleketler halkından bu
memleketler üzerine gelen kimselerin mîkaatlarıdır. Bu mîkaat yerlerinin
berisinden (yânı mîkaatlarla Mekke arasındaki yerler halkından) olan kimsenin
ihrama girme yeri ise, kendi ailesinin bulunduğu çevredir. Hattâ şübhesiz Mekke
ahâlîsi de Mekke'den ihram ve telbiye ederler [29].
15-.......İbnu
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Medîne ahâlîsi için Zu'i-Huleyfe'yi;
Şâm ahâlîsi için Cuhfe'yi; Necd ahâlîsi için Karne'l-MenâziFi; Yemen ahâlîsi
için Yalemlem'i mîkaat ta'yîn buyurdu. Bu mîkaatlar, hacc ve umre yapmak
isteyen bu memleketler ahâlîleri ile, bunlardan başka memleketlerden olup da
bu memleketler üzerine gelecek herkesin mîkaatlarıdır. Bunlardan başka, bu
mîkaatlarla Mekke arasındaki memleketler halkı da haccı inşâ ettikleri o
yerlerden (yânî bulundukları yerlerden) ihram ederler. Hattâ Mekke ahâlîsi de
Mekke'den ihrâmlanırlar [30].
16-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Şu iki şehir, yânî Basra ile Küfe şehirleri Umer
zamanında feth edilip kurulunca, bu şehirler halkı Umer'e geldiler ve:
— Ey Mü'minlerin
Emîri! Şübhesiz Rasûlullah (S) Necd ahâlîsi için Karn'ı mîkaat ta'yîn
buyurmuştur. Hâlbuki burası bizim yolumuzdan sapadır. Eğer biz Karn'dan ihrama
girmek istersek bu bize meşakkatli oluyor, diye şikâyet arzettiler.
Umer bunlara:
— Öyleyse siz,
Mekke'ye giden yolunuz üzerinden size sapa olmayan Karne'I-MenâziFin hizasında
bulunan bir noktaya bakıp, orayı mîkaat edininiz, dedi.
Akabinde Iraklılar
için Zâtu Irk mevkiini mîkaat ta'yîn etti [31].
17-.......Abdullah
ibn Umer(R)'den (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) Zu'1-Huleyfe'deki vâdîde
devesini çökertti. Sonra inip orada (iki rek'at) namaz kıldı. (İbn Umer'in
râvîsi ve azâdlısı şöyle dedi:) Abdullah ibn Umer de burada bu namazı kılardı [33].
18-.......
Abdullah ibnu Umer(R)'den (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (MedîneMen çıkarken
Zu'I-HuIeyfe Mescidi yanındaki) Şecere yolunu izleyerek çıkar idi. Medine'ye
de (Zu'1-Huleyfe Mesci-di'nden daha aşağıda ve Medîne'ye daha yakın bulunan)
Muarres yoluyla girer idi. Ve yine Rasûlullah (S) Mekke'ye giderken Şecere
Mescidi'nde namaz kılardı. Mekke'den dönüşünde de Vâdî'nin ortasındaki
Zu'1-Huleyfe'de namaz kılardı ve sabaha kadar burada gecelemek âdeti idi [34].
19-.......Bize
el-Evzâî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Yahya (ibn Ebî Kesîr) tahdîs edip şöyle
dedi; Bana İkrime tahdîs etti ki, o İbn Abbâs'tan şöyle derken işitmiştir: İbn
Abbâs da Umer (R) şöyle derken işitmiştir: Ben el-Akîk vadisinde
Peygamber(S)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Bana bu gece Rabb'im
tarafından bir geiici (yâri Cibrîl) geldi de: Bu mübarek vadide namaz kıl ve
'Hacc içinde umreye niyet ettim' de! dedi" [35].
20-.......Bize
Mûsâ ibnu Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: Bana Salim ibnu Abdillah, babası
Abdullah ibnu Umer'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) -Veda Haccı'nda- Akîk
Vâdîsi'nin ortasındaki Zu'1-Huleyfe'de gecelemek üzere devesinden indiği
görüldü. (Sahâ-bîler tarafından) kendisine: "Sen mübarek Bathâ'da (yânî
vâdîde) bulunuyorsun", denildi. Hadîsin üçüncü râvîsi olan Mûsâ ibn Ukbe
şöyle dedi: Bir hacc seferinde Salim ibn Abdillah, babası Abdullah ibn Umer'in
vaktiyle devesini çökertir olduğu yeri araştırarak, bizi oraya indirdi ki,
Abdullah ibn Umer'in "Rasûlullah VedâHaccı'na giderken, bu vâdîde
devesinden inip gecelediği yerdir" diye araştırarak, buraya gelip
indiğini Salim görmüştür. Burası vâdînin içindeki mescidin alt tarafında idi.
Vâdî ile yol arasında tam ortalama bir mevki' idi [36].
21-.......Bize
İbnu Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verdi.
Atâ'ya da Ya'lâ'nın oğlu Safvân şöyle haber vermiştir: Ya'Iâ ibn Umeyye, Umer
ibn Hattâb'a: Peygamber'e vahy edilirken, Peygamber'i bana göster, demişti.
Ya'lâ ibn Umeyye dedi ki: Peygamber el-Cı'râne'de bulundu sırada, yanında
sahâbîle-rinden bir topluluk da varken, yanına bir adam çıkageldi ve:
— Yâ Rasûlallah! Güzel
koku sürünmüş olarak umre için ihrama giren bir kimse hakkında nasıl re'y
edersin (yânî ne buyurursun)? diye sordu.
Peygamber (S) bir
müddet sustu. Akabinde kendisine vahy geldi. Umer hemen Ya'Iâ'ya işaret etti.
Ya'lâ da geldi. O sırada Rasû-lullah'ın üzerinde bir örtü vardı, bu örtü O'na
gölgelik yapılmıştı. Ya'lâ başını bu örtünün içine soktu. Ve Rasûlullah'ı
(vahyin şiddetli ağırlığından) yüzü kızarmış bir hâlde gördü. Rasülullah,
uyuyan kimsenin gidip gelen nefesi gibi hırıltıyle nefes alıp veriyordu. Sonra
Ra-sûlullah'tan bu hâl (yavaş yavaş) sıyrıldı. Akabinde:
— "Umreden sormuş olan kimse nerede?"
buyurdu. Bunun üzerine yanına birisi getirildi. Rasülullah ona:
— "Bedenine ve elbisene bulaşan kokuyu üç
kerre yıka, üzerindeki cübbeyi de çıkar, (bu ihramı giy de) haccında yapacağın
işler gibi, umrende de yap!" buyurdu [37].
İbn Cureyc dedi ki:
Ben Atâ'ya, Peygamber bu adama üç defa yıkamasını emrettiği zaman, temizlemeyi
paklamayı mı kasdetmiş-tir? diye sordum. Atâ da bana: Evet, diye cevâb verdi [38].
İbn Abbâs: İhrâmlı
kişi güzel kokulu bitkiyi koklar, aynaya bakar, yiyeceği zeytin yağı ve hayvanı
yağ ile tedâvî olabilir," demiştir [40].
Atâ ibn Ebî Rebâh da:
İhrâmlı kişi yüzük
takınır; uçkur, kuşak ve içine para ve şâire konulan dağarcık kuşanabilir,
demiştir[41].
Ve îbnu Umer, ihrâmlı
iken, karnı üzerine bir bezi sağlamca bağlamış olduğu hâlde tavaf etmiştir [42].
Âişe (R) de, hevdecini
bağlayıp hazırlayan kimseler için kaba avreti örtecek çok kısa iç donu
giymelerinde bir mahzur görmemiştir [43].
22-.......Saîd
ibn Cubeyr şöyle demiştir: İbnUmer (R) ihrama girme sırasında zeytin yağı ile
yağlanırdı. Mansûr dedi ki: Ben İbn Umer'in ihram sırasında koku sürmekten
çekinmesini İbrâhîm en-Nahaî'ye söyledim. O bana şöyle dedi: Sen İbn Umer'in
sözüyle ne yapıyorsun! (Çünkü Rasûlullah'ın İbn Umer'inkine muhalif olan fiili
sabit olmuştur. Şöyle ki:) Bana el-Esved tahdîs etti. Âişe (R): Ra-sülullah (S)
ihrâmh iken, başının ayrım yerlerindeki kokunun parıldaması, sanki hâlâ gözümün
önündedir, demiştir [44].
23-.......Kaasımibn
Muhammed'den: Peygamber'in zevcesi Âişe'den haber verdi. Âişe (R): Ben
Rasûlullah(S)'ı ihrama girerken, ihramı için, bir de ihramı çıkarıp hılle
girdiği için Ka'be'yi tavaf etmesinden önce güzel koku ile kokulandırır idim,
demiştir [45].
24-.......İbnu
Umer (R): Ben Rasûlullah(S)'ı, başının saçlarını (zamklı bir madde ile)
toplamış olduğu hâlde, yüksek sesle telbiye ederken gördüm, demiştir [46].
25-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdullah'ın oğlu Sâlim'den işittim,
şöyle dedi: Ben İbn Umer'den işittim. (Buhârî dedi ki:) H ve yine bize
Abdullah ibnu Mesleme, Mâ-lik'ten; o da Mûsâ ibnu Ukbe'den; o da Abdullah'ın
oğlu Sâlim'den tahdîs etti ki, Salim, babası Abdullah'tan şöyle derken
işitmiştir: Ra-sûlullah (S), Mescid'in yanından başka bir yerde telbiye etmedi,
yânî ancak Zu'I-Huleyfe Mescidi'nde telbiye etti [47].
26-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den haber verdi (o, şöyle demiştir):
Bir kimse:
— Yâ Rasûlallah!
İhrama giren kimse, elbiselerden ne giyer? diye sordu.
Rasûlullah (S) buyurdu
ki:
— "Gömlekler, başlıklar, şalvarlar (yânî
donlar), bornuslar, mestler giymez- Ancak iki edik bulamayan kimse mest giysin
ve onları da topuklarından aşağısına kadar kessin. Siz ihrâmlılar bir de
zağ-ferân yâhud vers ile boyanmış bir kumaş giymeyiniz" [48].
27-.......İbn
Abbâs(R)'tan (O şöyle demiştir): Usâme, Arafat'tan Müzdelife'ye kadar
Peygamber'in redifi (yânî bineğinin arka tarafına binen kişi) idi. Sonra
Peygamber Müzdelife'den Minâ'ya gelinceye kadar da Abbâs'ın oğlu FadPı, kendi
binitinin arkasına bindirdi. Bunların her ikisi de: Peygamber (S), Akabe
cemresini taşla-yıncaya kadar telbiye etmekten ayrılmadı, demişlerdir [49].
Ve Âişe (R) ihrâmh
olduğu hâlde sarı boya ile boyanmış elbiseler giymiştir [51]
Ve yine Aişe, muhatabı
olan ihrâmh kadına: Ağzına yaşmak tutunma, vers (yânî alâçehrî veya Yemen zağferânı
denilen bitki) ile ve zağferân ile boyanmış elbise giyme, demiştir [52].
Câbir ibn Abdillah da:
Usfurla (yânı sarı boya ile) boyanmış şeyi, kokulandırılmış görmem, demiştir [53]. Ve
Aişe, ihrâmlı kadın için zînet takmada, siyah elbisede, gül rengi boya ile
boyanmış elbisede ve ayakkabı giymede bir mahzur görmemiştir [54].
İbrâhîm en-Nahaî de:
İhrâmlının, giymekte olduğu elbisesini değiştirmesinde bir mahzur yoktur,
demiştir [55].
28-.......Abdullah
ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) gerek kendisi, gerek sahâbîlerİ
saçlarım taradıkları, güzel kokular süründükleri, (en güzel) izâr ve ridâlarmı
giydikten sonra Medine'den (öğle ile ikindi arasında Veda Haccı için) yola
çıktılar. Peygamber, giyilmesi âdet olan ridâlar ve izârlardan hiçbirşeyi
giymekten kimseyi men' etmedi. Yalnız (kokusu ve rengi) vücûda bulaşacak
derecede zağferânlı libâsın giyilmesini nehyetmişti. Bu büyük hacc topluluğu,
gündüzün Zu'1-Huieyfe'ye vardı. (Öğle namazını orada kıldı ve Zu'l-Huleyfe'de
geceledi. Sabahleyin) Peygamber devesine bindi. Beydâ Dağı'na yükselince,
Peygamber ve sahâbîleri tehlîl ve telbiye ettiler. Peygamber kurbanlık devesine
kılâde (yânî gerdanlık) takdı ve kurbanlık nişânıyle nişanladı. Bu telbiye ve
kılâde işleri Zu'1-ka'de'den beş gün kala (ayın yirmi beşinde) olmuştu. Nihayet
Zu'1-hicce'nin dördüncü günü Peygamber Mekke'ye vardı. Beyt'i tavaf, Safa ile
Mer-ve arasında sa'y etti. Kurbanlık develerine nişan taktığı için de artık o
hayvanlar kurbanlık bedene olduklarından dolayı, Peygamber ihramdan çıkmadı.
Tavaf ve sa'ydan sonra Peygamber hacca telbiye edici olarak Mekke'nin yüksek
tarafındaki Hacûn mevkiine konakladı, Ka'be'yi tavaf ettikten sonra, artık tâ
Arafat'tan dönünceye kadar Ka'be'ye bir daha yaklaşmadı. Peygamber
sahâbîlerine, Beyt'i tavaf etmelerini, Safa ile Merve arasında sa'y etmelerini,
sonra da saçlarını kısaltmalarını, bundan sonra da ihramdan çıkmalarını
emreyledi. Peygamber'in bu emri, beraberinde kılâdelediği bir kurbanlığı bulunmayan
kimseler içindi. Böyle bir kimse ihramdan çıktığında, beraberinde zevcesi
varsa, artık zevcesi kendisine halâldır (yânî onunla cinsî münâsebeti
halâldır). Güzel koku sürünmesi, (mu'tâd olan) elbiselerini giymesi de
halâldır [56].
Bunu (yânî Zu'1-Huleyfe'de
gecelemeyi) İbn Umer (R), Peygamber(S)'den olmak üzere söyledi [58].
29-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Medîne'de (öğleyi) dört rek'at,
Zu'1-Huleyfe'de (ikindiyi) iki rek'at kıldı. Sonra sabaha girinceye kadar
Zu'1-Huleyfe'de geceledi. Bineğine bindiği ve devesi kendisini sırtında dümdüz
yaptığı zaman, yüksek sesle telbiye etti [59].
30-.......Bize
Eyyûb, Ebû Kılâbe'den; o da Enes'ten tahdîs etti. (Enes ibn Mâlik şöyle
demiştir:) Peygamber (S) Medine'de öğleni dört rek'at klıdı. İkindiyi de
Zu'1-Huleyfe'de iki rek'at kıldı.
Ebû Kılâbe: Ben
Peygamber'in Zu'1-Huleyfe'de sabaha girinceye kadar gecelediğini sanıyorum,
demiştir [60].
31-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Medîne'de öğleni dört, ikindiyi de
Zu'1-Huleyfe'de iki rek'at kıldı. Ben, Peygamber ve beraberinde Kıran haccına
niyet eden kimselerin hacc ile umreyi birlikte yüksek sesle açıkça söylerlerken
işittim[61].
32-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den, Rasûlullah'ın telbiyesinin
şöyle olduğunu haber verdi: Lebbeyke Allâhumme lebbeyk Lebbeyke lâ şerike leke
lebbeyk fnne'l-hamde ve'n-nVmete leke VeH-mulke lâ şerike leke
(= Yâ Allah, da'vetine
tekrar tekrar icabet ettim; emrini yerine getirmeye tekrar tekrar hâzırım.
Tekrar tekrar icabet ettim; Senin hiç ortağın yoktur. Sana tekrar tekrar itaate
hâzırım. Şübhesiz hamd, ni'i met ve mülk Sana mahsûstur; Sana hiçbir ortak
yoktur) [62].
33-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Ben Peygamber'in nasıl telbiye eder olduğunu elbette
biliyorum:
Lebbeyke Allâhumme
lebbeyk Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk İnne 'l-hamde ve 'n-ni 'mete leke [63].
Bu hadîsi el-A'meş'ten
rivayet etmekte Ebû Muâviye, Sufyân es-] Sevrî'ye mutâbaat etmiştir [64].
Şu'be ibnu'l-Haccâc da
şöyle dedi: Bize Süleyman el-A'meş haber verip şöyle dedi: Ben Hayseme'den
işittim; o da Ebû Atıyye'den. O da: Ben Âişe'den işittim, demiştir [65].
34-.......Bize
Eyyûb (es-Sahtıyânî), Ebû Kılâbe'den tahdîs etti ki, Enes (R) şöyle demiştir:
Rasûlullah" (S) -Veda Hacci'na giderken-öğle namazını Medine'de, biz de
kendisiyle beraber olduğumuz hâlde dört rek'at kıldı. İkindiyi de
Zu'1-Huleyfe'de (kısaltarak) iki rek'-at kıldı. Sonra sabaha kadar orada
geceledi. Sonra (sabahleyin devesine) bindi. Nihayet devesi onu Beydâ yokuşu
üzerine doğrulttu. Rasûlullah, Allah'a hamdetti, tesbîh etti ve tekbîr
getirdi. Sonra hacc ile umreye beraberce niyet ederek, telbiye yaptı.
Beraberindeki insanlar da hacc ile umreye niyet edip, telbiye eylediler. (Ve
böylece ihrama girdiler). Mekke'ye geldiğimizde Rasûlullahjinsanlara emretti.
Onlar ihramdan çıktılar [66].
Nihayet terviye (yânî Zu'1-hicce ayının sekizinci) günü olunca, insanlar hacc
için ihrama girdiler. Râvî Enes: Peygamber kendi eliyle ayakta durdukları hâlde
birçok kurbanlık develer kesip boğazladı. Rasûlullah Medine'de de alacalı iki
koç boğazladı, dedi [67]. Ebû
Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Bâzıları, bu Eyyûb es-Sahtıyânî'den; o da bir
adamdan -ki o Ebû Kılâbe'dir veya Ham-mâd ibn Seleme'dir denildi- o da
Enes'tendir, dediler [68].
35-.......
İfanu Umer (R): Peygamber (S), devesi ayağa kalkıp kendisini dümdüz doğrulttuğu
zaman telbiye etti, demiştir [69].
36-.......Bize
Eyyûb es-Sahtiyânî, Nâfi'den tahdîs etti. Nâfi' şöyle demiştir: İbn Umer
Zu'I-Huleyfe'de sabah namazım kıldığı zaman binek devesinin hazırlanmasını
emreder, deveye semeri bağlanır, sonra da devesine biner idi. Devesi onu dümdüz
yükselttiği zaman, ayakta olarak kıbleye yönelir, sonra da tâ Harem'e ulaşıncaya
kadar telbiye eder idi. Harem'e girdikten sonra telbiyeyi keserdi. Nihayet Zu
Tu-vâ'ya geldiğinde, burada gecelerdi. Nihayet sabaha girip sabah namazını
kılınca da (Mekke'ye giriş için) yıkanırdı. İbn Umer, Rasûlullah'ın da böyle
yaptığını söyledi [70]. Yıkanmak
hakkındaki bu hadîsi Eyyûb'dan rivayet etmekte îsmâîl ibn Uleyye, Abdulvâris'e
mu-tâbaat etmiştir [71].
37-.......Bize
Fuleyh tahdîs etti ki, Nâfi' şöyle demiştir: İbnu Umer (R) Mekke yönüne yola
çıkmak istediği zaman, içinde güzel bir koku bulunmayan bir yağ ile yağlanır,
sonra Zu'1-Huleyfe Mes-cidi'ne gelir, orada namaz kılar, sonra bineğine
binerdi. Bineği onu ayakta olarak dümdüz doğrulttuğunda telbiye ederdi. Bundan
sonra da: Ben Peygamber(S)'i işte böyle yapar gördüm, der idi [72].
38-.......Mucâhid
ibn Cebr şöyle demiştir: Bizler ibn Abbâs'ın yanında idik. Oradakiler Deccâl'ı
konuşup, Peygamber'in: "Onun iki gözü arasında kâfir yazılmıştır"
buyurduğunu zikrettiler. Bunun üzerine İbn Abbâs: Ben Peygamber'den bunu
işitmedim. Velâkin Peygamber: "Musa'ya gelince; ben onu (Ezrak) vadisinin
içinde aşağıya inerken telbiye eder hâlde görüyor gibiyim" buyurdu,
dedi [73].
Kalbindekini yüksek
sesle söylediği zaman "Ehelle" denilir. "İstehlelnâ" ve
"Ehleinâ'l-hilâle", "Hilâlin meydana çıktığını gördük"
demektir. Bunların hepsi "meydana çıkma" ma'nâsındadır. "İstehelle'l-mataru
(= Yağmur buluttan çıktı)" ta'bîri de bu ma'nâdadır. "Ve mâ uhille
H-gayrıllâh (— Üzerine Allah'tan başkasının ismi söylenip kesilen hayvanlar..)"
(el-Bakara: [74]; el-Mâide: 3; el-En'âm:
144; en-Nahl: 115) kelâmı da, çocuğun doğarken sesini feryâdla yükseltmesi
ma'nâsındadır74.
39-.......Peygamber'in
zevcesi Âişe (R) şöyle demiştir: Peygamber'in beraberinde Veda Haccı için yola
çıktık. Ve umre niyetiyle telbiye ettik. Sonra Peygamber: "Beraberinde
hedy, yâni kurbanlık hayvanı bulunan, umre ile birlikte hacca niyet edip
telbiye eylesin, sonra da umre ile haccdan birlikte ihramdan çıkıncaya kadar
da, ihramdan çıkmasın!" buyurdu. Ben hayızlı olarak Mekke'ye geldim.
Beyt'i tavaf etmedim; Safa ile Merve arasında sa'y etmedim. Bu durumumu
Peygamber'e şikâyet tarzında arzettim. Peygamber (S) bana: "Başının saç
örgülerini çöz, saçlarım tara, umreyi terk et ve yalnız hacca niyetle telbiye
et!" buyurdu. Ben de böyle yaptım. Hacc fiillerini yerine getirip
tamamladığımız zaman, Peygamber beni erkek kardeşim Abdurrahmân ibn Ebî
Bekr'in beraberinde olarak, Ten'îm mevkiine gönderdi de, ben oradan umre
yaptım. Peygamber: "îşte bu, senin umrenin yeridir" buyurdu.
Âişe dedi ki: Umre
niyetiyle telbiye etmiş olanlar Beyt'i tavaf ve Safa ile Merve arasını sa'y
ettikten sonra ihramdan çıktılar. Sonra Minâ'dan dönmelerinin akabinde diğer bir
tavaf daha yaptılar. Amma hacc ve umreyi cem' edenlere gelince, onlar ancak
bir tavaf yaptılar [75].
Bu başlıkta zikredilen
şekli, İbn Umer (R), Peygamber'den olmak üzere söyledi [77]
40-.......Bize
el-Mekkî ibnu İbrâhîm, İbn Cureyc'den tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Atâ
şöyle dedi: Câbir (R) şöyle dedi: Peygamber (S) Alî ibn Ebî Tâlib'e (Yemen'den,
beraberinde kurbanlık olduğu hâlde Mekke'ye geldiği zaman) girmiş bulunduğu
ihramı üzerinde kalmasını emretti. Atâ yâhud Mekkî dedi ki: Câbir bu hadîsinde
Surâ-ka'nın sözünü de zikretmişti [78].
41-.......Bize
Suleymibnu Hayyân tahdîs edip şöyle dedi: Ben Mervân el-Asfar'dan işittim ki,
Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Alî, Yemen'den (Mekke'ye) Peygamber'in
yanına geldi. Peygamber, Alî'ye: "Ne niyetle ihrama girip telbiye
ettin?" diye sordu. Alî: Peygamber'in ihrama girdiği gibi ihrâmlanıp
telbiye ettim, dedi. Peygamber: "Benim yanımda hedy (yânî kurbanlık) olmayaydı
(Mekke'ye varınca ziyaret tavafı ve sa'yden sonra tıraş olup) ihramdan
çıkardım" buyurdu.
Ve Muhammed ibnu Bekr
İbnu Cureyc'den şunu ziyâde etti: Enes dedi ki: Peygamber (S), Alî'ye: "Yâ
Alî! Sen ne niyetiyle ihrama girip telbiye ettin?" diye sordu. Alî:
Peygamber'in ihram ve telbiye ettiği gibi, dedi. Peygamber: "Öyleyse sen
Beyt'e kurbanlık hediye et ve şu hâlinde olduğun gibi ihrâmlı olarak kal"
buyurdu [79].
42- Bize
Muhammed ibnu Yûsuf tahdîs edip şöyle dedi: Bize Suf-yân es-Sevrî, Kays ibn Müslim'den;
o da Târik ibn Şihâb'dan tahdîs etti ki, Ebû Mûsâ (R) şöyle demiştir: Peygamber
(S) -Veda Haccı'n-dan evvel- beni Yemen'deki bir kavme vazife ile göndermişti.
Yemen'den dönüşümde Peygamber'e Bathâ'da ihrâmlı olarak kavuştum. Peygamber
bana:
— "Ne niyetiyle ihrâmlandın?" diye
sordu. Ben de:
— Peygamber'in ihrama
girişi gibi ihrâmlanıp telbiye ettim, dedim.
Peygamber yine:
— "Beraberinde herhangi bir hedy var
mı?" dedi. Ben:
— Hayır, yoktur, dedim.
Bunun üzerine bana
tavaf ve sa'y etmemi emretti. Ben de Beyt'i tavaf, Safa ile Merve arasını da
sa'y ettim. Sonra Peygamber ihramdan çıkmamı emretti.Ben de ihramdan çıktım.
Akabinde kavmimden bir kadının yanına geldim. O kadın başımı taradı yâhud
başımı yıkadı.
Umer (Halifeliği
zamanındaki bir hacc mevisiminde Mekke'ye)
geldi ve şöyle dedi:
Allah'ın Kitâbı'm alırsak, o bize (başlama akabinde umre ile haccı)
tamamlamamızı emrediyor. Yüce Allah: "Haca da, umreyi de Allah için tam
yapın.." (ei-Bakara: 196) buyurdu. Eğer
Peygamber'in sünnetini
alırsak, o da kurbânı kesinceye kadar ihrama dan çıkmamıştır [80].
"Hacc (ayları)
bilinen aylardır. İşte kim onlarda haccı (kendine) farz ederse, artık haceda
kadına yaklaşmak (veya kötü söz söylemek), günâh yapmak, kavga etmek yoktur...
** (el-Bakara: 197)
"Sana yeni doğan
aylan sorarlar. De ki: Onlar, insanların fâidesi için, bir de hacc için vakit
Ölçüleridir..." (el-Bakara:
189) [81]
Ve İbn Umer (R): Hacc
ayları Şevval, Zu'1-ka'de ve Zu'1-hicce'nin on günüdür, demiştir [82].
İbn Abbâs (R) da: Hacc
için hacc aylarının dışında ihrama girmemek sünnettendir, demiştir [83].
Usmân ibn Affân (R)
da; Horasan'dan yâhud Kirmân'dan ihrama girmeyi kerîh görmüştür °" [84]
43-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Biz Rasûlullah'ın beraberinde, hacc aylarında, hacc
gecelerinde ve hacc hâllerinde (Medine'den) çıktık. Nihayet (Mekke'nin hududu
olan) Şerif mevkiine indik.
Âişe dedi ki:
Rasûlullah, sahâbîlerine doğru çıktı da:
— "Sizden her kimin
beraberinde hedyi (kurbânı) yoksa ve hac-cini umreye çevirmek isterse, o
(haccmı feshedip) umre yapsın! Beraberinde hedyi bulunan da haccını umreye
çevirmesin" buyurdu.
Âişe dedi ki:
Peygamber'in bu Öğretmesinden sonra, sahâbîle-rinden umreyi alanlar da oldu,
terkedenler de bulundu.
Yine Âişe dedi ki:
Fakat Rasûlullah ile sahâbîlerinden bir takım kimselerin -ki bunlar kuvvet
sahibi kişilerdi- kurbanlıkları beraberlerinde idi. Bunlar (hacci feshedip)
umre yapmaya muktedir değillerdi. Âişe dedi ki: Rasûlullah bu emri verdikten
sonra (çadıra) benim yanıma girdi. Ben ise ağlıyordum. Rasûlullah:
— "Ey kadın! Seni
ne ağlatıyor ki?" dedi Ben de:
— Senin sahâbîlerine
söylediğin sözünü işittim. Demek ki ben umreden (tavaf ve sa'y edemiyerek) men'
olundum, dedim [85].
Rasûlullah:
— "Senin hâlin nedir ki?" dedi. Ben:
— Namaz kılamıyorum, dedim. Rasûlullah:
— "Bu sana zarar vermez. Sen de ancak Âdem
kızlarından bir kadınsın. Allah, bütün Âdem kızları üzerine yazdığı şeyi senin
üzerine de yazmıştır. Böyle olunca sen hacca niyetinde sabit ol. Allah sana
umreyi de nasîb eder" buyurdu.
Âişe dedi ki:
Rasûlullah'ın bu (Veda) haccında Arafat'a çıktık. Nihayet Minâ'ya geldik. Ben
de artık temiz olmuştum. Sonra Minâ'-dan çıktım. (Ve Mekke'ye gelip) Beyt'e
ifâda tavafı yaptım. Âişe devam edip dedi ki: Sonra Minâ'dan sonuncu dönüşte,
Rasûlullah'ın beraberinde yola çıktım. Rasûlullah Muhassab mevkiine gelip, konakladı.
Biz de O'nunla beraber orada konakladık. Rasûlullah, kardeşim Abdurrahmân ibn
Ebî Bekr'i çağırdı ve:
— "Kızkardeşini haremden çıkar, (hıll ile
harem hududunda) umre niyetiyle ihram ve telbiye yaptır. (Tavaf ve sa'y
ettikten) sonra ihramdan çıkınız, sonra buraya geliniz. Ben burada ikiniz
benim yanıma gelinceye kadar sizleri gözlüyorum" buyurdu.
Âişe devamla şöyle
dedi: Kardeşimle birlikte çıktık. Nihayet (Ten'îm'de) ihrâmlandiktan; tavaf ve
sa'yi de yaptıktan sonra, seher vaktinde Rasûlullah'ın yanına geldim.
Rasûlullah:
— "Umreyi bitirdiniz mi?" dedi. Ben
de:
— Evet bitirdik, dedim.
Bunun üzerine Rasûlullah,
sahâbîlerine (Medîne'ye doğru) hareketi i'lân etti. İnsanlar hareket ettiler.
Rasûlullah da Medîne'ye yö-nelici olarak yürüdü
[86].
Buhârî dedi ki:
Hadîsteki "Dayra", "Dara yadîru dayran" fii-Iindendir. Bu
fiilde "Dara yadûru davran" dahî denilir. Ve (ma'nâ-si) "Darra
yadurru darran"dır [87].
44.......Aışe
(R) şöyle demiştir: Biz Peygamber'in beraberinde haccdan başka bir niyetimiz
olduğunu bilmeksizin (Medîne'den) çıktık [89].
Mekke'ye varıp (umre için) Beyt'i tavaf ( ve Safa- Merve'-yi sa'y) ettiğimiz
zaman Peygamber (S), hedy sevk etmeyenlerin ihramdan çıkmalarını emretti. Bu
emir üzerine hedy sevk etmeyenler ihramdan çıktılar [90].
Peygamber'in kadınları da hedy sevk etmemişlerdi. Onlar da ihramlarından
çıktılar90. Âişe devamla dedi ki: Yalnız ben (Şerifte) hayz oldum da Beyt'i
tavaf edemedim. Hacıların teşrik günlerinden sonra konaklayageldikleri Hasbe
(yânî Muhassab) gecesi olunca, ben Âişe:
— Yâ Rasûlallah!
İnsanlar bir hacc ve bir umre ile dönüyorlar, ben ise yalnız bir hacc ile
dönüyorum, dedi.
Rasülullah:
— "Mekke'ye geldiğimiz gecelerde sen tavaf
etmedin mi?" diye, sordu.
Âişe:
— Hayır; etmedim, diye cevâb verdi. Rasülullah:
— "Öyleyse kardeşinle Ten'îm'e git, oradan
umre ihramına girip telbiye et. Sonra tavaf ve sa 'y edip, buluşma yerimiz
olan bu yere geliniz" buyurdu.
(Mü'minlerin annesi)
Safiyye (R) şöyle dedi: Ben de âdetimi görmüş olduğumdan, kendimi muhakkak
insanları yollarından ahkoyucu sanıyordum. Rasülullah:
— "Ey yaralayıalığı ve kökünden sökücülüğü
halkın hareketim durduran kadın! [91]. Sen
nahr gününden ifâda tavafını yapmadın mı?" dedi.
Safiyye devamla dedi
ki: Ben de:
— Evet, yaptım, diye cevâb verdim. Bunun
üzerine Rasülullah:
— "Be's yoktur
(veda tavafı hayızlıdan düşmüştür), haydi yollan!" buyurdu.
Âişe dedi ki: Umreden
dönüşümde Peygamber bana; ben Mekke'ye inmekte, kendisi de Mekke'den yukarı
çıkmakta iken; yâhud da ben çıkmakta, kendisi de aşağı inmekte iken kavuştu.
45-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Bizler Veda Haccı yılında Rasûlullah'ın beraberinde hacca
çıktık. Bizden kimimiz umre niyetiyle ihrâmlanıp telbiye etti. Kimimiz hacca ve
umreye birlikte niyetle ih-râmlanıp telbiye etti. Kimimiz de yalnız hacc
niyetiyle ihrama girip telbiye etti. Rasûlullah da hacca niyetle ihrâmlanıp
telbiye etti. Yalnız hacc niyetiyle ihrama girip telbiye edenler, yâhud hacc
ile umreye niyetle cem' eden hacılara gelince, onlar kurbân bayramının ilk günü
oluncaya kadar ihramdan çıkmadılar [92].
46-.......Mervân
ibnu'I-Hakem şöyle demiştir: Ben Usmân ve Alî'ye (hacc sırasında) şâhid oldum.
Usmân halkı temettü' haccın-dan ve hacc ile umreyi cem' etmekten (tenzîhen)
nehyediyordu. Alî bu nehyi görünce, her ikisine birden niyet ederek Lebbeyke
bi-umretin ve haccetin diye yüksek sesle telbiye edip ihrâmlandı. Ve: Ben
Pey-gamber(S)'in sünnetini kimsenin sözünden dolayı terk edici değilim, dedi [93].
47-.......Abdullah
ibnu Abbâs (R) şöyle demiştir: Câhiliye Arabları hacc aylarında umre etmeyi,
yeryüzünde işlenen günâhların en büyüğü nev'indendir diye i'tikaad ederlerdi.
Ve bunlar Muharrem ayındaki harâmhğı da safer ayına naklederlerdi de: Devenin
arkasındaki yara iyi olur, ayak izleri silinir gider, safer ayı da çıkarsa
artık umre yapmak işte o zaman umreciye halâl olur derlerdi. Peygamber (S)
sahâbîleri ile beraber (zu'1-hicce'nin) dördüncü gecesi sabahında hacc
niyetiyle telbiye ediciler olarak (Mekke'ye) geldiler. Peygamber sahâbîlerine,
hacclarmı umreye çevirmelerini ve (tavaf, sa'y, tıraşla) ihramdan çıkmalarını
emreyledi. (Hacc aylarında umre yapmayı büyük günâh gördükleri için) hacc
aylarında umre ile emredilmesi, kendilerine ağır geldi ve:
— Yâ Rasûlallah! Bu
hangi hılldır; nasıl umredir (İHrâmın haram kıldığı şeyleri bu da halâl kılar
mı)? diye sordular.
Rasûlullah:
— "(Hacc
aylarındaki) bu emrenin yerine getirilmesi de bunların hepsini halâl
kılar" buyurdu [94].
48-.......Ebû
Mûsâ (R): Ben (Yemen'den) Peygamber'in huzuruna geldim. Peygamber (S), ben Ebû
Musa'ya (umreyi yerine getirdikten sonra) ihramdan çıkmayı emreyledi, demiştir
[95].
49- Bize
İsmâîl tahdîs edip şöyle dedi: Bana Mâlik tahdîs etti. H ve yine bize Abdullah
ibn Yûsuf tahdîs edip şöyle dedi: Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Ibn Umer'den
tahdîs etti ki, Peygamber'in zevcesi Hafsa (R):
— Yâ Rasûlallah! İnsanların hâli nedir ki, umre
ile ihramdan çıktılar; hâlbuki sen umrenden çıkmadın? diye sormuş.
Rasûlullah (S):
— "Ben başımın saçlarını yapışkan bir
madde ile telbîd edip topladım, kurbânımı da (Ka'be nâmına) kılâdeledim. Artık
ben kurbânımı kesmedikçe ihramdan çıkamam" buyurmuştur [96].
50-.......Bize
Ebû Cemre Nasr ibnu İmrân ed-Dubaiyyu haber verip şöyle dedi: Ben temettü*
haccı yapmak istedim de insanlar beni temettu'dan nehyetti.Ben de bunu İbn
Abbâs'a sordum. O da bana temettü' üzerinde devam etmemi emretti. Müteakiben
ben ru'yâm-da, bir adamın bana: Temettü', mebrûr bir hacc ve kabul edilmiş bir
umredir, demekte olduğunu gördüm. Ben bu ru'yâmı İbn Abbâs'a haber verdim. İbn Abbâs
bana: Temettü', Peygamber'in sünnetidir, dedi ve tekrar bana: Yanımda otur da
sana kendi malımdan bir pay ayırayım diye ilâve etti. Şu'be dedi ki: Ben Ebû
Cemre'ye: İbn Ab-bâs'ın sana pay vermesinin sebebi nedir? diye sordum. Ebû
Cemre: İbn Abbâs'ın sana. pay vermesinin sebebi nedir? diye sordum. Ebû Cemre:
Görmüş olduğum o ru'yâdan dolayı, dedi [97].
51-.......BizeEbû
ŞihâbMûsâibnNâfi' tahdîs edip şöyle dedi:
Bir defasında Mekke'ye
mutemetti' hacısı olarak umre niyetiyle geldim. Terviyeden üç gün evvel
Mekke'ye girdik. Mekke ahâlîsinden bâzı insanlar bana:
— Şimdi senin haccın
Mekkeliler'in (az meşakkatli ve az sevâb-lı) haccma dönmektedir, dediler.
Ben de hemen Atâ ibn
Ebî Rebâh'ın yanına gittim ve kendisinden fetva istiyordum. Atâ şöyle dedi:
— Bana Câbir ibn Abdillah (R) şöyle tahdîs
etti: Kendisi, Pe-yamber (S) Mekke'ye kurbanlık develer gönderdiği hacc günü,
Peygamber ile beraber hacc etmiştir. Sahâbîler o günü mufred hacc niyetiyle
ihrama girip telbiye etmişlerdi. Peygamber onlara:
— "Haccınızı umreye çeviriniz: Bey t'i
tavaf, Safa ileMerve arasını sa'y etmek ve saçlarınızı kısaltmak suretiyle
ihramlarınızdan çıkınız. Sonra ihrâmsız olarak Mekke'de ikaamet ediniz. Tâ
terviye (yânî Zu'1-hicce'nin sekizinci) günü olduğu zaman hacc niyetiyle ihrama
girip, telbiye ediniz. Ve evvelki ihrâmlanmış olduğunuz mufred haccınızı
(böylece) temettü' haccı yapınız" buyurdu.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlaİlah! Biz
ilk ihrama girişimizde hacc diye isimlendirdiğimiz hâlde, o haccımızı nasıl
mut'a' (yânî umre) yaparız? dediler.
Peygamber:
— "Siz benim
emrettiğim şeyi yapınız! Eğer ben de kurbân sevk etmemiş olaydım, muhakkak size
emrettiğim gibi yapardım. Lâkin şimdi kurbânım varacağı yere ulaşıncaya (yânî
Minâ'da kesilinceye) kadar, ihrâmlıya haram olan şeylerden hiçbirisi bana
halâl olmaz" buyurdu.
Bunun üzerine
sahâbîler de Peygamberdin emrettiği gibi yaptılar [98].
52-.......
Saîd ibnu'l-Müseyyeb şöyle demiştir: Alî ibn Ebî Tâlib ile Usmân ibn Affân (R)
Usfân mevkiinde bulunurlarken, mut'a (yânî temettü') hakkında ihtilâf ettiler.
Alî, Usmân'a: Sen, başka değil; ancak Peygamber'in yapmış olduğu bir işten
nehyetmek istiyorsun, dedi. İbnu'l-Müseyyeb dedi ki: Alî, Usmân'ın bu nehyini
görünce, umre ile haccı birlikte niyetle ihram edip, telbiye etti" [99].
53-.......Ben
Mucâhid ibn Cebr'den işittim, şöyle diyordu: Bize Câbir ibnu Abdillah (R)
tahdîs edip şöyle dedi: Bizler Rasûlullah'ın beraberinde ve Lebbeyke Allâhumme,
Lebbeyke bVUhacc diyerek Mekke'ye geldik. Rasûlullah (S) bizlere, bu haccımızı
umre yapmamızı emreyledi [100].
54-.......Katâde
şöyle demiştir: Bana Mutarnf tahdîs etti ki, İmrân ibn Husayn (R) şöyle
demiştir: Bizler Rasûlullah (S) zamanında temettü' haccı yaptık. Kur'ân da
(temettü'un câizliği hakkında) indi. Bir adam da kendi re'yi ile dilediği şeyi
söyledi [102].
55- Ve Ebû
Kâmil Fudayl ibnu Huseyn el-Basrî (237) şöyle dedi: Bize Ebû Ma'şer tahdîs
etti. Bize Usmân ibnu Gıyâs, İkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R), hacc
nıut'a'sından sorulduğunda o şöyle dedi: Veda Haccı'nda Muhacirler, Ensâr ve
Peygamber'in zevceleri ihrama girip telbiye ettiler. Biz de ihrama girip
telbiye ettik. Mekke yakınına geldiğimiz zaman Rasûlullah (S):
— "Hedy kılâdeleyip beraberinde getirmiş
olanlar müstesna, hacc niyetiyle yaptığınız ihram ve telbiyelerinizi umreye
çeviriniz!" buyurdu.
Bizler Beyt'i tavaf,
Safa ile Merve'yi sa'y edip (ihramdan çıktık), kadınlara geidik ve âdetimiz
olan dikişli elbiseleri giydik. Rasûlullah:
— "Kurbanlığa kılâde ve nişan takmış olan
kimselere, kurbân varacağı yere ulaşıncaya (yânî Minâ'da kesilinceye) kadar
ihramın haram kıldığı şeylerden hiçbiri halâl olmaz" buyurdu.
Sonra bizlere
zu'1-hiccenin sekizinci terviye günü öğlenin ardından hacc için ihrama
girmemizi emretti. Nihayet biz Arafat'ta vakfe, Müzdelife'de geceleme, bayram
günü Minâ'da cemre atma ve tıraş gibi hacc rnenseklerini bitirip de akabinde
Mekke'ye geldiğimiz, Beyt'i tavaf, Safa ile Merve arasım sa'y ettiğimiz zaman,
artık bizim haccı-mız tamâm olmuş ve üzerimize kurbân vâcib gelmiştir. Nitekim
Yüce Allah şöyle buyurdu:
"... Kim hacca
kadar umre ile fâidelenmek isterse kolayına gelen bir kurbânı keser. Fakat onu
bulamazsa hacc günlerinde (ihrâmlı olarak) üç, döndüğünüz vakit yedi gün olmak
üzere oruç tutmak (vâcib olur ki), bunlar tam on gün eder. Bu, ailesi Mescidi
Haram 'da bulunmayanlara âiddir. Allah'tan ittikaa edin ve bitin ki, Allah,
cezası
cidden çetin
Olandır" (ei-Bakara: 196).
Âyetteki
"Döndüğünüz vöft/Y"ta'bîri, "Memleketlerinize döndüğünüz
zaman" demektir. Kurbân olarak bir davar kâfi gelir. Böyle yapanlar bir
yılda iki büyük İbâdeti, hacc ile umre arasını birleştirmişlerdir. Çünkü Yüce
Allah kendi Kitâb'ında hacc ile umreyi cem' etmeyi indirmiş, Peygamber'i de
bunu şeriat ve kaanûn yapmış ve temettu'u Mekke ahâlîsinden başka olan insanlar
için mubah kılmıştır. Allah: ilBu hüküm, ailesi Mescidi Harâm'da bulunmayanlara
âiddir..." (ei-Bakara: 196) buyurdu. Yüce Allah'ın Kitâbı'nda (ei-Bakara:
197) zikretmiş olduğu hacc ayları ise, şevval, zu'1-ka'de ve zu'1-hicce'dir.
Her kim bu aylar içinde umre ile fâidelenirse, ona bir kurbân kesmek yâhud oruç
tutmak vâcib olur [104].
er-Refes, cinsî
münâsebet; el-Fusûk, ma'siyetfer; el-Cidâl ise kavga etmek'tir.
56-.......Bize
Eyyûb (es-Sahtiyânî), Nâfi'den haber verdi. O şöyle demiştir: İbnu Umer (R),
Harem'in en yakın hudûd mevkiine girdiği zaman telbiyeyi keser. Sonra Zû
Tuvâ'da geceyi geçirir, sonra orada sabah namazını kılar ve (Mekke'ye girmek
için de) yıkanırdı. İbnu Umer, Allah Peygamberi'nin de böyle yapar idiğini
söylerdi [105].
Reygamber (S) Zû
Tuvâ*da geceleyip sabaha ulaştı. ,>
Sonra da Mekke'ye girdi. İbnu Umer de böyle yapardı[106].
57-.......
Ubeydullah şöyle demiştir: Bana Nâfi' haber verdi ki, ibnu Umer (R): Peygamber
(S) Zû Tuvâ mevkiinde geceyi geçirip sabaha ulaştı. Sonra (gündüzleyin)
Mekke'ye girdi demiştir. Nâfi': İbnu Umer de böyle yapardı, demiştir.
58-.......Bana
Mâlik,Nâfi'den tahdîs etti ki, İbn Umer (R): Rasülullah (S), Mekke'ye
Seniyyetu'l-UIyâ'dan girer ve (çıkarken de) Seniyyetu's-Suflâ'dan çıkar idi,
demiştir [107].
59- Bana
Müsedded ibnu Muserhed el-Basrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Yahya (ibn Saîd
el-Kattân), Ubeydullah'tan; o da Nâfi'-den tahdîs etti ki, İbn Umer (R):
Rasûlullah (S) Mekke'ye Kedâ denilen Bathâ'daki Seniyyetu'1-UIyâ' yolundan
girdi; (çıkışta da) Kudâ denilen es-Seniyyetu's-Suflâ yolundan çıktı, demiştir [108].
Ebû Abdillah el-Buhârî
dedi kirMüsedded, ismi gibi sağlamlaştırılmış dosdoğru bir zâttır denilir idi.
Ebû Abdillah el-Buhârî
şöyle dedi: Ben Yahya ibnü Maîn'den işittim, şöyle diyordu: Ben Yahya ibn Saîd
el-Kattân'dan işittim, şöyle diyordu: Şayet ben evinde Müsedded'e gelsem de ona
hadîs söylesem, o buna elbette lâyıktır; ben, kitâblanm yanımda olmuş yâhud
Müsedded'in yanında bulunmuş olsun, buna aldırmam [109].
60-.......Bize
Sufyân ibnu Uyeyne, Hişâm ibn Urve'den; o da babası Urve'den; o da Âişe(R)'den
tahdîs etti ki, Peygamber (S) Mekke'ye geldiği zaman, içeriye Mekke'nin yüksek
tarafından girmiş; çıkarken de aşağı tarafından çıkmıştır [110].
61-.......Bize
Hişâm ibn Urve, babası Urve'den; o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki (o şöyle
demiştir): Peygamber (S) Fetih yılında Mekke'ye Kedâ Tepesi yolundan girdi.
Çıkarken de Mekke'nin yukarı tarafındaki Kudâ'dan çıktı [111].
62-.......Bize
Amr, Hişâm ibn Urve'den; o da babası Urve'den; o da Âişe(R)'den:
"Peygamber (S) feth yılında Mekke'ye, Mekke'nin yüksek tarafındaki Kedâ
yolundan girdi" diye tahdîs etti. Hişâm dedi ki: Urve, Mekke'ye Kedâ ve
Kudâ yollarının her ikisinden de girer idi. En çok da Kedâ yolundan girerdi. Bu
Kedâ yolu, O'nun ineceği yere en yakın olanı idi [112].
63-.......Urve:
Peygamber (S) Fetih yılında Mekke'nin yüksek tarafından Kedâ'dan girdi,
demiştir. Hişâm: Urve de ekseriya bu Ke-dâ'dan girer idi. Hâlbuki bu yol, kendi
menziline iki yolun en yakını İdi [113].
64-.......Bize
Hişâm, babası Urve'den: Peygamber(S) Fetih yılında Kedâ yolundan girdi, diye
tahdîs etti. Hişâm: Urve, bu yolların her ikisinden de Mekke'ye girer idi. En
çok girmekte olduğu yolu da bu ikisinin kendi evine en yakını olan Kedâ'dan idi
[114].
Ebû Abdilîah
el-Buhârî: Kedâ ve Kudâ, Mekke'de iki yer ismidir, dedi.
"Hani biz beyti
insanlar için bir toplantı yeri ve emin bir mahall yapmıştık (hatırlayın). Siz
de İbrahim Makaamı 'ndan bir namazgah edinin. İbrahim ile ismail'e de: 'Evimi, tavaf edenler, ibâdet kasdıyle
orada kalanlar, rükû ve sucûd eyleyenler için titizlikle temizleyin' diye
kuvvetli emir vermiştik. Hani İbrahim:
'Ey RabbHm! Burasını emniyetli bir şehir yap
ve ahâlîsinden Allah'a ve âhiret gününe inananları türlü mahsûller ve
servetlerle rıziklandır* demişti. (Allah da:)
- Kâfir olanı dahî
kısa bir zaman için (yaşadığı müddetçe) fâidelendireceğim. Sonra onu cehennem azabına
icbar edeceğim. Varacağı yer ne kötüdür, buyurmuştu.
Hani İbrahim o Beyt'in
temellerini İsmail ile birlikte yükseltiyordu (da ikisi de şöyle dua
etmişlerdi): 'Ey Rabb'imiz, Bizden (şu hizmeti) kabul buyur. Şübhesiz hakkıyle
işiten, kemâliyle bilen Sen 'sin Sen. Ey Rabb 'imiz, ikimizi de sana
teslimiyette sabit kıl.
Soyumuzdan da (yalnız
sana boyun eğen) müslümân bir ümmet
(yetiştir) ve bize ibâdet edeceğimiz yerleri (hacc amellerini) göster.
Tevbemizi kabul et. Çünkü tevbeleri en çok kabul eden, kemâliyle acıyan Sen'sin
Sen!" (el-Bakarş: 125-127) [115]
65-.......Ben
Câbir ibn Abdillah(R)'tan işittim; şöyle dedi: Kureyş tarafından Ka'be bina
olunurken, Peygamber ile amucası Abbâs' gidip, birlikte taşları omuzlarında
taşıyorlardı. Abbâs Peygamber'e: İzârını çıkar da boynun üzerine koy, dedi.
İzârını çıkarıp koyacağı sırada hemen yere düştü. Ve iki gözü semâya dikilerek;
Abbâs'a: "îzâ-rımı bana göster" dedi. Akabinde izârını alıp onu kendi
üzerine bağladı [116].
66-.......Muhammed
ibn Ebî Bekr'in oğlu Abdullah, Abdullah ibn Umer'e, Âişe'den haber vermiştir:
Peygamber'in zevcesi Âişe şöyle demiştir: Rasûlullah (S), ben Âişe'ye hitaben:
— ''Kavmin Kureyş'in Ka'be'yi bina ederlerken,
îbrâhîm Peygamber'in koyduğu temellerden bir kısmını terkederek kısalttıklarını
bilmez misin?" dedi.
Ben: . :
— Yâ Rasûlallah! Sen
Ka'be'nin duvarlarını İbrâhîm'in temelleri üzerine döndürmez misin? dedim.
Rasûlullah:
— "Kavminin zamanı kâfirlik devrine yakın
olmasaydı, muhakkak ben Ka 'be 'nin duvarlarını îbrâhîm 'in temelleri üzerine
yapardım'' buyurdu [117].
Abdullah ibnu Umer:
Vallahi Âişe bu sözü muhakkak Rasûlul-lah'tan işitmiştir. -Ben Rasûlullah'm
Hicr'a yakın bulunan o iki Ka'be köşesini isti'lâmı terkettiğini sanmam; ancak
şu var ki, herhalde Beyt, İbrâhîm'in temelleri üzere tamâm olmamıştır, demiş
(böylece Âişe'-yi te'yîd etmiş)tir [118].
67-.......Bize
Eş'as, el-Esved ibn Yezîd'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Ben
Peygamber'e İsmâîl Hicri'nin duvarından sorup:
— Bu duvar Beyt'ten midir? dedim. Rasûlullah:
— "Evet, duvar
Beyt 'tendir" buyurdu. Ben yine:
— Kureyş için ne mâni'
vardı ki duvarı yânî Hıcr'i Beyt'in içine katmadılar? dedim.
Rasûlullah(S):
— "Kavmin olan Kureyş'in bu Hıcr'ı,
Ka'be'ye girdirmeye ve Ka'be içine katmaya büdçeleri kısa gelip yetmedi"
buyurdu.
