Yilginlik ve Çözülmeler Karsisinda

KENDINI BiRiKTiRMEK

............................................................................ ALI DEGIRMENCI

  Bireysel ve toplumsal yasayis içersinde kimi zaman sarp yokuslarla, zorlu dönemeçlerle karsilasmak kaçinilmaz olmaktadir.

Modernizmin bizatihi kendi yapisindan kaynaklanan yozluk ve zorluklar, ‘geçim sikintisi‘ esliginde hareket ve hayatiyet alanlarini daraltarak, insan teklerini sürekli yipratmakta ve bunaltmaktadir. Diger yandan düsünsel ve siyasal tercihleri/duruslari yüzünden insanlarin baski ve dayatmalarla karsilasmalari güçlü bir kisilige, adanmislik bilincine ve saglikli organik birlikteliklere olan ihtiyaci artirmaktadir. Imtihan ve ahiret bilincini, varligimizi anlamlandiracak bir nitelik ve içerikle hayatimizin merkezine yerlestirmek bu yönden önemlidir ve umut asilayicidir.

Deger atfedilmesi gereken tutum; degisen ve sonuçta bizim durdugumuz yeri ve tutundugumuz ilkeleri asindiran sartlara/gelismelere bir uzak görüslülük öngörüsü ile kolayca ayak uydurmak degildir. Bu, sonuçta öykünmeciliktir. Baskalasarak kendini tüketmek, kendi anlamlilik manzumesini ifna ve imha etmektir. Yüzeysel bir sekilde tanimlanan "öteki” ne karsi, söylem olarak karsi çikiliyor görünülse bile içten içe onu taklit etme, ona özenmedir. Mesakkatli fakat anlamli ve erdemli olan ise, dis dünya ile büyük ölçekli bir etkilesim içinde olsa bile, kendi özgün dünyamizi olusturmaya özen göstermek ve güzel örnekliklerle onu toplumsal hayata müdahil kilmaktir. Özgüven içersinde onu güzellestirip derinlestirerek tasimak ve belirli bir merhale anlayisi içersinde kitlelere önermektir.

Direnisi ya da muhalif durusu öncelemek; hayati seyretmeye ve sadece kendini muhafaza etmeye yönelik bir tavir alis olarak algilanmamalidir. Zira bu kabul bir yaklasim, yasadigimiz zamanla ilgili bir "ilmihal” olusturmamizi ertelemekte, anini vaciplerini yerine getirerek "günlük hayat"i ören ve onaran bir zindelik içersinde bulunmayi da küçümsemekte, köreltmektedir. Böylece ütopik, sanal bir tasavvurlar döngüsü içinde bireyler ya da sosyal öbeklenmeler, buharlasma yahut farkinda olmadan kendi kendini zehirleme gibi sonuçlara maruz kalabilmektedirler.

Zorlu süreçler, kimi zaman omuzlarimizdaki yükü artirsa da, ileriye yönelik güçlü ve daha saglikli açilimlar yapabilme imkanini da bünyesinde barindirmaktadir. Amaci ve çerçevesi iyi belirlenmis bir özelestiri anlayisinin nesv ü nema bulmasi, hem kendi durdugumuz yeri, hem de toplumsal durus ve cereyanlari daha iyi fikhetme olumlulugunu beraberinde getirebilecktir.

Moral bozucu olan, kimilerince yayginlastirilmaya çalisildigi gibi, onca gayrete ragmen taleplerimizin sosyal karsiliklar bulamamasi degildir. Yeni ve genç çalisma öbeklerinin her seyden önce sistematik bir düsünme ve degerlendirme gücüne sahip olmasi gerekmektedir. Içi doldurulmamis, vahiyle test edilmemis, sosyallestirilmesi noktasinda belirli sünnet ve süreç dahilinde kolektif bir mücadele verilmemis beklentiler, belli bir zaman sonra çitanin düsmesine ve müsterek düskirikliklarinin olusmasina sebebiyet vermektedir. Benzer beklentiler içersinde benzer düsünen ve benzer sartlari paylasanlar da hep kendilerine yönelip kendi aralarinda konustuklarinda umutsuzlugu adeta bulasici bir hale getirmektedirler. Halbuki her türlü olumsuzluga ragmen, bugün, bu cografyada, küçük de olsa geçmise nazaran çok daha saglikli bir çizgi, bir damar da olusmakta ve kök salmaktadir. Sevindiricidir ki, bu süreç sorgulamayi çogaltmakta ve bu düzlemde dünyevi ve konjonktürel çatlaklarini islah eden olusumlar, ulastiklarini örselemeden paylasma sunmaktadir. Hizipçiligi asarak, saglikli ve kimlik asilayici yönelisleri öncelemek, her seye ragmen, muhkem kisiliklerde karsilik bulmaktadir. Bu durum, bazi zayif unsurlarin ayrismasinin yaninda, genel Islami bünyenin kendini rehabilite etmesine yönelik, kolektif bir refleks olarak da algilanabilecek bir hüviyettedir.

