.

Selâm ve Selâmlaşma

Selâm; esma-i hüsnadan, Allah’ın güzel isimlerinden biri olup, ayıptan, kusurdan, eksiklikten, fani olmaktan ve zevalden salim olan; kurtuluş ve esenlik kaynağı olan ve isteyenleri selâmete ulaştıran demektir.

Kadı İyaz, selâmın muhafaza manâsına geldiğini, “Es-Selâmü aleyke” nin “Allah’ın muhafaza ve koruması senin üzerine olsun” demek olduğunu, selam verilen kimse için “Allah, yâr ve yardımcın olsun” makamında bir dua olduğunu söylemiştir.

Selâm; bir kimseye rastlanıldığı , yanına varıldığı veya yanından ayrılındığı zaman ona iyilik, sıhhat ve afiyet dilemektir.

Selâm, bir mü’minde bulunması gereken tevazuun ızhar edilmesidir.

Selâm; mü’minlerin birbiriyle kaynaşmasını ve ülfetini sağlayan Allah’ın rızasına kavuşmak için mü’minlerin biri birlerine yaptığı bir duadır. Selâm verildiğinde daha güzel bir şekilde veya aynısıyla ”ve aleyküm’üs-selâm ve rahmetü’llahi ve berekâtühü” veya “ ve aleyküm’üs-selâm” şeklinde karşılık verilmelidir.

Müslümanların kendi aralarında selamlaşmaları ilahi bir emirdir, Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır.”Size bir selâm verildiği zaman siz de ona daha güzeliyle karşılık verin veya aynısıyla iade edin” (Nisa-86)

Selâm, toplu olarak yaşayan insanların cemiyet içerisinde birbirlerine saygı ve hürmet gösterme şeklidir ki, insanlardaki güzel huylardan birisi de biribirlerine selâm vermeleridir.

Selâmlaşma, kızgınlık ve dargınlık, kin ve nefret gibi insanlar arasında düşmanlığa sebep olan kötü huy ve davranışları da yok eder.

Selâm; maddi ve manevi her türlü zararlardan, kötülüklerden uzak kalmak, dünyevi musibetlerden ve ahiret azabından kurtulmak manâlarını topluca ifade eden bir tabirdir ki; birbiriyle karşılaşan Müslümanların, karşılıklı sevgi, dostluk, iyi niyet ve dileklerini ifade etmek üzere “selâmün aleyküm” veya daha efdal olarak “Es-Selâmü aleyküm”1 şeklinde kullanılır ve buna “selâm verme” denir. “Aleyküm selâm” şeklinde karşılık verilmesine de “selâm alma” denilir. Bu şekilde selâmlaşmak yalnız Müslümanlara has bir uygulamadır. Diğer dinlerde parmak işaretiyle, el ve baş işaretiyle v.b. selâmlaşılır. Selâma işaretle karşılık vermek yeterli olmaz, hatta Rasulullah Aleyhisselatü vesselam efendimiz bundan men etmiştir: “Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyin, çünkü Yahudilerin selâmı parmakla işarettir, Hıristiyanların selâmı da avuçlarla işarettir.”2 Ancak, sağır ve dilsizlik gibi mazereti olanlara işaretle selam verilebilir ve mukabele edilebilir.

Selâm bir tahıyye (mülk ve beka, manevi hayat hediyeleri) ve iltifattır. Fakat her tahıyye ve iltifat selâm değildir.

Selâm ve selâmlaşma yüzyüze yapıldığı gibi çeşitli vasıtalarla da yapılmaktadır. Selâm başka yerde bulunan birisine bir başkası vasıtasıyla gönderildiği gibi mektupla yazılı olarak da verilmekte; ayrıca edebi ve tasavvufî olarak da kuşlarla, turnalarla, rüzgârla ve badı saba ile sevenler sevdiklerine-dostlarına mecazi selâmlar göndermektedir.

Bir müslümana “selâmün aleyküm” demek; “ben de müslümanım, benden sana zarar gelmez, benden yana selamettesin, Allah C.C. sizi her türlü kaza ve belâdan korusun” demektir.