Ben yine:
— Ka'be'nin kapısı
neden bu kadar yüksektir? diye sordum. :
Rasûlullah:
— "Senin kavmin, dilediklerini Ka'be'ye
girdirmeleri, dilediklerini de girmekten men' etmeleri için böyle yaptılar.
Eğer kavmin Câhiliyet devrine yakın olmasaydı, Hıcr'ın duvarını Beyt'e katmak
ve Beyt'in kapısını yer seviyesine indirmek isterdim. Fakat duvarı Beyt 'e
girdirmem ve Ka 'be kapısını yer seviyesine indirmemden ötürü, onların
gönüllerinin kırılmasından endîşe ederim" buyurdu [119].
68-.......
Bize.Ebû Usâme, Hişâm'dan; o da babası Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle
demiştir: Rasûlullah (S) bana şöyle buyurdu: "Eğer senin kavminin küfrden
ayrılması yeni olmasaydı, ben elbette Beyt'i bozar, sonra onu İbrâhîm Peygamber'in
temeli üzerine bina ederdim. Şübhesiz Kureyş Beyt 'in binasını kısattmıştır ve
Beyt için bir half yânı kapı yapmıştır. (Diğer zabta göre mütekellim zamî-ri
ile: Ben ona bir half yânî bir kapı yapardım)" buyurdu.
Ebû Muâviye Muhammed
ibn Hazım şöyle dedi: Bize Hişâm, "Halfen", yânî bir kapı diye tahdîs
etti [120].
69-.......Bize
Cerîr ibn Hazım tahdîs edip şöyle dedi: Bize Ye-
zîd ibnu Rûmân,
Urve'den; o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S), Âişe'ye hitaben
şöyle buyurmuştur:
— "Yâ Âişe! Senin
kavmin Câhiliyet.devrine zamanca yakın olmayaydı, ben Beyt'in yıkılmasını
emrederdim ; o da yıkılırdı. Sonra Beyt'ten dışarıda bırakılan Hıcr'ı, Beyt'e
katar ve kapısını da yere yapışık yapardım. Bir de Beyt'e biri şark tarafında,
öbürü de garb tarafında olmak üzere iki tane kapı koydururdum. Bu suretle de
Beyt'i, îbrâhîm Peygamber'in temeline ulaştırmış olurdum".
Urve: İşte Abdullah
ibn Zubeyr'i Beyt'i yıkmaya ve yeniden inşâya sevk eden sebeb, Âişe'nin haber
verdiği Peygamber'in bu arzusudur, demiştir.
Cerîr ibn Hazım dedi
ki: Bana Yezîd ibn Rûmân:
— İbn Zubeyr,
Beyt'^yıktığı ve yeniden bina ettiği zaman, ben de hâzır bulundum. O, Hıcr'dan
bir mıkdârım Beyt'e katmıştı. Bu sırada ben, İbrâhîm Peygamber'in deve
hörgüçleri gibi olan temel taşlarını gördüm, dedi.
Cerîr dedi ki: ben de
Yezîd'e:
— İbrâhîm'in bu temellerinin yeri neresidir?
diye sordum. Yezîd:
— (Gel!) Şimdi onu sana göstereyim, dedi. Ben
kendisiyle beraber Hıcr'e girdim. O bana:
— İşte şurasıdır, diye
Hıcr'ın aslî hududunun bulunduğu bir yer işaret edip gösterdi.
Cerîr dedi ki: Ben
Hıcr'den olan bu yerin altı zira' yâhud ona yakın mikdâr olduğunu takdîr ettim [121].
(Hacc Kitâbı'nın
devamı dördüncü cilddedir.)
"(De ki:) Ben
ancak bu şehrin Rabb'ine -ki O buna hürmet vermiştir- İbâdet etmekle
emrolundum. Herşey Onundur. Ben müslümânlardan olmakla emrolundum" (en-Neml:
91).
'"... Biz onları
tarafımızdan bir rızık olarak her şeyin mahsûllerinin gelip toplanacağı
korkusuz bir Harem 'de yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu (bu hakikati) bilmezler"
(el-Kasas: 57). [122]
70-.......
İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Mekke'nin fethi günü şöyle
buyurdu: "Şübhesiz bu beldeyi Allah, Harem kılmıştır. (Bu hürmetten
dolayı) onun dikeni kesilmez, av hayvanı ürkütülmez, yitik eşyası el uzatılıp
alınmaz, ancak i'lân edip sahibini bulmak için muhafaza edilir" [123].
İnsanların oradaki bu
eşitlikleri, Yüce Allah'ın şu kavlinden dolayıdır:
"Hakikat o küfr
edenler, o Allah'ın yolundan ve kendisinde (kendisini ziyarette) yerli misafir
bütün insanları musâvi kıldığımız Mescidi Haram 'dan alıkoymakta olanlar... Kim
orada zulm ile ilhâda yeltenirse biz ona pek acıklı bir azâb taddinnz"
(el-Hacc: 25) [125]
Bu âyetteki
"el-Bâdi", "et-Târî", yâni misafir; Ma'kûfen"
(ei-Feth: 25) de "Mahbûsen" ma'nâsınadır [126].
71-.......Usâme
ibn Zeyd(R)'den, Usâme:
— Yâ Rasûlallah! Yarın
Mekke'de nereye ineceksin, kendi evine mi? diye sormuştur.
Rasûlullah (S):
— "Akıl burada
evlerden yâhudyurdlardan birşey bıraktı mı?" buyurdu.
(Râvî bunu tefsir
ederek dedi ki:) Akıl ve kardeşi Tâlib, Ebû Tâ-lib'e mîrâsçı oldular. Hâlbuki
Ca'fer ile Alî (R), Ebû Tâlib'e mirasçı olmadılar. Çünkü Ca'fer ile Alî
müslümân idiler. Akîl ile Tâlib ise kâfir idiler [127].
Umer ibnu'l-Hattâb
(R): Mü'min, kâfire vâris olmaz, der idi [128].
İbn Şihâb da şöyle
dedi: Selef âlimleri Yüce Allah'ın şu âyetin-deki velayeti, mîrâs velayeti ile
tefsîr ederlerdi: "îmân edip hicret edenler, Allah yolunda mallartyle,
canlarıyle cihâdda bulunanlar, (muhacirleri) barındırıp yardım edenler, işte
onlar biribirlerinin (mî-râsta) velîleridirler. îmân getirip de hicret
etmeyenlere ise, hicret edecekleri zamana kadar, sizin onlara hiçbirşey ile
velayetiniz yoktur. (Bununla beraber) eğer onlar dîn hususunda sizden yardım
isterlerse, yardım etmek üstünüze borçtur. Şu kadar ki, sizinle aralarında
muahede bulunan bir kavm aleyhinde değil. Allah yapacaklarınızı hak-kıyle
görücüdür" (ei-Enfâi: id) [129].
72-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) -Minâ'dan- Mekke'ye gelmek
istediğinde: "Yarın inşâallah menzilimiz Kinâne oğulları yurdunda
olacaktır ki, orada Kureyş ile Kinâne oğullan küfr üzerinde
ahidleşmişlerdi" buyurdu [130].
73-.......Bize
el-Evzâî tahdîs edip şöyle dedi: Bana ez-Zuhrî, Ebû, Seleme'den tahdîs etti ki,
Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Minâ'da iken kurbân kesme
gününün üçüncüsünde şöyle buyurdu: "Bizler yarın Kinâne oğulları yurduna
ineceğiz ki, orada Kureyş ile Kinâne oğulları küfr üzerine yeminleşip ahidleşmişlerdi."
Zuhrîdedi ki:
Peygamber bu Kinâne oğullan yurdu demekle, Mu-. hassab mevkiini kasdetmiştir.
Bu ahidleşme, Kureyş ile Kinâne oğulları arasında, Hâşim oğulları'yle
Abdulmuttalib oğulları -yâhud Muttalib oğulları- aleyhine, Peygamber'i
kendilerine teslîm edinceye (itaatli
kılıncaya) kadar onlarla kız alıp vermemek, alışveriş yapmamak üzere
yazılmıştı [131].
Ve Selâme ibn Ravh,
Ukayl ibn Hâlid ile Yahya ibn Dahhâk'-tan, onlar da el-Evzâî'den olmak üzere
söyledi ki, Evzâî: Bana tbn Şihâb haber verdi demiştir. Bu Selâme ile Yahya:
Hâşim oğulları ve Muttalib oğulları diye söylediler. Ebû Abdillah el-Buhârî:
Muttalib oğullan ta'bîri daha doğrudur, dedi [132].
"Hatırla o zamanı
ki, tbrâhîm: 'Rabb'im!' demişti, *Bu şehri emniyetli kıl! Beni de, oğullarımı
da putlara tapmaktan uzak tut. Rabb'im, çünkü onlar insanlardan birçoğunu
baştan çıkardılar. Bundan sonra kim bana uyarsa işte bendendir. Kim de bana
karşı gelirse hakikat sen çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicisin. Ey Rabbimiz,
ben evlâdlanmdan kimini Sen'in mukaddes olan evinin yanında, ekinsiz bir vadiye
yerleştirdim. Sebebi şudur ki Rabb 'imiz, dosdoğru namazlarını kılsınlar. Artık
Sen, insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyi ettir. Onların
şükretmeleri ümid edildiği için, kendilerini bâzı meyvelerle rızıklandır (îbrâhîm:
35-37) [133]
"Allah Ka'be'yi;
o Beyti Haram'ı, o haram olan ayları, Mekke'ye hediye edilecek kurbânı ve
onların boyunlarındaki gerdanlıkları insanlar için bir nizâm yaptı. Bu da
Allah'ın göklerde ne var, yerde ne varsa hepsim bildiğini, Allah'ın (zâten
herşeyi) hakkıyle bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir" (ei-Mâide:
97) [134]
74-.......Bize
Ziyâd ibn Sa'd, ez-Zuhrî'den; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre(R)'den
tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Ka'be'yi (zamanın sonunda) Habeşliier'den
iki cılız bacaklı birisi tahrîb edecektir" buyurmuştur [135].
75-.......Bize
el-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Urve'den; o da Âişe'den tahdîs
etti.
H ve yine bana
Muhammed ibn Mukaatil tahdîs edip şöyle dedi: Bana Abdullah ibn Mübarek haber
verip şöyle dedi: Bize Muhammed ibn Ebî Hafsa, ez-Zuhrî'den; o da Urve'den
haber verdi ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Müslümanlar, ramazân farz kılınmadan
evvel Âşûrâ (Muharremin onuncu) günü oruç tutarlardı. Ve o günü Ka'-be'ye
(yeni) örtü örterlerdi. Allah ramazân orucunu farz kılınca Rasûlullah (S):
"Âşûrâ orucunu tutmak isteyen, onu yine tutsun; onu terketmek isteyen de
onu ter ketsin" buyurdu [136].
76-.......Bize
İbrâhîm ibn Tahmân, el-Haccâc ibnu Haccâc'dan; o da Katâde'den; o da Abdullah
ibnu Ebî Utbe'den; o da Ebû Saîd el-Hudrî(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S):
"Ye'cûc ve Me'cûc'-un çıkmasından sonra da Beyt elbette hacc edilecek ve
umre yapılacaktır" buyurmuştur [137].
Bu hadîsi Katâde'den
rivayet etmekte Abdullah ibnu Ebî Utbe'-ye, Ebân ibnu Yezîd ile İmrân el-Kattân
mutâbaat etmişlerdir [138].
Abdurrahmân ibn Mehdî
de Şu'be'den; o da Katâde'den senediyle "Beyt hacc edilmez oluncaya kadar
kıyamet kopmaz" dedi demiştir. Birinci rivayet (isimleri zikredilen
zâtların o lâfızda ittifak ettikleri için) daha çoktur. Şu'be ise bu ikinci
lâfızla infirâd etmiştir. Katâde Abdullah ibn Ebî Utbe'yi işitti, Abdullah ibnu
Ebî Utbe de Ebû Saîd'i işitti (böylece Katâde'nin tedlîs töhmeti kalktı) [139].
77-.......Bize
Sufyân (es-Sevrî) tahdîs edip şöyle dedi: Bize Vâsıl el-Ahdeb tahdîs etti ki,
Ebû Vâil: Ben Şeybe'ye geldim, demiştir. H ve bize Kabîsa tahdîs edip şöyle
dedi: Bize Sufyân es-Sevrî, Vâ-sıl'dan; o da Ebû Vâil'den tahdîs etti. Ebû Vâil
şöyle dedi: Ben bir kerre Şeybe ibn Usmân el-Hacebî ile Ka'be içindeki bir
serîr üzerinde oturdum. Şeybe bana dedi ki: Şu kürsîye Umer ibn Hattâb (R) da
oturmuştu: Konuşma arasında bana:
— Ka'be içinde altın,
gümüş, ne kadar kıymetli eşya varsa bunların hiçbirini bırakmayıp, hepsini
fakirler arasında taksîm edeyim diye düşünmüşümdür, demişti.
Ben de:
— Ey Mü'minlerin
Emîri! Senin iki arkadaşın Rasûlullah ile Ebû Bekr bu işi yapmadılar, dedim.
Umer:
— Onlar mürüvvet
sahibi iki kâmil insandırlar. Ben deonların izine uyarım (onların işlemedikleri
bir şeyi ben de işlemem), dedi [140].
Âişe (R): Peygamber
(S): "(Zamanın sonunda) bir ordu Ka'be'yi yıkmak için harb eder de hepsi
yere batırıhr" buyurdu, demiştir [141].
78.......
Bana İbnu Ebî Muleyke; ona da İbn Abbâs (R) tahdîs etti ki, Peygamber (S):
"Ka'be'yi yıkacak olan o apışık, iri ayaklı, koyu siyah Habeşli'yi
Ka'be'nin (duvar) taşlarını birer birer koparır hâlinde görür gibiyim"
buyurmuştur [142].
79.......Ebû
Hureyre (R): Rasûlullah (S): "(Zamanın sonunda) Ka'be'yi Habeşliler'den
iki cılız bacaklı birisi tahrîb eder" buyurdu, demiştir [143].
80-.......Bize
Sufyân es-Sevrî, el-A'meş'ten; o da îbrâhîm ibn Yezîd en-Nahaî'den; o da Abis
ibnu Rabîa'dan haber verdi ki, Umer (R) -bir haccmda- Haceri Esved'e yaklaşıp
onu öpmüş ve akabinde: Ben çok iyi biliyorum ki, sen zarar veremez, menfaat
veremez bir taş parçasısın. Eğer Peygamber'in seni öptüğünü görmeseydim, seni
öp-mezdim, demiştir [144].
81-.......
İbn Umer (R) şöyle demiştir: (Mekke'nin fethi günü) Rasûlullah, Beyt'e girdi.
Beraberinde Usâme ibn Zeyd, Bilâl ve Us-mân ibn Talha da girdiler. Üzerlerine
Beyt'in kapısını kapadılar. (Bir müddet sonra) kapıyı açtıklarında içeriye ilk
giren ben oldum. Ve Bilâl'e kavuştum. Bilâl'e:
— Rasûlullah Beyt'in
içinde namaz kıldı mı? diye sordum.
Bilâl:
--Evet, Yemen
tarafındaki ilk iki direk arasında kıldı, dedi [145].
82-.......Nâfi'
şöyle demiştinîbn Umer,Ka'be'ye girmek isteyip girdiğinde, mukaabil tarafa
doğru yürürdü. Kapıyı sırtı tarafında kılarak ilerlerdi. Nihayet yüzü
tarafındaki duvarla kendi arasında üç zirâ'ya yakın bir uzaklık kalınca,
Bilâl'in: Rasûlullah burada namaz kıldı, diye haber verip gösterdiği yeri
kasdederek, orada namaz kılardı. Maamâfîh hiçbir kimse için Beyt'in, istediği
herhangi bir canibinde namaz kılmakta be's yoktur [146].
İbn Umer de çok hacc
yapar, fakat her zaman Beyt'e girmezdi [147].
83-.......Abdullah
ibnu Ebî Evfâ (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) (kaza) umre(sini) yaptı. Bunda
Beyt'i tavaf edip, Makaam'ın arkasında iki rek'at namaz kıldı. Yanında
kendisini insanlardan perdeleyen bir kimse de bulunuyordu. O koruyucu ve gözcü
olan kişiye birisi gelip:
— Rasûlullah bu umresinde Ka'be'ye girdi mi?
diye sordu. Oda:
— Hayır (girmedi), diye cevâb verdi [148].
84-.......Bize
İkrime tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (Fetih günü
Mekke'ye) geldiğinde Ka'be'ye girmekten çekindi. Çünkü Ka'be'nin içinde
ilâhlar (yânı putlar) vardı. Rasûlullah bunların çıkarılmasını emretti. Putlar
çıkarıldılar. Sahâ-bîler, İbrahim ve İsmâîl Peygamberler'in ellerinde fal
kalemleri olduğu halde yapılmış suretlerini de dışarıya çıkardılar. Rasûlullah
(S): "Allah bunları yapanları helak eylesin! Dikkat edin! Yeminle söylüyorum;
bu putperestler, bu iki peygamberin hiçbir zaman böyle fal ok-larıyle rızık
aramadıklarını bilmişlerdir" buyurdu. Akabinde Beyt'e girdi ve Beyt'in her
tarafında tekbîr getirdi; fakat Beyt'de namaz kılmadı [149].
85-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah, sahâbîleriyle (beraber kaza umresi için
Mekke'ye) geldi. Müşrikler kendi kendilerine: Muhammed sizin üzerinize
geliyor, hâlleri şu ki Yesrib'in humması onları zayıflatmış! dediler. Peygamber
bunun üzerine sa-hâbîlerine tavaf m ilk üç şavtında koşmalarını, Yemen
tarafındaki iki köşe arasında da (mu'tâd yürüyüşle) yürümelerini emretti.
Peygam-ber'i, tavafın bütün şavtlarında koşmalarını emretmekten men' eden bir
şey varsa, o da ancak sahâbîlerine şefkatından ibarettir [150].
86-.......
İbnu Umer (R): Ben Rasûlullah'ın-Vedâ Haccı'ndaMekke'ye gelişinde yapacağı her
tavafın evvelinde Siyah Rüknü is-ti'lâm ettiğini ve yedi tavaftan üçünde remel
yürüyüşü yaptığını gördüm, demiştir [152].
87_.......Bize
Sureyh ibnu'n-Nu'mân tahdîs edip şöyle dedi: Bize Fuleyh, Nâfi'den tahdîs etti
ki, İbn Umer (R) Peygamber (S) hacc ve umredeki tavafların ilk üç şavtında
remel yaptı, dört şavtında da yürüdü, demiştir [153].
Bu hadîsi rivayet
etmekte Sureyh'e, el-Leys ibnu Sa'd mutâbaat edip şöyle demiştir: Bana
Kesîru'bnu Ferkad, Nâfi'den; o da İbn Umer'den; o da Peygamber'den tahdîs etti [154].
88-.......Bana
Zeyd ibnu Eşlem, babası Eslem'den haber verdi ki, Umer ibnu'I-Hattâb (R), Rükn
yânî Haceri Esved için: Dikkat! Vallahi ben senin zarar veremez, fayda veremez
bir taş olduğunu pek iyi bilmekteyim. Eğer Peygamber'in seni isti'lâm ettiğini
görmüş ol-mayaydım seni isti'lâm etmezdim, demiş ve akabinde Haceri Esve-d'i
isti'lâm etmiştir. İsti'lâmdan sonra: Bizim bu hızlı yürüyüş ile hâlimiz
nedir(yânî buna neden devam ediyoruz)? Biz bu hızlı yürüyüşle ancak müşriklere
kuvvet gösterişi yapar idik. Hâlbuki Allah onları helak etmiştir, dedi. Sonra
da (bu düşünceden dönerek): Bu remel, yânî hızlı yürüyüş, Peygamber'in yaptığı
bir şeydir; işte bunun için biz remel yürüyüşünü terketmek istemiyoruz, dedi [155].
89-......Bize
Yahya (el-Kattân), Ubeydullah'tan; o da Nâfi'den tahdîs etti ki, Umer (R): Ben
Peygamber(S)'in şu iki köşeyi isti'lâm ettiğini gördüğüm zamandan beri
şiddette ve rahatlıkta (yânî Harem'in kalabalık ve tenhâ hâlinde) Yemen
tarafındaki bu iki rüknü isti'lâm etmeyi hiç terketmedim, demiştir. Râvî
Ubeydullah dedi ki: Ben Nâfi'e: İbn Umer bu iki rükn arasında yürür (diğerleri
arasında koşar) mıydı? diye sordum. Nâfİ': Tbn Umer bu iki rükün arasında
ancak isti'lâmının daha kolay olması için yürür idi, dedi [156].
90-.......Bana
Yûnus ibn Yezîd, îbn Şihâb'dan; o da Ubeydullah ibn Âbdillah'tan haber verdi
ki, İbn Abbâs (R): Peygamber (S) Veda Haccı'nda bir deve üzerinde
"mihcen" denilen deynek ile Haceri Esved'i isti'lâm ederek tavaf
etti, demiştir [157].
Bu hadîsi İbn
Şihâb'dan rivayet etmekte olan Yûnus'a, Abdula-zîz ed-Derâverdiyyu mutâbaat
etmiştir: ed-Derâverdî, Zuhrî'nin kardeşinin oğlu Muhammed ibn Âbdillah'tan; o
da amucası Muhammed ibn Müslim ez-Zuhrî'den diye rivayet etmiştir [158].
Ve Muhammed ibn Bekr
dedi ki: Bize İbn Cureyc haber verip şöyle dedi: Bana Amr ibn Dînâr haber verdi
ki, Câbir ibn Zeyd: Beyt'ten olan birşeyden kim sakınır ki? (Yânî: Hiçbir
kimseye Beyt'in herhangi bir parçasından sakınması lâyık olmaz) demiştir [159].
Ve Muâviye (R), dört
köşeyi de isti'lâm eder idi. İbn Abbâs ona: Şübhesiz Hıcr'a yakın olan bu iki
köşe isti'lâm olunmaz, dedi. Muâviye de ona: Beyt'ten hiçbirşey terkedilmiş
değildir, dedi [160].
İbn Zubeyr de bu dört köşenin hepsini isti'lâm eder idi [161].
91-.......Abdullah
ibn Umer (R): Ben Peygamber(S)'i Beyt'ten iki Yemânî köşelerden başkasını isti'lâm
eder görmedim, demiştir[162].
92-.......Bize
Zeyd ibn Eşlem haber verdi ki, babası Eşlem şöyle demiştir: Ben Umer ibnu'l-Hattâb'ı
gördüm,-o Haceri Esved'i öptü de: Eğer Rasûlullah'in seni öptüğünü görmeseydim,
seni Öpmezdim, dedi [163].
93-.......Bize
Hammâd ibn Zeyd tahdîs etti ki, ez-Zubeyr ibnu Arabî şöyle demiştir: Bir kimse,
îbn Umer'e, Haceri Esved'in isti'lâm edilmesinin hükmünü sordu. İbn Umer de:
Ben Rasûlullah'in Haceri Esved'i isti'lâm ettiğini, (yânî eliyle dokunduğunu)
ve onu öptüğünü gördüm, diye cevâb verdi.
Râvî Zubeyr ibn Arabî
dedi ki: Ben îbn Umer'e: Eğer dar yerde kıstırılıp sıkıştırılır sam ne dersin?
Zor ve kuvvetle oraya varmaktan yenilmiş olursam ne dersin? diye sordum. îbn
Umer (bu suâllerden hadîse aykırı re'y ve ictihâd ileri sürüldüğünü anlayıp
üzülerek): Ey sorucu! Sen bu "Eraeyte ~ Ne re'y edersin" sorularını
Yemen'de kıl! Ben Rasûlullah(S)'ı bu taşı isti'lâm ederken ve onu öperken
gördüm, dedi [164].
94-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir deve üzerinde Beyt'i tavaf etti.
Haceri Esved hizasına her gelişinde (elindeki deynekle) ona işaret etti [166].
95-.......Bize
Hâlid el-Hazzâ, İkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir:
Peygamber (S) bir deve üzerinde Beyt'i tavaf etti. Bu tavafta Haceri Esved
rüknüne her geldikçe, yanında bulunan birşey ile Haceri Esved'e işaret etti ve
Alİâhu Ekber diye tekbîr getirdi [167].
Bu hadîsi Hâlid
el-Hazzâ'dan rivayet etmekte Hâlid ibn Abdil-lah et-Tahmân'a, İbrahim ibn Tahmân
el-Herevî mutâbaat etmiştir [168].
96-.......Bana
Amr (ibnu'l-Hâris), Urve'nin yetimi olan Muhammed ibn Abdirrahmân'dan haber
verdi (o şöyle demiştir): Ben Urve'ye, Mekke'ye gelen kimsenin hükmü hakkında söylenilen
şeyleri zikrettim [170].
Urve dedi ki: Bana
Âişe şöyle haber verdi: Peygamber (S) Mekke'ye geldiğinde îfâya başladığı ilk
ibâdet olmak üzere abdest aldı. Sonra tavaf etti. Sonra Peygamber'in bu tavaf
ve sa'yi umre olmadı (yânî Peygamber bunu umre sayıp ihramdan çıkmadı).
Peygamber'-den sonra Ebû Bekr ve Umer de Peygamber'in haccı gibi hacc yaptılar
(yânî tavaf ve sa'yi umre saymadılar).
Urve dedi ki: Sonra
ben babam Zubeyr'in beraberinde hacc ettim. Onun da ilk başladığı hacc fiili,
tavaftır. Sonra muhacirleri ve Ensâr'ı gördüm; onlar da böyle yapıyorlardı.
Anam Esma bintu Ebî Bekr de bana: Kendisinin ve kızkardeşi Âişe'nin, Zubeyr'in,
fulân ve fulân zâtların umre niyetiyle ihrama girip telbiye ettiklerini, bunlann
Haceri Esved'e elleriyle dokunup tavafı ve sa'yi tamamladıkları zaman ihramdan
çıktıklarını haber verdi [171].
97-.......
Bize Mûsâ ibn Ukbe, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den tahdîs etti (o,
şöyle demiştir): Rasûlullah (S) hacc veya umre için Mekke'ye gelişinin
evvelinde tavaf ettiği zaman, tavafın ilk üç dolaşmasını koşmuş, dört
dolaşmasını da yürümüştür. Böylece tavafı yaptıktan sonra iki rek'at tavaf
namazı kılmıştır. Bu namazdan sonra da Safa ve Merve arasında dolaşırdı [172].
98-.......Bize
Enes ibnu Iyâd, Ubeydullah'tan; o da Nâfi'den; o da İbnu Umer'den tahdîs etti
(o, şöyle demiştir): Peygamber (S) Beyt'i ilk tavaf ettiği zaman ilk üç
dolaşmayı koşar, dört dolaşmayı da yürürdü. Peygamber Safa ile Merve arasında
dolaştığı zaman da vâdînin karnında yine koşardı [173].
99-Buhârî
dedi ki: Bana Amr ibn Alî söyledi: Bize Ebû Âsim en-Nebîl (212) tahdîs etti [174]:
İbn Cureyc (150) şöyle dedi: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh(114) haber verdi: îbnu
Hişâm (Hacc emirliği sırasında) kadınların erkeklerin beraberinde tavaf
etmelerini men' ettiği zaman bu Atâ, (îbrâhîm ,ibn Hişâm'a veya kardeşi
Muhammed ibn Hişâm'a): Peygamber'in kadınları erkeklerin beraberinde tavaf etmiş
oldukları hâlde, sen bu kadınları nasıl men' edersin? demiştir. İbn Cureyc dedi
ki: Ben Atâ'ya: Kadınların, erkeklerin beraberinde yaptıkları o tavafları,
hicâb âyetinin (ei-Ahzâb: 35) inişinden sonra mı, yâhud evvel miydi? diye
sordum. Atâ: Evet, ömrüme yeminle söylüyorum, ben hicâb âyetinden sonra o
kadınların, erkeklerin beraberinde tavaf ettiklerine eriştim, dedi.
îbn Cureyc dedi ki:
Ben Atâ'ya: Kadınlar erkeklere nasıl karışırlar? diye sordum. Atâ: Kadınlar
erkeklere karışmazlardı. Âişe (R) erkeklerden ayrı bir yerde tavaf eder ve
erkeklere karışmazdı. Âişe ile beraber tavaf eden (Dıkre isminde) bir kadın,
Âişe'ye: Ey Mü'-minlerin Anası! Haydi yürü de Haceri Esved'e el sürüp isti'lâm
edelim, dedi. Âişe ona: Benden ayrıl, dedi ve (el sürmek suretiyle) isti'lâmdan
çekindi. Âişe ve arkadaşları geceleyin tanınmaz hâlde (veya örtülü oldukları
hâlde) çıkarlar ve erkeklerin beraberinde tavaf ederlerdi. Lâkin bu kadınlar
Beyt'in içine girdiklerinde, oradan çıkacakları zamana kadar, erkekler
Beyt'ten çıkarılmış olduğu hâlde içeride ibâdetle kaaim olurlardı, dedi.
Yine Atâ: Ben
(Peygamber devrinde doğmuş olup Mekke Kaa-dısı bulunan) Ubeyd ibn Umeyr ile
birlikte, Âişe, Muzdelife'deki Se-bîr Dağı'nm içinde mücavir, yânı ikaamet
edici hâlde iken, Âişe'nin yanına gider idim, dedi. İbn Cureyc dedi ki: Ben
Atâ'ya: Âişe'nin o günkü hicabı ne idi? diye sordum. Atâ: Âişe o gün keçeden
yapılmış bir küçük Türk çadırı içinde idi. Çadırın bir perdesi vardı. Âişe ile
bizim aramızda bundan başka birşey yoktu. Ben Âişe'nin üzerinde gül rengi ile
boyanmış bir gömlek gördüm, dedi [175].
100-.......Peygamber'in
zevcesi olan Ümmü Seleme şöyle demiştir: Ben (hacc esnasında) rahatsız
olduğumu Rasûlullah'a söyledim. "Halkın arka tarafından deveye binerek
tava et!" buyurdu. Ben de öylece tavaf ettim. O sırada Rasîullah Beyt'in
tâ yanında namaza durmuş, sabah namazı kıldırıyor, namaz içinde de VeH-Tûri ve
Kitabin Mestûrin sûresini okuyordu [176].
101-.......îbn
Cureyc tahdîs edip şöyle demiştir: Bana Süleyman el-Ahvel haber verdi; ona da
Tâvûs, İbn Abbâs(R)'tan haber verdi. Peygamber (S) Ka'be'yi tavaf ederken,
elini diğer bir insanın eline bir kayışla yâhud bir iple yâhud bunlardan başka
bir şeyle bağlamış bir insanın yanından geçti. Peygamber, kendi eliyle bu bağı
kopardı. Bundan sonra da onun yanındaki adama: "Bu insanı etiyle yed!"
buyurdu [177].
102- Bize
Ebû Âsim, îbn Cureyc'den; o da Süleyman el-Ahvel'den; o da Tâvûs'tan; o da İbn
Abbâs(R)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (S) Ka'be'de bir yular yâhud bundan
başka bağlayacak bir bağ ile tavaf eder bir kimse gördü de, onun bağını kopardı
[178].
103-.......
Ebû Hureyre şöyle haber vermiştir: Ebû Bekr es-Sıddîk, Veda Haccı'ndan bir sene
evvel Rasûlullah tarafından hacc emîri olarak Mekke'ye gönderildiği haccda, Ebû
Bekr de Ebû Hu-reyre'yi, kurbân bayramının ilk günü Minâ'da büyükçe bir
topluluk içinde halka şu iki maddeyi i'lân etmeye yollamıştır: "Ey
insanlar! İyi biliniz! Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hacc yapamaz, ve çıplak
kişi de Ka'be'yi tavaf edemez!" [179].
Atâ ibn Ebî Rebâh:
Tavaf etmekte olanların içinde namaz ikaame edilirse, yâhud tavaf eden kişi
tavaf yerinden def edilirse, namazından selâm verince kestirilmiş olduğu
tavafına dönüp devam eder, demiştir. Atâ'nın bu sözüne benzer bir söz de İbn
Umer'den ve Abdurrahmân ibn Ebî Bekr'den zikr olunuyor [181]
NâfT de: İbn Umer, her
yedi dolaşmalık tavafı için iki rek'at namaz kılardı, demiştir [182].
İsmâîl ibn Uleyye de:
Ben Zuhrfye: Atâ, tavaf eden kişiye kılacağı farz namaz, tavafın iki
rek'atından kifayet eder diyor, dedim. Zuhrî: Sünnet (yânî sünneti gözetmek)
daha faziletlidir. Peygamber asla birçok yediler dolaşıp tavaf etmedi; ancak
yedi dolaşmalık tavaf akabinde iki rek'at namaz kıldı, dedi [183].
104-.......Bize
Sufyân (ibn Uyeyne), Amr ibn Dinar'dan tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Biz
İbn Umer'e: Umre niyetiyle Ka'be'yi tavaf eden kimse Safa ile Merve arasında
sa'y etmeden evvel, kadı-nıyle cinsî münâsebet yapabilir mi? diye sorduk. İbn
Umer: Rasûlul-lah (S) -umre için Mekke'ye geldi. Beyt'i yedi defa dolaşıp tavaf
etti. Sonra Makaamı İbrâhîm arkasında iki rek'at namaz kılıp Safa ile Merve
arasında sa'y etti, dedi ve: "And olsun, Allah Elçisi 'nde sizin için
güzel bir uyma numunesi vardır" (ei-Ahzâb: 2i) âyetini söyledi.
Amr ibn Dînâr dedi ki:
Ben Câbir ibn Abdillah'a da aynı şeyi sordum; Câbir: Safa ile,Merve arasını
dolaşıp sa'y etmedikçe erkek, kadınına yaklaşmaz, diye cevâb verdi [184].
105-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) – Veda Haccı'nda Mekke'ye- geldi,
Beyt'i tavaf etti, Safa ile Merve arasında sa'y etti ve bu tavafından sonra tâ
Arafat'tan dönünceye kadar Ka'be'ye yaklaşmadı [185].
Umer (R) bu namazı bir
defasında Harem'den çıkarak dışarıda kılmıştır [186].
106-.......Bize
Mâlik, Muhammed ibn Abdirrahmân'dan; o da Urve'den; o da Ebû Seleme'nin kızı
Zeyneb'den tahdîs etti ki, Üm-mü Seleme (R): Ben Rasülullah'a rahatsızlığımı
arzettim... demiştir.
H ve yine bana
Muhammed ibn Harb tahdîs edip şöyle dedi: Bize Ebû Mervân Yahya ibnu Ebî
Zekeriyyâ el-Gassânî, Hişâm'dan; o da babası Urve'den; o da Peygamber'in
zevcesi Ümmü Seleme'den tahdîs etti (O, şöyle demiştir): Rasûlullah Mekke'de
iken Ümmü Seleme de (rahatsızlığı sebebiyle) henüz tavaf etmemişken, Rasûlullah
ve Ümmü Seleme (Harem'den veya Mekke'den) çıkmak istediklerinde, Rasûlullah
Ümmü Seleme'ye:
— "Sabah namazı
ikaamei edildiği zaman insanlar namaz kılarlarken, sen devenin üzerinde tavaf
et!" buyurdu.
Ümmü Seleme böyle
yaptı ve tavaf namazı kılmadan dışarı çıktı [187]
107-.......Bize
Amr ibnu Dînâr tahdîs edip şöyle dedi: Ben İbn Umer(R)'den işittim; şöyle
diyordu: Peygamber (S) Mekke'ye geldi. Beyt'i yedi kerre dolaşıp tavaf etti, müteakiben
Makaam'ın arkasında iki rek'at namaz kıldı. Sonra da Peygamber (S) sa'y yapmak
için Safâ'da çıktı. Yüce Allah da zâten: "And olsun, Allah ElçisVnde sizin
için güzel bir uyma numunesi vardır.,."(ei-Ahzâb: 2i) buyurmuştur [188].
İbn Umer (R) güneş
doğmadığı müddetçe iki rek'at tavaf namazını kılar idi. Umer ibn Hattâb (R) ise
sabah namazından sonra bineğine binmiş, nihayet bu iki rek'atı Zü Tûvâ
mevkiinde kılmıştır [189].
108-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Bir takım insanlar sabah namazından sonra Beyt'i tavaf
ettiler, sonra da bir vaizin huzurunda oturdular. Nihayet güneş doğduğu zaman
kalkıp namaza koyuldular. Bunun üzerine Âişe (R): Bunlar oturdular; nihayet
içinde namaz kılmak mekruh kılınan şu saatte kalkmış, namaz kılıyorlar,
demiştir [190].
109-.......Bize
Mûsâ ibnu Ukbe, Nâfi'den tahdîs etti ki, Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir:
Ben Peygamber(S)'den işittim, O, güneşin doğması sırasında ve bir de batışı
sırasında namaz kılmaktan nehyediyordu [191].
110-.......Bize
Ubeyde ibnu Humeyd tahdîs edip şöyle dedi: Bana Abdulazîz ibnu Rufey' tahdîs
edip, şöyle dedi: Ben Abdullah ibnu'z-Zubeyr(R)'i gördüm. O fecr namazından
sonra tavaf eder, sonra da iki rek'at namaz kıldırdı. Râvî Abdulazîz dedi ki:
Ben Abdullah ibnu'z-Zubeyr'i gördüm, ikindiden sonra iki rek'at namaz kılardı
ve Âişe'nin kendisine Peygamber'in bu iki rek'atı kılmadan evine girmediğini
tahdîs ettiğini haber verdi [192].
111-.......Bize
Hâlid et-Tahhân, Hâlid el-Hazzâ'dan; o da îbn Abbâs'tan tahdîs etti (o, şöyle
demiştir): Rasûlullah (S) bir deve üzerinde olduğu hâlde Beyt'i tavaf etti.
Haceri Esved rüknüne geldikçe ona elindeki bir şeyle işaret edip, tekbîr
getirdi [193].
112-.......Ümmü
Seleme (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah'a rahatsız olduğumu arzettim. Bunun
üzerine bana: "Sen binekti olarak insanların ötesinden tavaf et!"
buyurdu. Ben, Rasûlullah Beyt'-in yanında namaz kıldırırken tavaf ettim;
kendisi namaz içinde Ve't-Tûri ve Kitabin Mestûrin sûresini okuyordu [194].
113-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Abbâs ibnu Abdilmuttalib (R) hacılara su (ve şerbet)
dağıtmak için Minâ gecelerinde Mekke'de ikaâmet etmek üzere Rasûlullah'tan
izin istedi. Rasûlullah da ona izin verdi [195].
114-.......Bize
Hâlid et-Tahhân, Hâlid el-Hazzâ'dan; o da İkrime'den; o da İbn Abbâs(R)'tan
tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) Harem'deki şerbet dağıtılan
sebîl yerine geldi ve şerbet istedi. Abbâs, oğluna:
— Ey Fadl, anana git
de yanındaki (husûsî) şerbetten Rasûlullah'a getir! dedi.
Rasûlullah:
— "(Hayır.) Bana bu şerbetten ver!"
buyurdu. Abbâs:
— Yâ Rasûlallah! Halk
buradaki şerbete ellerini sokuyorlar! dedi. \; Rasûlullah:
— "îşte halkın içtiği bu şerbetten
ver!" buyurdu.
Ve Abbâs'ın sunduğu
umûmî şerbetten içti. Sonra Rasûlullah Zemzem Kuyusu'na geldi. Abbâs oğulları
(burada hacılara) su içiri-yorlardı ve kuyudan su çekiyorlardı. Rasûlullah:
— "(Ey
Abdulmuttalib oğulları,) çekiniz! Siz hayırlı bir iş yapıyorsunuz, dedi.
Sonra Rasûlullah:
— "Halkın (su çeldşine uymak için)
kalabalık etmesi endîşesi olmasaydı ben de devemden iner, hattâ -kuyunun ipini,
eliyle omuzu-na işaret ederek- şuraya kor, sizin gibi su çekerdim" buyurdu
[196].
115-.......Enes
ibn Mâlik dedi ki: Ebû Zerr (R) bu Mi'râc kıssasını şöyle tahdîs eder idi:
Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Ben Mekke'de iken içinde bulunduğum evin
tavam yarıldı. Cibril aleyhi's-selâm indi. Göğsümü yardıktan sonra içini Zemzem
suyu ile yıkadı. Sonra hikmet ve îmân ile dolu altın bir leğen getirip,
içindekini göğsümün içine boşalttı. Sonra göğsümü kapattı. Sonra elimden tutup
beni dünyâ semâya doğru çıkardı. Cibril oranın, yânı yere en yakın semânın bekçisine
"Aç!" dedi. Bekçi: Kimdir o? dedi. Cibril: Ben Cibril'im, dedi [197].
116-.......İbnu
Abbâs (R) şöyle tahdîs etmiş: Ben Rasûlullah'a "zemzem suyundan sundum. O
da ayakta olduğu hâlde içti, demiştir.
Âsim el-Ahvel dedi ki:
İbn Abbâs'ın âzâdhsı İkrime Allah adiyle yemîn edip: Rasûlullah (S), îbn
Abbâs'm kendisine Zemzem suyundan içirdiği gün, muhakkak deve üzerinde
bulunuyordu, dedi [198].
117-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Biz Rasûlullah'ın beraberinde Veda Haccı'na çıktık, ve
umre niyetiyle ihrama girip telbiye ettik. Sonra Rasûlullah (S):
"Beraberinde hedy kurbânı olan, hacc ve umre niyetiyle ihram edip,
telbiye eylesin. Sonra bu ikisini bitirinceye kadar ihramdan çıkmaz"
buyurdu. Nihayet ben hayızlı olarak Mekke'ye geldim. Haccımızı yapıp
tamamladığımızda, Rasûlullah beni Abdurrahmân'm beraberinde Ten'îm mevkiine
gönderdi. Ben oradan umre için ihrama girip, umremi yaptım. Rasûlullah:
"İşte bu umre, senin yapacağın umrenin yerinedir" buyurdu. Umre
niyetiyle ihrama girip telbiye etmiş olanlar, Mekke'de tavaf ve sa'yi yaptıktan
sonra ihramdan çıktılar. Sonra da Minâ'dan dönmelerinin ardından hacc için
diğer bir tavaf daha yaptılar. Amma (yanlarında hedy olanlarla) hacc ile
umreyi (bir ihramda) cem' etmiş olanlara gelince, bunlar bir tavaf yaptılar [200].
118-.......Bize
ibnu Uleyye, Eyyûb'dan; o da Nâfi'den tahdîs etti (NâfV şöyle demiştir): İbnu
Umer'in binek devesi hacc yolculuğu için evinde hazırlanmış bulunduğu sırada
oğlu Abdullah ibn Abdil-lah yanına girdi de: Ben bu yıl insanlar arasında bir
harb olacağından ve bu sebeble onların seni Beyt'i ziyaretten men'
edeceklerinden endîşe ediyorum. Onun için bu yıl hacca gitmesen de evinde
ikaamet etsen! dedi. Bunun üzerine İbn Umer: Rasülullah (S) umre için yola
çıktı. Kureyş kâfirleri O'nunla Beyt arasında perde oldular. Eğer benimle Beyt
arasına mâni' olunursa, ben de Rasûlullah'm yaptığı gibi yaparım: "And
olsun Allah ElçisVnde sizin için güzel bir uyma numunesi vardır
".(ei-Ahzâb: 21) dedi. Sonra da: Ben sizi şâhid kılıyorum. Ben umremle
beraber bir haccı kendime vâcib kıldım (yânî kıran hac-cına niyet ettim), dedi.
Oğlu Abdullah dedi ki: Bundan sonra baham İbn Umer (Arafat'ta vukuftan sonra
Minâ'dan Mekke'ye) geldi ve hacc ile umresi için bir tek tavaf yaptı [201].
119-.......Bize
el-Leys, Nâfi'den tahdîs etti ki (o, şöyle demiştir): İbnu Umer, Haccâc'm İbn
Zubeyr ile harb etmek için Mekke'ye indiği yıl hacc etmek istedi. Çocukları
tarafından kendisine: İnsanlar arasında bir harb vardır. Biz onların seni
haccdan men' edeceklerinden korkuyoruz, denildi. İbn Umer: "And olsun
Allah Elçisi'nde sizin için çok güzel bir uyma numunesi vardır" (ei-Ahzâb:
21). Eğer Beyt'i ziyaretten men' olunursam, o takdirde ben de Rasûlullah'm
yaptığı gibi yaparım. Ben sizleri şâhid kılıyorum ki, ben umre yapmayı kendime
vâcib kıldım, dedi. Sonra yola çıktı. Nihayet (Zu'1-Huleyfe'nin önündeki)
Beydâ meydanına vardığı zaman: Hacc ile umrenin hâli (mâni' olunmakla ihramdan
çıkmak cevazında) bir şeydir (yânî aralarında fark yoktur). Sizleri şâhid
kılıyorum ki, ben umremle beraber haccı kendime vâcib kıldım, dedi. Yolda Cuhfe
yakınındaki Kudeyd mevkiinden satın aldığı kurbânı hedy olarak şevketti. Ve bu
tek kurbân üzerine ziyâde etmedi. Çünkü ihramın haram kıldığı suçlardan birini
işlemediğinden başka bir kurbân kesmedi. Arada ihramdan çıkmadı, ihramdan
dolayı haram olan fiillerin hiçbiri kendine halâl olmadı, tıraş Olmadı, saçını
kısaltmadı. Nihayet nahr günü olunca, İbn Umer kurbânını kesti, tıraş oldu ve
ifâda tavafını yaptı. İbn Umer nahr günü yaptığı bu ilk tavâfiyle hacc ve umre
tavafını edâ etmiş olduğu görüşünde bulundu. Ve Rasûlullah (S) da böyle yaptı,
dedi [202].
120-.......Bize
İbnu Vehb tahdîs edip şöyle dedi: Bana Amr ibnu'l-Hâris Muhammed ibn Abdirrahmân
ibn Nevfel el-Kuraşî haber verdi ki, bu Muhammed ibn Abdirrahmân,
Urvetu'bnu'z-Zubeyr'e, (hacc niyetiyle ihrama giren kimse tavaf.ve sa'y ile
ihramdan çıkabilir mi, çıkamaz mı mes'elesini, yânî haccın umreye çevrilmesi
mes'elesini) sormuş. Urve de -hacc niyetiyle ihrama giren kimsenin yalnız haccı
bitirdikten sonra ihramdan çıkabileceğini, haccın umreye çevrilemeyeceğini
isbât yolunda- şöyle demiştir:
Peygamber (S) şöyle
hacc etmiştir: Bana Âişe (R) haber verdi: Peygamber Mekke'ye geldiğinde îfâya
başladığı ilk ibâdet olmak üzere abdest aldı. Sonra Beyt'i tavaf etti. Sonra
Peygamber, bu tavaf ve sa'yi umre olmuş saymadı. Peygamberden sonra Ebû Bekr
hacc yaptı. Onun da Beyt'i tavaf etmek ilk yaptığı şey oldu. Sonra bu tavaf ve
sa'y umre olmadı. Ebû Bekr'den sonra Umer de bunun gibi yaptı. Umer'den sonra
Usmân (R) hacc yaptı. Ben Usmân'ı iyice gördüm; onun da ilk yaptığı iş, Beyt'i
tavaf etmektir. Sonra bu tavaf ve sa'y, umre olmadı. Sonra Muâviye ve Abdullah
ibnu Umer hacc yaptılar. Sonra ben babam Abdullah ibnu'z-Zubeyr ibni'l-Avvâm'ın
beraberinde hacc yaptım. Onun da Beyt'i tavaf etmek, ilk yaptığı iş oldu.
Sonra bu tavaf ve sa'y, umre olmadı. Sonra ben Muhacirler ve En-sâr'ı gördüm;
onlar da hep böyle yapıyorlardı da, onların bu tavaf ve sa'yleri bir umre
olmadı. Sonra böyle yaptığını gördüğüm insanların sonuncusu İbnu Umer'dir.
Sonra o da haccı bozup umreye çevirmedi.
Ve işte İbnu Umer, o
suâli soranların yanındadır. Öyleyken bunu niye ondan sormuyorlar? İbnu Umer
haccını bozup umre yapmamış; geçmiş olanlardan da hiçbir kimse haccını
bozmamıştır. Onların hepsi Beyt'i tavaf için ayaklarını Mescid'in içine
koydukları zaman, başka bir ibâdete başlamazlardı. Tavaftan sonra da kendileri
halâl olmaz, yânî ihramdan çıkmazlardı. Ben annem Esma ve teyzem Âi-şe'yi de
gördüm ki, onların ikisi de Mekke'ye geldikleri zaman Beyt'i tavaf etmekten
evvel başka bir işe başlamazlardı. Onlar Beyt'i tavaf ederler, sonra da halâl
olmazlardı [203].
Bana annem Esma bintu
Ebî Bekr haber verdi ki, kendisi ve kız-kardeşi Âişe,Zubeyr, fulân ve fulân
kimseler umre niyetiyle ihrama girip telbiye etmişler, bunlar Haceri Esved'i
isti'lâm edip el sürdükleri,yânî tavafı ve sa'yi tamamladıkları zaman ihramdan
çıkmışlardır [204].
121-.......Urve
şöyle demiştir: Ben Âişe'ye şöyle sordum: Yüce Allah'ın "Şübhesiz Safa ile
Merve Allah'ın alûmetlerindendir. İşte kim o Beyt'i hacc ve umre kasdıyle
ziyaret ederse, bunları güzelce tavaf etmesinde üzerine bir be ys yoktur. Kim
gönüllü olarak (vâcib olmayan amellerden) bir hayr işlerse (mükâfatını görür).
Çünkü Allah tâatlerin ecrini veren, hakkıyle bilendir" (d-Bakara: ıss>
kavli hakkında ne re'y edersin? Yemîn ederim ki, Safa ile Merve arasında sa'y
etmemek hiç kimse üzerine bir günâh olmaz, dedim.
Âişe:
— Ey kardeşim oğlu,
sen fena söz söyledin! Eğer bu âyetin ma'-nâsı (hükmü) senin te'vîl ettiğin
gibi (sa'y mubah) olsaydı, âyet "Safa ile Merve arasında sa'y etmemekte
günâh yoktur'' suretinde olurdu. Şu kadar ki, bu âyet Ensâr hakkında
indirilmiştir. Ensâr müslümân olmalarından önce, Müşellel mevkii yanında
bulunup kendisine ibâdet edegeldikleri Tâğıye Menât putu için ihrama girip
telbiye ederlerdi. İşte Ensâr'dan ihrâmlanan kimseler (kendi putları
karşısında dikili bulunan) Safa ile Merve putları arasında sa'y etmeyi günâh
sayarlardı. Ensâr müslümân oldukları zaman müşkil saydıkları bu vaziyeti
Rasûlullah'a şöyle sordular:
— Yâ Rasûlallah!
Bizler Safa ile Merve arasında sa'y etmeyi günâh sayıyorduk (bu iş bize ağır
geliyor), dediler.
Bunun üzerine Yüce
Allah "Şübhesiz Safa ile Merve Allah 'in alâmetler inde mi ir..."
âyetini indirdi. Âişe (R):
— Rasûlullah Safa ile
Merve arasında dolaşıp sa'y etmeyi kendi fiili ile de kaanûnlaştırmıştır. Artık
bu iki tepe arasında dolaşmayı, yânî sa'yi terketmek kimse için caiz değildir,
demiştir.
Zuhrî dedi ki:
Âişe'nin bu hadîsim Abdurrahmân'ın oğlu Ebû Bekr'e haber verdim (ve bu konudaki
bilgisini sordum). O bana cevaben şöyle dedi:
— Âişe'nin Câhiliyet
devrinde Safa ile Merve arasında sa'yi günâh sayan bir zümre bulunduğunu haber
vermesi, şübhesiz ki bir ilimdir. Fakat ben bunu işitmiş değilim. Ben ilim
ehli olan birçok kimselerden işittim ki, onlar şöyle zikrediyorlardı: Âişe'nin
haber verdiği Menât için ihrama girmekte olan bu zümreden başka, Ensâr'dan
bir zümre daha vardı. Bunların hepsi de bil'akis Câhiliyet devrinde Safa ile
Merve arasında tavaf ederlerdi. îslâm devri gelip, Yüce Allah "... O
kadîm Beyt'i tavaf etsinlâr" (ei-Hacc: 29) kavliyle Beyt'i tavaf etmeyi
zikredip de Safa ile Merve tavafı Kur'ân'da zikredilmeyince, bunlar:
— Yâ Rasûlallah! Biz
öteden beri Safa ile Merve arasında tavaf ederdik. Allah Beyt'i tavaf emrini
indirdiği hâlde, Safa ile Merve arasında sa'yi zikretmedi. Biz Safa ile Merve
arasında sa'y edersek, bize günâh var mıdır? diye sordular.
Bunun üzerine Yüce
Allah: "Şübhesiz Safa ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir. İşte kim o
Beyt 7 hacc veya umre kasdı ile ziyaret ederse, bunları güzelce tavaf etmesinde
üzerine bir günâh yoktur. Kim gönlünden bir hayr işlerse (mükâfatını görür).
Çünkü Allah tâatle-rin ecrini veren, hakkıyle bilendir" (ei-Bakara: 158)
âyetini indirdi [206].
Yine Abdurrahmân oğlu Ebû Bekr devam edip şöyle dedi: Ben bu el-Bakara: 158.