Yasadigimiz ülkede, kolay kolay fark edilmese de derin bir sosyo-kültürel dönüsüm, baskalasma ve kütlesel kirilmalar vuku bulmaktadir. Ayat sartlari agirlasmakta, ekonomi temel bir belirleyici olarak kendini dayatmakta; bilgi, bilinç ve ahlak fakirligi bir çig gibi büyümektedir. Hak ve özgürlüklerin sürekli kisitlanmasi, zulüm ve zorbaligin her alanda derinlesmesi, zamanla kaniksansa da ülkeye yariaçik bir cezaevi görüntüsü kazandirmaktadir. Olumsuzluklari saymakla bitmeyecek böyle bir ortam içersinde hem kendini olusturup koruyabilmek, hem de çevremizi ve bizi kusatan sartlari dönüstürmek elbette zorlasmaktadir. Bu durumda küçük sorunlari dahi asamayan, az sayidaki insanin problemlerini bile çözemeyen yapilarin; plansiz-programsiz, emeksiz, zahmetsiz, merhalesiz, mücadelesiz söylem ve projelerle milyonlari kolayca dönüstürmeleri sadece güzel bir hayal olarak kalacaktir. Bizim taleplerimiz; suya atilan bir tasin çikardigi halkalarin büyüyerek artmasi gibi, hayatin içinde durup vakiayla yüzleserek, sorunlarimizi çözme güç ve kabiliyetimiz artirarak, donanim ve perspektifimizi muhkem ve islek hale getirerek sosyallesebilecektir. Kur’an’in Mekke dönemindeki vurgularda da böyle devingin bir açilimi ve bütünlüklü bir yaklasimi gözlemleyebilmek mümkündür. Zira sadece iktidari ele geçirmeye endekslenmenin, her seyi oluruna ve zamana birakan kendiligindencilikten sonuçta çok fazla farki yoktur.

Her alani ayaga kaldiran bir aydinlanma, arinma ve amellestirme zindeligine ulasarak hayati bir damar ve sinir agi gibi örebilmek; zorlu, uzun soluklu ve namuslu bir isçiligi gerektirmektedir.

Toplumsal hayat, en olumsuz sartlarla kusatildiginda bile, bir imkanlar yumagini da bünyesinde ihtiva eder. Bu imkanlari iyi degerlendirebilmek için, hayatin her ünitesinde kendi sesimizle var olmaya çalismak, islek bir gözlem ve tahlil gücüne ulasmak ve kendimizi birey ve yapi olarak "biriktirmek" önemlidir. Sayica az olan, hirpalanan, iskencelere, tehditlere ve zorlu bir boykot sürecine maruz kalan ilk Kur’an neslinin Allah’in izniyle kendi zisgisini olusturmasi, gündemi etkilemesi ve onca yoksunluklarina ragmen muazzam ve mukavim bir dinamizmle çiglik ve çagrisini hayatin her alanina yaymasi bu meyanda dikkatle düsünülmelidir. Iç egitim, dayanisma, isbölümü gibi dinamikler zorlu süreçlerde tanisikligi ve temel konularda aynilesmeyi kolaylastirmaktadir.

Bu noktalarda daha somut, kalici ve etkili çözümler üretebilmek ve hatiri sayilir bir çekim alani olusturabilmek için, her seyden önce, kendi ilke ve degerlerimizle/kendimiz kalarak "var olma kavgasi"ni göze almak elzemdir. Yalnizca sikayet etmek, elestirmek, sizlanmak degil, birey ve yapi olarak kendimizi asmak, kendimizi çogaltmak, kendimizle yüzleserek ileriyi görmek ehemmiyetlidir. Fakat su nokta unutulmamalidir ki, bu süreçte çözümü ve yeni açilimlari konusmak ve gündemlestirmek isteyenlerin, evvela çözülmekten tiksinmeleri gerekektedir.

 

Kaynak: Haksöz Aylik Dergi Sayi: 102 Eylül 1999

 

 

Hazirlayan: Musa Dogan