“.. ve tekraü’s-selâme ala men arefte ve men lem ta’rif”3. Birbirimize selâm vermek için tanışıyor olmak gerekmez. Ebu Ümame (R.A.) anlatıyor: Rasulullah (S.A.V) “bize selâmı yaygınlaştırmamızı, (tanıdık tanımadık herkese selâm vermemizi)”4 emretti. Birbirini tanıyan dostların ise selâmlaşmayı musafaha ile tamamlamaları sünnettir.

Selâmı yalnız karşılaştığımızda veya bir yere vardığımızda değil, oradan ayrılırken de vermeliyiz. Bu konuda Rasulullah Aleyhisselatü vesselam efendimiz buyurdular ki: “Biriniz bir meclise gelince selâm versin, kalkmak isteyince de selâm versin. İlk verdiği selâm ayrılırken verdiğinden evlâ değildir. (İkisi de aynı ölçüde önemlidir.)5

Selâmı iade etmeye (almaya) hükmen ve hakikaten aciz kimselere selâm vermemelidir. Bu bakımdan yemek yiyene, abdest alana, Kur’an okuyana, ezan okuyana, kamet getirene, camide hutbe-vaaz-sohbet dinleyene, namaz kılan kişilere, ilim çalışması yapan kimselere o anda selâm vermek uygun değildir. Onların da kendilerine verilen selâmı almak mecburiyetleri yoktur. Oyun oynayana, şarkı söyleyene v.b. durumda olan kimselerle fasıklığını herkese göstermekten çekinmeyen kimselere selâm vermek mekruhtur. Bunların dışında, bir mü’minin bir yere girdiği vakit selam vererek ve izin alarak girmesi emredilmiştir. Rasulullah Aleyhisselatü vesselam efendimiz huzuruna selâm vermeden ve izin istemeden giren Kelede İbnu Hanbel (R.A.)’e “Dön, es-Selâmü aleyküm, gireyim mi de” 6 buyurmuştur.

Yine, Hz.Enes (R.A.) Rasulullah Aleyhisselatü vesselam efendimizin kendisine şöyle buyurduğunu anlatır : “Ey oğulcuğum, ailene girdiğin zaman selâm ver ki, selâmın, hem senin üzerine hem de aile halkına bereket olsun”7

Selâmlaşma, mü’minlerin birbirleriyle görüşmelerini, birbirleriyle kaynaşmalarını ve ayrılmamalarını sağlar. Allah’u Teala, bir Müslümanın selâmına en güzel bir kelime ile cevap verilmesini emretmektedir: “Size selâm verildiği zaman ona, onun selâmından daha güzeliyle veya aynısıyla karşılık veriniz” (Nisa-86)

Selamın orijinal lafızları dışında yani “Selâmün aleyküm”,“Es-Selâmü aleyküm” sözleri dışında başka sözlerle vermenin uygun olmadığı ve İslâmi “selâm” kelimesinin ihtiva ettiği iltifat, temenni, dilek, kurtuluş ve esenlik dualarının yerini tutmayacağı ifade edilmektedir. Bu bakımdan insanlarımızın olayın şuurunda olmadan, cahiliye devri Araplarının kullandıkları “Hayyakellah (Allah Ömürler versin), Hayırlı sabahlar, İyi Sabahlar, sabahınız aydın olsun, akşamınız hayır olsun, iyi akşamlar” gibi sözlerle günümüzde kullanılan ve aralarında bir benzerlik olan “Günaydın, Tünaydın” gibi kelimelerle yaptıkları selamlaşma orijinal sözleriyle yapılan selamlaşma kadar şümullü olmamaktadır. Yine bazı kesimlerin İslâmi selâmlaşma yapmamak için sadece ”selâm“ veya “merhaba” sözleriyle selamlaşmaları yahut hiç selam verip almamaları da bu şuurla yapılmaktadır. Böyleleri için merhum Mehmet Akif :

Bir selâm ver be herif, ağzın aşınmaz ya, hayır!

Ne bilir vermeyi hayvan, ne de sen versen alır..

demektedir. Selamlaşmada kullanılan “Merhaba” sözü, bir yere selâm vererek girip oturduktan sonra orada bulunanların yeni gelen kimseye “hoş geldin, burada bizden birisin, emniyettesin, rahat ol, serbest ol” anlamındaki hoşça dileklerini ifade etmek için kullanılmaktadır. Müslümana yakışan Peygamber Efendimizin getirdiği selâmlaşma şekline ve adabına uymaktır.