âyetinin Ensâr ve Arablar'ın diğer bir kavminden oluşan her iki fırka hakkında,
yânî hem Câhiliyet devrinde Safa ile Merve arasında tavaf etmeyi günâh
sayanlar fırkası, hem de Câhiliyette Safa ile Merve arasını tavaf edegeldikleri
hâlde sonradan İslâm devrinde Aliah'ın Beyt'i tavafı emredip de (ei-Hacc: 29)
Safa ve Merve'yi zikretmediği için Safa ile Merve arasını tavaf etmeyi günâh
sayanlar fırkası hakkında indiğini işitirim. Nihayet Allah Beyt'i tavafı
zikretmesinin (ei-Hacc: 29) ardından, bu Safa ile Merve arasında sa'yi de
(ei-Bakam: ısg) zikretti (yânî el-Bakara: 158. âyetinin inmesi, el-Hacc: 29 âyetinin
inmesinden sonra oldu) [207].
Ve İbn Umer (R): Sa*y,
Abbâd oğulları evinden Ebû Huseyn oğulları sokağına kadardır, demiştir [208].
122-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Rasülullah (S), geliş tavafı olan ilk tavafı yaparken
ilk üç dolaşmayı hızlı, dört dolaşmayı ise (âdet olan yürüyüşle) yürürdü. Safa
ile Merve arasında dolaşırken de sel yerinin karnında (bugünkü iki yeşil
sütûncuk arasında) koşardı. Râvî dedi ki: Ben, Nâfi'e: Abdullah ibn Umer,
Yemen tarafındaki köşeye ulaştığı zaman yürür müydü? diye sordum. Nâ-fi':
Hayır, ancak rükn üzeri kalabalık ve sıkışık olması hâlinde yürürdü. Çünkü İbn
Umer, rüknü isti'lâm etmedikçe terketmezdi [209].
123-.,....
Amr ibn Dînâr şöyle demiştir: Biz İbn Umer'e:
— Eğer bir kimse umre
niyetiyle Beyt'i tavaf eder de Safa ile Merve arasını dolaşmazsa (ihramdan
çıkıp) kadınına gelebilir mi? Diye sorduk.
İbn Umer:
— Peygamber (S) -umre
için-Mekke'ye geldi. Beyt'i yedi defa dolaştı, Makaam'ın arkasında iki rek'at
namaz kıldı, akabinde Safa ile Merve arasını da yedi kerre dolaştı. "And
olsun, Allah ElçisVnde sizin için çok güzel bir uyma örneği vardır'* (ei-Ahzâb:
2i), dedi.
Râvî dedi ki: Biz
Câbir ibn Abdillah'a da aynı şeyi sorduk. Cabir de:
— Safa ile Merve
arasında sa'y etmedikçe, kadına sakın yaklaşmasın, dedi [210].
124- Bize
Mekkî ibnu İbrâhîm tahdîs etti ki, İbn Cureyc şöyle demiştir: Bana Amr ibnu
Dînâr haber verip şöyîe dedi: Ben İbn Umer(R)'den işittim, şöyle dedi:
Peygamber (S) Mekke'ye geldi, Beyt'i tavaf etti, sonra iki rek'at namaz kıldı,
Sonra Safa ile Merve arasında sa'y etti. Sonra da "And olsun, Allah
ElçisVnde sizin için güzel bir uyma örneği vardır" (ei-Ahzâb: 21) âyetini
okudu [211].
125-.......Bize
Asım ibn Süleyman haber verip şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik'e:
— Sizler Safa ile
Merve arasında sa'y etmeyi çirkin görüyor muydunuz? diye sordum.
Enes:
— Evet. Çünkü bu
sa'yler, Allah "Şübhesiz Safa ile Merve Allah alâmetlerindendir, İşte kim
o Beyt 7 hacc veya umre niyetiyle ziyaret ederse, bunları güzelce tavaf
etmesinde üzerine bir günâh yoktur... " (ei-Bakara: 158) âyetini
indirinceye kadar, Câhiliyet alâmetlerinden idi, diye cevâb verdi [212].
126-.......Bize
Sufyân (ibn Uyeyne), Amr ibn Dinar'dan; o da Atâ'dan tahdîs etti ki, îbn Abbâs
(R): Rasûlullah (S) Beyt'i ve Safa ile Merve arasını ancak müşriklere kendi
kuvvetini göstermek için koşarak sa'y etti, demiştir [213].
el-Humeydî şunu ziyâde
edip şöyle dedi: Bize Sufyân ibn Uyey-ne tahdîs edip şöyle dedi: Bize Amr
tahdîs edip şöyle dedi: Ben Atâ'dan işittim, İbn Abbâs'tan yukarıki hadîsin
benzerini rivayet etti [214].
Hacc ve umre yapan
kişi, Safa ile Merve arasında abdestsiz olarak sa'y ettiği zaman (hüküm nedir)?
[215]
127-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Ben Mekke'ye hayızlı olarak geldim. Ka'be'yi de, Safa ile
Merve arasını da tavaf etmedim. Âişe dedi ki: Ben bu hâlimi Rasûlullah'a
şikâyet ettim. Rasûlullah (S): "Hacının yapacağı işleri sen de yap, şu
kadar ki, sen ancak temiz oluncaya kadar Beyt'i tavaf etme!" buyurdu [216].
128- Bize
Muhammed ibnu'l-Musennâ tahdîs edip şöyle dedi: Bize Abdulvahhâb tahdîs edip
şöyle dedi:
H Müellif Buhârî dedi
ki: Ve yine bana Halîfe ibn Hayyât söyledi. Bize Abdulvahhâb tahdîs edip şöyle
dedi: Bize Habîbun el-Muallimu, Atâ'dan tahdîm etti ki, Câbir ibn Abdillah
şöyle demiştir: Peygamber (S) ve sahâbîleri hacc için ihrama girdiklerinde,
Peygamber ile Talha'dan, bir de Yemen'den gelen Alî'den başka sahâbîlerden
hiçkimsenin beraberinde kurbanlığı yoktu. Alî, Yemen'den kurbânı beraberinde
olarak Mekke'ye geldi ve: Ben Peygamber'in ihrama girdiği gibi ihrâmlandım,
dedi. (Biz Mekke'ye geldiğimizde) Peygamber, sahâbîlerine, ihrama girerken
niyet ettikleri hacci umreye çevirmelerini, tavaf ve sa'y yapmalarını, sonra
saçlarını kısaltmalarını ve ihramdan çıkıp halâl olmalarını; yalnız yanında
kurbanlığı bulunanların ihramlarından çıkmamalarını emretti. (Haccı feshedip,
umreye çevirmeye me'mûr olan sahâbîler, bu hâle taaccüb ederek:)
— Bizler herbirimizin
cinsiyet âletleri menî damlatır hâlde mi Mi-
nâ'ya gideceğiz?
dediler.
Sahâbîler arasında
söylenen bu söz Peygamber'e ulaşınca, cevaben:
— "İşimden şimdi bildiğimi (yânı hacc
aylarında umrenin caiz olduğunu şimdi bildiğim gibi) ihrama girerken de bilmiş
olaydım, kurbân sevketmezdim. Ve yanımda kurbânım olmasaydı, şimdi ben de
sizin gibi ihramdan çıkardım" buyurdu.
Ve Âişe hayz oldu da
bütün hacc fiillerini yerine getirdi, yalnız Beyt'i tavaf etmedi. Nihayet
temizlenince Beyt'i tavaf etti. Âişe:
— Yâ Rasûlallah, sizler bir hacc ve bir umre
ile gidiyorsunuz, ben ise yalnız bir hacc ile gidiyorum, dedi.
Bunun üzerine
Rasûlullah, Ebû Bekr'in oğlu Abdurrahmân'a Âi-şe'nin beraberinde Ten'îm'e kadar
çıkmasını emretti. Âişe de hacc-dan sonra oradan bir umre yaptı [217].
129-.......Hafsa
bintu Şîrîn şöyle demiştir: Biz taze kızlarımızı (ihtiyâçlar veya diğer işler
hususunda) dışarı çıkmalarından men' ederdik. Nihayet Basra'ya bir kadın gelip
Halef oğulları kasrına indi. O kadın, kızkardeşinin Rasûlullah'm sahâbîlerinden
birinin nikâhında olduğunu, kocasının Rasûlullah'm beraberinde oniki gazvede
bulunduğunu, kızkardeşinin de bizzat kocasının beraberinde altı gazaya iştirak
ettiğini, kızkardeşinin: Biz yaralılara ilâç yapar, hastalara bakardık,
dediğini tahdîs etti. Ve sonra: Kızkardeşim, Rasûlullah'a:
— Birimizin cilbâbı,
yânı örtünecek bir şeyi bulunmazsa, böyle işler için dışarıya çıkmamasında
üzerine bir günâh var mıdır? diye sormuş.
Rasülullah ona:
— "Arkadaşı kendi cilbâblarından birini
ona giydirsin de, hayr (işlerin) da ve mü'minlerin da'vet ve dualarında hazır
bulunsun" buyurmuştur.
(Hafsa bintu Şîrîn
dedi ki:) Ümmü Atiyye buraya geldiğinde kadınlar bunu ona sordular yâhud da
biz ondan bu hadîsi sorduk. Hafsa bintu Şîrîn: Ümmü Atıyye ne zaman
Rasûlullah'i ansa,muhakkak"Bi-ebî = O'na babam feda olsun" cümlesini
bir ara cümlesi olarak söylerdi, dedi.
Biz Ümmü Atıyye'ye:
— Sen Rasülullah'tan
şunu şunu, yânîyukarıki hadîsi söylerken bizzat işittin mi? dedik.
Ümmü Atıyye yine:
— Babam O'na feda
olsun, evet işittim. Rasülullah (S): "Kocaya gitmemiş tazeler, perde
sahihleri -yâhud da: Kocaya gitmemiş taze kızlar, perde sahibesi olan
kadınlar- ve hayızlı kadınlar dışarı çıksınlar da hayır -(meclislerin)- da ve
müslümânların duasında hâzır bulunsunlar. Yalnız hayızlı kadınlar namaz yerinden
ayrıca dururlar" buyurdu, dedi.
Ben:
— Hayızlı kadınlar da mı? diye tekrar sordum.
Ümmü Atıyye:
— Bu hayızlı kadınlar Arafat'ta hazır
bulunmuyorlar mı? Fu-lân yerde hazır bulunmuyorlar mı? Fulân yerde hazır
bulunmuyorlar mı? dedi [218].
Ve Atâ'ya: Mekke'de
mücavir olup oturan kimsenin hacc niyetiyle telbiye etmesi hâli soruldu. Atâ:
îbn Umer, Zu'1-hicce'nin sekizinci terviye günü telbiye ederdi, dedi [220].
Ve Abdulmelik,
Atâ'dan; o da Câbir(R)'den söyledi ki, o: Biz Peygamberdin beraberinde Mekke'ye
geldik. (Umre yapıp ihramdan çıktık.) Nihayet terviye günü hacc niyetiyle
telbiye ederken, Mekke'yi arka tarafımıza atmıştık, demiştir [221].
Ve Ebu'z-Zubeyr
Muhammed ibn Müslim şöyle dedi: Câbir: Bizler Bathâ'dan ihrama girip telbiye
ettik, demiştir [222].
Ve Ubeydullah ibn
Cureyc, İbn Umcr'e: Ben seni Mekke'de olduğun zaman gördüm, insanlar hilâli gördükleri
zaman ihrama girip telbiye ettiler; sen ise terviye gününe kadar telbiye
etmedin, dedi. îbn Umer:
Ben Peygamberdi,
devesi onu hareket ettirinceye kadar telbiye eder görmedim, demiştir [223]
130........
Abdulazîz ibnu Rufey' şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik'e sordum ve:
— Peygamber(S)'den
hatırladığın bir şeyi, yânî zu'1-hiccenin sekizinci günü Öğle İle ikindi
namazlarını nerede kıldığını bana haber verir misin? dedim.
Enes:
— Minâ'da kıldı, dedi. Ben:
— Minâ'dan dönüş günü
ikindi namazım nerede kıldı? dedim. Enes:
—Ebtah'da (yânî
Muhassab'da) kıldı, dedi. Bundan sonra Enes, ben Abdulazîz'e:
— Sen de emirlerinin işleyeceği gibi işle, dedi
[224].
131-.......Bize
Abdulazîz ibnu Rufey' tahdîs edip şöyle dedi:
Ben Enes'e kavuştum. H
Buhârî dedi ki: Ve bana Ismâîl ibn Ebân tahdîs edip şöyle dedi: Bize Ebû Bekr
ibn Ayyaş tahdîs etti ki, Abdulazîz şöyle demiştir: Ben terviye günü Minâ'ya
çıktım ve Enes'e bir eşek üzerinde giderken kavuştum. Ve kendisine: Peygamber
(S) bu gün öğle namazını nerede kıldı? dedim. Enes: Sen emirlerinin kılacağı
yeri gözetle de, sen de orada kıl! dedi [225].
132-.......İbn
Şihâb şöyle demiştir: Bana Abdullah ibnu Umer'in oğlu Ubeydullah, babasından
haber verdi. O: RasûluIIah (S) Minâ'-da (dört rek'atlı farzları) iki rek'at
kıldı. Ebû Bekr ile Umer de, ve halifeliğinin başlarında Usmân da böyle
kıldılar [227].
133-.......Harise
ibn Vehb el-Huzâî (R): Peygamber (S), biz en çok ve en ziyâde korkusuz
olduğumuz hâlde bizlere Minâ'da namazı iki rek'at kıldırdı, demiştir [228].
134.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R): Ben Peygamberdin maiyyetinde Minâ'da iki rek'at kıldım. Ebû
Bekr'in maiyyetinde iki rek'at kıldım. Umer'in maiyyetinde iki rek'at kıldım.
Sonra sizin yollarınız ayrıldı. Âh nasibim o dört rek'at olacağına, keski kabul
olunmuş iki rek'at olsa! demiştir [229].
135-.......Bize
Salim Ebu'n-Nadr tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ümmü'l-Fadl'ın âzâdlısı Umeyr'den
işittim; o da Ümmü'1-Fadl Lu-bâbe'den. Lubâbe (R): Arafat'ta arefe günü
Peygamber(S)'in orucu (yânî oruçlu olup olmadığı) hususunda insanlar şübhe
ettiler. Ben.Pey-gamber'e bir (bardak) şerbet gönderdim, O da bu şerbeti içti,
demiştir [231]
136-.......Bize
Mâlik, Muhammed ibn Ebî Bekr es-Sakafî'den haber verdi ki, o, Enes ibn Mâlik
ile birlikte Minâ'dan Arafat'a doğru kuşluk vaktinde giderlerken, Enes ibn
Mâlik'e:
— Sizler bu arefe
gününde Rasülullah'ın beraberinde iken nasıl yapardınız? diye sormuş.
Enes de:
— Bizden telbiye etmek
isteyen telbiye eder, inkâra uğramazdı; tekbîr etmek isteyen tekbîr eder, o da
inkâra uğramazdı, demiştir [232].
137-.......Salim
şöyle demiştir: Emevî Halîfesi Abdulmelik ibn Mervân, Irak Vâlîsi bulunan
Haccâc'ı Hicaz'a, İbn Zubeyr üzerine gönderdiği ve hacc emîri yaptığı zaman
kendisine bir mektûb yazdı ve bu mektubunda hacc hükümleri hususunda İbn
Umer'in re'yine zinhar muhalefet etmemesini emretmişti.
Ben Salim, beraberinde
olduğum hâlde, arefe günü güneş tam ortadan meyi ettiği zaman, babam Abdullah
ibn Umer Arafat'a geldi ve hac emîrinin perdeli çadırı önünde yüksek sesle seslendi.
Hac-câc üzerinde sarı boyalı büyük bir maşlah olduğu halde çadırdan çıktı ve:
— Ne var yâ Ebâ
Abdirrahmân! dedi.
İbn Umer:
— Eğer sünnete uymak
istersen (hutbe zamanıdır), yürüyün, dedi. ıi: Haccâc:
— Şu saat mı? diye
sordu. :
İbn Umer:
— Evet, bu saat, dedi.
Haccâc:
— Beni biraz bekleyin,
başımı yıkayayım, sonra çıkarım, dedi. îbn Umer devesinden indi, Haccâc
çıkıncaya kadar bekledi. Haccâc çıkınca babamla benim aramızda yürüdü. Bu
sırada ben Haccâc'a:
— Eğer sünnete uymak
istersen hutbeyi kısalt, vakfeyi çabuk yap! dedim.
Bunun üzerine Haccâc,
Abdullah ibn Umer'e bakmaya başladı. Babam Abdullah ibn Umer, Haccâc'm bu bakış
ve tereddüdünü görünce:
— Salim doğru söyledi, dedi [233].
138-.......Ümmü'1-Fadl
bintu'l-Hâris şöyle demiştir: Bir takım insanlar arefe günü Peygamber'in orucu
hakkında ben Ümmü'1-Fadl'in yanında ihtilâf ettiler. Bâzısı Peygamber oruçludur
dedi, bâzısı da oruçlu değildir dedi. Bunun üzerine ben Peygamberce, kendisi
Arafat'ta devesi üzerinde vakfe yapmakta iken bir bardak süt gönderdim, O da
bu sütü içti [234].
İbn Umer, Arafat'ta
namazı imâmla beraber kılamadığı zamanda da kendi durağında öğle ile ikindiyi
birleştirir idi [235].
139-.......İbn
Şihâb şöyle demiştir: Bana Salim şöyle haber verdi:
Haccâc ibn Yûsuf,
Abdullah ibnu'z-Zubeyr'le harb etmek üzere Mekke'ye indiği 73 senesinde,
Abdullah ibn Umer'e: Arefe günü vakfe yerinde nasıl yaparsınız? diye sordu.
Salim, Haccâc'a: Eğer sünnete uymak istersen arefe günü namazı sıcağın şiddetli
zamanında kıl, dedi. (Haccâc'ın tereddüdlü bakışı üzerine Sâlim'in babası)
Abdullah ibn Umer: Salim doğru söyledi, dedi. Çünkü onlar sünnette öğle ile
ikindi namazlarını birleştiriyorlardı. İbn Şihâb dedi ki: Ben Sâlim'e:
Rasûlullah (S) böyle mi yapmıştır? dedim. Salim: Sizler bu fiillerde ancak
O'nun sünnetine uymaktasınız, dedi [236].
140-.......Salim
şöyle demiştir: Halîfe Abdulmelik ibn Mervân, Haccâc'a hacc işleri hususunda
Abdullah ibn Umer'e uymasını yazmıştı. Arefe günü olunca ben de beraberinde
olduğum hâlde, güneş ortadan meylettiği sırada İbn Umer geldi ve Haccâc'ın
çadırının yanında:
— Haccâc nerededir? diye yüksek sesle seslendi.
Bunun üzerine Haccâc, İbn Umer:
— Haydi (hutbe ve vakfe yapmak üzere) yürü!
dedi. Haccâc:
— Şimdi mi? dedi.
İbn Umer:
— Evet (şimdi onun
vaktidir), deyince,
Haccâc:
- Bana biraz mühlet
ver, üzerimden bir su taşırayım (yânî yıkanayım), dedi.
Bu söz üzerine İbn
Umer bineğinden inip, o çıkıncaya kadar bekledi. Haccâc çıkınca, babam İbn
Umer'lebenim aramda yürüdü. Bu sırada ben kendisine:
— Eğer sen bu gün
sünnete icabet etmek istiyorsan, hutbeyi kısa tut ve vakfeye geçişi
çabuklaştır, dedim.
İbn Umer de:
— Salim doğru söyledi, dedi [237].
141-.......Bize
Muhammed ibn Cubeyr ibn Mut'ım tahdîs etti ki, babası Cubeyr ibn Mut'un (R):
Ben bana âid bir deveyi arıyordum.. . demiştir. H ve yine bize Müsedded tahdîs
edip şöyle dedi: Bize Sufyân, Amr'dan tahdîs etti ki, Amr, Muhammed ibn
Cubeyr'den, o da babası Cubeyr ibn Mut'ım'den şöyle dediğini işitmiştir: Ben
arefe günü bir devemi kaybetmiş ve onu aramağa gitmiştim. Bu sırada
Pey-gamber(S)'i Arafat'ta vakfe ederken gördüm ve: Vallâhî burada vakfe yapan
bu zât hums(yânî ahmesler)dendir. Fakat onun hâli nedir ki, burada yânî Arafat'la
vakfe yapıyor? dedim [239].
142-.......Bize
Alî ibnu Mushir tahdîs etti ki, Hişâm ibn Urve şöyle demiştir: Urve şöyle dedi:
İnsanlar Câhiliyet'te Ka'be'yi çıplaklar olarak tavaf ederlerdi, bundan ancak
ahmesler müstesna idiler. Ahmesler ise Kureyş ile onun doğurduğu diğer
kabilelerden ibaretti. Bu ahmesler diğer insanlara Allah rızâsı için âriyeten
elbiseler verip sevâb ümîd ederlerdi. Erkek erkeğe elbise verir, bu ariyet
elbiseyi alan kişi de aldığı bu elbise ile tavaf yapardı. Kadın kadına elbise
verir, o da elbiseli olarak tavaf ederdi. Hums ferdlerinden birinin elbise
vermediği kişi ise Ka'be'yi çıplak olarak tavaf ederdi. Ve keza diğer insan
toplulukları, Arafat'tan ifâda yaparlardı; hums ise
Muzdelife'den ifâda
yaparlardı.
Hişâm dedi ki: Bana
babam Urve ibnu'z-Zubeyr, Âişe'den haber verdi. Şu: "... Sonra insanların
ifâda yapıp döndüğü yerden siz de dönün... " (ei-Bakara: 199) âyeti bu
ahmesler hakkında inmiştir. Dedi ki: Onlar (yânî ahmesler) Cem'den (yânî
Muzdelife'den) ifâda yapıyorlardı, bu âyetle Arafat'a götürüldüler (yânî oraya
gitmekle emr olundular) [240].
143........Urve
şöyle demiştir: Ben beraberinde oturur iken Usâme'ye:
— Veda Haccı'nda Arafat'tan Muzdelife'ye doğru
ayrıldığı zaman RasûluIIah (S) nasıl (hareketle) yürüyordu? diye soruldu.
Usâme ibn Zeyd:
— Rasûlullah hızlı ile yavaş yürüyüş arasında
orta bir yürüyüş yürüyordu. Fakat geniş bir meydan bulduğu zaman hızlı hareket
ederdi, dedi.
Hişâm ibn Urve:
"Nass", "Anak"tan daha hızlı bir yürüyüştür, dedi [241].
Ebû Abdillah
el-Buhârî: "Fecve", geniş, hâlîyer'dir. Bunun cem'i
"Fecevât" ve "Ficâ"' gelir. "Rakve( = Küçük kayık,
gönden ve sahtiyandan düzülmüş küçük su kabı)"nin de böyle
"Rakavât" ve "Rikâ"'şeklinde iki cem'i vardır. "Ve
lâte hîne menâs {- Hâlbuki o vakit kaçma zamanı değildir)" (Sâd: 3)
âyetindeki "Menâs", bu hadîsteki "Nassa" fiilinden
değildir (yânî "Nassa" mudaaf, "Nâse" ise vavh ecveftir),
dedi [242].
144-.......Usâme
ibn Zeyd şöyle demiştir: Peygamber (S) Arafat'tan dönüşünde iki dağ arasındaki
yola doğru saptı, hacetini yerine getirdi ve abdest aldı. Ben:
— Yâ Rasûlallah! Namaz
mı kılacaksınız? dedim. Rasûlullah:
— "Namaz önünde (yânî Müzdelife'de
kılınacak) buyurdu [244].
145-.......Bize
Cuveyriye tahdîs etti ki, Nâfi' şöyle demiştir: Abdullah ibn Umer Müzdelife'de
akşam namâzıyle yatsı namazlarını birleştirirdi. Şu kadar ki, onun bu
namazları birleştirmesi şöyle olurdu: O da yolda Rasûlulîah'ın girmiş olduğu o
iki dağ arası yoluna girer, orada hacetini giderip gereği gibi temizlenir (yânî
istincâ ve istibrâ' yapar) sonra abdest alır, fakat namaz kılmazdı. Nihayet namazları
Müzdelife'de kılardı [245].
146-.......Usâme
ibn Zeyd(R) şöyle demiştir: Arafat dönüşünde ben, Rasûlulîah'ın bineğinin arka
tarafına bindim. Rasûlullah (S) Müzdelife'nin berisinde bulunan o iki dağ
arasındaki sol yola ulaşınca devesini çöktürdü, (inip) orada işedi. Sonra
geldi. Ben kendisine abdest suyu döktüm, O da hafif bir abdest aldı. Ben:
— Yâ Rasûlallah! Namaz mı kılacaksınız? dedim.
Rasûlullah:
— "Namaz, önündeki Müzdelife'de
(hazırdır)" buyurdu.
Ve Rasûlullah devesine
binip sonunda Müzdelife'ye geldi ve başka şeyle meşgul olmayıp, hemen akşam
ile yatsı namazlarını kıldı. Bir müddet istirahattan sonra, bayram günü
sabahında Rasûlullah devesinin arka tarafına Fadl bindi. Kureyb: Bana Abdullah
ibn Ab-bâs, Fadl ibn Abbâs'tan; Rasûlulîah'ın Akabe cemresine ulaşıp
taş-layincaya kadar telbiye yapmakta devam ettiğini haber verdi, demiştir [246].
147-.......Bana
Vâbile el-Küfî'nin rr^evlâsı olan Saîd ibnu Cubeyr tahdîs edip şöyle dedi: Bana
İbn Abbâs (R) tahdîs etti ki, kendisi, Peygamberce beraber arefe günü
Arafat'tan ayrılmıştı. (Yolda Müzdelife'ye doğru ilerlerken) Peygamber (S) arka
tarafında develeri hızlı sürmek için şiddetli bağırma çağırma ve develeri
dövme sesleri işitti. Bunun üzerine Peygamber onlara kamçısı ile işaret etti
ve: "Ey insanlar! Ağır olunuz (yumuşaklıkla ve sıkışıklık yapmadan yürüyünüz)!
Çünkü hâlis iyilik ve hayr, acele ve sür'atli yürütmekle sağlanır
değildir" buyurdu [247].
Buhârî dedi ki:
"Evdaû"nun ma'nâsı "Bineklerini hızlı yürüttüler" demektir,
"ffilâlekum" (et-Tevbe: 47) de "Aranıza sokulmak" ma'nâsına
olan "Tahallul " masdarındandır. "Feccer-nâ hılâlehumâ neheren (Onların
aralarından bir de ırmak fışkırttık)" (ei-Kehf: 33) âyetinde de "Hilâl"
böyle "Ara" ma'nâsınadır [248].
148-.......Kureyb,
Usâme şöyle derken işitmiştir: Rasûlullah (S) Arafat'tan döndü. İki dağ arası
yola indi ve işedi. Sonra abdest aldı. Âbdest almayı mübalağalı yapmadı (yânı
hafif aldı). Ben:
— Yâ Rasûlallah! Namaz mı? diye sordum.
Rasûlullah:
— "Namaz ilerinde (kılınacak)"
buyurdu.
(Yine bindi.)
Müzdelife'ye gelince (inip) abdest aldı. Lâkin bu sefer abdesti daha uzunca
tuttu. Sonra namaz ikaamet edildi de akşam namazını kıldırdı. Ondan sonra
herkes devesini kendi durağında çökertti. Sonra yatsı namazı ikaamet edildi.
Peygamber namazı kıldırdı ve iki namaz arasında (hiç bir namaz) kılmadı [249].
149-.......İbnu
Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Müzdelife'de akşam ile yatsı namazlarını
birleştirdi. Bu iki namazdan her-biri bir ikaametle kılındı ve Peygamber ne bu
iki namaz arasında ve ne de bunlardan herbirinin ardında sünnet namazı kılmadı [250].
150-.......Bana
Ebû Eyyûb el-Ensârî (R): Rasûlullah (S) Veda Haccı'nda akşam ile yatsı
namazlarını Müzdelife'de birleştirdi, diye tahdîs etti [251].
151-.......Bize
Ebû İshâk tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibnu Yezîd'den işittim, şöyle
diyordu: Abdullah ibn Mes'ûd (R) hacc yaptı. Müzdelife'ye geldik. Müzdelife'ye
gelişimiz yatsı ezanı vakti yâhud da buna yakın bir zamanda oldu. Abdullah bir
kimseye emretti. O da ezan okudu ve ikaamet getirdi. Sonra Abdullah akşam
namazım kıldı. Onun arkasından da iki rek'at (sünnetini) kıldı. Sonra akşam
yemeğinin getirilmesini istedi ve yemeğini yedi. Sonra, zannediyorum ki, bir
kimseye emretti de o kimse ezan ve ikaamet okudu. Râvî Amr: Ben bu
"Zannediyorum" şekki ancak Zuheyr'dendir biliyorum, demiştir. Sonra
yatsı namazını iki rek'at kıldı. Fecr tulü' edince (sabah namazını kıldı) ve:
Peygamber (S) bu günde bu mekânda bu namazdan başka bu saatte namaz kılmazdı,
dedi. Abdulah ibn Mes'ûd şöyle devam etti: Bu ikisi (mu'tâd olan müstehâb)
vakitlerinden çevirilen iki namazdırlar. Akşam namazı insanların Müzdelife'ye
gelmelerinin ardından; sabah namazı da fecr meydana çıkarken kılındı. Abdullah
ibn Mes'ûd: Ben Peygamber'i böyle yapar gördüm, dedi [252].
152-.......Salim
şöyle demiştir: Abdullah ibn Umer (R) kendi ailesinin zaîf kişilerini önden
gönderir idi de, onlar geceleyin Müzdelife'de el-Meş'aru'1-Harâm'ın yanında
vakfe yaparlar, Azız ve Celîl olan Allah'ı hatırlarına gelen zikirlerle
zikrederler, duâ ederler. Sonra imâmın Minâ'da vakfe yapmasından evvel ve
Minâ'ya hareketinden önce, Minâ'ya dönerlerdi. Artık onlardan kimi Minâ'ya
sabah namazı vaktinde gelir, kimi de bundan sonra gelirdi. Minâ'ya geldikleri
zaman Akabe cemresine taşları atarlardı. İbnu Umer: Rasûlullah (S) bu zaîf kimseler
hakkında böyle yapmalarına ruhsat verdi der idi [253].
153-.......Bize
Hammâd ibn Zeyd, Eyyûb'dan; o da îkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R):
Rasûlullah (S) beni Müzdelife'den geceleyin (Minâ'ya) gönderdi, demiştir [254].
154-.......Bana
Ubeydullah ibn Ebî Yezîd haberverdi ki, o İbn Abbâs'tan: Ben Peygamber(S)'in,
ailesinin zaîfleri içinde Müzdelife gecesinde Minâ'ya önden gönderdiği
kimselerden idim, derken işitmiştir [255].
155-......İbn
Cureyc şöyle demiştir: Bana Esmâ'mn himayesinde bulunan Abdullah ibn Keysân
Ebû Bekr'in kızı Esmâ'dan şöyle tahdîs etti: Esma (R): Akşamla yatsı
namazlarının cem' edildiği gece Müzdelife'ye indi ve kalkıp namaz kıldı. Bir
saat namaz kıldıktan sonra (ben Abdullah'a):
— Ey oğlum! Ay battı
mı? diye sordu.
Ben:
— Hayır (batmadı),
diye cevâb verdim. ** Bunun üzerine bir
saat daha namaz kıldı.,Sonra yine:
— Ay battı mı? diye
sordu.
Ben de:
— Evet, battı, diye
cevâb verdim.
Esma:
— Öyle ise Minâ'ya
doğru yollanınız, diye emretti.
Biz de yollandık
ve.yürüdük. Nihayet cemre mevkiine gelip, Akabe cemresine taş attı. Sonra
Esma, Minâ'daki menziline döndü ve bu menzilinde sabah namazını kıldı. Ben
kendisine:
— Ey Hanım Efendi! Ben
öyle sanıyorum ki, bizler meşru' olan. vakitten önce davrandık, dedim.
Esma:
— Ey oğlum! Rasûlullah
(S) mahfeli kadınlariçin erken cemre taşlamalarına izin verdi, dedi [256].
156-.......Âişe
(R): Şevde, Müzdelife gecesinde Peygamber'den (Minâ'ya erken gitmek hususunda)
izin istedi. Kendisi ağır ve yavaş hareketli bir kadın idi. Peygamber ona izin
verdi, demiştir [257].
157-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Veda Haccı'nda biz Müzdelife'ye indik. Şevde bintu Zem'a,
insanların izdihamından ev^vel kendisinin Minâ'ya gönderilmesi hususunda
Peygamber'den izin istedi. Şevde iri yapılı, yavaş hareketli bir kadındı.
Peygamber Sevde'ye izin verdi. Şevde halkın izdihamından evvel Minâ'ya gitti.
Biz de sabaha kadar Peygamber'in yanında kaldık. Sonra Peygamber'in hareket etmesiyle
biz de hareket ettik. Yemîn olsun Sevde'nin Rasûlullah'tan izin istediği gibi
izin istemiş olmaklığım, bana kendisiyle sevinilecek şeylerin en sevgilisi
olurdu [258].
158-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R): Ben Peygamber(S)'in, Müzdelife'de birleştirdiği iki namaz
müstesna, hiçbir namazı (mu'tâd) vaktinin dışında kıldığını görmedim.
Müzdelife'de akşam ile yatsı namazlarını birleştirdi. Bir de sabah namazını
(mu'tâd) vaktinden önce kıldı, demiştir [260].
159-.......Abdurrahmân
ibn Yezîd şöyle demiştir: Arafat'tan Abdullah ibn Mes'ûd'un beraberinde
Mekke'ye doğru yola çıktık. Sonra Müzdelife'ye geldik. Abdullah akşamla
yatsrnamâzlanndan herbirini başlı başına birer ezan ve ikaametle kıldı. Ve bu
iki namaz arasını akşam yemeği ile ayırdı. Bundan sonra îbn Mes'ûd şafak söktüğü
sırada sabah namazını (çok erken) kıldı. Hattâ kimi insan fecr tulü' etti, kimi
insan da fecr tulü' etmedi diyordu. Sonra Abdullah şöyle dedi:
Rasûlullah (S) şöyle
buyurdu:
— "Akşam ile
yatsıdan ibaret olan bu iki namaz, şu Müzdelife mevkiinde (alışılmış) vakitlerinden
tahvil edilmiştir. İnsanlar, yatsı vaktine girmedikçe Müzdelife'ye gelmeye
çalışmasınlar. Sabah namazını da -fecrin doğuşuna işaret ederek- şu saatte
kılsınlar".
Bundan sonra îbn
Mes'ûd tan yeri ağanncaya kadar Müzdeli-fe'de vakfe yaptı. Sonra:
— Mü'minlerin Emîri (Usmân) bu saatte
Müzdelife'den hareket etse, Peygamber'in sünnetine isabet etmiş (yânî ona
uygun hareket etmiş) olur, dedi.
Râvî Abdurrahmân ibn
Yezîd:
— îbn Mes'ûd bu sözü
mü evveî söyledi, yâhud Usmân'ın Müzdelife'den Minâ'ya hareketi mi evvel vâki'
oldu bilmiyorum. îbn Mes'ûd, kurbân bayramının ilk günü Akabe cemresini
taşlaymcaya kadar ^elbiyeye devam etti, demiştir [261].
160-.......Ben
Amr ibnu Meymûn'dan işittim, şöyle diyordu:
Ben Umer ibn Hattâb'a
şâhid oldum. O, sabah namazını Müzdelife'de kıldı. Sonra (Meş'arı Harâm'da)
vakfe yaptı da şöyle dedi: Müşrikler güneş doğmadıkça Müzdelife'den Minâ'ya
hareket etmezlerdi. Ve o müşrikler: Ey Sebîr Dağı -güneşin ışıklarıyle- parla
(da biz Minâ'ya gidelim), derlerdi. Peygamber (S) müşriklere muhalefet etti de
güneş doğmazdan evvel (alaca karanlıkta) Müzdelife'den Minâ'ya doğru hareket
etti [262].
161-.......Abdullah
ibn Abbâs (R): Peygamber (S) Müzdelife'den Minâ'ya kadar Fadl ibn Abbâs'ı
bineğinin arkasına bindirdi. Fadl, Peygamber'in Akabe cemresini taşlaymcaya
kadar telbiyeye devam eylediğini haber verdi, demiştir [264].
162-.......Abdullah
ibn Abbâs (şöyle demiştir): Zeyd oğlu Usâme, Arafat'tan Minâ'ya kadar
Peygamber'in bineğinin arka tarafına binmişti. Sonra Müzdelife'den Minâ'ya
gelinceye kadar da Peygamber, Abbâs'ın oğlu Fadl'ı arka tarafına bindirdi.
Abdullah ibn Abbâs dedi ki: Fadl ile Usâme her ikisi de: Peygamber (S) Akabe,
cemresini taşlayıncaya kadar telbiye okumaya devam etti, dediler [265].
"... Kim hacca
kadar umre ile fâidelenmek isterse kolayına gelen bir kurbân (keser). Fakat onu
bulamazsa, hacc günlerinde (ihrâmlı olarak) üç; döndüğünüz vakit yedi gün olmak
üzere oruç tutmak (vâcib olur ki) bunlar tam on gündür. Bu, ailesi (ikaamet
yeri) Mescidi Haram 'da bulunmayanlara âiddir. Allah Han korkun ve bilin ki
Allah, cezası cidden çetin Olandır" (el-Bakara: 196) [266]
163-.......Bize
Şu'be haber verip şöyle dedi: Bize Ebû Cemre tahdîs edip şöyle dedi: Ben İbn
Abbâs'a temettu'dan (hükmünden) sordum. İbn Abbâs bana temettü' yapmaklığımı emretti.
Ben yine kendisine hedyden sordum. îbn Abbâs: Temettü' haccmda erkek-dişi deve,
yâhud sığır, yâhud davar kurbân etmek, yâhud da deve ve sığır kurbânında ortak
olmak vardır, dedi. Ebû Cemre dedi ki: Bâzı insanlar temettu'u hoş
görmezlerdi. Ben uyudum ve ru'yâmda şöyle gördüm: Bir insan» "Temettü',
mebrûr bir haccdır ve kabul edilmiş bir umredir" diye nida ediyordu. Ben
uyanınca İbn Abbâs'a geldim ve bu ru'yâmı kendisine söyledim. İbn Abbâs: Allâhu
Ekber, (Umre ile temettü') Ebu'l-Kaasım(S)'in sünnetidir, dedi [267].
Buhârî dedi ki: Âdem,
Vehb ibn Cerîr ve Gunder, Şu'be'den gelen rivayetlerinde "Kabul edilmiş
bir umredir ve mebrûr (yânî makbul) bir haccdır" demişlerdir [268].
Çünkü Allah şöyle
buyurdu:
'Biz kurbanlık develeri
de sizin için Allah ın ılâmetlerinden kıldık. Onlarda sizin için hayr vardır. O
hâlde onlar ayakta durur(boğazlanır)larken üzerlerine Allah'ın ismini anın.
Yanları üstü düştükleri vakit de ondan hem kendiniz yiyin, hem ihtiyâcını
gizleyen ve izlemeyip dilenen fakirlere yedirin. Onları şükredesiniz diye
böylece size musahhar kıldık. Onların ne etleri, ne kanları hiçbir zaman
Allah'a (yükselip) erişmez; fakat sizden O 'na yalnız takva ulaşır. Size olan
hidâyetine karşı Allah'ı büyük tanımanız içindir ki O, bunları böylece size ram
etmiştir. İyi hareket edenleri müjdele" (el-Hacc: 36-37) [269]
Mucâhid: Develer
bedenli ve iri cüsseli oldukları için "Bedene" diye isimlendirildi,
demiştir [270].
Buhârî dedi ki:
Kaan isteyen, Mu'terr
ise zenginden yâhud fakirden, develer etrafında dolaşan kimsedir [271].
Şaâirullah (ei-Hacc:
,32) kurbanlık hayvanları büyütmek ve onları güzel görmektir [272].
Atık (ei-Hacc: 29>,
Allah'ın zâlimlerden (onların
saldırısından) âzâd ettiği (koruduğu) demektir.
Vecebet (ei-Hacc: 36),
yere düştü ma'nâsınadır. Vecebet şemsu (= Güneş battı) bu ma'nâdandır [273].
164-.......Ebû
Hureyre (R,şöyle demiştir): Rasûlullah (S) kurbanlık devesini sevk eden bir
kimse gördü de ona:
— "Deveye
bin!" buyurdu.
O zât:
— Bu kurbanlıktır
(nasıl binerim)? dedi.
Rasûlullah: ;
— "Bu (kurbanlık)
deveye bin!" buyurdu.
O zât yine:
— Bu kurbanlıktır,
deyince, Rasûlullah üçüncü yâhud ikinci defasında:
— "Yazıklar olsun
sana! Bin şu deveye!" buyurdu [274]
165-.......Bize
Katâde, Enes'ten tahdîs etti (o, şöyle demiştir):
Peygamber (S)
kurbanlık bir deve sevk eden bir insan gördü de ona:
_ "Bu deveye
bin" buyurdu. O zât:
— Bu deve kurbanlıktır, dedi. Rasûlullah:
— "Bu deveye bin!" buyurdu. O zât
yine:
— Bu deve kurbanlıktır, dedi. Rasûlullah üçüncü
kerre yine:
"Bu (kurbânI*k)
deveye bin!" buyurdu [275].
166-....Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Veda Haccı'naa umreyi hacca eklemek
suretiyle temettü' etti. Ve Zu'l-Huleyfe mevkiinden beraberinde kurbanlık sevk
edip, bunları (Ka'-be'ye) hediye eyledi. Şöyle ki, Rasûlullah ihrama girerken
umre ile telbiyeye başladı. Sonra hacc (niyeti) ile telbiye etti. İnsanlar da
Pey-gamber'in maiyyetinde nihayet hacca kadar umre ile temettü' ettiler.
İnsanlardan kurbanlık sevk ve hediye edenler de oldu, kurbanlık hediye
etmeyenler de oldu. Peygamber Mekke'ye gelince insanlara şöyle i'lân buyurdu:
"Sizlerden kurbanlık hediye edenler (ihramlarını muhafaza etsinler). Öyle
kimseye haccı edâ edinceye kadar ihrâmlıya işlemesi haram olan şeylerden
hiçbirşey işlemesi halâl olmaz. Kurbanlık hediye etmeyenler ise Beyt'i tavaf,
Safa ile Merve arasında sa'y etsin, saçından biraz kısaltıp ihramından çıksın.
Sonra (Arafat'a çıkılacağı sırada) hacc için ihrama girip telbiye etsin.
Nihayet Minû'da kesecek kurbân bulamayan herferd (hacc niyetiyle ihrâmlandıktan
sonra), hacc sırasında üç gün oruç tutsun. Yedi gün de ehline (memleketine)
döndüğü zaman oruç tutsun (on günü doldursun)".
Peygamber Mekke'ye
geldiği zaman ilk iş olarak Haceri Esved rüknünü isti'lâm edip tavafa koyuldu.
Bu başlamanın ardından ilk üç dolaşmayı koşar gibi yaptı, dört dolaşmayı da
yürüdü. Beyt etrafında yedi dolaşmayı tamamladığı zaman Makaam'ın yanında iki
rek'-at namaz kıldı. Sonra selâm verip namazdan çıktı. Bunun ardından Safâ'ya
geldi. Safa ile Merve arasında yedi defa dolaştı. Sonra tâ (Arafat'ta vakfe
yaparak) haccını bitirip, nahr günü kurbânını kesinceye kadar ihramdan dolayı
haram olan şeylerden hiçbiri kendisine halâl olmadı. Nihayet Arafat'tan dönüp
Beyt'i tavaf ettikten sonra, ihram sebebiyle kendisine haram olan herşey halâl
oldu. İnsanlardan kurbanlık hayvan hediye ve sevk eden kimseler de Rasûlullah'ın
yaptığı gibi yaptılar [276].
İbn Şihâb dedi ki:
Urve'den gelen rivayette de Âişe Urve'ye Pey-gamber'in temettu'u hakkında:
Peygamber umreyi hacca katmak suretiyle temettü' etti, beraberinde insanlar da
temettü' ettiler, diye Sâlim'in bana İbn Umer'den; onun da Rasûlullah'tan haber
verdiği hadîs gibi haber vermiştir [277].
167-.......Nâfi'
şöyle demiştir: Abdullah ibn Umer'in oğlu Abdullah, babası Abdullah'a: Bu sene
hacc etme de yerinde ikaamet et. Çünkü bu yıl fitneden emîn olmuyorum, Beyt'i
ziyaretten men' olunacak, dedi. İbn Umer: O takdirde ben Rasûlullah'ın yaptığı
gibi yaparım. Allah: "Yemfn olsun, Allah Elçisi'nde sizin için pek güzel
bir uyma örneği vardır" (ei-Ahzâb: 2i) buyurmuştur. Ben sizleri şâhid tutuyorum
ki, bu sene umre yapmayı kendi nefsime vâcib kıldım, dedi ve umre niyetiyle
ihrama girip telbiye etti. Abdullah ibn Umer'in oğlu Abdullah dedi ki: Sonra
İbnu Umer yola çıktı. Nihayet Beyda mevkiine vardığı zaman hacc ve umre
niyetiyle ihrama girip telbiye etti ve: (Muhasara olunmak sebebiyle ihramdan
çıkmanın cevazında) hacc ile umrenin şanı başka değil, ancak birdir, dedi.
Sonra (Harem dışındaki) Kudeyd mevkiinden kurbanlık satın aldı. Sonra Mekke'ye
geldi, hacc ve umre için Ka'be'yi bir tavaf ve (bir sa'y) yaptı. Hacc ve
umrenin her ikisinden beraberce ihrâmden çıkıncaya kadar da ihramdan çıkmadı [278].
Nâfi' de: İbn Umer
Medine'de kurbanlık hediye ettiği zaman Zu'1-Huleyfe'de bu kurbanlık devesinin
yüzü kıble yönünde ve çökmüş olduğu hâlde hörgücünün sağ yanını dürtüp kanatmak
suretiyle alâmetler ve gerdanlık takardı, demiştir [279].
168-.......Bize
Ma*mer (ibn Râşid), ez-Zuhrî'den; o da Urve ibnu'z-Zubeyr'den haber verdi ki,
el-Misver ibn Mahrame ile Mervân ibnu'l-Hakem her ikisi de şöyle demişlerdir:
Peygamber (S) Hudey-biye zamanında Medîne'den yüzer kişilik on küsur sahâbî
kıt'ası içinde yola çıktı. Nihayet Zu'1-Huleyfe'de oldukları zaman Peygamber
kurbanlık hedye gerdanlık taktı, nişanladı ve umre niyetiyle ihrama girdi [280].
169-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Ben, Peygamberdin kurbanlık develerinin gerdanlıklarını
kendi elimle büktüm. Sonra Peygamber o develere bu gerdanlıkları taktı, onları
alâmetledi ve hepsini Harem'e hediye etti. Ve (bundan önce) kendisine halâl
kılınmış olan hiçbirşey O'na haram olmadı [281].
170-.......BanaNâfi',
îbnu Umer'den haber verdi ki, mü'minlerin anası Hafsa şöyle demiştir: Ben:
— Yâ Rasûlullah!
İnsanların hâli nedir? Onlar umre ile ihramdan çıktılar, fakat sen ihramdan
çıkmadın? dedim.
Rasûlullah (S):
— "Ben başımın saçlarını toplayıp
yapıştırdım ve kurbânıma gerdanlık taktım. Artık ben bütün hacc fiillerini
bitirip ihramdan çıkıncaya kadar, ihramdan çıkamam" buyurdu [282].
171-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûluilah (S) Medine'den (Mekke'ye kurbanlık hayvan)
hediye ederdi de ben O'nun kurbanlık hayvanlarının gerdanlıklarını bükerdim.
Sonra Rasûlullah, ihrâmlının çekineceği şeyler nev'inden olan hiçbir şeyden
çekinmezdi [283].
Ve Urve, Misver ibn
Mahrame(R)*den: Peygamber (S) kurbanlık hayvanlara gerdanlık taktı, kurbanlık alâmeti
çizdi ve umre niyetiyle ihrama girdi, diye rivayet etmiştir [284].
172-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Ben, Peygamber'in kurbanlık hayvanlarının gerdanlıklarını
büktüm. Sonra Peygamber o hayvanlara kurbanlık alâmeti çizdi ve gerdanlıklar
taktı. Yâhud da hayvanlara ben gerdanlık taktım. Sonra Peygamber bu hayvanları
Ka'be*ye gönderdi. Kendisi de Medine'de bir müddet daha ikaamet etti. Bu
ikaamet sırasında kendisine halâl olmuş bulunan hiçbirşey O'na haram olmadı [285].
173-.......Abdurrahmân
kızı Amre şöyle haber vermiştir: Ebû Sufyân'ın oğlu Ziyâd [286],
Âişe'ye bir mektûb yazdı da bu mektubunda: Abdullah ibn Abbâs: Kim Mekke'ye
kurbân gönderip Ka'be'ye hediye ederse, kurbânı kesilinceye kadar hacılara
ihrâmh iken haram olan şeyler, o kimseye de haram olur, dedi. (Senin re'yin
nedir?) diye sormuştu.
Âişe cevaben şöyle
dedi: Bu mes'ele İbnu Abbâs'ın dediği gibi değildir. (Hicretin dokuzuncu
yılında) Rasûlullah'ın kurbânlarının gerdânlık iplerini iki elimle ben büktüm.
Sonra Rasûlullah o kurbanlık hayvanlara bu gerdanlıkları kendi elleriyle taktı.
Sonra da bu kurbanlık' hayvanları babam Ebû Bekr es-Sıddîk ile Mekke'ye
gönderdi. İhrâmh hacıya haram olan şeylerden hiçbirşey Rasûlullah'a haram
olmadı. Bu kurbânlar (Mekke'de) kesilinceye kadar Allah O'na bu şeyleri halâl
kıldı [287].
174-.......Âişe
(R): Peygamber (S) bir defa -Mekke'ye- kurbanlık koyun hediye etti, demiştir [288].
175-.......Bize
İbrahim, el-Esved'den tahdîs etti ki, Âişe (R):
Ben Peygamber (S) için
gerdanlıklar bükerdim de, O bu gerdanlıkları koyunlara takar ve kendisi ailesi
içinden halâl olarak ikaamet ederdi, demiştir.
176-.......Bize
Mansûr ibnu'l-Mu'temir tahdîs edip şöyle dedi:
H ve yine biz Muhammed ibnu Kesîr tahdîs etti.
Bize Sufyân (es-Sevrî), Mansûr'dan; o da İbrahim'den; o da el-Esved'den haber
verdi ki, Âişe (R): Ben Peygamber için koyunların gerdanlıklarını bükerdim
de, Peygamber bu koyunları (Mekke'ye) gönderir, sonra da halâl olarak
(Medine'de) ikaamet eder kalırdı, demiştir.
177-.......Bize
Zekeriyyâ, Âmir eş-Şa'bfden; o da Mesrûk'tan
tahdîs etti kî, Âişe
(R): Ben, Peygamber'in kurbânı için ipleri bükerdim, demiş ve bununla
Peygamber ihrama girmeden evvel gerdanlıklar,, bükerdim demek istemiştir [289].
178-.......Bize
İbnu Avn, el-Kaasım ibn Muhammed'den tahdîs etti ki, mü'minlerin anası Âişe
(R): Ben kurbanlık hayvanların gerdanlıklarını yanımda bulunan renkli bir
yünden büktüm, demiştir [290].
179-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Allah'ın Peygamberi (S) bir kurbanlık deve
sevkeden bir adam gördü. Ona:
— "Bu deveye bin!" buyurdu.
O zât:
— Bu deve kurbanlık bir devedir, dedi.
- Peygamber:
— "Bu deveye bin!" buyurdu.
Ebû Hureyre: Yemîn
olsun ben o kimseyi deveye binmiş de Pey-gamber'le yürüyüş yarışı yapmaya
çalışırken görmüşümdür. Devenin boynunda na'l vardı, dedi [291].
Bu hadîsi rivayet
etmekte ona Muhammed ibnu Beşşâr mutâbaat etmiştir [292].
180- Bize
Usmân ibnu Umer tahdîs edip şöyle dedi: Bize Alî ibnu'l-Mubârek, Yahya ibn Ebî
Kesîr'den; o da İkrime'den; o da Ebû Hureyre'den; o da Peygamber(S)'den olmak
üzere bu hadîsi haber verdi [293].
îbn Umer (R), deve
üzerine konmuş olan çulları ancak hörgüç yerinden yarar idi. Deveyi kestiği
zaman, kanın o çulları bozmasından korktuğu için çulunu çıkarırdı da sonra onu
sadaka yapardı [294].
181.......Alı
ifan Ebî Tâlib şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bana, kestiğim kurbân
develerinin çullarını ve derilerini sadaka yapmamı emretti [295].
182-.....
Bize Mûsâ ibnu Ukbe tahdîs etti ki, Nâfi' şöyle demiştir: İbnu Umer (R),
İbnu'z-Zubeyr'in emirliği zamanında Harû-rîler'in hacc ettiği (64. hicret) yılı
hacc etmek istedi. (Oğlu tarafından) kendisine:
— İnsanlar arasında
harb olmaktadır. Biz onların sana Ka'be(ye gitmek)den mâni' olmalarından
korkuyoruz, denildi,
İbn Umer:
— "And olsun muhakkak ki Allah ElçisVnde
sizin için çok güzel bir uyma örneği vardır" (d-Ahzâb: 2i). O takdirde
ben de Rasûlul-lah'ın (Hudeybiye
senesi) yaptığı gibi yaparım.
Ben sizi şâhid
-tutuyorum, ben
kendime umre yapmayı vâcib kıldım, dedi.
Nihayet
Zu'1-Huleyfe'nin önündeki Beydâ'nın yüksek yerinde olduğu zaman:
— (Mâni' olunmak
sebebiyle ihramdan çıkmanın cevazında) hacc ile umrenin sânı başka başka değil,
ancak birdir. Ben sizleri şâhid tutuyorum:. Ben bir umrenin beraberinde haccı
birleştirdim, dedi.
Ve satın aldığı
kurbanlığı gerdanlıklanmiş olarak Ka'be'ye hediye olmak üzere şevketti.
Nihayet Mekke'ye geldiği zaman Ka'be'yi tavaf, Safa üe Merve'yi de sa'y etti.
Bunun üzerine birşey artırmadı. İhram sebebiyle haram olmuş şeylerden hiçbiri
de tâ nahr gününe kadar halâl olmadı (yânî ihramdan çıkmadı). Nahr günü tıraş
olup kurbânını kesti. Ve o gün. (Arafat'ta .vakfeden sonra) yaptığv ilk ifâda
tavâfıyla hacc ve umre tavafını yerine getirmiş olduğu re'yinde bulundu.
Sonra:
— Peygamber (S) de
böyle yaptı, dedi [297].
183-.......Abdurrahmân'm
kızı Amre şöyle demiştir: Ben Âişe(R)'den işittim, şöyle diyordu: Biz Rasûlullah'ın
beraberinde zu'l-kia'de ayının çıkmasına beş gün kala (Medine'den Veda Haccı
için) yoia çıktık.Biz (bu aylarda umre değil) yalnız hacc edilir zannediyorduk.
Nihayet Mekke'ye yaklaştığımızda Rasûlullah (S), beraberinde kurbânı bulunmayan
kimselere Ka'be'yi tavaf ve Safa ile Merve arasında sa'y ettiği zaman ihramdan
çıkmalarını emr eyledi. Âişe dedi ki: Kurbân bayramının ilk günü (Minâ'da
elinde) sığır eti ile yanımıza girildi. Ben:
— Bu nedir? diye sordum.
Eti getiren
kimse:
— Rasûlullah (S) zevceleri adına kurbân kesti,
dedi.
Yahya ibn Saîd
el-Ensârî dedi ki: Ben bu hadîsi el-Kaasım ibn Muhammed ibn Ebî Bekr'e
zikrettim. O: Amre bu hadîsi sana (hiç-birşey kısaltmadan ve te'vîl ile
değiştirmeden) tam bir sevk edişle sev-ketmiştir, dedi [298].
184-.......Bize
Ubeydullah ibn Umer, Nâfi'den tahdîs etti ki, o, Abdullah ibn Umer (R)
kurbânını, kurbân kesilecek yerde keserdi, demiştir. Ubeydullah: Rasûlullah'ın
kurbân kestiği yerde, demiştir [299]
185-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe tahdîs etti ki, Nâfi' şöyle demiştir: İbnu Umer (R), kurbânını
Müzdelife'den gecenin sonunda, içlerinde hürr ve köle kişiler bulunan hacılar
topluluğunun beraberinde (Minâ'ya) gönderir, nihayet kurbân, Peygamberdin kurbân
kestiği yere girdirilirdi [300].
186-.......Bize
Vuheyb, Eyyûb'dan; o daEbûKılâbe'den; o da Enes'ten tahdîs edip (ve inşâallah
biraz sonra tamâmı gelecek olan) bu hadîsi kısaltılmış olarak zikretti. Enes
(R): Peygamber (S) yedi tane deveyi ayakta oldukları hâlde kendi eliyle nahr
etti. Medine'de de iki tane alacalı ve boynuzlu koçu yine kendi eliyle kesti,
demiştir [301].
187-.......Ziyâd
ibnu Cubeyr şöyle demiştir: Ben (Minâ'da) tbn Umer'i gördüm. O, kurbanlık
devesini cöktürmüş de kesmekte olan bir kimsenin yanına geldi ve o kimseye:
Deveyi ayağa kaldır da ayakta ve ayağı bağlanmış olarak kes. Devenin bu suretle
kesilmesi Muham-med'in sünnetidir, dedi [302].
Ve
Şu'betu'bnu'l-Haccâc: Yûnus, bana Ziyâd haber verdi dedi, demiştir [303].
Ve İbn Umer:
Muhammed'in sünneti
olarak (böyle kesilir), demiştir [304].
İbn Abbâs da:
"Savâffe"
(ei-Hacc: 36), ayakta oldukları hâlde ma'nâsınadır demiştir [305].
188-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) -Veda Haccına çıkmadan evvel- öğle namazını
Medine'de dört rek'at kıldı. İkindiyi de Zu'1-Huleyfe'de (kısaltarak) iki
rek'at kıldı. Ve geceyi orada geçirdi. Sabah olunca binek devesine bindi de
tehlîl ve tesbîh etmeğe başladı. Müzdelife'deki Beydâ üzerine yükselince hacc
ile umreyi beraberce telbiye etti. Mekke'ye girdiği zaman (beraberinde kurbânları
bulunmayan sahâbîlerine) ihramdan çıkmalarım emretti. Bu hacc-da Peygamber (S)
kendi eliyle ayakta oldukları hâlde yedi tane deve kesti. Medine'de de (bir
kurbân bayramında) alacalı boynuzlu iki koç kurbân etti [306].
189-......Bize
İsmâîl, Eyyûb'dan; o da Ebû Kılâbe'den tahdîs etti'ki, Enes ibn Mâlik (R):
Peygamber (S) Medîne'de öğle namazını dört rek'at kıldı, ikindiyi de
Zu'1-Huleyfe'de iki rek'at kıldı, demiştir [307].
Ve yine Eyyûb'dan; o
da bir'adamdan; o da Enes'ten gelen rivayette: Sonra sabaha girinceye kadar
orada geceledi. Sabah namazını kıldı. Sonra da binek devesine bindi. Devesi
O'nu Beydâ'ya dümdüz yükselttiği zaman umre ile hacca niyet edip telbiye etti,
demiştir [308].
190......Bize
Sufyân (es-Sevrî) haber verip şöyle dedi: Bana İbnu Ebî Necîh, Mucâhid ibn
Cebr'den; o da Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ'dan haber verdi ki, Alî (R) şöyle
demiştir: Peygamber (S) beni gönderdi de ben kurbanlık develerinin yanında
bulunup onlarla ilgili işleri yerine getirdim. Peygamber bana emretti, ben de
kurbânların etlerini taksîm-ettim. Sonra bana emretti, ben kurbân develerinin
çullarım ve derilerini de taksim ettim.
Sufyân es-Sevrî dedi
ki: H ve bana Abdulkerîm, Mucâhid'den; o da Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ'dan
tahdîs etti ki, Alî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bana kurbân develerine,
üzerinde gözetleyici olmamı ve bunların kesilme ücretleri hususunda kurbândan
(ücret olarak) hiçbir parça vermemekliğimi emreyledi [309].
191-.......İbn
Cureyc şöyle demiştir: Bana el-Hasen ibnu Müslim ile Abdulkerîm el-Cezeri
haber verdiler ki, onlara da Mucâhid haber vermiştir. Ona da Abdurrahmân ibn
Ebî Leylâ haber vermiştir. Ona da Alî (R) haber verdi ki, Peygamber (S) ona,
kendi kurbanlık develerine âid işleri görmesini," kurbân develerinin
hepsini, etlerini, derilerini, çullarını taksim etmesini ve kesilme ücretleri
hususunda kesiciye kurbândan hiçbirşey vermemesini emretmiştir [310].
192-.......Bize
Seyf ibnu Ebî Süleyman tahdîs edip şöyie dedi:
Ben Mucâhid'den
işittim, şöyle diyordu: Bana İbnu Ebî Leylâ tahdîs etti. Ona da Alî (R) tahdîs
edip şöyle demiştir: Peygamber (S) -Veda Haccı'nda- yüz deve kurbânı hediye etti.
Bana onların etlerini tak-sîm etmemi emretti, ben de etleri taksim ettim. Sonra
çullarını tak-sîm etmemi emretti. Ben onların çullarını da taksîm ettim. Sonra
kurbânların derileriyle ilgili emri de verdi, ben derilerini de taksîm ettim [311].
Hatırla o zamanı ki,
biz Beyfin yerini İbrahim'e, bana hiçbir şeyi eş tutma, Beyt'imi tavaf edenler,
kıyam
edenler, rükû' ve
sucûd edenler için iyice temizle diye \ı_ merci9 yapmıştık. İnsanlar içinde
haca Vlân et. | Gerek yaya, gerek her uzak yoldan gelecek arık develerin
üstünde binici olarak sana gelsinler. Tâ ki kendilerine âid menfâatlere şâhid
ve hâzır olsunlar. Allah'ın rızk olarak kendilerine verdiği dört ayaklı (kurbanlık)
hayvanlar üzerine ma'lûm olan günlerde Allah'ın adını ansınlar. İşte bunlardan
yiyin, yoksulu, fakiri de doyurun. Sonra kirlerini gidersinler. Adaklarını yerine
getirsinler ve o Beyti Atîk'ı tavaf etsinler. İşte emr budur. Kim Allah'ın
hürmet edilmesini emrettiği şeyleri ta'zîmde bulunursa, bu, Rabb'i indinde
kendisi için sırf hayrdır..." (ei-Hacc: 26-30) [312]
Ve Ubeydullah; Bana
Nâfî\ İbn Umer'in "İhrâmhya avlanmasının cezası olarak kestiği kurbân ile
adak kurbânından yedirilmez. Bunların dışındakilerden yedirilir" dediğini
haber verdi, demiştir [313].
Ve Atâ ibn Ebî Rebâh:
Temettü* haccı yapana kesmesi vâcib olan kurbândan sahibi yer ve başkalarına
yedirir, demiştir [314].
193-.......
İbn Cureyc şöyle demiştir: Bize Atâ tahdîs etti. O, Câbir ibn Abdillah(R)'tan
şöyle derken işitmiştir: Biz Minâ'da kaldığımız üç günden fazla bir zamanda,
kurbân develerimizin etinden yemezdik. (Üç günden arta kalan eti sadaka
yapardık.) Sonra Peygamber (S) bize ruhsat verdi de: "Kurbân etlerinizi
yiyiniz ve (kavurup) azık yapınız" buyurdu. Bu müsâade üzerine biz de
yedik ve azık edindik. İbn Cureyc dedi ki: Ben Atâ'ya: Câbir, Medine'ye gelinceye
kadar dedi mi? diye sordum. Atâ: Hayır (Câbir Medine'ye gelinceye kadar
demedi), dedi [315].
194-......Bana
Abdurrahmân kızı Amre tahdîs edip şöyle dedi: Ben Âişe(R)'den işittim, şöyle
diyordu: Biz, Rasûlullah'ın beraberinde -Veda Haccı'na- zu'I-ka'deden beş gün
kala (Medine'den) çıktık. Biz (bu aylarda umre değil) yalnız hacc edilir
zannediyorduk. Nihayet Mekke'ye yaklaştığımız zaman Rasûlullah beraberinde
kurbanı bulunmayanlara emretti. Onlar Beyt'i tavaf, (Safa ile Merve arasını
sa'y) ettiklerinde, bundan sonra ihramdan çıkarlardı. Âişe dedi ki: Kurbân
bayramının bifinci günü bir sığır eti ile yanımıza girildi.
Ben:
— Bu et nedir? diye
sordum.
Eti getiren kimse
tarafından:
— Peygamber (S) kendi kadınları adına kurbân
kesti, denildi. Yahya ibn Saîd dedi ki: Ben bu hadîsi el-Kaasım(ibn Muham-
med ibn Ebî Bekr)'a
zikrettim de el-Kaasım:
— Amre sana bu hadîsi
olduğu gibi tastamam getirmiştir, dedi [316].
195-.......Bize
Mansûr ibn Zâzân, Atâ'dan haber verdi ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir:
Peygamber(S)'e, kurbânı kesmeden önce saçını tıraş eden ve bunun benzeri
(meselâ taş atmadan önce ifâda tavafı gibi) bir iş yapan kimsenin hükmü
soruldu. Peygamber: "Darlık yok, darlık yok" buyurdu [317].
196-.......Bize
Ebû Bekr ibnu Ayyaş, Abdulazîz ibn Rufey'den; o da Atâ'dan haber verdi ki, İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Bir adam Peygamber'e:
— Ben cemreye taş atmadan
önce Ka'be'ye farz olan ziyaret tavafını yaptım, dedi.
Peygamber:
— "Hiçbir darlık yok" buyurdu.
Aynı şahıs veya diğer
biri:
Ben kurbânımı kesmeden
önce başımı tıraş ettim, dedi. peygamber:
"Darlık yok"
buyurdu.
Ben cemreye taş
atmadan kurbânımı kestim, dedi. "Darlık (ve günâh) yok" buyurdu [318].
Ve Abdurrahîm ibn
Süleyman er-Râzî dedi ki îbnu Hüseyni şöyle dedi: Bana Atâ, îbn Abbâs'tan; o da
Peygamber'den haber verdi. Ve el-Kaasım ibnu Yahya (öl. 197) şöyle dedi: Bana
İbnu Huseym, Atâ'dan; o da İbn Abbâs'tan; o da Peyamber'den tahdîs etti, dedi.
Ve Affân (ibn Müslim
es-Saffâr): Ben Vuheyb'in şöyle dediğini
zannediyorum:Bize
Abdullah ibnu Huseym (^M^l^Saîd ibn Cu-beyr'den; o da İbn Abbâs'tan; o da
Peygamber'den.
Ve Hammâd (ibn Seleme),
Kays ibn Sa'd ile Abbâd ibn Man-sûr'dan; onlar da Atâ'dan; o da Câbir ibn
Abdillah'tan; o da Pey-gamber(S)'den olmak üzere bu hadîsi söyledi [319].
197-.......Bize
Hâlid el-Hazzâ, İkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir:
Peygamber(S)'e birisi tarafından soruldu. O soran zât:
— Ben güneşin ortadan
meyli ile batması arasındaki zamana girişimin ardından cemreye taş attım,
dedi.
Peygamber:
— "Darlık yoktur" buyurdu. (O zât
veya başkası:)
— Ben kurbânımı kesmeden önce tıraş oldum,
dedi. Peygamber:
— "Darlık yoktur" buyurdu [320].
198-.......Ebû
Mûsâ (R) şöyle demiştir: Ben (Yemen'den döndüm de) Rasûlullah Bathâ'da iken
O'nun yanma geldim. Rasûlullah bana:
— "Hacca niyet
ettin mi?" dedi.
Ben:
— Evet, niyet ettim, dedim.
Rasûlullah:
— "Hangi nevi' hacca niyet edip ihrama
girdin?" dedi.
Ben:
— Peygamber'in ihrama girişi gibi bir ihrama
girişle Lebbeyk
dedim, diye
cevâbladım.
Rasûlullah:
— "Güzel yaptın. Şimdi git Bey t'i tavaf
et, Safa ile Merve arasım sa'y eyle" buyurdu.
Ben bunları yaptıktan
sonra Kays oğulları kadınlarından bir kadına geldim. Kadın başımın saçını
tarayıp ayıkladı (yânı beraberimde kurbân olmadığı için umre yapıp ihramdan
çıktım). Sonra hacc niyetiyle ihrama girip telbiye ettim. Artık sonraları ben,
tâ Umer'in halifeliğine kadar insanlara bununla, yânî hacca kadar umre ile
temettü' yapmakla fetva veriyordum. Nihayet Umer halîfe olunca bunu kendisine
zikrettim. Umer:
— Allah'ın Kitabı1 m
alırsak, o bize (başlanmış olan umre ile hac-cı), tamamlamayı emrediyor
(ei-Bakara: 196). Allah Elçisi'nin sünnetini alırsak, şübhesiz Allah Elçisi
kurbân, kesileceği yere ulaşıp kesilince-ye kadar, ihramdan çıkmamıştır, dedi [321].
199-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da İbn Umer'den haber verdi ki, Hafsa (R):
— Yâ Rasûlallah!
İnsanların hâli nedir ki, onlar umre ile ihramdan çıktılar da sen umrenden
dolayı ihramdan çıkmadın? diye sordu.
Rasûlullah:
— "Ben başımın
saçlarını toplayıp keçeleştirdim, kurbânıma da Ka'be nâmına gerdanlık taktım.
Artık ben kurbânımı kesmedikçe ihramdan çıkamam" buyurmuştur [322].
200......Nâfi'
şöyle dedi: ibn Umer (R): Rasûlullah (S), hacçında başının saçlarım kestirdi,
der ıdı [323].
201-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer'den haber verdi ki, o şöyle, demiştir:
Rasûlullah (S):
— "Yâ Allah!
Başlarını tıraş edenlere rahmet eyle!" diye duâ etti.
Ben:
— Evet, niyet ettim, dedim. Rasûluüah:
— "Hangi nevi' hacca niyet edip ihrama
girdin?" dedi.
Ben:
— Peygamber'in ihrama girişi gibi bir ihrama
girişle Lebbeyk
dedim, diye
cevâbladım.
Rasûlullah:
— "Güzel yaptın. Şimdi git Beyt'i tavaf
et, Safâ ile Merve arasını sa'y eyle" buyurdu.
Ben bunları yaptıktan
sonra Kays oğulları kadınlarından bir kadına geldim. Kadın başımın-saçını
tarayıp ayıkladı (yânî beraberimde kurbân olmadığı için umre yapıp ihramdan
çıktım). Sonra hacc niyetiyle ihrama girip telbiye ettim. Artık sonraları ben,
tâ Umer'in halifeliğine kadar insanlara bununla, yânî hacca kadar umre ile
temettü' yapmakla fetva veriyordum. Nihayet Umer halîfe olunca bunu kendisine
zikrettim. Umer:
— Allah'ın Kitâbı'm
alırsak, o bize (başlanmış olan umre ile hac-cı), tamamlamayı emrediyor
(ei-Bakara: 196). Allah Elçisi'nin sünnetini alırsak, şübhesiz Allah Elçisi
kurbân, kesileceği yere ulaşıp kesilince-ye kadar, ihramdan çıkmamıştır,
dedi321.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah!
Saçlarını kısaltanlara da (rahmet et deyiver), dediler.
Rasûlullah yine:
— "Yâ Allah! Saçlarını kestirenlere
merhamet eyle!"diye duâ etti.
Sahâbîler de tekrar:
— Yâ Rasûlallah! Saçlarını kısaltanlara da
rahmet buyursan! dediler.
Rasûlullah bu defa:
— "Saçlarını
kısaltanlara da merhamet eyle" diye duâ etti [324].
el-Leys dedi ki: Bana
Nâfi' şöyle tahdîs etti: Rasûlullah bir yâhud iki kerre "Allah saçlarını
kestirenlere merhamet eylesin!" diye duâ etmiştir.
Ve Ubeydullah da şöyle
dedi: Nâfi' bana tahdîs edip: Rasûlullah dördüncü defa da 'Saçlarını
kısaltanlara da merhamet eyle" demiştir, dedi [325].
202-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S):
— "Yâ Allah!
Saçlarını tıraş edenlere mağfiret eyle!" diye duâ etti.
Sahâbîler:
— Saçlarını kısaltanlara da (diye ilâve
ediver), dediler.
Rasûlullah:
— "Yâ Allah! Saçlarını tıraş edenlere
mağfiret eyle!" diye duâ etti.
Sahâbîler:
— Saçlarını kısaltanlara da! dediler.
Rasûlullah bu duayı üç
kerre söyledi de (dördüncüsünde):
— "... Saçlarını kısaltanlara da mağfiret
eyle!" dedi [326].
203-.......Bize
Cuveyriye ibmı Esma, Nâfi'den tahdîs etti ki, Abdullah (ibn Umer): Peygamber
(S) ve sahâbîlerinden bir taife tıraş olup saçlarını kestirdiler. Sahâbîlerin
bâzısı da saçlarını sâdece kısalttılar, demiştir [327].
204-.......Bize
Ebû Âsim, İbnu Cureyc'den; o da el-Hasen ibn Müslim'den; o da Tâvûs'-tan; o da
İbn Abbâs'tan tahdîs etti ki, Mu-âviye (R): Ben Rasûlullah'ın başındaki
saçından bir parçasını mışkas (denilen enli ok veya bıçak) ile kesip kısalttım,
demiştir [328].
205-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe tahdîs etti. Bana Kureyb haber verdi ki, tbn Abbâs (R) Peygamber
(S) Mekke'ye geldiği zaman (beraberlerinde kurbanlık sevketmemiş bulunan)
sahâbîlerine Beyt'i tavaf ve Safa ile Merve arasında sa'y etmelerini, sonra da
ihramdan çıkmalarım, saçlarım kestirmelerini yâhud da kısaltmalarını emretti,
demiştir [329].
Ve Ebu'z-Zubeyr
Muhammed ibn Müslim, Âişe'den ve İbn Abbâs'tan: Peygamber (S) ziyaret tavafını
geceye
kadar geri bırakırdı,
diye nakletmiştir [330].
Ve Ebû'l-Hassân Müslim
ibn Abdillah'tan; o da îbn Abbâs'tan olmak üzere, Peygamber (S) - birinci
günden sonraki- Minâ günlerinde Beyt'i ziyaret eder idi, diye zikrohınuyor [331].
Ve bize Fadl ibn
Dukeyn söyledi: Bize Sufyân ibn Uyeyne, Ubeydullah'tan; o da Nâfi'den tahdîs
etti ki, İbn Umer (R) ifâda için bir tavaf yapar, sonra Mekke'de gündüz
uykusuna yatar, sonra (nahr gününü kasdediyor) Minâ'ya gelirdi [332].
Ebû Nuaym dedi ki: Bu hadîsi Abdurrazzâk, bize Ubeydullah el-Umerî haber verdi
deyip, bu senedle Rasûlullah'a yükseltti [333].
206-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Biz Veda senesi Peygamber'in beraberinde hacc yaptık.
Kurbân bayramının birinci günü ifâda tavafını yaptık. Bu tavafın ardından
Safiyye bintu Huyey hayz oldu. Peygamber (S) Safiyye'den herhangi bir erkeğin
kendi kadınından isteyeceği şeyi istedi. Âişe dedi ki: Ben: Yâ Rasûlallah,
Safiyye hayızlı-dır, dedim. Peygamber: "(İfâda tavafım yapıncaya kadar) o
bizi seferimizden habsedicidir" dedi. Yanında bulunanlar:
— Yâ Rasûlallah!
Safiyye bayramın birinci günü ifâda tavafını yaptı, dediler.
Bu haber üzerine
Peygamber:
— "Öyleyse haydi yola çıkın!" buyurdu
[334].
el-Kaasım ibn
Muhammed'den; Urve'den; el-Esved'den; onlar da Âişe'den: Safiyye bayramın
birinci günü ifâda tavafını yaptı, diye zikrolunmaktadır [335].
207-.......Abdullah
ibnu Tâvûs, babası Tâvûs ibn Keysân'dan; "o da îbn Abbâs'tan tahdîs etti
ki, Peygamber(S)'e Veda Haccı'nda Minâ'da kurbân kesmek, tıraş olmak, cemre
taşlamak, (bunlardan herhangi birini) öne geçirmek ve geriye bırakmak lıakkında
söylendiğinde, Peygamber: "Darlık yok" buyurmuştur [336].
208-.......Bize
Hâlid el-Hazzâ', İkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Veda
Haccı'nda Minâ'da, bayramın birinci gününde Peygamber'e suâller soruluyordu
da, Peygamber de "Darlık yok" buyuruyordu. Bir adam Peygamber'e:
— Ben kurbân kesmeden önce tıraş oldum, diye
sordu. Peygamber:
— "Kurbânını kes, günâhı yok"
buyurdu. Ve yine:
— Ben akşama girişimin
ardından (yânî öğleden sonra veya geceleyin) cemre taşladım, dedi.
Peygamber:
— "Günâh yok" buyurdu [337].
209-.......Abdullah
ibn Amr'dan (o, şöyle demiştir): Rasülullah (S), Veda Haccı'nda (Minâ'da)
durdu. İnsanlar kendisinden sormaya başladılar. Bir adam:
— Ben bilemedim de
kurbân kesmeden önce tıraş oldum, dedi. Rasûlullah:
— "Kurbânını kes, günâhı yok"
buyurdu. Diğer biri geldi ve:
— Ben bilemedim de
cemreyi taşlamadan önce kurbânımı kestim, dedi.
Rasûlullah ona da:
— "Cemreyi taşla, darlık yok"
buyurdu.
Rasülullah'a (o gün
taş atmak, kurbân kesmek, tıraş olmak, tavaf etmek gibi birinci günün
işlerinden) öne geçirilmiş veya geriye bırakılmış hiçbirşey sorulmadı ki,
cevâbında "Yap, darlık (günâh) yok" buyurmasın [338].
210-.......Abdullah
ibn Amr ibni'1-Âsî (R) şöyle tahdîs etmiştir: Kendisi, Peygamber (S) nahr günü
(bineği üzerinde) hutbe yaparken yanında hazır bulunmuştur. Hutbe akabinde
birisi Peygamber'e doğru kalktı da:
— Ben şu iş, şundan evvel yapılacak sanıyordum,
dedi. Sonra bir diğer kimse ayağa kalktı ve:
— Ben şu iş, bu işten öncedir sanıyordum.
Kurbân kesmeden önce tıraş oldum; cemre taşlamadan evvel kurbân kestim, dedi.
Ve bunun gibi şeyler söyledi.
Peygamber (S):
— "Bunları yap, bu fiillerin hepsi için
hiçbir darlık yoktur"buyurdu.
O gün Peygamber'e
hiçbir şeyden sorulmadı ki, cevâbında "Yap, darlık yoktur" buyurmasın
[339].
211.......
İbn Şihab şöyle demiştir: Bana İsa ibnyu Talha ibn Ubeydillah tahdîs etti. O,
Abdullah ibn Amr ibn Âs'tan işitmiştir. Abdullah (R), Rasûlullah (S) dişi
devesi üzerinde durdu, deyip geçen hadîsi olduğu gibi zikretmiştir [340].
Bu hadîsi ez-Zuhrî'den
rivayet etmekte Ma'mer ibn Râşid, Salih ibn Keysân'a mutâbaat etmiştir [341].
212-.......Bize
İkrime, İbn Abbâs'tan tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) nahr
günü (Minâ'da) insanlara hitabe yaptı da bu hitabede:
— "Ey insanlar! Bu gün hangi gündür?"
diye sordu. İnsanlar:
— (İçinde kıtal) haram olan gündür, dediler.
Rasûlullah:
— "Bu hangi beldedir?" diye
sordu.
İnsanlar:
— (İçinde kıtal) haram olan beldedir,
dediler.
Rasûlullah:
— "Bu ay hangi aydır?" diye
sordu.
İnsanlar:
— Haram aydır, dediler.
Rasûlullah:
— "Şübhesiz kanlarınız, mallarınız,
ırzlarınız bu belde içinde, bu ayda, bu günün harâmlığı kadar biribirinize
haramdır" buyurdu ve bu sözleri birkaç defa tekrar etti. Sonra başını
yukarı kaldırdı da:
— "Yâ Allah, tebliğ ettim mi? Yâ Allah,
tebliğ ettim mi?"dedi. İbn Abbâs bu hadîsi böyle naklettikten sonra:
— Nefsim yedinde olan
Allah'a yemm ederim ki, bu sözler muhakkak Rasûlullah'm ümmetine vasiyetidir.
Binâenaleyh burada hâzır bulunan kimse hâzır bulunmayana (ve müstakbel
nesillere) bunu tebliğ etsin: "Benden sonra biribirinizin boyunlarına
vuracak kâfirlere dönmeyiniz" dedi [343].
213-.......Bana
Amr (ibn Dînâr) haber verip şöyle dedi: Ben Câbir ibn Zeyd'den işittim, şöyle
dedi: Ben îbn Abbâs'tan işittim, şöyle dedi: Ben Peygamber (S)'den işittim,
Arafat'ta hutbe yapıyordu [344].
Bu hadîsi Amr ibn
Dînâr'dan rivayet etmekte Sufyân ibn Uyey-ne, Şu'betu'bnu Haccâc'a mutâbaat
etti [345].
214-.......Muhammed
ibn Şîrîn şöyle demiştir: Bana Ebû Bekre'nin oğlu Abdurrahmân, babası Ebû
Bekre'den haber verdi. Ve bir de benim nefsimde bu Abdurrahmân'dan daha
faziletli olan bir kimse, Humeyd ibnu Abdirrahmân bana yine Ebû Bekre'den haber
verdi. Ebû Bekre (Nufey' ibnu'l-Hâris ibn Kelede -R-)'şöyle demiştir:
Peygamber (S) nahr
günü bizlere hitâb edip:
— "Bu gün hangi gündür, biliyor
musunuz?" buyurdu. Biz:
— Allah ve Rasûlü en iyi bilendir, dedik.
O, sükût etti. O
derecede ki, biz Peygamber onu başka bir isimle isimlendirecek sandık.
Rasûlullah:
— "Natır günü
(yâni kurbân kesme günü) değil mi?'* buyurdu. Bizler:
— Evet, kurbân kesme günüdür, dedik.
Sonra:
— "Bu ay hangi aydır?" diye sordu.
Biz:
— Allah ve Rasûlü en bilendir, dedik.
O yine sükût etti. O
derecede ki biz ona isminden başka bir isim takacak sandık. Rasûİullah:
— "Zu'l-hicce ayı değil mi?"
buyurdu.
Biz'
— Evet, zu'l-hicce ayıdır, dedik.
— "Bu hangi beldedir?" diye
sordu.
Biz yine:
— Allah ve Rasûlü en bilendir, dedik.
Rasûlullah sustu; o derecede ki, biz ona
isminden başka bir isfan verecek sandık.
— "Haram olan Belde değil mi?"
buyurdu.
Biz:
— Evet, Haram Belde'dir, dedik. Bunun üzerine:
— "Muhakkak ki kanlarınız, mallarınız bu
beldeniz içinde, bu ayınızda, bu gününüzün harâmlığı gibi biribirinize,
Rabb'inize kavuşacağınız güne kadar haramdır. Dikkat edin! Bunları size tebliğ
ettim mi?" dedi.
Sahâbîler:
— Evet, tebliğ ettin, dediler. Rasûlullah:
— "Yâ Allah! Şâhid ol!" dedi. Sonra:
"Burada hâzır bulunanlar, hâzır bulunmayanlara tebliğ etsin. Bâzan
kendisine tebliğ edilmiş olan kimse, burada bulunup işiten kimseden daha iyi
anlayıp belleyici olur. Benden sonra biribirinizin boyunlarına vuracak kâfirlere
dönmeyiniz!" buyurdu [346].
215-.......Abdullah
ibnu Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Minâ'daki hutbesinde:
— "Bilir misiniz bu gün hangi
gündür?" buyurdu. Sahâbîler:
— Allah ve Rasûlü en bilendir, dediler. Bunun
üzerine Peygamber:
— "Şübhesizbu, haram bir gündür. Yine
bilir misiniz bu hangi beldedir?" buyurdu.
Sahâbîler:
— Allah ve Rasûlü en bilendir, dediler.
Peygamber:
— "Haram beldedir. Bilir misiniz bu hangi
aydır?" buyurdu. Sahâbîler:
— Allah ve Rasûlü en bilendir, dediler.
Peygamber:
— "Haram aydır" buyurdu da şöyle
devam etti: "Şübhesiz Allah kanlarınızı, mallarınızı, ırzlarınızı bu
ayınız içinde, bu beldeniz içinde, bu gününüzün harâmlığı gibi biribirinize
haram kılmıştır" [347].
Ve Hişâm ibnu'1-Gâzî
(157) dedi ki: Bana Nâfi\ İbn Umer'den haber verdi. O, şöyle demiştir:
Peygamber (S) bu suretle yapmış olduğu haccında nahr gününde cemrelerin
arasında durdu da: "Bu büyük haccdır" buyurdu. Bundan sonra
Peygamber (S): "Yâ Allah! Şâhid ol!" demeye başladı ve insanlara veda
etti. Sahâbîler: Bu hacc, veda hacadır, dediler [348].
216-.......Bize
îsâ ibnu Yûnus, Ubeydullah'tan; o daNâfi'den; o da Ibn Umer(R)'den Peygamber
(S) -su içirme sahihlerine Minâ gecelerinde Mekke'de geceleme hususunda-
ruhsat vermiştir, diye tahdîs etmiştir.
Veda Hutbesi
(Bu hutbe, M.S. 632
yılında Hz. Peygamber - sallâllahu aleyhi ve sellem - Efendimiz tarafından yüz
bin'i aşkın müslümana îrâd edilmiştir. Hz. Peygamber Allah'a hamd ve senadan
sonra şöyle buyurdu:)
Ey insanlar!
Sözümü iyi dinleyiniz!
Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedî olarak bir daha
birleşemiyeceğim. İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukkaddes bir gün ise, bu
aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir
şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü
tecâvüzden korunmuştur.
Ashabım!
Yarın Rabbinize
kavuşacaksınız ve bu günkü her hâl ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız.
Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız!
Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki
bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyafak muhafaza etmiş
olur.
Ashabım! Kimin yanında
bir emânet varsa onu sahibine versin! Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın
altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerekir. Ne zulmediniz, ne de zulme
uğrayımz. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Câhiliyetten kalma bu
çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de
Abdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbâs'ın faizidir.
Ashabım! Câhiliyet
devrinde güdülen kan dâvaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan
dâvası Abdulmutta-lib'in torunu (amcazadem) Rabîa'nın kan davasıdır.
İnsanlar!
Bugün şeytan sizin şu
topraklarınızda yeniden te'str ve hâkimiyetini kurmak gücünü ebedî surette
kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz
işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dîninizi korumak için
bunlardan da sakınınız!
İnsanlar! Kadınların
haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'dan korkmanızı tavsiye ederim. Siz
kadınları, Tanrı emâneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini
Allah adı-
na söz vererek halâl
edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde
hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların, aile yuvasını,
sizin hoşlanmadığınız hiç bir kimseye çiğnet memeleridir. Eğer razı olmadığınız
herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe dövüp
sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket
göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini te'mîn et-menizdir.
Mü'minler!
Size bir emânet bırakıyorum
ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emânet Allah Kitabı
Kur'ân'dır. Mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman
müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Dîn kardeşinize âid
olan herhangi bir hakka tecâvüz başkasına halâl değildir. Meğer ki gönül
hoşluğu ile kendisi vermiş olsun.
Ashabım! Kendinize de
zulmetmeyiniz. Kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.
İnsanlar! Cenâb-ı Hakk
her hak sahibine hakkını (Kur'-ân'da) vermiştir. Vârise vasiyet etmeğe lüzum
yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet
vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden
başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve
bütün müslümanların ilencine uğrasın! C4nâb-ı Hakk, bu gibi insanların ne
tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.
İnsanlar!
Rabbiniz birdir.
Babanız da birdir; hepiniz Âdem 'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır.
Allah yanmda en kıymetli olanınız, Ona en çok saygı göstereninizdir. Arab'ın
Arab olmayana - Allah saygısı ölçüsünden başka - bir üstünlüğü yoktur, insanlar!
Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?
"— Allah'ın
elçiliğini îfâ ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun,
diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Rasûlu Ekrem mübarek şahadet
parmağını göğe doğru kaldırarak, sonra da cemâat üzerine çevirip indirerek
şöyle buyurdu:) Şâhid ol yâ Rab! Şâhid ol yâ Rab! Şâhid ol yâ Rab!
217-.......Bize
İbnu Cureyc haber verip şöyle dedi: Bana Ubeydullah, Nâfi'den; o da
İbnUmer'den: Peygamber (S) izin verdi, diye haber verdi [350].
Buhârî şöyle dedi:
Bize Muhammed ibn Abdillah ibn Numeyr tahdîs edip şöyle dedi. Bize babam
Abdillah tahdîs edip şöyle dedi: Bize Ubeydullah tahdîs edip şöyle dedi: Bana
Nâfi\ İbn Umer'den tahdîs etti ki, o: Abbâs ibn Abdilmuttalib (R) hacılara su
ve şerbet dağıtmak vazifesinden dolayı Minâ gecelerinde Mekke'de ikaamet etmek
üzere Peygamber(S)'den izin istedi. Peygamber de ona izin verdi, demiştir.
Bu hadîsi rivayet
etmekte Muhammed ibn Abdillah ibn Nu-meyr'e, Ebû Usâme Hammâd ibn Usâme
el-Leysî, Ukbe ibnu Hâlid ve Ebû Damre Enes ibnu Iyâd mutâbaat etmişlerdir [351].
Ve Câbir: Peygamber
(S) nahr günü kuşluk vaktinde Akabe cemresini taşladı, bundan sonraki teşrîk günlerinde
ise cemreleri, güneşin ortadan meyli ile batışı arasında taşladı, demiştir [352].
218-.......Vebere
şöyle demiştir: Ben îbnu Umer'e:
— Ben (teşrîk günlerindeki) cemreleri ne zaman
atayım? diye
sordum.
İbn Umer:
— îmâmın, yânı hacc
emîrinin atmağa başladığı zaman, sen de
cemreleri atarsın,
dedi.
Ben suâli ona tekrar
ettim, îbn Umer:
— Biz (Rasûlullah
zamanında) vakti gözetler dururduk da, güneş semânın ortasından batıya meyi
ettiğinde cemreleri atardık, dedi [353].
219-.......Bize
Sufyân (es-Sevrî), el-A'meş'den; o da İbrâhîm en-Nahaî'den tahdîs etti ki,
Abdurrahmân ibn Yezîd: Abdullah ibn Mes'ûd, Akabe cemresini vâdînin ortasından
(aşağıdan yukarıya doğru) attı, dedi. Abdurrahmân ibn Yezîd dedi ki: Ben İbn
Mes'ûd'a:
— Yâ Ebâ Abdarrahmân!
Bir takım insanlar bu Akabe cemresini vâdînin üstünden (aşağıya doğru)
atıyorlar, dedim.
İbn Mes'ûd:
— Kendinden başka
hiçbir hakîkî ma'bûd olmayan Allah'a ye-mîn ederim ki, benim taş attığım şu
mevki', üzerine el-Bakara Sûresi indirilmiş olan kimsenin durup taş attığı
makaamdır, dedi [354].
Ve Abdullah
ibnu'l-Velîd: Bize Sufyân es-Sevrî, el-A'meş'ten bu hadîsi tahdîs etti,
demiştir [355].
Bu yedi taş atmayı İbn
Umer, Peygamber(S)'den olmak üzere zikretmiştir [356].
220-....... Bize
Şu'be, el-Hakem'den; o da îbrâhîm
en-Nahaî'den; o da Abdurrahmân ibn Yezîd'den tahdîs etti ki, Abdullah
ibn Mes'ûd (R), Büyük Cemre'ye yânî Akabe cemresihe vardığında Beyt'i sol
tarafına, Minâ'yı da sağına alıp (cemre atılacak yere yönelerek) yedi tane
çakıl taşı atmıştır. Sonra da: Kendisine el-Bakara Sûresi indirilmiş olan
Peygamber (S) de cemreye işte böyle taş attı, demiştir [357].
221-.......Bize
el-Hakem, İbrâhîm'den; o da Abdurrahmân ibn Yezîd'den tahdîs etti ki, bu
Abdurrahmân, îbn Mes'ûd'un beraberinde hacc yapmış ve onu Beyt'i soluna,
Minâ'yı sağına alıp, Büyük Cemre'ye yedi tane çakıl taşı atarken görmüştür. İbn
Mes'ûd taşları böyle attıktan sonra: İşte bu taş attığım yer, üzerine el-Bakara
Sûresi indirilmiş olarykimsenin durduğu yerdir, demiştir [358].
Bu herbîr çakılın
beraberinde tekbîr getirmeyi İbn Umer (R), Peygamber'den söylemiştir [359].
222-.......Bize
el-A'meş tahdîs edip şöyle dedi: Ben Haccâc ibn Yûsuf'tan işittim; o minber
üzerinde: İçinde el-Bakara zikrolunan sûre, içinde Âlu İmrân zikrolunan sûre,
içinde kadınlar zikrolunan sûre diyordu (da el-Bakara Sûresi, Âlu İmrân
Sûresi, en-Nisâ Sûresi şeklinde söylemiyordu). Dedi ki: Ben Haccâc'ın bu
söyleyiş şeklini (hangisinin doğru olduğunu öğrenmek için) İbrâhîm en-Nahaî'ye
zikrettim. İbrâhîm şöyle dedi: Bana Abdurrahmân ibn Yezîd tahdîs etti. O, îbn
Mes'ûd'un beraberinde hacc etmiş; İbn Mes'ûd Akabe cemresini taşladığı zaman
vâdînin içine girmiş, orada bulunan ağacın hizasına geldiğinde onu yanlamış ve
oradan yedi tane çakıl taşını, herbirini atışla beraber tekbîr getirerek
atmıştır. Bundan sonra da: Kendisinden başka hakk ilâh olmayan Allah'a yemîn
ederim ki, üzerine el-Bakara Sûresi indirilmiş olan Zât, işte tam burada
dikilip atmıştır, demiştir [360].
Hasen Basrî'nin rivayetine
göre Âişe (R): Cemreler için toplanan bu çakıllar, tekbîr sayılarını
muhafazaya vesîle olduğu İçindir, der imiş. Bu sebeble, yedi taşın bir defada
atılması tecvîz edilmemiştir.
Bu hadîsin bâb
başlığına delîlliği meydandadır.
Bu Akabe cemresi
yanında durmamayı İbn Umer, Peygamberden olmak üzere söylemiştir [361].
223-.......Bize
Yûnus ibn Yezîd, ez-Zuhrî'den; o da Sâlim'den, İbn Umer'in şöyle yapar olduğunu
tahdîs etti (Salim şöyle demiştir): İbn Umer, el-Cemretu'd-Dünyâ'ya yedi çakıl
taşı atar, her çakıl atışının ardından Allâhu Ekber diye tekbîr getirirdi.
Bundan sonra İbn Umer ileriye geçip, vâdînin ortasındaki düzlüğe girer ve orada
kıbleye yönelip (Cemreyi arkasına alarak) uzun bir dikeliş yapar ve iki elini
yukarıya kaldırarak duâ eder. Bundan sonra orta cemreye taş atar. Bundan sonra
İbn Umer vâdînin kuzey cihetine doğru yürür, (burada da birincideki gibi)
vâdînin içindeki düzlüğe girer, burada da kıbleye karşı yönelmiş olarak uzun
süre dikelir, ellerini kaldırarak duâ eder, uzunca dikelirdi. Bundan sonra
(ilerleyip) Akabe cemresine gelir, vâdînin içinden ona da yedi taş atardı,
fakat onun yanında (duâ için) durmazdı. Atıştan sonra oradan döner ve:
Peygamber(S)'i hacc menseklerini işte böyle yapar gördüm, der idi [362].
224-.......Abdullah'ın
oğlu Salim şöyle demiştir: Abdullah ibn Umer el-Cemretu'd-Dünyâ'ya yedi tane
çakıl taşı atar ve herbir çakıl taşını atmasından sonra AHâhu Ekber... diye
tekbîr getirirdi. Sonra buradan ilerler, vâdînin ortasındaki düzlüğe girer,
orada kıbleye yönelmiş olarak uzun bir dikelme yapar, iki ellerini kaldırır,
duâ ederdi. Bundan sonra el-Cemretu'1-Vustâ'ya yine böyle taş atar, akabinde
vâdînin kuzey tarafına doğru yürür, düzlüğe girer, yine kıbleye yönelmiş
olarak uzun bir dikelme yapar, iki elini kaldırır, duâ ederdi. Bundan sonra
Akabe cemresine gelir, vâdînin içinden onu da taşlar, fakat onun yanında vakfe
yapmazdı. Ve: Ben Rasûlullah(S)'ı işte böyle yapar gördüm, der idi [363].
225........
Ve Muhammed [364] şöyle dedi: Bize Usmân
ibnu Umer tahdîs edip şöyle dedi: Bize Yûnus ibn Yezîd, ez-Zuhrî'den şöyle haber
verdi:
Rasûlul ah (S) Minâ
Mescidi'ne yakın olan cemreye taş attığı zaman, ona ye|di çakıl taşı atar ve
her bir çakılı attıkça da Allâhu Ekber.. diye tekbîr getirirdi. Sonra önüne
doğru ilerler de kıbleye yönelmiş ve iki elini yukan kaldırmış olarak duâ eder
ve bu duruşu uzatırdı. Sonra ikinci cemreye gelir, ona da yedi çakıl taşı atar
ve her bir çakılı attıkça Allâhu Ekber diye tekbîr getirirdi. Sonra vâdînin
sol tarafına doğru iner, orada da kıbleye dönmüş ve iki elini kaldırmış olarak
vakfe yapar, duâ ederdi. Sonra Akabe yanındaki cemreye gelir, ona da herbir
taşla beraber tekbîr getirerek yedi tane çakıl taşı atar, sonra onun yanında
(duâ için) durmaksızın oradan
ayrılırdı.
ez-Zuhrî dedi ki: Ben
Salim ibn Abdillah'tan işittim; o, bu hadîsi aynen babası Abdullah ibn
Umer'den; o da Peygamber(S)'den olmak üzere tahdîs ediyordu. Ve İbn Umer de
böyle yapardı [365].
226-.......Bize
Abdurrahmân ibnu'l-Kaasım tahdîs etti. O, kendi zamanının en faziletli âlimi
idi. O, babası el-Kaasım ibn Muhammed ibn Ebî Bekr'den işitmiştir. Bu el-Kaasım
da kendi zamanının en faziletlisi idi (yedi meşhur tabiî fakîhinden biri idi).
O şöyle der idi: Ben Âişe(R)'den işittim. O şöyle diyordu: Ben Rasûlullah(S)'a
iki elimle şu iki hâlinde güzel koku sürdüm: Biri ihrama girmek istediği zaman,
biri de (Cemre ve tıraşın ardından) ihramdan çıktığı zaman.
Beyt'i ifâda
tavâfı-yapmadan önce, Âişe, Rasûlullah'a bu iki zamânda elleriyle güzel koku
sürdüğünü söylerken, her iki elini birden uzatmıştır [366].
227-......İbn
Abbâs (R): İnsanlara, hacc menseklerinin sonu Beyt'i tavaf etmek (veda tavafı)
olması emr olundu. Şu kadar ki bu yedâ tavafı hayızlı kadınlardan hafifletildi
(de onlara vâcib kılınmadı), demiştir [368].
228-.......
Bize İbnu Vuheyb, Amr ibnu'l-Hâris'ten; o da Katâde'den haber verdi. Ona da
Enes ibn Mâlik tahdîs edip: Peygamber (S) -Minâ'dan hareketle Muhassab mevkiine
geldi ve burada- öğle, ikindi, akşam, yatsı namazlarını kıldı. Sonra bu
Muhassab'da bir mık-dâr uyudu. Daha sonra bineğine binip Beyt'e doğru hareket
etti ve Beyt'e veda tavafı yaptı, demiştir [369].
Bu hadîsi rivayet
etmesinde Amr ibnu'l-Hâris'e, el-Leys mutâ-baat edip şöyle dedi: Bana Hâlid
(ibn Yezîd es-Seksekî), Saîd ibn Ebî Hilâl'den; o da Katâde'den tahdîs etti ki,
ona da Enes ibn Mâlik (R) Peygamber(S)'den tahdîs etmiştir [370].
229-.......
Âişe (R) şöyle demiştir: Peygamber'in zevcesi olan Huyeyy kızı Safiyye(nahr
günü ifâda tavafını yaptıktan sonra) hayızlandı. Ben onun hayızlanmasını
Rasûlullah'a zikrettim. Rasülul-lah (S): "O bizi yolumuzdan habsedici bir
kadın mı oldu?" Onun yanındakiler: Safiyye ifâda tavafını yapmıştır,
dediler. Rasûlullah: "O takdirde bizi habsetmesi yoktur" buyurdu [372].
230-.......(Ikrime
şöyle demiştir): Medine ahâlîsi İbn Abbâs'a, ifâda tavafını yapmış da sonra
hayz olmuş kadının durumunu sordular. İbn Abbâs onlara:
— İfâda tavafını yapmış da sonra hayz olmuş
bulunan kadın, Mekke'den memleketine hareket eder, dedi,
Sorucular:
— Biz senin sözünü
almayız; Zeyd ibn Sâbit'ijı sözünü de bırakmayız, dediler.
îbn Abbâs:
— Medine'ye vardığınız zaman, bu mes'eleyi
başından geçmiş kimselere sorunuz, dedi.
Medine'ye
geldiklerinde bu mesveleyi sordular. Sordukları kimseler içinde Ümmü Süleym de
vardı. Ümmü Süleym onlara Safiyye'-nin hadîsini zikretti [373],
Bu hadîsi Hâlid
el-Hazzâ ile Katâde de İkrime'den rivayet etmişlerdir [374].
231-.......Bize
Abdullah ibnu Tâvûs, babası Tâvûs ibn Keysân'dan tahdîs etti ki, îbnu Abbâs
(R):
— İfâda tavafını
(hayızdan evvel) yaptığı zaman böyle hayızh için (veda tavafını terkedip)
memleketine dönmesine ruhsat verildi,
demiştir.
Tâvûs ibn Keysân aynı
senedle dedi ki: Ben İbn Umer'den işittim, o da: (Evvelâ) hayızh kadın
(temizlenip veda tavafını yapmadıkça) memleketine hareket edemez, diyordu.
Bundan bir zaman sonra da yine İbn Umer'den işittim ki, o, bu sefer: Peygamber
(S)-(ifâda tavafını yapmış olan) hayızlı kadınlara veda tavafını terke müsâade
buyurdu, diyordu [375].
232-.......Bize
Ebû Avâne, Mansûr ibnu'l-Mu'temir'den; o da İbrâhîm en-Nahaî'den; o da el-Esved
ibn Yezîd'den; o da Âişe'den tahdîs etti. Âişe '(R) şöyle demiştir: Biz
Peygamber'in beraberinde hacc-dan başka bir niyetimiz olduğunu bilmeksizin,
Medine'den yola çıktık. Nihayet Peygamber Mekke'ye geldi, Beyt'i tavaf etti,
Safa ile Merve arasında da dolaşıp sa'y etti. Fakat beraberinde kurbân bulunduğu
için kendisi ihramdan çıkmadı. Kadınlarından ve sahâbîlerinden O'nun yanında
bulunan herkes de tavaf ve sa'ylerini yaptılar. Bunlardan beraberinde kurbânı
bulunmayan kimseler ihramdan çıkıp halâl oldular. (Ben) Âişe ise hayz oldu.
Haccımızdan olan bütün menseklerimizi, yânı hacc işlerimizi yerine getirdik.
Nihayet Hasbe gecesi, yânî Muhassab mevkiinde bulunduğumuz gece -ki o, dağılma
gecesidir- olunca Âişe:
— Yâ Rasûlallah!
Benden başka olan sahâbîlerinin hepsi bir hacc ve bir umre ile dönüyorlar, (ben
ise bir tek hacc ile dönüyorum), dedi.
Rasûlullah:
— ' 'Mekke 'ye geldiğimiz gecelerde sen Bey t
'i tavaf etmedin mi?'' diye sordu.
Ben:
— Hayır, etmedim, diye cevâb verdim.
Rasûlullah:
— "Öyle ise kardeşin Abdurrahmân ile
beraber Ten'îm mevkiine kadar çık. Oradan umre niyetiyle ihrama girip telbiye
et. (Tavaf ve sa'y edip umreni tamamladığında) buluşma yerin şu ve şu yerlerdir
(yânî buralarda buluşalım)", dedi.
Bunun üzerine ben
Abdurrahmân'in beraberinde Ten'îm'e kadar çıktım ve oradan umre niyetiyle
ihrama girip telbiye eyledim [376].
(Minâ günlerinde)
Safiyye bintu Huyeyy de hayz olmuştu. Peygamber:
— "Akra, halka (~ Kesici, kökten kazıyıcı
kadın)/ Muhakkak ki sen bizleri yolumuzdan habsedicisin! Sen nahrgünü ifâda
tavafını yapmadın mı?" dedi.
Safiyye:
— Evet ifâda tavafını yaptım, dedi. Bunun
üzerine Peygamber:
— " Öyleyse (hayızh için veda tavafını
terkde) be's yoktur; haydi yola çık!" buyurdu [377].
Âişe dedi ki: Ben
(umremi tamamladıktan sonra) Peygamberce Muhassab'da Mekke ahâlîsi üzerine
doğru çıkar halde kavuştum, ben de aşağıya doğru üzerlerine iniyordum. Yâhud
ben yukarı çıkıyor-ken O aşağıya iniyordu.
Ve Müsedded kendi
Müsned'mdeki rivayetinde: Peygamber: "Sen (Mekke'ye geldiğimiz gecelerde)
tavafı yapmadın mı?" diye sorduğunda, ben: Hayır, yapmadım, dedim
şeklinde söylemiştir.
Bu hadîsi Mansûr'dan
"Hayır, yapmadım" kavliyle rivayet etmesinde Müsedded'e, Cerîr ibnu
Abdilhamîd mutâbaat etmiştir [378].
233-.......Bize
Sufyân es-Sevrî tahdîs etti ki, Abdulazîz ibnu Rufey' şöyle demiştir: Ben Enes
ibn Mâlik'e:
— Peygamber'den hatırladığın bir şeyi bana
haber ver; zu'l-hiccenin sekizinci günü olan terviye gününde öğle namazını
nerede kıldı? diye sordum.
Enes:
— Minâ'da kıldı, diye cevâb verdi. Ben yine
Enes'e:
— Minâ'dan
memleketlere dağılma günü ikindi namazını nere-
le kıldı? diye sordum.
Enes:
— Abtah (yânî
Muhassab)'da kıldı. Sen emirlerinin yapmakta oldukları gibi yap! dedi[379].