Yine selâmın önemiyle ilgili olarak Rasulullah (S.A.V) bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır:”Üç şeyi kim şahsında bir araya getirirse, imanı da toplamış olur: Nefsine karşı olsa da insafı elden bırakmamak, herkese selâm vermek, fakir iken sadaka vermek”8

Kur’an-ı Kerimde 37 ayeti kerimede selâm ve selâmet kelimeleri zikredilmiştir. Allah’u Tealâ 12 mevzuda mü’minleri selâmlamıştır.9 Allah’u Tealâ ve Cenabı Peygamber efendimiz, Müslümanların birbirine selâm vermesini ve verilen selâmı almasını emretmektedir. Kur’an-ı Kerimin bir çok ayet-i kerimesinde selâmın önemi bildirilmektedir.

Ayet-i kerimelerde:

Verilen selâma daha güzeli ile mukabelede bulunulmasını, “izin almadıkça başkasının evine-odasına(annesinin odası bile olsa) girilmemesi”10 gerektiğini bildirir ve “Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere izin isteyip selâm vermedikçe girmeyin, bu sizin için daha iyidir, her halde düşünüp anlarsınız”(Nur-27) buyurarak “kendi evine girerken de selâm vermeyi” (Nur-61) emreder. Bu ayeti kerimeye göre; evine giren kimsenin evde kimse olmasa da kendi kendisine “es-selâmü aleyna ve alâ ibadillahi’s-salihin” şeklinde selâm vermesi gerekir.11

Cennettekilerin de biri birlerine selâm vereceği, meleklerin de mü’minlere selâm vereceği bildirilmektedir.

Hz.Peygamber bir hadis-i şerifinde Allah’a yemin ederek, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız”12 buyurduktan sonra etrafında bulunan ashabına “Mü’minler ancak selâmlaştıktan sonra aralarındaki sevgi bağını kurabileceklerini”13 ifade etmiştir. Bu sebeple Müslümanlar, hemen bütün dualarında Hz.Muhammed (S.A.V) ile efradına ve ashabına, diğer bütün peygamberlere ve salih kullara selâm okumakla onlara saygı ve bağlılıklarını ifade etmiş olurlar.

Yine bir hadis-i şerifte, müslümanın müslüman üzerindeki beş hakkından birincisi olarak onun selâmına cevap vermek gösterilmektedir. Rasulullah Aleyhisselatü vesselam efendimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır : “Müslümanın müslüman üzerinde hakkı beştir: Selâmını almak, hastasını ziyaret etmek, cenazesine katılmak, davetine icabet etmek ve aksırdığı vakit –elhamdü lillah- diyene –yerhamükellah- demektir”14

Müslümanların selâmlaşmasında; önce, küçük büyüğe, zengin fakire, şehirli köylüye, arkadan gelen önde olana, vasıtada olan yaya yürüyene, ayakta olan oturana, az olanlar çok olanlara, efendi hizmetçisine, baba oğluna, ana kızına selâm verir15. Selâmı rütbe ve nimeti çok olan önce verir. Nitekim Miraç gecesinde önce Allah’u Teala Peygamber efendimize selâm vermiştir. “Es-Selâmü aleyke eyyühe’n-nebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh” Aynı yaştaki ve derecedeki insanlardan hangisi daha önce selâm verirse sevap ve ecir yönünden o kazançlı çıkar. Hadisi şerifte “İnsanların Allah katında en makbulü ve O’na en yakın olanı önce selâm verendir” buyrulmaktadır.16

Selâm, İslâm’ın en hayırlı amellerinden birisidir. Amr İbni’l As (R.A.) anlatıyor: Rasulullah Aleyhisselatü vesselam efendimize “İslâm’ın hangi ameli daha hayırlıdır?” diye sorulmuştu.”Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir”17 diye cevap verdi. Bu hadisi şerif selâmın önemiyle birlikte karşılaştığımız kimseden selâm beklemeden selâm vermeye teşvik etmektedir. Başka bir rivayette Ebu Ümame (R.A.) anlatıyor. Rasulullah Aleyhisselatü vesselam efendimiz buyurdular ki:” Allah’a en makbul insan karşılaşmada selâm vermede önce davranandır.”18