234-.......Katâde,
Enes ibn Mâlik'ten tahdîs etmiştir. Enes ibn Mâlik de Katâde'ye Peygamber'den
şöyle tahdîs etmiştir: Peygamber (S) -Minâ'dan hareket edip Muhassab mevkiine
geldi ve burada öğle, ikindi, akşam, yatsı namazlarını kıldı ve yine bu
Muhassab'da bir mikdâr uyudu. Daha sonra bineğine binip Beyt'e doğru hareket
etti ve Beyt'e (veda) tavafı yaptı [380].
235-.......Âişe
(R): Muhassab bir konaklama yeridir ki, Peygamber (S) buraya, Medine'ye dönüş
için çıkışının kolay olmasından dolayı iner, konaklardı, demiştir. Âişe, buraya
inerdi sözüyle, Abtah'ı kasteder [381].
236-.......Bize
Amr (ibn Dînâr), Atâ'dan tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R): Muhassab menzilinde
konaklamak hacc menseklerinden bir-şey değildir. Muhassab ancak Rasûlullah'ın
(zevalden sonra istirahat için) inip konakladığı bir yerdir, demiştir [382]
237-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe, Nâfi'den tahdîs etti (O, şöyle demiştir): îbnu Umer (R) Akabe
yolunda iki tepe arasında bulunan Zû Tuvâ "mevkiinde geceyi geçirir, sonra
Mekke'nin yüksek tarafında bulunan tepeden Mekke'ye girerdi. Mekke'ye hacı
yâhud umre yapıcı olarak geldiği zaman devesini başka yerde değil, ancak Mescidi
Harâm'ın kapısı yanında çökertir, sonra içeriye girer ve Haceri Es-ved'in
bulunduğu köşeye gelir ve tavafa oradan isti'Iâm ederek başlar. Sonra yedi
defa dolaşır. Bu yedi dolaşmadan ilk üçünü koşarak, dördünü de yürüyerek yapar,
sonra tavaftan ayrılır ve iki rek'at namaz kılar. Sonra kendi konaklayacağı
yerine dönmeden evvel gider, Safa ile Merve arasında dolaşırdı. Hacc yâhud
umreyi yapıp da Mekke'den hareket ettiği zaman ise, devesini Medine
yakınındaki, Pey-gamber'in devesini çökertegeldiği Zu'1-Huleyfe'deki Bathâ'da
çökertirdi [383].
238-.......Bize
Hâlid ibnu'l-Hâris tahdîs edip şöyle dedi: Ubeydullah'a Muhassab'da
konaklamaktan soruldu da o: Bize Ubeydul-lah tahdîs etti ki, Nâfi': Muhassab'da
Rasûlullah (S), Umer ibn Hattâb ve İbn Umer (R) konakladılar, demiştir.
Ve yine geçen isnâdla
Nâfi'den; onun: İbn Umer (R) orada, yâ-nî el-Muhassab'da öğle, ikindi ve
zannediyorum akşam namazlarını kılardı, dediğini rivayet etmiştir. Râvî Hâlid:
Ben yatsı namazı hakkında da şübhe etmiyorum, demiştir. Nâfi': Ve İbn Umer
orada bir rnıkdâr uykuya yatar ve bu MuhassabMa konaklamayı Peygamber'-den olmak
üzere zikrederdi, demiştir [384]
239-.......Nâfi'
şöyle demiştir: İbnu Umer (R) Mekke'ye gelirken Zû Tuvâ mevkiinde geceler,
sabah olunca Mekke'ye girerdi. Mi-nâ'dan dağılışta da Zû Tuvâ'ya gelir, sabaha
kadar orada gecelerdi, ve Peygamber(S)'in de burada böyle gece geçirir olduğunu
zikrederdi [385]
240-Amr ibnu
Dînâr şöyle dedi: İbn Abbâs (R) şöyle dedi: Zu'1-Mecâz ve Ukâz, Câhiliyet
devrinde, insanların ticâret yerleri idi. İslâm gelince müslümânlar buralarda
hacc mevsiminde alışveriş etmekten gûyâ hoşlanmamı şiardı. Nihayet "(Hacc
mevsimlerinde ticâretle) Rabb 'inizden rızık istemenizde sizlere bir günâh
yoktur.,."
(el-Bakara: 198) âyeti
İndi [387].
241-.......Âişe
(R) şöyle dedi: Safiyye Minâ'dan dağılma gecesi hayz oldu da:
— Ben kendimi başka
değil, muhakkak sizleri yolunuzdan hab-sedip alıkoyucu olduğumu düşünüyorum,
dedi.
Peygamber (S):
— "Hay kesici ve kökten kazıyıcı kadın!
Safiyye nahr günü ifâda tavafı yaptı mı?" diye sordu.
Kendisine:
— Evet (o gün ifâda tavafı yaptı), denildi.
Bu cevâb üzerine
Safiyye'ye hitaben Rasûlullah (S):
— "Haydiyola çık!" buyurdu [389].
Ebû Abdillah el-Buhârî
dedi ki: Zikredilen bu hadîste Muham-med bana ziyâde edip şöyle dedi [390]:
Bize Muhâdır tahdîs edip şöyle dedi: Bize el-A'meş, İbrahim'den; o da
el-Esved'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Bizler Rasûlullah'm
beraberinde haccdan başka birşey zikretmeyerjk, Medine'den yola çıktık.
Mekke'ye geldiğimiz zaman Rasûlullah bizlere ihramdan çıkmamızı emretti.
Nihayet Minâ'dan memleketlere dağılma gecesi olduğu zaman Huyeyy kızı Saftyye
hayızlandı. Peygamber (S):
— "Hay kökten kazıyıcı, kesici kadın! Ben
onu başka değil, ancak sizleri habsedipyolunuzdan ahkoyucunuzdur
sanıyorum" dedi.
Sonra Safiyye'ye hitaben:
— "Sen nahr günü ifâda tavafını yaptın
mı?" diye sordu. Safiyye:
— Evet (yaptım), dedi. Rasûlullah:
— "Öyleyse (zarar yok) haydi yola
koyul!" buyurdu. Âişe dedi ki: Ben:
— Yâ Rasûlallah! Ben {Mekke'ye geldiğimde)
ihramdan çıkamadım (yânı umre yapamadım), dedim.
Rasûlullah:
— "Sen de Ten'îm'den bir umre yap!"
buyurdu.
Bunun üzerine kardeşi
Abdurrahmân, Âişe'nin beraberinde, Ten'îm'e çıktı. Âişe dedi ki: Umreyi
tamamlayıp döndüğümüzde Pey-gamber'e gecenin sonunda (veda tavafı yapmak üzere
Mekke'ye doğru) gider hâlde kavuştuk. O bana:
— "Buluşma yerin şu ve şu1 yer olsun
(yânı.veda tavafından sonra Medine'ye hareket için buluşmamız fulan yerde
olsun)" buyurdu [391].
[1] Bu Kıtabu'1-Hacc" unvanı, Ebû Zerr rivayetidir.
Asîlî rivayetinde "Kitâbu'l-Menasık" şeklindedir. Müslim Sahîh'mût de
Asîlf nushasındaki unvan vardır. Tahavı, kitabında her ikisini cem' ederek
"Kitâbu Menâsiki'1-Hacc" unvanını vermiştir
[2] Âlimlerin cumhuruna göre haccın vucûbu Kitâb'dan bu
Âlu İmrân:97 âyet ile sabit olmuştur. Allah bu âyette hacc işini, haccın
vucûbuna delâlet eden birkaç vucuh ile te'kîd etmiştir.
Hacc emrinin haber
sîgasıyle gelmesi; isim cümlesi olarak getirilmesi; hac-cm, halkın boynunda
Allah'ın vâcib ve sabit bir hakkı olduğunu ifâde eder surette teblîğ edilmesi;
hükmün evvelâ ta'mîm, sonra tahsisi; haccı terke küfr ismi verilmesi; istiğna
zikr edilmesi ki, burada haccı terk edenin yardımsız kalacağına ve en aşağı
bir mahlûk olduğuna delâlet eder (Beydâvî).
Bâzı âlimler haccın
vucûbu "Haccı da umreyi de Allah için tam yapınız...
"(el-Bakara:196) âyeti iledir, demişlerdir. Kâsânî'nin Bedâyu's-Sanâi'de
"İnsanlar içinde haccı Vlân et... "(el-Hacc:27) âyetinin ma'nâsı,
bâzı âlimlere göre "Allah'ın haccı insanlara farz kıldığını i'lân et"
demek olduğunu bildirmiştir. Bunların hepsi, haccın Kur'ân'daki delili olmakla
beraber, cumhurun delîli daha zahirdir.
Haccın sünnetteki
delilleri ise, bu kitâbda gelecek olan hadîslerdir
[3] Hadîsin bâb başlığına hüccetliği ince bir bakışla
idrâk edilir. Şöyle ki: Hadîs, hacc emrinin te'kîdine delâlet etmektedir. O
derecede ki, mükellef bizzat hacc etmekten acizliği sırasında bile haccı
terketmesi özür kabul edilmiyor da, kendi yerine başka bir kimseyi nâib
edinmesi lâzım geliyor. İşte bu da haccı bizzat îfâ etmekteki büyük fazîlete delâlet
eder. İşte hadîs ile başlık arasındaki uygunluk buradan alınır (Aynî).
Bu hadîsten pekçok dînî,
ahlâkî, içtimaî hükümler çıkarılmıştır.
[4] Buhârî, haccm vücubunda binek şartının, bineğe kudreti
olsun olmasın, yaya olarak da haccın cevazına münâfî olmayacağına tenbîh etmek
için bu âyeti başlık yapmıştır. Çünkü âyet, yayaları ve bineklileri şâmil
olmuştur.
[5] Buhârî'nin âdeti böyle cereyan etmiştir: O, hadîste
yâhud Kur'ân'da bir kelime geldiği zaman, onun hadîsteki yâhud Kur'ân'daki
nazîrini de zikreder: Burada daNûh:20. âyetindeki "Ficâcen"
kelimesinin tefsirini vermiştir. el-Fecc, geniş yol; Ficâc, geniş yollar
demektir. Bu tefsîr Ferrâ, Ebû Ubeyd, ve el-Ezherî'nin kavlidir. Beydâvî ve
diğer tefsîr imamlarının zikrettikleri ma'nâ da budur (Aynî, Kastallânî).
[6] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu, içinde binme ve uzak
yol bulunması cihetin-dendir. Binme, "Devesine binmekte"; "Feccu
amîk", yânî uzak yol ise Zu'l-Huleyfe'dir. Çünkü Zu'1-Huleyfe ile Mekke
arası on merhale, yânî ikiyüz millik mesafedir. Zu'1-Huleyfe, Medine'ye de
dört mil uzaklıktadır. Burası Medî-neliler'in ve o taraftan gelenlerin ihrama
girme yerleridir.
[7] Îbnu't-Tm şöyle dedi: Buhârî, Allah'ın başlıktaki
âyette yayaları bineklilerden önce zikrettiğinden dolayı, yaya hacc daha
faziletlidir iddiasında olanları red detmek istedi. Eğer yaya hacc daha
faziletli olaydı, Peygamber muhakkak onu yapar ve onu kasdederdi. Ve bunun
içindir ki, Peygamber Zu'1-Huleyfe'de devesi kendisini doğrultuncaya kadar
ihrama girmemiştir, diye beyân etmiştir (Kastallânî).
[8] Enes ibn Mâlik'in hadîsi "Zu'I-Huleyfe'de sabaha
kadar geceleyen kimse bâbı"n-da; İbn Abbâs'ınki de "İhrâmh
libâslardan neyi giyer bâbi"nda gelecektir.
[9] Ebân'ın bu hadîsini Ebû Nuaym ei-Mustahrac'mda
mevsûlen rivayet etmiştir.
[10] Umer'in bu sözünü Adurrazzâk ile Saîd ibn Mansûr,
senediyle rivayet etmişlerdir. Umer bunu ya tağlîb cihetiyle, ya da hakîkat
olarak söylemiştir. Çünkü hacı da sefer meşakkatine ve lezzetlenecek şeyleri
terke karşı nefsine sabırla mucâhede eder.
[11] Muhammed ibn Ebî Bekr el-MukaddemFnİn bu hadîsini
el-tsmâîlî mevsûl olarak rivayet etmiştir.
Buradaki haberlerin
hepsinin bâb başlığına uygunluğu açıkça görülmektedir.
[12] Bu hadîsin de bâb başlığına uygunluğu,
"Feahkabehu" kelâmındadır. Çünkü bunun ma'nâsı "Onu deve semerinin
hakîbesi üzerinde taşıdı" demektir.
"el-Hakîbe, ketîbe
vezninde eğrim dedikleri nesnedir ki, kundak tarzında içini doldurup, deve
hatabımn ense tarafına korlar ve mutlaka palan ve havud ensesine bağlanan
nesneye denir; heybe, hare ve şâir nesne olsun" (Kaamûs Ter-cemest).
[13] Bu hadîs, îmân Kitâbı'nda "îmân da ameldir
bâbı"nda geçmişti. Hadîsin buradaki bâb başlığına uygunluğu meydandadır.
Hadîsteki mebrûr
kelimesinin aslı hakkında şu bilgiler verilmiştir: el-Birr, bâ'nm kesri ve
râ'nın teşdîdiyle sıla ve in'âm ma'nâsınadır... Mü-ellefin Basâir'de beyânına
göre asıl berr, bâ'nın fethiyle bahr {yânî deniz) mu-kaabiline konulmuştur.
Sonra ondan genişleme ma'nâsı i'tibâr olunup bâ'nın kesriyle birr kelimesi hayr
işlemeye girişmek ve hayrda genişlik manâsında kullanıldı. Allah'a nisbet
olunduğu gibi, bâzan kullara da nisbet olunur. Meselâ "Berre'1-abdu
Rabbehu" derler; "Rabb'ine tâatte genişledi'1 ma'nâsınadır. Pes
Cenabı Bârî'den sevâb ve kullardan tâat murâd olunur. O dahi iki nevi'dir. Biri
i'tikaad ve biri ameller cihetiyledir. Ve "Birru'l-vâlideyn" onlara
hizmet ve ihsanda genişlemek ve bollamaktan ibarettir ki, ukûk mukaabilidir.
Ve birr söz doğruluğunda da kullanılır; bollamcı hayırdan olmak hasebiyle; ve
yemîn sıdki bundan şu'belelırniştir. Ve hacem kabulü ma'nâsı İlâhî sevâb
cümlesindendir. Ve buğdaya bâ'mn ötresiyle burr denilmesi, gıda hususunda
kendisine muhtâc olunanların en genişi olmak münâsebetiyledir İntehâ...
Ve birr, hayr, fadl ve
hasene ma'nâsına kullanılır... Ve hacc makbul olmak ma'nâsınadır... (Kaamûs
Ter.).
[14] Buhârî râvîlerinin çoğu, hadîsteki "Lâkin"
kelimesini lâm''n fethi ve kâfin zammı ile ve kadın cemâatine hitâb olarak
"Lekunne" rivayet etmişlerdir. Hattâ Kaabisî bu kelimenin bu suretle
zabtı, gönlümün kendisine yöneldiği bir kıraattir, demiştir. Yalnız Hamevî'nin
rivayeti kâfin kesriyle ve istidrâk iledir. Burada ekseriyetin rivayetine göre
terceme edilmiştir. İstidrâk kabul edildiğine göre, ma'nâ: "Lâkin kadınlar
hakkında en makbul olan cihâd, mebrûr haccdır" demek olur.
Bu hadîsten, kadınlar
için cihâdın bir vazîfe ve ibâdet olduğu anlaşılır. Hadîste "Kadınlar
için en faziletli cihâd, mebrûr haccdır" buyurulmakla, kadınlar için
haccdan başka cihâd ibâdeti de vardır; şu kadar ki, kadınlar için hacc,
cihâddan daha faziletlidir, demek oluyor. Nitekim İslâm kadınlarının gazalara
katıldıkları hakkında birçok sahîh haberler vardır.
Şârih Ibnu Battal şöyle
demiştir: Cihâdın haccdan daha faziletli olduğu hakkındaki rivayet, İslâm'ın
ilk devirlerine âiddir. İslâm'ın hayâtı bahis konusu olduğu o devirde, her
müslümâna cihâda katılmak kat'î bir farz idi. islâm Dîni gâlib olup açılmağa
başlayınca cihâd, kifâye farz oldu. Bu devirde cihâd, cihâda me'mûr olanlar
tarafından îfâ edildi. Ve bu devirde hacc efdal oldu. Hz. Âişe'ye: "Sizin
en faziletli cihâdınız, mebrûr haccdır" buyurulması da bu devre âiddir.
Fakat düşman müslümânların hududuna gelip dayandığı ve düşmanı def etmek
zarureti görüldüğünde, memleketin bütün insanlarına ve bütün icti-mâî
sınıflarına cihâd farz ve elbette haccdan daha faziletli olur (Umdetu'l-Kaarî,
IV, 492).
[15] er-Refes ve er-Rufûs, cima' eylemek ma'nâsınadır ve
fahiş (yâni çirkin) kelâm söylemek ma'nâsınadır. Ve hâtûnlara cimâ'a müteallik
söz söylemek, bir kavle göre yüzlerine karşı fuhşiyâtla ilgili söz söylemek ma'nâsınadır...
Birinci, dördüncü ve beşinci bâblardandır (Kaamûs Ter.).
Bu er-Refes kelimesi,
el-Bakara:187 Ve 197. âyetlerde de cinsî münâsebet ma'nâsına tefsir edilmiştir.
"Hacc bilinen
aylardır. İşte kim onlarda haccı kendine farz eder (ihrama girerce artık haccda
kadına yaklaşmak, günâh yapmak, kavga etmek yoktur. Siz ne hayr yaparsanız
Allah onu bilir. Bir de aziklanırız. Muhakkak ki azığın en hayırlısı (insanlara
yük olmaktan) sakınmaktır. Ey kâmil akıl sahihleri, benden korkun"
(el-Bakara: 197).
Hadîsin bâb başlığına
uygunluğu "Anasının onu doğurduğu günkUgibi (tertemiz) döner"
fıkrasından alınır.
[16] Yânî hacc ve umre için ihrama girilecek yerlerin
takdir, ta'yîn ve beyân edilişi babı. Buradaki ve hadîs metnindeki farz etme,
takdîr, ta'yîn ve beyân eyleme
veyâhud vâcib kılma ma'nâsınadır.
Mıkaat,
hudûdlandırılmış vakit ma'nâsmdan mif'âl vezninde bir isimdir.
Burada mekân için
istiare edilmiştir. Ka'be'ye giderken, etraftan bu ta'yîn edilmiş mîkaatlara
ulaşanlar, Beyt'i ta'zîmen ve İclâlen, dînî bakımdan ihrama gir meleri
lâzımdır.
[17] es-Surâdık, evin sahnının yukarı tarafında aykırı
çekilen serâperdeye denir..., " ve zârden cibinlik tarzında beyte denir...
Birinci ma'nâya göre, evi ikiye bölüp, meselâ yukarı bölüğü çadır sahibine,
aşağı bölüğü tâbi'lere mahsûs olur. Sâri-hin beyânı üzere bu serâperde
arabçalaştınlmıştir ki, pâdişâh otağına ve çadır tozluğuna ve çadır verâsında
hass harem ikaamet eylemek için çadır içine çekilen perdeye ve çadır etrafına
çekilen sokağa ıtlak olunur.. (Kaamûs Ter.).
[18] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu açıktır. Çünkü hadîste
bu yerlerin hacc ve umre yapacaklar için ihrama girme noktalan olmak üzere,
bizzat Peygamber tarafından ta'yîn edildikleri beyân olunmuştur.
[19] Buhârî bâb başlığı yaptığı bu âyette emredilen
azıkların mâhiyetini, nüzul sebebi olan vak'a ile açıklamak istemiştir. Allah
Taâlâ bu "Azıklanın" emriyle dünyâ azığını hazırlamayı irşâd ettikten
sonra, ondan daha hayırlı olan âhiret azığını, yânî takvayı teşvîk ve
emretmektedir.
[20] Burada tevekkülü kötüleme yoktur. Çünkü hazırlıksız
gelenlerin yaptığı, tevekkül değil, teekkül; yânî Allah'a dayanmak değil,
insanlardan yemeğe çalışmaktır. Zîrâ
tevekkül, bütün hazırlık ve sebebleri
yerine getirmekle beraber, sebeblerden bakışı kesmektir; bilkülliye sebebleri
terk değildir. Sebebleri yerine getirmekle, meydana geleceği beklenen veya
meydana gelen zarar def edilir. Bu ise tevekküle aykırı olmaz. Bil'akis
yıkılacak duvardan kaçmak ve boğaza gerilen lokmayı su ile gidermek gibi,
vâcibdir (Kastallâni).
Âyetin lâfzı, hem
dünyâya âid azıkları, hem de âhirete âid azıkları hazırlamayı emr ve teşvîk
etmektedir.
[21] Buhârî, hadîsin hem mevsûl tarîkini, hem de mürsel
tarîkini göstermiş, böylece Verkaa tarîkinin mevsûllüğünü, Sufyân ibn Uyeyne
tarîkinin mürselliği ortaya koymuş oluyor.
[22] el-Ihlâl:... ve hacc eden kimse yüksek sesle telbiye
eylemek ma'nâsmadır. (Kaa-mus Ter.). ei-Mühell, bundan mekân ve zaman ismi ile
mimli masdar olur. Buradaki Mühell, yüksek sesle telbiye edilecek yer
ma'nâsına ve genişleme olarak ihrama girilecek yer, yânî mîkaat ma'nâsmadır.
[23] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Mekkeliler de
Mekke'den ihrama girerler" fıkrasıdır. Yânî Mekkeliler ihrama girmek için
hâricdeki mîkaatlara kadar çıkmağa muhtâc olmaksızın, bulundukları yerden hacc
için ihrama girip telbiye ederler. Yalnız umre için bir mîkaata kadar
gideceklerdir. Buna âid îzâhlar ileride gelecektir.
Burada söylenen
mîkaatlardan Zu'1-Huleyfe yukarıda geçmiş ve ona âid bilgi de orada verilmişti.
Şimdi diğerlerini kısaca tanıyalım:
e/-Cuhfeyy\ Ebû Ubeyd
şöyle tanıtmıştır: el-Cuhfe, camii ve minberi bulunan bir köydür. Deniz
kenarına sekiz mil uzaklıktadır. Şâm, Mısır ve Mağrib beldelerinden gelen
hacıların mîkaadıdır. Mekke'den üç konak mesafededir. Medine'ye sekiz
konaktır. Amâlika, Yesrib'den sonra burada mekân tutmuştur. Peygamber
tarafından Mehyea ismi verilmiştir.
ibn Hazm, Mekke'ye 82
mil mesafede bulunduğunu bildirmiştir. Yâkût el-Hamavî de kendi zamanında
Cuhfe*nin harâb olduğunu bildiriyor.
Karnu'l-Menâzil:
Mekke'ye bir gün ve bir gecelik uzaklıkta bir yerin adıdır. Birkaç yolun
kavuşma noktası olduğundan dolayı bu adla adlandırılmıştır. Kam kelimesi,
râ'nın fethiyle Karen şeklinde de söylenmiştir. Meşhur Uveys el-Karanî'nin
mensûb olduğu kabilenin ismidir.
Yalemlem: Yemen'in
Mekke yolu üzerindedir. Tihâme Dağlan'nm en büyüklerinden olup İbn Hazm'ın
beyânına göre Mekke'ye otuz mil mesafededir.
Mîkaatlar beştir. Bu
hadîste dördü zikredilmiştir. Beşinci mîkaat olan Zötu Irk, Irak ahâlîsinin
mîkaadıdır. Bu husus diğer hadîslerde gelecektir.
[24] Çünkü Peygamber'in beraberinde hacc yapanların
hiçbirinden Peygamber'in daha önce ihram ettiği nakledilmemiştir
Bu başlığın zahiri,
Buhârfnin mîkaattan önce ihrâmlanmayı
men' etme görüşünde olduğudur.
[25] İbn Umer bu fıkrayı Peygamber'den bizzat kendi kulağı
ile işitmediğini, bunu diğer sahâbîlerden öğrendiğini bildirmiş oluyor.
Sahâbînin mürselinin de sa-hîh olduğu bilinen bir düstûrdur. Kaldı ki bu fıkra
İbn Abbâs, Câbir, Âİşe ve Haris ibn Amr hadîslerinde Peygamber'in sözü olarak
sabit bir husustur.
[26] Bu hadîs, 10 rakamında, küçük bir sened ve lâfız
farkıyle geçmiş, gerekli bilgiler de orada verilmişti
[27] Bu bâb ile bundan önceki ve bundan sonraki bâbların,
İbn Umer ve İbn Abbâs hadîsleriyle beraber tekrar edilmelerinin sebebi, bu
hadîslerin alındığı şeyhlerin ve hadîs tarîklerinin değişikliği ile, bâzı metin
farklılıklarıdır.
Hadîsin buradaki bâb
başlığına uygunluğu "Necd ahâlîsininki Karn'dır" fıkrasidır
[28] İbn Umer'in bu sözünün benzeri, 11 rakamlı hadîste de
geçmiş ve gerekli açıklama oradaki haşiyede verilmişti.
[29] Hadîsin bâb başlığına delîlliği "Bu mîkaatlarm
berisindeki yerler halkından olan kimsenin ihrama girme yeri..."
fıkrasından alınır. Daha evvelce de işaret etmiştik ki, bu mîkaatlarla Mekke
arasındaki yerlerde ikaamet eden kimseler hacc için ihrama bulundukları
yerlerden girip telbiye ederler. Umre için ihram edecekleri vakit ise,
kendilerine en yakın bulunan hılle kadar çıkıp, oradan ihram ve telbiye
ederler, önünde bir mîkaat bulunup, oradan ihrama girmiş afakîler bile Mekke'ye
girip hacc veya haccla birlikte bir umre yaptıktan sonra, tekrar bir umre
yapmak İstediklerinde, yine en yakın hılle kadar gidip, oradan tekrar ihram ve
telbiye ederler. Amma böyle bir afakî herhangi bir sebeble mîkaatlar-dan dışarı
çıktığında tekrar Mekke'ye dönerken önünde hangi mîkaat varsa o mîkaattan ihram
ve telbiye eder.
[30] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri "Peygamber
Yemen ahâlîsi için Yalemlem'i mîkaat ta'yîn buyurdu" fıkrasıdir.
el-Esrem, Ahmed'den
hikâye etti ki, Ahmed'e:
— Peygamber (S) mîkaat lan hangi sene içinde ta'yîn etti? diye soruldu. Ahmed:
— Hacc yaptığı yılda, diye cevâb verdi.
İlim Kitâbı'nda İbn
Umer'in "Bir kimse mescidde ayağa kalktı da:
— Yâ Rasûlallah, bizim
nereden i'tibâren ihram edip yüksek sesle telbiye okumamızı
emredersin?..." lâfzıyle olan hadîsi geçmişti (Fethu'l-Bârî).
[31] Abdullah ibn Umer'in bu hadîsine göre Irâklılar'ın
mîkaatı Peygamber tarafından ta'yîn ve tahsis edilmiş değildir. Bu sebeble
Irâklılar'ın mîkaadı bâzı âlimlerin tenkidine uğramıştır. Fakat Tahâvî'nin Hz.
Âişe'den gelen rivayetinde Zâtu Irk'ın Iraklılar'a Peygamber tarafından mîkaat
ta'yîn buyurulduğu açıkça bildirildiğinden, bu tenkîdler yerinde değildir.
Buranın Zâtu Irk diye
isimlendirilmesi, burada ırk, yânı küçük bir dağ bulunmasından dolayıdır.
Burası, ılgın ağacı bitiren çorak bir arazîdir. Zâtu Irk'-la Mekke arasında iki
merhale ve kırkiki millik mesafe vardır. Burası Necd ile Tihâme'yi ayıran
hudûddur (İbn Hacer).
[32] Asıllarda böyle unvansız olarak sâdece "Bâb"
şeklindedir. Bu, kendinden önceki bâbdan bir fasl menzilesindedir. tki bâb
arasındaki münâsebet, gelecek hadîsin
mîkaattan ihrâmlanmak istenildiği sırada
iki rek'at namaz kılmanın müstehâblığma delâleti yönündendir. Bâzı sarihler
buraya "Bathâ'da inmek ve Zu'1-Huleyfe'de namaz kılmak" şeklinde
başlık koymuşlardır (İbn Hacer).
Ebu'1-Vakt nüshasında
-bâzı i'timâd edilen asıllarda gördüğün gibi- "Zu'l-Huleyfe'de namaz
babı" şeklindedir (Kastallânî).
[33] Peygamber'in bu iki rek'at namazı burada Mekke'ye
giderken mi, yoksa dönüşte mi kıldığı, bu rivayette bildirilmemiştir. Bu
namazı Mekke'ye giderken kılmış olması, Buhârî'nin tertibine göre, daha zahir
görünüyor.
Şârih Kastallânî: Bu iki
rek'at namaz, Mekke'ye giderken kıldığı ihram namazı yâhud iki rek'at seferi
ikindi namazı veyâhud da Mekke'den dönüşte kıldığı namazdır, demiştir.
[34] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Rasûlullah
Şecere yolundan çıkar idi" fıkrası dır.
Rasûlullah'ın Zu'*
'uleyfe'de geceleyip, sabahleyin Medîne'ye hareket etmesi, şehre gündüz girmek
içindir
[35] Akîk vâdîsi, Bakî'a yakın bir vâdîdir ki, Medine ile
bu vâdî arasında dört mil kadar bir mesafe vardır (Kastallânî).
Cibril'in edâ
edilmesini tavsiye ettiği bu namazın, İhram namazı olduğu açıktır (Kirmânî).
"Hacc içinde
umre" ta'bîri, hacc ile umreyi bir ihramda cem' etmek demek olan Kıran
Hacci'nı ifâde eder. Binâenaleyh Peygamber Veda Haccı'nda Kaarin idi ve bu,
vahyin gereği idi. Buna göre Kıran Haccı, İfrâd Haccı'ndan ve Temettü'
Haccı'ndan daha faziletli oluyor. Haccın bu üç nev'i bu kitâbda çok geçeceği
için, bunları kısaca ta'rîf edelim:
İfrâd Haca: Umresiz,
yalnız haccdir. Yalnız hacc yapana Mufrid denir. Haccın diğer iki nev'İnde,
hacc İle umre cem' edilir.
Temettü' Haccı: Hacc
ile umreyi ayrı ayrı ihramlarda edâ etmektir. Şöyle, ki, hacı mîkaatta ihrama
girdiği sırada, ihram namazından sonra "Yâ Allahîı Ben umre yapmak
istiyorum. Bana bunu kolaylaştir ve kabul eyle" der ki, bu, yalnız umreye
niyettir. Sonra telbiye eder. Mekke'ye girdiğinde Ka'be'yi tavaf, — Safa ile
Merve arasında sa'y edip tıraş olur. Umresi bu suretle edâ edilmiş olur. Artık
hacı ihramdan çıkıp, mu'tâd olan elbisesini giyer, Mekke'de kalır, thrâm
hâlinde koku sürünmek ve eşi yanında ise onunla cinsî münâsebette bulunmak gibi
haram olan şeyler halâl olur. Nihayet Zu'1-hicce'nin sekizinci terviye günü,
yeniden hacc için ihrama girip, sırasıyle bütün hacc meriseklerini yerine
getirerek haccı da îfâ eder...
Kıran Haccı: Umre ile
haccı bir ihramda cem' etmektir. Umre İle haccın ikisine birden niyet ettiği
için, Mekke'ye gelip tavaf ve sa'y ettikten sonra mutemetti' gibi ihramdan
çıkamaz. Bütün hacc menseklerini îfâ edinceye kadar ihram hâli devam eder.
Bir de Hedy = Kurbanlık
şevki vardır ki, bu nadiren yapılır. Böyle boynuna kılâde ve nişane takılarak
kurbân sevkeden hacı da mîkaattan, haccın sonuna kadar mutemetti' olsa bile
ihramdan çıkamaz.
[36] "Akîk adıyla anılan on yer vardır. Bunlar içinde
meşhur olan ve Arab şiirlerinde kendisinden çok bahsedilen Akîk, Medîne
Akîki'dir. Bu Medine'ye dört mil uzaklıktadır" (Yâkût el-Hamavî).
[37] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Kendindeki
kokuyu üç kerre yıka!" kavlin-dedir. Metindeki halûk, zağferân
karıştırılmış boyalı güzel bir kokudur; Arab-lar'a mahsûstur.
Bu vak'a İbn Hazm ve
başkalarının beyânına göre Hicret'in sekizinci yılında Huneyn gazasından
dönülüp ganîmet mallan taksim edildiği zaman olmuştur. Huneyn ile Cı'râne,
birbirine yakın mesafededir.
Onuncu yılda yapılan
Veda Haccı'nda ise Âişe annemizin, Peygamber'in bizzat ihramı için koku
sürdüğünü, bundan sonra gelecek hadîste göreceğiz.
Muhtemil ki, bu soran
zât, ihrama nasıl girileceğini bilmiyordu. İhram ile beraber eski ve kirli
elbiselerini de giymişti. Bu boyalı koku bedenine ve elbiselerine sinmişti.
Zâten hadîs metnindeki "Mutedammıhun" lâfzı, böyle "boyalı
kokuya bulanmış" ma'nâsınadır.
Rasülullah, ona ihrama
girmesini öğretmiş oluyor. Peygamber'in ona "Hac-cmda yapacağın fiiller
gibi umren içinde de yap" buyurmasından, o zâtın daha evvelden hacc
fiillerini bildiği ve fakat umreyi bilmediği anlaşılır.
[38] Atâ'nın İbn Cureyc'e verdiği bü cevâb da, Peygamber'in
o zâta boyalı ve kirli elbiselerini ve bedenini temizletmek ve pampâk eylemek
kasdetmiş olduğu görüşüne kuvvet kazandırıyor.
[39] Buhârî bu başlıkla, bundan önce geçen hadîsteki güzel
kokuyu yıkama emrinin elbiseye nîsbetle olduğunu beyân etmek istemiştir. Çünkü
ihrâmlı, boya sürülmüş birşey giyemez. Nitekim bu husus biraz sonra
gelecektir.
Kokuya gelince, onun
bedende devam etmesi men' olunmaz. Buhârî, koku fıkrasına taranma, yağlanma
gibi şeylerin de dâhil olduğunu ifâde etmiştir (İbn Hacer).
[40] İbn Abbâs'ın bu sözünü Saîd ibn Mansûr ile İbn Ebî
Şeybe senediyle rivayet etmişlerdir.
er-Reyhân: Râ'nın
fethiyle fesleğen ta'bîr olunan güzel kokulu bitkiye denir. Bir kavle göre
mutlaka güzel kokulu olan bitkiye yâhud uçlarına yâhud yapraklarına denir ki,
koku yeridir... (Kaamûs Ter,).
[41] Atâ'nın bu sözünü İbn Ebî Şeybe senediyle rivayet
etmiştir.
et-Hitnyân, hâ'nın
kesriyle uçkura ve kuşağa denir, ve dağarcığa denir ki, içine zâd ve zade koyup
bele kuşanırlar (Kaamûs Ter.).
[42] İbn Umer'in bu fiilini, Saîd ibn Mansûr senediyle
rivayet etmiştir.
[43] Âişe'nin bu re'yini de Saîd ibn Mansûr senediyle
rivayet etmiştir. Bu rivayette Âişe, beraberinde kendisine hizmet eden
oğlanları olduğu hâlde hacc etmiş, oğlanlar hevdecini bağlarlarken
bedenlerinden bâzı yerleri meydana çıkmış, bunun üzerine onlara ihrâmlı
oldukları hâlde kısa iç donları giymelerini emretmiş, onlar da kısa iç donları
giymişlerdir. Bu Âişe'nin içtihadıdır. Cumhur İse kısası ile uzunu arasını
ayırmayıp, ihrâmlıyı don giymekten men' etmişlerdir (Kas-tallânî).
et-Tubbân, rummân
vezninde galîz avret yerini örtecek küçük iç dona denir. (Kaamûs Ter.).
[44] Hadîsin başlığa uygunluğu, bu kokunun parıldaması,
Peygamber'in ihrama girerken sürdüğü kokudan ileri gelmesi yönündendir. Bu da
yalnız kokunun devamına değil, koku maddesinin aynının varlığına da delâlet
eder. Aişe ' 'Bakıyor gibiyim" sözüyle, bunun muhakkak olduğuna,
kat'ÎIİğine işaret etmiştir.
[45] Mü'minler anasının bu sözü, ihrama girerken koku
sürünmeyi caiz görmeyen İbn Umer'in sözüne cevâbdır...
Bu hadîslerden ihrama
girerken güzel kokular sürünmek müstehâb olduğu, ve o kokuların ihramdan sonra
payidar olmasında bir be's olmadığı istidlal olunmaktadır. Nitekim imamlardan
Sevrî, Şafiî, Ahmed ibn Hanbel, Dâvûd Zahirî ve diğerleri; sahâbîlerden de Sa'd
ibn Ebî Vakkaas, tbn Abbâs, İbnu'z-Zubeyr, Muâviye, Âişe, Ümmü Habîbe
hazretleri ile birçok tabiîler, fakîhler ve hadîsciler toplulukları bu
ictihâddadırlar.
İmamlardan Zuhrî, Mâlik,
Muhammed ibnu'l-Hasen ile birçok sahâbîler ve tabiîler ise bunu caiz görmezler
[46] el-Teibîd, başın saçlarını yapışkan bir madde ile
birbirine toplayıp tutturmak tır. Telbîdin fâidesi, ihramda saçların
dağılmaması ve eziyet verici haşerelerden korunmaktır. Bundan ihram sırasında
saçları böyle toplamanın müstehâb olduğu hükmü alınmıştır. Şafiî bunun
müstehâb lığın a hükmetmiştir.
[47] İbn Umer'in bu rivâyetiyîe, bundan iki bâb sonra
gelecek İbn Abbâs hadîsi arasındaki zıdlaşmayı gideren ve bundaki darlığı
kaldıran bir hadîs şudur: Ebû Dâvûd ile Hâkim, Saîd ibn Cubeyr tarikiyle İbn
Abbâs'tan rivayet ettiler. Saîd ibn Cubeyr dedi ki: Ben İbn Abbâs'a:
— Rasûlullah'ın telbiyesi hakkında,
Rasûlullah'ın sahâbîleri arasındaki ihtilâftan dolayı hayret ettim, dedim.
İbn Abbâs şöyle cevâb
verdi:
— Rasûlullah Zu'1-Huleyfe Mescidi'nde iki
rek'at namaz kıldı ve namazdan ayrılınca telbiye etti. Bunu bir kısım sahâbî
işitti ve belledi. Sonra devesine bindi, deve doğruluncaya kadar telbiye etti.
Bunu da evvelki telbiyeyi duyma-
[48] Bu hadis ilim Kitabı’nın sonunda da geçmişti. Burada
bab başlığına delaleti meydandadır
[49] Bu hadîsten binekli hacc etmenin fazileti
anlaşılmıştır. Bundan, Akabe cemresini taşlayıncaya kadar telbiye okumaya
devam etmek hükmü de alınmıştır.
Peygamber çok mühim
bulduğu seferlerde sahâbîlerin zekî, hafızası kuvvetli gençlerini devesinin
arkasına bindirirdi. Tâ ki o genç, cereyan edecek hâdiseleri ve onlar hakkında
Peygamber'in sözlerini ve fiillerini iyice bellesin, sonra ümmete nakletsin.
İşte Veda Haccı'nda da Peygamber hacc menseklerini ümmete İyice öğretmek
istediği için yanından redîf eksik etmiyordu. Bundan dolayı hakîkaten hacc
menseklerine dâir hadîsler pek çoktur ve rivayet yolları da boldur.
[50] Buhârî, bundan önceki bâbda ihrâmlmın giyemiyeceği
şeyleri beyân edince, burada ihrâmlının giyebileceği şeyleri beyân etmeye
başlamıştır. Sıyâb, sevb'in cem'-idir. Sevb, kumaş, elbise ma'nâsınadır.
Erdiye, ridâ'nm cem'idir. Ridâ, vücûdun üst yansım örten bezdir. Uzr veya uzur, izâr'm cem'idir. îzâr ise,
vücûdun alt yarısını örten bez ve kumaştır (Umdetu 'l-Kaarî).
[51] 51 Âişe'nin bu
fiilini Saîd ibn Mansûr, senediyle rivayet etmiştir.. et-Usfur, san boya
yapmakta kullanılan bir bitkidir. Türkçe'de tahrîf ile aspur ve tohumuna aspur
tohumu denir...
[52] Aişe'nin bu sözlerini Beyhakî, senediyle rivayet
etmiştir. el-Lisâm, kitâb vezninde, kadınların ağızlarına tutundukları örtüye
denir ki, yaşmak ta'bîr olunur. et-Telessüm, tefa'ul vezninde, kadın
yaşmaklanmak ma'nâsınadır.
el-Burku', el-Burka',
el-Burkû': Kadınların yüzlerine tutundukları peçeye denir... Teberku',
peçelenmek ma'nâsınadır (Kaamûs Ter.).
el-Vers: Vâv'ın fethi ve
râ'nm sükûnu ile simsim tarzında bir nebat adıdır; Yemen ülkesine mahsûstur.
Bir defa ekildikte yirmi seneye dek çiçek ve meyve vererek kalır... Ve onunla
boyanmış libâs giymek cimâyı kuvvetlendirir. Ve bazen dağ servisi ve dedikleri
nebatta ve şâir eşcârda dahî hâsıl olur. Husû-san Habeş ülkesinde dahî olur,
lâkin ekilmiş olanda alçaktır. Bu nebat, Türkçe'de alaçehre ve Yemen zağferânı
dedikleridir ki, onunla sarı boyanır (Kaamûs Ter.).
[53] Câbir'in bu sözünü, Şafiî ve Müsedded, senediyle
rivayet etmişlerdir.
[54] Aişe'nin bu re'yi "Kadınların tavafı
bâbı"nda mevsûlen gelecektir. Bu kısmını da Ibn Ebî Şeybe, senediyle
rivayet etmiştir.
el-Huff: Hâ'nın dammı ve
fâ'mn teşdîdiyle... insanın ayağına giydiği çizmeye, mest, edik, çedik, tomak
makûlesi ayakkabına denir ki, üzerine mesh müm-kin ola... (Kaamûs Ter.).
[55] ibrâhîm en-Nahaî'nin bu sözünü Saîd ibn Mansûr ile Ibn
Ebî Şeybe senediyle rivayet etmişlerdir.
[56] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Peygamber
giyilmesi âdet olan ridâlardan, izârlardan hiçbirşeyi nehyetmedi"
fıkrasındadır.
Hadîsin tercemesindeki
kavis arasındaki ziyâdeler, Buhârî'nin diğer rivâ-yetleriyle, Müslim'in Sahih1
indeki rivayetlerden alınmışlardır. Bunlar metnin aslı derecesinde sahîhdirler.
Hacûn, Muhassab
yanında, Akabe Mescidi hizasındaki yüksek dağdır. Ka'-be'den birbuçuk mil
uzaklıktadır (Umde/u 't-Kaarî).
Kılâde; kurbanlık
hayvanın boynuna takılan nal ve mezâde gibi nişanedir. Böyle alâmetli kurbâna
Kur'ân dilinde Hedy denilmiştir. Bu kurbân deveden,
sığırdan^ davardan
olur. Kurbân varacağı varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin...
"(el-Bakara:196) âyeti gereğince hacının Ka'be'ye bir ihtiram hediyesi
olarak sevkettiği bu kurbân, nahr gününde Minâ'da kesilmedikçe kurbân sahibi
olan hacı tıraş olmaz, ihramdan çıkmaz. Hedy şevkinin bu zorluğundan dolayı,
son zamanlarda beraberinde kurbân sevk etme işi terkedilmiştir.
Peygamber'in Mekke'ye
varınca tavaf, sa'y ettikten sonra Hacûn mevkiine konup, Arafat'tan dönüp
gelinceye kadar bir daha Ka'be'ye yaklaşmamasının sebebi meşguliyet idi; yoksa
nafile tavaf etmesine hiçbir mâni' yoktu, denilmiştir (Umdetu'l-Kaarî).
[57] Buhârî'nin bu başlıktan muradı, mîkaatta gecelemenin
meşrû'luğunu isbâttır. Orada gecelemenin, ihramı geciktirme olmayacağı; bunun
mîkaadı ihrâmsız geçen kimseye benzemiyeceğini göstermektir
[58] Buhârî bununla İbn UmerMn "Peygamber'in Şecere
yolundan çıkışı bâbı"nda geçen hadîsine işaret etmiştir:
[59] Hadîsin bâb başlığına delâleti açıktır.
[60] Bu da, yukarıdaki hadîsin diğer bir tarîkidir. Bunda
öğle ve ikindi namazları açıkça zikredilmiştir
[61] Bu hadîs, sonundaki ziyâde ile geçen hadîsin başka bir
tarîkidir. Bundan Peygamber'in ve sahâbîlerin telbiyeyi yüksek sesle
söyledikleri, Peygamber'le bir kısım sahâbîlerin Kıran Hacca niyet ettikleri
anlaşılmıştır.
[62] Hadîsin bâb başlığına delîlliği açıktır. Çünkü hadîs,
telbiyenîn lâfızlarını beyân etmektedir. (Kaamûs Ter., I, 481-482'de telbiyenin
güzel bir açıklaması vardır.)
Allah Taâlâ ''İnsanlar
içinde haccı i'lân et!... "(eI~Hacc:27) emriyle insanları Ka'be'yi
ziyaret etmeye çağırmıştı. İşte bu telbiye lâfızlarıyle Allah'ın bu da'-vetine
tekrar tekrar icabet edilmektedir. Bu lâfızlarla İcabet, tâ Ibrâhîm
Peygamber'den beri devam edip gelen ve kıyamete kadar da hiç durmadan devam
edecek olan ebedî bir icabettir
[63] Bu hadîsin de bâb başlığına delâleti bundan önceki
hadîsin delâleti gibidir. Bu Âişe rivayetinde, bundan önceki İbn Umer
rivâyetindeki Ve*l-mülke lâ şerike
'■'- leke kavli, kısaltma olarak düşmüştür.
Buhârî bu hadîsi, ötekinin ardından içinde Peygamber'in telbiyeye devam
ettiğine delîl bulunduğu için getirmiştir.
[64] Bu mutâbaatı Müsedded, kendi Müsned'inde mevsûlen
rivayet etmiştir. Bunu Cûzâkî de, Abdullah ibn Hâşim tarîkinden tahrîc
eylemiştir.
[65] Şu'be'nin bu hadîsini Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, kendi
Müsned'inde senediyle rivayet etmiştir. Ahmed ibn Hanbel de Gunder'den; o da
Şu'be'den olmak üzere tahrîc etmiştir. Bu tarîk, Ebû Atıyye'nin bu hadîsi
Âişe'den işitmesini ifâde etmiştir
[66] Çünkü bunların beraberlerinde kılâdelenmiş hedyleri,
yânî kurbanlıkları yoktu. Bunun için umre yaparak ihramdan çıktılar
[67] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Rasûlullah Allah'a hamd etti, tesbîh
etti ve tekbîr eyledi..." kavlindedir.
[68] Denildi ki, mübhem olan "bâzıları"ndanmurâd,
Ismâîl ibn Uleyye'dir. Ham-mâd ibn Seleme olması da muhtemildir, denildi.
Bu hadîsi el-İsmâîlî
onun tarîkinden; o da Eyyûb'dan; o da Ebû Kılâbe'den; o da Enes'ten tahrîc
etmiştir. Böylece o mübhem kişinin Ebû Kılâbe olduğu bilinmiştir...
(Umdetu'l-Kaari).
[69] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu, son fıkrasında
apaçıktır.
[70] Zû Tuvâ, Mekke dışında, kuyularıyle meşhur bir yerin
adıdır. Mekke'ye gelen hacıların bu kuyuların sularıyle yıkanmaları müstehâbdır
(Umdetu'l-Kaarî).
[71] Buhârî, bu mutâbaatı "Mekke'ye giriş sırasında
yıkanma bâbı"nda mevsûlen rivayet etmiştir.
[72] Bu hadîsin geçen hadîsten fazlalığı, ibn Umer'in güzel
kokusu bulunmayan bir yağ ile yağlanması fıkrasidır. ibn Umer bu yağı,
haşereleri kendisinden men* etmek maksadıyle sürerdi. Güzel kokulu şeyden de
ihramı korumak için çekinirdi.
[73] Hadîsin başlığa uygunluğu "Vâdî içinde aşağıya
indiğinde telbiye eder gördüm" fikrasıdır.
Hadîsteki nazar( =
bakma), hakîkî bakma ma'nâsınadır. Allah, Peygamber'in ruhunda müstesna bir
kudret yaratmıştır ki, o sayede bakışlardan uzak olan şeyleri ru'yâda nasıl
görürse, onu uyanık iken de aynı hâlde görürdü, tsrâ hâdisesi bunun en yakın
bir şahididir. Şübhesiz Peygamberler, Allah katında ebedî diridirler,
nzıklandırılırîar. Müslim'in Sahîh 'inde Enes'ten gelen rivayette, Peygamber,
Musa'yı Mi'râc sırasında kabrinde ayakta olarak namaz kılarken
görmüştü.
Şu da caizdir ki,
Peygamber, Musa'yı ru'yâda telbiye ederken görmüştü. Fakat Mûsâ ibn Ukbe, bu
hadîsi Nâfi'den rivayet ederken, bu suretle tasrîh etmiştir. Peygamberlerin
ru'yâları ise haktır; vahy'dir (Kastallânî).
ibn Hacer ise; bu
konudaki görüşleri sıraladıktan sonra: Bence mu'temed olan, bunun ru'yâ
olmasıdır, demiştir (Fethu'l-Bârî).
[74] Buhârî burada da âdeti üzere yürüdü. O, Kur'ân'da
yâhud sünnette gelen kelimelerden birçok ma'nâlarda kullanılan bir madde
gördüğünde, bunu zikr ve beyân eder ve birkaç ta'bîr getirir... Burada da
asılları meydana çıkmak ve ses yükseltmek ma'nâsına olan yukarıki fiilleri
bunun için ayrı ayrı bâblardan misalleriyle getirmiştir (Umdetu'l-Kaarî).
[75] Hadîsin bâb başlığına şâhid olan yeri "Başının
saç örgülerini çöz, saçlarını tara, umreyi terk et ve hacca niyetle telbiye
et!" buyuruğudur.
Bu hadîs, değişik bir
sened ve farklıca bir metin ileHayz Kitâbı'nda da geçmişti
[76] Bunu Peygamber ikrar edip kabul eylemiştir. Buhârî'nin
burada "Peygamber zamanında" diye zamanla kayıdlaması, Peygamber'den
sonra bunun bizlere caiz olmayacağına bir işarettir. Bu hususta mezheb
imamlarının farklı görüşleri vardır. Bu muallak ihram, fulân zâtın
ihrâmlandığı gibi ihrâmlanıyorum diyerek ihrâmlanmaktır
[77] Buhârî bu İbnu Umer hadîsini Magâzî Kitâbı'nda
"Alî'nin Yemen'e gönderilmesi bâbf'nda getirmiştir-
[78] Bu, Habîb el-Mualiim tarîkinden; o da Atâ'dan; o da
Câbir'den olmak üzere "Ten'îm Umresi bâbi"nda gelmiştir. O hadîste
Surâka'nın Rasûlullah'a, Akabe cemresine taş atarken rast geldiği ve: Yâ
Rasûlullah, bu size has bir şey midir? diye sorduğu; Peygamber'in ona;
"Hayır, bize has bir şey değil, ebediyete kadar böyledir" buyurduğu
(yânî, Kaann için umre fiilleri hacc filleri içine dâima girer, bu, bu yılın
hususiyeti değildir buyurduğu) zikredilmektedir.
Bu hadîsin bâb başlığına
şâhid olan yeri, Peygamber'in Alî'ye: İhramı üzerinde kalmayı devam
ettirmesini emir buyurmasıdır.
[79] Bu hadîsin de bâb başlığına delîlliği meydandadır.
[80] Bu hadîsin de bâb başlığına şâhidliği, Ebû Mûsâ'mn
Peygamber'in sorusuna: "Ben de Peygamber'in ihrama girişi gibi ihrâmlanıp
telbiye ettim" şeklindeki cevâbıdır.
Buhârî bu hadîsin son
kısmını çok kısaltmıştır. Hadîsin son kısmı, Umer devrindeki görüş ayrılığıdır.
Hadîsin bu kısmı Müslim'de daha geniş olduğu için, oradan nakledelim:
Müslim'in rivayetinde
Ebû Mûsâ "Kadın başımı yıkadı" dedikten sonra, şöyle devam ediyor:
"Sonra ben
(Arafat'a çıkılacağı sırada) hacc için ihrama girdim. Bu hacc fiillerini
soranlara ben, Ebû Bekr ve Umer'in halifelik zamanlarında bu yolda fetva
verirdim. Bir hacc mevsiminde yanıma birisi geldi ve:
— Yâ Ebâ Mûsâ! Sen Emîrü'l-Mü'minîn'in hacc
hususunda ortaya koyduğu şeyi bilmiyorsun (sen bize başka türlü söylüyorsun),
dedi.
Bunun üzerine ben de
halka karşı:
— Ey İnsanlar! Biz hacc
hakkında kime fetva verdikse acele etmesin, işte Mü'minlerin Emîri yanınıza
geliyor. Onun sözünü alsın (benimkini bıraksın). Sizler haccımzı Mü'minlerin
Emîri'nin emri üzere tamamlayınız! dedim.
Umer Mekke'ye gelince,
ben kendisine:
— Ey Mü'minlerin Emîri!
Hacc fiilleri hakkındaki meydana çıkardığın bu ictihâd nedir? diye sordum.
Umer:
— Allah'ın Kitâbı'nı
ele alırsak, Allah "Haca ve umreyi Allah için tamamlayınız... "
(el-Bakara: 196) buyurdu. Peygamber'in sünnetini alırsak, o da kurbân kesmeden
ihramdan çıkmayı halâl kılmamıştır, dedi (Müslim, Hacc).
Yânî Umer, haccı
feshedip umreye dönmeyi ve temettü' haccını hoş görmüyor; ihramın devam
etmesini ileri sürüyordu. Ebû Mûsâ ise Mekke'ye gelince tavaf ve sa'y ile
ihramdan çıkılabilir... diyordu.
Yukarıda hacc
nevi'lerini anlatmıştık. Hacc fiillerini tamamlayıncaya kadar ihramın devamı,
iki surette olur: Birisi, hacı ih,râma girerken hacc ile umre-;: yi bir ihramda
îfâ etmeye niyet etmekle. Bu kaarın haccı yapan, Minâ'da kurbân . kesinceye
kadar ihramdan çıkamaz. Öbürüsü de: Kur'ân dilinde hedy denilen 'W ve kurbân
edilmek üzere hıll'den hareme getirilen kurbanlıktır. Hacının bu kur-'"!
bânhğıni yanında getirmesiyle olur. Bu hâlde de hacı, getirdiği kurbanlığını Minâ'da
kesmedikçe, ihramdan çıkamaz.
Ebû Mûsâ, açıkladığımız
bu iki hâl, yânî kıran haccına niyet etmek veyâ-hud hedy sevk etmiş olmak
hâlleri dışında ihramın devamına kaani' değildi. İhramdan çıkılıp temettü'
yapılabileceğini de ileri sürüyordu.
Umer ise temettu'dan
nehyediyordu. Nevevî: Umer'in bu nehyi ifrâd hac-cına tergîb için vâki' olan
tenzîhî bir nehiydir, demiştir. Mâzerî de: Umer, te-mettu'un bâtıllığına değil,
fakat ifrâd hacem daha faziletli olduğuna kanâat ederek men' etmiştir, diyor.
Sonra temettu'un
kerâhatsiz olarak cevazı hakkında icmâ' meydana gelmiştir.
[81] Yânî buradaki iki âyetin tefsiri hakkında bâb.
[82] îbn Umer'in bu haberini, Taberî ile Dârakutnî
senediyle mevsûl olarak rivayet etmişlerdir.
[83] İbn Abbâs'ın bu sözünü de tbnu Huzeyme, Dârakutnî ve
Hâkim mevsûlen rivayet etmişlerdir.
[84] Usmân'ın bu içtihadını da Saîd ibn Mansûr senediyle
rivayet etmiştir. Bu Kirman ismi, "Kermân" şeklinde de zabt
edilmiştir
[85] Âişe annemiz, hayızlanmasi sebebiyle umre yapamayacağı
için, hacc ile umreyi cem' edemiyeceğinden dolayı üzülmüştü. Yânî onun
ağlaması, bu hâlde iken hem haccın, hem de umrenin rükünlerinden olan ifâda
tavafının mümkin olamamasıdır. Bilindiği üzere hayızlmm tavafı caiz değildir.
[86] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Hacc aylarında, hacc
gecelerinde, hacc hâllerinde Rasûlullah'ın beraberinde yola çıktık"
fıkrasmdadır.
[87] Buhârî hadîsteki "Lâ yadîruki( = Sana zarar
vermez)"-kavlinde, biri böyle ec-veften birinci ve ikinci bâblardan, öteki
de muda'aftan "Lâ yadurruki" şeklinde rivayet olunca, bu ecvef
fiilin birinci ve ikinci bâblardan kullanıldığını; ma'nâsının da "Darra
yadurru"ya denk olduğunu bildirmiştir.
[88] Buradaki hacc nevi'lerini daha önce anlatmıştık. Şimdi
kısaca tekrar edelim:
Temettü'Hacc: Hacc
aylarında yalnız umre niyetiyle ihrama girmek, tavaf sa'y, tıraş ile umreyi
bitirdikten ve ihramdan çıktıktan sonra, yine o sene içinde hacc içinde
ihrâmlanıp hacc menseklerini îfâ etmektir. Yânî umre ile haccı ayrı ayrı
ihramlarda cem' etmektir.
Ikrân veya Kıran Hacc:
Umre ile haccı bir ihramda cem' etmektir.
Ifrâd Hacc: Mîkaatta
yalnız hacc için ihrâmlanmaktır.
Haccın Feshi: Hacc için
ihrâmlanıp Mekke'ye 'geldikten sonra, hacc niyetini bozup, umre niyetine
geçmek ve umre niyetiyle tavaf ve sa'y ederek İhramdan çıkmak ve bu surette mutemetti'
hacısı olmaktır. Kıran Haca ile îfrâd Haca nda imamlar arasında ihtilâf
geçmemiştir. Haccm feshinin cevazı hakkında ise ihtilâf edilmiştir.
[89] Mü'minlerin annesinin böyle demesi, eskiden hacc
ayları içinde umreye niyet edilemez
tıkaadmda bulunduğu içindir. Câhiliyet zamanında İbrahim Dîni nin
Öğrettiği nüsük ve ibâdetlerden yalnız hacc ve umrelpâyidâr olmuştu1 ki, o da
birçok bid'atler ve bâtıl İ'tikaadlarla karışmış bir hâlde idi. Bu cümleden
olmak üzere hacc aylan içinde umre niyetiyle ihlâl, yânî ihrama girip telbiye
ile ses yükseltmek caiz sayılmazdı. Veda Haccı'na kadar bu i'tikaadı bozacak
yeni bir teşrî' vâki' olmamıştı. Bundan dolayı müslümânlar ihrama girdikleri
vakit hep hacc niyetiyle girmiş bulunuyorlardı. Bilhassa hedy sevk eden Rasûlullah'm
niyetine mutâbaaten, hepsi o niyette idi. Hacc kaafilesi Mekke'ye yaklaştığında -büyük
ihtimâlle Şerifte- Rasülullah: "Birlikte hedy (kurbân) getirenlerden mâada her kim varsa
haccıfesh ederek umreye niyet etsin" diye teblîğ buyurdu. Câhiliye
Arabları'nın bu husustaki amel ve i'tikaadını bozdu. İsteyenler hacc ayları
içinde de umreden temettu'a yânî istifâdeye imkân buldular. Fakat herhalde
Medîne'den çıkarken umûmun niyeti hacc idi. Bundan dolayı mü'minlerin annesi
"Haccdan başka bir niyetimiz olduğunu bilmeksizin..." demiştir.
Şerif, Mekke'ye
takriben on mil mesafede olan bir yerin İsmidir.
[90] Hadîsin, bâb başlığındaki "Haccm feshi"
mes'elesine delîl olan yeri burasıdır. Peygamber'in beraberlerinde kurbânları
bulunmayanlara umre yapıp ihramdan çıkmalarını emretmesi, hacclarını feshedip,
umreye çevirmelerini emretmesi demektir. Bu emir de, durumu uygun olanlar
tarafından aynen uygulanmıştır.
[91] Bu akrâ ve halkaa kelimelerinin aslı, yaralamak ve
kökünden söküp atmak ma'-nâlarınadır. Bu kelimeler Arablar arasında yayılmış,
kullanılmış; ancak hiçbir zaman va'z olundukları hakîkat ma'nâsi
kasdedilmemiştir. Bunlar "Teribet ye-dâhu, kaatelehullahu" ta'bîrleri
gibidir, denilmiştir. Akr'm kesmek, yaralamak, kan akıtmak; halk'm da tıraş
edip kökünden kazımak ma'nâları; kadının hayız kanı akıtması ve bu musîbeti ile
de hacc kaafilesini Medîne yolundan habsedip ahkoyucu olması ma'nâlarını
sezdirir.
[92] Bundan evvel geçen Âişe hadîsindeki "Hacc
seferine çıktığımızda biz yalnız hacc edileceğini zannediyorduk" sözüyle
buradaki "Kimimiz umre niyetiyle ihrama girip telbiye etmişti..."
sözü arasında zıdlık görülmemelidir. Âişe'nin oradaki bu zannı, Medine'den
çıkarken ve Peygamber tarafından haccın bu üç nev'i tebliğ edilmezden evvel
vâki' olan bir kanâat idi. Âişe'nin bu hadîsinde ise ihram sırasında Peygamber
tarafından bildirilerek bu üç nevi' niyetle ihrama girildiği haber verilmiştir.
Bu gibi tercihlere dikkat edilmezse, Âişe'nin rivayetleri arasında zıdlık var
gibi görülür... (Kirmânî).
[93] Hadîsin başlığa uygunluğu "Alî hacc ve umreye
niyet ile ihram edip.... telbiye eyledi" ifâdesindedir. Alî'nin son
cümlesi, kıyamete kadar eskimeyecek sağlamlık ve güzellikte bir dînî düstûrdur.
Bu düstûr, dînî işlerde Allah ve Peygamber'-den başka hiçbir merci' ve otoritenin
sultasının kabul edilmemesi esâsını en ve-cîz bir tarzda ifâde etmiştir.
[94] Hadîsin bâb başlığına delîlliği "Peygamber
sahâbîlerine hacclannı umreye çevirmelerini emretti" kaylindedir. Çünkü
bu emir, haccın feshedilip umreye çevrilmesinden ibarettir.
[95] Buhârî bu hadîsi burada kısaltılmış olarak
getirmiştir. Bunun tamâmı "Peygamber zamanında, Peygamber'in ihrama
girişi gibi ihrama giren kimse bâbı"nda da geçmişti
[96] Hadîs burada iki yoldan getirilmiştir.
Telbîd, başın saçlarını
yapışkan bir madde ile birbirine tutturmaktır. Bunun fâidesi saçların
dağılmaması ve eziyet verici haşerelerden başı korumaktır. Bunun hakkında daha
önce de bilgi verilmişti.
[97] Hadîsin başlığa hüccetliği "Ben temettü' haccı
yapmak istedim, İnsanlar beni nehyetti... İbn Abbâs bana temettü' haccı yapmamı
emretti" fıkrasidır.
Ebû Cemre'yi temettü'
haccından nehyedenlerin kimler olduğu hadîsin tarîklerinde bildirilmemiştir.
Bu suâl ve nehy vak'ası, Abdullah ibn Zübeyr'in emîr-liği zamanında cereyan
etmiştir. Müslim Sahîh'inde: İbnu Zübeyr'in temettu'dan nehyeder, ifrâd hacca
teşvik eyler olduğunu rivayet etmiştir (tbn Hacer).
[98] Hadîsin bâb başlığına hüccetliği meydandadır. Bâzı
Buhârî nüshalarında bu hadîsin sonunda şu ziyâde vardır: Buhârî dedi ki: Bu
Ebû Şihâb'ın Peygamber'-den, bu hadîsten başka müsned bir hadîsi yoktur.
[99] Alî, böylece Kıran Haccı'na niyet etmiş oluyor.
Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır.
Usfân, Mekke'ye otuz mil
mesafede büyükçe bir köydür.
[100] Hadîsin başlığa hüccetliği ''Lebbeyke Allâhumme
lebbeyke bVl-hacct" kavlin-dedir. Çünkü hem telbiye etmiş, hem de
"bi'1-haccı" sözüyle ihramının nev'ini isimlendirip ta'yîn
eylemiştir. Bundan, haccın nev'ini ta'yîn etmenin daha faziletli olduğu ve
müfrid yâhud mutemetti' yâhud kaarın olsun; telbiyesi içinde haccının ismini
söylemesinin de efdal olduğu hükmü alınmıştır (Umdetu'l-Kaarî).
[101] Ebû Zerr nüshasında: "Peygamber (S) zamanında
temettü* bâbî" tarzındadır. İbn Hacer ile Aynî, Ebû Zerr nushasındaki
başlığı almışlardır. Hadîsin lâfzı da Ebû Zerr nüshası başlığına daha uygundur.
[102] İmrân ibn Husayn'ın, temettu'un cevazına dâir
Kur'ân'da nâzii olduğunu bildirdiği âyet: '*... Kim hacca kadar umre ile
fâidelenmek isterse kolayına gelen bir kurbân (keser)... "(el-Bakara:196)
âyetidir.
Müslim'in rivayeti:
"Kur'ân'da temet-Eu'u tahrîm eder, urfıreden nehyeder, surette inmedi;
Peygamber de Ölünceye kadar umreden ve temettu'dannehyetmedi" (yânî nesh
olunmak ihtimâli de yoktur) şeklindedir
İmrân'm re'yi ile söz
söyledi dediği kimse, Umer'dir, demişlerdir. Usmân ile Abdullah ibn Zubeyr'in
de temettu'dan (tenzîhen) nehyeder olduklarını Müslim'den öğrenmiştik. İbn
Abbâs'ın ise bil'akis temettu'u emrettiği biraz evvel geçmişti.
[103] Âyetteki "Zâlike = Bu" ta'bîri, temettu'a
işarettir. Çünkü "Zâlike = Bu" işaret isminden önce, temettü' sözü
geçmiştir.
Bu âyette temettü'
ta'bîri iki kerre geçmektedir: "Femen temetten bi'1-umreti
ile'1-hacc", "Sizden her kim hacca kadar umre İle fâidelenici
olursa" demektir. Bu ise, umre ile haccı beraberce ihram edeni yâhud
evvelâ umre ile ihrama girip, onu bitirdikten sonra hacc niyetiyle ihram edeni
şâmil olur. Bu sonuncusu, hâss ma'nâsıyle temettu'dur. Âmm ma'nâsıyle temettü'
ise, iki kısmı da şâmil olur.. (Umdetu'l-Kaarî)
[104] Hadîsin başlıktaki âyeti tefsir ettiği açıktır. Bu hadîsi el-îsnıâîlî de tamâm senedli olarak
rivayet etmiştir.
Âyet ve İbn Abbâs'ın bu
tefsiri, Mekke ve civarında oturanlar için temettü' ve kıran haecı
olmayacağını, bunların dışında bütün yeryüzünden gelecek hacıların ise temettü'
veya kıran haccı yapmak suretiyle fâidelenebilecekleri ve bu fâidelenme
şükrânesi olarak da bir kurbân kesecekleri; kurbân bulamayan veya bedelini
tedârik etmekten âciz olanlara da ihrama girdikten sonraki hacc fiilleriyle
meşgul olduğu zamanlarda üç gün, haccı tamâmiyle bitirip memleketine döndüğü
zaman da yedi gün olmak üzere, tamâmı on günlük oruç tutmak lâzım geldiği
öğretilmiştir.
[105] Hadîsin başlığa delîl olan yeri: "Zû Tuvâ'da
(Mekke'ye girmek için) yıkanırdı" fikrasıdır. Bu hadîs, şehirlere,
medeniyet yuvalarına girişte, yolculuğun insan üzerindeki maddî manevî bütün
kirlerini dışarıda bırakmak ve şehre tertemiz girmek için, yıkanmayı
öğretmektedir, işte İslâm Dîni, Mekke'nin şahsında, me deniyet merkezleri olan
şehirlere en medenî giriş usûlünü, kıyamete dek eskimeyecek bir esas olarak
bütün insanlığa böyle öğretmiş ve öğütlemiş oluyor.
Buhârî bu hadîsi
"Kıbleye yönelerek telbiye etme bâbı"nda daha uzun olarak getirmişti.
[106] Bu hadîs, bundan önce senediyle mevsûlen geçtiği için,
bu başlıkta senedsiz olarak kısaca getirilmiştir. Bâb altında da aynı hadîsi
başka bir senedle getirmiştir
[107] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu, içinde başlıktaki
sorunun cevâbı bulunması cihetiyledir.
[108] Bu hadîsin de başlığa delîlliği, bundan önceki
haşiyede zikrettiğimiz şekildedir.
[109] Buhârî, bu sözlerinden birincisi ile Müsedded isminin
doğruluk ma'nâsma olan "Sedâd''dan türetilmiş olduğu için, bu zâtın da
ismi gibi çok doğru bir kimse olduğu, binâenaleyh bu zâtın ismi ile tam bir
uygunlukta olduğu söylenirdi, diyor. İkinci sözü ile'de, yukarıdaki
tezkiyesiyle yetinmeyip, devrinde cerh ve ta'-dîl üstadı ve imâmı olan Yahya
ibn Maîn'den, Yahya ibn Saîd el-Kattân'ın, Müsedded'in sağlamlığına dâir sözünü
nakletmiştir. Buhârî bu iki sözü ile Müsedded'in sağlamlık, doğruluk ve
sıkalıkta en son ve pek yüksek derecede olduğunu belîğ bir şekilde ifâde ve
isbât etmiş oluyor.
Bu Senİyyetu'l-Ulyâ'dan
MekkelİIer'in makberesi olan Muallâ'ya inilir. Ve bu yola fetha ve medd ile
"Kedâ" denilir, Senİyyetu's-Suflâ da Mekke'nin alt tarafmdadır. Buna
da ötre ve kesr ile "Kudâ" denilir (Umdetu'l-Kaarî).
Bu Senİyyetu'l-Ulyâ'dan
Mekke'nin makberi olan Hacûn'a inilir. Yükselmesi zor bir yoldur. Sonra
sırasıyle Muâviye, Abdulmelik, Mehdî tarafından düzeltilip düzleştirildi. Sonra
zamanımızda evvelâ 811 hicrî yılında, sonra da 820 yılında Melik Müeyyed tarafından
bu yol inşâ edildi... (İbn Hacer).
Bizim zamanımızda
(1376/1.957) ise Suudî Hükümeti bu yollan geniş geniş asfalt yollar hâlinde
yeniden îmâr ve inşâ etmiştir (M.Sofuoğlu).
[110] Bu hadîsten Mekke'ye Senİyyetu'l-Ulyâ'dan girmek,
çıkarken de Seniyyetu's-Suflâ'dan çıkmak müstehâb olduğu ve bu hükmün hacı,
umreci veya Mekke'ye ihrâmsız giren kimseler için musâvî bulunduğu hususlarında
İstifâde edilmiştir.
[111] Bu da, Âişe hadîsinin diğer bir tarîkidir. Lâkin râvî,
burada giriş ve çıkış yollarında çevirme yapmıştır.
[112] Bu da yine Âişe hadîsinin başka bir tarîkidir. Burada
Hişâm, babası Urve'nİn rivayet ettiği hadîse muhalif olarak, en çok Kedâ
yolundan girmesine, bu yolun ineceği evine yakınlığını gerekçe yapmış ve buna
bir ma'ziret kılmıştır. Urve Mekke'ye oradan girmeyi zarurî görmemiştir. Bunu
arasıra yapmış; çok defa da kolaylık maksadiyle başka yerden girme işini
yapmıştır.
[113] Bu hadîsin Urve üzerine mevkûfluğu veya mürselliği
hususunda ihtilâf edilmiştir. Buhârî iki tariki de zikredip, ayıplı olmadığını
göstermiştir
[114] Bu da aynı hadîsin diğer bir tarîkten rivayetidir.
Buradaki hadîslerin haşiyelerini hep Umdetu'l-Kaarfden özetle naklettik
[115] Bu âyetlerin Mekke'nin, Harem'in ve onun en meşhur
binası olan Ka'be'nin fazlı ile ilgisi açıktır.
[116] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ka'be bina
edilirken..." kavlinden alınır. Çünkü Ka'be'nin bina edilmesi, Mekke'nin
bina edilmesine ve büyük bir medeniyet ma'-mûresi olmasına sebeb olmuştur. Bu
suretle hem sebeb olan Ka'be'nin, hem de müsebbeb olan Mekke'nin faziletine,
hadîste bir uygunluk ve delîl bulunmuştur.
[117] Bu hadîsin de başlığa hüccetliği yukarıki hadîsteki
gibidir.
[118] îbn Umer'in bu sözü, Âişe'nin rivayetini zayıflatmak
ve doğruluğunda şübheye düşürmek için değildir. Çünkü Âişe, mümkin olan en
yüksek derecede doğru sözlü, ezberleyici ve iyi zabtedicidir. Lâkin Arab
kelâmında çok kerre teşkîk suretinde söz vâki' olur da, bundan takrir ve kesin
kanâat murâd edilir. Bunun Kur'ân'-da da örnekleri vardır: el-Enbiyâ:lll;
Sebe':50. âyetlerihde olduğu gibi.
[119] Âişe'nin bu hadîsleri Ka'be'nin Kureyş zamanındaki
inşâsı, Peygamber'in kendi zamanında Îbrâhîm Peygamber devrindeki aslî
hey'etini diriltme arzusu ve Kureyş'in İslâm'ının yeni oluşu sebebiyle
gönüllerinin kırılmaması için bu işe girişmediği hakkında gayet emîn bilgiler vermektedirler.
[120] Âişe'nin bu
hadîsleri Ka'be'nin Kureyş zamanındaki inşâsı, Peygamber'in kendi zamanında
Îbrâhîm Peygamber devrindeki aslî hey'etini diriltme arzusu ve Kureyş'in
İslâm'ının yeni oluşu sebebiyle gönüllerinin kırılmaması için bu işe
girişmediği hakkında gayet emîn bilgiler
[121] Hicr, yarım dâire şeklinde 39 zirâ'dır, alçak bir
duvarla çevrili, Ka'be bitişiğinde ma'rûf yerdir. Tavaf, bunun dışından
yapılır. Bunun altı zirâ'ı ihtilafsız Beyt'ten sayılmıştır. Altı zirâ'dan
fazlasının Beyt'ten sayılıp sayılmayacağında ihtilâf vardır.
[122] en-Neml:91. âyetinin başlıkla ilgisi, Yüce Allah'ın
bütün dünyâ beldeleri arasından Mekke'yi kendine izafe edip ayrı bir hususiyet
bahşetmesi ve onu "Harem" kılması cİhetiyledir.
el-Kasas:57. âyetin
başlığa ilgisi İse, Allah'ın Mekke'ye kendi tarafından bir rızık olarak bütün
maddî ve ma'nevî bereketlerin toplanacağı emin bir Harem kıldığını bildirmiş
olmasıdır
[123] Hadîsin başlığa hüccetliği "Şübhesiz bu beldeyi
Allah Harem kılmıştır... " kav-lindedir. Bu harem kılmada Mekke'nin
ta'zîmi vardır. Ta'zîm edilmesi ise, diğer dünyâ beldeleri arasında Mekke'nin
faziletine ve hususîliğine delâlet eder.
Mekke Haremi, Mescidi
Harâm'ı her taraftan çevreleyen bir arazî sahasıdır. Bu arazînin dâhiline
Harem ve Harem havzası, hâricine denilir. Bu Harem sahasına bir takım dînî
hükümler ilgilendiğinden, Mekke Haremi'nin hududu talyîn buyurulmuş ve nişanlar
konulmuştur.
İbn Abbâs'tan rivayet
edilen hadîse göre, İbrâhîm Peygamber, Beyt'in inşâsını tamamladıktan sonra
Cebrâîl aleyhi's-selâm gelip, kendisine Harem hududunu göstermiş, tbrâhîm
tarafından buralara birer alâmet konulmuştur. Sonra İsmâîl, daha sonra Kusayy
ibn Kılâb taraflarından bu alâmetler yenilenmiştir. En sonra Rasûlullah bu
alâmetleri yenilemiştir. Umer de halifeliği zamanında Kureyş'ten dört zâtı
gönderip, bunlar ma'rîfetiyle Harem hududunu gösteren alâmetler dikilmiştir.
Daha sonra Muâviye, Abdulmelik zamanlarında da yeni alâmetler konulmuştur.
Harem'in Hududu: Medine
cihetinden üç mil mesafede bulunan Ten'îm, Irak yolu üzerinde yedi mil
uzaklıktaki Seniyyetu'r-Rahi, Cı'râne yolu üzerinde dokuz mil mesafede bulunan
Şa'b; Tâif yolu Üzerinde yedi mil mesafede Batnu Nemire; Cidde yolu üzerinde
dokuz mil mesafede Aşâir İle hudûdlanan arazî Haretn'dİr. Bunlar arasında Mekke'ye
en yakın olanı Ten'îm'dir. Mekke'den umre yapmak İsteyenler ihrama girmek için
Ten'îm'e çıktıklanndan, buraya Umre de denilir. îşte bu yerler Harem hududu
olduğundan, Mekke'ye gidenler için buralara ihrâmsız girmek günâh sayılır.
Bu Harem hududu,
mîkaatlardan başkadır. Mîkaatlar ihrama girme hududu ve Mekke'ye daha uzaktır.
"Harem "
unvanı Beyt'ten ve Mescid'den başka Kur'ân dilinde Mekke şehrine de verilmiş
bir şeref unvanıdır. İşte burasının yeryüzünde başka bir örneği bulunmayan
hurmetliği, emînliği, bereketliliği ve hükümleri vardır. Bunlar ilerideki
hadîslerde daha çok açıklanacaktır.
[124] el-Mescidu'l-Harâm'dan maksad, yukarıda hudûdları
tanıtılmış olan Harem'in bütünüdür.
[125] Bu âyet Mescidi Harâm'da yerli, misafir bütün
insanların müsâvî olduklarının Kur'ân'dan delili olmak üzere getirilmiştir.
Çünkü âyette bu eşitlik açıkça belirtilmiştir.
[126] Bunlar, Buhârî tarafından ma'nâ İle yapılan
tefsirlerdir. Târî, misâfır'dir. Nitekim Akif de mukîm, yânî ikaamet edici
ma'nâsınadır
[127] Bâzı âlimler: Rasûlullah'm bu hadîste bahsettiği ev,
Hâşim ibn Abdi Menâfin evi idi. Hâşim öldükten sonra oğlu Abdulmuttalib'e
kaldı. Abdulmuttalib de çocukları arasında bölüştürdü. Rasûlullah da babası
Abdullah'ın mirasını aldı ve burada dünyâya geldi, demiştir (Kirmanı).
Rasûlullah: Akîl bize
evden yâhud yurddan birşey bıraktı mı? buyurduğuna göre, bu ev, Rasûlullah'm
mülkü idi. Şu da muhtemildir ki, Ebû Sufyân'-m muhacir evlerinde tasarruf
ettiği gibi, Akîl de Rasûlullah'm evinde tasarruf eylemiştir.
Ebû Tâlib'İn dört
oğlundan Akîl ile Tâlib, Ebû Tâlib'in evine tasarruf ederlerken, Tâlib Bedr
harbinde ölmüş, Akîl onun hissesini de alarak yalnız olarak Ebû Tâlib'in
mirasına tasarruf etmiştir. Mekke fethinden sonra Rasûlullah, Ku-reyş'ten
müslümân olanların kalblerini alıştırmak için Câhiliyet tasarruflarını olduğu
gibi ibkaa etmişti. Bu suretle bu mallar Akîl'in üzerinde kaldı. Akîl'in
ölümünde Haccâc'ın kardeşi Muhammed ibn Yûsuf tarafından binyüz dînâra satın
alınıncaya kadar, çocuklarının tasarrufunda kalmıştır.
[128] Umer'in bu sözü mevkuf hadîstir. Buhârî bu hükmü
Mağâzî Kitâbı'nda merfû' hadîs olarak da getirmiştir. Umer'in ve Peygamber'in
hadîslerindekî bu hüküm, el-Enfâl: 72. âyetinin devamından istifâde edilmiştir.
[129] Muhacirler ve Ensâr hicret ve yardımla, akraba
olmaksızın birbirlerine vâris olurlardı. Nihayet bu hüküm: "... Hısımlar
Allah'ın Kitâbı'nca birbirlerine daha yakındırlar. Allah herseyi hakkıyle
bilendir'^{e!-Enfâi:75) âyetiyle kaldırılmıştır. Bu âyetle hısımların birbirine
vâris olacakları hükmü sabit olmuştur.
Yukarıki 72. âyetteki
mü'minlerin birbirlerine vâris olacakları hükmünden, mü'minin kâfire vâris
olmayacağı hükmü lâzım gelmez. Lâkin bu ikinci hüküm o âyetin devamı olan
"... îmân getirip de hicret etmeyenlere ise, hicret edecekleri zamana
kadar, sizin onlara hiçbir şey ile velayetiniz yoktur" fıkrasından
alınmıştır (Aynî ve Kastallânî).
[130] Bâb başlığından Buhârî'nin maksadı, Peygamber'in
indiği yeri tesbît etmektir. Hadîs, bu yeri tesbît etmektedir.
[131] Bu, hadîsin diğer bir tarîkidir. Hadîsteki
"Gad", buıada yarın ma'nâsına de-ğü, mecazen "öbürsü günü"
ma'nâsmadır. Çünkü Minâ'dan Muhassab mevkiine zu'l-hi ecenin onüçüncü günü
inildiği bilinmektedir.
Hadîsin sonunda
yapıldığı bildirilen yemînleşme, bir parça üzerine yazılıp Ka'be'ye asılmış
bulunan meşhur boykot-nâmedir
[132] Buhârî burada hadîsin diğer bir tarîkini getirmiştir
ki, bu tarîki, İbn Huzeyme mevsûlen rivayet etmiştir. Bir de Buhârî buradaki
Muttalib oğullan ta'bîrinin doğru olduğunu bildirmiştir. Muttalib oğulları
ta'bîri daha doğrudur; çünkü Ab-dulmuttalib, Hâşim'in oğludur. Öyleyse
"Hâşim" lâfzı ondan (Abd lâfzından) müstağnidir. Muttalib ise,
Hâşim'in kardeşidir. Bunların ikisi Abdi M«nâf in oğullandır. Murâd, onların
Abdi Menâf oğulları aleyhine yemînleşmiş olduklarıdır (Kastallânî).
[133] Buhârî bu başlık altında hadîs getirmemiştir. Sanki o,
Îbrâhîm Peygamber'in Hâcer ile oğlu İsmail'i Mekke'nin kurulacağı yerde iskân
etmesi kıssası hakkındaki İbn Abbâs hadîsine işaret etmiş gibidir. Bu İbn
Abbâs hadîsi, inşâallah Ehâdîsu'I-Enbiyâ Kitâbı'nda, genişletilmiş olarak
gelecektir (İbn Hacer).
Mekke kayalık, zirâate
elverişsiz bir yerdi. Rivayete göre Hâcer, Sâre'nin cariyesi idi. İbrâhîm
Peygamber'e bağışladı. Ondan îsmâîl dünyâya gelince, beşeriyet gereği
kendisinde bir kıskançlık hâsıl oldu. Onların, nezdinden çıkarılmalarını ısrar
İle istedi, tbrâhîm Peygamber de kendilerini Mekke tarafına götürdü. Mekke
susuz, çorak, kayalık bir yerdi. Yüce Allah orada Zemzem suyunu meydana
çıkardı. Bu suretle orası şenlendi.
Allah Taâlâ, İbrahim'in
bu duasını kabul buyurdu. Mekke'yi emîn bir yer kıldı. Orada her mevsimde
meyvelerin, mahsûllerin nevi'lerini toplayıp çoğalttı (Beydâvî).
Zamanımızda ise
(1395/1975) Suudî Arabistan ülkesi çöldeki petrol denizi sebebiyle dünyânın en
zengin memleketlerinden biri olup, ora halkı hakîkaten maddî ve ma'nevî
zenginliklere gömülmüş bir hâldedir.
[134] Bu âyet, insanların İşlerinin kıvamı, dîn ve dünyâ
işlerinin kalkınması Ka'be ile olacağı; Ka'be'nin bütün devirlerde ta'zîm
edileceği; ziyaretçilerinin kıyamete dek kesilmeyeceği; Ka'be mevcûd olduğu ve
ona beş vakit namazda yönelmek suretiyle ta'zîm devam ettiği müddetçe, dînin de
ayakta kalacağı hususlarına delâlet etmektedir.
Buhârî bu âyetle,
insanların işlerinin kıvamı, dîn ve dünyâ işlerinin kalkınması Ka'be ile
olacağına; Ka'be o iki cılız bacaklı eliyle yok olunca, insanların işlerinin de
bozulacağına işaret etmiştir. Buna da âyetteki "Kıyameti IVn-nâs"
sözü delâlet etmektedir.
[135] Hadîs, bundan önceki haşiyede işaret edilen hususa
delîl olmak üzere sevk edilmiştir.
[136] Bu Âişe hadîsi de Ka'be'nin çok eskiden beri ta'zîm
edildiğini, perde ile, kisve ile örtüldüğünü bildirmiş; binâenaleyh başlık
âyetİndeki ''Hürmetli Beyt" ta'-bîriyle muhterem kılınan Ka'be'nin bu
ihtiramı ile hadîs arasında uygunluk olmuştur
[137] Bu Ebû Saîd hadîsi de, içinde tavsîf edilemez
şiddetler ve mihnetler bulunacak olan Ye'cûc ve Me'cûc'un çıkışından sonra da
Ka'be ziyaretçilerinin kesilmeyeceğini bildirmektedir. Böylece başlık
âyetİndeki Ka'be'nin Hürmetli Beyt, insanlar için bir kıvam ve nizâm kılınmış
olması husûslanyle uygunluk meydana gelmiş olur.
[138] Bu zevatın mutâbaalarını Ahmed ibn Hanbel ile Ebû
Ya'lâ ve ve İbn Huzeyme, senedleriyle rivayet etmişlerdir.
[139] Abdurrahmân'in rivayetini de Hâkim, Ahmed ibn Hanbel
tarîkinden, senediyle rivayet etmiştir. Buhârî buradaki son ifadeleriyle,
hadîsteki tedlîs ihtimâlini en kuvvetli bir uslûbla yok edip, hadîsin bütün
tarîklerinin kuvvetini göstermiştir.
[140] Câhiliyet zamanından beri her devirde birçok
hükümdarlar ve emirler Ka'be'ye hediyeler ve teberru'lar yapagelmişlerdir.
Bunların pek mühim olanları Ka'be naziresinde muhafaza edilmiştir. Ka'be'ye âid
kıymetli eşyadan birisi de Ka'-be'nin kisvesi, yânî örtüşüdür. İşte Buhârî bu
hadîsi bu sebeble Ka'be örtüsü ' babında zikretmiş ve Ka'be eşyası ile Ka'be
örtüsü üzerindeki tasarrufun hükmünü meydana çıkarmak istemiştir.
Umer'in içtihadına
göre, fakîrlerin ihtiyâcını hafifletmek, Ka'be'ye kisve giydirmekten daha
faziletlidir. Umer evvelâ fakîrlerin menfâatlerini tercîh etmiştir. Fakat ne
Rasûlullah'ın, ne de Halîfe Ebû Bekr'in böyle bir işe girişmedikleri kendisine
hatırlatılınca, böyle bir hareketten çekinmiştir, Umer'in Ubeyy ibn Ka'b İle de
böyle bir konuşmasını Hasen Basrî tarîki ile Abdurrazzâk rivayet etmiştir. Bu
defa da Ubeyy ibn Ka'b: Yâ Emîre'l-Mü'minîn, senden evvel iki dostun böyle bir
iş işlemediler. Bunda bir hayr ve menfâat olaydı, onlar yaparlardı, demiş.
Umer de îbn Ka'b'ı doğrulamıştır.
Rasûlullah ile iki
halîfesinin Ka'be örtüsünü tecâvüz etmemeleri, Ka'be kisvesinin ehemmiyetini
ifâde eder.
Şârih îbn Battal:
"Ka'be'ye hediye edilen eşya ve bu arada Ka'be Örtüsü vakf demektir.
Vakıflar hakkında câri olan hükümlere tâbi'dir, vechinden değiştirilmesi caiz
değildir. Bunda İslâm'ı ta'zîm ve düşmanları korkutmak vardır" demiştir
(Kirmânî, İbn Hacer, Aynî, Kastallânî).
Bu hususta birçok
görüşler ve tafsilât vardır. Özetle ifâde edilirse zahir olan mezhebe göre eski
örtü gün geçtikçe bozulacak ye helak olacağından taksîm edilip Beytu'l-mâFca
lüzumuna göre kullanılmalıdır denilmiştir.
Buhârî bu hadîsi I'tisâm
Kitâbı'nda da getirmiş, Ebû Dâvûd ile Tirmizî de Hacc Kitâblannda rivayet etmi
[141] Aişe'nin bu hadîsi, Kitâbu'l-Buyû'da geniş olarak
gelecek olan aynı hadîsin bir tarafıdır.
[142] Bu İbn Abbâs hadîsinin başlığa delâleti meydandadır.
[143] Bu Ebû Hureyre hadîsi "Yüce Allah'ın: Allah
Ka'be'yt hürmetli bir beyt yaptı... kavli babı"nda geçmişti.
[144] Hz. Umer'in Haceri Esved'e karşı söylediği bu
sözündeki maksadı hakkında Mu-hammed ibn Cerir et-Taberî şunları söylemiştir:
Arab Yarımadası halkı
öteden beri puta tapandır. Bunların müslümânhğı, Câhiliyet ve putataparhk
devirlerine pek yakın bulunduğundan, Umer, Haceri Esved isti'lâmını, câhil bir
sınıf halkın eskiden beri Arablar'ın sanemlere hürmet ve ibâdeti kabilinden
bir ihtiram sanmalarından endîşe etmişti. Ve bu sözüyle: Haceri Esved
isti'lamından gaye bu taş parçasına taabbüd değil, fakat doğrudan doğruya ve
yalnız Allah'a ta'zîm ve Peygamber'in emri ve tebliği karşısında kayıdsız
şartsız durmaktan ibarettir. Allah bu taşa ta'zîmi emretmiş ve ta'Zîmi haccın
menseklerinden saymıştır. Binâenaleyh müşriklerin sanemlere ibâ-detleriyle,
müslümânların, bu İlâhî emrin tecellîsine mazhar olan bir taşa hürmet etmeleri
arasında kıyâs kaabil olmayacak derecede bir fark bulunduğunu bildirmek
istemiştir. İbâdet ancak âsîlere zarar ve ceza, itaatlilere de menfaat ye
mükafat verecek derecede mutlak bir kudret sahibine mahsûs olduğuna, buna da
ancak Celâl sahibi olan Allah Taâlâ sâhib bulunduğuna tenbîh etmiştir
(Umdetu'l-Kaarî, IV, 606).
[145] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Üzerlerine
kapıyı kapadılar.." sözlerindedir.
[146] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Bu hadîs, Namaz
Kitâbı'nda "Direkler arasında namaz bâbı"nda da geçmişti.
[147] ibn Umer'in fiiliyle ilgili olan bu ta'lîki Sufyân
es-Sevrî, senediyle kendi Cami'-inde, Tâvûs şöyle dedi diyerek rivayet
etmiştir.
Buhârî bu başlıkla, hacc
ve umre sırasında Ka'be'ye girmeyi hacc ve umre menseklerinden zannedenleri
reddetmek istemiş; Ka'be'ye girmenin hacc menseklerinden olmadığına hüccet
yapmak için de İbn Umer'in fiilini getirmiştir.
[148] Rasûlullah'ın bu umresi, Mekke fethinden evvel yedinci
hicret yılında îfâ ettiği kaza umresi olduğu bildirilmiştir. Rasûlullah'ın bu
umrede Ka'be İçine girmemesinin sebebini Nevevî şöyle açıklıyor: Ka'be'nin içi
putlarla, duvarları suretlerle dolu idi. Rasûlullah bu halde Ka'be'ye
giremezdi. Müşrikler de başka ziyaretçileri içeriye bırakmıyorlardı. Fetih günü
ise bu putların hepsi yere serilmiştir...
Kastallânî: Kaza
umresinde Rasûlullah'ın Ka'be İçine girmemesi, Hudey-biye sulh andlaşmasında
buna dâir bir madde bulunmamasından dolayı olması da muhtemildir. Binâenaleyh
Ka'be'ye girmek İsteseydi, Kureyş muhakkak men' ederdi. Nitekim Mekke'de üç
günden fazla ikaamet edilmesine müsâade etmemişlerdi. Rasûlullah böyle bir
engellemeye uğramamak için ka'be içine girmek istememişti, diyor.
[149] Hadîsin başlığa delîlliği "Beyt'e girdi ve her
tarafında tekbîr getirdi" fıkrasın-dadır. Hadîsteki "Ezlâm",
"Zelem"in cem'idir. Zelem, fâl kalemi ve fâl oku demektir. Bu oklar
üç parça olup, birinde "Yap", öbüründe "Yapma" yazılı,
üçüncüsü de boş olurdu. Bir iş tutmak isteyen, bir yola çıkacak olan kimse, bu
işin ve bu yolculuğun kârlı ve kazançlı olup olmadığını bu fallarla anlamak
is-. terdi. İslâm Dîni bütün bu hurafeler ve câhilce zihniyetleri reddetmiş,
falcılığı da yasak etmiştir (el-Mâide: 90).
Rasûlullah bu hadîste,
İbrâhîm ve ismâîl Peygamberleri böyle çirkin şeylerle kısmet aramaktan tenzih
eylemiştir.
Bu hadîste ibn Abbâs,
Peygamber'in Beyt'e girip tekbîr getirdiğini, fakat namaz kılmadığım; ibn Umer
ise BilâPden naklen namaz kıldığım bildirdiğinden, bu iki hadîs arasında
zahirî bir tenakuz görülmektedir. İbn Hıbbân: Bu tenakuzu kaldırmak, bence bu
iki haberin başka başka girişlere âid olmasıdır. Biri Mekke fethi günü Ka'be'ye
girişi, Öbürüsü de Veda Haccı'nda girişidir. Birincide Beyt'te namaz kılmış,
Bilâl bunu rivayet etmiş, Veda Haccı'nda kılmadığını da İbn Abbâs rivayet
etmiştir. Fakat namaz kıldığına dâir rivayetler daha çoktur., demiştir
(Umdetu'l-Kaarî).
[150] Hadîsin başlıktaki soruya cevâb olmak üzere uygunluğu,
Peygamber'in berâ-j, berinde Mekke'ye gelenlere remel yapmalarım emretmiş
olmasıdır ki, işte bu emir, remelin meşru'iyetinin başlangıcı olmuştur.
Eşvât, şavfm cem'idir.
Şavt, bir başlangıç noktasından sona kadar gidip oradan dönerek hareket noktasına
gelmeye denir ki, defa ve kerre ma'nâsına-dır. Beyt'in etrafım bir defa
dolaşmağa şavt denir. Remel de yelmek ve koşmak ma'nâsınadır.
Tavaftaki bu remelin
hükmünde âlimler: Remel, haccın ve tavafın sünnetlerinden midir? Terki caiz
midir, değil midir? Remel bir sebeble işlenmişti; bilâhare bu illet yok
olmuştur, bunun fiili ihtiyarî olmuş demek midir? sorularının cevâblannda
ihtilâf etmişlerdir. Umer, İbn Mes'ûd, Ibn Umer, Ebû Hanîfe, Mâlik, Şafiî,
Ahmed sünnettir demişlerdir. Diğer bâzıları da sünnet değildir; dileyen işler,
dileyen terkeder, demişlerdir, tbn Abbâs, Tâvûs, Atâ, Hasen Basrî, Kaasım,
Sâlim'in bu görüşte oldukları nakledilmiştir.
[151] Bu başlıktaki tavaf, Ka'be etrafını Haceri Esved'den
başlayıp yine oraya gelinceye kadar dolaşmak ma'nâsınadır ki, buna şavt
dendiğini daha evvel bildirmiştik.
[152] Hadîsin bâb baslığına uygunluğu çok açıktır. Çünkü
hadîsin ma'nâsımüsâvî olarak başlığın ma'nâsıdır.
Ibn Umer bu haberinde
hacc menseklerinden ikisini ve bu hususta Peygamber'in fiillerini bildirmiştir.
Bunlar da: Mescidi Harâm'a girildiğinde sünnet olan evvelâ Haceri Esved'in
isti'lâm edilip selâmlanması, sonra tavafın yedi şavtın-dan ilk üçünde link ile
yürünmesi fiilleridir. Bunları da Safa ile Merve arasında sa'y ta'kîb eder.
İsti'lâm ile remelin hacc menseklerinden olduğu hadîsten ziyâde Buhârî'nin
koyduğu bâb unvanında remelin isti'lâm üzerine atıfla zikredilmiş
bulunmasından açıkça anlaşılmıştır. Hadîsin metninde bu açıklık yoktur. Buhârî
bu ünvân ile adetâ hadîsi şerhetmİştir.
Hadîsteki Habb fiilinin
de remel ma'nâsına olduğu yine bu unvandan anlaşılır. Habb'm bu ma'nâsı da cûş
u hurûşa gelmek ma'nâsından alınmıştır. Kaa-mûs Tercemesi'ndc remel, link
yürümek ve hervele denildikten sonra, hervele de aynen şöyle ta'rîf ediliyor:
Hervele, dahrece vezninde seğirtme ile yürüme arasında olan yürümektir ki,
yelmek ta'bîr olunur. Yâhud sür'atle yürümektir; hulâsası link ile yürümektir
(Hervele maddesi).
[153] Hadîsin başlığa delîlliği "Hacc ve
umrede..." şeklindeki devamıdır.
[154] Bu mutâbaatı, Nesâî ile Beyhakî mevsûlen rivayet
etmişlerdir.
[155] Bu hadîsin değişik bir senedle kısa bir rivayeti, daha
önce de geçmişti. Hadîsin başlığa delîlliği gayet açıktır.
[156] Yemânî iki rükün, Haceri Esved rüknü ile ona yakın
olan asıl Yemen doğrultusundaki rükündür. Tağlîb yoluyla her ikisine Yemâniyân
denilmiştir, Ebâvân gibi. Bu iki rükün (yânî Ka'be'nin bu iki köşesi)
İbrahim'in temelleri üzeri olduklarından, hassaten ta'zîm edilmiştir. Haceri
Esved rüknünde hem Haceri Esved bulunması, hem de İbrâhîm temeli üzerine kurulu
olmasından dolayı iki fazilet vardır. İkinci rükünde ise, yalnız ibrâhîm
temelinde bulunmak fazileti vardır. Haceri Esved'in bulunduğu rükün, işte bu
iki faziletinden dolayı Yemânî rükünden daha ziyâde isti'lâm ve ta'zîme tahsis
edilmiştir.
Ka'be'nin diğer iki
rüknü yine tağlîben Şâmiyân'dır. Bunlar Hıcr'a yakın olan köşelerdir. Bunlar
İbrahim'in köşeleri üzere tamamlanmamışlardır.
[157] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri "Haceri
Esved'i mihcen ile isti'lâm ederek..." sözleridir.
Mihcen, ucu eğri olan
bir deynektir ki, onunla deve sevkedıhr, yere düşen bir şey de buna takılarak
alınır. Peygamber'in deve üzerinde tavaf ettiği herkes tarafından görülmek ve
herkes şübhesini sorabilmek maksadıyle böyle yapıldığı söylenmiştir.
Peygamber'in bu sırada biraz rahatsız olduğu için böyle deve Üzerinde tavaf
edip deynekle isti'lâm ettiği, tavaftan sonra devesinden inip, Ma-kaamı
İbrahim'de iki rek'at tavaf namazı kıldığı da rivayet edilmiştir (Ebû Dâvûd).
[158] Bu mutâbaatı el-İsmâîlî, senediyle rivayet etmiştir.
[159] Câbir ibn Zeyd'İn bu sözünü Ahmed ibn Hanbel senediyle
rivayet etmiştir.
[160] Muâviye'nin bu fiil ve sözünü Ahmed, Tirmizî ve Hâkim,
senediyle, mevsûlen rivayet etmişlerdir.
Başlığa delîl olan yer,
İbn Abbâs'ın "Bu iki Şâmî köşe isti'lâm olunmaz" sözüdür. Şâmî olan
iki köşe isti'lâm olunmayınca, isti'lâm, Yemânî olan iki köşeye münhasır olur.
[161] İbnu'z-Zubeyr'in bu fiilini de İbn Ebî Şeybe mevsûlen
rivayet etmiştir. İbn Zubeyr Ka'be'yi ta'mîr ettiği ve onu İbrâhîm temelleri
üzerine tamamladığı zaman, artık Ka'be'nİn dört köşesi de îbrâhîm temelleri
üzerinde bulunduğu için hepsini de isti'lâm etmiştir (Umdetu'l-Kaarî).
[162] Hadîsin bâb başlığına delîlliği apaçıktır.
[163] Hadîsin bâb başlığına delîlliği açıktır. Bu hadîs
"Hacc ve umrede remel yapmak bâbı"nda bundan daha tamâm olarak
geçmiş idi.
[164] Yânî ben sana Rasûlullah'in bu taşa el sürüp öptüğünü
gördüm, diyorum. Burada artık re'y ve içtihada yer yok. Sen "Eraeyte = Ne
dersin?" sorularını Ye-men'e götür, demiş oluyor. Bu sözlerinden, ibn
Umer'in sıkışıklığı ve mağlûb edilmeyi istı'lâmı terketmekte bir ma'ziret
görmediği anlaşılıyor
[165] Yânî tavafta Haceri Esved'e geldiği zaman ona el
sürmek suretiyle İsti'lâm etmekten âciz olduğunda, sâdece ona işaret etmekle
yetinen kimse babı.
[166] Hadîsin başlığa delâleti açıktır. Bu hadîs
"Rüknü, mihcen ile isti'Iâm bâbı"nda da geçmişti. Hadîs buradaki
rivayette daha tafsîllidir.
[167] Bu da Abdullah ibn Abbâs hadîsinin diğer bir tarîkten
gelen rivayetidir. Bu rivayette "Yanında bulunan bir şeyle işaret etti ve
tekbîr getirdi" fıkrası ziyâde olmuştur. Bu da tavafın her savu başında
Haceri Esved'e her gelişte tekbîr etmenin müstehâblığma delîl olmuştur.
[168] Bu mutâbaatı Buhârî Talâk Kitâbı'nda mevsûlen
getirmiştir. Buhârî, bu mutâ-baatı, bundan önceki bâbda geçen Abdulvahhâb
rivayetinin tekbîr maddesinden ârî olması, Hâlid ibn Abdillah'ın bu
ziyâdesinde bir ayıblama yapmayacağını tenbîh için getirmiştir. Çünkü
İbrâhîm'in mutâbaatı vardır
[169] Buhârî'nin bu bâbdan maksadı, Mekke'ye hacı yâhud
umreci olarak gelen kim senin Ka'be'yİ tavaf edeceği, sonra iki rek'at namaz
kılacağı, sonra Safâ'ya çıkıp sa'y edeceği; eğer umreci ise tıraş olup
ihramdan çıkacağı; eğer hacc için ihrama girmiş ise tâ terviye günü hacc
fiilleri için Minâ'ya çıkıncaya ve haccı îfâ edinceye kadar ihramı üzerinde
sabit kalacağım beyân etmektir (Aynî). Sev-kedilen hadîs de bu beyânın kat'î
bir delilidir.
[170] Buhârî, hadîsin sâdece Urve'den merfû' olan kısmım
almış olup, diğer kısımlarını almamıştır. Bu hadîsin Müslim'deki şevki daha
geniş ve mükemmeldir: Hadîsin üçüncü derecede râvîsi olan Muhammed ibn
Abdirrahmân dedi ki: Bana Iraklı bir zât, bu hadîsin ikinci râvîsi bulunan Urve
ibn Zubeyr'e şöyle bir suâl sormaklığımı söyledi:
— Bir kimse hacc
niyetiyle ihrama girse tavaf ve sa'y ile İhramdan çıkabilir mi, çıkamaz mı? Eğer
Urve "Çıkamaz" derse, sen de: Bir zât "Bil'akis çıkar
diyor" dersin, dedi.
Yine İbn Abdirrahmân
dedi ki: Bu havale edilen suâli Urve'ye sordum. Urve cevaben:
— Hacc niyetiyle ihrama giren kimse, yalnız
haccı edâ etmekle ihramdan çıkabilir, dedi; haccı feshetmeye cevaz vermedi.
Ben:
— Birisi, haccı
feshederek umreye çevirmekle ihramdan çıkabilir diyor; sen buna ne dersin?
dedim.
Cevaben:
— Bu adam çok fena söylemiş, dedi.
Irakh zât bana rast
geldiğinde Urve'nin bu cevâbını anlattım. Bu defa
Urve'ye:
— Birisi Rasûlullah'ın
böyle yaptığını haber veriyor; (Urve'nin ebeveynine de işaret ederek) Esma
bintu Ebî Bekr ile Zubeyr de haccı umreye çevirmişlerdir diyor, siz ne
dersiniz? diye sormakhğımı rica etti.
Ben ikinci defa Urve'ye
gelip böylece söyledim. Urve bana:
— Bu adam kimdir? diye sordu.
Ben de:
— Bilmiyorum, dedim.
Bunun üzerine Urve İbn
Zubeyr:
— Bu adam niçin kendi
gelip. sormuyor?Zannsdersem bu Iraklı'dır, dedi. Ben de:
— Bilmiyorum, dedim. Bu defa Urve:
— Bu adam yalan
söylemiştir. Rasûlullah hacc etmiştir; fakat haccını umreye çevirmemiştir,
diye cevâb verdi ve: Bana Âişe haber verdi ki, diyerek metindeki hadîsi
şevketti (İbn Hacer, Aynî, Kastallânî),
[171] Âişe'nin Veda Haccı'nda hayızlı bulunduğu, umreyi
sonra yaptığı yukarıdaki hadîslerde geçmişti. Burada Esmâ'mn Urve'ye haber
verdiği rivayet edilen hacc, Âişe'nin Veda Haccı'ndan başka Peygamber'in
vefatından sonra yaptığı hacc-lardan olacaktır.