SELAMIN BEREKETİ

Selâma verilmesi gereken önemi aşağıda vereceğimiz kıssa çok veciz bir şekilde ortaya koymaktadır :

Müslümanlardan birisi borçlu düşmüş, bütün gayret ve çabasına karşılık çaresizlik içinde borcunu ödeyemiyordu. Bir gün yatsı namazından sonra iki rekat hacet namazı kılarak Peygamber efendimizi vesile ittihaz edip münacaatta bulunarak, derdine çare istedi. Rüyasında Peygamber efendimiz teşrif buyurarak sıkıntı içinde olana dedi ki: “Yarın git, Hekim Ali Paşa’ya benden selâm söyle, bin altın versin. Bu rüyanın şahidi olarak da bu Cuma gecesi her zaman okuduğu salavatları unuttuğunu söylersin!”

Borçlu, sevinç ve ferah içinde uyandı. Fakat çevresinde biraz da tutumlu ve eli sıkı olarak bilinen Hekim Ali Paşa’ya tedirgin olarak gitti. Rüyasını anlattı, şahidini söyledi.

Bunun üzerine Paşa:

“Tekrar et, yeniden anlat” dedi.

Borçlu:

—“Efendim, Peygamberimizin size selâmı var, bana…”

Paşa :

“Tekrar et, bir daha anlat bakalım” dedi.

Üç, dört, beş, altı.. Yedincide derken Borçlu :

—“Paşam, beni niye oyalayıp duruyorsun? İnanırsan verirsin, inanmazsan vermezsin” demesi üzerine Paşa:

—“Kardeşim, ne demektir bu? Sen kimden selâm getirdiğini biliyor musun? Sana tekrar ettirişim Rasulullahın selâmını çoğaltmak içindi, onun her selâmına bin altın vereceğim” dedi.

Peygamber efendimiz Veda Haccından sonra hastalanıp mescide çıkamayınca kendisini ziyarete gelenlere “Müslümanlara selâmımı götürünüz” buyurdular ve sonra açıkladılar: “Sadece bugünkülere değil, kıyamete kadar gelecek Müslümanlara benden selâm söyleyiniz”

Böylece, kıyamete kadar gelecek Müslümanlara da Hz.Peygamberin selâmı ulaşmaktadır.

İki cihanın güneşi, Allah’ın sevgili Rasulünün selâmı üzerinize olsun. Amin.


--------------------------------------------------------------------------------

Dipnotlar: 1) Fetâvây-ı Hindiye C.12/23 2) M.Yusuf Kandehlevi-Hayatü’s-Sahabe C.3/1089 3) Buhari C.1-12,Ebu Davud-Edep 142-5194 4) Kütübü Sitte Muhtasarı,C.17/409,477 5) Kütübü Sitte Muhtasarı, C.10/171, Tirmizi-İsti’zan 15/2707, Ebu Davut-Edep 150-5208, Riyaz’üs-Salihin C.2/244 6) Tirmizi-İsti’zans18-2711, Ebu Davud-Edep 137-5176, Ahmed b.Hanbel-Müsned. 3/414 7) Tirmizi-İsti’zan 10/2699, Riyaz’üs-Salihin C.2/239 8) Buhari C.1/30, İbn Hacer-Fethu’l-Bâri 1/69 9) Elmalı-Hak Dini Kur’an Dili C.2/1409 10) Safvetü’t-Tefasir C.4/224 11) Ö.N.Bilmen-Büyük İslam İlmihali-470 12) Müslim İman 93-94, Riyaz’üs-Salihin C.2/228 13) Ö.N.Bilmen- Büyük İslam İlmihali-470 14) Buhari C.4/609-Cenaiz-2, Müslim-Selam 4-2162, Ebu Davut-Edep 98-5030 15) Fetâvây-ı Hindiye C.12 S.23, İbn Kayyim el-Cevziyye-Zad’ul Mead C.2/420 16) Ebu Davut-Edep 144- 5197 17) Buhari C.12-2017, Ebu Davud-Edep 142-5194, Riyaz’üs-Salihin C.2/226 18) Tirmizi İsti’zan 6-2695, Ebu Davud-Edep 144-5197, Riyaz’üs-Salihin C.2/234-236.


Kaynak: Altinoluk dergisi, 12/2004
 

.