[172] Hadîsin bâb başlığına delîlliği "Mekke'ye
gelişinin evvelinde..." ifâdeleridir.
[173] Bu hadîs de yukarıda geçen tbn Umer hadîsinin başka
bir tarîkten rivayetidir. Burada Peygamber'in Safa ile Merve arasında sa'y
ederken vâdînin karnında yânî vâdînin içinde yine koştuğu ziyâdesi vardır.
Batnu'l-Mesîİ: Sel
suyunun biriktiği yer demektir. Fakat daha sonraları bu sel suyunun birikecek
çukur yeri dolmuş, zamanla gelen seller bu çukurluğu doldurmuştur. Sonra sa'y
esnasında koşulacak olan bu mahalli göstermek için iki tane yeşil direkcik
konulmuştur. Altı zira' boyunda olan bu iki direkciğin biri Mescid'in
duvarında, öbürüsü de Abbâs'ın evine konulmuştu (Kastallânî).
[174] Bu isnadın lâtîfliklerinden biri şudur: Buhârî, kendi
şeyhî Amr ibn Alî'den zikrediyor; o da aynı zamanda Buhârî'nin şeyhi olan Ebû
Âsim en-Nebîl'den rivayet ediyor (Aynî).
[175] Atâ ile İbn Cureyc arasında cereyan eden bu çok güzel
ve ilmî konuşmanın bâb başlığına delâleti açıktır.
Bu, Buhârî'nin
Müslim'den ayrı olarak rivayet ettiklerindendir. Bu arz ve müzâkere nev'inden
güzel bir metindir. Bâzı Buhârî nüshalarında düşmüştür. Fakat asıllarda ve
Etraf Kitâblannda mevcûddur. Bunu Beyhakî ile Mustahrâc yazan iki arkadaşı
zikretmişlerdir. Ebû Nuaym ise: Bu, çıkış yeri dar, çok kıymetli bir hadîstir,
demiştir (Aynî).
[176] Hadîsin başlığa mutâbakaatı "fasonların arka
tarafından tavaf et!" kavimdedir. Bu lâfızdan, kadınların erkeklerin
beraberinde tavaf edebilecekleri, ancak mürakin olduğunca erkeklerin arka
taraflarından tavaf etmeleri daha iyi olacağı anlaşılır. Tavaf, namaza benzer
bir ibâdettir. Namazda nasıl kadınlar erkeklerin arkasında dururlarsa, tavafta
da öyle olmaları gerekir.
Bir de bu hadîsten;
ma'ziretlinin bİnekli olarak tavaf edebileceği hükmü alınmış ve bunda ittifak edilmiştir.
Ma'ziretsizin binekli tavafında İhtilâf edilmiştir...
Buhârî bu hadîsi,
Kitâbu's-Salât'ta "Mescid'e deve girdirilmesi bâbı"nda da başka bir
senedle getirmişti.
[177] Hadîsin başlığa hüccetliği "Bunu eliyle
yed!" buyruğudur. Peygamber, "Bu İpi çöz de bunu eliyle yed!''
buyurmakla, insana hürmetin en yüksek dînî ve medenî bir gerek olduğunu,
Allah'ın takrîmine mazhar olan Âdem evlâdının hayvanlar gibi iple yedirmesinin
gerilik eseri olduğunu İşaret etmiştir
[178] Bu hadîs, geçen İbn Abbâs hadîsinin başka bir tarîkten
gelen rivayetidir. Bunda da insanın mekruh ve çirkin sayılacak bir fiil, bir
şey veya herhangi birşey gördüğünde, o çirkinliği bertaraf etmesi gerektiği en
belîğ biçimde ifâde edilmiştir. Hayvanı bağlayıp yedmekte kullanılan yular ve
çilbir nev'inden şeylerle, Allah tarafından mükerrem kılınan (el-İsrâ:70)
insanın bağlanıp sevkedilmiye bu fiilin medeniyete zıdd bir gerilik ve ilkellik
olduğu öğretilmiş oluyor.
[179] Câhiliyet devrinde Ka'be'yi erkek kadın çıplak olarak
tavaf etme bid'ati çıkmıştır. "Ey Âdem oğullan, size çirkin yerlerinizi
örtecek bir libâs, bir de giyinip süsleneceğiniz bir libâs indirdik. Takva
libâsı ise, o daha hayırlıdır. Bu, Allah'ın âyetlerindendlr. Tâ ki iyice
düşünsünler"
'Ey Âdem oğullan,
şeytân ana-babamzı, fena yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini
soyarak nasıl cennetten çıkardıysa, sakın size de bir fitne yapmasın...
"(el-A'râf:26-27);
"Ey Âdem oğullan,
her mescid huzurunda zînetinizi alın, yiyin için, israf etmeyin. Çünkü O
(Allah) israf edenleri sevmez" (eI-A'râf:3l) âyetlerinin indirilmesini
müteâkib, hicretin dokuzuncu yılındaki bu haccda bu bid'at'er böylece
kaldırılmıştır.
Bu hadîsin bir rivayeti
Kitâbu's-Salât; "Avreti örtecek şey bâbi"nda geçmişti
[180] Buhârî bu hususta görüş ayrılıkları bulunduğu için,
hükmü bildirrneyip, mutlak olarak mes'eleyi ortaya koymuştur. Cumhur, tavaf
eden kişiye, t»vâfı esnasında birşey arız olur da durursa, sonra onun üzerine
bina edip tavafım tamamlar; yeniden başlamaz demiştir. Bâzıları da yeniden
başlar demiştir.
[181] Buhârî bu başlık altında hadîs getirmeyip, büyük tabiî
âlimi Atâ'nın görüşü ile İki sahâbînin sözlerini getirmekle yetinmiştir. Çünkü
bunların sözleri ve görüşleri de Peygamber'den yansımış ilmî bir er, asıldır.
Atâ'nın bu sözünü Abdurraz-zâk, ibn Cureyc'den mevsûlen rivayet etmiştir.
İbn Umer'in sözünü, Saîd
ibn Mansûr, Abdurrahmân1 m sözünü de Ab-durrazzâk, senedleriyle mevsûl olarak
rivayet etmişlerdir.
[182] Nâfi'nin bu hadîsini Abdurrazzâk, Sevrî'den; o da Mûsâ
ibn Ukbe'den; o da Sâlim'den; o da îbn Umer'den senediyle mevsûlen rivayet
etmiştir.
[183] İsmâîl ibn Uleyye'nin bu haberini Abdurrazzâk ile İbn
Ebî Şeybe senediyle mevsûlen rivayet etmişlerdir.
[184] Hadîsin başlığa uygunluğu (el-Azhâb:2l) âyetinden
alınır. Çünkü tbn Umer bu âyeti söylemekle, sünnetin yedi dolaşma akabinde iki
rek'at namaz kılmak sonra Safa ile Merve arasında sa'y etmek olduğunu; çünkü
Rasûlullah'ın böyle yaptığım bildirmek istemiştir.
Bu hadîs,
Kitâbu's-Salât; "tbrâhîm Makaamı'ndan bir namazgah edinin bâbi"nda da
geçmişti.
[185] Hadîsin başlığa delâleti açıktır. Çünkü hacı üzerine
kudüm yânî geliş tarafından başka tâ Arafat'a gidip gelinceye kadar hacc
menseki olarak bir tavaf vazî-r fesi yoktur. Geliş tavafı ise ihrâmlı olsun
olmasın, Mekke'ye gelen her kişiye müstehâbdır. Amma isteyen bu geliş
tavafından başka bu arada nafile tavaflar yapabilir. Zâten bu "Hâriçten
gelenler için Ka'be'de nafile tavaf, nafile namaz kılmaktan efdaldir" denilerek, bâzı
âlimlerce teşvik de edilmiştir.
Rasûlullah'ın Veda
Hacci'nda geliş tavafından başka nafile tavaf yapmaması, bunun haccın
gereğidir sanılmaması ve ümmetine kolaylık sağlamak içindir (Umdetu'UKaart).
[186] Bu bâb iki rek'at tavaf namazını Mescidi Harâm'dan
dışarıda kılmanın cevazını beyân İçin getirildi. Yânî iki rek'at tavaf namazı
için muayyen bir yer yoktur, Tavaf eden kişi bu namazı istediği yerde
kılabilir. Bu caizdir. Yalnız Makaam'-ın arkasında kılmak daha faziletlidir,
işte bu fazîletten ötürü Buhârî, bu bâb-dan sonra, orada kılmakla ilgili babı
getirmiştir.
Buhârî burada Umer'in
fiilini de getirdi, Umer sabah namazından sonra tavaf yaptığı için ve kendisi
sabah namazından sonra mutlak olarak nafile kılmayı kerîh gördüğü için,
gereken tavaf namazını sonra Harem'den dışarıda kılmıştır. Umer'in bu fiilini
Beyhakî senediyle rivayet etti.
[187] Hadîsin başlığa hüccetliği "Ümmü Seleme iki
rek'at tavaf namazını kılmadı ve Harem'den çıktı" ifadesidir. Ümmü Seleme
bu namazı Harem dışında kılmıştır. Bu da Peygamber'in huzurunda yapılıp, O'nun
tarafından takrîr ve tasvîb edildiği için, tavaf namazının Harem dışına kadar
geri bırakılmasının cevazına delâlet etmiştir... (Umdetu'l-Kaarî).
[188] Müslim'de Veda Haccı'nın sıfatı hakkındaki Câbir'in
uzun hadîsinde: Peygamber tavaf etti. Sonra "İbrâhîm MakaamVnda bir
namazgah ed/nm"(el-Bakara:l25 âyetini okudu ve Makaam'ın yanında iki
rek'at namaz kıldı... şeklindedir. Bundan anlaşılan ma'nâ, âyetin bu iki
rek'atı kılmayı emredici olmasıdır. Emr ise Şafiî'ye göre vucûb İçindir, Lâkin
bu vucûb "Üzerimde başka namaz var mıdır?"hadîsine muarız olduğu
için vucûbluğu değil, sünnetliği delîl olur... (Kas-tallânî).
[189] İbn Uiher'in bu fiilini Saîd ibn Mansûr, Umer'in
fiilini de İmâm Mâlik el-Muvatta'da rivayet etmiştir. el-Esrem de bunun benzeri
bir ibareyi rivayet etmiştir.
[190] Bundan anlaşılan ma'nâ Âişe'nin bu nehyi umûmu üzere
hamleder olduğudur. Bunu Atâ'nın kendisinden rivayet ettiği şu haber te'yîd
ediyor: İbn Ebî Şeybe'-nin rivayetinde Âişe, Atâ'ya: Sabah veya ikindi
namazından sonra Beyt'i tavaf etmek istediğinde tavaf et de tavaf namazım güneş
kayboluncaya yâhud doğuncaya kadar geri bırak. Ve her yedi dolaşma için iki
rek'at namaz kıl, demiştir. Bu, Mâlİkîler'in mezhebidir. Hanefîler ise mekruh
vakitlerde bu iki rek'at kı-inmaz; eğer mekruh vakitler içinde küımrsa
kerâhatle beraber sahih olur, demişlerdir (Kastallânî).
[191] Bunun başlığa mutabakatı, bundan önce geçen hadîsten
bilinmiştir. Bunun bahisleri de Kitâbu's-Salât'taki "Namaz vakitleri
bâbı"nda geçmişti.
[192] ibnu'z-Zubeyr sabah namazından sonra namaz kılma
cevazım, ikindiden son-rakî namazın cevazından istinbât etmiş gibidir. O bunu,
o cevazın umûmî olduğu i'tikaadına binâen yapıyordu. Şafiî'nin mezhebi,
vakitlerin hepsinde kerâhatsiz olarak tavaf sünnetinin kılınmasının
cevazıdır... (Kastallânî).
[193] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu meydandadır. Bu
hadîsin birazcık farklı bir rivayeti yakında "Haceri Esved yanında tekbîr
getirme bâbı"nda geçmişti. _
[194] Bunun da başlığa uygunluğu ve delîlliği meydandadır.
Bunun da farklıca bir rivayeti yakında "Kadınların erkeklerin beraberinde
tavafı bâbı"nda geçmişti.
[195] Kureyş, hacılara suda yapılmış kuru üzüm şırası
içirirlerdi. Bu işi Câhiliyet'te babası Abdulmuttalib'den sonra Abbâs üzerine
almıştı. Peygamber İslâm devrinde onun bu vazifesini takrîr etti, artık bu
vazife kıyamete kadar onun ailesi için bir hakktır. İşte Peygamber, Abbâs'a bu
iş için Minâ'nın 11., 12., ve 13. gecelerinde Mekke'de ikaametine izin
vermişti. (Kastallânî).
[196] Hadîsin başlığa hüccetliği ve Yüce Peygamber'in
erişilmez tevâzu'u ve halkçılığı bu hadîste güneş kadar açıktır!...
[197] Hadîsin başlığa uygun yeri "Cibril indi, sonra
göğsümü açıp Zemzem suyu ile yıkadı" kelâmıdır. Cibril'in bu fiili
Zemzem'in faziletine delâlet etmiştir. Zîrâ Cibril, Peygamber'in göğsünü ondan
başka olan sulardan hiçbiriyle değil de, yalnız Zemzem ile yıkamıştır. Şeyhu'l-îslâm
Bulkînî: Zemzem, Kevser'den daha faziletlidir. Çünkü Peygamber'in kalbi
bununla yıkandı. Hâlbuki kalb ancak suların en faziletlisi ile yıkanır,
demiştir (Kastallânî).
Bu hadîs,
Kitâbu's-Salât'ın başında "Isrâ'da namaz nasıl farz olundu bâ-bı"nda
uzun uzadıya geçmişti.
[198] Bunun başlığa uygunluğu, içinde Zemzem zikredilmesi
sebebiyledir.
[199]Yânî Kıran Haccı yapana bir defa tavaf yapması yeter
mi? Yâhud ona da iki tavaf zarurî midir? Bu konuda ihtilâf olduğu için, Buhârî
hükmü beyân etmeyip, böyle mutlak olarak söylemiştir.
[200] Hadîsin başlığa delîlliği "Hacc İle umreyi (bir
ihramda) cem' edenlere gelince..." fıkrasındadır. Çünkü böyle yapan
kaarın'dir. Burada kaannın tavafının bir defa olduğu beyân edilmiştir. Bu
hadîs "Hayızlı ve nifâsh kadınlar nasıl ihrama girip telbiye ederler
bâbı"nda da geçmişti.
[201] Hadîsin başlığa delîl yeri "Hacc ve umre için bir
defa tavaf yaptı" fıkrasındadır.
İbn Umer'e göre kıran
haccı yapanın tavafı işte budur. Şafiî ile onun sözüne uyanlar da bu görüşe
gitmişlerdir.
Kaarın için de iki tavaf
ve iki sa'y'e kaail olanlar, bu bir tavaf sözüyle, umre ve haccın herbiri için
bir tavaf kasdedilmiştir, derler
[202] Hadîsin başlığa delîlliği "Nahr günü yaptığı bu
İlk tavafı ile hacc ve umre tavafını edâ etmiş olduğu görüşünde bulundu ve
Rasûlullah da böyle yaptı dedi" kavlindedir. Hadîsin bu son fıkrası,
kaarın hacc olan ihrâmlı iki tavafa muhtâc olmaz diyenlerin delilidir.
Hanefîler'e göre kaarın için de iki tavaf lâzımdır. Onların bu konuda başka
delîlleri vardır.
Burada Beyt'i tavaf ile
maksad, haccın rüknü olan ifâde tavafıdır. Hacı kaarın olsun, mufrid olsun,
kudüm, yânî geliş tavafı bu ifâda tavafı yerine geçmez. O geliş tavafı,
Mekke'ye her gelenin yapması gereken müstehâb bir tavaftır. Bu hadîs, geçen
hadîsin İkinci bir tarîkten rivayetidir (Bu babın haşiyeleri Aynî ile
Kastallânî'dendir.)
[203] Hadîsin bâb başlığa hüccetüği "Mekke'ye geldiği
zaman ilk yaptığı iş abdest alması oldu" sözündedir.
[204] "Haceri Esved rüknüne el sürdüklerinde halâl
oldular" sözünün ma'nâsı, tavaf ettiler, sa'y ettiler ve tıraş oldular da
ihramdan çıktılar demektir. Bu mukadder sözler bilindiği için
hazfedilmişlerdir.
Eğer bu son kısım
bundan önceki' 'Esma ile Âişe Beyt'i tavaf ettiler, sonra halâl olmadılar"
fıkrasına aykırıdır, binâenaleyh bunun zikrinde ne fâide vardır? dersen, ben
derim ki: İlki hacc hakkında idi; ikincisi ise umre hakkındadır. Onun garazı
şudur: Onlar umre niyetiyle ihrama girdiklerinde tavaftan sonra ihramdan
çıkıyorlar. Çünkü onlar tavaftan sonra ihramdan çıkmadıkları zaman umreciler
olmadıklarını ve hacclannı fesh edemiyeceklerini biliyorlardı. Bunun da sebebi
şudur: Çünkü haccda yapılan ilk tavaf, geliş içindir; umredeki tavaf ise
umrenin rüknüdür" (Kirmânî).
Bu hadîs "Mekke'ye
geldiği zaman Beyt'i tavaf eden kimse bâbı"nda da geçmişti
[205] Şeâir, Şofre'nİncem'idir. Şaîre de, alâmet ve nişan
demektir. Yânî, bu tepeler Allah'a ibâdet etmeye vesîle kılman alâmetler ve
nişanelerdir. Allah onlar arasında sa'y etmeyi de, hacc ve umre menseklerinden
kılmıştır
[206] Safâ ile Merve, Mekke'de iki tepenin ismidir.
Câhiliyet zamanında Safâ'da erkek suretinde Isâf, Merve'de kadın suretinde
Naile isimlerinde meşhur birer put vardı. Mekke'nin fethinden sonra o putlar
kırıldı. Bu putların zihinlerde bırak tığı çirkin hâtıralardan dolayı
müslümânlar bu iki tepe arasında sa'y etmekte tereddüd gösterdiler. Allah bu
tereddüdü gidermek üzere bu (el-Bakara:l58) âyeti indirdi.
Bu hadîste Urve'nin
"Onları tavaf etmekte günâh yoktur" kavlinden, Safa ile Merve
arasında sa'yin mübâh olduğuna istidlaline, Âişe'nin fena bir icti-hâd demesi
ve Rasûlullah'ın bu sa'yı fiiliyle de bir kaanûn yaptığını bildirmesi ve en
sonra, kimse için Safa ile Merve arasında sa'yi terk caiz değildir içtihadında
bulunması, âyetin zahirinden sa'yin mübâhhğını anlamaya mâni' olduğundan ve
sa'yin farz olduğuna hükmedecek derecede kat'iyet de bulunmadığından, Hanefî
imamları sa'yin farzhğına değil de, vâcibliğine kaail olmuşlar ve haccın
rükünlerinden saymamışlardır. Mâlikî, Şafiî ve Hanbelîler ise, sa'yi haccın rükünlerinden
saymışlardır.
[207] Abdurrahmân oğlu Ebû Bekr'in verdiği bu bilgiler,
Âişe'nin verdiği bilgileri reddetmiyor, bil'akis onları daha da açıklayıp
te'kîd etmiş oluyor. Bilhassa burada zikredilen âyetlerin iniş târihlerinin
evvellik ve sonralığını da bildirmek suretiyle, âyetlerin inişine sebeb
olanların her iki fırkaya dâhil olanlar olduğunu ortaya koyuyor
[208] İbn Umer'in bu sözünü İbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet
etmiştir. O rivayette Usmân ibnu'l-Esved: Ben Mucâhid ile Atâ'yı, Abbâd oğullan
kapısından Ebû Huseyn oğullan sokağına kadar koşarlarken gördüm. Onlar bu
koşmayı, İbn Umer'e nisbet ediyorlardı, demiştir.
Bu sözün başlığa
uygunluğu, koşmanın Abbâd oğulları evinden başlayıp Ebû Huseyn oğullan sokağına
kadardır, sözündedir.
[209] Hadîsin başlığa uygunluğu "Sel yerinin karnında
koşardı" sözündedir. Bu hî. Hîs "Mekke've eeldiginde Beyt'i tavaf
eden kimse bâbı"nda da geçmişti.
[210] Bâb başlığına uygunluğu "Safa ile Merve arasında
yedi kerre dolaştı" sözündedir. Bu hadîs de daha evvel geçmişti.
[211] Bu da, bundan önce zikredilen hadîsin diğer tarîkidir.
[212] Bunun
başlığa uygunluğu, içindeki
âyette Safa ile
Merve arasında sa'y( = koşma)in
isbâtı bulunması cihetiyledir.
[213] Bunun da başlığa uygunluğu meydandadır. Bunda tbn
Abbâs tavaf ve sa'ydaki koşmayı, Peygamber'in kendi kuvvetini müşriklere
göstermesi sebebine hasretmektedir. İbn Abbâs'tan diğer bir sebeb daha
gelmiştir ki, o da, babamız îbrâ-hîm'in koşmasıdır; hattâ bu koşmanın sebebinin
Hacer'in koşması olduğu da gelmiştir.
[214] Humeydî'nin bu ziyâdesinin fâidesi buradaki râvîlerin
hadîsi birbirlerinden an'ane ile değil de, işitme ile almış olduklarını isbât
etmiş olmasıdır.
[215] Buhâri başlığın birinci kısmında hükmü açıkça
bildirdi. İkinci kısımda ise, görüş ayrılığı bulunduğu için, hükmü bildirmeğe
girişmedi. Hasen el-Basrî, sa'y için temizliği şart kılmıştır, Hanbelîler'den
bir rivayet de böyledir.
[216] Hadîsin başlığa hüccetliği "Beyt'i tavaf hâric,
hacının yapacağı işler gibi yap" kavimdedir.
Bu hadîs, Hayz
Kitâbı'nda "Hayızlı Beyt'i tavaf hâric, bütün hacc fiillerini yerine
getirir bâbı"nda da geçmişti.
[217] Hadîsin başlığa hüccetliği meydandadır.
[218] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Bu hayızlı
kadmlar Arafat'ta hâzır bulunmuyorlar mı?..." kavlinden alınır. Fulân ve
fulân yer diye kinayeli söyledikleri Muzdelıfe de, Minâ'da, cemre atmada hâzır
bulunmadılar mı, demektir Yağmur duası yapılan yerlerde de hâzır bulundukları
sabittir.
Hayr meclislerinden
maksad, dînlerini öğrenecekleri meclisler, Kur'ân, hadîs fıkıh meclisleri,
bütün öğretim kurumlan, hasta bakılacak hasta evleri ve bütün sağlık kurumlan,
ve benzerleri gibi hayırlı ve sevâbh olan yerler ve işlerdir. İslâm kadınları
bütün bu dînî ve dünyevî işlerde erkeklerle beraber çalışır, yetişir ve
faaliyet gösterirler. îşte bu hadîsler bu hususta Peygamber'in eskimez emirleri
ve her asırda geçerli ta'lîmleridir.
Bununla beraber
kadınların bu gibi hayr meclislerine gidip hâzır bulunmaları, duâ etmeleri,
duâ edenlerle beraber "Âmîn" demeleri müstehab ise de, genç ve güzel
olanlarının böyle yere çıkmalarının daha selef zamanında, tabiîler devrinde
bile -fitne korkusundan dolayı- men'İ hakkında görüşler İleri sürülmüş,
fetvalar verilmiştir.
Bu hadîs, Hayz
Kitâbı'nda "Hayızlılarm İki bayram namazında hâzır bulunması
bâbı"nda da geçmişti.
[219] Yânı Mekkeli'nin ve temettü' haccı yapanın ihrama
girme yeri, Mekke'nin kendisidir. Bunlar Harem hâricinden değil, Mekke'nin
bütün bölgelerinden ihrama girerler. Çünkü Rasülullah (S) "Hattâ Mekke
ahâlîsi Mekke'den ihrama girsin" buyurdu.
[220] Atâ'nın bu sözünü Saîd ibn Mansûr rivayet etmiştir.
Yânî İbn Umer, bineğine bindiği şehirden çıkma başlangıcında telbiye ederdi
[221] Bu sözden, onların çıkış sırasında ihrâmlı oldukları
bilinmiştir. Bu Abdulme-Hk, Âbdulmelik ibn Ebî Süleyman veya Abdulmelik ibn
Cureyc olması muhte-mildir. İkincisininkini Müslim rivayet etmiştir.
[222] Ebu'z-Zubeyr'in bu haberini Ahmed ibn Hanbel,
Müsned'de; Müslim de Sa-hîh'te rivayet etmiştir.
[223] Buhârî, tbn Cureyc ve tbn Umer'in bu haberini
"İki ayağın iki na'hn için de yıkanması bâbı"nda uzunca bir metin
olarak mevsûlen rivayet etmiştir.
[224] Hadîsin başlığa cevâbhğı açıktır. Ebtah, Mekke ile
Minâ arasında geniş bir yerdir. Buraya Muhassab da denilir.
[225] Bu, yukanki hadîsin diğer bir tarîkidir. Buhârî bunu
İshâk el-Ezrâk rivayetini kuvvetlendirmek için getirmiştir.
Bu hadîslerde emîr
sahihlerine uymaya ve cemâate muhalefetten sakınmaya işaret vardır. (Çünkü bu
vâcib bir nüsk değildir, müstehâbdır.) Emirler, Pey-gamber'in yaptığı gibi
Ebtah'a inerler ve öğle ile ikindiyi ancak Minâ'da kılarlardı. İşte bunun için
dört imâm ve diğerleri bunu müstehâb saymışlardır (Umdetu'l-Kaari).
[226] Yânî Minâ'da dört rek'atlı namazlar olduğu gibi mi,
yoksa kısaltılarak mı kılınacaktır? Buhârî burada üç hadîs getirdi ki, bunları
namazı kısaltma bâbların-da da aynı başlıkla getirmişti.
[227] Müslim'in bir rivayetinde Usmân'ın Minâ'da namazı
kısaltarak kıldırması sekiz veya altı sene devam ettikten sonra orada mukîm
namazı kılmağa başlamış ve bu yüzden bâzı sahâbîlerin ta'rîzlerine uğramıştır.
Lâkin kısaltmanın da, dört kılmanın da caiz olduğunu beyân etmek istemişti.
[228] Hadîsin bâb başlığına delîlliği meydandadır.
Harise ibn Vehb'in bu
hadîsinden, seferde korku olmaksızın da namazı kısaltmanın cevazı alınmaktadır
ki, cumhurun kavli budur. Namazı kısaltmanın harb ve korku zamanına hass
olduğunu zannedenlere karşı da pek kuvvetli bir hüccettir.
[229] Hadîsin başlığa delîlliği açıktır. Hadîs burada biraz
kısaltılmıştır. Aslında İbn Mes'ûd, Usmân'ın dört rek'at kıldırdığı kendisine
söylendiğinde: "Innâ İiilâhi ve itine İleyhi râciûn " (el-Bakara:
156) istircâını okuduktan sonra, bu hadîsi söylemiştir. Bu istircâ' âyetini
okumasının sebebi, Usmân'ın Minâ'da dört rek'at kıldınşmı sünnete aykırı bulmuş
olmasıdır.
Bir de İbn Mes'ûd bu
hadîste "Yollar sizi ayırdı" demiştir ki, bunun da ma'nâsı
"Namazı kısaltmak ve kısaltmamak hususunda ihtilâf ettiniz de kiminiz
kısaltır, kiminiz kısaltmaz oldu" demektir.
İbn Mes'ûd'un son sözü
Hanefîler'ce seferde namazı kısaltmanın vucûbuna, diğer mezheblerce bil'akis
dört kılmanın cevazına delâlet eder gibi görünmüştür.
Askalânî: îbn Mes'ûd
itmamı caiz görmeseydi "Keski dört rek'attan payımı...." demezdi.
Çünkü kasr vâcib olsa, itmam namazı bozar. Bozulan namazdan ise hazz
alınmaz. İstircâ'ın sebebi: Usmân'ın fiilini, evlânın hilafı
gördüğündendir, diyor.
[230] Arefe günü oruç tutmak mes'elesi ihtilaflı olduğu
için, Buhârî başlıkta hüküm beyân etmedi; mes'eleyi hadîse bıraktı ve hadîsle
cevâbladı
[231] Hadîsin başlığa cevâb olması, içinde Peygamber'in
arefe günü orucu terk ettiğinin .bildirilmiş olması cihetiyledir.
Ümmü'1-Fadl Lubâbe, İbn
Abbâs'ınanasıdır.Fadl büyük oğlu olduğu için Ümmü'1-Fadl diye künyelenmiştir.
Peygamber'in Arafat'ta
hutbe yaparken oruçlu olup olmadığı sahâbîler arasında konuşulmuş. Bunu işiten
Ümmü'1-Fadl, bir bardak içecek gönderip mes'eleyi kesinliğe kavuşturmak
istemiş, Peygamber bunu içtiği için oruçlu olmadığı anlaşılmıştır. Bu sebeble
hacılar için Arafat'ta oruçlu "bulunmamak müstehâb sayılmıştır
(Kastallânî).
[232] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Bu ve benzeri
hadîslere göre Peygamber'in, sahâbîlerin bu fiillerini takrîr etmesinden,
Arafat'a çıkan hacı adaylarının telbiye ve tekbîr yapmakta muhayyer oldukları
anlaşılır.
Bu hadîs, İki Bayram
bâblarında "Minâ'dan Arafat'a gidişte ve Minâ günlerinde tekbîr
bâbı"nda da geçmişti
[233] Hadîsin başlığa delîlliği "Bu saat mı?..."
sözünden alınır. Çünkü bu söz, güneşin tam ortadan meylettiği zamana
işarettir. Bu ise vakfe yapılacak yere gitmek vaktidir.
Ayrıca bu hadîsten,
fâcir vâlînin arkasında namaz kılmanın cevazı, ednâ-nın, efdal ve daha âlim
kişi üzerine emirliğinin cevazı, Arafat'ta hutbenin luzû-mu... gibi daha birçok
hükümler çıkarılmıştır.
[234] Hadîsin başlığa delîlliği "Peygamber devesi
üzerinde vakfe yaparken..." sözün-dedir. Bu hadîs iki bâb önce de geçti.
[235] îbn Umer'in bu cem' işini İbrâhîm el-Harbî
el-Menâsik'tt, Sufyân es-Sevrî de Cömi'inde mevsûlen rivayet etmişlerdir.
[236] Bu haberin başlığa uygunluğu "Çünkü onlar
sünnette öğle ile ikindi namazlarını birleştiriyorlardı." kavlindedir.
Bu haber burada ta'lîk
suretinde getirilmiştir. Bundan önceki 86. bâbda ise bu haberin aslı mevsûlen
geçmişti. Bu haberi buradaki şekliyle İsmâîlî, Yahya ibn Bukeyr ile Ebû Salih
tarîkinden beraberce Leys'ten olmak üzere mevsûlen de rivayet etmiştir
(Umdetu'l-Kaarî).
[237] Hadîsin başlığa hüccetliği son fıkrasındadır. Bu
hadîs, biraz önce de.geçmişti.
[238] Buhârî nüshalarının çoğu bu başlıkta hadîs
zikretmediler. Ebû Zerr ve İbn Asâ-kir nüshalarında ise bu başlık yoktur. Lâkin
Ebû Zerr, bâzı Buhârî nüshalarında bu başlıktan sonra şunları gördüğünü
söyledi: Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: "Burada bundan önce zikredilen
imâm Mâlik hadîsi zikredilir. Lâkin ben bu kitabın içine tekrar edilmiş hiçbir
hadîs koymak istemem. îçinde şayet tekrarı îhâm eden birşey görürsen -İyice
dikkat et, anlarsın ki, gerek isnâdda ve gerek -mühmeli kayıdlama, mübhemi
tefsir, bir ziyâdeyi ihtiva gibi-metne âid bir fâide için yazılmıştır. Bu
nüktelere ancak kitabı iyice tetebbu' eden vâkıf olabilir. Bu dediğim
gayelerden hâlî olarak bir tekrar vâki' olmuş ise, kasdım olmaksızın olmuştur.
Hem de böylesi nadiren vuku' bulmuştur" (Aynî, Umdetu'l-Kaarî, IV, 675;
Kastallânî, III, 199; Tecrîd Ter., I, 489 haşiyede). Bu-hârî'nin buradaki
sözleri es-Sagânî nüshasında da küçük bir farkla mevcûddur ;(lbn Hacer).
[239] el-Hums, el-Ahmes sıfatının cem'idİr. Ahmes nefsi ve
dîni hususunda şiddetli hamâsetli demektir. Bu, Câhiliyet'te Kureyş'in îcâd
ettiği bir dînî asalet ve şereflilik unvanıdır. Kureyşlüer Fil Vak'ası'ndan
evvel veya sonra, Harem içinde yaşayan Kureyş, Huzâa, Kinâne gibi kabilelerin
Hıll'de yaşayanlarla müsâvî olmadıklarını, Harem dâhilinde yaşayanların
Ka'be'ye izafetle asâletli olduklarını ileri sürdüler. Ve bu asâletli
kabilelere hums unvanı verip, bunların Arafat'ta diğer Arab kabîleleriyle bir
arada vakfe ve ifâda yapmalarının uygun olmayacağına karar verdiler. Böylece
herkes Arafat'ta vakfe ve ifâda yaparken bu hums kabileleri Müzdelife'de
toplanır, husûsî vakfe yaparlardı.
"Arafat'tan boşanıp
akdığımz zaman Meş'arı Harâm'ın yanında Allah'ı zikredin. O size nasıl hidâyet
verdiyse siz de Onu öylece anın. Siz bundan evvel gerçek sapıklardandınız.
Sonra insanların döndüğü yerden siz de dönün..." (el-Bakara:l98-199)
âyetleriyle bu Câhiliyet bid'atma son verilmiş ve Peygamber sa-hâbîlçriyle
beraber halkın vakfe ve ifâda yaptığı yerde vakfe ve ifâda yapmıştır. Cubeyr
ibn Mut'ım Veda Haccı'ndan evvel Mekke'nin fethi sırasında müs-lümân olmuş ise
de, bu âyetin inmesinden ve hums bid'atımn kaldırıldığından haberi
yoktu.Humeydî'nin Müsned'İndeki rivayete göre, Veda Haccı'na da iştirak
etmemişti. Devesini arayarak Arafat'a gelmiş, Peygamber'i orada halk ile
beraber vakfede görünce şaşarak, hadîsteki sözleri söylemiştir
[240] Hadîsin bâb başlığına delîlliği "Sonra siz de
insanların ifâda yaptıktan yerden ifâda yapınız. "(el-Bakara:l98-199)
kavlinden alınır. Çünkü insanların İfâda yaptıkları yerden ifâda yapmak emri,
ancak Arafat'la vakfe yaptıktan sonra olur. İşte bu suretle Arafat'ta vakfe
yapmakla da emredilmiş oldular.
Hadîsle ilgili diğer
bilgiler, bundan önceki hadîsin haşiyesinde verilmişti.
[241] Hadîsin bastığa uygunluğu "Anak yürüyüşü ile
yürürdü" sözündedir. Çünkü bu, Peygamber'in Arafat'tan ayrıldığı zamanki
yürüyüşünün sıfatıdır.
el-Anak; Deve ve şâir
hayvanlara mahsûs bir günâ yürüyüşe denir ki, adımları açıp, boyunlarını
sundurup yere döşenerek eşkin yürüyüşünden İbarettir.
"Neşâl ve sür'atle
ol resme yürürler
Tarîk-ı Hicaz'da gece
içre develer"..,
en-Nass: Bir haberi
isnâd ile söyleyicisine dek ref eylemek ve davarın yürümesinin gayetini
çıkarmak için şiddetle sürmek ve harekete getirmek ma'nâ-sınadır (Kaamûs Ter.).
[242] Buhârî buradaki kelimelerin müfred ve cemi'Ierini
misâllendirerek göstermiştir. Birde Nass ile Sâd:3 âyetindeki Menâs'in aynı
fiilden olmadıklarını, Nass'-in mudaaf, Menâs'ın ise vâvî ecvef olup,
ma'nâsının da kaçmak olduğunu bildirip tenbîh etmiştir.
[243] Bu bâb, Arafat ile Müzdelife arasında herhangi bir
ihtiyâcı yerine getirmek için inilmesinin hacc menseklerinden olmadığını beyân
kasdiyle getirilmiştir.
[244] Bâb başlığına uygunluğu "Rasûlullah iki dağ
arasındaki yola saptı ve hacetini yerine getirdi..." kelâmmdadır. Çünkü
bunun ma'nâsı Arafat ileMüzdelife arasında bulunan bu yerde indi demektir.
[245] Başlığa uygunluğu "Şu kadar ki, o da yolda
Rasûlulîah'ın girmiş olduğu iki dağ arası yoluna girer, orada hacetini
giderir..." sözlerinden alınır.
[246] Hadîsin başlığa delîlliği "Rasûlullah,
Müzdelife'nin berisinde bulunan o iki dağ arasındaki sol yola ulaşınca devesini
çöktürdü, orada işedi..." sözündedir. Çünkü deveyi çöktürme ve işeme
fiilleri ancak inmekle olurlar.
Hadîsin daha sonraki
kısmı da Rasûlullah'ın akşam ve yatsı namazlarını cem'i te'hir ile Müzdelife'de
cem' ettiğini, ertesi günün.sabahında da Fadlar: kasına bindirdiği ve tâ Akabe
cemresine ulaşıncaya kadar telbiye okumakta devam eylediği açıkça
görülmektedir.
[247] Başlıkta iki kısım vardır: Peygamber'in sahâbîlere
sükûnet emretmesi ve kam-çısıyla onlara işaret eylemesi. Hadîste bu iki kısma
delîl olan kısımlar açıkça görülmektedir.
[248] Buhârî âdeti üzere bu hadîste geçen ei-Iydâ' masdarmın
ma'nâsıni Kur'ân'da geçtiği âyete işaret ederek tefsîr etmektedir: "Eğer
içinizde onlar da (savaşa) çık-salardı sizde şen ve fesadı artırmaktan başka
birşey yapmazlar, aranıza muhakkak ki fitne sokmak isteyerek, bozgunculuğa
koşarlardı. İçinizde onlara iyice kulak verecekler de vardır. Allah o zâlimleri
çok güzel bilendir "(et-TevbeAl).
Buhârî "Hılâlekum
"un ma'nâsım te'kîdye lugata âid fâideleri çoğaltmak için "Bu iki bağ
mahsûlünü vermiş, bundan bir şeyi eksik bırakmamıştı. Onların arasından bir de
ırmak fışkırtmıştık" (d-Kehf: 33) âyetini de getirdi (Umdetu'l-Kaarî).
[249] Hadîsin başlığa hüccetliği meydandadır. Bu hadîs
Abdest Alma Kitâbı'nda da biraz farklı olarak geçmişti.
[250] Bu hadîsin başlığa delâleti gayet açıktır
[251] Hadîsin başlığa delâleti meydandadır.
[252] Hadîsin başlığa delîlliği iki yerde "Ezan okuttu
ve ikaamet ettirdi*' sözündedir.
[253] Hadîslerin başlığa uygunluğu açıktır. Abdullah ibn
Abbâs o zamâh delikanlı bir genç bulunduğundan, belki de yardım etmesi için
kadınların bâzısı ile birlikte önden Minâ'ya gönderilmiştir.
[254] Bu bâblar ve hadîslerde anılan bâzı İsimler hakkında
şu bilgiler verilmiştir:
Yevmu Arefe, Arefe,
Arafat ve Meş'aru'l-Harâm
Yevmu Arefe: Harfu
ta'rîfsiz, zu'1-hicce ayının dokuzuncu günüdür ki, hacıların Arafat'ta vukufu
günüdür. Te'nîs ve alamiyet illetleriyle sarftan mem-nû'dur.
Arafat: Hacıların arefe
gününde vukuf ettikleri mevkıfın ismidir. Mekke'ye onikİ mil mesafededir. Bu
İsmin verilmesinde birçok vecihler beyân ettiler. Ezcümle Hz. Âdem ve Havva'nın
cennetten Arz'a indiklerinde herbiri bir tarafa İnerek, bir zaman sonra burada
buluşup taâruf eylemeleriyle o mahalle Arafat ismi verildi. Yâhud Cibril
aleyhi's-selâm îbrâhîm'e bu yerde hacc menseklerini öğrettiğinde
"Ea'rafte, ea'rafte( = Bildin rni, bildin mi)?" diye sormasıyle,
İb-râhîm'in de "Araftu, araftu (= Bildim, bildim)" diye cevâb
vermesi, bu tesmiyenin sebebidir. Yâhud da bu arazî muazzam, mukaddes bir yer
olduğu için gûyâki ta'rîf yânî güzel koku ile kokulandırılmış olması, bu isimle
adlandırılmasına sebeb olmuştur.
tşbu Arafat lâfzı, her
ne kadar bir kavle göre cemi' olursa da, cemi' sîgası üzere İsim olduğundan
cem'lenmez, Zîrâ mekânlar zail olmamaları sebebiyle bir şey mesabesinde olur.
Bu ma'rifedir ve munsarıftır. Zîrâ sonundaki "tâ" harfi, Müslimîn ve
Müslimûn kelimelerinin sonlarında olan "yâ, vâv"menzile-sindedir. Arafat'ın
nisbetinde Arabi vezninde Arafî denir. Ve Zunful İbn Şed-dâd el-Arafî ki, etbâu
tâbiîn'dendir, Arafat'ta sakin olduğu için oraya nisbet [plundu. Arafat
lâfzının sıhhat üzere müfredi yoktur. Arablar'm "Nezelnâ ara-Şete{ =
Arafeye indik)" demeleri müvelled kelâma benzer.
Şârih der ki: İbn Hâcib
ve şâir üstâdlar zikredilen mevkıfın alemi Arefe ve Arafat olduğuna
kaaildirler. Nitekim yevmu arefe ona muzâftır. "Ve 'l-haccu âra/e/un( = Ve
hacc arefedİr)" hadîsi, o ta'bîrin sonradan çıkmış olmadığının sahîh
delilidir. Hulâsa gerek Arefe ve gerek Arafat o mevkıfın alemidir. Ve her
tarafın mevkıf olması i'tibâriyle cem' olunmuştur. Ve Arafât'm elifi işbâiyye
olmak dahî muhtemildir. Nitekim kelimenin ortasında elifi işbâiyye şâyi'dir.
Bu-hârî şârihi Kirmânî'nin kelâmından Arefe adı söylenen günün ve Arafat
müte-addid mahaller i'tibârıyle zikredilen mevkıfın ismi olduğu anlaşılır
{Kaamûs Ter., III, 673-674).
[255] Bu, üst taraftaki ibn Abbâs hadîsinin başka bir
tarîkidir.
[256] Hadîsin başlığa hüccetliği "Haydi yollanın dedi,
biz de yollandık" sözündedir. Çünkü onların bu hareketi ayın kaybolması
akîbinde olmuştur. O gece ayın kaybolması yânî batması, gecenin on üçte biri
evvellerindedir
[257] Hadîsin başlığa uygunluğu, Sevde'nin geceleyin önden
Minâ'ya gönderilmiş olan zaîflerden olması cihetiyledir
[258] Bu da yukarıki hadîsin daha tafsîlli bir rivayetidir.
Bunda Âişe annemizin halkın kalabalıklığı sebebiyle izdiham ve sıkışıklıktan
çok üzülmüş olduğu, onun için geceden izin alıp da Şevde gibi tenhâca Minâ'ya
Önden gitmiş olmasını pek sevinilecek birşey saydığı anlaşılıyor.
[259] Bu başlık Ibn Hacer ile Aynî'nin de esas aldıkları
Buhârî nüshalarında burada ki gibidir. Bâzı nüshalarda ise "Sabah namazını
Müzdelife'de kılan kimse babı" şeklinde gelmiştir. Birincisi daha doğru ve
daha açıktır.
[260] Hadîsin başlığa uygunluğu "Sabah namazını kendi
vaktinden önce kıldı" sö-zündedir. Bunun ma'nâsı, alışılan vaktinden önce
kıldı demektir. Yoksa sabah namazını meşru' vaktinin girmesinden önceye düşürdü
demek değildir. Sâdece çok karanlıkta kılındığını bildirmek kasdedümiştir
(Aynî).
[261] Bu hadîs, bundan önceki İbn Mes'ûd hadîsinin diğer bir
tarîkidir. Başlığa hüc-cetliği aynı şekildedir.
îbn Mes'ûd'un bu
hadîslerinin zahirine tutunan Hanefîler, bu, hazarda olsun, seferde olsun
herhangi ikî namazı cem) etmenin cevazını bildiren bütün hadîsler ile ameli
İbtâl etmiştir, derler. Arafat'ta öğle ile ikindiyi cem'i takdîm, Müzdelife'de
akşam ile yatsıyı cem'i te'hîrin dışında namazları birleştirmeyi caiz
görmezler. Onlar cevaza dâir hadîsleri, Peygamber birini son vaktinde, diğerini
de ilk vaktinde kılmıştır da birleştirmiş gibi olmuştur diye te'vîl ederler.
Diğer imamlar ise, buralardan başka seferde gündüz farzlarını yânî öğle ile
ikindiyi, gecede akşam İle yatsıyı birleştirirler. Bunlara âîd bilgiler daha
evvel ilgili yerde, geçmişti.
Bu hadîste telbiyenin
devam süresi nahr'günü Akabe cemresini taşlayınca-ya kadar olduğu bildirildi.
Sahâbîler ve âlimlerin bir kısmı da bu görüştedir. Bâzı sahâbîler arefe günü
güneş batıncaya kadar telbiye devam eder, güneş batınca kesilir derler. Bu
hususta daha başka tafsilât da vardır.
[262] Hadîsin başlıktaki soruya cevâb oluşu "Sonra
güneş doğmadan evvel Müzdelife'den Minâ'ya hareket etti" sözündedir.
Böylece Müzdelife'den hareketin güneş doğmadan evvel olduğunu beyân etti.
Sebîr, Müzdelife'de bir
dağ ismidir. Müşrikler, o dağ güneş ışıklarıyle par-ladıktan sonra Minâ'ya
hareket ederlermiş.
[263] Bu başlık üç şeyi ihtiva etmektedir: Telbiye, tekbîr
ve binicinin bindiği bineğin arka tarafına bir insan daha bindirmesi. Hadîsler
bu üç şeyin delili olmak üzere sevk edilmiştir
[264] Bu hadîs daha evvel de geçmiş idi; başlığa hüccetliği
açıktır.
[265] Bu da yukarıki hadîsin başka bir tarîkidir; başlığa
delâleti meydandadır. Çünkü her iki şâhid de Peygamberin redifi olmuşlar, bu
fırsatla Peygamber'in bu yolculuktaki fiillerini olduğu gibi zabt ve nakl
etmişlerdir. Allah onlardan razı olsun!
[266] Buhârî'nin bu âyetle maksadı, hedy'i tefsîr etmektir.
Şöyle ki: Buhârî haccm buraya kadarkİ sıfatlarını anlatıp Minâ'ya kadar
ulaşınca, burada hedy'İn ve nahrın hükümlerini beyân etmek istedi. Çünkü kurbân
kesme işi ekseriya Mi-nâ'da olur (İbn Hacer).
Ben derim ki: Buhârî'nin
maksadını sırf buna hasr etmeye sebeb yoktur. Buhârî bu âyeti umre, temettü' ve
bununla ilgili kurbân, oruç gibi birçok mes'-eleleri ihtiva ettiği için burada
zikretmiştir (Aynî).
[267] Bâb başlığına uygunluğu meydandadır. Bu hadîs
"Temettü' ve ıkrân haccı bâbı"nda da geçmişti.
[268] Buhârî, Âdem İbn Ebî Iyâs'ın hadîsini, Temettü' ve
ıkrân bâbı'nda mevsûlen getirdi. Vehb ibn Cerîr'in hadîsini Beyhakî mevsûlen
rivayet etti.
Muhammed ibn Ca'fer
el-Basrî'den ibaret olan Gunder1'in hadîsini de Ah-med ibn Hanbel mevsûlen
rivayet etmiştir. Buhârî bu rivayetleri haber vermekle hem hadîsteki küçük bir
takdîm-te'hîr farkını, hem de hadîsin yaygınlığını ve dolayısiyle kuvvetini
göstermek istemiştir.
[269] Buhârî kurbanlık develere binmenin cevazını bu âyetten
istidlal etmiştir. İstidlal yeri "Onlarda sîzin için -binme, süt, vb.
nev'İnden- hayr vardır" kelâmıdır
[270] Mucâhid bu ma'nâyı îmâm Halil'den naKIetmiştir
[271] Bu, Buhârî'nin kelâmındandir. îbn Abbâs, Saîd ibn
Müseyyeb, Hasen el-Basrî böyle tefsîr etmişlerdir
[272] Şaîre, hacc için nişanlanmış olan kurbân devesine
denilir. Hediye edilmiş bedene ma'nâsma cem'i Şeâir gelir. Şaîre, Meş'ar ve
Şiâre gibi hacc mensekleri mevziine, yânî edâ edilecek mahalline ıtlak olunur.
Şeâiru 'l-hacc ki, müfredi mezbûr Şaîre'd\r, mensekleri, alâmetleri ve
eserlerinden ibarettir. Tavaf, sa'y, taşlar atmak, vukuf ve kurbânlar kesmek
gibi. Bir kavle göre, hacc alâmetlerine denir ki, Hakk Taâlâ'nm kullarına
oralarda kıyam ve mensekleri edâ ile emreylediğİ alâmetler ve ta'yîn edilmiş
mevzilerden ibarettir: Safa, Merve, Minâ, Arafat'gibi (Okyanus).
Dinin şeari, Allhın
kendisine ibadet vesil olmak üzere saygı göstermeyedir. Bu i'tibâr ile hacc
ameııerme Maâlim de şeâir demektir.
Yollardaki kilometreleri, kavşakları bildiren taşlar, yazılar, ordu sancakları
birer ma'lemdir. Dağa alem denilmesi dahî bundandır. Dînin maâlimi veya şeâiri,
dînin adetâ nîrengi noktalarıdır (Meali Kerîm).
[273] Bunlarda işaret edilen âyetlerdeki bu kelimelerin
tefsirleridir.
[274] Hadîsin başlığa delâleti meydandadır
[275] Bu da aynı hadîsin, diğer sahâbî olan Enes tarafından
rivayetidir.
[276] Hadîsin bâb başlığına mutâbaakatı "Beraberinde
(Hıll'den Harem'e) kurbanlık hayvan şevketti" kavimdedir. Beraberinde
kurbanlık sevkedenlerin Ka'be'-yi tavaf ve Safa ile Merve arasını sa'yden sonra
ihramdan çıkmayacakları, tâ bütün hacc fiillerini yerine getirinceye kadar
ihram hallerinin devam edeceği hususu, bundan önce geçen hadîslerden de iyice
bilinmiştir.
[277] Buhârî bu hadîsin diğer tarîkten de aynı şekilde
geldiğini göstermiş ve hadîsi daha da kuvvetlendirmiş oluyor
[278] Hadîsin bâb başlığına delîl olan yeri "Sonra
Kudeyd mevkiinden kurbanlık satın aldı" cümlesidir. Çünkü Kudeyd, Harem
dışında ve yol üzerinde bir mevkidir.
Hadîsin son fıkrası
Kıran haccı yapan ihrâmlı, iki tavafa muhtâc olmaz diyen fakîhlere delildir.
Hanefîler'e göre ise, kıran haccı yapan için de iki tavaf lâzımdır. Bu tavafta
farz olan ifâda tavafıdır, geliş tavafı ayrıdır. Bu hadîs daha önce de geçmiş
ve bâzı bilgiler verilmişti.
[279] Başlığa uygunluğu İbn Umer'in Zu'1-Huleyfe'de
kurbanlığına gerdanlık takıp alâmetler olmasıdır. Çünkü gerdanlık takma ve
alâmetleme ile başlaması, İbn Umer'in bu iki işi ihrama girmeden önce yaptığına
delâlet eder. Başlık da böyledir.
ibn Umer'in bu fiilini
İmâm Mâlik el-Muvatta'da. mevsûlen rivayet etmiştir.
el-Iş'âr:... ve hacc
menseklerinden kurbân devesine i'lâm İçin alâmet ve nişan eylemek ma'nâsınadır
ki, murâd, hörgücün sağ tarafını bıçakla bir mıkdâr yarıp yâhud bir nesne ile
dürtüp kanadırlar, tâ ki kurbanlık olduğuna nişan ola (Kaamûs Ter.).
eş-Şefre: Büyük bıçağa
denir; yatağan gibi.
[280] Başlığa delîlliği, Peygamber'in kurbanlıklarına
gerdanlık takma ve alâmetleme işinden sonra ihrama girmiş olmasıdır. Başlık da
alâmetleme, gerdanlık takma, sonra ihrama girme hakkındadır
[281] Başlığa delîlliği "Sonra develere gerdanlık taktı
ve alâmetledi..." sözündedır.
Hadîsin son fıkrası,
Müzdelife'de bu işleri yapıncaya kadar Peygamber'e ihramın haram kıldığı şeylerden
hiçbirinin haram olmadığı açıkça bildirilmiştir.
[282] Bu hadîs "Temettü' ve ikrân bâbı"nda da ayrı
bir isnâdla geçmişti. Oradaki haşiyede bâzı bilgiler verildi. Hadîsin başlığa
uygunluğu meydandadır
[283] Yânî Rasûlullah ihrama girmediği hâlde kurbanlıkları
gönderirdi. İşte bundan dolayı, yânî henüz ihrama girmediği için ihramın haram
kıldığı şeylerden çekinmezdi. Demek ki kurbanlık gönderen kimse, kurbanlık
göndermekle ihrama girmiş olmaz. Tâ ihrama girinceye kadar ihrâmlının
çekineceği şeylerden çekinmez...
(Aynî).
[284] Buhârî bu Misver ibn Mahrame hadîsini biraz önce
mevsûl olarak rivayet etmişti.
[285] Buhârî bu hadîsi de biraz önce farklı bir isnâd ile
getirmişti. Buhârî bu babı ve altındaki hadîsleri gerek sened, gerek metin
bakımından bâzı ziyâde ifâdeler sebebiyle getirmiştir.
[286] Mektûb sahibi Ziyâd ibn Ebî Sufyân'ın annesi Sumeyye,
Ubeyd'in karışıdır. Ziyâd da bunun döşeğinde dünyâya gelmiştir. Bu sebebden
ona Ziyâd ibn Ubeyd denilirdi. Bilâhare Muâviye'nin halifeliği zamanında birçok
kimseler Ebû Suf-yân'm "Ziyâd benim oğlumdur" dediğine şehâdet
ettiklerinden, Muâviye bu Ziyâd'ı Sufyân ailesine kattı. Ziyâd'ın nesebi
başlangıçta böyle meçhul olduğu için "Ziyâd ibn Ebîhi( = Babasının oğlu
Ziyâd)" diye de meşhurdur. Ziyâd idare - işlerinde müdhiş bir dehâ sahibi
olduğu için, Muâviye onu Irakayn, yânı Basra ile Küfe vilâyetlerinin ikisine
birden vâlî ta'yîn etmişti. Ve esasen Ziyâd'ı bu maksadla kendi soyuna katıp
kardeşi olduğunu i'lân etmişti (Kastallânî).
Ziyâd, Arab'ın meşhur
dahî ve hatîblerindendir. Umer devrinde Medine'de ilk defa olarak büyük
topluluk huzurunda bir hutbe yapmış, bu hitabesi herkesin takdirini toplamış,
dinleyiciler birbirlerine: Bu hatîb kimin oğludur? diye sormağa başlamışlar. Bu
sırada Ebû Sufyân yanındakilere: "Ziyâd'ın kimin oğlu olduğunu ben
bilirim, fakat Umer'in kırbacından korkarım" diyerek, kendisinin gayrı
meşru' döşek mahsûlü olduğuna işaret etmişti. İşte Muâviye o kimselerin Ebû
Sufyân'ın bu sözleri söylediğine şehâdetleri üzerine onu kendi soyuna katmış ve
kardeşi olduğunu i'lân etmiştir.
[287] Hadîsin başlığa delîlliği "Rasûlullah onlara
kendi elleriyle gerdanlık taktı..." sözündedir.
[288] el-Ganem, koyun cinsine konulmuş isimdir ve
müennestir. Lâfzından müfredi, yoktur. Şât müfredidir. Erkek ve dişiden
herbirine ve karışık olduklarında mec-mû'una "Ganem" denilir. Bunun
cem'i Ağnam, Guhûm ve Ağânim gelrf ve iki sürü iradesiyle tesniye kılınıp
Ganemânî denir (Kaamûs Ter.).
[289] Buradaki hadîslerin dördü de Âişe hadîsinin ayrı
senedlerden ve tarîklerden rivayetleridir. Metinlerde ve senedlerde ayrılıklar
ve ziyâdelikler ihtiva ettikleri için, ayrı hadîsler sayılmışlardır. Bu
hadîslerden koyun kurbanlıkları için de gerdanlık takılması sabit olmaktadır
(Aynî).
[290] Hadisin başlığı deliliği meydandadır
[291] en-Na'l: Nûn'un fethi ve ayn'ın sükunuyla-ayağı yere
çıplak dokunmaktan koruyacak nesneye denir ki, ayakkabı ve pâbûş ta'bîr
olunur..., bütün nevi'lerini şâmildir. Her mahalle bir gûnâ dikip ayaklarına
giyerler. Türkçe'de "Nalın" dedikleri, ki, çamurlukta giyilir;
"Na'leyn" muharreridir... (Kaatnüs Ter.). Hadîsin başlığa delîlliği
"Boynunda na'l vardı" sözündedir. Hadîs daha Önce de geçmişti.
[292] İbarenin zahiri, Muhammed.ibn Beşşâr, Muhammed ibnu'
1-Musennâ'ya mu tabaat etmiştir... Bundan sonraki senedde geleceği üzere,
haddizatında AK ibnu'l-Mubârek, Ma'mer'e mutâbaat etmiştir (Aynî).
Zahire göre mutâbaa
olunan Ma'mer, mutâbaat eden Muhammed ibnu Beşşâr'dır. Lâkin tahkikte o Alî
ibnu' 1-Mabârek'tir. Ma'mer onun yanında bu mutâbaaya muhtâc oldu. Çünkü
Basralılar'ın ondan rivayetlerinde söz vardır. O, onlara Basra'da ezberinden
tahdîs etmiştir. Bu İse Basralılar'ın rivâyetindendir (İbn Hacer).
[293] Buhârî bu tarîkle, bundan evvel zikrettiğimiz veçhile,
Alî ibnu'l-Mubârek'in Ma'mer'e mutâbaatını işaret etmiştir (Aynî).
[294] îbn Umer'İn bu haberinin bir kısmını İmâm Mâlik
el-Muvatta'da mevsûlen rivayet etmiştir.
el-Culi, -cem'i: Cilal-
deve, at, eşek, katır gibi hayvanların sırtı üzerine atılan örtüdür. Bu örf
yönünden böyledir. Fakat âlimler et-Tedî!= Çullama ta'-bîri, Örtü ve benzeri
nev'inden deveye hâsstır demişlerdir (Aynî).
[295] Hadîsin başlığa delâleti meydandadır
[296] Bu başlığı, bundan sekiz bâb önce "Gerdanlık
takdı" kısmı hâriç, getirmişti. Burada gerdanlık taktı kısmını ilâve
etmiştir.
[297] Hadîsin başlığa uygunluğu "Satın aldığı
kurbanlığı gerdanlık takılmış olarak şevketti" sözündedir. Hadîs,
zikredilen önceki bâbda farklı bir isnâdla, biraz değişik bir lâfızla geçmişti.
[298] Hadîs ile başlık arasında uygunluk yoktur. Çünkü
başlıkta kesmek, hadîste nahr etmek lafzıyle gelmiştir, denilmiştir. Fakat
Buhârî, hadîsin bâzı tarîklerinde "kesmek" lâfzıyle geldiğine işaret
etmiştir diyecevâb verilmiştir. Bu hadîs, yedi bâb sonra da gelecektir.
Hadîsin son kısmında
kadın râvîsi Amre'nin doğrulanması, oaun ezberlemesi ye zabt etmesinin
sağlamlığını haber verme vardır.
[299] Hadîsin başlığa uygunluğu "Rasûlullah'ın kurbân
kestiği yer" sözündedir.
tbnu't-Tîn:
Peygamber'in kurbân kestiği yer, birinci cemrenin yanında ve Minâ Mescidi'ne
yakın olan mahaldedir, demiştir.
el-Fâkîhî de İbn
Cureyc'den; o da Atâ'dan; o da TâvûVtan, Peygamber'in Minâ'daki menzili
musallanın sol tarafında idi diye rivayet etmiştir... (Umdetu'l-Kaarî).
[300] Bu hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Buhârî,
Nâfi'den gelen bu Ukbe hadîsini, ancak içinde kurbân kesecek yerin Rasûlullah'a
izafesi tasrîh edilmiş olduğu için, geçen hadîsin ardından getirmiştir.
Bir de bu hadîste İbn
Umer'in kurbânını, köleler ve hürrlerin beraber bulunduğu bir hacılar
kaafilesiyle yolladığı bildirildi ki, bu da bu işte köle ve hürr diye bir
ayırım yapılmadığını gösterir (Umdetu'l-Kaarî).
[301] Bu bâb ve hadîs, Buhâri nüshalarının çoğunda yoktur.
Bu yalnız Ebû Zerr'İn Müstemlî'den gelen rivayetinde vardır. es-Sagânî
nüshasında başlıktan sonra Sehl ibn Bekkâr'ın Vuheyb'den rivayet ettiği hadîs
vardır diyerek, sâdece işaret etmekle yetinmiştir (İbn Hacer).
Hadîsin başlığa
delîlliği "Peygamber yedi deveyi kendi eliyle kesti.." sözündedir
(Aynî).
[302] Hadîsin başlığa delîlliği "Ayakta ve bağlı olarak
kes" sözündedir
[303] Bunu zikretmesinin fâidesi, Yûnus'un hadîsi Ziyâd'dan
işitmesini göstermektir.
[304] Buhârî, îbn Umer'in bu sözünü bundan Önce geçen bâbda
mevsûlen getirmişti
[305] İbn Abbâs'ın bu tefsirini Saîd ibn Mansûr mevsûlen rivayet etmiştir.
"Biz kurbanlık develeri de sizin için
Allah 'm şeâirinden kıldık. Onlarda sizin için hayr vardır. O hâlde onlar
ayaktalarken üzerlerine Allah 'in ismini anın. Yanlan-üstü düştükleri vakit de
ondan hem kendiniz yiyin, hem ihtiyâcını gizleyen ve gizlemeyip dilenen
fakirlere yedirin. Onları şükredesiniz diye böylece, size musahhar (el-Hacc:36).
İşte bu âyetteki
"Develer ayakta oldukları hâlde üzerlerine Allah ismini zikrederek kurbân
ediniz" kavlindeki "Savâffe" lâfzını îbn Abbâs ayakta olmakla
tefsir etmiştir. Deve bu vaziyette, yânî bir ayağı bağlı ve üç ayağı üzerinde
dikildiği hâlde gerdanından boğazlanır. Böyle boğazlamaya "Nahr*' denir.
Sığır ve davar İse, yatırılıp üç ayağı bağlanarak kesilir. Buna da
"Zebh" denir. Nahr'da da, zebh'de de Allah'ın ismi zikrolumır:
"Bismillah, Vallâhu Ekber, Atlâhumme minke îleyke(Allah ismiyle keserim. Allah
herşeyden büyüktür. Yâ Allah, senden sana" denilip bıçak vurulur.
el-Hâkim,
el-Mustedrek'mte İbn Abbâs'm bu tefsirini "Üç ayak üzerinde dikelmiş ve
bağlı olarak kesiniz" şeklinde rivayet etmiştir.
[306] Hadîsin başlığa uygunluğu "Peygamber (S) kendi
eliyle ayakta oldukları hâlde yedi deve kesti" kavlindedir.
Bu hadîs kısaltılmış
olarak aynen bu isnâdla bundan bir bâb önceki (118.) bâbda da geçmişti.
[307] Bu da Enes hadîsinin baş kısmı hakkında diğer bir
tarîktir.
[308] Bu, meçhul bir isnâddır, lâkin mutâbaat yoluyla
zikredilmiştir. Mutâbaalar, asılların taşımadığım taşıyabilirler. Bir de
buradaki meçhulden murâd, Ebû Kılâ-be'dir, denilmiştir (el-Kirmânî).
[309] Hadîsin başlığa hüccetliği "Kesilme ücretleri
hususunda kisiciye birşey vermememi emretti" sözündedir.
[310] Bu hadîs de yukarıki hadîsin başka bir tarîkidir.
Başlığa delâleti meydandadır. Bu hadîslerden kurbânın kesilmesi, etinin
taksimi, derilerin ve çulların taksîmi hususlarında vekâlet caiz olduğu;
kurbânın kesme ücretini kurbân etinden vermenin caiz olmadığı istidlal
edilmiştir. Kurbân kesenin ücreti ayrıca verilecektir. Kesici fakîr İse, kesme
ücreti tamamen verildikten sonra kurbân etinden sadaka verilmesi caiz
görülmüştür
[311] Buda Alî hadîsinin bir başka tarîkidir. Başlığa
delîlliği meydandadır. Bu hadîsin fâidesi, bunda Peygamber'in Veda Haccı'ndaki
kurbânlarının sayısmın.yüz deve olarak tesbît edilmiş bulunmasıdır.
[312] Buhârî bu âyetler, hacc ve kurbân ile ilgili birçok
hükümleri şâmil bulundukları için, bilhassa bu hükümlerin ehemmiyetine bir
tenbîh olmak üzere, bunları burada sırf başlık hâlinde zikretmiştir. Bu
hükümler: Beyt'İn tavaf edenler, namaz kılanlar için putlardan, fetişlerden,
pisliklerden temizlenmesi; Allah'ın Ra-sûlü'ne insanlara haccı i'lân ve da'vet
etmesi emri; hacc ibâdetine mahsûs olan dînî ve dünyevî menfâatlerde hâzır
bulunmak; belli günlerde Allah'ın ismini telbiye, tekbîr, teşbih ve tehlîllerle
anmak; kesecekleri kurbanlık hayvanlar nev'-inden Allah'ın nzık olarak
ihsanlarına karşı Ona şükretmeleri; bu kurbânlardan yemek ve fakîrlere
yedirmek emri; tıraş olmak ve temizlenmek gibi işleri yapmak; adakları yerine
getirmek; Beyti Atîk'ı tavaf ile Allah'ın hürmetli kıldığı şeyleri ta'zîm
eylemek gibi hükümlerdir (Aynî).
[313] İbn Umer'in bu haberini îbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet
etti.
[314] Atâ'nın bu sözünü Abdurrazzâk, İbn Cureyc'den mevsûlen
rivayet etmiştir
[315] Hadîsin başlığa uygunluğu "Yiyiniz ve azık
edininiz.." kavimdedir.
Bu hadîsin rivayet
tarîkleri çoktur ve muhteliftir. Meselâ Müslim'de hadisin sonu: Atâ: Evet,
dedi tarzında vâki' olmuştur. Bu sebeble âlimler kurbân etinin ne mıkdârı
yenilip, ne mıkdârı sadaka edileceği hususunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir.
Alkame'nin beyânına göre, İbn Mes'ûd, Alkame'ye, kurbân etini üç parçaya
ayırmasını; bunun birini sadaka, birini hediye etmesini, üçüncü üçte birini de
ailesiyle yemesini emretmiştir. Bu kavi Atâ'dan da nakledilmiştir. Şafiî,
Ahmed, Ishâk'ın da görüşleri budur. Sufyân Sevrî kurbânın çok mıkdârı sadaka
yapılmalıdır, demiştir.
Ebû Hanîfe üçte birden
az mıkdârı sadaka edilmesi görüşünde bulunmuştur.
Hidâye sahibi: Kurbân
etinin yenilmesinin cevazını bildirdikten sonra, bu hükmün adak olmayan kurbâna
mahsûs olduğunu, adak kurbânında ise adayan kimsenin ister zengin olsun, ister
fakîr bulunsun, adak etinden yemesi caiz olmadığını zikretmiştir.
Mâlik, Şafiî ve
Ahmed'in mezhebleri de böyledir.
Sonra kurbân etinden
sahibinin yemesi âlimlerin çoğuna göre müstehâb-dır. (Umdetu'l-Kaarî).
[316] Bu hadîs "Erkeğin kadınları adına sığır kurbânı
kesmesi bâbı"nda ayrı bir isnâdla geçmişti
[317] Peygamber'in iki defa "Darlık yok, darlık
yok" buyurması, aslolan kurbân kesmenin tıraştan önce olduğuna; ve bunun
önce yapılmasının da cevazına delâlet etmektedir. Böylece hadîs başlıkta zımnen
sunulmakta olan hükmü beyân etmiş oluyor
[318] Bu hadîs de bundan önceki hadîsin başka bir tarîkidir,
bâb başlığına delâleti de yine aynı şekildedir.
[319] Buhârî burada aynı hadîsin ayrı ayrı rivayet
yollarından birkaç tanesini arka arkaya getirmiş ve bu rivayetlerle de hadîsin
aslının bir olduğu ve fakat bâzı lâfız farkları bulunduğunu göstermek
istemiştir. Buhârî'nin burada getirdiği se-nedlerl'e gelen hadîslerin bâzısını
kendisi Sahîh'min diğer yerlerinde, bâzısını da diğer hadîs imamları mevsûlen
rivayet etmişlerdir
[320] Bu da îbn Abbâs hadîsinin diğer bir tarîkidir; başlığa
delâleti meydandadır. Cemre taşlamak, kurbân kesmek, tıraş olmak, farz olan
ifâda tavafı yapmak için hacc menseklerinin sıra ile yapılması sünnet midir?
Yoksa vâcib midir? İmâm Şafiî ile İmâm Ahmed ibn Hanbel ve daha önceki
imamlardan Atâ, Tâvûs, Mucâhid tertîb ve sıranın sünnetliğine kaail olup,
menseklerin hangisi evvel yapılsa, ötekinin geri bırakılmasından dolayı
keffâret olarak kurbân kesmek lâzım gelmez demişlerdir. Delilleri de bu hadîs
ile buna benzer diğer hadîslerdir, tmâm Ebû Hanîfe ile İmâm Mâlik ve
kendilerinden önce gelen imamlardan Saîd ibn Cubeyr, Hasen el-Basrî, İbrâhîm
en-Nahaî, Katâde tertîbin (sıranın) vucûbuna ve tertîbi bozanlara keffâret
olarak kurbân kesmek lâzım geleceğine kaail olmuşladır. Her iki tarafın
delillerinin tafsîli fıkıh kitâblarındadır.
[321] Hadîsin başlığa delîlliğİ "Kurbân, kesileceği
yere ulaşıncaya kadar.." sözünden alınır. Çünkü kurbânın kesilme yerine
ulaşması, orada kesilmesinden ibarettir. Kesmenin geri bırakılması İse ruhsat
yoluyladır. Bu hadîsin bir rivayeti de "Peygamber zamanında Peygamber'in ihrama girişi gibi ihrama giren kimse
bâbı"nda geçmişti.
[322] Hadîsin başlığa uygunluk ciheti "Ben başımın
saçlarını toplayıp keçeleştirdim" kavimdedir. Hadîste saç kestirmek
zikredilmemiş ise de bu husus gelecek olan îbn Umer hadîsinde zikredilmektedir.
Binâenaleyh hadîsin, başlığın bir kısmına delâleti kâfi görülüp, her iki
kısmına delâleti şart kılınmaz.
Bu hadîs ayniyle
"Temettü' ve ıkrân haccı bâbı"nda da geçmişti.
[323] Hadîsin başlığa uygunluğu "Rasûlullah saçlarını
kestirdi" kavlİndedir.
Rasûlullah'm bu tıraşı
Hudeybiye'de mi, yoksa Veda Haccı'nda mı olduğu sarahatle bildirilmemiştir.
Fakat Veda Haccı'nda tıraş olduğuna delâlet eden sahîh hadîsler vardır.
[324] Hadîsin bâb başlığına delâleti meydandadır. Çünkü hadîs
saç kesmek ve saç kısaltmak hakkındadır.
[325] el-Leys'ten ve Ubeydullah'tan gelen bu hadîsleri
Müslim de Sahîh'indt mevsû-len rivayet etmiştir.
Rasûlullah'in bu
dualarında Veda Haccı'nda mı, yoksa Hudeybiye'de mi yapıldığı açıkça
bildirilmemiştir. Bunun için bâzıları bunun Hudeybiye'de Pey-gamber'in
sahâbîlerine ihramdan çıkıp tıraş olma emri verdiği zaman tereddüd gösterip
ağır davranmaları üzerine yapıldığına, bâzıları da Veda Haccı'nda da böyle duâ
ettiğine kaail olmuşlardır.
Aynî'nin de dediği gihi,
bu duanın hem Hudeybiye günü, hem de Veda Haccı'nda yapılmış olduğu kabul
edilebilir. Her ikisinde de Peygamber tıraş olmalarını emrettiği zaman
sahâbîlerde bir tereddüd ve ağır davranma görmüştü. Arablar'm âdeti başları
üzerinden biraz saç almak şeklinde idi. Onlarda saçı tamamen kesmek az olurdu.
Saçı tamamen kesmek onlara ağır gelirdi. Bunun için saç kısaltmağa
meyletmişlerdi. Burada da görüleceği gibi, kimisi saçlarını kesmiş, kimisi de
sâdece biraz kısaltmakla yetinmişti... (Umdetu'l-Kaari, IV, 741-742).
[326] Bu hadîsin de başlığa uygunluğu açıktır. Bu, Ebû
Hureyre hadîsinin öncekinden bir farkı "Merhamet eyle" duası yerinde
"Mağfiret eyle" duasının gelmiş olmasıdır. Bundan Rasûlullah'ın her
iki ta'bîr ile de duâ etmiş olduğu anlaşılıyor.
[327] Hadîsin başlığa delâleti açıktır.
Bu hadîs ihramdan
çıkışta saçı kestirmenin, saç kısaltmaktan daha faziletli olduğuna delâlet
etmekle beraber, saç kısaltmanın da cevazına delâlet etmektedir
Nitekim şu âyette
bunların ikisi de zikredilmiştir:
"Andolsun ki Allah,
Rasûlü''nün gördüğü ru'yânm hakk olduğunu tasdik etmiştir. İnşâattan hepiniz
emniyet içinde, (kiminiz) başlarınızı kazıtarak, (kiminiz) saçlarınızı
kısaltarak korkusuzca mutlaka Mescidi Haram 'a gireceksiniz*..
"(e!-Feth:27).
[328] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ben, Rasûlullah'ın
saçından kısalttım..." sözün-dedir. Bu hadîs de saç kısaltmanın cevazına
açıkça delâlet etmektedir.
[329] Bu hadîste mutemetti' hacı adayının saçını tamamen
kestirmek veya birazını kısaltmak şıkklan arasında muhayyer kılınması vardır.
[330] Bu ta'lîki, Tirmizî mevsûlen rivayet etmiş ve: Bu
sahîh hasen bir hadîstir, demiştir. Bunu başka sened ile Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn
Mâce de rivayet etmiştir.
[331] Bunu Beyhakî ve Taberânî el-Kebîr'dc mevsûlen rivayet
ettiler.
[332] Bunu el-İsmâîlî mevsûlen rivayet etti
[333] Bunu da el-İsmâîlî mevsûlen rivayet etti.
[334] Hadîsin başlığa delîlliği "Biz nahr günü ifâde
yaptık" sözündedir. Çünkü bunun ma'nâsı, biz bayramın birinci günü ifâda
tavafını yaptık, demektir
[335] Bu mutâbaalardan el-Kaasım'inicini Müslim;
diğerlerininkini Buhârî Sahîh'min Magâzî ve Hacc Kitâblan'nda mevsûlen
getirmiştir. Buhârî bununla Ebû Sele-me'nin Âişe'den yalnız kalmadığını
göstermiş, hadîsi ma'nâ olarak naklettiği için cezim sîgası kullanmamış da
"Yüzkeru" demiştir (Aynî, Kastallânî).
[336] Hadîsin başlığa delâleti meydandadır. Çünkü hadîs o
hacc fiillerinden herhangi birini öne geçirmek ve geriye bırakmak hakkındadır.
Başlıktaki "Unutarak veya bilmeyerek" kayıdlarının dayanağı, bundan
sonra gelecek bâbdaki Abdullah ibn Amr hadîsinde açıkça gelmiştir.
[337] Bu da İbn Abbâs hadîsinin başka bir tarîkidir.
el-Mesâ: Semâ vezninde,
akşam vaktine denir ki, öğleden akşam namazına kadar vakitten ibarettir...
el-tmsâ: akşamlamak ve akşama kalmak ma'nâsına-dır., (Kaamûs Ter:).
[338] Hadîsin başlığa delîlliği "Rasûluflah Veda Haccı'nda
durdu" sözünden alınır. Çünkü bunun ma'nâsı deve üzerinde durdu demektir.
Nitekim bunu ta'kîbeden hadîsinde Abdullah, bunu açıkça söylemiştir. Buharı bu
bâbda onun hadîsini üç tarîkten getirmiştir: Birinde "Veda Haccı'nda
durdu"; ikincisinde "Hutbe yaparken hâzır bulundu"; üçüncüsünde
"Dişi devesi üzerinde durdu" demiştir.
[339] Başlığa delîlliği "Nahr günü hutbe
yaparken..." sözünden alınır.
[340] Bu, aynı hadîsin üçüncü tarîkidir.
[341] Bu isnâdla Zuhrî'den gelen bu mutâbaada Abdullah: Ben
Rasûlullah'ı Minâ'da devesi üzerinde gördüm, demiş ve yukarıki hadîsi
zikretmiştir.
Yukarıda İbn Abbâs
hadîsinin haşiyesinde de söylediğimiz gibi hacc men-seklerinden kurbân kesmek,
taş atmak, tıraş olmak, ifâda tavafı yapmak gibi işlerin sıra ile yapılması
sünnet midir, vâcib midir hususunda ayrı görüş vardır: İmâm Şafiî ile İmâm
Ahmed ve daha evvelki imamlardan Atâ, Tâvûs, Mu-câhid tertibin sünnetliğine
kaail olup, bu menseklerden hangisi evvel yapılsa ötekinin geri
bırakılmasından dolayı keffâret olan kurbân kesmek lâzım gelmez demişlerdir. Delilleri bu hadîs ile benzeri
diğer hadîslerdir.
İmâm Ebû Hanîfe ile îmâm
Mâlik ve kendilerinden evvel gelen imâmlar-,, dan Saîd ibn Cubeyr, Hasen Basrî, tbrâhîm
Nahaî, Katâde tertibin vucûbuna ve sırayı bozanlara keffâret olarak kurbân
kesmek lâzım geleceğine kaail olmuşlardır. Her iki taraf in .delillerinin
tafsili fıkıh kitâblanndadir.
[342] Minâ günlerinde, yânî nahr günü ile onu ta'kîbeden üç
günde hutbenin meşrû'-luğu babı. O günlerde insanlara yapacakları işleri
öğretmek maksadıyle hitâb etmenin meşruluğu, bu başlıkla isbât edilmek
istenmiştir.
Buhârî bununla, Minâ'da
nahr günü hacılar için hutbe yoktur diyenlere reddi kasdetti de denilmiştir.
Çünkü bu hadîste zikredilen şeyler, haccın şeâirinden değil, umûmî vasiyetler
kabîlindendir. Buhârî râvînin, Arafat'ta vaki' olan konuşmaya hutbe ismi
verdiği gibi, bu Minâ konuşmasına da hutbe ismini verdiğini beyân etmek
istemiştir.
[343] Hadîsin başlığa delîlliği "Rasûlullah (S), nahr
günü Minâ'da insanlara hitâb etti..." sözündedir. Daha önce de zikrettik
ki, buradaki "Hitâb etti" ta'bîri, ma1-lûm olan hutbe değildir. Bu
hitabeye hutbe denilmesi, bunun da aslında kelâm etmek ve söz söylemekten
ibaret olduğundan dolayıdır.
[344] Görünürde bu hadîsin başlığa uygunluğu yoktur. Lâkin
ibn Abbâs'tan "Nahr günü Peygamber'in hitabesi" rivayeti bulunduğu ve
nahr günü de Minâ günlerinden olduğu İçin başlığa uygun düşmüş oluyor. O
hadîsi, İbn Abbâs'tan olduğu ve bu kadarcık uygunluk ciheti bulunduğu için,
burada yine zikretmiştir.
[345] Buhârî bu hadîsin asimda başlığa mutâbaat ettiğini
işaret etmiş oluyor. Buhârî râvînin bu mutâbaatta "Arafat'ta" sözünü
söylemediğini hatırlatmak suretiyle yukanki hadîsin bu mutâbaatla başlığa tam
uyduğunu göstermek istemiştir. Bu mutâbaaü Ahmed ibn Hanbel de Müsned'inde mevsûlen
rivayet etmiştir.
[346] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır.
Peygamber'in bu nutku,
hadîs ve sîret kitâblarında şöhretle nakledilmiştir. Bilhassa Buhârî buradan
başka Sahıh'inin İlim, Bed'u'1-Halk, Tefsir, Fiten ve Udhıye kitâblarında bâzı
sened ve metin farkhhklanyle rivayet etmiştir. Bu cihetle metodoloji
bakımından bu hitabenin de Arafat nutku gibi Peygamber'in belâgatli dilinden
çıktığında kimsenin az veya çok şübhe etmeye ilmen hakkı yoktur.
Bir gün evvel
Rasûlullah Arafat hutbesinde Arablar'ın dînî, medenî, ikti sâdî bütün
âdetlerini Arafat meydanında yıkmış ve çiğnemiş bulunduğundan, sahâbîler,
Peygamber'in bu hitâbesindeki suâlleri üzerine ayın, günün ve Mekke'nin
adlarını değiştirecek sanmalarında hakkh idiler.
Peygamber can, mal, ırz
ve şeref masuniyetlerinin ehemmiyetini gözönün-de tutarak, bunları en sâde
kafalara da iyice yerleştirmek için suâl - cevâb tarzında gayet belîğ bir
uslûb ile ifâde etmiştir.
[347] Hadîsin başlığa delîüiği "Peygamber Minâ'da:
"Bilir misiniz?..." diye sordu sözünden alınır. Çünkü bu kelimeleri
söylemesi, O'nun MinâMaki hutbesinden ibarettir. Lâkin bu hitabe, yukarıda da
zikrettiğimiz gibi, içinde hacc mensekle-rinden birşey olan hakîkî bir hutbe
değildir.
[348] Bu Hişâm ibnu'1-Gâzî (157)'nin hadîsini, Ebû Dâvûd da
mevsûlen rivayet etmiştir.
Mİnâ hutbesi şöyle
başlamış ve devam etmiştir:
Rasûlullah Minâ'ya
gelince, Muhâcirler'in kıblenin sağ tarafında, Ensâr'-ın solda, diğer cemâatin
de karşıda saff saff yer almalarını emretti. Yine deve üstünde, yüzbinlik bu
büyük cemâat karşısında İslâm mkilâbımn en müessir bir hutbesini daha şu
suretle îrâd etti:
"Ey İnsanlar!
Allah'a hamd ve sena, tekbîr ve tehlîl ettikten sonra derim ki: Sizi Allah'ın
Kitâbı'na bağlayan Peygamberinizin sözlerini iyi dinleyiniz ve O'na itâai
ediniz! Hacc ibâdetlerinizin bütün şekillerini benden gördüğünüz gibi ifâ
ediniz, öyle sanıyorum ki, ben bu seneden sonra bir daha hacc edemem..."
demiş ve devamında yukanki hadîs metninde verilen sözleri söylemiştir
(Ibnu'l-Kayyım, Zâdu'l-Meâd; Kastallânî, el-Mevâhibu'l-Ledunniyye
bi'l-Maahi'l-Muhammediyye).
[349] Su içirme vazifesi olan ile ondan başka özürlü, hasta
yâhud oduncular, çobanlar gibi meşguliyet sahibi kimseler Minâ geceleri
süresinde Mekke'de ikaamet edebilirler mi? Buhârî, sorunun cevâbını
zikretmeyip, hadîsle yetinmiştir.
[350] Buhârî bu hadîsi burada arka arkaya üç tarîkten
rivayet etmiş ve en kısadan genişe doğru bir sıralama yapmıştır.
[351] Bu mutâbaalardan birincisini Müslim; ikincisini İbnu
Ebî Şeybe; üçüncüsünü ise Buhârî "Hacıları sulama bâbı"nda mevsûlen rivayet
etmişlerdir.
[352] Câbir ibn Abdillah'm bu hadîsini Müslim, Sahfh'inde
mevsûlen rivayet etmiştir.
[353] Cemreler Minâ'da birbirleriyle farklı uzaklıklarda ve
bir yol üzerinde üç tanedir. Mekke tarafında bulunana Akabe cemresi denir.
Nahr günü kuşluk vaktinde yalnız bu taşlanır. Diğer teşrîk günlerinde, her gün
öğleden akşama kadarki zaman içinde sıra İle her üçüne de yedişer taş atılır.
Birinci cemre ile orta
cemre arasındaki uzaklık takriben 116 m.;
Orta cemre ile Akabe
cemresi arasındaki uzaklık takrîben 160 m.;
Mekke Haremi ile Minâ
arası mesafe takrîben 7 km.;
Minâ ile Cebeli Rahmet
arası mesafe takriben 14 km. (er-Risâletu't-Fârûkıyye, s.51).
[354] îbn Mes'ûd'un bu hadîsi, Akabe cemresinin vâdînin
ortasından, aşağıdan yukarıya doğru atıiniasmın sünnetliğini te'kîdli olarak
ifâde eder. Halktan bâzılarının Akabe cemresini vâdînin üstünden attıklarını
Abdurrahmân'm bildirmesi üzerine, Şâri'in sünnetine sarîh bir muhalefet olan bu
durum, İbn Mes'ûd'un vicdanında derin bir te'sîr hâsıl etmiş ve sözünü yemîn ile
te'kîd eylemiştir. Hacc mensekleri birkaç sûrede zikredilmişken, İbn Mes'ûd'un
bilhassa el-Bakara Sû-resi'ni zikretmesi, Hacc menseklerinin hükümlerinin
çoğunun bu sûrede anılmış olmasındandır.
îbn Mes'ûd, cemre
taşlamak vaktine ilgisi İ'tibâriyle "Bir de sayılı günlerde Allah11!
z/ftraÖn"(el-Bakara:203) âyetine telmih etmiş oluyor. Buna göre İbn Mes'ûd:
Hacc mensekleri kendisine indirilen ve bütün hacc işleri kendisinden alınacak
olan Peygamber, taşlamanın keyfiyetini kendisinden almaya, Akabe cemresini
yukarıdan atan kimselerden daha hakkhdır, demiş oluyor.
[355] Bunu Abdurrahmân ibnu Mende mevsûlen rivayet etmiştir.
Bunu zikretmesinin fâidesi, Sufyân es-Sevrî'nin el-A'meş'ten bunu işitmiş
olmasını beyân etmektir.
[356] İbn Umer'in bu hadîsi, yakında "İki cemreyi
taşladığı zaman.. bâbı"nda mevsûlen gelecektir.
[357] ibn Mes'ûd'un bu fiili ve sözü, âlimler cumhurunun
mezhebidir. Cumhura göre yedi çakıldan eksik atmak kâfi değildir. Yedi taş
atılması vâcibdir. İbn Mes'ûd hadîsi cumhurun en kuvvetli delilidir. İbn
Umer'den, Câbir'den ve îbn Abbâs'tan da yedi adedi açıkça rivayet edilmiştir.
[358] Yedi taş atmanın sebebi, yedi tekbîrin sayısını
unutmamaktır. Bunun benzeri, namazdan sonra tesbîh sayısını muhafaza için
parmaklarımızın ek yerlerine müracaat eder, onunla hesâb ederiz.
[359] İbn Umer'in bu hadîsi biraz sonra "İki cemreyi
attığı zaman.. bâbı"nda mev-sûlen gelecektir.
[360] Hadîsin başlığa delîlliği "Herbir taşın
beraberinde tekbîr getirirdi.." sözünde-dir. Bu hadîs, îbn Mes'ûd
hadîsinin diğer bir tarîkidir.
Haccâc minberde bu
hutbeyi yaptığı sırada, Emevî Halîfesi Abdulmelik ibn Mervân tarafından Irak
Vâlîsi ve Hacc Emîrİ bulunuyordu. Haccâc'ın sûre isimlerini söyleyiş şekli
kendisine sorulunca İbrâhîm, İbn Mes'ûd'un söyleyiş şeklini, yânî doğrudan
doğruya el-Bakara güresi şeklinde söylediğini bildiren hadîsi rivayet etmiştir.
[361] Buhârî bu bâb başlığı altında İbn Umer'in bu hadîsine
işaret etmekle yetinmiştir. İbn Umer'in bu hadîsini de bundan sonraki bâbda
mevsûlen getirecektir
[362] Bu hadîste haber verilen iki cemre yanındaki duruş
süresinde görüş ayrılığı olmuştur. İbn Mes'ûd iki kerre el-Bakara Sûresi
okuyacak kadar durur ve duâ edermiş. îbn Umer'in iki cemrede el-Bakara Sûresi
okuyacak kadar vakfe yaptığı rivayet edilmiştir. İbn Abbâs'm da yüz âyetli bir
sûre okuyacak kadar vakfe yaptığı haber verilmiştir.
Âlimlerin çoğu bu
vakfelerin zİkr ve duâ için yapıldığını, binâenaleyh vakfe yapmamakta bir be's
olmadığına kaail olmuşlardır.
el-Cemretu'd-Dünyâ:
Minâ'daki Hayf Mescidi cihetine yakın olan cemredir. Bu cemre, ikinci nahr
günü taşlanan cemrelerin birincisidir. Bu cemre Mi-nâ'ya en yakın, Mekke'ye de
en uzak olan cemredir.
Atılan çakılların
sayısı: Dört İmâm'a ve cumhura göre, çakılların sayısı 7O'dir. Bunlardan yedisi
bayramın ilk günü Büyük Cemre'ye, yânı Akabe cemresine atılır. Teşrik
günlerinde, yânî bayramın ikinci, üçüncü, dördüncü günlerinde her gün sıra İle
her Üç cemreye yedişerden 21 taş atılır. Üç günde atılan taş sayısı 63 olur.
İlk günü atılan yedi taşla beraber, toplam 70 olur.
Yalnız İmâm Ahmed'den
bir rivayete göre, her cemreye altı taş atılarak toplam 60 olur. Bir veya iki
günün atışını kasden veya unutarak terk ederse, geri kalan günlerde telâfi
caizdir ve kaza değil, edadır. Çünkü taş atma günleri bir vakit hükmündedir
(Kastallânî, III, 348).
[363] Bu, ayniyle bundan önce zikredilmiş olan hadîstir.
Buhârî, geliş yolu ayrı olduğu için tekrar etmiş ve başlığa açıkça bir delîl
yapmıştır
[364] Buhârî bu Muhammed'in hangi Muhammed olduğunu
belirtmemiş, böyle nis-bet etmeksizin, sâdece ismini zikretmiştir. Sarihler:
Bu, Muhammed ibn Beş-şâr'dır, yâhud Muhammed ibnu'l-Musannâ'dır yâhud da
Muhammed ibn Yahya ez-Zuhlî'dir demişlerdir
[365] Hadîsin bâb başlığına delîlliği "İki elini
kaldırarak duâ ederdi" sözündedir. Buhârî bu hadîsin senedinin bir
kısmını, yânî Zuhrî'ye kadarki kısmını verdikten sonra hadîs metnini sevketmiş,
sonunda da senedin Peygamber'e kadar ulaşan kısmını vermiştir. Hadîsçilerden
bir cemâat bunu caiz görmüştür. Ahmed ibn Hanbel de, Buhârî de bunlardandır.
Senedi böyle ayırma mevsûllüğe mâni' olmaz. İbn Hacer: Bu şekilde sevkedilen
isnadın mevsûl olduğu hususunda hadîs âlimleri arasında hiçbir ihtilâf yoktur,
demiştir.
[366] Hadîsin başlığa uygunluğu şu cihetledir: Rasûlullah
Müzdelife'den hareket ettiği zaman Âişe O'nun beraberinde yürümüş değildi.
Hâlbuki Peygamber'in Aka-s be
cemresini taşlayıncaya kadar binekli olmakta devam ettiği sabit olmuştur. Bu
ise Âişe'nin Peygamber'e güzel koku sürmesi, Akabe, cemresini taşlamasından
sonra vâki' olduğuna delâlet etmiştir.
İfâda tavafından önce tıraş
olmaya gelince, çünkü Peygamber, Akabe cemresini taşlayıp döndüğü zaman
Minâ'da başını tıraş ettirmiştir.
Buhârî'nİn hadîsten
başlıktaki hükmü alması, koku sürmek cihetindendir. j Çünkü koku sürmek, ancak
ihramdan çıktıktan sonra olur. Birinci ihramdan j çıkış ise, üç işten ikisini
yapmakla olur: Akabe cemresini taşlamak, tıraş olmak, ; ifâda tavafı.
Peygamber, cemreyi taşladıktan sonra tıraş olmasaydı, koku sü-', rünmezdi... (İbh Hacer).
[367] Buna "Sader tavafı" da denir. Buhârî hükmü
zikretmeyip, hadîsi bildirmekle yetindi
[368] Hadîsin başlığa uygunluğu "Hacc işlerinizin sonu
Beyt'le olsun" sözünden alı-,
nır. Beyt'le olacak iş ise, tavaftan başkası olmaz. O da, hacc işlerinin
sonu olan veda tavafıdır (Aynî).
Müslim'in îbn Abbâs'tan
bir rivayetinde: İnsanlar hacc sonunda etrafa dağılıvermek i'tiyâdında idiler.
Rasûlullah (S): "Sakın hâ, sizden hiçbiriniz dağıtmasın. Tâ ki, son
vazifesi Beyt'i tavaf olsun" buyurmuştur.
Nevevî: Hadîsteki emr, vûcûb içindir. Bize göre sahîh olan vacibi terk
ile kurbân lâzım gelir, âlimlerin çoğunun kavli de budur, demiştir. İmâm Mâlik,
j Dâvûd Zahirî, İbn Münzir ise, veda tavafı sünnettir; terk edilirse birşey
lâzım gelmez, demişlerdir. Hanefîler, afakîlere vâcib; Mekkeliler'e vâcib
değildir, demişlerdir.
Hayızhya, nifâslıya,
umre yapana vâcib değildir...
Şârih Kastallânî, veda
haccının vucübuna, hadîsin sonundaki "Veda tavafı hayızlı hakkında
hafifletildi" cümlesiyle istidlal etmiştir. Hakîkaten hayızlı hakkında
hafifletilen hüküm, başkaları hakkında teşdîd ve te'kîdi gerektirir ki, , bu da
vucûbdur. Ve hafifletme yalnız müekked işlerden olabilir
[369] Hadîsin başlığa uygunluğu *'Sonra binip Beyt'e hareket
etti ve ona tavaf yaptı" sözündedir. Çünkü bu tavafla murâd, veda
tavafıdır (Aynî).
[370] Bu mutâbaatı, el-Bezzâr ile Taberânî mevsûlen rivayet
etmişlerdir.
[371] Bu başlıkta "İzâ"nın cevâbı söylenmemiştir.
Takdîri şöyledir: Bu kadına veda tavafı vâcib olur mu? Yoksa hayızı sebebiyle
kadından bu tavaf düşer mi? Vâcib olduğunda kurbân lâzım gelir mi, yâhud
gelmez mi? Buhârî bu soruların cevâbını hadîslerle verdirmeyi daha emîn yol
görüp, kendisi başlıkta hiçbir hüküm bildirmemiştir
[372] Hadîsin başlığa uygunluğu "Safiyye ifâda tavafını
yapmıştı, dediler. Rasûlullah: O takdirde bizi habsetmesi yoktur"
sözündedir. Bunun ma'nâsı, veda tavafının hayızlıdan düşmesidir. Çünkü
Rasûlullah'a Safiyye'nin hayz olması haberi verildiğinde "O bizi habsedici
mi oldu?" buyurdu. Fakat Safiyye'nin hayızdan önce ifâda tavafını yaptığı
haber verilince: "O takdirde bizi habs'etmiyecektir" buyurdu. Çünkü
Safiyye haccm rüknü olan farz tavafı edâ etmiştir (Aynî).
[373] Hadîsin başlığa hüccetliği "Ümmü Süleym: Safiyye
hadîsini zikretti" sözünden alınır.
[374] Hâlid'in hadîsini Beyhakî; Katâde'ninkini de Ebû Dâvûd
et-Tayâlisî mevsûlen rivayet etmişlerdir.
[375] Hadîsin başlığa uygunluğu "ifâda tavafını yaptığı
zaman hayızh kadına memleketine hareket etmesine ruhsat verildi" sözünden
alınır. Çünkü bunun ma'nâsı, hayızh kadın, farz olan ifâda tavafını yapmış
olduğu zaman memleketine hareket eder ve veda tavafını terketmesinden ötürü
üzerine bİrşey lâzım gelmez,
demektir (Aynî).
Buradaki îbn Abbâs ve
aynı senedle gelen îbn Umer hadîslerinin her ikisi de sahâbînİn mürselleri
nev'indendir. Çünkü bu her iki sahâbî de bu müsâadeyi bizzat Peygamber'den
değil, kendisine müsâade verilmiş olan kadınlardan öğrenmişlerdir. Bu gibi
sahâbî mürsellerinin merfû' hükmünde olduğu bilinen bir
hakikattir.
Bu ibn Abbâs ve İbn Umer
hadîslerinden de, temizken farz olan İfâda tavafını yapmış da sonra hayz
hâline giren kadından, veda tavafının düştüğü sâbit oluyor.
[376] Ten'îm, Mekkeliler'in mîkaatlarından biridir. Harem
hâricinde ve Mekke'ye bir fersah mesafededir. Orada sonraları Âişe Mescidi
dedikleri bir mescid inşâ edilmiştir.
Muhassab, Mekke ile Minâ
arasında bir yerdir. Teşrîk günlerinden sonraki gece -ki bayramın dördüncü günü
bittikten sonraki gecedir- orada geçirilir. Buraya Benû Kinâne Hayfı da
denilir.
[377] Hadîsin başlığa delâleti "Ve Safiyye de hayz
oldu... öyleyse be's yoktur; haydi yola çık!" sözlerinden alınır. Çünkü
bunda Safiyye'nin İfâda tavafını yapmasından sonra hayızlandığı sabittir.
Başlık da böyledir.
Bu hadîs, Temettü' ve
Ikrân hacdan babında da geçmişti.
Bu münâsebetle hacc
nevi'lerini bir kerre daha özetleyelim:
Hacc aylan içinde hacc
ile umreyi cem' etmenin üç yolu vardır: Birincisi îfrâd'dır. Hacı adayı
mîkaatta yalnız hacca niyet eder. Ve hacc ibâdetini tamamlayıp, halâl
olduktan, yânî ihramdan çıktıktan sonra -ayniyle Mekke'nin yerlisi gibi- Harem
haricindeki Cırrâne, Ten'îm, Hudeybiye gibi bir yerden um-s re niyetiyle tekrar ihrâmlanıp vakfeden
mâada menseklerİ yeniden yapar. Böyle olana Müfrid denir.
İkincisi Kırân'dır.
Hacı adayı mîkaatta hacc ile umreye birlikte niyet eder ve tavaf, sa'y, tıraş
gibi hacc amellerini tekrarlamaksızın hem hacı, hem mu'te-mir yânî umre yapıcı
olur. Böyle niyet edene Kaann denir.
Üçüncüsü Temettu'dm.
Hacı adayı hacc ayları içinde-mîkaatta yalnız umreye niyet eder. Ve Arefe
gününden evvel vakfeden mâada mensekleri edâ edip, halâl olduktan sonra
-ayniyle Mekke'nin yerlisi gibi- hacc gününde Mekke'den bir hacc inşâ edip
vakfe, tavaf, sa'y gibi mensekleri yapar. Böyle olana Mutemetti' denir. Çünkü
Câhiliye âdeti hilâfına olarak hacc aylan içinde umreden istifâde etmiş olur...
(Tecrîd Ter., I, 191-194)
[378] Bu mutâbaat temettü' ve Ikrân hacdan babında Usmân ibn
Ebî Şeybe tarîkinden mevsûlen geçmişti.
[379] Hadîsin başlığa uygunluğu "Peygamber ikindiyi
Abtah'da kıldı sozundedır. Hadîs "Terviye günü öğleyi nerede kıldı
bâbı"nda da başka bir tarîkle geçmişti.
Abtah, Bathâ, Muhassab
ve Kinane oğulları Hayfı İsimleri aynı yerin adlarıdır. Mekke ile Minâ
arasında geniş bir yerdir.
[380] Bunun da başlığa uygunluğu "İkindiyi Abtah'da
kıldı" sözündedir. Bu hadîs de "Veda tavafı bâbı"nda başka bir
tarîkle geçmişti.
[381] Biraz Önceki haşiyede de bildirdiğimiz gibi, bu
Muhassab'a Abtah, Bathâ, Kİ-nâne oğullan Hayfı da denilir. Bu isimlerin hepsi
aynı yeri gösterir.
Âişe'nİn bu hadîsi,
Buradaki konaklamanın İbâdet kasdiyle olmadığım ve haccm gereklerinden
olmadığını ifâde etmektedir. Bâzı âlimler Peygamber'in ve ondan sonra
halîfelerin burada konaklama yapmış olmalarından dolayı, Pey-gamber'e uymak
için burada konaklamanın müstehâb olduğunu söylemişlerdir. Nevevî,-:
Muhassab'da konaklamak ŞâfİÎ ve Mâlİkî'de müstehâbdır; âlimlerin cumhuruna göre
de böyledir, diyor.
[382] Bu İbn Abbâs hadîsinde de "Muhassab menzilinde
konaklamak birşey değildir" demesinden dolayı, bunun haccın sünnetlerinden
olmadığı anlaşılmıştır. Bütün sarihler bu sözü "Hacc
menseklerinden-sayılmış değildir" diye tefsîr etmişlerdir
[383] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Zû Tuvâ'da
konaklardı... haccı bitirip Mekke'den ayrıldığı zamanda.." sözlerinden
alınır.
Sonra iyi bil ki,
Mekke'ye girmeden önce Zû Tuvâ'da konaklamak, dönüşü sırasında da
Zu'1-Huleyfe'deki Bathâ'da konaklamak, hacc menseklerinden olarak yapılması
gerekli birşey değildir. Hacı isterse bu yerlerde konaklama yapar, isterse
terkeder (Aynî).
Peygamber ve halîfeleri
bu yerlerde konakladıkları için, onların bu fiillerini taklîd ederek
konaklamakta elbet bir hikmet ve hayr vardır (İbn Hacer).
[384] Bu hadîs de, diğerinde olan hususlara bâzı ziyâdelerle
delâlet etmektedir.
[385] Bu Zû Tuvâ'da geceleme işi de biraz önce geçtiği gibi,
hacc menseklerinden değildir. Bundan da ancak Peygamber'in konaklama yerleri
alınır ve sâdece O'nun fiillerine uymak için bu yerlerde konaklanabilir. Çünkü
O'nun fiillerinden hiçbiri hikmet ve hayrdan boş değildir (Kastallânî).
[386] Câhiliyet devrinde Hicaz'da Mekke yakınlarında senenin
belli zamanlarında başlıca dört panayır kurulurdu. Arabistan'ın her tarafından
buralara kervanlar gelir, alış verişler yapılır, şiir ve hitabe yarışları
düzenlenirdi. Bunlar Ukâz, Zu'1-Mecâz, Mecenne, Hubâşe panayırları idi. Ukâz,
zu'1-ka'de evvelinde kurulur ve yirmi gün devam ederdi. Mevkii, Arafat'a
yakındı. Şâirlerin şür ve hitabe yarışları en çok Ukâz panayırında olurdu.
Rasûlullah, ünlü hatîb Kurs ibn Sâide'yi Ukâz'da görmüş ve cihan edebiyat
târihine geçen meşhur hitabesini burada dinleyip ezberlemişti. 129 hicret
yılında Haricîler zamanında ilk terkedilen panayırdır. Sonra Zu'1-Mecâz ve
Mecenne panayırları terkedildi.
Zu'1-Mecâz'ı îbn İshâk,
Arafat'ın bir tarafında kurulurdu, diyor. Reşâtî de Arafat'ın sağ tarafında
olduğunu ve sonraları terkedildiğini bildiriyor.
Mecenne de Mekke'ye
birkaç mil mesafede idî. Civânnda bahçeler, bostanlar bulunduğu için Mecenne
denilirdi.
Hubâşe Mekke'nin sağ
tarafında, altı mil uzaklıkta idi. 197 hicrî yılında en son bu panayır
terkedildi. Bundan sonra insanlar Arafat, Minâ ve Mekke panayırları ile
yetindiler. İbn Abbâs hadîsinde bunlardan ilk ikisi zikredilmiştir (îbn Hacer,
Aynî, Kastallânî).
[387] Bu âyet, İbn Abbâs kıraatinde "Fî
mevâsımVl-hacc" şeklinde okunmuştur.
Bu âyet, hacc
mevsiminde müslümânların alış veriş yapmalarında, ticâret etmelerinde,
Rabb'lerinin rızkından kazanmak istemelerinde kendilerine bir günâh olmadığını
bildirmiş oluyor. İbn Abbâs da âyeti bu maksada delîl olmak üzere okumuştur.
Buhârî'nin bunu bâb
başlığına delîl yapması ciheti meydanda ve açıktır.
[388] el-Idlâc, if'al babından, gecenin evvelinde kalkıp
yola gitmek;
el-Iddilâc, ifti'âl
babından, hemzenin ve şeddeli dâl'in kesresiyle, gecenin âhir vaktinde kalkıp
yola gitmek ma'nâsmadır.
ez-Zemahşerî el-Esâs'da,
ed-Delec ve ed-Decle, akşamdan kalkıp bütün gece gitmek ve dâl'in dammıyle
ed-Dulce, gecenin sonunda gitmek ma'nâsına isim olmak üzere ve birincisinden
fiili if'âl babından; ikincisinden fiili ifti'âl bâbındandır.. ibaresiyle
yazılmıştırMtsbâh'ta da bu veçhile beyân edilmiştir... (Kaamûs Ter.).
[389] Bu hadîsin bir rivayeti daha önce sened ve metin
farkıyle geçmişti.
[390] Bu Muhammed, Ebû Alî ibnu Seken'in rivayetinde
Muhammed ibn Selâm şeklindedir. es-Sagânî ise: O, Muhammed ibn Yahya
ez-Zuhlî'dir demiştir
[391] Bu hadîs de daha önce geçmişti. Buhârî buradaki
Peygamber'in hâlini gösteren "Muddilicen" kelimesinin ifti'âl
babından ismi fail olduğuna dayanarak, bâb başlığına açıkça delîl teşkîl
ettiğini göstermek istemiştir.